Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  EkspresEkspres  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Yüzyüze

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Nicole Marissa Magdalene
Fontjoncouse Otel Ortağı
Nicole Marissa Magdalene


Kadın
Ruh hali : Yüzyüze Friendssx9
Mesaj Sayısı : 4533
Yaş : 32
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12679
Ekspresso Puanı : 75
Kayıt tarihi : 02/07/08

Yüzyüze Empty
MesajKonu: Yüzyüze   Yüzyüze Icon_minitimePaz 29 Mart 2009, 02:48

Hava: Parçalı Bulutlu / Yağmur yağdı yağacak durumda; ama güneş de ısrarla açmak istiyor. Yani karanlık ve kasvetli bir gün habercisi yağmura güneş el uzatmıyor.
Tarih: Eylül,1952
Mevsim: Yaz sonu



Yaşadığı yer fark etmezsizin büyük bir çukurun içine çekiliyordu. İster Hogwarts’ın en önemli yerinde olsun, ister başka bir yerde her seferinde içine çekildiği derinlik artıyor ve etrafı kaplıyordu. Yaşadığı yerin sevincine vardığını varsaysa bile olmuyordu. Günden güne eriyordu. Hatta bu sayede biraz zayıflamıştı da; ama daha ne kadar gidecekti. İntiharın eşiğine gelene kadar bu umutsuz hallere devam mı etmek istiyordu. Tabi ki de bu düşüneceği en son şey olmalıydı; fakat o kadar yalnızdı ki! Bu ilk haftalarında desteğe ve morale ihtiyacı vardı belki de Hogwarts onu beklediği gibi Profesörlerle karşılamamıştı. Çünkü artık kendisi otoriter sahibi bir profesör’dü. Bunu kabullenmesi çok güç olmuşken şimdi de iyice kendini mahvediyordu. Her seferinde sil baştan aynı olayları yaşamak onu sıkmamış mıydı? Derinliğin içine çekilmekten kendine ve aynalara küs kalmıştı. Mark’tan sonrası olmayacak mıydı? Her yerde ondan bir parça görürken bunun cevabı bilindik bir hayırdı. Bir mektup bile yazmamıştı. Cevapsız ve uzaktan gelen o mavi sarı saçlı çocuğun belli belirsiz tebessümüyle başlamıştı. Ne yapmalıydı? Ailesi artık onu benimsemiyordu.

Profesör olarak seçildiğinden bile haberleri yoktu. Bir ev verip bir köşeye kaldıran bir biblo bebek gibi o da kenara atılmıştı. Annesi kendini yurt dışında ki bir gazete işine adamıştı. Oradan oraya gidiyor arada kızına onu avutacağını sandığı şekerler çikolatalar yolluyordu. Babası ise büyük bir şirkette yeni bir teklif almıştı. Evlerinin yeri bile değişmişti ailesinin; ama kötü olan tek şey otelden otele belirsiz bir hayat yaşadıklarından Nicole’ün onları görmeye bile fırsatı yoktu. Anca küçük bir çocuğu kandırırcasına kıyafetler ya da şeker veya çikolata… Kaç yaşında olduklarını zannediyorlardı. Daha ne kadar ayrı hayatlar içerisinde kızını da hiçe sayarak yaşayacaklardı. Nicole bu durumu her an düşünüp dalgın dalgın bakınsa da bir sonuç bulamayınca iki damla göz yaşıyla bitiriyordu. Döktüğü gözyaşı sayısı bile azalmıştı, tüm sevdiklerine karşı, çünkü artık yalnızlığa alışmıştı ne de olsa? Çok zordu bu durumu gün geçtikçe hissederek yaşıyordu; fakat yapabilecek başka neyi vardı ki! Ölse kimin umurundaydı. Gerçi ölemezdi de her an onu kurtarmaya çalışan karanlık gölge gene peşindeydi. Kim olduğunu bilmediği; ama her an dibinde hissettiği o nefes alışverişler hep yanındaydı. Onu göremiyordu; fakat her seferinde biraz daha yaklaşarak ona kendi yüzünü göstermeye hazırlanıyordu. Biri onu umursuyordu. Biliyordu; ama o da kendini onun lanetinden saklayarak sanki ondan yararlanırcasına. Ne faydası vardı ki böyle gizli bir şekilde ortaya çıkmanın, hangi özellikte olan kişi, onu başa döndürerek hep aynı anı yaşamasını ön görüyordu. Rüyalarında bile onla savaşıyor, sonunda büyük bir zaferle kahkaha sesini patlatıyor ve Nicole kan ter içinde gözlerini gerçek dünyaya açıyordu.

