Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  EkspresEkspres  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi

Aşağa gitmek 
+11
Alexander Lachowski
Xenophilius Waffling
Dryas Pheragas
Cyprius
Sophia Rose Dvorska
Lúthien Tinúviel
Christopher Raikes
Dora B. Pennington
Akira Jun Lee
Genevieve Tessa Malfoy
Julie Annwyl Lovett
15 posters
YazarMesaj
Julie Annwyl Lovett
Biçim Değiştirme Profesörü
Julie Annwyl Lovett


Kadın
Ruh hali : Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Hmbl7
Mesaj Sayısı : 900
Yaş : 29
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12570
Ekspresso Puanı : 63
Kayıt tarihi : 13/02/08

Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Empty
MesajKonu: Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi   Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Icon_minitimePtsi 22 Haz. 2009, 16:49

Esen hafif rüzgar tenini okşarken aradan geçen zamanın ardından gözlerini ilk defa o tanıdık oda da açtı Ann. Hogwarts’ın gizem ve heyecanla damıtılmış çarpıcı kokusu aldığı ilk nefesle ciğerlerine doldu. Burada olmak güzeldi onun için. Durmstrang’ta geçen senelerin ardından Hogwarts ona daha sevecen gelmişti, ait olduğu yer burasıydı ve bunu sorgulamak bile bir hataydı. Yataktan hemen doğruldu ve atik bir hamleyle pencereye ilerledi. Gece açık bıraktığı pencerenin tek amacı sabah rüzgarla uyanabilmekti zaten. Dolabına ilerlerken ne giyeceği çoktan belirlenmişti. Her zaman olduğu gibi dolabının önünde standardın oldukça altında bir süre geçirip tuvalet masasına doğru ilerledi. Asi saçları başının üzerinde uçuşuyordu. Saçları kadar inatçı hamlesi saç fırçasını kavradı ve elleri saç karmaşasında gezinmeye başladı. Birkaç dakika sonra saçlar düzenli bir şekilde yanlara düşüyordu. Ann masanın köşesindeki kutudan bir lastik aldı ve saçlarını tepesinde topladı. İlk ders her zaman en eğlenceli olanıydı. Ne istediğini açıkça belirt, zavallı olduklarını söyle ve olabildiğince korkut! Gerçi bu Ann’in genel olarak insanlarla iletişiminin küçük bir özetiydi. Kısa bacakları odasından direkt dersliğe uzanan kapıya doğru ilerlemeden önce kenardaki kitap yığınını kucakladı. Bunlardan hiçbirine ihtiyacı yoktu ama onların öylece masanın üzerinde durmasından hoşlanıyordu. Belki de bazen görsellik onun için fazla önemli hale geliyordu. Bu düşünce karşısında omzunu hafifçe silkti ve siyah cüppesi arkasında dalgalanırken dersliğe açılan kapıyı hızla itti.

Birkaç dakika sonra dersliğin yarısından biraz daha azı dolmuştu. Gerindi ve sandalyesine yaslandı. Şimdi milyonlarca yılmış gibi gelen bir süre önce o da bu sıraların arasında heyecanla ilerleyenlerdendi. Gözünde tanıdık bir manzara canlandı bir anda. Şimdi görkemli tahta kapıdan giren öğrencileri değil arkadaşları ve kendisiydi. JD’nin omzuna bir şaplak indirirken bir yandan da arkadan gelen Ell’e laf yetiştirmeye çalışan kendisiydi. Adrâs köşeden dönerken tökezleyince koca bir kahkaha attı ve Marv’a bir şeylerden yakınmaya başladı. Birkaç saniye sonra tekrar odaya döndüğünde sınıfın tamamı dolmuştu Ann tüm zarifliğiyle yerinden kalktı ve asasını öğrenci sıralarının arkasındaki kapıya doğru salladı. Kapı gürültüyle kapandı ve ardından kilitlendi. Bu ders başladıktan sonra içeri girmek isteyen küçük bir öğrenciye lanet fırlatmasını engellemenin en iyi yoluydu. Yavaşça asasını salladığında tahtada Ann’in yamuk el yazısıyla ilgili dahi olmayan düzgün bir el yazısı ismini ve dersin konusunu yazdı:

Biçim Değiştirme Profesörü Lovett
Niçin Biçim Değiştirme?


Derin bir nefes aldı ve minik bakımlı ellerini önünde birleştirirken havalara bakının birkaç aylağın da yazıyı fark etmesini bekledi. Hala ilgisizce etrafa bakınan bir tanesinin sırasının önünde durdu ve önce yüzüne sonra tahtaya baktı. Bu ufaklık için yeterli olmuştu belli ki çünkü gözleri tahtadaydı; ama hiçbiri yeterince korkmuş görünmüyordu. Ann suratına muzip bir gülümseme yerleştirdi ve tahtanın önüne döndü. Kollarını nazikçe yana açtığında konulmaya başlamıştı bile. “Daha az geri zekalı olanlarınızın anladığı üzere ben Biçim Değiştirme Profesörünüz Julie Annwyl Lovett’ım. Samimi olduğum insanlar bana Ann der, daha az samimi olduklarım Julie. Yeni tanışıklarım ise bana Bayan Lovett diye hitap eder; ama sizler bana birlikte geçirdiğimiz saatlerin ardından ‘lanet olası cadı’ diyeceksiniz. Bu yüzden burada geçirdiğini saatlerin haftanızın en eğlenceli saatleri olmayacağı konusunda sizleri temin edebilirim. Benimle yalnızca bir dönem geçirecekleri için en şanslılarınızın yedinci sınıflar olduğuysa aşikâr. Yumuşak sesi ve kibar gülümsemesi söylediklerini inkar eder gibiydi ama zaten bu için en eğlenceli kısmı da buydu: Onları uyardığı halde böyle olmayacakmış gibi göstermek. Derin bir nefes aldı ve arkasını dönmeksizin tahtaya doğru asasını salladı. Bu defa adı silinmişti ve “Niçin Biçim Değiştirme?” kısmı daha büyük yazılmıştı. “Hiçbirinizin adlarını öğrenmek ya da kendinizi ifade gücünüzü anlamaya çalışmak gibi bir niyetim yok. Dediğim gibi en az geri zekalı olanınız zaten dikkatimi çekecektir. Şimdi bu konuyu açıklığa kavuşturduğumuza göre dersimize başlayabiliriz. Arkasına döndü ve tam tahtanın önünde durdu. Asasını yazının üzerine üç kere sertçe vurdu. Yüzünde vahşi bir bakış vardı. Bu bakış tamamının dikkatini tahtaya çekmeye yetmişti. Konuşmaya devam ederken sesi daha sertti. ”Bugünkü konumuz tüm sınıfları ilgilendiren bir konu bu yüzden ilk dersi ortak yapmak istedim. Fakat diğer derslerinden hiçbiri ortak olmayacak. İşte konumuz bu! Hepiniz herhangi bir cismi ya da kimseyi herhangi bir şeye mükemmel bir şekilde çevirebilirsiniz. Bunu anında yapabilir, tüm sözleri kusursuzca söyleyebilir, konsantrasyonunuzu harikulade bir ustalıkla sağlayabilirsiniz. Ancak şunu iyi bilmelisiniz, Biçim Değiştirme gündelik hayatınızı kolaylaştırmak için gerekli değildir. Biçim Değiştirme, hayat mücadelesinde gereklidir. Korumanız gereken bir şey varsa, bu şey yanlış ellerde ciddi sonuçlar doğuracaksa onu saklamak için yapabileceğiniz tek şey şeklini değiştirmekse bu işi kusursuz yapmanız önemli olmayacaktır. Bu işi yaparken zekice davranmanız gerçek odak noktanız olmalıdır. Tek kaşı havaya kalkarken gözleri sınıftaki kafası karışmış gözlerdeydi. Belli ki bir çoğu bu derste bir mumluğu, anahtarlığa çevirmelerini isteyeceğini sanmıştı. Şaşırtıcı olan ise buna pek de şaşırmış görünmeyenlerinin de olmasıydı. Bunların sınıfa girerken de kendisine garip garip bakan öğrenciler olduğunu fark etmesi ise işi şaşırtıcı olmaktan çıkarmıştı. Belki de Hogwarts’ta gerçekten bir çatlak olduğu düşünülüyordu. Dersine girmeden önce öğrencileri böyle bir beklentiyle girdiğine göre bu kesinlikle böyle olmalıydı. Onların haklı beklentilerine yapacak bir yorumu olmadığı için konuşmasına devam etti. “Eğer bir şeyi saklamak ya da korumak için değiştiriyorsanız önemli olan onu neye dönüştüreceğiniz konusunda dikkatli olmaktır. Kaçınmanız gereken başlıca şeyler var. Öncelikle kesinlikle ama kesinlikle çok kullanılan bir nesne tercih etmeyin. Saklamanız gereken şeyi açıkça saklamak yerine aynı zamanda karşınızdakinden onu sakladığınızı da saklamanız gerekiyor olabilir. Bu cümle size karmaşık geldiyse not defterinize bir dahaki ders için yanınıza bir gazeteci teybi almanız gerektiğini yazsanız iyi olur. Konumuza geri dönelim. Eğer çok sık kullanılan bir nesne tercih ederseniz bu karşınızdakinin ona yakınlaşması için bir bahane yaratmasını kolaylaştırır. Dikkat etmeniz ikinci şey bir şekilde saklamanızın ya da korumanızın garipsenmeyeceği bir nesne seçmelisiniz. Bir aynayı çantanıza atıp fermuarını çekmeniz garipsenmezken yanınızdaki kişi sizden aynayı kullanmayı rica ettiğinde bunu engelleyecek bir bahane bulmanız zor olabilir. Ve kural üç: Asla, asla ve asla elinizdeki şeyi kullandıkça biten bir şey haline getirmeyin. Böyle bir durumda onu geri getiremeyebilir ya da yarım bir şekilde elde edebilirsiniz.” Bunun gerçekten ciddi bir şey olduğunu anlamalarını sağlamak istercesine bir süre sessizliği korudu. Sınıfta Ann ve öğrencilerin sessizce nefes alışları dışında bir ses duyulmuyordu. O sırada duvarın kenarından gelen bir tıkırtı ile kafasını çevirdi. Duvar kenarında duran fareye asasını sallamasıyla farenin içerinden hızla gelen bir kafese girmesi bir oldu. ”Ve unutmadan, canlı bir şeyler de iyi bir fikir sayılmaz. Evet bugünlük bu kadar. Anlamayanlar anladığını düşünenlere sorsun. Beni dinlemek zorunda olmasaydınız da size beni dinlediğiniz için teşekkür etmezdim bu yüzden üzülmeyin. Ve gelecek derse kadar herkesin getirmesini istediğim bir ödev var. Bana bir düşman, korunması gereken bir şey yaratın. O şeyi, düşmandan nasıl koruduğunuza dair bir yazı istiyorum. Kolay düşmanlar az not alır. Kurgudaki boşluklar ise puanlarınızı düşürür. Kolay gelsin! Öğrenciler sıralarından yavaşça kalkıp Ann’in az önce kilidini açmış olduğu kapıya doğru ilerlerlerken Ann çoktan kitaplarını yüklenmiş ve diğer kapıdan odasına geçmişti bile. Buradaki ikinci ilk dersinin kendisinde yarattığı stresi ters bittikten sonra hafifleyen omuzlarından fark etmiş olmasının iyi bir şey olduğunu düşünürken kapıyı ardından kapattı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://hogwartsekspresi.editboard.com/bio-lar-f164/annwyl-l-o-v-
Genevieve Tessa Malfoy
Slytherin 5. Sınıf Öğrencisi
Genevieve Tessa Malfoy


Kadın
Ruh hali : Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Boupi3
Mesaj Sayısı : 487
Yaş : 33
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12064
Ekspresso Puanı : 15
Kayıt tarihi : 14/06/08

Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Empty
MesajKonu: Geri: Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi   Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Icon_minitimeC.tesi 27 Haz. 2009, 09:51

''Dark, come delizioso''

Aksanıyla kendisine hayran bırakan esmer tenli İtalyan kızın bu sözleriyle kendisine gelebilmişti. Ne kadar süredir burada oturduğu ise meçhuldü aslında. Gecenin bir köründe uyanmış ve uzun bir süre zindanların karanlığında kendisiyle baş başa kalmıştı. Saatlere bakmayı unutsalar belki de zamandan bihaber olacaklardı. Zindanların kör karanlığını yeşilliğiyle delip geçen pejmürde lambaların varlığı hayat bulduruyordu sadece buraya. Mavi gözlerini gri-metalik duvarların üzerine oturtulmuş, hayat olgularını yitirmekte olan antika saate çevirdiğinde sabahın ilk saatlerini hissedemese bile gözlerinde, en azından aklının bir köşesine sindirmişti. Koltuktan yavaş ve nazikçe ayrılırken ağrıdan titreyen sırtına içinden lanetler yağdırıp sıcak bir duşun altında tüm o ince, dayanıksız kaslarının çözülmesine yardımcı olacaktı. Dakikalar sonra işini bitirip belki de eskisinden daha hallice olarak hazırlanıp ayrıldı yatakhaneden. Merdivenleri kat edip üst üste dizilmiş o timsah görüntüsünü andıran basamakları arşınladıktan sonra zindanların başka bir kuytu köşesine, siyah derilerle kaplanmış o karanlığı her zerrenizde hissetmenize yardımcı olacak, yeşil ve gri ışık süslemeleriyle kimi zaman göz alıcı kimi zaman ise ürkütücü ortak salona bıraktı siluetini. Gözlerini devirip oynaşmayı bir şey sanan birkaç aptal öğrenciye baktıktan sonra, utanmalarını istercesine saniyeler ardında buradan da ayrıldı. Artık zindanların soğukluğundan kurtulup günün o belki serin esen rüzgârına, belki de gün ışığıyla etrafa mutluluk saçan hafif okşamasına yol alabilecekti. Kahvaltısını her zamanki gibi az ve öz yapmıştı. Zaten bunu tekrarlamasında üzüntü ve güzellik karışımı etkenler yok muydu? Bu yüzden de normal bireylerden daha ve daha az yer böylece zinde olan bedenini belki de bilerek yorgun ve bitkin hale getirirdi. Soluk beyaz teni daha bir solgun görünürken bunu daha sıcak renklerle gizlemeye çalışması da daima cabası olmuştu ya. Tahta zeminin üzerinde birkaç sohbete daha katılıp, en azından unutulmamanın verdiği o buruk sevinçle gri-yeşil asil masalarından ayrıldı ve narin ayağını yerle birleştirip salondan ayrılmayı yeğledi. Yorgun ve bitaptı aslında. Geceleri kâbuslarla uyanan ve sabaha kadar gözlerini her kapattığında o anı tekrar ve tekrar yaşayan, bütün bu olanlardan korkup sabaha kadar gözlerini kapamaya korkan küçük bir kızdan farkı yoktu. Kimi zaman, kâbus görmediği anlarda bile tam anlamıyla bir uyku çektiği gözlenmemişti ya. Alışkanlıklar kolay terk edilmiyordu sonuçta. Gözlerinin altında meydana gelmiş kimi yerde mor kimi yerde kırmızı olan halkaları sihirli fondötenleri yardımıyla gizlemeyi başarmış lakin içine işlemesine karşı bir ilaç bulamamıştı. Daha bu yaz çıktığı dünya turunda birçok yeni yer keşfetmiş, birçok yeni malzemelere kavuşmuştu. Hindistan’ın zenginlik içerisinde fakirliği yaşayan sade yaşamına şahit olmuş ve pekte hoşuna gitmeyen bu mekâna sadece alışveriş yapmak için uğramıştı. Birbirinden güzel ipekler ve taze kozalardan üretilen bakım ürünleri. İşte bu sayede kavuşmuştu bu sihirli kutucuğa. Artık eskisi gibi göz alıcıydı. Ödediği küçük bir meblağ ilk defa bu denli işine yaramıştı belki de.

