|
| Büyümek... | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Desdemona Meadows Slytherin 6. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 166 Yaş : 32 Kan statüsü : Melez Galleon : 11562 Ekspresso Puanı : 4 Kayıt tarihi : 10/03/09
| Konu: Büyümek... Çarş. 18 Mart 2009, 17:27 | |
| Sakladığı sırlar kadar eski ve soğuk taştan duvarlar üzerlerine yansıyan gölgelerle hayat bulurken, koridoru aydınlaran cılız ışık bir çift buğulu göze acı vermeye yetiyordu. Yanmasını engellemek için kırpıştırdığı gözlerinin pınarlarında birikmiş damlalar kurak bir arazdie hızla akan ve rüzgara haret bir nehir gibi şahlanmış, çenesini ıslatmıştı. Henüz şekillenmiş vücudunu saran cüppesi bedeninde dolaşan bir yılan gibiydi. Önüne gelen perçemleri yumuşak tenine demirden mızraklar batıyormuşcasına acı veriyordu, tıpkı ritimsiz kalbine olduğu gibi. Alev misali yanan ve sonsuz sessizliğinde arzuyla onu çağıran çocuğun günahlarıyla kirlettiği elini masum yüzüne götürdü, lüzumsuz yere akan gözyaşlarını silmek için. Buram buram kıskançlık kokan koridor, zehirli bakışlarını dört nala üzerine salan kızlarla doluydu, tek ve sade bir öpücük onu haketmediği bir sürgüne göndermişti. Önceki akşamdan beri kimsenin ağızını bıçak açmamış, yaralı bir kuş misali çırpınan Desdemona'yı kimse duymamıştı. Sanki hiç varolmamış gibi... Öfkeyle dolmuştu yüreği, gözleri önünde renk renk açan çiçekler yerine en uzağındakini seçmiş olan Alex'in umursamaz ve anlık tavırları arkadaşlarının ondan nefret etmesine sebep olmuştu. Karşı konulmaz ya da erişilemez olabilirdi ancak kendisini koparıp atmasına izin vermeyecek kadar aklı yerinde biriydi Dess. Her bir hücresinde hissetsede sıcaklığını, kuru bir öpücüğe tav olmamıştı. Üstelik çocuğun bu davranışa tepkisiz kalmış, umut verecek hiçbir şey yapmamıştı. Yine de en ağır sözlerin hedefi olmuştu, uğultularla dolu kulaklarının işitemediği yerlerde. Haksızlığa gelemese de umursamıyordu daha beter aşağılanmış ruhu. Eğer onu görmezden gelmek istiyorlarsa itiraz etmeksizin görünmez olablirdi pekala, yarım ağız söylenen sözlere ihtiyacı yoktu. Ancak değer verdiğine inandığı birinin onu bu denli çabuk silebilmesini kabul edemezdi. Hele ki Alex elini tutarken içini kemirip bitiren azap varken... Kendine yakın bulduğu yegane insanın hislerini incitecek hiçbir şey yapmamasına rağmen vicdanı onu rahat bırakmazken, onun kendini aldatılmış hissetmesi ağırına gidiyordu. ''Bekle!'' Aralanan dudaklarından fırlayan çaresizlik dolu nidası kulaklarını tırmalarken elleri göğsünde kalakalmıştı, uzun süredir okyanusun dibinde tutsak kalmış gibi nefes nefeseydi. Yatakhaneden çıktığıdan beri gergin bir yayın elinden çıkmış ok misali öne atılarak içindeki sıkıntılar gibi çoğalıp daralan koridorlarda yüzüne vuran ihanetin serinliğini umursamadan yel gibi geçip giden sırma saçlı kızı yakalamaya çalışmıştı. Bedeninden aşağı inen sızı dayanılmaz hale gelene kadar koşmuştu, dizlerindeki kuvvetin onu terk ettiğini anladığında can havliyle bağırmıştı. Çabalarını cevapsız bırakmaktan sıkılmış olsa gerek en sonunda gardını indirip arkasına dönen Kim ile göz göze geldiğinde gerçekten de görünmez olmayı diledi. Kızın sarımsı gözleri kendisinin ıslak gözlerini delerek ardını görmek ister