Bu sefer Slytherin’nin yatakhanesinde olmadığından korkuyor yerini yadırgamışçasına tuvalete gidiyordu. Yüzünü yıkarken kendinden tiksinç bir ifadeyle nefret ettiğini belli eden bakışlar atıyordu. Aynayı eskisi kadar sevmiyordu. Çünkü yaşadıklarını kendine gösterip yansıtan tek şey oydu. Bu yüzden her zaman ki gibi aynayı baş ucuna koymamıştı. Odası tam ona göreydi. Küçük, ıssız ve her an onun gibi kırılmaya müsait. Yeteri kadar kırıldığını belki artık eskisi gibi kullanmadığı eşyaları gösteriyordu. Sade ve donuk renklere geçmişti. Siyah ve yeşil renkleri severken artık, griler ve beyazımsı tonlar girmişti hayatına. Aynı bir hücreyi andıran bir odada yaşıyordu. Aslında kendine acı çektirerek bir bakıma sevdiğini zannettiği kişilerden arınıyordu. Sonunda çiçek gibi açılacağına inanmasa bu duruma hayatta katlanmazdı; ama umut ve nefret birleşince böyle bir birleşim ortaya çıkmıştı. Nefreti herkeseydi. Çünkü hep önemsediği kişiler onu bir kenara itmişti.

Eskisi gibi ne şımarıktı ne de kibirli. Tabi bunu dıştan kimseye sezdirmiyordu. Hala aynı kibri yüzünden kimse yanına yaklaşamıyordu. Her şeyin değiştiği yer odasındaydı. Kimse buraya girmediğinden göremiyordu da yalandan bir tebessüm bir anlığına zor değildi; ama yatağında ya da aynaya bakarken kendinden ve düşüncelerinden kaçamazdı ki! Bir gün dışarıdan hiç tanımadığı birine patlamaktan çok korkuyordu. O yüzden yanında yeni tanıdığı biri olduğu zamanlar çabuk çabuk konuşuyor ve sonra bir işi olduğunu söyleyerek kendini ders verdiği sınıfın içine kapıyordu. Öğrenciler girmeden burası huzur vericiydi. Yattığı odası kadar soyutlanmış da değildi. Çünkü her an ders işleniyordu. Yemeklere girmeyip kimsenin rahatsız etmemesini istercesine çalışıyorum derdine çok kapanmıştı bu odaya... Kimse anlamadığından onun bu halinden sıkıldığından şanslıydı aslında. En sevdiği arkadaşları bile onun bu garip soğukluğunun altında bir şey aramadan bir bir çekilmişlerdi. Sadece işleri olduğunda önceden haber vererek yanına geliyorlardı. Korkmaları ve çekinmeleri Nicole, o amansız her halükarda gözüken kibriydi. Bir tek öğrencilere ders anlatırken o ortadan kalkıyor ve sevimli bir hale geliyordu. Bunun nedeni bir zamanlar onun da öğrenci olup bu yollardan geçmesinden dolayıydı.

Odasına da böyle bir hava verip uygulamalı bir ders yapmaya karar vermemiş miydi? Nefretini burada yitirerek öğrencilerinde ki zekâyla parlayan gözlerde umuda çeviriyordu. Bir bakıma öğretmenin verdiği hazla avunuyor ve içinde hala birkaç umut ışığı taşıdığını belli ediyordu. Şu ana kadar kimin için bir alev belirtse o kora dönüyor ve yeniden alevlenemiyordu. Her tanıdığı ve değer verdiği için bu hayal kırıklığı ortaya çıkmıştı. Bazıları bilmeden bazıları isteyerek bazıları karşılaştıkları koşullar yüzünden. Sınıfta aval aval oturup beklemekten başka çaresi kalmıyordu. Dersten çıktıktan sonra da tek uğrak yeri olan odası olmuştu. Orayı da ders verdiği sınıfına göre döşemeye karar vermişti. Bunun nedeni az da olsa birilerinin oraya gitmesindendi. Bir masası bir de rahat dönen bir koltuğu vardı. Kütüphanesi de baya büyüktü. Canı sıkıldığı zaman hemen ayağa kalkarak pencerinin kenarına giderdi. Pencere kenarında olmak ona büyük bir güç veriyordu sanki. İçini ve ruhunu yıkayan az da olsa bir ışık vardı; ama bu ışık ilk geldiği günlerde ki gibi aydınlık değildi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Norwen Jonathen Soulthen
Baş Şifacı ~ Yaratıkların Yol Açtığı Yaralanmalar
Norwen Jonathen Soulthen


