Lea'nın kısa bacakları usulca yüksek yatağından aşağı sallandı. Şu anda bilmem kaçıncı uykularında olan yatakhane ortaklarına şöyle bir göz gezdirdi. Hava henüz yeni aydınlanmıştı. İçeri cılız bir güneş ışığı sızıyordu sızmasına ama bu yetersiz çaba Lea'yı uyku sıcaklığını koruyan bedeniyle ürpertmekten alıkoyamamıştı. On beş yaşındaki genç cadı gözlerini özlediği manzarada gezdirdi. Her şey ilk geldiği günki gibiydi bu odada. Devasa sandığı bile beş senedir kendisine yer edindiği boşluktaydı. Özgürlüğünün beşinci yılıydı bu Lea için, ya da sevgiyi uzaktan da olsa hissedebilmenin beşinci yılı, gerçekten evde oldduğunu hissetmenin beşinci yılı ve daha birçok şeyin beşinci yılı. Gözleri boşlukta dalıp gitti. Eksi bir anı takıldı beyninin bir köşesine: Kızına baştan savma bir şekilde sarılan bir baba, umarsız bir tavılar el sallayan bir anne ve dadısı ile tüm hayatını değiştirecek o yere, Hogwarts'a gitmek üzere trene bindirilmeye terkedilmiş bir çocuk. Kendisi yaşlarında dünyalarca çocuğun dokuzuncu ve onuncu peron arasında vedalaşmasını izlerken yanında tek başına duran dadasına elveda eden küçük soğuk gözler. Lea geçmişin soğukluğuyla gözünden süzülen bir damla yaşı silme ihtiyacı bile hissetmeden ayağa kalktı. Bu artık yeni hayatıydı. Hogwarts onun yeni eviydi ve geçmiş üstesiden gelinemeyecek kadar kötü değildi. Çıplak ayakları yatakhanenin taş zemininde hızlı hızlı ilerledi. Aylardır giymeyi özlediği formasını dolabından çıkardı ve hemen üzerine geçirdi. Dün Büyük Şölen'den sonra dolabına özenle yerleştirmeyi ihmal etmemişti. Çantasına yol için attığı birkaç krakeri çıkardı ve çorabını bacaklarından geçirirken bir tane ağzına attı. Kahvaltıya inmek istemiyordu. İlk ders Tılsımdı ve profesörü geçen sene mezun olmuştu. Lea onu yakından tanımıyordu ama ortak salondan kalma bir göz aşınalığı vardı. Yeni mezun olmuş birinin dersi nasıl işleyeceği konusunda gerçekten meraklıydı bu yüzden erkenden sınıfta olmak istiyordu. Ders programına şöyle bir göz gezdirdi ve gerekli kitapları çantasına yerleştirdi. O kapıdan çıkarken birileri daha yeni uyanıyordu. Hızla merdivenlerden indi ve kendini Hogwarts koridorlarına bıraktı. Yaklaşık bin kilo olan bir oğlan kahvaltıdan dönüyordu besbelli. Elinden bir şişeye doldurulmuş bir litre balkabağı suyu ve yüklüce donut vardı. Lea isyankar vir havayla gözlerini devirdi.
"Merlin aşkına!"
Oğlan şişeyi kafasına dikerken iğrenmiş bakışlarını ondan uzaklaştırmaya çalıştı ve hızla yanından ayrıldı. Ve kendini Tıslım Dersliğinde buluverdi. Ortalıkta henüz pek fazla kişi yoktu. Oralardaki birkaç kişi de dersliğe girmekle pek ilgilenmiyormuş gibiydi. Lea kapının açık olup olmadığını kontrol etmek üzere elini kapı koluna uzattı ve kendini içerde buluverdi. Her yer yapış yapıştı. Bir anlık aptallıkla ne olduğunu şaşırdı ve küçük bir küfür savurdu. Eli istemsiz olarak eteğinin yan tarafındaki özel cepinde duran asasına yöneldi. Lanet olası cüppe yapış yapış olmuştu ama en azından eteği güvendeydi. Asası etrafına salladı ve sihirli sözcükleri fısıldadı. Az sonra her şey normale dönmüştü. Lea bunun küçük bir sınav olabileceğinin yeni yeni ayırdına varıyordu. Önünde duran kapıya doğru ilerledi ve oraya mıhlanmış gibi duran kapıyı açmaya çalıştı. Kilitli gibiydi. Bu da bu minik testin bir parçasıydı büyük ihtimalle ama gerçekten pek de anlam ifade eden bir sınama sistemi değil bu kilit olayı. Lea yerine koymadığı asasını kapıya salladı ve önünde açılan kapının ardında Profesör Magdalene'i gördü. Orada durmuş öylece gülümsüyordu. Lea'ya adını yazmsı için bir kalem uzattı ve küçük büyücü kafası karışmış olsa da muzaffer bir edayla adını önündeki parşömene yazdı.