gibiydi. Yutkundu, kendine bile itiraf etmekten korktuğu şeyler vardı, Kim şüphelenmeden harekte geçmeliydi. Yıllardır kapalı kalan bir müzik kutusu gibi kadife sesiyle mırıldanmaya başladı, kelimeler kan kırmızısına dönmüş dudaklarının aralanmasıyla ardı ardına dökülüvermişti. ''Neden benden kaçıyorsun? Eğer dün akşamdan dolayıysa...'' Ağznın içi alev gibi olmuştu, yanmasını dudurmak imkansız gibiydi ama çaresizce yutkundu. Sözlerini tamamlayamamıştı, bundan sonra söyleyeceği herşey Kim'i öfkelendirmeye yetecekti çünkü. ''Yemin ederim ki düşündüğün gibi değil, benim asla öyle bir niyetim yok.'' Bir çırpıda konuştuktan sonra ciğerlerine çektiği nefes canını yakmıştı, söyledikleri kulağa aptalca geliyordu. Öyle kendinden emin konuşmuştu ki kızı açıkça kıskançlıkla suçlamıştı. İki eli kanda yakalanmış hissetti birden bire kendini, Kim'in karamış gözleri aleve bürünmüştü, sanki içinde biriktirdiklerini Desdemona'nın yüzüne kükremesi için aradığı fırsat eline geçmişti. Görülmeyecek kadar incelen dudakları zevkle kıvrılırken yanaklarında yoktan varolan gamzeleri acımasız çehresinde anında solmuşlardı. Üstelik avını köşeye kıstırmış gibi onu çaresizliğe sürükleyen bakışların sayısı artmıştı, etraflarında toplanan meraklı kalabalığa dahil olmak istemeyenler ise adımlarını yavaşlatarak yakalayabildikleri kadarını duymayı amaçlıyorladı. Topukları üzerinde gerisin geri dönüp göğsü parçalanıncaya kadar koşmak istedi, içinde bulunduğu durumdan sonsuza kadar kaçamazdı belki ama en azından o anlık iyi hissettirirdi. Düşüncelerini okumuş gibi kaşları çatılan Kimberly yerinde kalarak ama her hecesinde daha da yükselen bir konuşmaya başladı. Çatlamış dudaklarından büyük bir hışımla fırlayan sözlerin özenle seçilmişti, daha önceden çalışılmış bir konuşma olduğu besbelliydi. ''Komik olma, elini tuttu diye sana aşık falan mı sandın? Ya da seni kıskandığımı? Senin layığın o lanet Bulanık!'' Etraflarında oluşan çemberden onaylayıcı uğuldamalar yükseldi, dönemin ilk sabahında kız kavgası görmek için can atıyorlardı. Ancak Desdemona tek söz etmeden az önce hayalini kurduğundan çok daha sessiz bir biçimde arkasını dönmüş ve nereye gittiğini bilmeden yürümeye başlamıştı. Kim'in o lanet bulanık derken Matt'i kastetiğini biliyordu ve böyle bir kötü sözü onun ağzına yakıştırmamıştı. Üstelik kimseden çekinmeden bağırarak telaffuz etmişti, Desdemona gerçekten çok utanmıştı böyle bir konuşmada yer aldığı için. Senin sorunun ne? Kız seni herkesin içinde küçük düşürdü, sen hanımefendilik peşindesin! Geri dön ve... Batırmaya çalıştığı ama dibe çökerken karadelik gibi onu da beraberinde sürüklemek isteyen tarafı yine ortaya çıkmıştı. Başını iki yana sallayarak savuşturmak istedi, içinde yükselen öfke dolu sese kulak asmamalıydı, ne zaman onu dinlese başına kötü şeyler geliyordu. Ayrıca şu anda mantıklı düşünecek durumda değildi, hangi çorabı giymesi gerektiğine bile karar veremezdi bu durumdayken. Kendini boş bir odaya kapatmalı ve sakinleşinceye kadar oradan çıkmamalıydı. Aklından bunlar geçerken kendini boş bir sınıfın önünde buldu, ne isteyeceğini tahmin etmiş gibi adımları buraya yönelmişti. Parmakları ürkekçe soğuk kapı kolunu kavradığında yeniden dolmaya başlamıştı gözleri, yüzünün ıslanması an meselesiydi.
