Hızla geçen günler ve gittikçe artan bir senfoni gibi büyüyen bir melodi... Hayatının her anı bir notadan oluşuyor sonra da bilinmez bir besteye dönmüyor muydu? Melodiler ve tınılarla oluşan beste bazen kasvet verici bazen de doludizgin bitmek bilmeyen bir müzik kuşağının içinden ortaya çıkmak istemese de bilinmeden gelişerek oluşuyordu. Aynı gökkuşağının renkliliğinin hayatına verdiği çeşitlilik gibi müzik de Nicole’ün içindeki derinliği temsil ediyordu. Bu yeteneği ve durumu saklıyordu Çünkü halen kendini çözmüş ve bulabilmiş değildi. Her seferinde yaşadığı acılar onun yolunu keserek kendini çözmeye çalışan bu kıza dünyayı zindana çevirmeye devam ediyordu. Gerçi kendisi de bu konuda biraz inatçı olduğundan tehlikenin içine atılmayı, sessiz de olsa seviyor ve içten içe çekiyordu. İstese de istemese de yaşamak zorunda kalıyor, yaşadıktan sonra da lanetler okuyarak yeni baştan yeni bir başlangıç yapacağına söz veriyordu; fakat her defasında aynı hataları yineleyerek duvara tosluyordu. Çarpmanın verdiği his artacağına azalıyor ve onun hissiz bir durum içine girmesine neden oluyordu. Hastane kanadında geçirdiği bir haftanın ardından derslere giremese de kendi yatağında dinlenmeye ve yürüyüp dolaşmaya izni vardı; ama yaşadıklarından sonra nasıl dışarı rahat rahat çıkıp gezebilirdi. Bu da hayatına yeni gelen bir sorundu. Nicole için hep bir amaç vardı, fakat amaçları her seferinde bir anlık heves içinde boğularak kayboluyor ve düşüşe geçmesine neden oluyordu. Gene bir ağacın tepesinde hayallere dalacakken tepeden aşağı balıklama düşmüş, bir yılanın haince gazabına uğramıştı. Gerçi artık ölümle burun buruna yaşamaya alışmış gibiydi. Şikâyet yerine yeni fikirler ediniyor, büyük tecrübe kazandığını varsayarak birinin onu deneyip nereye kadar gücünün yeteceğini test ediyordu. Zor aşamalarda olsa ulaşılamaz olan istediğine ulaşmak için bu yolları geçmeye hazırdı. Gerekirse dağları delerek bir mağara adamı gibi her yeri yakabilirdi; fakat bu durum onun o narin ve kırılgan durumuna uymaya bilirdi. Bilemiyordu tam olarak ne olacağını; ama başarıya artık ramak kalmıştı. Bunu sezinliyordu ve her yaşadığı acının karşılığını büyük bir zaferle alacağı günü dört gözle her gün umut ederek bekliyordu.
Hastaneden çıkmanın ardından evde olmadığından kendini Slytherin binasında ki odasına kapamak zorunda kalmıştı. Bu duruma pek alışamamış olsa da ara ara gelip ona bakan Şifacı onun halen yatıp dinlenmek zorunda olduğunu ısrarla söyleyip ayağa da ara sıra çok bunaldığı ve kendini dinç hissettiği zaman kalkmasını tembihleyip duruyordu. Nicole ne kadar karşısında ki kadının söylediklerini kale almak istemese de yaşadığı durumun az da olsa birkaç etki yaratabileceğini bildiğinden bütün sabah yatıyor, geceleri de uyuyamadığı zaman koridorda gezinerek ya da Ortak Slytherin Salon’unda kitap okuyup, yazı yazarak geçiriyordu. Bir haftanın ardından bu durumdan sıkılan Nicole kendine okulun içinde başka yerler aramaya başlamaya karar verdi. İzinli olduğundan ona kimse bir şey diyemezdi ve kendi kendine bir şeyler keşfetmeden de yaşamak anlamsız olduğundan bu duruma büyük bir heyecan ve umutla girmeye karar verdi. Tek başına olması biraz hayal kırıklığına uğratsa da bir yandan da kendine olan güvenini getirerek içten içe gururlanmasını sağlıyordu. Karar verdikten sonra bir sabah bütün gün uyumanın ardından üzerine sabahlığını alarak Slytherin Ortak Salon’una ve ardında da koridorlarda olan ıssız yerlere gitmeye başladı. Eskiden dışarı çıkıp nefes almaya çalışan Nicole, şimdi ne hallere gelmişti. Bir yılan ısırığından dışarı iki haftadır çıkamıyordu ve sıkıntıdan kendine özel boş yere arıyordu. Çaresizlik olarak görünen bu olay ona yeni arkadaşlıklar keşfetmesini sağlayacaktı; fakat bunu Nicole nereden bilebilirdi ki! Düşündüğü hayat felsefesi melodisiydi. Bu felsefeye belki de ulaşıp kaçınılmaz gerçekle yüzleşeceğini nereden bilebilirdi ki, işte hayat oyun sahnesi hem de bol sesli gürültülü bir senfoni kadar ağır bir tiyatroydu işte. Koridorlarda dalgın ve düşünceli bir şekilde aynı bir hayalet gibi dolaşan Nicole sonunda bir sesle kendini boş olduğunu düşündüğü bir sınıfın içine attı; fakat karşılaştığı manzarayla şaşkınlıkla “Bir ses var"diyerek karşısındakilere bakmaya başladı. Belli ki rahatsız etmişti, fakat yaşadığı o korku her şeye bedel olduğundan bu odaya girmek zorunda kalmıştı. Çok ayakta kaldığını anlamasıyla Şifacının o sakat kalabilirsin hikayesi bir kez daha aklına geldi ve ağrıyı dindirmek için bir sandalyeye oturdu. Ayağını yukarı bir yere koymakta gerektiğinden eliyle yanında ki diğer sandalyeye uzanarak boyuna göre ayarlayıp ayağını diğer sandalyenin üstüne koydu. Bu duruma şaşırmış başında duran iki kişiyi görmezden gelmesi belki de karşılarındakileri sinir etmişti anlaşılan; ama Nicole’ün bacağının ağrısının derinliğinden gene dalgınlığı tutmuştu.