Erkek
Ruh hali : Yüzyüze Hmbl7
Mesaj Sayısı : 1001
Yaş : 34
Kan statüsü : P.B.
Galleon : 11850
Ekspresso Puanı : 1
Kayıt tarihi : 02/10/08

Yüzyüze Empty
MesajKonu: Geri: Yüzyüze   Yüzyüze Icon_minitimePaz 29 Mart 2009, 04:19

Norwen yatakhanede gözlerini açtığında hemen yatağının yanından gelen boğuk gün ışığı güneşli olmasa da ılık bir havanın müjdecisi gibi duruyordu. Yatakhane'nin camları henüz açılmamıştı ki bu da henüz saatin on ikiden önce olduğunu gösteriyordu. Bu, Norwen'in hafta sonları uyanması için erken bir saatti çünkü Norwen haftasonları genellikle yatakhane sorumlusu evcinlerinden birinin açtığı camdan giren soğuk hava sayesinde uyanırdı. Norwen, erken uyandığını düşünerek biraz sinirlenir gibi oldu ama sonra ufak bir ayrıntıyı atladığını fark etti ve biraz daha sonra aslında o ufak ayrıntının düşündüğü kadar ufak olmadığını anladı. Henüz haftasonu gelmemişti ve büyük ihtimalle şu an Norwen'in olması gereken derslik yerine yatağında -sözde- geç uyandığı için sinirleniyordu. Olduğu yerden hızlıca doğrulan Ravenclawlu genç bakışlarını baş ucundaki saate korkarak çevirdi ve ilk dersin neredeyse sonuna gelindiğini görerek korkularını haklı çıkardı. Bir an önce üstünü giyinip Ravenclaw ortak salonundan hangi dersi kaçırdığına bakmalıydı. Belki bir şekilde telafi edebilirdi, en azından Profesörüyle konuşabilirdi; gerçi derse neden geç kaldığını söylediği anda konuşmasının pek bir anlamı kalmayabilirdi ama denemeye değerdi. Üstünü giyinip sınıf başkanı rozetinin bulunduğu cüppesini de sırtına çektikten sonra uçarcasına ortak salonun yolunu tuttu.

Muska dersiydi! Kaçırdığı bir Muska Dersiydi ve dersin sahibi Hogwarts'tan geçen dönem mezun olan arkadaşı -çıkar ilişkisine dayalı bir arkadaşlıktı bu daha çok ve birbirlerini görmekten pek hoşlanmazlardı- Nicole'den başkası değildi. Ravenclawlu genç, Nicole ile hiçbir zaman anlaşamamıştı. Hatta beraber sınıf başkanlığı yaptıkları dönemde dahi başkanlık toplantılarını kısa tutmak için elinden gelen her şeyi yapmıştı. Şimdi ise onun dersine geç kalarak Nicole'e bulunmaz bir fırsatı kendi elleriyle sunuyordu. Norwen Profesörün yanına gidip konuşma fikrini derhal aklından çıkardı ama o bir Ravenclawluydu ve önüne geçilmez mantığı çoktan çalışmaya başlamıştı bile. Eğer Norwen Nicole ile konuşmaya gitmezse Nicole derse gelmemesinin hesabını mutlaka bir sonraki derste -tüm sınıfın önünde- gayet halinden memnun bir şekilde soracaktı ve bu Ravenclawlu gencin kendini, o an hissettiğinden daha iyi hissetmesini sağlamayacaktı. Belki de sırf bu yüzden Norwen çoktan Ravenclaw ortak salonundan çıkmış ve Muska Profesörünün odasının yolunu tutmuştu. Yolu pek de istekli olmayan adımlarla arşınlarken Nicole'ü dönem başladığından bu yana henüz hiç görmediği fark etti. Kahvaltılara ve yemeklere düzenli olarak geç kaldığı için Profesörlerin masasında çok fazla Profesör bulamıyordu ve dahası Hogwarts koridorlarında her sene gelen birinci sınıfları düzene sokmak için çabalarken çok yoğun olduğu için -Peeves dışında- merdivenleri kullananlara dikkat etmiyordu. Her ne kadar kahvaltı ve yemeklere geç kalırsa kalsın ya da ne kadar başı henüz okula alışamamış birinci sınıflarla belada olursa olsun bu karşılaşmanın bir gün olacağı kaçınılmazdı ama Norwen kesinlikle geç kaldığı bir dersin mazeretini açıklarken olmasını tercih etmezdi.