Koridorların hafif esen rüzgârı içine alıp her bir köşesini ona özenle gezdirmesinin ardından bir ürpertiyle vücudunu saran esintiye hoşnut bir edayla salına salına karşılık veriyordu. Gecelerdir doğru düzgün uyku görmeyişi, dersleri ihmal edemeyişinde iyi bir yön sayılabilir miydi zahiren. Dolgun ve hafif dalgalı olan altın sarısı saçları rüzgârın benliğinde kaybolup farklı yönlere doğru uçuşmaktaydı. Her tutam özgürlüğünü ilan etmiş, belki de en olmak istediklerini yerine getiriyorlardı. Ellerindeki kitaplar ağırlığını hissettirmeye başlamış, zayıf kolları bunu kaldıramayacak hale gelmişti. Bir an olsun soluklanmak için yapamayacağı yoktu şuan. Artık bedeni eskisi gibi güçlü de değildi. Zayıf ve çelimsizdi. Bu yıl giderek vücudundan bir şeyler eksilmiş, bu tartıda dahi gözlemlenebilecek bir değişiklik olarak vücuduna işlemişti. Bir koridor dönemecine doğru yol alırken pencerenin kenarına iliştirilmiş hafif çıkıntıya doğru sabitledi deniz mavisi gözlerini. Kitaplarını hızla yere doğru fırlatıp derin soluklar eşliğinde oturdu o rahatsız eden çıkıntıya. Birkaç dakika hiçbir şey düşünmeksizin sadece pencerenin kenarlarından sızan esintiyle hayat buldu. Gün ışığı insanoğluna gülümsemiş ve tatlı esintisini onlara bahşetmişti bile. Aynı dersliğe doğru ilerleyen kendisiyle aynı yolda yürüyenlerin garip bakışları ardında onları umursamaksızın sadece yerin soğuk taşlarıyla bütünleştirmişti gözlerini. Her nefes alışında içine dolan temiz havayı bir bir bütün hücrelerine yayarken onun verdiği o tatlı hazzı hissediyordu. Gölün en kuytu köşelerinden çıkıp gelen o temiz kokular, hafif esen rüzgârında yardımıyla Hogwarts’ın unutulmaya yüz tutmuş bir koridor penceresinden yayılıyordu içeriye doğru. Bir an olsun o sıkıcı dersliğe doğru ilerlemek ve değerli bir saatini başka bir kimseye feda etmek hiçte cazip değildi şuan için. Peki, ama verdiği sözün bir değeri kalır mıydı o zaman? Üzerinden 1 hafta dahi geçmeden bir şeylerden taviz vermek yeterince olgunca bir davranış gibi üstlenilebilir miydi? Tartışılması gereken bir konu üzerinde duracak vakti dahi yoktu. Derhal yere saçılmış kitaplarını özensizce toplayıp koşar adımlarla ilerledi derslik yolunda. 3. katın en sarmal yapılı koridorlarında dans edercesine ilerliyordu. Hızlı ve seri. Soğukkanlılığını geç kalabilmenin heyecanına yenik düşürmüş, hiçte hoşlanmadığı yıllardır kapılarındaki kilitlerin açılmadığı bir koridorda ne denli bir heyecana sahip olabilirse o denli kendisini garip hissediyordu işte. Kapıyı aralayıp içeriye doğru gözlerini devirerek baktığında sınıf henüz doluluk oranının yarısında bile değildi. Anlaşılan gereksiz yere kuruntu yaptığı o anlardan birini yine gerçekleştirmişti. Şaşılacak değildi doğrusu. Birçok kez gereksiz yere kapıldığı o saçma hislerin kurbanı olmamış mıydı zaten. Küçük bir kızken dahi kuzeni Sasha’nın kendisinden daha ilgili bir çocukluk yaşadığını düşünüp ailesine günleri zehir etmez miydi? ‘’Biliyor musun Sasha bence sen tam bir aptalın tekisin. Bu ilgiyi hak edemeyecek kadar aptalsın. Asıl zeki olanların değeri ne zaman anlaşılacak kim bilir?’’Tabi yıllar sonra bu yaptığının ne kadar saçma olduğunu beynine kendi kendisine itiraf etmiş fakat yaşattığı o zehir dolu yılları da telafi edememişti. Yaptığı tek telafi en azından aile bireylerine daha iyi davranmak ve yeri geldiğince onların isteklerine olumlu yanıt vermek olmuştu. Bir tanesinden pişmandı şuana dek ya şuan buna üzülecek ne hali ne de vakti vardı. Slytherin öğrencilerinin birbirlerini kucakladığı o asil sıraya doğru yönelip eşyalarını kendisinden 1 üst sınıf büyük olan Andrea’nın yanına yerleşti. İkisi de birbirine tatlı tatlı gülümsedikten sonra o küçük ve aptal fısıldamalara yönelip zaman öldürmeye başladılar ta ki kadının nazik el hareketiyle şaşırtıcı derece de sert kapanıp kilitlenen kapı sesine kadar. Bir süre sonra tahtada özenli bir el yazısıyla bir şeyler yoktan var olmuştu. Hafif parlak gri bir mürekkeple işlenmişti sanki. Ve o var oluş anında anlamlı kelime kombinasyonları sonucunda ortaya şu yazı çıkagelmişti;

Biçim Değiştirme Profesörü Lovett
Niçin Biçim Değiştirme?


Ardından beklemeksizin konuşmasına devam ediyordu. Küstahça sıralanmış birbiri ardına sözler. Karşısındakileri aşağılarcasına kelime oyunlarıyla anlatıyordu dersini. Üstüne alındığı da yoktu elbet, aile dostları Julie kendisini ima ederek söylememişti bunları, yani herhalde. Kadın ince dudaklarını her oynatışında daha bir anlamlı geliyordu anlattıkları artık. Biçim değiştirmenin yabana atılamayacak yararları, ne kadar da hoş. Aslında bahsettiklerinde de haklıydı, sonuçta biçim değiştirme kolay bir olgu değildi. En gizli sırlarının elinden uçup gitmesini kim isterdi ki. Ve işte tamda bu noktada kendisi ve kendisi gibilere bahşedilmiş olan o mükemmel özellik yardıma koşuyordu. Sihir yardımıyla cadı ve büyücülerin üstesinden gelecekleri neredeyse yok gibiydi. Lakin tek kötü yanı her birinde de bu gücün nüksetmesiydi. İşte birbirlerine olan otoriteleri o anda yıkılabilir büyük bir sorunun içinde kaybolabilirdi. Küçük bir gizem dahi alt üst edebilirdi yaşamları. Belki küçük bir parşömen belki de küçük bir madalyon kim bilebilirdi ki o etkeni. İşte gizleme tam bu sırada yardımcı oluyordu. Bunu başarmalarını sağlayan tek yöntem ise Biçim değiştirmenin zorlu yollarından geçmekteydi. Belki öğrenme aşamasında zor olabilirdi bu yol lakin yıllar geçtikçe beyinlerinin ve yeteneklerinin bir köşesine kazınan bu özellikle bunu başarmak hiçte zor olmasa gerekti. Zihnini en çok etkileyen kadının tek bir sözü olmuştu aslında ‘’Biçim Değiştirme, hayat mücadelesinde gereklidir.’’ Haklıydı bu konuda, hem de hiç olmadığı kadar. Sonuçta kişiler daima bir mücadele içindeydiler yaşadıkları zaman diliminde. Bazı zorunlulukları bazı yanlışları doğursa da bu anlar her zaman kişi kendisini korumayı bilmeli ve bu koruma için doğru yolları seçebilmeliydi. Julie’nin söylediklerine göre ise bunun önemli taktiklerinden birisi de biçim değiştirmeydi. Kadının sert tavırları ona ulaşma çabalarını yıkıyordu her öğrencinin. Oysaki bu lanet kadına olan hisleri nefret değildi. Belki de saygıydı kim bilir. Kimseyi tanımayan, kendi doğrularıyla yaşamasını bilen bu kadına olan hisleri belki de ona olan hayranlığıydı. Onda Rocio’nun ruhunu görebiliyordu. Onun gibi asil ve kendisinden emin, hiçbir şeye boyun eğmez duruşuyla bir asalet tanrıçasıydı o. Ve bu yüzden gelişmişti belki de Julie'ye olan hayranlığı. Kadın dersini hızlıca anlatırken saniyelerde birbirini kovalamaktan hiç üşenmeksizin ilerliyordu. Dersin sonlarına iyice yaklaşmışlardı artık. Son cümlelerini sıralarken umduğu gibi sıkıcı geçmeyen, aslında evet sıkıcı geçen bu dersin birde ödeviyle boğuşmak zorunda kalacaktı. Kadın kendilerinden bir düşman ve birde korunması gereken bir nesne hayal ederek bir öykü var etmelerini istiyordu. Peki, ama gerçekten yazma yeteneği olmayanları, hayal güçlerini kullanmayı bilmeyenleri hesaba katmış mıydı? Katmış olsa bile umursayacağından bile şüpheliydi ya Tess. ’'Acaba zeki ama ezik bir Ravenclaw’lı bulup ödevi ona mı yaptırsam. Ah lanet olsun benim hiç Ravenclaw’lı arkadaşım yok ki. Ah Tess biraz daha sıcakkanlı olamazsın değil mi?’’ Kendi kendisine söylenip odadan nasıl çıktığını pekte anımsamayarak kodidorlardaydı şimdi. Nasıl bir ödev yazabilirdi ki. Hemde kurgusunu Julie’ye beğendirecek kadar dikkat çekici olacak bir öykü. İmkânsız gibi görünüyordu sanki. Ve en iyisi gözlerden ırak bir köşeye sinip bunun hakkında uzunca düşünmekti. Sonuçta Tess’in bir ödevi ciddiye alışını herkese sergilemek istemezdi. Yeni Tess bunu yapmakla yükümlüydü çünkü. Kendisine verdiği söz bunu gerektiriyordu. Boş sınıfa geçip arka sıralardan birisine oturdu. Uzun süredir varlığını bile unuttuğu bir mekâna adım atmak, o yerin havasını ciğerlerine doldurmak biraz farklı bir duyguydu. Eşyalarını sıraya yerleştirdi ve tüy kalemini lacivert mürekkepte kaybedip tekrar ortaya çıkardığında uç kısmında birikmiş olan mürekkebi sararmış parşömenin üzerinde gezdirmeye başladı. Olmuyordu evet olmuyordu. Ne tek bir kelime ne tek bir anlamlı söz dizisi. Daha şimdiden 10 tane parşömeni harap etmişti bile. Neden bu kadar yeteneksizdi sanki. Aslında yetenekle pek alakası olduğu söylenemezdi bu durumun daha çok içinde bulunduğu ruh haliyle de ilgiliydi. Acaba kendi yaşadıklarını bir parça değiştirip yazı haline mi çevirseydi. Ne zor bir işti bu böyle. Yazarların ne tür zorluklar çektiğini yeni yeni anlıyordu. Hele de onlardan bu denli nefret ederken. ''Umarım en az seninkiler kadar çarpıcı olur sevgili Moliere.''


Öncelikle bu güzel ders RP'si için teşekkür ediyorum. Betimlemeler harikaydı. Yalnızca birkaç yazım yanlışında takıldım. "Hiç de değil!" gibi bir kullanımda hiçte şeklinde yazmışsınız mesela. Bu örneği ben verdim sizin RP'nizde bu şekilde değildi. Bir tane de birleşik yazılmış 'hem de' var. Bu da ayrı olmalı. 'Şu an'ın ayrı yazılması daha doğru diye düşünüyorum bir tamlama olduğu için. "Şaşılacak değildi doğrusu." cümlesinde 'gibi değildi.' demek istedin sanırım ya da ben anlayamadım. Bir de 'üçüncü' ya da 'bir' gibi rakam statüsündeki sayıları yazıyla yazmak daha doğru. Teşekkürler. 90 ~ Olağanüstü Ödevin yollanmasıyla puan tabloya işlenecek.

J.A.L. ~
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Akira Jun Lee
Gryffindor 7. Sınıf Öğrencisi
Akira Jun Lee


Erkek
Mesaj Sayısı : 48
Yaş : 32
Kan statüsü : Melez
Galleon : 11270
Ekspresso Puanı : 1
Kayıt tarihi : 26/06/09

Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Empty
MesajKonu: Geri: Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi   Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Icon_minitimeC.tesi 27 Haz. 2009, 10:53

Çalar saatin o zil sesi cırlayarak ötmeye başladığında Akira sadece yatağına daha da gömülmekle yetinmişti. Onu susturmak için elini uzatmaya bile üşeniyordu. Okul başladıktan sonra son senesi olmasının da etkisiyle çok yorulmuştu. Hoş öyle olmasa da bu üşengeçlik genlerine işlemiş bir olguydu. Bu yıl derse uyumaktan cezaya kalmamıştı ama yakın görünüyordu. Yine de ısrarcı tılsımlı çalar saat yerinde hoplayarak kulağının dibinde ötmeye devam etti. “Eron pırromogen!”* diye mırıldandı. Uykusu aymaya başladıysa da hala doğrulmamıştı. Sonra yan taraftan bir dersi boş olan birisi söylenmeye başlayınca eli çalar saatin üzerine gitti ve çalar saati kapattı. Normal muggle saatlerinin aksine tümüyle Akira gibileri uyandırmak içindi. Kendisine neden bu işkence aletini akmıştı bilemiyordu ama işe yaradığı kesindi. Yataktan atladı ve üzerindeki pijamayı ağır ağır çıkarmaya koyuldu. Pijamanın altını çıkardıktan sonra az kalsın o halde yine uyuyordu ama gözlerini açık tutmayı başardı ve üzerini de çıkarttı. Sonra hızla gömleğini ve pantolonunu geçirdi. Kravatını bağlayıp cüppesini de giydikten sonra artık hazırdı. Yani… Hemen hemen hazırdı. Önceki gün yanına alacağı kitapları hiç ayırmamıştı. Şimdi de bu sıradaki bir iş olarak onu bekliyordu. Gözü saate iliştiğinde çok az vakit kaldığını fark etti. Kahvaltıyı da tümüyle kaçırmış olduğundan daha öfkeli bir şekilde homurdanmaya başladı. Kitapları üst üste dizerken bir taraftan da sayıyordu “Hana, du, set, net…”** Kitaplar önce bir kule halinde dizildi sonra da bir çantaya tıkıldı. Eh artık şimdi kesinlikle hazırdı. Gryffindor erkekler yatakhanesinden önce ortak salona geçti. Sonra da hızlı adımlarla dışarıya çıktı. Elinde kalan son bir yılda üşengeçliğini yenip çalışması gerekirken o uyumayı seçince elbette böyle geç kalırdı. Üstelik bu profesör birkaç yıl önce farklı bir derse giriyordu ve o dönemden tanıdıkları olanlar pek tekin birisi olmadığını söylüyorlardı. Hatta geç kalan direk girmesin diye kapının kilitlendiğini bile duymuştu. Bunun fikri bile adımlarını hızlandırmasına yetti. Hem biçim değiştirme belki iyi olabilirdi.