Ansızın yüzüne üfleyen soğuk hava saçlarının uçuşmasına sebep oldu, önüne gelen saçları yüzünden el yordamıyla kapıyı açmak zorunda kalmıştı. Sanki içeriden birinin çıkmasını umuyordu, dayanabildiği kadar bekledi,hiç bir harektlenme olmayınca içeri süzüldü. Her sabah ki kargaşasına, üç ay süren yaz tatilinin sonrasında da kaldığı yerden devam edebilen Hogwarts'ın kulak tırmalayıcı gürültüsünü koridorda bırkamıştı. Üzerine hücum eden bunaltıcı sessizlik gıcırdayan kapının da arkasından sertçe kapanmasıyla Desdemona'yı tamamıyla esir almıştı. Pınarlarında biriken su yüzünden elmas gibi parıldayan gözleri odayı incelemeye başladı. Uzun zamandır öğrencilerin ve Peeves'ın pis işlerin haricinde odanın kullanılmadığı içeri girer girmez anlaşılıyordu. Zeminde yanık izlerine benzeyen şekiller dikkat çekiyordu, tozlanmış sıralar gelişi güzel sıralanmıştı. Tahtaya yazılmış aşk sözleri midesinin taş gibi olmasına sebep olmuştu. Sırtında soğukluğu hissedene kadar birkaç adım geriledi. Duvardan destek alarak ayakta dururken narin bedeninin sarsılmasına engel olamadı, hıçkırıkları etrafını saran kalkanı deldiğinde düşündüğünün aksine kendini rahatlamış hissetmedi. Aksine ağladığı için kendini çaresiz buluyordu, az önceki sessizliği tercih ederdi. Daha fazla direnemeyen dizleri büküldü, cüppesi buz gibi zemin ile bacakları arasında etkisini kaybetmişti. Sonra vücudundaki tüm kanın çekilmesine sebep olan bir gıcırdama duyuldu. Kapının açıldığını anladığında yaşlar gözlerinde kurumuştu, ellerini uçuk beyaza dönmüş yüzünden çekerken ciğerleri korkuyla dolmuştu. Onun bu acınası halini görmeye gelen davetsiz misafir de kimdi? Birbirine karışmış saçlarının ardından bir erkeğin gövdesi görünüyordu. Karşı taraf henüz konuşmadığı için bağını kaldırmaktan başka çaresi yoktu, çekinerek yukarı baktı. Son dört senesini aynı sınıfta geçirmesine rağmen hakkında hala çok az şey bildiği tanıdık bir yüz duygusuzca ona bakıyordu. İfadesinin yumuşaması için birkaç saniye geçmesi gerekmişti, kızın ağladığını farketmiş olmalıydı. O anda ellerini dahi nereye koyacağını şaşıran kız toparlanmak için zaman kazanmak istercesine konuştu. Gelenin kim olduğunu bilmesine rağmen, çocuğun adı seslenmeden çok soru sorar gibi döküldü dudaklarından. ''Castor?'' | |
| | | Damien Lawrence Ravenclaw 5. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 111 Yaş : 33 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11584 Ekspresso Puanı : 33 Kayıt tarihi : 18/03/09
| Konu: Geri: Büyümek... Perş. 19 Mart 2009, 23:42 | |
| Uzun süredir uyumanın verdiği etkiyle şişen gözlerini tavana dikmiş yatakta tembellik yapıyordu aklı sıra. Bacaklarıyla itelediği yorganı yere düşürdükten sonra gerinerek ayağa kalktı. Ertesi gece yemekte fazla kaçırmanın bedelini midesinde oluşan korkunç ağrıyla ödüyordu. Omzuna attığı beyaz yüz havlusuyla ortak salon gibi soğuk banyoya doğru ilerledi. Soğuk suyu yüzüne vururken dağılmış saçlarını eliyle hafifçe karıştırıp bir düzene sokmak istedi. Geri döndüğünde kendisine yakın olan çocuk suratına bir gömlek fırlatmış ve şakayla karışık hazırlanması gerektiğini söylemişti. Havada yakaladığı gömleği yatağının üzerine bırakırken üstündeki mavi çizgili pijamalara baktı. Oldukça komik görünüyor olmalıydı. Hafifçe sırıttıktan sonra üzerindekileri okul kıyafetleriyle değiştirdi. O uzun pelerini giymek bir alışkanlık olmadığından eline almayı her zaman için tercih ederdi ama onu da yapmayacaktı bugün. Gömleğini pantolonun içine tıkıştırırken boğazına dek çektiği kravatını hafifçe düzeltip aynanın karşısına geçti. Gayet normal görünüyordu, hatta fazla düzenliydi. Birkaç defa sıktığı parfümün şişesini yatak ucundaki komodinin çekmecesine tıkarken en ciddi haliyle yatakhaneden dışarı çıktı.
