İsim: Artemis Deitra Lasius
Cinsiyet: Bayan
Sihirsel Soy: Safkan
Asa: Asaletin Sonsuzluğu
Fiziksel betimleme: Uzun sarıya yakın kahverengi Vardır.Gözlerinin Rengi Mavidir Güzel Bir Kızdır.Yüz Hatları Bazen Çok Sert,Bazen ise Çok yumuşakdır.Dişleri İnci Gibi Dümdüz Ve Bembeyazdır.Saçlarının. Beyaz Tenli Ve Zayıftır.Yüz Hatları Çok Ölçülü Ve Çok Güzeldir. Kendiyle Övünmeyi Çok Sevmez Ama Vucudundaki En Beyendiği Yerler Burnu,Gözleri Ve Yüz Yapısıdır.
Kişiliği:Soğuk Bir Kızdır.Kimseye Kolay Kolay Güvenmez.Ama Güvendikten Sonrada Pişman Olmaz.Sessiz Bir Kızdır.Çok Konuşmaktan Çok Az Ve Öz Konuşmayı Tercih Eder.Dışarıdan Sessiz,Durgun ve Sakin Birine Benzer.Ama Onu Tanıdıkça Farklı Biri Olduğunu Anlarsınız.Küçük Çocukları Ve Melezleri Sevmez.Melezleri Sevmemesinin Nedeni Yetiştirilme Biçimidir. Sevgi Pıtırcıkları Ve Herşeye İyi Yönden Bakanlardan Hoşlanmaz.Duygu Sömürüsü En Sevmediği Şeylerden biridir.Lider Ruhludur.Girdiği Ortamın Sahihibi Olmayı Sever Ve Genellikle Bunu Başarır. Çalışkandır.Kaybetmeye Karşı Hiç Tahammülü Yoktur.Her İşte Bir Numara Olmayı Hedefler Ve Bunun İçin Emek Harcar.Çok Kurnazdır.Güzel Bir Kız Olduğu İçin Erkeklerle Oyun Oynamayı Ve Kendisine Aşık Etmeyi Sever.Duygusallıktan Hoşlanmaz Ve Mız Mız Olan İnsanları Sevmez.Akrep Burcudur Ve Onun Neredeyse Her Özelliğini Taşır.
Ailesi ve yaşamı:Ailesi Çok Köklü Lasius Ailesidir.Ailesi Asırlardır En Tanınmış Ailelerdendir.
Ailesiyle Beraber Yünanistan'ın başkenti Atina da Yaşarlar.Artemis'in Annesi Ölmüş Ve Babası Başka Bir Kadınla Evlenmiştir. Artemis Üvey Annesini Fazla Sevmez Ama Ona Katlanmak Zorunda Olduğu İçin Ona büyük Bir Öfke Duyar .Ailenin Tek Çocuğu Olduğu İçin Aile Büyükleri Ve Babasını Onu Çok Şımartmıştır. Ve Her İstediği Neredeyse Yapılmaktadır.
Basit RP örneği: [Başka bir isimlem yapılan rp'm dir. Kesinlikle çalıntı değildir!] Uzun ve ıssız bir gece. Karanlığın içinden süzülen güzel bir kadın. Hemde çok.
İçindeki acılara çare bulmak için buradaydı. Yaralarını sarmak için. Peki ama bundan sonra ne olacaktı. Hayat ona acımasız davrandığı gibi o da mı kız kardeşine öyle davranacaktı.
Bunu gerçekten yapabilir miydi? Belkide.
