Gece kadar siyah geceliği üzerindeyken, yatağına boylu boyunca uzanmıştı. Ellerini başının altında birleştirmiş, perdesi yarı açık olan pencereden dışarıya bakıyordu. Mavi gözleri hala geçmişin etkisindeymişçesine hüzünlü ve nefret doluydu. Ateş püskürüyordu adeta. Hala orada, iki üç gün öncesindeymişçesine yaşıyordu hayatı. İçine kapanık, şuursuzca. Kendini hala o iğrenç kalede esir gibi hissediyordu, rutubetli, dört bir yanı kapalı ve soğuk çok ama çok soğuk o yerde. Ne hayal kurabiliyordu ne de mutlu olabiliyordu. Sadece her geçen gün şuuru kapanıyor, hissizleşiyordu.
Oradayken titrek ellerinin uzamış tırnaklarını duvarlara sürüyor çıkan sesi dinleyerek iyice sinirini bozmaya çabalıyordu. Ölmek, o iğrenç yerde kalmaktan kat kat iyiydi. Ne güneşi görüyordu orada ne de bulutları. Gökyüzünün rengini öyle çok özlemişti ki. Ama artık orada değildi. O hayalleri tamamen kaybolmuş, yok olmuş, kalede değildi artık. Kaçmıştı...
Bu iğrenç düşüncelerden, onu korkutan karanlığa hapseden düşüncelerden, uzaklaşmak istercesine ayağa kalktı. Sabahlığını üstüne geçirip, pencereye yöneldi. Perdesini eliyle tutup çekti. Pencereyi açıp temiz havayı ciğerlerine doldurdu. Soğuktu dışarısı... Dalgalı sarı saçlarını elleriyle toplayıp omzundan aşağı bıraktı.
Düşünüyordu, serbestliğini ilan ettiği, kaçtığı, artık korkmasına ve sinirlenmesine hiçbir neden olmayan bu günde ne yapabileceğini düşünüyordu. Kaçmasına, gitmesine, büyük bir nefretle yaşamasına gerek yoktu artık. Ya da şimdilik mi demeliydi? Bu küçük, izbe yerde kendini hiç olmadığı kadar rahat ve güvende hissediyordu. Zaten iki odalı olan bu küçük kulubenin tek ve küçük banyosuna doğru yürüdü. İlk gününe o iğrenç şatoda geçirdiği günlerin pisliklerinden arınmış bir şekilde başlamak istiyordu.
Geceliğini çıkardı ve vücudunu akan buz gibi suyun altına bıraktı. Su damlaları küçük kristaller halinde vücudundan akıp, gidiyordu. Saçlarının diplerine değen buz misali soğuk su ürpermesine neden oluyordu ve bu ürperiş onu rahatlatıryordu. Gözlerini kapatıp, yüzünü suyun aktığı yöne doğru kaldırdı. Öylece birkaç saniye durdu. Sonra kendini havlusuna sarıp, diğer küçük odaya yöneldi. Bu odada bir yatak ve bir kitaplık vardı, içinde tek tük kitaplar olan ve uzun bir süre el değmemiş olduğu üzerindeki örümcek ağlarından ve tozlardan anlaşılıyordu.
Dolabından kendine uyacak en güzel elbisesini, siyah diz üstü ve uzun kollu elbisesini, çıkardı ve havluyu teninden ayırıp, bu elbiseyi üzerine geçirdi. Islak saçlarını, elbisesinin üzerine bırakıp, elbisesinin ıslanacağını umursamadan gitmek isteyeceği tek yere cisimlendi. Aynı zamanda asasınıda eline almıştı. Halloween şu anda onun mutluluğuna mutluluk katacak tek yerdi. Tam onun istediği gibi, onun ruh haline en çok uyacak yerdi. Korkunç ve tüyler ürpertici. Ona uygun bir masaya oturdu ve beklemeye koyuldu.