Slytherin zindanlarından Büyük Salon’a çıkarken merdivenlerde karşılaştığı kızın selamına karşılık verdi. İki yıl boyunca çıkmışlardı ama Castor onu sevmemişti, sevememişti bir türlü. Aslında bu ilişki konusunda gözünün başka yerlerde oluşu etkendi ama o kızın kendisini sevmeyeceğini bal gibi biliyordu. Aklındakileri çıkarmayı deneyip Ravenclaw’lu kıza baktı. Gözlerindeki ışıltı değişmemişti fakat Castor ona boş gözlerle bakıyordu. Dört yıldır beraber takıldığı yakın arkadaşının onu çekiştirmesiyle koridora çıktılar. Çocuk hala kendisini çekiştirirken koridorun ortalarından gelen sesle başını o yöne çevirdi. Dün akşam yemeği oldukça fazla kaçırmıştı yenisini yemeye hiç ihtiyacı yoktu. ‘Birazdan gelirim’ gibisinden bir bahaneyle çocuğu yanından uzaklaştırdıktan sonra koridorun ilersindeki kalabalığın arasına doğru ilerledi. Aralardan çıkan bir kız bütün söylenmelere karşın o kalabalıktan uzaklaşıyordu. Desdemona? Yüzünü tam olarak seçebilmek için kalabalığın içine biraz daha girerken mevzunun ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Alex... Alex mi? O çocuğun ne işi vardı, kulaklarını kapalı tutmaya çalışarak kızın az önce ilerlediği sınıfa doğru yürümeye başladı. Gülüşleri duymak istemiyordu, koridorun sonundaki dev pencereden içeri giren ışık huzmelerinin gözünü almasına engel olamadı. Sınıfın önüne geldiğinde içeri girmek için tereddüt etti. Kızı ne rahat bırakmıyorsun sen? Yine ona beslediği hayranlık duygusu mantığından ağır basmaya başlamıştı. Derin bir nefes alıp kapıyı açtı.
Bedenini içeri sokmadan önce sert mizacını uzattı kapının aralığından. Kızı göremediğinden içeri girdi sersemlemiş bir halde. Donuk bir ifadeyle sınıfı tararken yerdeki Desdemona’nın varlığını fark etti. Buğulu gözlerinde ve yanağında gördüğü gözyaşları suratındaki ifadenin anında yumuşamasına neden olmuştu. Onu bu denli üzen şeyin ne olduğunu merak ediyordu. Aslında içinden geçen ona bunu yapanları bir güzel pataklamaktı ama bu çok saçmaydı. Sen kim oluyorsun ki? Sadece dört senedir aynı sınıfı paylaştığı bir arkadaşı… Arkadaşı olduğundan bile emin değildi aslında, sadece ona karşı beslediği bir hayranlık vardı. Tabi kızın ona bu gözle bakmadığının farkındaydı. İsmini duyduğunda ürperdi. Nedenini bilmiyordu ama gömleğin altındaki tüylerin diken diken olduğuna yemin edebilirdi. “Evet?” Sesi sanki meydan okur gibi çıkmıştı, aslında tam olarak yapmak istediği bu değildi. Zeus ile konuştuğunu düşündüğü zamanlardaki baş kaldırışa benziyordu. Lacivert saatine bir göz attı, hiçbir amacı yoktu. Sadece laf olsun diye yapmıştı. Kızın yerde olduğu kafasına dank edince olduğu yerden hızlıca kıza doğru yaklaştı. Perişan görünüyordu. Ona bunu kim yaptıysa mutlaka bir gün hesaplaşacaklardı. Sanki kız seninle çıkacak ta sen ona bunu yapanlarla hesaplaşacaksın. Çocuk olma Castor… O an çocukça hayaller kurmanın zamanı değildi ama zihninden atamıyordu bir gün birlikte olma ihtimallerini. Elini soktuğu cebinden çıkartıp kıza uzatırken ayağa kalkmasına yardımcı olmak istiyordu.
Kızın ellerini tutup kalkmasının ardından bir süre bekledi. Aradan geçen uzun zaman ona asır gibi gelmişti. Biraz daha toparlanmasını bekledi. Ona hayranlıkla bakmaya devam ederse kızın bir şeyler çakacağını düşünüp toparlandı. Yani en azından toparlanmaya çalıştı. Hızlı bir şekilde konuştu. “Şimdi daha iyisin değil mi?” Kızın elini hala bırakmadığını fark etti. Derin bir nefes aldı, bırakmamasını isterdi ama ne hacet! “İyiyim, teşekkürler” Gözyaşlarını silerken cılız bir sesle mırıldanmıştı. Onu o halde gördüğü için kendinden nefret ediyordu. Belki de kız yalnız kalmak isteyebilirdi. Niye rahatsız ediyorsun ki onu? Biraz geri çekildi, çok yakınında durmamalıydı. Aniden garip bir şey yapabilirdi ve ardından feci bir tokat yiyebilirdi. “Seni üzen ne?” Evet, saçmalıktı. Saçmalıyordu. Kızın unutması gereken bir şeyi hatırlatmasa olmazdı. Salaksın Sen Castor… | |
| | | Desdemona Meadows Slytherin 6. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 166 Yaş : 32 Kan statüsü : Melez Galleon : 11562 Ekspresso Puanı : 4 Kayıt tarihi : 10/03/09
| Konu: Geri: Büyümek... Çarş. 25 Mart 2009, 22:42 | |
| Zaman, acizliğine sırt çevirmiş duvarlar gibi daralıyordu. Kabuslarıyla bezenmiş boş sınıf, zindan misali üzerine çökerken her şey için geç kalıyordu. Uyanmalıydı, inkar edebildiği kadar olanları yok saymalıydı. Kağıttan kule gibiydi oysa en hafif rüzgarda savrulan bedeni, gücü tükenmişti. Vazgeçmek bile zordu, sonuna kadar kendini kandırmaya yemin etmişti halbuki. Çığ gibi büyüyen kendi kuruntuları olacaktı, yalnızlığın anlamını hep merak edecekti kafasında yarattığı dünyasında. Cüppesinin eteklerine sarılmış ellerini son bir kudretle sıktı, kanı çekilmiş etinin rengi öylesine beyazlamıştı, yumrukları üzerindeki damarlar çıplak gözle görünebilir bir hal almıştı. Ancak o farkında değildi, kendini soyutlamış, sadece olanları düşünüyordu. Haksızlık diye harkırdı içindeki ses. Hatasız olmak için fazlasıyla toydu, omuzlarındaki yük bu denli ağırken sorumsuzca davranması hoş görülmeliydi, birileri tekrar tekrar gözünün önüne gelen anıları silmeliydi. Derin bir iç çekti, göğüs kafesi acıdan bir mengene gibi yüreğini sıkmasına rağmen. İnsanın kendi haline acıması ender bir durum olsa gerekti, bir o kadar da hastalıklı bir histi. Adını koyamıyordu ancak bunun içinde kafa yoramayacaktı, sert bir onaylama sesi düşüncelerini bölmüştü. Aralanmış kapıdan içeri dolan loş ışıkta parlayan yaşlar kum saatinin ters yöne dönmesiyle gerisin geri kırmızı gözlerine doluyordu. Odanın görüntüsü yeniden zihninde berraklaşırken, önünden çekilen perdenin arkasında aşina bir yüz kendini belli ediyordu. Eksikliği gidermek istermişçesine hızla kan pompalayan kalbi göğsünden fırlayacakmış gibi atarken yere serilmiş bu bedenin sahibi Desdemona yeni kendine geliyordu. Gerçekten Castor muydu? Damarlarını delercesine yol alıp yanaklarına oturan kan, yüzünün gözleriyle aynı renk olmasına sebep olmuştu. Utancın rengi kırmızıydı ve Desdemona az önceki karanlığı tercih ederdi. Uzanan ele şüpheyle baktı, beklediği yardım eli bu muydu? Onu bu zindandan kurtarmaya mı gelmişti gerçekten de? Kendinden iğrendi, hemen tutmak yerine hala karasızlıkla boğuşuyordu. En azından birileri onu umursuyordu ve bu yetmeliydi. Yavaşça kaldırdığı