Engellerini aşıp gelmişti buraya. Yüzleşmeye, hesap sormaya. Gözlerinden akan birkaç siyah gözyaşı elmacık kemiklerinden yavaşca süzülüyor çenesine doğru siyah ince çizgiler yaratarak ilerliyordu. Uzun zaman sonra ilk defa dolunay yoktu. Ne kadar da acı diye dalga geçti kendisiyle. Kurt adamlarla başa çıkmak çok da zor olmamalıydı ona göre. Hızlı ve ani bir hareketle göz yaşlarını sildi, güçlü olmalıydı. Herzaman olduğu gibi dimdik ayakta kalarak savaşmalıydı yanlızlığıyla. Biliyordu, kızkardeşi gelmeyecekti. Zaten ne diye geldiysem diye geçiriyordu içinden. En azından umutlara inanmayan bir kadın için büyük bir aşamaydı. Yüreğinin götürdüğü yere, seslendiği yere ilerliyordu adeta. Her ne kadar korkuyorsa da. Evet gerçekten korkuyordu. Utanıyordu geçmişinden ve yaşadığı herşeyden. Ne değişebilirdi ki.
Tam 215 yıl diye geçirdi içinden. Peki ama kardeşi bu zamana kadar ölmüş olmamalı mıydı?
Tabii ki öyle olmalıydı ama ters giden birşeyler vardı ortada. Yoksa hayat onuda mı kendine esir almıştı. Oynuyor muydu onunla? Senelerce... Yıllarca ve hatta asırlarca.... Gerçekten çok acı diye geçirdi içinden. Bu vahşete katlanmak çok acı. Katliam yapıyordu evet. Peki ama mutlu muydu? Hem de çok. Belki de kendince intikam alıyordu hayattan, insanlardan, geçmişinden. İstemiyordu masumları, yaşamalarını asla istemiyordu. Onları öldürürken o kadar büyük bir zevk alıyordu ki. Anlatılamaz birşeydi bu. Onlara yaklaşma anı, karşısındaki nin bir tür afallamasını izleme süreci. Anlamsız bakışlar ve sonunda ecel. Bütün karanlığı ve gücüyle ölüm!. Hayata bir tür veda, bir tür eldevaydı onların ki. Beklenmedik bir anda yaşadıkları. Tıplı kendisi gibi. Normal bir hayatı yaşarken ansızın beklenmedik bir misafir. Jannes. Hayatını değiştiren o altı harfli isim. *Jannes. Gözlerindeki korku daha da büyümüşcesine ayakta dikiliyordu. Yavaşca kendini çalışıkların arasına attı. Erik ağaçlarının yanındaki çiçeğin dikenleri batıyordu ona. Bu ise ona haz veriyordu. Acı’nn ona her zaman vermiş olduğu gibi. O an mavi gözlerinin derinliklerindeki siyah göz bebekleri ulaşılamaz gökyüzüne bakıyordu. Hafifce bedenini yere doğru getirdi ve uzandı. Kırmızı saten elbisesi ve uzun sarı saçları toprakla sevişiyordu adeta. Kendini kaybediyordu yanlız olduğu anlarda. Sessizliğin ve karanlığın tam içinde oluyordu bu. Kendini kaybetmeyi o da istiyordu. Asıl benliğine bürünmüşcesine mutlu oluyordu. Kendini hiç olmadığı kadar masum ve çıplak hissediyordu. İşte buydu asıl benliği. Kendisini asıl korkutan içgüdüsü, düşünce tarzı ve hayalleri. Hepsi bir saçmalıktı aslında. Kendine gelince yine o acımasız genç kadın oluyordu. Geriye kalan hiçbirşeyi ise umurmayan ve her zamanki gibi. Böyle olmasının tek nedeni ise. Kendisi. Yaşadıkları için kimseyi suçlayacak cesareti bulamıyordu kendinde. Zaten bunu yapmak budalalık olurdu. Kendisi istememişti belki de vampir olmayı, ketum ve acımasız olmayı. Ama bu onun içinde her zaman derinliklerde vardı. Olmasa zaten olmazdı. Elenora’nın dedikleri geldi bu düşüncelerinin arasında. Yüzündeki anlamsız ifade’nin yerini birden masum ve doğal bir gülümseme aldı. Mimiklerini kontrol edemiyordu. Resmen transa geçmiş bir canavar gibi evrim geçiriyordu. Bu durum ona çok mu haz veriyordu? Hayır hayır hayır!
Peki isyan edecek miydi? Asla.
''Aklını kullandıkça sen varsın. Aptal teorilerini at bir kenara. Düşün ve sadece düşün’’
bu sözlerinden sonra masum gözlerinden akan gözyaşlarına engel olamıyordu. Kendisi mi ağlıyordu hayalleri mi? Ya da acımadan, gözünü kırpmadan öldürdüğü o ruhlar mı?
Bunun cevabını kendisi de bilmiyordu. Ama biliyordu. Derinlerle, biryerlerde onu affedebilecek biri vardı. Her zaman olacaktı. Belki de bu kişi Eista ydı. Mükemmel kız kardeşi. O kusursuz güzel. Yaptığı o aptal hatalar için. Evet bunu yapar mıydı?
Onu tanımıyordu ki. Onunla ilgili hatırladığı tek şey ise kıskançlık. Ona duyduğu öfke ve onu öldürme isteği. Bu isteğine asla ulaşamadı Isidora. Peki ama neden?
Şu ana kadar canını almak isteyipte alamadığı bir kişi dahi olamamışken neden bunu başaramamıştı. İçindeki merhamet duygusu mu? Hayır. İçindeki acıma duygusu mu? Hayır. Peki ya sevgi, güven veya sadakat? Saçmalık!.
İçinde oluşturduğu bu saçma sorulara yine bir o kadar saçma cevaplarla karşılık veriyordu. Zaten başka ne geliyordu ki elinden. Tam elli yıl düşünmüştü bu anı. Daha sonrasını ve geleceği. Karşılaşacakları anı. Peki ama neden olmuyordu, neden korkuyordu Eista dan. Bunun cevabı bir o kadar zor ve yine bir o kadar kolaydı. Kolay olan; bunca yıl vampir olmadığı halde nasıl yaşıyordu. Ailelerinde belki bir vampir vardı. Ama o zaman kana susamış bir cani gibi avlanması gerekmez miydi? Gizli ve usulca. Sessiz ama çığlıklarla....
Zordu. Gerçekten zor.
Yarın birkez daha deneyek miydi? Bu zordu. Tekrar cesaret edebilecek miydi bu yanlızlığıyla yüzleşmeye. Bunu yapacaktı. Ama zorunluluktan değil, Sadece istediği için. Evet bu böyle olacaktı. Biliyordu. Eista’nın onu gizlice izlediğini. Onu duyduğunu adı gibi biliyordu. Sonuçta o Isidora’nın kardeşiydi. Onu tanımasa da hissedebiliyordu varlığını. Her an, her zaman.
Usulca gözlerini kırpıştırdı. Boynunda taşıdığı üzeri yakutla taşlarla gizlenmiş yeşil parlak kolyesini eline aldı. Sadece okşadı. Elleriyle dokundu ona. Evet kesinlikle hissediyordu!
'' Yarın tekrar burada olacağım. Senin için Eista. Bizim için. Bundan korkuyorum evet ama seni istiyorum.’’ Son sözlerini söylerken tekrar gözlerinden akan yaşlara engel olamadı. Kirli ve karanlık bir renkteydi. Kendisi gibi. Geçmişi gibi, yaşadıkları gibi... Yavaşca elleriyle dikenlerin arasından sıyrılarak kalktı. Gökyüzüne bakmaya korkuyordu. Son günlerde çok korkak olmuştu. Bu ona, asaletine yakışıyor muydu? ‘’Kimin umurunda’’ dedi sessizce. Sadece bakıyordu. Gözlerini kırpmadan. Elleri hala kolyesindeydi. Hala okşuyordu onu. Kenetlenmiş vücudunu yavaşca hareket ettirdi. Gidiyordu. Çok bile beklemişti. Daha fazlası zaten çoktan kaybettiği akıl sağlığı için iyi olmazdı. Bir iki adım attı yavaçca. Daha sonra üç –dört- beş... Hızla uzaklaşıyordu. Gözleri ise yorgun yorgun bakmaya devam ediyordu. Peki ama nereye gidiyordu?
Evine, yuvasına, her zaman yaptığını yapmaya... Gerçekleri unutmaya....