Deniz Tanrısıyla, Gök Tanrıçasının efsanesini bilir misiniz? Poseidon ve Uranos'un hikayesini? Ah.. Tabi bilmezsiniz. Sanırım size kendi kaderimi anlatmadan önce onlardan bahsetmeliyim. Deniz ve Gök her daim birbirlerini yansıtır fark ettiniz mi? Gök Tanrıçası elçi, Deniz tanrısı vekildir. Gök Tanrıçası bulutların arasında saklar Tanrıları ve sırlarını, göremez kimse. Gizem küpüdür, insanlar saatlerce bakarlar sırların oluşturduğu bulut şekillerine, meraklarına olan aşklarından. Oysa Deniz Tanrısı'nın duvarları camdandır, o an ve an nakleder duygularını fakat bu duyguları herkes yorumlayamaz. Maviyse erdem ve güçtür. Tanrı'ların mavisini alır Gök Tanrıçası ve bedenindeki en büyük erdem olan bu maviliği sunar aşkına; Deniz'e.. Denizse bundaki anlamı göremeyecek kadar şımarık ve duygusuzdur. Yalnızca aldığı erdemi insanlara iletir; yorumlamadan, aşkı umursamadan. Tanrılar sofrasında karşılıklı oturmasalar bile yansıtırlar birbirlerini, aynı bedende iki ayrı ruh gibi... Bütün bu umursamazlığa rağmen aşıktırlar birbirlerine de. Ama yine de sadık değildir Deniz Tanrısı, o sevgiyi üstü kapalı yaşar, tutkuyu sever. Bu yüzden tutkundur içinde süzülen rengarenk balıklara. Gök bu tutkuya, beğeniye rağmen sever balıkları, korur sevdiği onun kadar kendisi için de. Nasılsa Zeus geri dönüşü olmayan kaderlerini çizmiştir. Ayrı bir zevk duyar hatta onun balıklarla uyumundan, onun rengarenk sayfalarını tek tek okur. Çünkü Denizi balıklarlarıyla sevmiştir. Sadece o balıklar gibi ona uzanamadığı, dokunamadığı için üzgündür. Onların kaderlerini bağlayan Zeus bir süre sonra bu kavuşamama acısını görür ve onlara yağmur'u hediye eder. Deniz buharlaşarak yüreğine konar Göğün. Aşktan mıdır, güneşten midir bilinmez, yanar yüreği Göğün her daim. Deniz'in bu serin öpücüğü başını döndürür onu sırlarına götürür. Sadece o bilir içindeki gizemi. Yere inme vakti gelene dek mutlu eder onu. Bilir bir gün ölecektir vekil. Kader bunu yazar; vekil ölür, elçi kalır. Fakat elçi yeniden doğar, vekilin ruhuyla beden bulur. Kader budur, kader gerçekleşir.
İşte ben ve Frank böyleyiz. Ben elçiyim, o vekil. Ben ona Tanrılarıın mektubunu iletirim, o yanlış inanan insanlar için kan döker. Bilirim Frank bana aşıktır fakat tutku duyar Crestencia'yaya ve onun gibi bedenlere. Fakat kıskanmam çünkü bilirim yaşama nedenimi ve kaderimi. Tanrı'lar ya nurdan ya ateşten yada huzurdan yaratılırken ben Tanrı'lar sofrasına katılacağım zaman Frank'ın ruhundan yaratılacağım. Şimdi tek isteğim Gök Tanrıçası gibi okumak kitabımı, bulduğum hazineyi kaybetmek istemiyorum. Bu benim hayatımın ödülü. Bırakacağım okumayı, fakat o gün Frank yok olacak, sadece ruhunu gücü kalacak beni yaratmak için, bileceğim ben bir yanı benim içimde kalacak. Şimdi sen söyle bana; Kim ister içi yazısız bir kitabı okumayı?* Hadi sen söyle bana; Bizi kader bağlamışken ben bir tutkudan neden korkayım? Yeter! Sormayın bana Crestencia'yayı, nefret ettiremeyeceksiniz beni denizimin gönlünde yüzen o renkli balıktan. Ben seviyorum kan kitabımdaki renkleri izlemeyi, o zaman Gök Tanrıçası gibi veriyorum tenime gökkuşağını. O zaman oluyorum ben Persy.. Bırakın sevsin beni yaratmak için basit ölümlüler gibi yok olacak Frank! Nasılsa ruhlarımız bağlanmayacak mı? Poseidon ve Uranos'un efsanesiyle; aynı bedende iki ruh gibi...
Poseidon ve Uranos * Deniz Tanrısı ve Gök Tanrıçasının isimleri.
* [Crestencia'a olan beğenisinden bahsediyor]
Kurgumuz bu; Kaan'ın X-Tina'sını da kader Tanrıçası olarak araya yerleştirmek istiyoruz ama bu efsane içine nasıl tepiştireceğiz bilemiyoruz x'(