William için tuhaf bir gündü doğrusu. Hiç alışık olmadığı kadar düzenliydi. Yani genellikle elbise gibi dizine kadar gelen gömleğini herhalde ilk defa içine sokma gereği duymuştu üç, dört yıldır. Çoğunlukla sandığının derinliklerinde pinekleyen kravatını da takmıştı –ki kesinlikle nefret ederdi bundan. Her zaman dağınık olan saçlarını bile şaşırtıcı miktarda düzeltmişti, yüzündeki yara izini her zamankinden daha iyi kapıyordu, yararlı olmuştu. Neredeyse peşinden sürüklediği çantasını taşıyışı, daha doğrusu yürürkenki duruşu bile biraz değişmiş gibiydi. Evet, dış görünümü kesinlikle gittiği Muggle okullarını !’inek’ öğrencilerini anımsatıyordu. Elbette zerre kadar ilgisi yoktu tek zayıf alsa gözleri dolan tiplerle. Hayır, yine bütün gün tek bir dersi bile dinlememişti. Zaten daha önemli bulduğu sorunları vardı, SBD yılında olduğu gerçeğini de düşünmemeye çalışıyordu. Olması gerekenden kolaydı bu, ne de olsa düşüncelerinin neredeyse tamamı Sylvia’yla ilgili oluyordu. Ürkütücü babasının varlığına rağmen uzun süredir ilk defa son zamanlardaki kadar mutlu hissediyordu. Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersinden iyice soğumuştu ama dersler gerçekten umurunda değildi. Her şeye sıkıntısına rağmen mutlu olması çok da normal olmayabilirdi ama öyleydi.
Sıra dışı bir hareket vardı koridorlarda ve tanıdık bir ses… Köşeyi döner dönmez gördüğü manzara Sylvia’nın öfkeli sesini tanısa da beklemediği bir şeydi. Sylvia ve tanımamakla beraber siması tanıdık gelen bir kız karşı karşıyaydılar, kavga ediyor gibiydiler –ne gibisi kavga ediyorlar işte- Ne olduğunu tam anlamamıştı ama Sylvia’nın yere düştüğünü görmüştü ve bu ona yeterdi. Koridoru nasıl geçtiğini bile fark etmemişti, koşmuştu sanki ama… Yanlarına gelip de kayarak durduğundaysa kim olduğunu bilmediği kıza bir tane çakmak ve Sylvia’nın nasıl olduğuna bakmak arasında bocaladı bir an. Ne? Kim? Neyin nesiydi bu kız ya, derdi neydi? Her ne kadar ilk seçenek çok cazip olsa da Sylvia bu kadar kötü durumdayken –en azından öyle gözüküyordu- salak bir Slytherin’le uğraşamayacaktı. Kızın durumu gerçekten kötü görünüyordu. Kan… Yüzünü buruşturdu, elbette Sylvia’nın durumuyla alakası yoktu bunun karşısında yüzünde zeka seviyesinin düşüklüğünü açıkça ortaya koyan bir sırıtmayla ona bakan kıza duyduğu nefretle ilgiliydi. Evet, gerçekten işkence çekmesini isteyeceği insanların olabileceğini fark etmişti. Sylvia’ya verdiği zararın birkaç katını iade etme isteği çok güçlüydü, zorunlu gibi hissediyordu buna. Sağ elini yumruk yaptığında düşmanca bir ifadeyle kızı süzüyordu. Ayağa kalktığı anda kızın çenesine gömecekti yumruğunu. Tam bunu yapmaya hazırlanırken Slytherin’linin arkasında yüzünde ilk defa düşmanca bir ifade olmayan profesörü gördü. Daha kötüydü, Sylvia’ya dikilen bakışları onun da duyguları olduğunu düşünmesine neden olmuştu ilk defa. Sonra kendisine döndü, göz göze geldiklerinde tanıdık bakış tekrar belirmişti adamın yüzünde. “Ne..” Adamın sesinde bir çaresizlik vardı sanki. Bir an için ona öyle gelmiş olmalıydı çünkü bunu izleyen sözleri gayet kabaydı. Adamın gözlerine bakmaktan kaçınıyordu Will, tuhaf bir endişe kaplıyordu içini ona bakınca.
“…İkiniz benimle geliyorsunuz.” Sylvia ve kızı göstermişti, tamam da kızı yere yığılmışken bu kadar ilgisiz olabilir miydi? “Sende…” Zaten her şekilde izlerdi onları da… Adamın bakışı hoşuna gitmemişti. Garip bir biçimde suçlayıcıydı, onu suçlamıyordu herhalde? Sylvia’nın kalkmasına yardımcı olurken adamın arkasında yürümeye başlayan Slytherin’li kıza baktı. Ucuz kurtulmuştu. Ama hâlâ öfkeliydi o ve bir şekilde öfkesini çıkaracaktı bu kızdan. Ne olduğunu bile bilmediğini fark eti, neden kavga ettiklerini pek önemsediği de söylenemezdi. İçinden bir ses bu olayın büyük kısmının üstüne kalacağını söylüyordu Profesör Worthing’in bakışları düşünüldüğünde ama böyle olmamasını umuyordu. Sylvia’nın yürümesine de yardımcı olmaya çalışıyordu ama sanki böyle daha çok batıyordu profesörünün gözüne…