Bir haftadır bitmek bilmeden, bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Toprak, yağan yağmur yüzünden önce çamurlaşmış, sonra da yağmur şiddetini kesmeyince bataklığa dönmeye başlamıştı. Rüzgâr, insanın kanını donduracak kadar soğuk esiyordu. Hava sürekli kapalı olduğundan ve gündüz bir yağmurla geceye dönüştüğünden Hogwarts’a karanlık gölgeler hâkimdi. Sürekli aydınlatmaya ihtiyaç duyuluyordu. Hogwarts sakinleri, kendilerini ürpertici soğuktan korunmak için atkılara bürünmüş ve olabildiğince kalın giyinmeye çalışıyorlardı. Bu yüzden her yer siyahtı…
Ama Merlin aşkına ki bugün geçtiğimiz haftadan biraz farklıydı. Yağmur dinmiş ama rüzgâr hala şiddetini koruyordu. “En azından buda iyi, hiç olmazsa ıslanmayacağız” diye düşündü Charlotte, binadan ayrılırken. Bütün bir hafta yorucu geçmişti Charlotte için. Ders yılı yeni başladığı için ödevler birden bastırmış, öğrencilerin nefes alacak zamanı olmamıştı. Bu uzun ve sıkıcı haftadan sonra –hazır yağmur da dinmişken- Charlotte rahatlamak ve yeni haftaya daha dinç başlamak için bir kaçamak yapmaya karar vermişti. Önce bahçeye çıkıp etrafta göze batmamak için biraz gezindi. Hava soğuk olduğundan etrafta pek kimse yoktu. Bir iki arkadaşına rastladı. Onlar da üşüdüğünden Charlotte’la muhabbeti kısa tutup binalarına girmişlerdi. Bu da tabi Charlotte’ın işine gelmişti. Kızlar gidince etrafı kolaçan edip, hızlı adımlarla bahçeden çıkmış, yasak ormanın yolunu tutmuştu.
Yasak orman Charlotte’ın en sevdiği yerlerden biriydi. Kafa dinlemek ve biraz da olup bitenle ilgili değerlendirme yapmak için yasak ormandan daha iyisi yoktu. Tabi tek bunun için sevmiyordu orayı. Yasak bölge olduğu içinde orman onda merak uyandırıyordu. Sonuçta istenenin aksini yapmak onun kanında vardı. Şimdi de içinde büyük bir huzurla ağaçların arasından ilerliyor, ara ara da arkasına dönüp kendini kimsenin izlemediğinden emin oluyordu. Hogwarts gözden kaybolana kadar ilerlerdi. Artık ağaçlar sıklaşmış, ormanın kendine has sesi daha çok duyulur olmuştu. Herkesin aksine bu ses, küçük kız için huzurun ve mutluluğun dengesiydi. Diğer öğrenciler gibi ürkütmüyordu bu ses onu. Yürümesini yavaşlatıp yağmurun kokusunu içine çekti. Ağaçlar sık olduğu için yağmur bu alanda toprağa fazla temas edemiyordu. Öyle olunca da bazı yerler kuru bile kalabiliyordu. Ama geçtiğimiz hafta yağmur şiddetli yağdığından bugün ardında hala bu alanda bile kokusunu bırakabilmişti. O koku Charlotte için her şeye değerdi. Öncelikle saf bir kokuydu, katıksız. Berrak yağmur damlalarıyla yıkanmıştı. Küçük kızda olmayan bütün temizlik o kokuda vardı. Bu huzur içerisinde biraz daha ilerledi. Üstüne bastığı dallar çatırdıyordu. Yırtıcı kuşların sesi etrafı sarıyordu. Birkaç dakika daha yürüdükten sonra büyük bir taş bulup onun üstünde dinlenmeye karar verdi. Üşümemek için pelerinini çıkartıp katladı ve taşın üzerine serdi. Nasıl olsa kalın kazaklar içinde boğuluyordu pelerinini çıkartmasından bir şey olmazdı. Oturduktan sonra etrafı incelemeye başladı. Etraf biraz daha karanlıklaşmıştı. Muhtemelen hava kararmaya başlamıştı. Hayvanların sesi artmaya başlamış, bir nota gibi hafiften çalmaya başlamıştı. Orman bugün de Charlotte’a özel şarkısını çalıyordu. Ona özel ve yalnızca onun duyabileceği muhteşem ezgiler. Charlotte huzurun doruğuna erişebilmek için gözlerini kapattı. Koku onunla birlikte gelmiş, şimdi de notalarla birleşince ortaya büyük bir ziyafet çıkmıştı. Gülümsedi, artık mutlu olmaya başlamıştı. Tüm yorgunluğunu üstünden atıyor, dinginleşiyordu. Aradan ne kadar süre geçtiğini saatin kaç olduğunu bilmiyordu. Umurunda da değildi. Tek önemsediği andı. Yaşadığı o an.
Tüm negatifliğini üzerinden atınca artık gitme vaktinin geldiğini anladı. Daha fazla geç kalamazdı. Bu onun için kötü olurdu. Pelerinini aldı, küçük bir sihirle çamuru temizledi. İplerini bağlayıp yürümeye başlamıştı ki arkasından gelen bir sesle irkildi. Dönüp arkasına baktığında çalılıkların arasında bir şeyin kıpırdadığını farketti…