eli Castor'un teninin sıcaklığıyla buluşunca yanıldığını anladı, beklediğinden çok daha iyisiydi. Dizlerine yeniden güç gelmişti, bu sefer ayakta durabilecekti. İçe dönmüş omuzları dikilirken belinden aşağı süzülen ürperti onu yeniden huzursuz ediyordu. Birbirine dolaşmış saçlarını düzeltmeye çalışmadı, yüzünü sergilemek için henüz hazır değildi. Yine de onun gözleriyle buluşmanın vakti gelmişti, Castor'a bakabilmek için başını kaldırdı, çocuk ondan epeyce uzundu. Desdemona'nın beyaz günahları ve siyah masumluğunun karışımındaydı gözlerinin rengi, biraz daha ışık olsaydı aralardaki yeşil rengi fark edebilirdi. Hafif kalkık burnu, yüzündeki tatminsiz ifadenin sebebiydi. Rahat görünmeye çalışsa da kaşlarının ortasında beliren kıvrım gergin olduğunu ele veriyordu. Aklında sıralanan ihtimallerin çoğalmasına fırsat vermeden can alıcı soruyu sordu, fazla uzun sürmüş olan sessizliği bozmaya karar vermişti. Sesindeki ufak titremeyi hemen fark etti, her zamanki gibi kendinden emin değildi. Dess'in sesi de ondan daha iyi çıkmamıştı. Öylesine sade bir cevap vermişti ki konuşmayı başlamadan bitirmiş olduğunu düşündü. İkisi de kıpırtısızdı, ta ki çocuk gözlerini devirene kadar. Bakışlarını izlediğinde hala el ele olduklarını gördü. Çekilmeyi düşündü ama Castor'un onu yanlış anlamasından korktu, durumdan rahatsız gözükmüyordu. Yanakları yeniden sinir bozucu kırmızlığın istilasına uğramak üzereydi ki Castor buna müsade etmedi. Sesindeki merakı gizleyememişti, buna rağmen soduğuna pişman olmuş gibiydi çehresi. Desdemona başını öne eğip saçlarının ardında gizlendi, ne cavp vereceğini bilmiyordu. Dudaklarını ısırmıştı, birazdan kiraz gibi kızaracaklardı.
''Kimberly.'' Dürüst olmak istiyordu, en azından birisi onu dinlemeye hazırken. Belki de hissetiklerini kelimelere dökmek iyi gelecekti. Daha kötü ne olabilirdi ki? ''Aslında diğer kızlar da... Sorun ne bilmiyorum. Herşey normladi, birden oldu. Eee... Aslında neden bana karşı tavır aldıklarını biliyorum,yani öyle sanıyorum.'' Konuşmayı sevmeyen biri için oldukça iyiydi, kendini ifade etmekte zorlanması normaldi. Kaşları hafifçe çatılmış, boş gözlerle ona bakan çocuk sabırsızlığını belli etmemeyi başarmış olsa da devamını bekliyordu. Kızın, düşündüklerini açıkça söylemeye karar vermişken fikrini değiştirmesinden korkuyor olmalıydı. ''Alexander.'' Sesi oldukça cılız çıkmıştı, öyle ki Castor'un onu duyduğundan emin değildi. Kalbinin atış hızının yeniden artarken Alex'in tarifsiz gözlerini ona diktiği anı düşündüğü için kendine kızdı. O farkında değildi ama eli Castor'un parmaklarından sıyrılıvermişti. Çocuğun suratındaki değişim öyle belirsizdi ki onu durdurmasına fırsat vermeden konuşmaya devam etti. ''Tek yaptığı elimi tutmak ve öp... Öpmekti, yani elimi öptü. Kim inkar etse de bu ilgiyi kıskandı, sanırım. Bana, onu aldatmışım gibi davranıyor.'' Tüm bunları itiraf ederken öylesine utanmıştı ki onu bu halde gören kimse beyaz tenli olduğuna inanmazdı. Bir erkeğin ona olan ilgisini başkasına anlatmaya alışkın biri değildi. Sözlerini sonuna kadar dinleyen çocuğun gözleriyle buluşmamak için başını öne eğmeye devam etti, böylece Castor'un yüzündeki ani değişimi fark edememişti. | |
| | | | Büyümek... | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |