Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  EkspresEkspres  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Ders Ders Ders

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Christopher Raikes
Slytherin 5. Sınıf Öğrencisi
Christopher Raikes


Erkek
Ruh hali : Ders Ders Ders Yuppirt8
Mesaj Sayısı : 193
Yaş : 30
Kan statüsü : Safkan.
Galleon : 11654
Ekspresso Puanı : 6
Kayıt tarihi : 04/01/09

Ders Ders Ders Empty
MesajKonu: Ders Ders Ders   Ders Ders Ders Icon_minitimePaz 21 Haz. 2009, 14:51

Boş sınıfın ortadaki en ön sırasına oturmuş elinde tüy kalemle parşömenlere bir şeyler yazıyordu. İlk dersten ödev veren kişilerden nefret ediyordu. Kasıtlı bir davranıştı elbette, ilk dersten öğrencileri kendilerinden soğutmak içindi. Zaten Aritmansi’den anlamazdı ne diye bu dersi çekiyordu? Seçmeli ders seçimlerini düzgün yapmadığı için ilk defa pişmanlık duyuyordu. Genelde pişman olmayan yapısı bu dersten nefret etmesinden olayı kendi kendin ateşliyor ve nefreti öfkeye, öfkesi ise pişmanlığa dönüşüyordu. Tüy kalemini elinden sıraya attı ve eliyle dağınık saçlarını karıştırdı. Okulun yeni açılması nedeniyle havalar hala sıcaktı ve uzun saçlarına kıyıp kestiremediği için tüm sene yanmaya mecbur gibiydi. Saatlerdir sıraya kilitlenmiş bir şekilde ders çalıştığı için bacakları bir harekette bile canını yakıyorlardı artık. Ayaklarını sıranın altından çekti ve sınıfın ortasında birkaç tur yürümeye başladı. Nedene kendisini bildi bileli bu sınıf boştu. İlk fark ettiğinde daha ikinci sınıfa giden ezik bir Slytherin’liydi. Şimdi ise mezuniyetine –bu seneyi de sayarsa- üç sene kalmıştı. Zaman o kadar hızlı akıyordu ki hiçbir şeyin farkına varamadan ilerliyordu yaşamı. Tadını çıkartmak istediği o kadar an olmuştu ve fırsatı elinden kaçırmıştı ki şimdi bu boş sınıfın ortasında hatırlıyordu. Bu seneye kadar çok yaramaz biri olmuştu. Her sene her suçu işlerdi ve binaları puan kaybederdi. O pek sorun değildi de, sene sonları vasileri çağrıldığında fazlasıyla azar yiyordu. Kızlarla da arası öyleydi, her sene en azından üç tane sevgilisi olurdu. Bu sene kendini toparlamış ve bir çekidüzen vermişti hayatına. Durmadan derslerine çalışıyor, arkadaşlarıyla ilişkilerini koruyor, profesörleriyle ilişkilerini koruyor ve boş vakit bulduğu zaman da doyasıya eğleniyordu. Hatta kitap bile okuyordu. Herkesin merak ettiği konuları o da merak ediyordu elbette. Genelde vampir kitapları okuyordu, üstelik tek büyücü yazarların değildi. Muggle yazarların da yazıları hoşuna gidiyordu ve gece yatmadan önce okumak yeterince zevk veriyordu ona. Tekrar sırasının başına geçti ve tüy kalemi elinde yazılarına devam etti. Bir yandan da içinden şarkı söylemeye çalışıyordu. İki işi aynı anda yapmaktan çok zevk alıyordu, zor ama eğlenceli.İlk dersini bitirmişti, şimdi Sihir Tarihi’ne çalışacaktı. Bu dersi seviyordu, insanın kendi tarihini öğrenmesi eğlenceliydi. Zor bir yanı da yoktu. Elini parşömene attı, ödevi kolaydı, kendi geçmişini yazacaktı. Bunu ezberden bile yapabilirdi. Eski Mısır diye büyük bir başlık attı ve geçen senelerden aklında kalan ne varsa döktürdü. Mısır’ın gerçekten etkileyici bir yanı vardı, Mısır belli ki sihrin beşiğiydi. Zaten bilinen tarihin en eski sihri Mısır’dan geliyordu. ‘Muggle olmak nasıl bir duygu acaba?’ diye geçti içinde aptal bir düşünce. Belki eğlenceli ve yorucu olurdu. Onlarda on beş yaşındaki çocuklar ne yapıyordu ki? Onların da okulları oluyordu, okul bitince başka bir okul daha. Kısacası ömürlerinin yarısı okumakla geçiyordu. Güzeldi bu. Christopher mezun olmanın burukluğunu kalbinde saklıyordu. En azından istediği zamanlarda oraya gelebilecek, profesörlerle konuşabilecek ve ondan düşük sınıf olan arkadaşlarını ziyaret edebilecekti. Yine de aynı arkadaşlarıyla uzun bir süre eğitim görmek ve benzer işlere gitmek daha etkileyici ve daha çekici geliyordu. Aklının başka yerlere gittiğinin farkındaydı fakat ödevinde hata yapmayacağına çok güveniyordu. Tekrar önceki şarkıyı aklından geçirmeye ve daha hızlı yazmaya çalıştı. Sonunda Sihir Tarihi’de bitmişti. Şimdi sırada ne vardı? Astronomi miydi? Hayır, Chris o dersi almıyordu. Başka yok gibiydi. Ellerini ensesinde bağladı ve dağının sıranın üzerinde duran eşyalarına baktı. Gerçekten çalışırken kendini kaybediyordu. Özellikle tüy kalemi çok sert ve çok hızlı kullanabiliyordu. Bazen eli istemsizce önemli bulduğu yerlerin altını çizebiliyordu. Bu seferlik bu kadar çalışma yeter gibiydi. Sırasından kalktı ve sınıfa girdiğinde sıcaktan dolayı açtığı pencereyi kapattı. Sırasına döndüğünde eşyalarını düzgünce çantasına yerleştirmeye çalıştı fakat pek başarılı olamamıştı. İsyan etti ve çantasına eşyalarını tıktı. Tam çantasını omzuna geçirmişti ki kapı birden aralandı. Tanıdık bir yüz görüyor gibiydi. Arkasından vuran ışık kim olduğunun görülmesini güçleştiriyordu. Gözlerini iyice kıstı ve dikkatli dikkatli baktı. Bir Slytherin kızıydı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Genevieve Tessa Malfoy
Slytherin 5. Sınıf Öğrencisi
Genevieve Tessa Malfoy


Kadın
Ruh hali : Ders Ders Ders Boupi3
Mesaj Sayısı : 487
Yaş : 33
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12060
Ekspresso Puanı : 15
Kayıt tarihi : 14/06/08

Ders Ders Ders Empty
MesajKonu: Geri: Ders Ders Ders   Ders Ders Ders Icon_minitimePtsi 22 Haz. 2009, 09:25

Acaba seni evlatlık mı aldık Genevieve, bir Malfoy olamayacak kadar aptalsın çünkü.''

Kutsal diye bilinen bir varlığın, ince pembe dudaklarından dökülen belki de bir çocuğun duymak isteyeceği en son sözleri işte böyle sarf etmişti. Öylesine göz alıcıydı ki bütün aptallıklarını güzelliği ardına gizleme de öylesine ustalaşmıştı ki sadece buz dağının su üstündeki gerçekleriydi dışa yansıttığı. Gözleri birer buzuldu sanki. Uzaktan bakıldığında göz alıcı, beyazlıklar ve maviliklerle insanı kendisine çeken lakin giderek ruhuna yaklaştığınızda o soğuğuyla insanı ölüme terk eden birer buzuldu işte bu bir çift göz. Peki ama ondan nefret etmesine neden olan etken bu muydu? Bir şeylerin ters gitmiş olması mıydı nefret unsurunu içine yükleyen? Sahte sevgilerle yıllarca kandırılmış bir çocukluk yaşamıştı. Daha küçük bir kızken bile öylesine zekiydi ki, etrafında olup biten her şeyi anlama da öylesine yaratıcıydı ki, ebeveynlerinin aksine en küçük detayı bile kaçırmayan bir zekaya sahipti aslında. Ve belki de en büyük detayı da yakalamıştı bu yaz. Hayatının bu denli değişmesine, büyük bir karanlığa düşmesine neden olan detayı yakalamıştı. Ya annesinin söylediği gibi gerçekten bir Malfoy değilse. Sadece yasak bir aşkın meyvesi, hiç doğmaması gereken lanet bir kızsa. Hiç bir zaman öğrenemeyeceği bu gizem içini kemirirken ailesi ondan nasıl olurda sağlıklı bir ruh hali beslemesini isteyebilirdi ki. Belki de içinde oluşan nefret işte o an su yüzüne çıkmıştı. Annesinin küçük zevkleri yüzünden. Hatırladıkça, aklına estikçe bir köşeye sinip ağladığını bilirdi hep. Henüz yetişmekte olan genç bir kızın kaldıramayacağı bir yük omuzlamıştı istemeyerekte olsa. İşte yine gözleri dolmuştu bu ıssız koridorda. Sıcak bir günde gözlerinden dökülen ıslaklıklara karşı koymadan kendisini cezalandırırcasına dolaşıyordu bu yerde. Artık eskisi gibi değildi, geçen sene hiç kimseyi umursamayan o bencil kız yerini daha savunmasız, çabuk sinirlenen bir varlığa dönüştürmüştü. Gözle görülen bir çok değişiklikte hayat bulmuştu aslında vücudunda. Yüz hatları hafiften sertleşmiş, elmacık kemikleri giderek belirginleşmiş, boyu farkedilecek kadar uzamış, hafiften çıkık olan çenesi daha bir keskinleşmiş kısacası bir genç kız havasına bürünmüştü. Bunların yanında değişen ruh haline ne demeliydi? Eh insanlar sadece dış görünümüne dikkat ederken, nasıl bir hesaplaşma içerisinde olduğunu nasıl bilebilirlerdi ki?

Uzun ve ıssız koridorlarda yol alırken, sıralanmış pencerelerden içeriye süzülen bir esinti kaplamıştı vücudunu. Bu sıcak günün belki de tek tesellisi şu esintilerdi. Ve giderek kaybolan bu esinti yine aynı boşluğa düşürmüştü onu. ''Sıcak bir günün içinde aptalca düşüncelerle kaybolmak. Aman ne iyi.'' diyerek söylendi kendi kendisine. Kendi kendine de konuşmaya başlamıştı galiba. Kimsenin olmadığı, hayat belirtisi bulunmayan bu koridor da eski alışkanlarına mı dönüyordu yoksa? Hem bu kadar insan nereye gitmişti böyle. Eh tabi hangisi kendisini cezalandırmak için oksijen oranının haddinden az olduğu bir yerde kalakalmak isterdi ki. Büyük ihtimalle dışarıda, bahçenin ve gölün tadını çıkartıyorlardı, birçok sorundan uzak belki de. Gülümsüyordu şimdi kayıtsızca. İnce kırmızı dudakları beyaz, bembeyaz olan teninin üzerine iyice yayılmıştı. Dudak kenarlarındaki boşluklar giderek artarken, masum bir kızın edası yayılmıştı hareketlerine. ''Acaba birkaç 1. sınıf öğrencileriyle dalga mı geçsem. Hmm yada en sevdiğim büyüleri bir aptalın üzerinde mi denesem. Coxy burada olsa buna hiç gerek olmazdı zaten. Aptal ev cini üzerinde denediğim onca iğrenç büyüye rağmen hala ölmemesi hayret verici. Demek ki ev cinleri göründükleri kadar dayanıksız değilmiş'' Keyfi bir an için yerine gelmişti sonunda. Belki de kafasına fazla takmıştı o düşünceleri. Her şeyin sonu değildi sonuçta. Hem hiçbir aile bireyinin haberi yokken dışlanmak içten bile değildi. Belki de o nefret ettiği annesi bu kez suçsuzdu. Ön yargılarına yenik düşüp, kendisini bu denli paralaması saçmaydı. Alnına düşmüş bir tutam altın sarısı saçın altına gizlenmiş gözlerini meydana çıkartıp etrafa tekrar deniz mavilikleriyle bakmaya başlamıştı. Gözlerindeki hüzün bu kez yerini masum bir kıza dönüştürdü. İçinde türlü şeytanlık barındıran bir kız ama. İlk görenlerin üzerinde bıraktığı o düşünceyle ne kadar da tezat oluşturuyordu aslında. Göz alıcı güzelliğini annesinden alsa da onun huyları da kendisine geçmişti bir bakıma. Kendisinin de bir çocuğu olursa acaba annesinden nefret ettiği gibi, kendi çocuğu da kendisinden nefret eder miydi? Aslında buna pek şüphe yoktu ya. Hem bunları düşünmek için çok erkendi. Belki de bir yerlerde barındırdığı ama hiçbir zaman varlığına inanmadığı o iyilik gücü bir gün su üstüne çıkarda bir şeyler değişirdi kim bilir.

Sıkıntıyla etrafı kolaçan ederken, tanıdık bir yüz, tanıdık bir sima arayışı içindeydi gözleri. Yeşil ve grilerle süslenmiş asil cübbesini bir o yana bir bu yana sallarken pürüzsüz bacaklarıyla dikkat çekerdi hep. Beyaz bir ten ve güzel bir vücudun artılarıydı işte bunlar. Erkek arkadaş kavramına her ne kadar soğuk baksa da birçok kişiyi de elinde oynatmıştı sonuçta. Dayanabildikleri sürece tabi. Daha çok sıkılma evresine adım atınca hepsine yol vermesi de cabasıydı aslında. İleride varlığını uzun süredir unuttuğu o boş sınıf takıldı aklına. Yıllardır oraya adımını bile atmamıştı. Gerek duymamıştı aslında. Ne sevgililerin yaptığı yaramazlıklar, kimi çalışkanların yaptıkları ineklikler yüzünden o mekana adım bile atmamıştı. İçeride ne olduğunu bile pek hatırlamıyordu aslında. Sadece önceki senelerde birkaç toplantıya katılmıştı bu mekan da o kadar. O andan da silik hatıralar yer tutmuştu belleğinde. Daha bir yaklaşıyordu o odaya. Aslında önemli de değildi ki. Yolunun üzerine düşmüş bir yere sadece bir göz atıp çıkacak ve yeni bir şeyi daha belleğine kazıyacaktı o kadar. İçinden ise yanlış bir zamanda orada olmamak düşüncesini geçirirken hafiften kıkırdadığını duyabilmişti sıcaktan etkilenmiş düz duvarlar. Salına salına yürürken koridorlarda Sınıfın eşiğine geldiğinde bir an için durdu ve gözüne ilişen o hareketli canlıya bakakaldı. Hafiften uzamış siyah saçları ve mavi gözleri ile bütünleşmiş beyaz teni, üzerine geçirdiği yeşil-gri cübbesiyle asaletini ön plana çıkarmış bir slytherin genciydi bu. Hemen tanımıştı aslında onu. Fakat çocuğun gözlerinde bir belirsizlik sezinledi. Yavaşça sınıfa doğru yaklaştı ve siluetini belli edercesine iyice dikleştirdi vücudunu. 5. Sınıfların sayılı erkeklerinden birisiydi işte. Daha yıllar evvel, hogwarts a adım attıkları gün şapka seçimlerinden sonra tanışmıştı onunla. Hoş bir sohbet değildi belki de ilk günün heyecanından lakin daha sonraki zamanlarda birkaç muhabbet olanağı yakalamışlardı. Pek yakın oldukları söylenemezdi ki zaten kendisi de arkadaş kavramıyla bütünleştirdiği pek insan tanımazdı. Yaramazlıkları ve çapkınlıklarıyla ünlü Christopher. 4 yıl boyunca türlü yaramazlıklar sergilemiş ve binasına iyilik yapacak yerde ceza üstüne ceza alarak puanların birer ikişer dökülmesine ve yerlere serilmesine neden olmuştu. Zaten Gryffindorluların kazanma sebepleri de buydu ya. O yürekli aptalları tamamen durgundu. Bütün asi tipler ise ne yazık ki kendi binalarındaydı ki işte bu da en büyük yenilgiyi doğuruyordu. Yüzünde hala o tatlı gülümsemesi vardı yine. O maskeyi artık sıkça kullanır olmuştu. Hele de bu yaz, bir şeyleri gizlemek için bu maskeye ihtiyaç duyardı hep. Ve işte bir ders vakası daha. Christopher kendisinden beklenmeyecek şekilde anlaşılan burada ödevlerini yapmıştı. Bir anlam veremiyordu buna. Bir insan nasıl olurdu da bu denli hızlı bir değişim gerçekleştirirdi bünyesinde. Eh kendisinden biliyordu bunu ama şuan için bunu itiraf etmek yapacağı en aptalca şey olurdu herhalde.

‘’Bu sene çok farklısın bakıyorum da. Senin şu anda bir şeylerin peşinde, belki de bir kızın peşinde dolanıyor olman gerekmez miydi?’’

Havayı bastırmış olan lavanta kokusunu içine çekerken, beraberinde gelen gülmesine engel olamamıştı. Aslında söylediği pek hoşuna gitmemişti. Bir an için sinir anı belirmişti gözlerinde. Anlam verememişti ama sadece bakakalmıştı çocuğa. Vereceği tepkiye, hamlesine bakacaktı aslında. Lakin çocuk beklenenin aksine bir çıkış yapmayıp sadece tatlı tatlı gülümsemişti kendisine. Anlaşılan bu sene herkes gerçek benliğinden sıyrılmıştı. Böyle bir davranış karşısında afalladığını hissediyordu şimdi. Anlaşılan doğru düzgün konuşmanın zamanı gelmişti. Pencereden süzülen hafif rüzgarla saçlarını savurduktan sonra omuzlarına dökülen altın sarısı saçlarıyla oynamaya başlayıp konuşmasına devam etti. ‘’Bu değişimin sebebi ne Chris. Anlayamıyorum seni. Sen neler yaşadın bu yaz ki böylesine değiştin. Belki de hayatını değiştiren bir şeyler öğrenmişsindir ve onun karanlığında kaybolup, yitirmişsindir gerçekliğini’’ Maviliklerinden bir parça yaş süzülmüştü şimdi dolgun yanaklarına. Verdiği tepki öylesine aptalcaydı ki, ama kendisini tutamamıştı işte. Güçlü görünmeye çalışsa da başaramıyordu bunu. Ve başarmak hiç bu kadar zor olmamıştı hayatı boyunca.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Christopher Raikes
Slytherin 5. Sınıf Öğrencisi
Christopher Raikes


Erkek
Ruh hali : Ders Ders Ders Yuppirt8
Mesaj Sayısı : 193
Yaş : 30
Kan statüsü : Safkan.
Galleon : 11654
Ekspresso Puanı : 6
Kayıt tarihi : 04/01/09

Ders Ders Ders Empty
MesajKonu: Geri: Ders Ders Ders   Ders Ders Ders Icon_minitimeÇarş. 24 Haz. 2009, 20:36

Sıcaktan ve sıkıntıdan üzerine yapışmış olan cüppesi vücudunu kaşındırmaya başlamıştı. Artık dayanamadı ve koyu renkli cüppeyi bir hamlede çıkartıp çantasına tıktı. Çantasını fermuarını daha tam çekemeden kollarını kıvırmış, kravatını gevşetmiş ve gömleğinin bir düğmesini daha açmıştı. İşte o buna gerçekten iki işi birlikte yapmak diyordu. Bu ufak soyunma bittikten sonra memnun bir yüz ifadesiyle kafasını kaldırdı ve kollarını göğsünde bağlayarak karşısındaki kıza dikkatle bakmaya başladı. Bu her sene gördüğü, değerli sınıf arkadaşlarından ve sevdiği kızlardan biri olan, asil bir soyadı taşıyan Tessa’ydı. Christopher binasının bela kızlarıyla arasının kötü olmasından – başını belaya sokmaktan da diyebilirsiniz- memnun olmadığı için hepsini tanır ve onlarla elinden geldiğince iyi geçinmeye çalışırdı. Bu dönem başlayalı biraz süre geçmesine rağmen aynı binada olduğu Tessa’yı uzun süredir görmüyordu. Onun gözlerinin içinde kafası karışık ve meraklı bir yüz ifadesi olduğunu görebiliyordu. Bir şeyler söylemek istiyordu. Fakat kararsızlık ve şaşkınlık tüm içini kaplamış gibiydi. Tereddütlü ve meraklıydı. Christopher o kadar düşünceye dalmıştı ve o kadar abartmıştı ki kızın üzerine neredeyse tüm duyguları salmıştı.”Bu sene çok farklısın bakıyorum da. Senin şu anda bir şeylerin peşinde, belki de bir kızın peşinde dolanıyor olman gerekmez miydi?” demişti. Chris derin bir nefes aldı ve burnunu yakan lavanta kokusunu içine çekti. Tess’in söylediği sözleri aklına bir geçirince yüzünde kocaman bir gülümseme yayıldı. Fakat hala içinden yanıt verme isteği gibi ufacık bir ateş yoktu. Büyük gülümsemesi ile birlikte kaşları da yukarı kalktı ve yanıt veremeyeceğini belli etmek için kafasını sağa ve sola salladı. Bu koku da nereden geliyordu? Chris biraz önce camı kapatmamış mıydı? Karşısındaki kızın bu kadar güzel koktuğunun farkında değildi. Hayır, bir çiçek kokuyordu. Arka camlardan birinin hala açık olduğunu gördü. Yüzündeki gülümseme artık değişmişti, nedense çiçeğin kokusu burnunu yakıyordu, yazdan kalma grip miydi neydi? Cebinden asasını hızlıca çekti ve kısa bir söz söyleyerek camın kapanmasını sağladı. Yüzünde tekrar o memnun ifade belirmişti. Kız hala bir yanıt alamadığı için tekrar konuşmaya başladı. ”Bu değişimin sebebi ne Chris. Anlayamıyorum seni. Sen neler yaşadın bu yaz ki böylesine değiştin. Belki de hayatını değiştiren bir şeyler öğrenmişsindir ve onun karanlığında kaybolup, yitirmişsindir gerçekliğini.’’ Etkileyici düşüncelerdi bunlar. Yazın başından geçenleri aklına getirdi. Evet, bir kere grip olmuştu, Mısır’a gitmişti, Nil Nehri’nde yüzmüştü, kız kardeşinin doğum gününde gizlice evden kaçmışlardı ve geç saatte eve dönmüşlerdi, çok iyi süpürge kullanmayı öğrenmişti ve okula gelmişti. Pek bir şey yok gibiydi. Yine de Tess ona bakınca birçok değişiklik görüyordu. Değişmişti zaten, sadece nedeni yoktu. Gelecekteki kişiliğinin gerçekten benzersiz olmasını istiyordu. Şimdiden kişilik geliştirme çabalarına başlamıştı, fena değildi. Kültür derecesi geçen sene oranla fazlasıyla artmıştı. Artık dersleri sorun yaratmıyor gibiydi, iyi gidiyordu. Arkadaşları da onunla iyi geçiniyordu. Sadece birkaç uyanık Slytherin onun değişim gösterdiğini fark etmişti. Tess’in böyle bir şeyi fark etmesi hoşuna gitmişti. Memnun ifadeye tatlı bir gülümseme eklendi. Anlaşılan burada oturup biraz Tess’le muhabbet ederse güzel vakit geçirmiş olacaktı. Ders çalıştıktan sonra biraz rahatlamış olacaktı. “Aslına bakarsan bir nedeni yok biliyor musun? Sadece geleceğimin benzersiz olmasını istiyorum, kendimi kontrol etmek istiyorum. Yaramaz davranmam ne binamıza, ne de bana artı kazandırır. Dişimi biraz sıkacağım, geleceğimi çizeceğim, bu okulda profesör olacağım ve biraz profesör kalacağım. Sonra istifamı basıp bir yer astın alacağım ve iyice dağıtacağım. Yani biraz bekliyorum sadece. Vay be, gerçekten değişmişim!” diye kelimeleri ağzından saldı. Gelecek telaşı onu da sıkıştırmıştı sonunda. Genelde bu telaş herkesi son sınıfta rahatsız edersi ve sıkıştırmaya başlardı, derslere ağırlık vermeler ve sessizlikler başlardı. Fakat bu emek pek bir şeyi değiştirmezdi. Chris bu sistemi önceden çözmüştü ve beşinci sınıfta kendini yavaş yavaş toparlamaya başlamıştı. Tess hala ayakta dikiliyordu. Kıza sevimli sevimli gülümsedi ve eliyle yanındaki sandalyeye vurdu. Teklifini reddedip girmeyeceğini biliyordu. Tess bir Malfoy’du, kibar ve asildi. Teklifleri geri çevirmeyecek bir yapısı vardı. Tabii istisnalar her zaman olmuştu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Genevieve Tessa Malfoy
Slytherin 5. Sınıf Öğrencisi
Genevieve Tessa Malfoy


Kadın
Ruh hali : Ders Ders Ders Boupi3
Mesaj Sayısı : 487
Yaş : 33
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12060
Ekspresso Puanı : 15
Kayıt tarihi : 14/06/08

Ders Ders Ders Empty
MesajKonu: Geri: Ders Ders Ders   Ders Ders Ders Icon_minitimePerş. 25 Haz. 2009, 11:16

“Aslına bakarsan bir nedeni yok biliyor musun? Sadece geleceğimin benzersiz olmasını istiyorum, kendimi kontrol etmek istiyorum. Yaramaz davranmam ne binamıza, ne de bana artı kazandırır. Dişimi biraz sıkacağım, geleceğimi çizeceğim, bu okulda profesör olacağım ve biraz profesör kalacağım. Sonra istifamı basıp bir yer astın alacağım ve iyice dağıtacağım. Yani biraz bekliyorum sadece. Vay be, gerçekten değişmişim!”

Onunla birlikte tatlı bir şekilde gülümsediğini hisseti. Ne oluyordu böyle, ne zamandan beri gerçekten gülümsüyordu. Hele de yaşadıklarından sonra. Ama Onun sıcak tavırlarına kayıtsızca kalamamıştı işte. Gerçekten mükemmel hayalleri, uğrunda çalışıp didineceği arzuları vardı. Gerçekleştirmek için hep bir adım önde olucaktı. Böylesine bir değişim geçirmek garipti doğrusu. Birçok kişilik yerine oturuyordu bir senede. Yüzler ve düşünceler eskisinin aksine daha bir olgundu. Kimi zaman çocukça düşünceler barındırsalarda hep gelişen yönleriyle daha farklı bir yola gireceklerdi. Kum taneleri kadar fazla olan seçimlerini her an değişik deniz kabuklarıyla süslüyordu herkes. Geleceğine daha bir umutla bakabilmek için belki de. Bir an olsun kendisine geldiğinde çocuğun mavi gözlerine kilitlenmiş buldu kendisininkileri. Ne zamandan beridir oraya yoğunlaşmıştı böyle. Mahçup olmuş bir küçük kız edasıyla yanaklarında hafif pembelikler belirmiş bir şekilde bakışlarını hafiften eğdi. Bu sefer gözlerine değil beyaz bir örtü kadar pürüzsüz yüzüne bakıyordu şimdi. Bir tereddüt anı hisseti yüzünde. Ve hemen ardından ise bir gülümseme takınıp ellerini yanındaki boş tahta sandalyeye 2 kere vurdu nazikçe. Anlaşılan bir Malfoy kızını yanına davet etmekten hiç çekinmiyordu. Az önceki tereddütü çok iyi anlamıştı bu hareketiyle. Bir yanı olumluyu, bir yanı ise olumsuzu düşünürken bu çelişki içerisinde kaybolmuş yüzü şimdi daha bir anlamlı geliyordu. Kimilerinin sandığının aksine Tess duvarlarını indirip kendisini bırakabildi, bu çoğu zaman üzgün ruh halinde vuku bulsa da. Lakin şuanda böyle hissetmiyordu ki, ne üzgün olduğu için ne de başka birşeyler için. Yüzüne yakışan en güzel sırıtmasını yerleştirip çocuğun yanındaki sandalyeye yerleştirdi narin vücudunu. Sağa sola kayarken sert ve huzursuz sandalyede en doğru pozisyonu bulmaya çalışıyordu. Kim yaptıysa gerçekten rahatsızlık vermek için en doğru dizaynı gerçekleştirmişti. Birkaç saniye içinde bu boş uğraşına bir son verip, kalın kırmızı dudaklarından sözcüklerin dökülmesine izin verdi dur demeksizin. ''Biliyor musun öylesine güzel hayallerin var ki. En azından kendi yolunu çizmişsin. Bu da gerçekten çok ama çok güzel. En doğru kararları bulmaya çalışırken kimi zaman üzülecek, kimi zaman ise sevineceksin. Ama herbiri kendi kararın olduğu için hiç pişman olmayacaksın belki de. Benim ise önümde belirlenmiş bir hayat var. Onun dışına çıkarsam ise belki de, ımm neyse seni böyle bulacağımı hiç düşünmemiştim. Birçok konuda beni şaşırttın Christopher.''Gözleriyle değilde bu sefer taş zeminin soğukluğuyla bütünleşmişti gözleri. Sanki birşeyleri gizlemek istiyorcasına öne eğmişti başını ve saçlarıyla gizlemişti herşeyi. En azından duygularını gizlemeyi planlıyordu sadece kuma kafasını gömen o aptal devekuşlarından birisi gibi. Önceden belirlenmiş hayatlar, ne kadar da acıydı doğrusu. Theodore her zaman asil ve nazik tavırlarıyla hoşuna giden bir erkekti. Birçok kızı kendisine hayran bırakan mükemmel yüzü gerçek kişiliğini saklamakta büyük bir yardımcıydı aslında. İşte o gerçekliğin tadına baktığı an aralarındaki herşey bitmişti. Ateş sönmüş yerini darmadağın olmuş buz kütlelerine bırakmıştı. Anne ve babası ise evleneceği adamı belirlemişlerdi. Asil bir ailenin evladı Theodore. Belki de kendi aptallığından ibaretti herşey. Sonuçta buna onay veren de yine kendisiydi. Peki, ama şimdi ne hissediyordu. Bununla başa çıkmakta kolay değildi. Hele de bu yaz öğrendiklerinden sonra. Belki de olgunlaşmasını sağlayan bu iki üzücü etkendi. Birisi annesi diğeri de o adam. Artık adını bile telaffuz edemezken, evlilik. Kaçış yoktu ki bundan. Önünde çizilmiş bir yol vardı ve küçük bir sapağa dahi uğraması felaketle sonuçlanabilirdi. O yemini ederken niçin tereddüt etmemişti hiç. Chris'in ki gibi hayallere tutunmak ne kadar da güzel olurdu. Keşke kendisi de sahip olabilseydi onlara. Lakin bunu düşünmek hayaller diyarında boşa kürek çekmeye benzerdi sadece. Gözlerini onunkiyle buluşturduğunda o bakışları yakaladı. Bir dişiden çok bir arkadaş tavırlarıydı bakışlarından okunan. Belki de duygularını saklamakta ustaydı velakin bunun böyle olması incitmiş miydi kendisini. Her erkek beğenilecek bir kız gözüyle mi bakmalıydı kendisine. Belki evet, belki de hayır. Peki, Chris'in böyle bakması birşeyleri değiştirir miydi acaba?

Pencerenin camına vuran rüzgarla birlikte bakakaldı o dokuya. Kaşlarını hafiften yerçekimine doğru bırakmış yüzüne hoşnutsuz bir ifade yerleşmişti istememeksizin. Yağmur hafiften çiseliyordu şimdi. Hava bir anda değişivermişti. Böyle anlar gerçekten çok sinir bozucu olurdu çünkü insan hangi ruh haline bürüneceğine karar veremezdi. İşte bu da günü zehir etmede birebirdi doğrusu. Yağmurun camı dövmesini izlerken bir yandan da yanında oturan çocuktan hissedebileceği derecede bir sıcaklık yayılıyordu. Vücutları birbirlerine yakın olduğundan nefes alışları dahi o denli hissediliyordu. Sarı saçları çocuğun tam gözlerinin önündeydi bu sefer. Acaba lavanta kokusunu hissedebiliyor mu diye geçirdi içinden Tess. Kimilerinin aksine bu kokuya öylesine bağlıydı ki, çiçeklerle özdeşleştirmek kendisini büyük bir zevkti kendisi için. Uzak diyarlarda tek başına yetişen bir çiçek gibi hissederdi kendisini hep, el değmemiş yalnızlığına terk edilmiş ve türlü amaçlar için yakında koparılacak olan bir çiçeğe. Birisi çıkarda kurtarır beni diye umarken, iki olayın gölgesinde yitiriyordu herşeyini. Kendisine acımaktan başka birşey gelmiyordu elinden. Sadece unutmak ve bu yılı doya doya bitirmek istiyordu. En azından özgürlüğün tadını burada çıkartabiliyordu. Yalnızlığını ve çaresizliğini burada unutabiliyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Christopher Raikes
Slytherin 5. Sınıf Öğrencisi
Christopher Raikes


Erkek
Ruh hali : Ders Ders Ders Yuppirt8
Mesaj Sayısı : 193
Yaş : 30
Kan statüsü : Safkan.
Galleon : 11654
Ekspresso Puanı : 6
Kayıt tarihi : 04/01/09

Ders Ders Ders Empty
MesajKonu: Geri: Ders Ders Ders   Ders Ders Ders Icon_minitimePaz 28 Haz. 2009, 14:02

Zaman hızlı ve acımasızdı. Nasıl geçtiğini belli etmeden ellerin arasından kayıp gidiyordu. Yalnızlık yavaş ve acımasızdı. Nasıl geçeceğini öğrenmek imkansızdı, sanki damarlarında dolaşan kan kadar vücudunun bir parçasıydı. Dostluk, arkadaşlı veya aşk hızlı ve şefkatliydi. Hızlı geçiyordu, çünkü o da her şey gibi zamana dayalıydı, fakat o kadar doya doya geçen bir zaman diliminin mensubuydu ki gözlerinizi kapatıp düşündüğünüzde; raflara kaldırılmış kitaplardan bilgi arayanlar gibi, zihin koridorlarında dostluk anıları arardınız. Her bir köşeyi dönünce tonlarda çıkardı karşınıza. Dönüşümü olmayan bir saflıktı dostluk ve arkadaşlık ilişkileri. Aşk ise daha başkaydı, %60’ında acı veriyordu, %30’unda sevgi veriyordu, %10’u ise şefkat besliyordu. Arkadaşlığın ise %90’ı sevgi ve şefkat karışımından oluşup, %10’u acıdan oluşmaktaydı. Acıların nedeni zamanın herkesi aldatması yüzünden oluyordu. Mutlu son belki sadece masallarda vardı, belki de sadece anlıktı. Anı yaşayan insanlar hayatlarında birçok mutlu sonla karşılaşmışlardı. Her şeyin bir sonu vardı onlar için, devamı yeni bir başlangıçtı. Fakat Chris öyle düşünmüyordu, o doğumunu başlangıç, ölümünü son olarak kabul edenlerdendi. Hala iç çatışmaları sürdüğü için kişiliğine karar veremiyordu. Onda tereddüt yaratan kararsızlık değildi, mutlu sonunu bu kararsızlıktan dolayı tahmin edemiyordu. Yalnızlık insanın üzerine yapışan bir şeydi. Yalnızlık insanı kararsızlığa sürüklerdi, kararsız insanlar ise başarılı olamazlardı. Bu demek oluyordu ki Chris’in başı belaya girebilirdi. Bu düşünceler Chris’in kafasının içinde tilki gibi dolanırken Tess konuşmaya başladı. ''Biliyor musun öylesine güzel hayallerin var ki. En azından kendi yolunu çizmişsin. Bu da gerçekten çok ama çok güzel. En doğru kararları bulmaya çalışırken kimi zaman üzülecek, kimi zaman ise sevineceksin. Ama her biri kendi kararın olduğu için hiç pişman olmayacaksın belki de. Benim ise önümde belirlenmiş bir hayat var. Onun dışına çıkarsam ise belki de, ımm neyse seni böyle bulacağımı hiç düşünmemiştim. Birçok konuda beni şaşırttın Christopher.'' Tess’in söylediklerini duyunca gözlerini hala sıranın zemininden ayırmadığını gördü. Göz kapaklarını kapattı ve sözlerini tartmaya başladı. Nedensizce fiziksel yaşamaktan bıkmıştı. Sadece zihniyle düşünmek, zihniyle görmek, zihniyle duymak, zihniyle konuşmak istiyordu. Bunun imkansızlığı canını sıksa da bir süre böyle dayanabileceğinin farkındaydı. Sözler kafasının içinde tekrar tekrar vurgulanırken kulaklarında hassas ve çekingen bir ses geliyordu. Bu Tess’in nefes sesiydi. Gözleri kapalı bir şekilde kaşları çatıldı. O kadar çaresiz geliyordu ki kulağa o ses, neredeyse Chris onu incitmemek için ondan uzaklaşacaktı. Yüz ifadesi değişmeden derin bir nefes aldı, yine aynı yakıcı ve hoş koku geliyordu burnuna. Gözlerini hafifçe araladığında bu kokunun yanındaki narin kızın saçlarından geldiğinin farkına vardı. Konuşmak istemiyordu, ama bir şeyler söylemeliydi. “Sanırım her şey senin elinde Tess. Kimse sana istemediğin bir şeyi yaptıramaz. Senin ne kadar güçlü bir hanımefendi olduğunun ikimiz de farkındayız. Sen neyi istiyorsan yapmakta özgürsün, hatta biliyor musun, kimse senin karşına çıkamaz. Öncelikle senden ve senin arkanda –seni canını verebilecek kadar seven- onca dostundan korkacaklar. Zor durumlarında her zaman yanındayım biliyorsun.” Sözler ağzından çıkarken gözleri tamamen açılmıştı ve yirmi santimetre uzaklıktaki gözleri buldu. Gerçekten çaresiz gibi bakıyorlardı. Chris tekrar tatlı bir şekilde gülümsedi ve gözlerini ondan ayırmadan bakmaya devam etti. Havanın ani değişimini anca fark ediyordu, yağmur damlaları sanki vücudunu dövüyordu. Cüppesini çantasına tıkmış olmasına rağmen hala hava ona sıcak geliyordu. Küçüklüğünden beri ateşliydi(!). Yüzü kızın yüzüne dönük bir şekilde tekrar gözlerini kapattı ve bir sonraki narin yanıtı bekledi. Tess bu kadar çaresiz olmamalıydı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Genevieve Tessa Malfoy
Slytherin 5. Sınıf Öğrencisi
Genevieve Tessa Malfoy


Kadın
Ruh hali : Ders Ders Ders Boupi3
Mesaj Sayısı : 487
Yaş : 33
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12060
Ekspresso Puanı : 15
Kayıt tarihi : 14/06/08

Ders Ders Ders Empty
MesajKonu: Geri: Ders Ders Ders   Ders Ders Ders Icon_minitimeSalı 14 Tem. 2009, 13:18

Bir bedende tekrar hayat bulmak kadar acı vericiydi herşey. Hatıralarla kazınmış bir ruh lakin başka bir bedene sarılan bir hayat. İşte böylesine çaresizdi Tess. Konuşmak istiyordu, anlatmak istiyordu birşeyleri, çaresizliğin ummansız hastalığından kurtulmak için çırpınıyordu lakin okyanusun bir köşesinde kurtarılmayı bekleyen hasta bir yunustan farkı yoktu şu hayatta. Bir zamanların vurdumduymaz prensesi şimdi ise kör bir kuyuda kaybolmuş iğrenç bir fare kadar değersizdi. Belki de bunun için çalışyordu bünyesi. Kendisini harap etmeye programlamıştı bir kaç ayını. Böyle olsa bile ters giden hayaller eskilerden koparmıştı birşeyler, bir insanın benliğini koparmak kadar güç olsa da. Yaşamak istediği hayatı öylesine uzaktı ki. Dünyanın en farklı yerlerini keşfetmek, büyümek, aşık olmak... Her biri öylesine farklı hayatların farklı hayalleriydi ki. Henüz 18 yaşına henüz basacak olan bir ergeni büyütecek hayallerden yoksun bırakmak öylesine acımasızcaydı ki. Asalet tanrıçaları, ne oldum delileri zaten karar vermişti ya herşeye. Artık onlara karşı çıkmak kimin haddine. Bir şans vardı önünde lakin bunu yıkmayı öylesine kolay başarmıştı ki o yemini ederken öylesine saftı ki, artık eski yaşamına dönemeyeceğini, farklı bir yolda koşar adımlarla ilerleyeceğini hesaplayamamış ve böylesine bir çıkmazın ortasına kendi aptallığıyla düşüvermişti. Yüz hatlarındaki oval çizgilerde bir kıpırdanma sezdi. Gülümsediğini hissedebiliyordu. Aslında yaptığı o büyük aptallığa gülümsüyordu evet hayatının aptallığına. Çaresizce gülümserken gelecek yaşamına sadece sert bir sırada boş boş düşüncelere kapılmaktı tüm yapabildiği. Saniyelerin ardına kaybolmuş hayatını düşünürken zaman olgusunu yitirmiş belki de hiç olmadığı kadar anlamsızlaşmıştı şimdi. Karşısında oturan Chris öylesine dağılmıştı ki az önceki sözleri karşısında isteksizce buluşturuyordu sanki vücudunu sert zeminle. Gözlerinin içine dahi bakamayışından da ne kadar zorlandığı açıktı. Bu haline gülüyor muydu yoksa üzülüyor muydu? İşte bundan pek emin değildi açıkçası Tess.

“Sanırım her şey senin elinde Tess. Kimse sana istemediğin bir şeyi yaptıramaz. Senin ne kadar güçlü bir hanımefendi olduğunun ikimiz de farkındayız. Sen neyi istiyorsan yapmakta özgürsün, hatta biliyor musun, kimse senin karşına çıkamaz. Öncelikle senden ve senin arkanda –seni canını verebilecek kadar seven- onca dostundan korkacaklar. Zor durumlarında her zaman yanındayım biliyorsun.”

Karşındaki çaresiz kıza destek olabilme psikolojisi. Evet bu sözler gerçekten samimi bir dille ifade edilmişti lakin karşısında durduğu durum karşısında bir anlam ifade etmiyorlardı. Güç, bir çok insanın uğruna ölmeyi bile göze aldığı o yenilmezliğin simgesi. Peki ama bir insanın vücudunda hayat bulması için bu olgunun öncelikle kişinin karşısında göğüs gerebileceği kadar cesaretli olması gerekmez miydi? Eh böyle bir durum varsa değil önlerinde durmak ağzını bile açamayacak kadar çaresizdi işte. Bu sözleri karşısında duygulanmıştı aslında Tess. Yıllardır şımarıklığını göstermeyi başaran gözyaşlarına şimdi duygulandığı için hakim olamıyordu. Gözlerinden inen o pırlanta kadar berrak ve parlak küçücük duygu dolu ıslaklığı silemeyecek kadar hassastı şimdi. Niçin ağladığını bilmiyordu? Belki yaşanmışlardan belki de gerçek bir dost elinin kendisine doğru uzanmasından. Hangisi olursa olsun şuan düştüğü o acınası durumu hiçbirşey değiştiremezdi. Gözleri buluştuğunda iki gencin çocuğun gözlerinden yayılan cesarete karşın kendisinden sadece çaresizlik ve kabullenmişlik karışımı bir duygu yayılıyordu. Sadece bekledi. Umutsuzca bekledi konuşmadan. Utanıyordu çünkü. Hiç bu kadar utanmamıştı bir birey karşısında. Ağladığını belli etmek bu kadar kolayken içinden çıkılmayacak o utancın pençesinden kurtulmak niçin bu kadar zordu? Saatlerdir kendisine yönelttiği sorulara yanıt bulamadığı gibi işte yine cevapsız sorular yöneltiyordu kendisine. Güçlü olmak, özgür olmak hepsi öylesine uzaktı ki, onlara ulaşmak için harcayacağı çabayı bünyesinde barındırmıyordu. Herşeyi kabullenip, sineye çekmek ve sadece geleceği beklemek gerekiyordu aslında. Tam tamına 2 yıl sonra bekareti ile birlikte tüm hayatını da kaybedecekti. Bir adamın kollarında hayata farklı bir yönden başlayacak ve mutsuz bir şekilde ölecekti. Evet önünde çizilmiş hayat bunun ta kendisiydi işte. ''Bilmediğin onca şey varki Chris, bunun karşısında durmak öylesine zor ki. Hayat hiç olmadığı kadar çekilmez oldu. Eskisi gibi değil hiçbirşey. Ailem, dostlarım, sevgilerim. Herşey artık daha bir farklı. Ve en önemlisi ben daha farklıyım. Önümde çizilmiş hayat bunu gerektiriyor çünkü. Ah Chris bağlılık yemini diye birşey duydun mu? Çünkü benim hayatımı bitiren işte bu yemin.'' Bağlılık yemini, iki gencin birbirlerine verdiği sözden oluşan ve birkaç büyülü söz ardına gizlenmiş hayatları birleştiren bir yemin. Bu yemini eden çift hayatlarını bir düğüm gibi birbirine bağlamış olurlar ve asla ayrılamazlar. Ayrılık kelimesi öylesine güçsüzdür ki bu yemin karşısında sonu gerçekten de soğuk bir öpücük kadar kaçınılmazdır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Christopher Raikes
Slytherin 5. Sınıf Öğrencisi
Christopher Raikes