Profesörün odasının kapısında derin bir nefes alan Ravenclawlu genç kapıyı iki kere tıklattıktan sonra adımını aydınlık fakat tuhaf bir şekilde kasvetli havaya bürünmüş odaya attı. Arkasından kapanan kapının sesini işittiğinde girdiği mekana da göz gezdirme imkanı buldu. Bu odaya daha önce de bir kaç rapor ve kitap bırakmaya gelmişti. Hatta odanın ana hatlarıyla çok değişmediğini söyleyebilirdi -sadece ek olarak Nicole'ün özel eşyaları göze çarpıyordu- ve oda hala eskisi gibi dingin bir ışık huzmesiyle aydınlanıyordu ki bu ışık huzmesi bahar aylarında hiç olmadığı kadar neşeli düşerdi bu odaya ama şimdi bir şeyler ters gidiyordu. Bunu odayı daha önce hiç görmemiş biri bile ilk adımında anlayabilirdi ki Norwen de ilgisiz biri olarak daha çok bu kategoriye aitti. Tam düşündüğü yerde Nicole'ü bulan Norwen o anda odada neden bu kadar çok kasvet barındığını anladı. Bir şeyler büyük ihtimalle Nicole tarafında iyi gitmiyordu ve genç Profesör bunu tüm odaya yansıtmakta gayet başarılıydı. Öyleki pencere kenarında duran saksılardaki bitkiler bile canlılıklarından bihaberdi. Belki de Norwen bir dahaki dersi beklemeliydi, çünkü kesin olan bir şey vardı ki: Nicole, mazeret dinlemek için pek de müsait görünmüyordu.

Norwen çoktan odaya girmişti ve hatta kapıyı üzerine kapatmıştı bile. Şimdi tek şansı Nicole'ün kendisini fark etmediğini varsayıp hızlıca odadan kaçmaktı ki o bu şekilde yaşamaya alışık biri değildi. O yüzden küçük bir öksürükle nefesini açtıktan sonra net bir şekilde
"Profesör?" diyebildi. Hatta sesi o kadar net çıkmıştı ki Norwen bile sesindeki özgüvene içten içe şaşırdı. Oysaki bir saniye önce Nicole mü yoksa Profesör diye mi seslenmesi üzerine ufak bir kararsızlık yaşamıştı ama Profesör demenin aralarında bulunmadığına inandığı samimiyet yüzünden daha mantıklı olduğuna karar vermişti. Gerçi en zor kısmı bu değildi, en zor kısmı şimdi başlayacaktı. Derse gelemediğini söylemek ve mazereti açıklamaktı. Çünkü Nicole ile böyle bir diyalogta bulunmamıştı daha önce - ki bu çok doğaldı çünkü Nicole'ün profesörlükte ilk senesiydi- ve genç profesörün şu an olabildiğince moralsiz görünmesi işini hiç de kolaylaştırmıyordu. Norwen sakin bir ses tonu seçmeye çalışarak kendine "Bugün derse giremedim ve izin verirseniz nedenini açıklamak istiyorum." diyebildi. Aslında izin vermesini pek istemiyordu çünkü geç kalma nedeni gerçek bir 'neden' daha doğrusu mazeret sayılmazdı. Diğer bir yandan da Nicole'ün canını neyin sıkabileceğini düşünüyordu, genç profesörü pek iyi tanıdığı söylenemezdi ama bir derdi olduğunu anlayabilecek kadar da çok zaman geçirmişti. Bunları düşünürken Norwen, Nicole'ün ne diyeceğini de merakla bekliyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.hogwartsekspresi.com/lejantlar-karakter-kartlary-f164
Nicole Marissa Magdalene
Fontjoncouse Otel Ortağı
Nicole Marissa Magdalene


Kadın
Ruh hali : Yüzyüze Friendssx9
Mesaj Sayısı : 4533
Yaş : 32
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12679
Ekspresso Puanı : 75
Kayıt tarihi : 02/07/08

Yüzyüze Empty
MesajKonu: Geri: Yüzyüze   Yüzyüze Icon_minitimePaz 29 Mart 2009, 04:55

Düşünceler hayatın temeliydi; fakat Nicole düşüncelerle gerçekleri karıştırarak fazla anlam yüklüyordu belki. Arkasından kapının açılmasını bile duymadığına göre bunun böyle olduğu kesindi. Gerçi artık onu takip eden gölgeden sonrada sesleri takmaz bir hale gelmemiş miydi? Derinden gelen bir sesle irkildi. Bir misafir beklemiyordu. Bütün dersleri bugünlük bitmişti ve onu bir yerlere davet eden tüm arkadaşlarına red cevabını söyleyip bir sonraki dersle bir projesi olduğunu söylemişti; ama beklediği bir kendi yaşıtından bir arkadaşı değildi. Aslında eskiden arkadaşı olduğu ve Nicole'ü pek hoş görmeyen Norwen'di. Nicole korkulu bir şaşkınlıkla oğlanın Profesör diye seslenişi duymasıyla pencerenin kenarından dönmesi bir olmuştu. Ürkmüştü yalan söyleyemezdi; ama burada ne işi vardı. Bazen küçük projeler ve ödevler oluyordu; ama şimdi niye gelmişti. Sonunda kendi ahmaklığını yakalamışçasına Norwen'in bugün sınıfa gelmediğini hatırladı. “Yalnızken bana Profesör demene gerek yok. Gerçi ben bu lafa alışana kadar kimsenin demesini tercih etmiyorum; ama formalitende olsa dedirtmek zorundayız.”diyerek eski arkadaşı olan öğrencisinin tedirginliğini atmaya çalıştı. Aslında tedirgin ve endişeli olan kendisiydi. Çünkü ilk defa biri hayatının içini görerek bu duruma şahit oluyordu. Norwen anlamış bir şekilde başını salladı. Hala bu kadar olgun olabilmesi Nicole’ün onun hakkında düşünmesiyle bir olmuştu.

Büyük işler başarabileceğine inandığı arkadaşı ve öğrencisi olduğu için gurur duyuyordu. "Bugün derse giremedim ve izin verirseniz nedenini açıklamak istiyorum" diyerek durumunu izah etmeye çalışmaya başlamıştı. Nicole'ün yüzüne gelen tebessümle bir anda ortada ki her şey aydınlanarak parlamaya başladı. Sanki bir sahte gülücük bile hayatını derinden sarsarak değiştirebilirdi; ama o bunun farkına varamıyordu. Norwen buraya o keskin soğuk ve olgun tavırlarıyla da olsa sıcaklık getirmişti; ama belli ki herkesin olduğu gibi o da endişeliydi. “Nedenini söylemene gerek duymadığımı, insanların hata yapabileceğini; fakat bunun bir tekrar daha gösterdiği anda puanına yansıtacağını söylesem ne dersin Norwen” dedi. Eski arkadaşı Nicole’ün bu tutumuna baya bir şaşırmıştı; ama hala kendi otokontrolünü koruyarak bir açıklama gereği hissediyor bir tavırla sırasını bekliyordu. Nicole bu durumu sezinlemişçesine “Açıklamak istiyorsan açıkla, ama benim bazı kurallarım var ve size de bu kuralları dağıtıklarını sanıyordum. Kurallardan biri de hatalarınızın olabileceği sonuçta bende sizin gibi bir öğrenciydim. Binam ne olursa olsun. Herkese aynı kuralları koyduğumdan şüphe etmeni istemem; fakat ben her zaman resmi olmadığımdan bana dışarıda eskiden olduğu gibi davranabilirsin. Tabi sınırları ve kurallarımı aşmadığın sürece.”diyerek bir konuşma yaptı. O kadar uzun konuşmuştu ki! Norwen suskun kalacağını sanacağı Nicole bakakaldı. Nicole’de bu duruma şaşırmıştı. Çünkü uzun zamandır konuşmak istemiyor olan o değil miydi? Şimdi bir eski arkadaşı da olsa öğrencisinin yanında bunları söylemesi ne kadar doğruydu bilemiyordu; fakat bir tek bildiği şey vardı. Norwen bilmediği dostça bir güven duyuyordu. Ne kadar nefret edip birbirlerine alışamasalar da Nicole için bu oldum olası böyleydi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Yüzyüze
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Mantar Pano :: RPG İçi Sayfalar-
Buraya geçin: