Ay gökyüzünde parlıyordu. Gecenin sessizliği Issa için son derece sinir bozucu idi. Belki de bu yüzden ortak salonda oturmuş önünde kitapları olmasına rağmen ders çalışmaktansa – ki bunun için oturmuştu buraya- kendi kendine bir şarkı mırıldanıyordu. “Saints protect her now come angels of the lord, come angels of the lord.” ağzından çıkıp havaya karışan kelimeler suratında güzel bir gülümseme oluşmasını sağladı Issa’nın. Son zamanlarda en çok dinlediği ve söylediği şarkılardan biriydi bu. Muggle gruplarından birinin gerçekten hakkıyla yazılmış sözleri ve iç burkan bir melodisiyle Issa’nın bir numaralarından biri olmuştu şarkı. Neşeli kişiliğine tezat oluşturarak genellikle duygusal şarkıları severdi, dinlerken kalbinizi okşayan şarkıları.
Önünde duran kitapları ve defterleri hızlıca toplayarak masanın bir kenarına yığdı ve siyah saçlarını dalgalandırarak oturduğu yerden kalktı. Ortak salon boştu. Ne zaman gitmiş herkes bilmiyordu fakat buraya oturduğundan bu yana çok zaman geçmediğine emindi. Kolundakini saate kaydırdı gözlerini yaklaşık yarım saattir sözde ders çalışıyordu. Aslında yaptığı tek şey şöminenin önünde oturup, şarkı söyleyerek hayaller kurmaktı. Hayal, bir insanın yaşaması için gerekli şeylerden biriydi Issa için. Hayata tutunmayı sağlayan, o an için her neden dolayı üzgünsen ya da her neyi beğenmiyorsan onun geçeceğine düşünerek kurulan hayaller. Üstünde hala taşımakta olduğu cübbesinin eteklerini sıkıştırdığı yerden çıkartarak hızlı fakat nereye yönelteceğini bilmediği adımlar ile ortak salondan dışarıya çıktı.
Yeni bir dönem daha başlıyordu, büyük ihtimalle Issa hariç herkes için yeni arkadaşlıklar, yeni aşklar demekti bu. Belki diğer insanlara biraz tepeden baktığından belki de kendi içinde kurduğu yaşam ile mutlu olduğundan pek fazla arkadaşa sahip değildi kız. Ya da sahip olduğu arkadaşları; arkadaş olarak görmediğinden. Evet kesinlikle, sahip olduklarının değerini bilmediğinden her zaman tek başınaydı. Aslında bunun farkındaydı da sadece değiştirmek istemiyordu o kadar. Elbet bir gün Issa’nın da gerçekten dost olarak görebileceği kişiler olacaktı hayatında. Bu gerek Hufflepuff olsun gerek Slytherin olsun. Ne de olsa bina ayrımı gözetmeksizin herkes ile ilişki kurabiliyor Issa. Öğrencileri binalarına göre sınıflandırmak muggleların ırkçılığına benziyordu biraz. Ne de olsa kişinin binası tamamen karakterini yansıtmıyordu. Arada binasına göre çok sivri kişiliklerde insanlarda çıkabiliyordu karşılarını.
Hogwarts’ın koridorlarında nereye gittiğini bilmeden ilerleyişini sürdürürken, boş sınıflardan birinin kapısından dışarıya süzülen müzik ile durdu. Güzel bir dans müziğine benziyordu, kimin çaldığını merak ederek sessizce kapıyı araladı. Tanımadığı fakat kendinden küçük olduğuna emin olduğu bir kız müzik eşliğinde dans ediyordu. Gözlerini kapatmış tamamen kendinden geçmiş gibi gözüken kızı rahatsız etmeden ön sıralardan birine oturdu. İster istemez suratında alaycı bir gülümseme oluşmuştu. Ama bu kızla kavga etmektense tanışmayı istiyordu. Dans seviyorsa müzikte seviyor olmalıydı, etrafına selam verdiği kişilerden birini daha eklerse bir şey kaybetmezdi zaten. Bu sırada dansı bitirip kendisini gören kız sesinde hafif bir korku ya da ona benzer bir şey ile sordu. “Sen kimsin?” ah merlin aşkına ya bir öğrenci ya bir profesör olacaktı sesindeki bu titreklikte neydi kızın? Küçük bir kahkaha atarak, “ Ölüm meleğiyim, canını almaya geldim canım.” ardından daha yüksek bir kahkahanın ardından “ Ah tamam özür dilerim. Ben Issa ya da Ann. Sen kimsin canım?” oturduğu yerden kalkarak pencereden sızan ışığın düştüğü yere gelerek kızın yüzünü görmesini sağladı. Hoş kendisi dakikalardır görüyor olmasına rağmen kızı tanıyamadığını göre onunda kendisini tanımadığı düşündü.