Erkek
Ruh hali : Ders Ders Ders Yuppirt8
Mesaj Sayısı : 193
Yaş : 30
Kan statüsü : Safkan.
Galleon : 11654
Ekspresso Puanı : 6
Kayıt tarihi : 04/01/09

Ders Ders Ders Empty
MesajKonu: Geri: Ders Ders Ders   Ders Ders Ders Icon_minitimePaz 19 Tem. 2009, 13:47

Dışarıdaki ince yağmurun, derslikteki gergin havaya bir faydası dokunmuyordu. Sessizlik ortamdaki rahatsızlığı arttırırken oturan iki öğrenci sürekli başka şeyler düşünmeye başlamışlardı. Herkesin kendince zorlu dertleri olduğu bir gerçekti, fakat Christopher bu aralar fazla bencil değildi. Özellikle bu gün kendisini Tess’e adamıştı gerek anlamda. Onun sorunlarına çözüm bulmak, zihnini biraz olsun rahatlatabilirdi. Damlaların cam üzerinde çıkarttığı düzensiz sesler dikkat dağıtıcıydı. Sıranın üzerindeki çantasının askısıyla oynarken canı sınıftan çıkıp gitmeyi istiyordu. Ne kadar iyi ve yardımsever olursa olsun içindeki kötülük onu bırakmıyor gibiydi. Kötü olmak istemiyordu ve olmayacaktı. Herkesin kendi seçimi vardı. Başkalarının ne istediği Chris için fazla önemli değildi. Taraf olarak istedikleri kadar kötü olabilirlerdi fakat içinde bulundukları durum kötüyse, hangi arkadaşı olursa olsun, Chris onlara yardım etmek isterdi. Christopher sonunda kendisini sevmeye başlamıştı. Hayatının ilk on beş senesinde her zaman bir eksiklik hissetmişti. Fakat bunun farkına yeni yeni varıyordu, o eksiklik kendisine olan sevgisi ve saygısıydı. Tamamen kaybolmuş bir şeyi durup dururken ergenlik bunalımı ortaya çıkartmıştı. Şimdi başka bir şeyin eksikliği vardı –aile sevgisi- fakat o kadar önemli değildi artık. Ailesi ne kadar karanlık taraf olursa olsun, Chris iyi olmayı amaçlıyordu. Tül kadar ince düşüncelerini bir çırpıda kenara atan Tess’in narin ve korumasız sesi olmuştu. ''Bilmediğin onca şey var ki Chris, bunun karşısında durmak öylesine zor ki. Hayat hiç olmadığı kadar çekilmez oldu. Eskisi gibi değil hiçbir şey. Ailem, dostlarım, sevgilerim. Her şey artık daha bir farklı ve en önemlisi ben daha farklıyım. Önümde çizilmiş hayat bunu gerektiriyor çünkü. Ah Chris bağlılık yemini diye bir şey duydun mu? Çünkü benim hayatımı bitiren işte bu yemin.'' Bağlılık yemini. Tess olayların detayına inmeyi sevmiyor gibiydi. Fakat bu sayede Chris’in kafasında o kadar soru işareti beliriyordu ki… Sormak isterdi elbette, fakat Tess söylemek ister miydi? Bir Malfoy olmadığı için Tanrı’ya tekrar şükretti. Sözlerdeki hüzün ve pişmanlık, Tess’in zor durumunu ortaya koyuyordu. Biraz daha burada kalırlarsa ne kadar sıkılacakları ortadaydı. Dışarıda ince ince yağan yağmurun serinliğinden eser yoktu, o çimen kokusu Chris’in burnuna fazla gelmiyordu ve ortam gergindi. Tess’in moralini düzeltmeliydi. Kendini –bu dönem ilk defa- bencilce düşünmeye zorladı. ‘Eğer Tess rahat olursa canım sıkılmaz. Eğer Tess’in morali düzelirse, hem benim işime yarar, hem onun.’ Zihninde sözcükleri tekrarlarken dizlerinin arkasıyla sandalyesini arkaya itti ve ayağa kalktı. Sandalyenin arkasındaki cüppeyi tek eliyle alıp üzerine geçirdi. Tess’in yüz ifadesi olanlardan bir şey anlamadığını ortaya koyacak kadar belirgindi. Chris o meşhur gülümsemesini tekrar yüzüne yerleştirdi. Sözler dudaklarından çıkarken sessizliği yırtıyordu. “Açıkçası burada otur otur sıkıldım. Hem nedendir bilmiyorum ama –dışarıda yağmur varken- burası çok sıcak. İstersen bahçeye çıkıp biraz ıslanalım, ne dersin? Senin eğlenceli yanın –moralin ne kadar bozuk olursa olsun- buna hayır diyemez, yanılıyor muyum Tess?” dedi ve tek kaşını kaldırıp yanıtı biliyormuş gibi kurnaz bakışlarla sarışın bayanı süzdü. Sanki Tess’in cevabı hayır olsa da onu sürükleyerek oradan götürecekmiş gibi bir hava seziliyordu Chris’den. Biraz daha emrivaki yapar gibi çantasını tek koluna geçirdi ve elini Tess’e uzattı. Tek amacı kalkması için destek olmaktı, zorla sürüklemek (!) değildi. Sırıtarak ona bakarken ayakları çoktan kapıya dönmüştü bile.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Ders Ders Ders
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Boş Sınıf-
Buraya geçin: