Salon ısınmaya başlamıştı. Odanın havası ağır gelmeye başladı. Şömine gürül gürül yanıyordu. Bugüne kadar yaşanan en soğuk sonbahar diye düşündü Charlotte, şöminede yanan odunları seyrederken. Bu sonbahar geçen yılarlar göre, vakitlerini daha çok şömine başında geçirmişti. Aslında soğuğun ortasında kalın kalın giyinmeyi sevmezdi. Bedenini o giysilerle hapsettiğini düşünürdü. Ondan hep hafif giysiler tercih eder, buna rağmen kışları pek hasta olmazdı. Bugünlerde ise ateşin başına sık sık oturuyordu. Charlotte üşüyorsa kış gerçekten zor geçecekti.
Yanan odunlar, boş odada baya ses çıkarıyordu. Bir tek Charlotte vardı odada. Hafta sonu gezisinden döndükten sonra herkes yorgun düşmüş ve yemekten sonra odalarına çekilmişti. Charlotte ise diğerleri kadar yorgun olmadığı için, oda arkadaşı Issa’nın bile tüm ısrarlarına rağmen uyumayı reddetmişti.“Ben biraz daha oturacağım. Sen uyu. Belki yarım kalan kitabımı bitiririm. İyi geceler, Issa.” dedi kapıya doğru yol alırken. Kitabını eline alarak odadan ortak salona geçmiş, biraz üşüdüğünü hissedip battaniyesini de sırtına alarak şöminenin karşısındaki koltuğa kurulmuştu. Şimdi ise küçük kıvılcımların dansını izliyordu. Çok parlak diye düşündü. O kadar albenisi olan renk bir araya geliyor ve o parlaklığı oluşturuyor. Nasıl bu kadar güzel bir görünüm oluşturabiliyorlar? Bu soruyu kendine sorduğunda kitabını okumayı artık bırakmış olduğunun farkına vardı. Dalmıştı. Aslında kitabı akıcıydı, güzeldi. Böyle günlerde okunacak türden bir romandı. Aşk romanı. Normal zamanda olsa çok nadir okuyacağı bir romandı ama şimdi canı onu okumak istemişti. Dışarıda yağmur vardı. Cama çarpan damlaların çıkardığı ses odunlardan çıkan sesle bir ahenk oluşturuyordu. Odada loştu. İşte sadece böyle anlarda okunur bu türler diye düşünüp, İhtiras ve Gurur’un kapağını açmıştı. Ama bir süre sonra yine de kendini o sevdiği iki şeyden birini izlemekten alıkoyamadı ve onun büyüsünün zihnini sarmalamasına izin verdi.
Su ve ateş. Hayatta izlemeyi sevdiği iki şey. Suyu çok seviyordu, suya dair her şeyi çok seviyordu. Bir gölü izlemeyi, bir denizi izlerken hayal kurmayı, yüzmeyi hiçbir şeye değişmezdi. Her zaman ilham verirdi su ona. Farklı bir etkisi vardı suyun Charlotte’ın üstünde. Anlamı büyüktü. İlk yazısını evlerinin verandasında oturup göle bakarken, ondan ilham alarak yazmıştı. İlk sevgilisiyle bir göl kenarında otururken öpüşmüştü. Akşamları mutlaka veranda da en az bir saat oturur gölün üzerindeki ay ışığı yansımalarını izlerdi. Kendini hep gölü seyrederken hayal kuruyor olarak bulurdu. Bunların dışında ateşte öleydi. Meşalelerin yanında yapılan ateş dansları, kışları yanan şöminenin ışıkları ve sıcaklığıyla verdiği huzur. Hep bunlar ateşin sayesinde olurdu. Yine böyle bir akşam su ve ateşin cilveli dansı buluşmuştu.
Yavaş yavaş sıcaklığında verdiği yumuşamayla uyku bastırmıştı. Burada kıvrılıp uyusam, ohh sıcacık, yağmur sesi de ninni olur bana diye düşünürken göz kapakları kapanmaya başlamıştı. Ne kadar huzurluyum, keyfim yerinde, diye geçirdi içinden tatlı uykusuna dalmadan birkaç saniye önce.