Kuleden aşağı inen merdivenler çabuk bitmişti ama oradan sonra tekrar çıkış başladığında işler zorlaşmaya başladı. Birbirine girmiş kara cüppeli öğrenci sürüsü koridorları doldurmuştu. Kimisi koridorun ortasında öylece durup bir başkasıyla sohbet ediyor kimisi dersliğini arıyordu. Ders daha başlamamıştı ama başlaması yakın görünüyordu. Akira derin bir nefes vererek kendisini sakinleştirmeye çalıştı ancak yine de homurdanmasına engel olamadı. Homurdanmaları etrafın gürültüsüne karışırken onları kendisi bile zor duyuyordu. Sonunda biçim değiştirme sınıfını buldu. Kendine arka sıralardan bir boş yer buldu ve oraya oturdu. Kafasını çantasına gömerken bir taraftan da profesörü beklemeye koyuldu. Yeni geldiği için tanışma faslı yapacaksa kestirdiği anlaşılabileceğinden temkinli duruyordu. Göz uzuyla koltuğundaki profesöre baktığında onun da dalgın olduğunu fark etti. Belki bu sıralarda okuduğu zamanı düşünüyordu. Diğerlerinin anlattıklarına bakılırsa nasıl bir işkence ile derse başlayacağını da düşünüyor olabilirdi. Ama her durumda bu biraz daha kestirebilmesi demekti. Bu düşünceden sonra gözleri kapanırken sınıfın üzerine karanlık bir bulut çöktü. Sesler zihninden uzaklaşırken artık iyiden iyiye uykuya dalmıştı. Tam rüya görmeye de başlayacaktı ki aniden bir gürültü duyuldu. “Ha! Ne?” Şaşkınca etrafına bakınırken kapı takırtılar eşliğinden kilitleniyordu. Anlaşılan profesör hakkında söylenenler doğruydu. Görünüşüne dikkat edilmiş Akira’nınkilerin tam tersi bir yazı ile kadın adını ve konuyu yazdı. Anlaşılan ilk günden ders başlıyordu. Bunu yapan profesörler her zaman zorlu profesörlerdi. Akira gözlerini tahtadan sınıftaki öğrencilere ve sınıfa gezdirdi ilgisizce. Ne de olsa ders daha başlamamıştı ama yanında bitiveren profesör ona hatasını sert bakışlarıyla anlatınca el mecbur doğruldu ve gözünü aynı yazıya dikti.

Profesör dikkati topladıktan sonra konuşmaya başlamıştı. Arkadaşlarının ve samimi olmadıklarının kendisine hitaplarından bahsederken bu konuyla ilgisiz lafların sonunun nereye gideceğini merak etti. Öğrencilerinse ‘lanet olası cadı’ dediğini söylemesi konuyu asıl noktaya bağlamıştı. “Memnun oldum, lanet olası cadı” diye mırıldandı. Korece konuştuğu için yanındaki kaşlarını çatıp ona bakmıştı ama sırıtıp omuz silkti. İnsanların kendisini anlamaması ve merak etmesi bir bakıma hoşuna gidiyordu. Bu sırada kadın konuşmaya devam ediyordu. Arada birkaç öğrenci kadının sözlerindeki üstü kapalı ciddiyeti fark etmeden gülüyordu. Akira esprilerin ardında bile gerçeklerin olabileceğini bilecek kadar temkinliydi. Birkaç kez ‘geri zekâlı’ ifadesini kullanması Akira’nın gözünden kaçmamıştı. Bu kadın etrafını küçümseyen tipik bir slytherindi. Muhtemelen daha az geri zekâlılar kategorisine de slytherinlileri sokacaktı. Eh zaten onun bahsettiği kategoriye girmek sürekli kendisine soru sorulması anlamına geliyorsa bunun yerine uyumak daha güzel olurdu. Kadın ilk bakışta Akira’nın soğumasını sağlayan birkaç şey sıralarken sadece tanışma faslının olmamasına sevinmişti. Zaten bütün sınıfları topladığı bir derslikte bunu yapacaksa dersi feda etmeliydi. Kadının konuşmasının sonrası Akira’nın bilincine kesik kesik ulaştı. Ara sıra görüntü yarı yarıya kararıyor sonra geri geliyordu. Gündelik hayattan çok bizzat hayat mücadelesinde gerekli olduğunu vurgularken bunu gayet iyi anlamıştı ama sonrasındaki birkaç cümleyi duymamıştı. Karanlık bulut perdesi yine kalktığında bu sefer kadın biçim değiştirmeyi nasıl akıllıca kullanabilinir ondan bahsediyordu. Sözleri yine kararıp geri gelmelerle kesilip duruyordu. Anlaşılan dikkatini sınıfın geneline vermiş profesöre pek de yakalanmamıştı. Yakalansa bile; konu zaten bir kere dinleme gafletinde bulunduğu bilindik bir konu olduğu için, derse kaldırsa da konuyu anlatabilirdi. Bunun rahatlığı ile uykusuna devam etti. Gözleri en son aralandığında ciddi duruşunu bozmayan profesörün ders sonu olduğunu duyurmasıyla hafifçe doğruldu. Ödevleri genelde not etmese de nedense bu sefer not etmişti çünkü ilginç bir şeye benziyordu. Sınıfla beraber eşyalarını toplayıp dışarıdaki kalabalığa karışırken yine kalabalık hakkında homurdanmayı ihmal etmedi.

*Lanet Olsun
*Bir, iki, üç, dört…


İki cümlede unutulduğunu düşündüğüm harf eksiklikleri var. Yazdıktan sonra RP'yi okumak bunu düzeltebilir. Daha fazla betimleme rica etmem kabalık olmaz sanırım. Kusursuz imla için teşekkürler. Profesörün geçmişinden bahsedilerek önceden bazı sonuçların çıkarılmış olması ve karakterin uyruğu dolayısıyla kendi kendine konuştuklarının ana dilinde olması hoşuma giden şeylerdi. Teşekkürler. 65 ~ Beklenenin Üstünde Ödevin yollanmasıyla puan tabloya işlenecektir.

J.A.L. ~
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Dora B. Pennington
Slytherin 5. Sınıf Öğrencisi
Dora B. Pennington


Kadın
Ruh hali : Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Dansrr6
Mesaj Sayısı : 117
Yaş : 30
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11571
Ekspresso Puanı : 7
Kayıt tarihi : 01/02/09

Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Empty
MesajKonu: Geri: Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi   Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Icon_minitimeCuma 03 Tem. 2009, 21:00

Dora, gece fırtına ve gök gürültüleri biraz daha azalmış olduğu için kendine derin bir uyku çekmişti ki güne keyifle başlamıştı. Daha güneş kendini yeni yeni gösterirken Dora çoktan ayaktaydı. Etraf çok sessizdi. Anlaşılan kimse güzel uykusunun bölünmesini istemiyordu. Dora sessiz olmaya pek özen göstermeden, hazırlanmaya başladı. Her zamanki gibi dövmelerini saklamaya çalışmaktan daha çok göstermeye çabalayarak formasının kollarını sıvadı. Böyle çok göz alıcı görünüyorlardı. Bir sonraki dersinin en nefret ettiği Biçim Değiştirme olduğunu görünce biraz keyfi kaçmıştı ama Büyük Salon’da ilk günün intikamını almak için bol bol yiyeceği mis kokulu yemekler aklına gelince dersi birdenbire unutuverdi. Dersinin kitaplarını da hazırladıktan sonra saçına ve makyajına başladı. Saçlarının arasına her zaman olduğu gibi ince ince örgüler ördü ve kızıla boyatmış olduğu yerlerini düzgünce taradı. İlk haftadan abartılı makyaj yapmak istemedi. Profesörler için ilk izlenim çok önemli olmalıydı, zaten dövmeleri başını yeterince belaya sokuyordu. Profesörlerin de bir yere kadar sabrı vardı. Dora’nın bir çok yasağı çiğnemesini mutlaka hoş karşılamayacaklardı. Dora makyajını tamamladıktan sonra komidininin üzerindeki kitapları alırken saatini yere düşürünce, yanında yatan kız aniden doğrulup ona küfürler savurmaya başladı. Dora çok sinirlenmişti, denese de kendini tutamadı ve ”Sen kim oluyorsun ya, kazayla düşürdük işte, kapa çeneni dön uykuna.” dedi sinirli bir sesle. Bu seslere çoktan uyanmış ve olayı izlemekte olan diğer öğrenciler Dora’ya deli gözlerle bakmaya başlamışlardı. Bu çok doğaldı çünkü hepsi ondan büyük bir özür bekliyordu. Dora söylenmeye devam ederek terk etti yatakhaneyi ve bir dolu şaşkın öğrencileri. Tam güne keyifle başlayacakken ne iştah bırakmışlardı ne bir şey. Sinirli sinirli Büyük Salon’a giderken sersem kızlarla büyük vakit harcadığını anladı. Büyük Salon tamamen dolmuştu. Yanından geçen ve ona selam veren Jasmyne’e bile cevap vermedi sinirinden. Biri ona meydan okumuştu, inanılacak şey değildi bu ama cevabını vermişti. Kızların şaşkın gözlerini hatırlayınca keyfi tekrar yerine geldi ve küçük kahkahalar atmaya başladı. İştahla salamlarını götürürken dersin başlamasına az bir vakit kaldığını fark etti. Büyük Salon’dan çıkıp, öğrenci dolu merdivenleri tırmanmaya başladı. Sınıfa geldiğinde çoktan en öne oturmuş ve heyecanla profesörlerini bekleyen dördüncü sınıflara küçümseyici gözlerle bakarak kendine en arkadan bir yer seçti. Dersliğin yarısı henüz dolmuştu ki uzun boylu, genç ve güzel bir bayan girdi içeri. Tahtaya adını ve dersini yazdıktan sonra kendini tanıtmaya başlamıştı. Dersin sonuna doğru Bayan Lovett’in anlattığı şeyler Dora’nın ilgisini çekmeye başlamıştı. Profesörü zeki bulmuştu ya da öyle değilse işini çok iyi biliyor olmalıydı. Dora bir nesneyi birinden korumak veye saklamak için biçmini değiştirmeye kalksa asla Bayan Lovett gibi ince düşünmezdi. Bir bardağa falan çevirirdi herhalde. Kendisini her zaman çok zeki görmüştü. Şimdi kendisinin düşünemediği bir şeyi düşündüğü için profesörü biraz da kıskanmaya başlamıştı. Ayrıca, daha ikinci günden ödev vermesi Dora’nın hiç hoşuna gitmemişti. Genelde çoğu ödevi yapmazdı ve yıl boyu neredeyse kitabın kapağına dokunmazdı; ama sınav vakti yaklaştığında annesini üzmek istemediğinden derslerine asılır, hepsini öğrenir ve sınavlarını geçerdi. Bu sene de aynen öyle yapmayı düşünüyordu ama bu ödev ilgisini çekmişti belki zamanının birazını vermeye değerdi. Bunları düşünürken bir sonraki dersinin başlamış olduğunu gördü ve koşar adımlarla dersliğe doğru ilerledi.

Bazı cümle düşüklükleri var. 'Bir dolu şaşkın öğrenciler' ifadesi örneğin... Birkaç tane daha var buna benzer. Yazdıktan sonra tekrar okumak bunu giderir diye düşünüyorum. Betimlemelere ağırlık vermek yararlı olabilir. Dersin başından sonuna atlamaksa RP'nin uzunluğuna pek katkıda bulunmamış bence. Hatasız imlayı takdir ettim. Teşekkürler. 55 ~ Uygun Ödevin yollanmasıyla puan tabloya işlenecek.

J.A.L. ~
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://hogwartsekspresi.editboard.com/lejantlar-karakter-kartlar
Christopher Raikes
Slytherin 5. Sınıf Öğrencisi
Christopher Raikes


Erkek
Ruh hali : Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Yuppirt8
Mesaj Sayısı : 193
Yaş : 30
Kan statüsü : Safkan.
Galleon : 11658
Ekspresso Puanı : 6
Kayıt tarihi : 04/01/09

Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Empty
MesajKonu: Geri: Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi   Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Icon_minitimePaz 05 Tem. 2009, 23:08

Zaman, böyle bir kavram ne kadar açıklanması zor bir şekilde tasarlanmıştı. Zaman temel taşıydı diğer olguların gelişmesi için. Zaman kavramının ortaya çıkması bir çelişkiydi kesinlikle. Dünya oluştuğunda zaman kavramı var mıydı? Chris’e göre zaman denen şey dünya ile birlikte doğmuştu. Dünya yokken zamanı takip edebilecek hiçbir şey yoktu. Muggle matematikçilerinden bir Einstein’ın da düşüncesi böyleydi. Peki ya saat? Zaman mı onu yönetiyordu o mu zamanı yönetiyordu? Matematik mi zamanla oluşmuştu yoksa zaman mı matematikle? Chris dikkatli ve okumayı seven bir çocuktu. Elbette her alanda kendini geliştirebilmek için az-çok Muggle matematiği hakkında bilgi edinmişti. Açılar vardı örneğin; dik açı, geniş açı, dar açı gibi. Saati bu açılara göre bölüştürmüştü Chris. Saatte on iki rakam vardı, açılar ise 360’a kadardı. Eğer bu iki rakamı birbirine bölersek 30 derecelik açı elde ediyorduk. Bu demek oluyordu ki saattin on iki rakamı eş 30 derecelik açılarla oluşturulmuştu. Örneğin saat on ikiye çeyrek var; aralarında 90 derecelik açı olduğu için dik açıyı sembolize edebilirdi. Saat üç ve dokuzun arası ya da on iki ve altı arası 180 derecelik açı oluşturuyordu. Tüm saat ise –her daire gibi- 360 derecelik açıydı. Kafasını başucundaki, kırmızı elma şeklindeki, saatine kaydı gözleri. Gerçekten kitap sayfaları arasında kendisini kaybedince kendine gelmesi zor oluyordu. Bir kitap daha bitirmişti işte üç saatte. Bu sene okulda oluşan kalıcı özelliği sevmişti, saat beşte kalkmak insanın kendine çabuk gelmesini sağlıyordu ve üç saatlik boşluk yaratıyordu. Kitabı komodinin üst çekmecesine yerleştirirken gerçekten sabahın köründe gerçekleştirilecek Aritmansi Dersine sıkıca hazırlanmış olmanın verdiği rahatlık gerçekten tatmin ediciydi. Üst çekmecede kitapların arasında kalan ve not defterinden koparıldığı çok belirgin olan kağıt parçasını ellerinin arasına alırken her yanını merak sarıyordu. Bir kitap sayfası değildi, bir kitap ayracı değildi, bir ödev kâğıdı da değildi. Harap olmuş bir ders programıydı. Ne nostaljik bir öğrenci sabahına dönmüştü biranda zaman. Emin olmak için bir göz attı, pekte doğru gibi değildi. İlk derslerin Biçim Değiştirme olduğu yazılıydı. Gerçekten hiçbir şeye güvenmemesi gerekliydi, hafızasına bile. Senelerdir ders programlarını ve ders saatlerini aklına tutabilmesine rağmen Muggle matematiği aklını başından almıştı ve onu hazırlıksız yakalamıştı. Üç saatte okunan kitap da biraz boşuna yapılan bir işin, boşa harcanan emeği gibiydi. Bu derse geç kalmak istemiyordu, ilk dersleriydi. Yatakta yavaşça doğruldu ve uzun adımlarla yatakhanenin sonundaki kapılardan birine geldi. Kafasını lavabonun altına soktuğunda gerçekten kendine geldiğini hissetmişti. Salazar Slytherin gerçekten akıllı bir adamdı. Eğer zindanlara bir banyo ve bir tuvalet yaptırmasaydı onca kat yukarı çıkmaları gerekecekti. Kendine gelip saçlarını kuruttuğunda yatağına geri dönmesi gerekti. Her zaman başucunda askıyla hazır ve asılı duran cüppesini ve okul üniformasını üzerine giydikten sonra ağır adımlarla Büyük Salon’a, bir şeyler atıştırmaya gitti. Sadece biraz meyve yedikten sonra sınıfa çıkmaya karar verdi. Önceki gece arkadaşlarıyla çok yedikten sonra midesi bir şey kabul etmiyordu. Merdivenler o kadar kalabalıktı ki bunalmaya başlamıştı. İşin sıkıcı kısmı herkes onunla aynı yöne gidiyor gibiydi. Sınıfa gitmek biraz uzun sürse de oraya varabilmişti. Kapı ardına kadar açıktı ve profesör içerideydi. Kapının önünde gözleri açıldı, bu onun için o kadar da iyi olmamıştı. Bu kişiyi tanıyordu, Bayan Lovett’tı bu. O kadar derin bakıyordu kapıdan giren öğrencilere sanki değişmişti. Chris korka korka kapıdan içeri girdi ve kendine arkalardan bir yer seçti. Onun daha önce de dersine girmişti, ona tekmeyi basmalarından önce. Bu hiç iyi değildi, o tehlikeli bir kadındı, ders işleme tarzı da öyleydi. Onun uyguladığı garip bir psikolojik baskıydı, Chris bunu daha önce hiç okumamıştı. Fakat bakışlarından, davranışlarından, konuşmasından ve bir LS üyesi olmasından dolayı bunun gerçek bir psikoloji baskı olmadığı açıktı, bu onun kişiliğiydi. O ürkütücü olarak doğmuştu, bir Slytherin’i bile bu kadar çabuk korkutabilecek bir karakteri vardı. Konuşması o kadar kibardı ki işe güzelliği de katılınca ona karşı erkeklerin dayanması zordu. Konuşmaya başladığında Chris onun hala aynı olduğunu anladı ve rahatladı. Normal bir insanın korkusunun zirve yapması gerekirken o bu durumda rahatlıyordu. Bayan Lovett’in değişmesi demek dersin daha da çekilmez hale geleceği demekti. “Tekrar görüşmek bana zevk verdi, Bayan Lovett.” Diye mırıldandı kendi arka sırasından. Derslerinde genlikle konuşurdu Lovett, onun tarzı değişikti fakat buydu. Onu tanımayan embesiller kendilerini çabuk kaptırabilirlerdi ve dersin sonunda bir geri zekalı gibi hiçbir şey anlamadan çıkıp giderlerdi. Artık rahatlama duygusu tüm vücudunu sarmıştı, deja vu gibi bir histi. Uzun parmaklarını birbirine kenetledi ve dirseklerini ahşap sıranın üzerine koydu. Çenesini elinin üzerine dayarken gözleri kendiliğinden kapandı. Birinci sınıfta onun ne kadar tehlikeli olduğunu anlamıştı ve gözlerini kapatıp dinlemeyi seçmişti. Kelimeleri o kadar ustaca kullanıyordu ki anlamak biraz güçleşebiliyordu. Fakat şimdi işi zorlaştıran bir etken daha vardı. “Görmeyeli çeneniz iyice düşmüş Bayan Lovett, emin olun ki eski hali de yeterince rahatsız ediciydi.” Mırıldanma tonu o kadar düşüktü ki kendisi bile ağzından çıkanların, zihninden geçen sözcüklerle aynı olduğundan emin olamıyordu. Anlamak zordu, çok kelime ve ardı ardına cümleler kafa karıştırıcıydı. Büyük ihtimalle –her denemesindeki gibi- kim geri zekalı, kim değil diye bakıyordu. Bunu farkına varınca dudaklarında bir tebessüm oluştu Christopher’ın. Kesinlikle değişmemişti. Bu umut verici anı bölen ve düşünceyi kesinleştiren sözcükler ağızdan dökülünce Chris tamamen yıkılmıştı. İlk ders için bir ödev mi verilirdi? Dersin bittiğini ilan etmesiyle hızla masasından kalması bir oldu Chris’in. Sert ve sinirli adımları kapının dışına yönelirken kafasında tekrar eden tek bir düşünce vardı: “Lanet olası cadı… lanet olası cadı… lanet olası cadı…”

'bir anda' ve 'pek te' ayrı yazılmalıdır. Birçok harf eksikliği var. Tekrar okumak bunları giderebilir. Hoş bir başlangıç... Teşekkürler. 70 ~ Beklenenin Üstünde Ödevin yollanmasıyla puan tabloya işlenecek.

J.A.L. ~
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lúthien Tinúviel
Ravenclaw 6. Sınıf Öğrencisi
Lúthien Tinúviel


Kadın
Ruh hali : Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Heyup7
Mesaj Sayısı : 170
Yaş : 29
Galleon : 11284
Ekspresso Puanı : 4
Kayıt tarihi : 27/06/09

Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Empty
MesajKonu: Geri: Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi   Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Icon_minitimePerş. 09 Tem. 2009, 20:24

Saçlarının ağırlığı omuzlarında yer değiştirirken önündeki kitabın bir sayfasını daha çevirdi Lúthien. Profesörün iri mavi gözlerinin kitaptaki satırı takip eden yüzünü, masada ritim tutturmuş olan elini ve açık bir pencereden giren rüzgarla havalanan maun rengi saçlarını tarafsız fakat anlaşılmaz duygularla izlediğini bilmiyormuş gibi dudaklarının arasına hafif bir ıslık yerleştirerek oturmaya devam etti. Sınıfa ilk gelen kişi olmaktan her zaman hoşlanmıştı fakat Miss Lovett bir kartalınki kadar keskin gözleriyle ona bakarken kitap okumak ve Mary’nin orada olup olmadığını bilmediği ağzından çıkan sözcük öbeklerini dinlemek oldukça can sıkıcıydı Lút için. Bir anneyi andırırcasına onu nasihatlara boğan Mary’yi susturmak için içtiği ilaçlar, bugün pek işe yaramıyor gibiydi. Gözlerinin önü pusluydu, kitabın narin sayfalarını çeviren eli titriyor ve zaten yırtılmak üzereymiş gibi görünen sarı sayfaları zedeliyordu. Sol eli titremeyi belli etmemek adına sürekli hareketliydi; boynunda asılı duran hacın zincirini buruyor, tahta sırayı dövüyor, önüne gelen saçlarını geri atıyordu. Vücudunun dışarıya vurduğu tüm hareketler istemsizdi, geriye bastırılmış olan Mary’nin haykırışları zihin duvarını zayıflatıyor yapmayı istemediği hareketleri öne doğru itiyordu. Dışardan bakıldığında bunlar telaşlı bir kızın yapacağı türden saçma hareketlerdi. Kitabın sayfaları sınıfı dolaşıp sıralara sinmiş olan kokuları koklayan rüzgarla gereksiz yere çeviriliyor, Lút’un elleri ise kağıtları yerinde tutmada oldukça yetersiz kalıyordu. Kütüphanecinin elinden zorla alınmış kitap oldukça eski ve narindi. Sarı sayfaların üstüne önceki sahiplerinin kokusu sinmişti. Kokular belirsizdi fakat kitap oldukça fazla kişinin elinden geçmişti bu belirgindi. Lút saydaki esansların ayrıştırabildiği kadarını içine çekerken bir sayfa daha kendi kendine çevrildi. Rüzgara küfrederken sayfadaki resme şöyle bir göz gezdirdi. Kitapların sonuna atlamaktan nefret ederdi fakat renkli resim oldukça ilgi çekiciydi. İhtişamlı bir çeşme, Lút’un daha önce hiç görmediği kadar nadide ve güzel bitkilerle çiçeklerin arasında durmuş, berrak bir suyu katlarından aşağıya bırakıyordu. Su çeşmenin altındaki küçük havuzda birikirken parlak işaretler katlarda parıldıyor ve hayatında gördüğü en güzel şeyi oluşturuyordu. Eli ritim tutmayı bırakıp sayfanın üzerine kondu ve narin resimin üzerinde dolandı. Resim her büyücü fotoğrafı gibi hareketliydi. Bu çeşmenin ona anımsattığı şeyi zihninde aradı fakat bulamadı. Kaşları hafifçe kalkarken bu düşünceyi Mary’nin zihninden alınmış olabileceğini düşündü. Sayfayı önceden okuduğu yere çevirerek hikayenin sonunu okudu: ‘İkisi birlikte büyücünün evine doğru yola koyulmuşlar ve kazanın ayak sesi nihayet azalmış. Fakat o günden sonra, kazan terliğini çıkarır da yeniden zıplamaya başlar korkusuyla büyücü de tıpkı babası gibi köylülere yardım etmiş.’ Lút hafifçe içini çekti ve kitabın daha başında olmasına rağmen ne kadar nabel bir sonla bittiği düşüncesini kafasından atmaya çalıştı. Baktığı her yerde mutlu sonlar vardı. Sör Bahtsız Amata’sına kavuuşmuş, büyücü onlarca yıl aradığı yüzüğü parmağına geçirmiş, bir kral olan Muggle ise büyücü olduğuna inandırılmıştı. Asık suratla hikayenin sonundaki adamla yanındaki terlik giymiş kazanın resmine baktı. Ne kadarda klişeydi. Hikaye farklı bir yol izleyerek Lút’u meraklandırmış, şimdi ise en eski sonlardan birini kullanmıştı: ‘Sonsuza kadar mutlu yaşamışlar.’ Kazan mutluydu, büyücü mutluydu, bir tek Lúthien Tinúviel mutsuzdu.

Kitabı büyük bir gürültüyle kapatıp etrafına baktığında neredeyse tüm sınıfın dolduğunu ve profesörün ayaklanmış olduğunu farketti. Kesinlikle zarif ve içini göstermemekte oldukça başarılı olan Miss Lovett diğerlerinden duyduğu kadarıyla ona hiç uymayan bir gülümsemeyle kapıyı kapatırken nefesinin sekteye uğradığını hissetti. Kapalı ortamlar nefes almasını engellemezdi fakat kesinlikle zorlaştırırdı. Lút için açık bir kapı veya pencere kurtuluştu; onlar olmazsa olmazdı. Postunu kurtaramayacağını düşündüğü bir anda açık olan bahçe kapısı Lút’u kurtarmamış mıydı? ‘Hayır o benim anım, seni aptal!’ Mary’nin boğuk ve alçak sesi zihninin boş koridorlarında yankılanırken Lút böyle bir anısının gerçekten de olmadığını farketti. Mary ile onun anıları sıklıkla karışırdı fakat ilaçların etkisindeyken bunun tekrarlanması şaşılacak bir durumdu. Mary’ye cevap vermeye tenezzül etmeden kitabı sırasının altına tıktı. Titreyen ellerini nazik bir biçimde karnının üzerinde birleştirdi ve beklenti dolu turkuaz renginde gözleriyle profesöre baktı. Biçim değiştirme sanatı belki de hayatta en çok ilgi duyduğu şeylerden biriydi. Karmaşık ve dikkat gerektiren derslerdendi, uzun süre aynı şeye odaklanmak Lút’a biraz zor gelse de kafasını dağıtacak her etkinliğe razıydı bu sıralar. Beyni Mary’nin sayesinde patlayacakmış gibiydi; tek bir beyin iki farklı ruh için azdı. Beynindeki fırtınayı yok etmeye çalışırken tahtada beliren yazıları fark etti. Miss Lovett kendini tanıtmak adına konuşurken onu dinlemedi. Profesörün asasının yavaş bir kavisiyle oluşan düzgün, tertipli yazıyı beğeniyle süzerken dudakları hecelerin şeklini aldı; daha doğrusu bir işe yaramadığı isim kısmını geçerek *çünkü en kötü yüreğe bile en güzel ismin yakıştırılabileceğini düşünürdü Lút* derslerinin konusunu. ‘Niçin Biçim Değiştirme?’ Yüzünde birçok öğrencinin aksine şaşkınlık değil, halinden hoşnut bir gülümseme vardı. Miss Lovett tanındığında yapacakları kolayca tahmin edilebilecek bir kadındı. Konuşma tarzındaki vahşilik, sesinde her halükarda duyulan riyakar ton ve Lucifer’ı barındıran mavi gözleriyle Miss Lovett ihtişamlı bir tanrıçaydı fakat en kötü olanlarından. Saçları yılana dönüşebilen Ursula da olabirdi hata ve günah tanrıçası Ate de. Miss Lovett’in kolayca çözümlenebilen kişiliğini göz ardı ederek anlattıklarına odaklanmaya çalıştı. Miss Lovett’in basit olarak tanımladığı kişiliğinde hangi fırtınaların koptuğunu nasıl bilebilirdi ki? Mary içinde homurdanıp, göz yaşlarından yapılmış elbisesini hışırdatırken derse odaklanmak zordu. Bu ilaçlar Lút’u etkilediği kadar onu da etkiliyordu. Mary genç kızlık korkularının esiri olmuş aptalın tekiydi, kendi hayatını bitirmişti fakat şimdi de bir başkasına sülük olarak yaşamayı seçmişti. Derin bir nefes alarak onu susturmayı denedi; onu iyice gerilere itmeyi. Mary zayıflamış direnciyle karşı koymaya çalıştı fakat fazla dayanamadan derinlere gömüldü. Sessizliğin verdiği hazla sağ omuzuna yığılmış saçlarını tüm sırtına yığdı. Profesörün sözlerine odaklandı ve kafasını önüne eğilerek sıranın üzerindeki kağıda mozaikler çizmeye başladı.‘Saklamanız gereken şeyi açıkça saklamak yerine aynı zamanda karşınızdakinden onu sakladığınızı da saklamanız gerekiyor olabilir.’ Anında kalkan kaşlarıyla profesöre döndü. Ne ara saklaması gereken eşyalardan bahsetmeye başlamıştı? Mary’nin ona bu kadar pahalıya mal olması haksızlıktı. Sırf Mary mızmızlık yapıyor diye Lút dersinden oluyordu.

Dudakları kasılırken önüne gelen birkaç tutam saçı arkasına atarak kafasını kaldırdı. Uykusundan yeni uayndırılan birinin mahmur bakışlarıyla profesöre baktı. Cümlelerini ard arda ve sanki bir termograftan konuşurmuş gibi derinden gelen sesiyle söylüyor, herhalde farkında olmadan yaptığı narin el hareketleriyle pekiştiriyordu. Konuşması çok hızlıydı, takip etmek oldukça zordu. Oldukça sessiz olan sınıfta yankılan Miss Lovett’in duru sesi aniden kesildiğinde kalemle çekilmişçesine yaylanan kaşlarını çattı. Dersten anlayabildiği bölük parça cümleleri hatırlamaya çalıştı; mükemmel. Dinleyebildiklerinin hepsi aklındaydı, zaten bir kere dinlediğini de unutmazdı. Etrafındakilerin sinirli homurtularına bakılırsa Miss Lovett ilk günden ödev verenlerin arasındaydı. Yanında olduğunu yeni farkettiği sarı saçlı barbie bebeği hafifçe dürttü ve sıranın üzerine kendi düzgün, okunaklı yazısıyla ‘Ödev?’ yazdı. Gayet anlaşılır ve kısaydı. Barbie saçlarını hafifçe havalandırarak ona döndü ve sıranın üzerinde eğilerek düşmanlar ve saklanması gerekn nesnelerle ilgili ödevi fısıldadı. Ödevin hayal gücü saçmalıklarını geliştirmekle ilgili olduğu belirgindi, derin bir iç çekti Lút. Hayal gücü yeterince gelişmişti Lút’un, Mary zihnine yerleştiğinden beri beyninin sınırlarını zorluyordu zaten. Ördek dudaklarını andırır bir şekil alan dudaklarına götürdüğü ıslanmış parmağıyla sıradaki küçük notu sildi. Kirlilikten hoşlanmazdı Lút. Hafif bir iç çekerek omuzlarını salladı ve yerinde zarafetle dönerek ayağa kalktı. Uzun süredir sıranın altında ikamet eden hikaye kitabını yerinden çıkartarak çantasına yerleştirdi. Derste pek işe yaramamış olan hokkasıyla tüy kalemini de çantanın mavi ön cebine koyduktan sonra Miss Lovett’in ardından kapatmış olduğu kapıya doğru yürüdü. Adımları sınıftan çıkmak istemiyormuş gibi yavaştı, haddinden uzun cüppesi yeri süpürüyordu. Miss Lovett en eğlenceli vakitlerinin Biçim Değiştirme’de geçmeyeceği konusunda haksızdı en azından Lút öyle düşünüyordu.


Bazı ek uyumsuzlukları var, 'kafasını önüne eğilerek' ifadesi gibi. Bazı kelimelerde harfler eksik, fazla ya da yerleri yanlış. Yazımının ardından RP'yi okumak bunu düzeltir diye düşünüyorum. Hoş betimleme ve açıklamalar var. Teşekkürler. 95 ~ OlağanüstüÖdevin yollanmasıyla puan tabloya işlenecek.

J.A.L. ~
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Sophia Rose Dvorska
Ravenclaw 6. Sınıf Öğrencisi
Sophia Rose Dvorska


Kadın
Ruh hali : Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi 11mt8
Mesaj Sayısı : 32
Yaş : 30
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11249
Ekspresso Puanı : 6
Kayıt tarihi : 09/07/09

Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Empty
MesajKonu: Geri: Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi   Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Icon_minitimePtsi 13 Tem. 2009, 02:09



Günün başlaması , onun için artık pek bir anlam ifade etmiyordu. Sıradan bir gündü işte. Biçim Değiştirme dersinin nasıl geçeceği hakkında en ufak bir bilgisi yoktu. Profesör’ ün derste iyi davranmasını umut ederken bahçede biraz vakit geçirmenin bir zararı olmayacağını düşünerek, oraya gitti. Her zaman ki gibi arkadan topladığı kahverengi saçları onu çalışkanmış gibi gösteriyor, Ravenclaw cüppesi ona ayrı bir hava katıyordu. Çiseleyen yağmura aldırış etmeden, oturmaya devam etti. Etrafta derse yetişmeye çalışan öğrenciler, aşk yaşayan tutkulu gençler, dertleşen dostlar, koşturan miniklerden başka bir şey yoktu. Bu yoğun atmosfer artık onu tam anlamıyla bunaltmıştı. Yeşil gözlerini uzak bir noktaya kilitlemiş, sadece oraya bakıyordu. Bir süre böyle devam ettikten sonra artık derse gitmesi kanısına vararak yerinden kalkıp yol aldı. Hızlı adımlarını sürdürürken gözleri sadece gittiği noktaya odaklanmıştı. Bu onu; daha ciddi gösteriyordu. Dersliğe girerken , aklında hep * Acaba ders nasıl geçecek? *sorusu belirmişti. Profesör çoktan dersliğe girmiş , öğrencilerini bekliyordu. Sophia saygılı bir tavra bürünerek başını öne eğdi ve sırasına geçip oturdu. Her zaman ki gibi sessizliğini pür dikkat koruyordu. Dersin konusu ilginçti. Aslında düz ve ana bir konuydu bu. Yani herhalde bütün sınıflara ortak yapmasının nedeni de buydu. Bir Biçim Değiştirme öğrencisinin bilmesi gereken temel bir kavramdı sadece. Sophia ilk bakışta bu konuda fazla zorlanmayacağını anlamıştı. İlk önceki çekingen tavırları yok olmuş; yerini daha rahat bir ifade kaplamıştı. Suratında ise mutlu bir tebessüm oluşmuştu. Profesör’ ün gözüne girmek istercesine, sınıftaki kimseyle konuşmuyor sadece onu dinliyordu. Yeşil gözleri hep onun üzerinde geziniyordu. Profesör’ ün giriş konuşması gerçekten Sophia’ ı etkilemişti. İlk girişi biraz sert yapmıştı aslında. Belki de sert bir tavra bürünerek öğrencilerini korkutmak istemişti, kim bilir? Böyle güzel ve narin bir Profesör’ e *lanet olasıca cadı* demek Sophia için biraz garipti doğrusu.
En son yaptığı yedinci sınıf esprisi de gerçekten komik gelmişti. Belki espri değildi fakat; Sophia tarafından öyle algılanmıştı. Sadece sırıtmak ile yetindi. İçi , Bayan Lovett’ in söze başlamasıyla bir hayli rahatlamıştı açıkçası. Tanışma faslı yok demek oluyordu herhalde . Bu haberi duyar duymaz yüzünde daha istekli bir ifade oluşmaya başlamıştı. Zaten Biçim Değiştirme Sophia’ ın en sevdiği dersler arasında hep yer almıştır. Ayrıca diğer derslerin ortak olmaması gerçekten iyi bir haberdi. En azından kendi yaşıtlarıyla birlikte ders işlemek daha zevkli olabilirdi. Öbür türlü, yedinci sınıflara karşı kendini ezik hissediyor; kendinden küçükler ile derse girmekse gururuna dokunuyordu. Konuşmakta olan Bayan Lovett’ i dikkat ile dinlerken bir yandan da önünde duran parşömenine küçük notlar alıyordu. Sınıfı süzdüğünde ise; herkesin dikkatle Bayan Lovett’ i dinlediği açıkça belli oluyordu. Kısa bir süreliğine aklı dersten uzaklaşmıştı. Ancak; bunu fark etmesi zamanını almamıştı ki hemen kendini tekrardan Profesör’ e odaklamayı başardı. Bebeksi yüzü, sadece donuk bir ifade de idi. Bu yapılan uzun konuşmalar onu azda olsa baymıştı. Tabii ki bunu belli etmemeye çalışıyordu ki; numara yapmak konusunda artık tamamen ustalaşmıştı. Bu ders Sophia için çok yararlı olmuştu. En azından artık kafasında Biçim Değiştirme hakkındaki düşünceleri değişmişti. Eskiden sadece şekil değiştirmek için yarayan, büyüleri öğrenme ve uygulama dersi olarak bilirdi. Bayan Lovett’ in yaptığı çarpıcı açıklamalar sayesinde; artık Biçim Değiştirmenin hayat mücadelesinde gerekli bir unsur olduğunu kavramıştı. En komiğine giden uyarısı ise –elinizdeki şeyi kullandıkça biten bir şey haline getirmeyin- olmuştu. Sophia geç kalmadan hemen bu uyarı ile ilgili bir hayal kafasında kurmuştu bile. İster istemez kıkırdadı fakat; bunu Profesör’ e duyurmadan elleriyle ağzını kapattı. Zaten kısa süre içinde eski ciddi tavrını almıştı. Oturmakta uyuşmuş bedenini hafifçe yerinden oynattırarak kendine geldi. Parşömeni aldığı notlar yüzünden dolup taşmıştı zaten. Bir Ravenclaw olduğunu nasılda belli ediyordu… Gözlerinden adeta uyku akıyor, *şıp* dese uyuyup kalacakmış gibi bir his vücudunun tüm noktaların da dolaşıyordu. Bu ders biter bitmez ortak salona çekilmek tek planıydı. Hatta yatakhaneye gidip kestirmek hiçte fena olmazdı yani. Profesör’ ün etkileyici konuşmaları sayesinde her ne kadar büyülense de , uykusu gelmişti. Daha doğrusu bu derste büyü yapmayı dilerdi. Sadece sözel bir anlatım dersi onu fazlasıyla bunaltmıştı. Kurumuş ağzını temizlemek istercesine tükürük bezlerini harakete geçirdi. Dirseğini masaya dayamış, sol eliyle de yanağına tutunmuştu. Yavaş yavaş dersin son dakikalarına yaklaşmaya başlamışlardı. Bayan Lovett’ in son bombayı patlatarak ; ödevini verdi. Bunu duyunca ciddi tavrını koruyarak hiçbir ifade oluşturmadı donuk suratında. Sadece yutkundu ve gülümsedi. Herhalde bundan sonra uğrayacağı ilk duran yatakhane değil kütüphane olacaktı. Verdiği ödev gerçekten Sophia’ ı zorlayacağa benziyordu. Uyuşmuş bedenini zorla da olsa sıradan ayırarak eşyalarını düzenli bir şekilde topladı ve derslikten çıkmadan önce Profesör' e " İyi günler " dedi. Kafası hiç olmadığı kadar karışmıştı…



"Her zamanki" ifadesinde -ki eki birleşik yazılmalı. "İlk giriş" gibi bir şey söz konusu değil. Giriş zaten konuşmanın ilk kısmıdır. Bazı benzetmelerde ciddi bozukluklar var. Noktalama işaretlerinden önce değil yalnızca sonra boşluk bırakmayı deneyin. Ders günün ilk dersi, bu yüzden diğer derse gitmeden önce arada yalnızca birkaç dakika olacak muhtemelen. Herhangi bir öğle tatili söz konusu değil. Yatakhaneye gidip uyumanız söz konusu değil. Teşekkürler. 60 ~ Uygun Ödevin yollanmasıyla puan tabloya işlenecek.

J.A.L. ~
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cyprius
Kurtadam
Cyprius


Kadın
Ruh hali : Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Evilgrin0007qd8
Mesaj Sayısı : 130
Yaş : 32
Kan statüsü : Melez.
Galleon : 11254
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 10/07/09

Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Empty
MesajKonu: Geri: Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi   Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Icon_minitimePtsi 13 Tem. 2009, 20:31

Gecenin geç saati olmasına rağmen hala uyuyamamıştı. Gözlerinin önüne sürekli eski günleri geliyordu, kardeşiyle geçirdiği günler. Ne kadar çabuk geçmişti? Marilynn, büyüdüklerinde ilişkilerinin daha sağlam olacağını düşünüyordu ama bu kopukluk nereden çıkmıştı? Kardeşini son gördüğünün üzerinden 2 ay geçmişti. Kim sorarsa onunla aynı okuldaydı. Arkadaşları Marilynn’ın nefret ettiği tiplerdendi. Ya Slytherin’in en karanlık tipleriydiler, ya da Ravenclaw’ın beş para etmez süt ve karanlık tarafa özenen gençleriydiler. Marilynn ise onun daha iyi tiplerle arkadaşlık kurmasını istiyordu. Uzun zamandır kimseyle görüşemiyordu aslında, derslere bile zor zamanı oluyordu. Uyku düzeni tamamen kaybolmuştu. Geceleri bu saatlere kadar uyanık kalıyordu. Düşünceleri onu sabaha kadar rahatsız ediyordu. Eğer düşünceleri kafasından biraz olsun uzaklaştırabilirse birkaç saat uyuyabiliyordu. Ellerini yastığın altında birleştirdi ve gözlerini kapatıp sıktı. Uyumalıydı. Yarın tekrar onca derse girecekti, ödevleri olacaktı. Ne öğrenciydi ama? Bir Ravenclaw olsa da doğru olurdu kesinlikle.

Sabah kalktığında dudaklarında tek bir cümle belirdi. “Geç kaldım!” Fakat her şey yolundaydı. Kahvaltı etmeyi sevmediği için tam zamanında kalkmıştı bir nevi. Yatakhanenin yarısı kahvaltıda olmalıydı, belki kardeşi de oradaydı. Eğer giyinip Büyük Salon’a giderse derse geç kalacaktı. Diğer türlü giyinip dersliğe giderse kardeşini görebilmek için bir gün daha beklemesi gerekecekti. Kardeşi şimdilik ikinci planda bulunabilirdi, bu günkü dersi önemliydi. Biçim Değiştirme dersi iyi bir dersti, özellikle geçen sene çok ilgi çekmişti. Profesörün işleme tarzından büyük bir zevk duymuştu. Bildiği üzere profesör bu sene değişmişti. Belki eskisi kadar iyiydi, daha görmemişti bile. Sadece hakkında birkaç dedikodu duymuştu. “Çok sert ve kimseden hoşlanmıyormuş.” demişti biri ona. Belki ders içinde öyle olabilirdi fakat ders dışında değişen onlarca profesör tanıyordu. “Gerçek bir karanlık taraf, öyle duymuştum.” Bu sözleri kimin söylediğini tam olarak hatırlayamasa da çok önemliydiler. Bir profesörün kötü olması ihtimali pek iyi değildi. Profesörler ne kadar kötü olurlarsa öğrenciler de o kadar kötü olabilirdi. Özellikle Marilynn gibi binasını ve iyiliği seven kişiler profesöre karşı pek iyi davranmayabilirlerdi. Ders konusunu fazla kafasına takmayı sevmezdi, şimdi de takmayacaktı. Profesör onun için bir araçtı, bilgi almasını sağlaması yeterliydi.

Yatağından çıktı ve okul üniformalarını giymeye başladı. O daha giyinmeye başlamadan uyuyanlardan birkaçı uyanmıştı. Başıyla onlara selam verdi. Göğsünde Gryffindor armasını taşımanın nasıl bir gurur olduğunu bilen birkaç kişiyle aynı yatakhaneyi paylaşmak hoşuna gidiyordu. Son olarak geniş ve kalın cüppesini üzerine geçirdikten sonra ağır adımlarla yatakhaneden çıktı. Her zaman kalabalıkmış gibi gözüken koridorlarda bir değişiklik yoktu, hala zor ilerleniyordu. Öğrencileri ite kaka sınıfa varmayı başardı. Profesör içerdeydi. Yüz ifadesi ne kadar güzel olsa da karanlık bir havası vardı gerçekten de. Pek umursamıyormuş gibi içeri girdi ve çantasını boynundan çıkartıp boş gördüğü ilk sıranın üzerine koydu. Sarı dalgalı saçlarını omzundan geriye atarken dersin bir an önce başlamasını istiyordu. Dersten nefret etmesi veya derse bağlanması bu bir saatlik dilime bağlıydı. Çantasını masadan indirmeden ve cüppesini üzerinden çıkartmadan öylece oturarak bekledi. Bir gözü kapıda, diğer gözü profesördeydi. Ders başlayıp kapı kilitlendiğinde umutları bir an kırıl gibi oldu, kardeşi gelmemişti derse. Hâlbuki bunun ortak ders olduğunu zannediyordu Marilynn - ki öyleydi. Gözleri son olarak profesörü bulduğunda dersin fazla iç açıcı olmayacağı kesinleşmişti, gözleri çok soğuk bakıyordu. Ve anlaşılması zor olsa da nefret var gibiydi.

Profesör sonunda narin yapısıyla konuşmaya başladı. Marilynn’ın önünde her zaman çantasında taşıdığı not defteri vardı. Belki önemli bir şey söylerdi profesör, boş yakalanmak istemiyordu. Fakat sadece boş laf gibiydi. Sırf bu bile Marilynn’ın ondan soğumasına yetecek kadar kötüydü. Tüy kalemiyle deftere sadece “Profesör Lovett, Biçim Değiştirme.” yazıp bıraktı. Marilynn için o kadar önemsizdi ki adını bile unutabilirdi. Konuşma tarzından ve davranışlarından onun eski bir Slytherin olduğu gerçeği çok belliydi. Kesinlikle öğrencilerine zerre kadar saygısı yoktu. Herkesi kendinden soğutma konusunda çok üstün yetenekleri var gibiydi. Fakat onun gibi olmak isteyen özenti Slytherin’ler çok dikkatle izliyorlardı onu. O kadar aptal gözüküyorlardı ki anlatmak imkânsızlık derecesindeydi. Profesörün son sözlerinden sonra Marilynn yazdığı cümleyi karaladı, adını bile hatırlamaya gerek olmaya, lüzumsuz biriydi. Karaladığı yerin altına “Lanet olasıca cadı, Biçim Değiştirme.” yazdı ve yüzünde hain bir sırıtışla tekrar derse yoğunlaştı. Derdi hareketlendirmekten gerçekten anlamıyordu. Birkaç Slytherin dışında herkes uyumak üzereydi. Bir an önce bitmesini istiyordu artık Marilynn, anlaşılan dersten nefret edecekti.


Çok uzun geçmişti fakat bu rezil dersin sonuna yaklaşmışlardı. Profesör saçmalayıp duruyordu, Marilynn çıkıp gitmek için nelerini vermezdi. Son cümlelerini söylediği tavırlarından belli oluyordu. Fakat Marilynn cümlelerin içinde bir kelimeye takılmıştı. O kadar kafasını kurcalayan ve midesini bulandıran bir kelimeydi ki… “Ödev olamaz!” diye kafasında kendi kendine söylenmeye başladı. Eğer bu profesör onun için nota yaramayacak olsa kesinlikle bağırıp çağırabilirdi. Not defterini açtı ve ikinci cümlesini not etti. Profesörün izninden sonra yavaşça sırasından kalkıp diğer tüm sınıfla beraber kapıya doğru yöneldi. Birkaç sıra önünden ilerleyen sırık gibi uzamış çocuğa baktı, acaba Malvyn’i sorsa yerini söyleyebilir miydi? Hayır, Chirstopher eskiden beri pisliğin teki olmuştu. Onun yanından hızlı adımlarla geçti ve yüzüne tiksinirmiş gibi baktı. Aynı bakışlarını L.O.C’ya* çevirdikten sonra hızlıca sınıftan çıktı. Bu profesörü hatırlıyor gibiydi fakat hafızasında tutulmaya değmeyecek biriydi. Hemen eski anılarını kafasından uzaklaştırdı ve kendini bir sonraki dersliğe yönlendirdi.


Kusursuz imla için teşekkürler. Mekanlarla ilgili daha fazla betimleme yararlı olur diye düşünüyorum. Bazı harf eksiklikleri var. Teşekkürler. 85 ~ Olağansütü Ödevin yollanmasıyla puan tabloya işlenecek.

J.A.L. ~
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Dryas Pheragas
Ravenclaw 7. Sınıf Öğrencisi
Dryas Pheragas


Erkek
Ruh hali : Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Heyup7
Mesaj Sayısı : 146
Yaş : 32
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11239
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 13/07/09

Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Empty
MesajKonu: Geri: Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi   Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Icon_minitimeSalı 14 Tem. 2009, 23:54

Yine yalnızlıkla uyanmıştı yatağından. Tüm yatakhane boştu. Bundan saatler önce uyanmıştı aslında. Kimseyle tek bir kelime bile konuşmak istemiyordu. Yatağında sessizce tüm yatakhanenin boşalmasını beklemişti. Mavi-gümüş pikeyi üzerinden atıp yatağında doğruldu. Sessizliği seviyordu. Yalnızlığı seviyordu. Kendini seviyordu. Bu okuldan bir şeyler öğreneceğini bilmese kesinlikle gelmezdi. Yazları yalnız geçiriyordu, hoşuna gidiyordu. Fakat burada arka planda olmak daha iyiydi. Onca şey yapıyordu ve hiçbiri fark edilmiyordu. Çalışkan olmasına çalışkandı, sadece ders çalışıyordu zaten. Bu okulda yaptığı çok şey yoktu. En iyi durumu Hogwarts bahçesinde bir yerde kitap okurdu. Yedinci sınıf olmasına rağmen kimseyle muhabbet ettiğini hatırlamıyordu. Çoğu kişi tanıyordu elbette, bu okulun eskilerinden sayılırdı. Yine de kimseyle konuşmak onun için iyi bir şey olmamıştı. Gereksizdi birileriyle konuşmak. Kendisi yetiyordu konuşma konusunda. Çok düşünüyordu. Düşünmek onun için konuşma biçimiydi. Düşündüklerini ağzına getiremiyordu genelde. O yüzden sessizlik ona yapışmış gibiydi. Dalga geçer gibi güldü. Delice bir egoydu ama hiç kimseye ihtiyacı yoktu. Kendisini seviyordu sadece, fazlası gereksizdi.

Vücut ısısıyla bütünleşen yatağından tamamen çıktı ve üzerindeki pijamaları çıkartmaya başladı. Hem yalnızken giyinip soyunma işlemlerini daha kolay yapıyordu. Diğer türlü, çevresindekiler ne kadar kız olursa olsun, utanıyordu. Tam olarak utanmak değildi. Vücudunu, aklını kontrol edebildiği zamandan itibaren düşünürsek, sadece kendisi görmüştü. Annesinin hiç güzel olmayan ölümü ardından her işini kendi halletmeye başlamıştı. Babası başka bir kadınla evlenmişti ve kız kardeşi kaçmıştı. Bu geçmişiyle gurur duymuyordu. Annesinin nasıl öldüğün bile hatırlamıyordu. Arada bir rüyasına giriyordu, o kadar. Rüya genelde kâbus sınıflandırmasından oluyordu. Annesinin hep yandığını görüyordu. Sonra kardeşini görüyordu, sadece asası ve biraz galleon akarak kaçışını yani. Babasını da görüyordu tabii; iyi görünen karısıyla sevimli bir çocukları vardı. Sırf bu yüzden gitmiyordu yazları babasının yanına, mutlu aileyi bölmek istemiyordu. Yazın tek yaptığı çalışmak oluyordu. Nerede çalışacağı hiç belli olmuyordu. Aslında sağlam bir geleceğe sahip değildi. Notlarını elinden geldiğince yüksek tutmaya çalışan, sıradan olamayacak kadar sessiz bir Ravenclaw öğrencisiydi. Okulu bitirip profesör olması pek olağan gözükmese de birinci sınıfın yazından itibaren biriktirdiği parayla bir yer işletebilir gibiydi. Geleceği bile parlak olmayan, umutsuz kızın gözlerindeki ışık söndü.

Yavaş adımları kendini dersliğe götürürken gözleri boş bakıyordu. Önüne çıkanların zihnini kapatmış kızdan yedikleri omuz darbeleri arkasından birkaç lanet yemesine sebep oluyordu. Bu okulda kimse onu tanımadığı için arkasından lanet eden çok oluyordu. Hiçbirinin Janica’nın gücü hakkında bir fikri yoktu. Daha on yedi yaşında olmasına rağmen gücünü çok kolay bir şekilde kontrol edebiliyordu. Her büyüsü, bir önceki büyüsünden daha güçlü oluyordu. Zihnini kapatması ona güç veriyordu. Sürekli zihninde beliren annesinin resimleri ona güç veriyordu. Kız kardeşinin onu bırakıp gittiğini düşünmek on güç veriyordu. Tabii pislik babasına duyduğu nefret onu en güçlü kılmaya yetiyordu. Onun gibi birinden böyle bir şey beklemezdi. Annesi öldükten yaklaşık bir ay sonra yeni bir sevgili yapmıştı bile, durum yavaşça ortaya çıkmıştı zaten. Janica o kadar garip biriyi ki kendinden bile nefret edebilme yeteneği vardı. Hata yapmak umurunda bile değildi, çünkü hata yapmıyordu. Fakat normal zamanda bu kadar sessiz olmak onun için iyi değildi. Ne kadar sessiz kalır, düşüncelerini içinde bırakırsa gece farklı kâbuslar peşini bırakmıyordu. Kâbuslardan da nefret ediyordu!

Küçük ayakları dersliğin eşiğinden girince yeşil gözleri yerdeydi. Fazla etrafına bakınmıyordu, dikkat çekmek istemezdi. Ne en arkalara ne en önlere oturma derdi vardı. Boş gördüğü ilk yere oturdu. Dersi fazla dinlemese de anlayacağını biliyordu. Çok sağlam hafızası vardı. İstemese bile kulakları tüm söylenenleri beynine taşıyordu ve depoluyordu. Gerektiği zaman kullanılmak üzere saklanıyordu. Soğuk sandalyeye dolgun bedenini yerleştirirken ürperdi. Fazla soğuğu sevmezdi. Gözlerini profesöre kaldırdı. Onu tanıyordu, daha önce dersine girmişti, çok öncelerde tabii. Fakat fazla hoşlandığını söyleyemezdi. Diğer profesörlerden de fazla hoşlanmazdı. Sadece İksir profesörünü biraz yakın hissediyordu kendine, o da dersi sevdiği içindi. Profesörün kapıyı asasıyla serçe kapatmasının ardından biraz irkildi. Ders başlıyordu işte, uzun ve sıkıcı bir ders daha vardı. Tek yapması gereken kulaklarını içerden kapatmak ve dersle ilgileniyormuş gibi davranmaktı. Pek zorlanacağını sanmıyordu, her zaman yaptığı şeydi. Gözlerini kısa bir an kapattı ve içlerinde bir yerlere gitti. Ne hissettiğini anlayamıyordu, bu durumu sevmemişti.


Gözlerini tekrar açtığında profesör dersi bitiriyordu, gerçekten dikkat çekmeyen bir tipti. Büyük ihtimalle profesör onu görmüştü fakat öldürmek istemediğinden bir şey yapmamıştı. Kafasının sol tarafını avucuyla biraz ovuşturdu. Son zamanlarda kafasına fazla yükleniyordu. Aynı anda üç ayrı şeyi düşündüğünü biliyordu. Bedeniyle ısıttığı sandalyeden kalktı ve çantasını tekrar sırtına geçirdi. Sınıfın zemininin üstünde yürürken kafası çoktan yorulmuştu. Üstelik birde ödev vardı. Ağır adımlarıyla ortak salona, ödev yapmaya giderken ödevden başka şeyler düşünüyordu. Kafasını çabucak tüketecekti bu gidişle. Engel olamıyordu ki! Umurunda bile değildi. Genç yaşta ölmek onun için ödül, erkekler için ise ceza olacaktı.

Bazı harf eksiklikleri var. ayrıca bazı yerlere eklenecek belirtme sıfatlarının yararlı olacağını düşünüyorum. Boyutunu11 ya da 10 ile yazmalısın site kuralları çerçevesinde. Teşekkürler. 75 ~ Beklenenin Üstünde Ödevin yollanmasıyla puan tabloya işlenecek.

J.A.L. ~
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Xenophilius Waffling
Gryffindor 5. Sınıf Öğrencisi
Xenophilius Waffling


Erkek
Ruh hali : Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi 10nm9
Mesaj Sayısı : 114
Yaş : 30
Kan statüsü : Safkandır.
Galleon : 11514
Ekspresso Puanı : 3
Kayıt tarihi : 16/03/09

Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Empty
MesajKonu: Geri: Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi   Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Icon_minitimePtsi 27 Tem. 2009, 17:02

Başucu lambasının ışığı gözlerini yakıyordu. Boşlukla olan randevusu yine amaçsızca son bulmuştu. Gün ağarmaya başlamıştı ve o erkenden kalkıp duş almak için yorganı üzerinden attı. Taş zeminde ayaklanırken tüyleri isyan eder gibi dikildi. Kansız vücudu üşümeye başlamıştı. Parmak ucunda, kimseyi uyandırmamaya çalışarak, yatakhaneden hızla çıktı ve vücudunu biraz ısıtmak için sıcak banyoya girdi. Gecesi iyi geçmişti, sabaha kadar deliksiz uyumuştu. Yinede uyku sorunu vardı. Bazı zamanlar uyurken vücudu çok ısınıyor, bazı zamanlar da çok soğuk oluyordu. Tabii bu da uykuyu ve tatlı rüyaları bölmek için süper bir etkendi. Birkaç dakikada duştan çıktı ve buharlarla dolmuş banyodan giyinerek çıktı. Bir şeyler atıştırmak için Büyük Salon’a indiğinde daha hazırlıkların tam olmadığını gördü. Onun gibi uyku sorunun yaşayan birkaç problemli öğrenci dışında kimse yoktu. Atıştırma işleminden vazgeçip tekrar yatakhaneye döndü. Sessizce bavulunu açarken yan ranzasında yatan Johnatan’ın uyandığını gördü. Daha yeni kalkmasına rağmen hiç de uykulu gibi değildi. Anlaşılan daha önce uyanmıştı, kendine gelmek için yatakta biraz beklemişti. X başıyla bir selam verdi ve arkasını dönüp yatakhaneden çıkmak için kısa ve ağır adımlarla yürümeye başladı. “Hey, Xenophilius, sanırım senin dersin de Biçim Değiştirme. Sınıfa beraber gidelim mi?” diye seslendi arkasından. X arkasını döndü ve tereddütle daha yataktan kalkmamış olan çocuğu süzdü. Sonra gülümsedi ve kavasını yukarı aşağı salladı. Johnatan’ın hızla yataktan kalkıp hazırlanmasını izlerken sessizce mırıldandı. “Bana X denmesini tercih ederim.” Biraz sonra önceki gülümsemenin karşılığı çocuğun yüzünde belirdi. Johnatan giyinene kadar tüm koridorlar dolmuştu – hatta Büyük Salon’da oturmak için bile zor yer bulurdunuz. Kahvaltı faslını birkaç ders ileri attılar ve ağır adımlarla Biçim Değiştirme dersine doğru yürümeye başladılar. X, o kadar yorgun görünüyordu ki profesör onu hasta sanabilirdi. Normalde eğlenceli ruh hali yerini korurdu fakat bu gün tek isteği uyumaktı. Aslında onu yoran sebeplerden biri de Johnatan’dı. Hayatında bu kadar geveze biriyle karşılaştığını hiç hatırlamıyordu. Tabii Marilynn başkaydı, o hiç susmazdı. “Aslında annem zenci, ama ben babama benzemişim.” Bu konuda X’i ilgilendirebilecek bir durum yoktu. Ne kadar ilgisiz gözükürse gözüksün, ne kadar susarsa sussun Johnatan hala konuşuyordu. X artık bezmiş gibi kafasını ona doğru çevirdi. Ağzı o kadar hızlı hareket ediyordu ki dudaklarını okumak imkânsız gibiydi. “Johnatan,” diye mırıldandı. Çocuk o kadar heyecanla anlatıyordu ki X’in ne dediğini anlaması birkaç saniyesini almıştı. “Aslında bakarsan çok hastayım ve bu kadar konuşman beni rahatsız ediyorum. Bir hıyar olmaya çalışmıyorum ama biraz beni de anla.” Sesi o kadar bezgindi ki Johnatan’ın anlayışlı yönü öne çıktı ve sustu. Hatta dersliğe kadar bir daha hiç konuşmadı. Bu X’i mutlu etmişti. Dersliğe girdiğinde profesörün kim olduğunu görmek X’in daha da canını sıkmıştı. Derste –en kötü ihtimalle- bir şey olursa asla dışarı çıkamazdı. Ölene kadar ya da kusana kadar bu sınıftan çıkış yoktu. Sessizce bir sıra seçti ve kafasını kollarının arasına alıp kendini derse vermemeye çalıştı. Biraz boş boş düşünecekti, sadece derste olması yeterli gibiydi. Diğerlerinin aksine fazla telaşlı ve aksi davranmıyordu X. Eğer Dumbledore, Miss Lovett’i seçmişse bir bildiği vardı. Ders sonuna kadar sesini çıkarmadan oturdu. Ne dediğini bile bilmiyordu. Ders çıkışında Marilynn’dan öğrenebilirdi. Dersin bitiş ilanından sonra X sessizce ayağa kalktı ve ne Marilynn’ı ne de Johnatan’ı beklemeden yatakhaneye çıktı. Diğer derslere girmeye niyeti yoktu.

Dersin sonunda ödev verildiğine göre buna bir tepki verilmesi iyi olabilirdi. En azından ödevin duyulmadığı belirtilebilirdi. Kusursuz imlâ için teşekkürler. Ders içinde olanlara ve Profesörün söylediklerine karşı ilgisizlik RP'nin uzunluğuna pek katkıda bulunmamış. Hiçbir mekanlar ilgili betimleme göremedim. Teşekkürler. 60 ~ Uygun Ödevin yollanmasıyla puan tabloya işlenecek.

J.A.L. ~
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alexander Lachowski
Gryffindor 6. Sınıf Öğrencisi
Alexander Lachowski


Erkek
Ruh hali : Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Heyup7
Mesaj Sayısı : 32
Yaş : 33
Kan statüsü : Muggle Doğumlu
Galleon : 11257
Ekspresso Puanı : 1
Kayıt tarihi : 16/07/09

Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Empty
MesajKonu: Geri: Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi   Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Icon_minitimeÇarş. 29 Tem. 2009, 02:30

Günün ilk ışıkları yeryüzüne ulaşıyor, canlılar yavaş yavaş uykularından uyanıyorlardı. Doğa bir kez daha güne, kendi sesleriyle ‘merhaba’ diyordu. Mavi renkli ve tüyleri oldukça kabarık olan dişi bir kuş, yuvasından uçup yavruları için yemek aramaya başlıyordu. Yavrular ise uyandıklarında annelerini göremeyince yuvalarında sesleri çıktıkça ötüp duruyorlardı. Henüz savunmasız oldukları için tehlike içindeydiler. Anne kuş kısa bir süre sonra gelmiş gagasından çıkarttığı yemekleri yavruların ağzına bırakıyordu. Her dişi canlıda bu duygu, doğumundan itibaren gelişiyordu. Yavrular anneleri geldiği için susmuş yemeklerini afiyetler midelerine indiriyorlardı. Onlar orada sevgiyle yemeklerini yerken bazıları da ailesinden ayrı kaldığı için uyanmak istemiyordu. Hogwarts’ın yedinci katta bulunan Gryffindor yatakhanesinde Alexander, mışıl mışıl uyuyordu. Artık kalkması gerekliydi yoksa dersine geç kalacak ve binasından puan kırılmasına sebep olacaktı. Yatakta sanki ölü bir beden yatıyordu. Başı pencereye dönük, göğüs kısmı yatağın içine gömülmüş kolları ise yastığın altındaydı. Yatakhaneden saat alarmları çalıyordu. Sesleri duymamak için kafasını yastığın altına aldı. Ancak pek faydası olmuyordu. Gözlerini isteksizce açtı. Açar açmaz güneşin ışıkları Alexander’ın gözlerine vurdu. Gözlerini aniden kıstı ve kafasını diğer tarafa çevirdi. Derin bir nefes alarak yatağından kalktı ve oturur vaziyette etrafı izlemeye başladı. Kimleri hala uyuyor, kimileri ise uyanmış ve giyinmişti. Uykusu henüz açılmadığı için esneyip duruyordu. Son esnemesinde gerindi ve yatağından ayaklarını sarkarak ayağa kalktı. Üstünü değiştirmek için dolabına yöneldi ve içinden; siyah bir keten pantolon ile beyaz bir sweatshirt seçti. Hızla üstünü değiştirdi. Yatağına geri döndü ve sağ tarafındaki sehpanın üzerinde duran asasını ve bugünkü göreceği dersleri için kitapları aldı. Pencerenin yanında asılı duran çantasını alarak elindekileri içine bıraktı. Karnı hafif bir şekilde guruldamıştı. Yatakhaneden seri adımlarla çıktı ve ortak salona geçti. Şömineden gelen çıtırdama sesleri hafif bir melodiyi andırıyordu. Salondan çıktı ve merdivenleri ulaştı. Kahvaltı yapmak için hızla basamakları inmeye başladı.

Büyük salona kısa bir süre sonra ulaştı ve büyük kapıyı iterek içeri girdi. Öğrenciler kahvaltılarına yaparken sabah sohbetlerine de başlamışlardı. Alexander’ın gözleri Isadora’ya aradı. Hufflepuf bölümüne dikkatlice süzdü. Orada ikizi Cornelia’yı gördü ve yüzü yarım bir gülümsemeyle ona bakış atarak ‘Günaydın’ demek istedi. Yüzündeki gülüş hemen söndü. Çünkü Isadora’yı görememişti. Nasıl bir sevgiydi bu? Onu görmeden yapamıyordu. Onsuz nasıl yaşayabileceğini bilmiyordu. Durduğu yerden ayaklarını isteksizce ileri attı ve Hufflepuları görmek için onlara karşı oturdu. Hala gözleri onu arıyordu. Eline aldığı meyve suyunu bardağına koydu ve tabağına eline ne geçerse doldurdu. Yavaş bir şekilde yemeğini yiyiyordu. Birden salonun kapısı açıldı içeriye Isadora girdi. Saçları içeri girdikçe dalgalanıyordu. Yanında her zaman ki gibi ikizi Carmelita vardı. Onunla gülüşerek ilerliyordu. Alexander ile Isadora’nın gözleri buluştu. İkisi birbirine bakarak gülümsedi. Alexander’ın kalbi birden hızla çarpmaya başladı. Isadora’da aynı şekilde miydi acaba? Yoksa sadece bir selam veriş miydi? Bu soruların cevaplarını henüz alamıyordu. Ama bunları öğrenmeliydi. İçindeki bir ses şimdi onun yanına gitmesini söylüyordu. Ama zihni buna engel oluyordu. Kahvaltısı henüz bitmemişken yerinden kalktı. Nereye gidiyordu bu? Yoksa Isadora’la mı konuşacaktı? Bunu henüz yapamazdı. Alexander’ın adımları gittikçe artıyordu ve Isadoraya yaklaşıyordu. O da orda durmuş Alexander’a bakıyordu. Yoksa konuşacak mıydı? Yanına gelmişti bile. Hayır olamaz. “Merhaba Dora, Merhaba Carmy!” dedi ve onlardan cevap alarak oradan uzaklaştı. Henüz hazır değildi. İçinde bir korku vardı. Onu kaybetmek istemiyordu. Şimdilik zihninden Isadora’yı çıkartmalıydı. Bugünkü dersine odaklanmalıydı. Bugünkü ilk dersi de neydi? Hemen çantasından ders çizelgesini çıkarttı ve günü ilk dersinin Biçim Değiştirme olduğunu öğrendi. Seri adımlarla sınıfa yöneldi.

Sınıfa geldiğinde kapı açık vaziyetteydi. Henüz ders başlamamıştı. Hemen içeri girdi ve boş bulduğu sıraya oturdu. Sınıf oldukça geniş ve pencerelerden içeri güneş ışınları giriyordu. Sınıfın sağ ve sol bölümlerinde kitaplar bulunuyordu. Profesör masasının çevresinde sınıfın arka kısımlarında çeşitli eşyalar duruyordu. Bu eşyalar kesinlikle biçim değiştirmişti. Sınıf tavanı ise yüksek ve beyaz renkle kaplıydı. Ortam iç açıcı gibiydi. Sıralar, yeni cilalanmış gibi parlıyordu. Alexander sınıfta gözlerini gezdirirken Profesör sandalyesinden kalktı ve asasıyla kapıyı kapatarak kilitledi. Niçin kilitleme gereği duymuştu ki? Öğrencilerin kaçmaması için miydi bu? Alexander bu düşünceleri zihninden geçirirken tahtada bir yazı belirdi. Yazı tam olarak şöyleydi: “Biçim Değiştirme Profesörü Lovett” ve “Niçin Biçim Değiştirme?” yazılıydı. Demek ki ilk konuları buydu. Profesör sert görünümlü biri gibi görünüyordu. Saçlarını başının tepesinde toplamış ve oldukça dalgalı duruyordu. Görünüşü pek dikkat çekici gibi değildi. İlk dersten dolayı böyle giyinmiş olmalıydı. Profesör tahtaya doğru yürüdü ve vücudunu yüz seksen derece döndürerek öğrencilere karşı durdu ve konuşmaya başladı.

Profesör ilk olarak sert bir ve aşağılayıcı bir tavırla kendisini tanıttı. İlk dersten otoritesini koymaya çalışıyordu. Ders hakkında birkaç bilgi sözleri söyledikten sonra biraz durdu. Sınıfta çıt çıkmıyordu. Herkes pür dikkat Profesör’ü dinliyordu. Bu kadar çabuk mu etkilemişti öğrencileri? Alexander Profesörü dinliyormuş gibi yapıp önemli yerlerinde kafasını sallıyor ve Profesörle göz göze gelmeye çalışıyordu. Elindeki kalemle kitabın arkasına bir şeyler yazıyordu. Kitabın arkasında büyük harflerle yazılmış A ve I harfleri vardı. Etrafını da kocaman bir kalp çevriliydi. Profesör yeniden konuşmaya başlamıştı.

Konuşmasında nesnelerin biçimlerini değiştirirken dikkatli olunmasını ve uygun biçimlere değiştirmemiz gerektiğini söylemişti. Herkesin kullanacağı bir nesneye çevrilmemeli ve kullandıkça biten bir nesneye kesinlikle çevirmemeliymişiz. Yoksa eşyamızı geri getiremez ya da yarım bir şekilde kalmasına sebep olurmuş. Profesör yeniden sessizliğe bürünmüştü. Gözleri öğrencilerin üzerinde geziniyordu. Birden duvarın kenarından bir tıkırtı sesi geldi. Oradan bir fare görünmüştü. Profesör asasını fareye çoktan sallamıştı. Fare kafese kilitlenmişti. Profesör son konuşmasında; eşyalarını canlı bir hayvana çevirmeme telkininde bulundu ve ödev vererek sınıfın kapısının kilidini açtı. İlk ders bitmişti. Alexander son sayfaya yazdığı yazıyı düzenli bir şekilde yırttı ve cebine iliştirdi. Kitabı çantasına koydu ve sınıftan çıkmak üzere sırasından kalktı. İlk ders sadece Profesör’ün konuşmasıyla geçmişti. Bu biraz sıkıcıydı. Bakalım ikinci derste neler olacaktı?


Bazı kelimelerin yazımında hata var. Örneğin; ‘her zamanki’ derken -ki ayrı yazılmış ve bir de dahi anlamında ki -de’nin birleşik yazımı var. Harf ve ek yanlışlıkları da RP’de dikkatimi çeken unsurlardan biriydi. Teşekkürler. 70 ~ Beklenenin Üstünde Ödevin yollanmasıyla puan tabloya işlenecek.

J.A.L. ~
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://hogwartsekspresi.editboard.com/bio-lar-f164/alexander-lac
Awifor Radolph Korrigan
Gryffindor 4. Sınıf Öğrencisi
Awifor Radolph Korrigan


Erkek
Ruh hali : Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Yuppirt8
Mesaj Sayısı : 359
Yaş : 32
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11241
Ekspresso Puanı : 14
Kayıt tarihi : 27/07/09

Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Empty
MesajKonu: Geri: Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi   Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Icon_minitimePerş. 30 Tem. 2009, 19:16

Henüz gün doğmamıştı. Gece tüm şehvetiyle Hogwarts'ı içine alıyordu. Gündüzleri her ne kadar olamasada eğlenceli olan bahçeler ve koridorlar, şimdi görkemli yapıtlar halini almıştı sanki. Yüksek kuleler ve taş merdivenler ilk bakışta insanın içini ürpertiyordu. Neşeli bağırışmalar ve kahkahalar, yerini gizemli uğultulara bırakmıştı. O sırada yatakhanede olan Awifor, istisna olmayan her gryffindor öğrencisi gibi yatağında öylece yatıyordu. Dağınık ve bir o kadar siyah saçları terden sırılsıklam olmuştu. Zor dakikalar geçirdiği mırıldanmalarından ve dişlerini sıkmasından belliydi. Daha fazla dayanamamıştı bu ızdıraba. Birden gözlerini açtı. Sanki çok gürültülü bir yerden çıkmış gibi kulakları yatakhanenin sessizliğine alışamadığı için yüksek sesle çınlıyordu. Birkaç dakika hareketsiz kalmayı tercih etmişti. Islak olan kafasını hareket ettirmeden tavana göz gezdiriyor, bir yandanda neler olduğuna anlam getirmeye çalışıyordu. Karnında müthiş bir ağrı vardı. Hayatla bağlantısını koparmaya çalışırmış gibi her geçen saniye daha da artıyordu sanki.Bir an önce birşeyler yapmalıydı. Hastane kanadına gidemezdi, zaten gitmekte istemiyordu. Bedeni ve tüm organları beynine değil, karnına itaat etmeye başlamıştı. Zaten boş olan midesi ağrıya eşlik edercesine bulanıyordu. O anda, vücudunun içinden bir canavar çıkmak istiyormuşçasına kendini sıktı ve bir hamlede ayağa kalkabilmişti en sonunda. Ama ne yapacağını, nereye gideceğini bilmiyordu. Asasını yanına aldı ve tuvaletlere doğru yöneldi. Burnuna çok iğrenç kokular gelsede en azından şimdilik düşünmemeye çalışıyordu. Erkekler tuvaletine gelmişti. 'Artık ne istersem yapabilirim' özgürlüğüne sahip gibi hissetti kendini. Adımları yavaşladığında sonunun tuvalette geleceğini hissetti. Kafası garip seslerle doluydu. Son çabalarıyla kabinlere gelebilmişti. Gecenin mavi ışığı sanki biraz daha açılır gibi olmuştu. Camlardan içeriye bir ışık gösterisi gibi akıyorlardı sanki. Gün doğmak üzere diye düşündü kendi kendine. Acil birşeyler yapması ve iyileşmesi lazımdı. Elleriyle uzun dağınık saçlarını geriye doğru çekti ve tam kabinin önünde titreyerek öylece kaldı. Derin bir nefes aldı, biraz daha sakindi artık. Burnunun deliklerinden içeriye tuzlu ve bir o kadar nemli bir koku geliyordu. Midesi öyle bir bulanıyordu ki iç organlarının ikisini daha yırtmış gibiydi. Kabini sessizce açtı ve yavaş adımlarla ilerledi. Ağrı ve bulantı son raddeye gelmişti çoktan. Kendisini rahatlatmak istiyordu bunun için herşeyi yapardı. Daha fazla çaresi kalmadığını hissetti ve uzun kirpikli gözlerini yavaşça kapadı. İçindeki canavarı dışarı çıkarıyordu ya da başka bir deyişle 'kusuyordu'. Midesi neredeyse boş olduğu için bu hamle fazla uzun sürmemişti. Dakikalarca bu ağrıyı neden çektiğini düşünüyordu. Çünkü rahatladığını hissetmişti. Lavaboda bembeyaz olmuş yüzüne bir su serpti. Etrafa birkez daha baktı ve az önce gözleri kapalı girmiş olabileceğini düşündü. Birkez daha doğan gün, içerisini hafiften aydınlatıyor, dışarıdan kuş seslerini içinde barındırıyordu. Oradan çıktığında ayakları ortak salona kendiliğinden gitmişti sanki. Giyinmek için yatakhaneye çıktığında güneş yavaş yavaş gökyüzünü yırtıyordu. Vücudu terden sırılsıklamdı, hala titriyordu. Bir duşun iyi geleceğini düşündü ve eşyalarını toparlayıp duşa doğru yöneldi. Yatakhaneden çıkarken öbür öğrencilerin, çıkardığı gürültüden şikayet edermişçesine homurtularını duyar gibiydi. Kendini sıcak suyun altına salıvermişti öylece. Sanki saatlerdir ayakta gibiydi. Vücudundaki yorgunluk öyle hissettiriyordu belkide. Artık iyiydi ama gün içerisinde nasıl olacağını düşünmekten de kendini alıkoyamadı.
Tekrar yatakhaneye döndüğünde öğrencilerin ayaklandığını görmek onu mutlu etti. Az önce yanında bir arkadaşı olmaması onu çok üzdüysede alıştığını düşündü. Büyük salona inmek üzere üstünü değiştirdi ve yanına bugünün ilk dersi olan Biçim Değiştirme Dersi'nin kitabını almayı ihmal etmedi. Etraftaki birkaç kişiye günaydın dileklerini sunduktan sonra Büyük Salon'a gitmek için taş merdivenleri inmeye başladı. Yön değiştiren merdivenlerden bir sağa bir sola doğru giderken en sonunda Büyük Salon'a girmişti. İçerisi loş bir turuncu ışıkla süslenmişti sanki. Öğrenciler kendi binalarının masalarına oturmuş bir yandan kahvaltı edip bir yandanda sohbet ediyordu. Her binayı temsil eden taş heykeller her iki duvardada birer meşale göreviyle göz alıyordu. Gün ışığı gryffindor öğrencilerinin olduğu taraftan içeriye akıyor, ortamın güzelliğine daha bir güzellik katıyordu. Awifor, aç olduğu için bir an önce birşeyler yemesi gerektiğini düşündü. Biraz balkabağı suyu ve biraz yumurtayla kahvaltısını yaptıktan sonra artık Biçim Değiştirme Sınıfı'na gidebilirdi. Büyük Salon'dan çıktı ve öğrencilerle dolu koridorlardan geçmeye başladı. Zamanı çok olduğu için kestirme kullanmıyordu, aksine en uzun nereden gidebilirim diye düşünüyordu. Çeşitli merdivenlerden, koridorlardan, birbirinden değişik kapılardan, etrafı gözetleyerek sınıfa doğru ilerledi. Zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştı. Sınıfa giden son koridordan ilerliyordu yavaşça. Öğrenciler sınıfa doğru akın ediyorlardı. Biçim değiştirme sınıfına daha ilk adımlarını atmıştı ki kapı ardından kapandı. Tüm öğrenciler kendi binalarının olduğu yerlere yerleşmişlerdi. İçeride garip bir sessizlik vardı. Güneş ışığı pencerelerden içeriye, sınıfı yırtarcasına giriyordu. Kahverengi gözleriyle sınıfı baştan aşağıya inceledi. Her iki yandan büyük kuş kafesleri yer alıyordu. Tam ileride ortada ise Profesör Lovett' ın masası yer alıyordu. Masanın üstünde kendi kendine birşeyler yazan tüy kalemi ilk bakışta Awifor'un ilgisini çekmişti. Yavaş yavaş ilerledikçe kendine oturacak biryer buldu. Dersin başlamasını beklemekteydi ki tam o anda tahtaya birşeyler yazılmaya başlandı. Konunun ne olduğu yazılıyordu. 'Niçin Biçim Değiştirme' bu dersin konusuydu anlaşılan. Dersi her ne kadar dikkatli dinlesede Profesör Lovett'ın kullandığı sert dil ve aşağılayıcı tavırlar onu huzursuz ediyordu. 'Bugünlük sadece gerekli olan bilgiyi alsam yeterli' diye düşündü kendi kendine. Etrafına şöyle bir bakındı ve sınıfta çıt çıkmıyordu. Herkesin dikkati ya profesörde yada başka yerlerdeydi. Ders gittikçe katlanılmaz bir hal alıyordu ve bununda üstüne ödev verilince sanki kendi dertleri yetmiyormuş gibi, daha ilk dersten ödev çıkmıştı omuzlarına. Kapının kilidi açıldığında, Awifor yavaşça ayağa kalktı. Ortak salona çıkıp öylece dinlenmeyi hayal ederken içten içe Profesör Lovett'a ısınması gerektiğini düşünüyordu. Zira bir Profesörden nefret edilirken, o dersten yeterli verimi alamayacağınıda çok iyi biliyordu. Sınıftan çıkarken arkasına dönüp baktı ama Profesör Lovett çoktan odasına girmişti bile. Hayal kırıklığının verdiği buruklukla önüne döndü ve ikinci derste herşeyin daha iyi olmasını ummaktan başka çaresi yoktu..


Öncelikle gerçekten çok fazla yazım yanlışı var. Ayrılması gereken birçok ek ayrılmamış ve ‘her şey, bir şey, ya da’ gibi söz öbeklerinden hiçbirinin yazımı doğru değil. Site kuralları çerçevesinde RP’nin boyutunun 10 ya da 11 olarak ayarlanması gerekiyor. Bazı cümle düşüklükleri de gözüme çarptı. Teşekkürler. 55 ~ Uygun Ödevin yollanmasıyla puan tabloya işlenecektir.

J.A.L. ~
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Ignatius Rufus Heyworth
Slytherin 6. Sınıf Öğrencisi
Ignatius Rufus Heyworth


Erkek
Ruh hali : Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Hmbl7
Mesaj Sayısı : 8
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11211
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 25/07/09

Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Empty
MesajKonu: Geri: Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi   Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Icon_minitimeCuma 31 Tem. 2009, 19:03

Ufak bir kaçamak yapmıştı yine... Uykuyu yok saymayı bilmiş benliği, zindanlarda kapalı kalıp düşünmeye pek meraklı değildi o gece. Yatma saati gelmeden, gizlice, göl kenarına kaçmıştı. Saatlerce orda hiç kıpırdamadan vakit geçirebilirdi. Bazen ormandan gelen ayak sesleriyle, bazen böceklerin vızıltılarıyla huzru bölünse de onlara pek aldırmadı. Yarınki ders için kitabı yanındaydı. Kontrol etmenin fena olacağını düşünmüyordu.

Anormal derecede sessizliğin hakim olduğu göl kenarındaki bir ağacın altında oturmaktaydı. Sırtını ağaca yaslamıştı, kitabı önünde melun melun durmaktaydı. Dolunay ağaç dallarının arasından, güneşten çaldığı ışığı yansıtmaya çabalıyordu. Arada bir önünü kapatan bulutlar etrafı büsbütün karartıyordu. Açılan kitap sayfaları solgundu, Rufus'un yüzüyle sayfaların farklı olduğunu ayırt edebilmek gerçekten zordu, hele de bu karanlıkta...

Üstü düzgündü yine her zamanki gibi, cüppesinin altında koruyucu asası duruyordu. Dolunay ışığı yetmediği için ona gitti elleri. Yeşilliklerin kokusunu içine dolduran temiz ciğerleri bayram havasındaydı. Dolunayın göle vurmasıyla yüzüne çalınan o belli belirsiz ışık silüeti, gözlerinin beyaz bir elmas ışığı gibi parlamasına neden oluyordu.

Asasını çıkarttı, yukarı doğru sertçe salladı ve ''
Lumos'' dedi. Dolunayla aynı renk, gümüş bir parıltı çıktı asanın ucundan. Artık yüzü uzaktan da seçilebilir haldeydi. Ellerinin titremesi çok beyhude bir durumdu. Hiç normal de değildi, aşırı hızla, sinirleri çökük bir ihtiyarınki kadar belirtili titriyordu elleri. Asa ucundaki güçlü ışık parıltısı sağa sola sallanmaktaydı. Kitap deprem anında boşta kalan eşyaları hatırlatıyordu. Epeydir sözsüz büyü yapabilmek için çaba sarf ediyordu. Asasını tekrar salladı ve asa çabucak söndü. Kitabı kapatıp yanına fırlattı. Ellerini ovuşturdu. Gözlerini göle doğru dikip, bekledi...

Hiçbir zaman çok şey düşünmemiş, çok şeye anlam yüklememişti. Hiçbir zaman sadelikten öteye gitmemişti. Hiçbir zaman amacının dışına çıkmamıştı. Bu yüzden çevrenin zarafetinden etkilenemiyordu. Beyaz bulutların oluşturduğu kimi abuk, kimi işaretimsi şekiller dikkatini çekmiyordu. Ağaç hışırtıları beynindeki her şeyi silip atma konusunda yeterli olmuyordu. Dünyada yaşananlardan bir haberdi, eğer onu ilgilendirmiyorlarsa. Her şeyden uzakta ve yalnız olmaya çok evvelden alışmıştı. Doğduğundan beri hep yalnızdı. Hep kendi işini kendi yapmıştı. Sürüsünden ayrılmış ama kaybolmamıştı, en azından henüz kaybolmamıştı. Kendine hep aynı bakardı. İnsanlar onun giyindiklerini hiç bilemezdi. Ya cüppesi olurdu, ya da pelerini. Ve bu kıyafetler tüm üstünü öyle net örterdi ki sanki sadece onları giyiyormuş gibi bir hava yaratırdı.

Güneş, dolunayın ondan çaldığı ışığı geri almış, fazlasıyla yüklenmiş, tepelerin ardından tekrar belirmişti. Bulutlar yeni yıkanmış bir havaya bürünüyorlardı, gecenin siyah renginden sabahın akına dönmüşlerdi. Gökyüzünün mavisiyle net bir uyum içinde raks etmekteydiler. Rufus'un gözleri de bir an bu manzaraya takılıverdi. Bulutların oluşturduğu şekiller garip bir şekilde komiğine gitmişti, güldü. Ancak pek dışına vurmadı, çok sessiz bir kıkırtı olarak dışarı çıktı bu gülüş. İçinden gülmüştü aslen.

Bir süre sonra derse girmesi gerekiyordu, bu sadece onun işine yarayacağındandı. İlk dersleri hiç sevmezdi, etrafta sanki yeterince kanıbozuk yokmuş gibi bir de tüm sınıflardan her çeşidini bir arada görmek mide bulandırıcıydı. Hatta bunu düşününce bile midesi kasıldı. Bunları düşünürken bir anda gözlerinin önünde bir çerçeve bir çizgiyle ortadan ikiye ayrıldı. Ak Sakallı Bunak dediği Dumbledore mavi gözleriyle çerçevenin sol tarafını oluşturuyordu. Yine gülümsemekteydi, yine bakışları huzur verici bir etki yaratmaktaydı. Kızıl gözlerinin parıltı saçtığı, burunsuz, kel Voldemort ise sağ taraftaydı. Öldüren Lanet'i kullanmış ya da kullanacak gibi duruyordu sanki, her zaman böyleydi gerçi. Aslında yüzünü hiç sevememişti. Sadece aynı değerler üstündeydiler ve bu adam önderlik için ondan önce davranış gibiydi.
İşime gelene kadar diye düşündü. Dumbledore için de aynısı geçerliydi. Sonra gözlerini bir kez kırptı ve çerçeve gözlerinin önünden kayboldu. Aslında nerden olduğunu hiç seçememişti. O sadece kendisi içindi, ancak kendi değerleri Voldemort ile daha çok uyuştuğundan onunlaydı. İnsanları düşünmeyi sevmezdi. Dumbledore insanları düşününce noluyordu ki sanki? Hepsi nankördü, en ufak hatasında tepesine binmeye can atacak kadar nankördü.

Gitmesinin gerektiğini Güneş'in seviyesi yükselince fark etti. Daha kahvaltı bile yapmamıştı. Aceleyle doğrulup kahvaltısını yapmak için şatoya koştu. İştahı hep açıktı ama hiç kilo almazdı. Tıka basa yedi her zamanki gibi. Aç kurtlar gibi yemek deyimini çürütecekti adeta. Bu çok acayipti, aç Ejderhalar gibi yiyordu. Ve bunu kısa sürdürmesi gerekiyordu. Boğazından geçen lokmaların büyüklüğü fena can acıtıcıydı. Sıvılar geçmelerinde yardımcı olamıyorlardı, yanlarından akıp gidemiyorlardı, sadece daha fazla acı veriyorlardı. Acılı bir kahvaltıdan sonra doyduğunu hisseder hissetmez tüm eşyalarıyla kalktı ve Biçim Değiştirme Dersliği'nin yolunu tuttu. Portrelerin düşman bakışlarına aynı şekilde karşılık verdi. Birkaç portre ona mutlu bakınca hiç tepki vermedi. Sınıfın kapısını halen az da olsa titreyen elleriyle itti. İçeriye bakındı; boş kalabileceğini düşündüğü bir yere anında çöküverdi. Direk ilk günün sıkıcı konusu ne diye başını tahtaya çevirdi. Uzak mesafedeydi ama okumakta güçlük çektiği söylenemezdi:


Biçim Değiştirme Profesörü Lovett
Niçin Biçim Değiştirme?

Hafif bir mırıltıyla, ''Ne kadar saçma bir soru...'' dedi. Kimsenin onu duymadığına emindi, hatta kendi bile duymamıştı belki. Duyduğu şey başının içinde ona o sözü söylemekte yardımcı olan komutlar olabilirdi. Profesöre baktı, güzel bir yüzü vardı ancak gaddar bir ifadede olduğu belliydi. Başı bir makine gibi çalışıyordu belki, hissederek duyuyordu bunu Rufus. Yüzünün tek bir kasını bile oynatmadan dinlemeye başlamıştı onu. Öğretmen olsam büyük ihtimalle onun gibi olurdum diye düşünüyordu Rufus. Ancak yine de bazı şeyleri göz ardı etmedi: Hareketleri yapmacıklıktan daha öte bir şeydi, bunun adını koyabilecek bir kelime bulamamıştı. Daha az geri zekalı aşağılayıcı bir söz sayılmazdı. Korkması gereken tek şeyin hata yaptığında düşeceği notlar olduğuna kanaat getirdi Rufus. Yine de tüm dikkati onun üstündeydi. Bu hem bir öğrenci olmanın gereğiydi, hem de etrafına dikkat etmemenin. Midesi kasılıyordu yoksa, tuvalete de gidemezdi şu durumda. Zihninde profesörün sözcükleri tekrarlanmaktaydı. Çok kullanılan bir nesne tercih etmeyin... Bir aynayı çantanıza atıp fermuarını çekmeniz garipsenmezken yanınızdaki kişi sizden aynayı kullanmayı rica ettiğinde bunu engelleyecek bir bahane bulmanız zor olabilir... Bir bahane bulmanız... Tam anlamıyla haklıydı, en azından Rufus'a göre öyleydi. Bahane bulmak, kilit nokta, gerçekten haklı olduğunu gösteren noktaydı. Her ne kadar ondan bir eşyası ödünç istense def edebilecek halde olsa bile yine de işe yarayabilir metodlardı bunlar. Densizler çıkardı belki, kim bilebilirdi ki? Bu yüzden tüm bunları aklının bir köşesine iyice kazıdı. Biçim Değiştirme'nin sezon boyu gayet hoş geçeceğini düşünmeye başlıyordu. İşine çok yarayacaktı burda öğretilenler, bu yüzden dikkatini daha fazla vermesi gerekiyordu. Ama çoktan sıra ödeve gelmişti bile. Kolay düşman yok.. Sahiden alınamayacak, bahane gerektirmeyecek, dikkat çekmeyecek bir nesne... Ya da bir kere baktıktan sonra tekrar bakmanın gerekmeyeceği bir nesne... Bu ödevi başka öğrencilerden istemeyecekti her zamanki gibi. Kendi işini kendi halletmeliydi, üstelik bu ona zevkli gelmişti. Eşyalarını topladı ve daha önce insanların görmediği kadar hevesli olarak dışarı çıktı. Yüzünde bunu pek belirtmiyordu ama bir yere varmanın aşırı tutkusu gözlerinden okunabiliyordu. Aslında ne yapacağına dair en ufak bir fikri bile yoktu ki. Sadece yapmak istiyordu, bunu zamanı gelince düşünecekti. Ödev hayli zordu, tam olarak anlaşıldığı zaman ise profesyonelleştirecek kadar iyiydi. Hemen kendini ortak salona atıp orda kafa patlatacak yeni bir konuyla uğraşacaktı. Gözleri, yoğun düşünce anlarında yaşadığı gibi, koyulaşmıştı...

'Huzur' kelimesinin ünlü düşmesine uğramayacağı fikrindeyim. Bu yüzden 'huzru' değil de 'huzuru' şeklinde ifade etmek doğru olurdu. 'net örtmek' ifadesiyle ilgili de bazı şüphelerim var. Bir şeyin net bir şekilde 'görülmesi' mümkünken net bir şekilde 'örtülmesi'nin mümkün olmadığını düşünüyorum. Teşekkürler. 85 ~ Olağanüstü Ödevin yollanmasıyla puan tabloya işlenecek.

J.A.L. ~
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Dionysius Rudolphus
Slytherin 6. Sınıf Öğrencisi
Dionysius Rudolphus


Kadın
Mesaj Sayısı : 37
Kan statüsü : Bilmiyor.
Galleon : 11172
Ekspresso Puanı : -5
Kayıt tarihi : 12/08/09

Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Empty
MesajKonu: Geri: Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi   Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Icon_minitimePerş. 13 Ağus. 2009, 13:41

Esen soğuk rüzgar, saçlarını alıp başka taraflara götürse de; bundan rahatsız olmamışçasına bedeninden hiçbir tepki çıkmadı. Tek yaptığı ağzında kavrulmuş olan hava bulutunu, dışarıya salıp elleriyle yastığına daha da sıkı sarılmak oldu. Dionysius, uyudu mu, kimse onu bu tatlı uykusundan kaldıramazdı. Genelde uykusu deliksiz olduğu gibi, son zamanlarda rüyasız geceler geçirirmişti. Bu durum, zinde kalmasını sağlamıştı; anlıyacağınız onun yararınaydı. Kafası derslerle dolu olan bir kız da değildi. Tek amacı şu okulu bitirip özgürlüğüne kavuşmaktı, hayalleri olan bir kız çocuğuydu; o hâlde rüya görmesi gerekmiyor muydu? Aslında bakarsanız, bunun nedenini o da pek biliyor sayılmazdı. Küçükken gördüğü rüyalar, zihnini, hareketlerini etkilerdi. Çok küçük, çok küçükken annesini; babaannesi tarafından işkence edilirken görmüştü, rüyasında. O yaştaki çocuklar eminim ki rüya ile gerçek arasındaki farkı, çoktan anlamış, bunu hayatlarına sokmamışlardı. Dionysius ise çok farklıydı, rüyasını gördüğü sabah babaannesini balkondan aşağıya itmiş, yüzüne hiç unutmayacağı bir tokat yemişti. O sadece, rüya ile gerçeği ayrıştıramıyacak kadar aptal bir çocuktu, hala da öyle. O bir şizofren mi? Belki yaşadıkları ve ergenlik çağını hala atlatamamış olması, şizofreni hastası gibi davranmasına neden oluyor olabilirdi. Bunun farkında bile değildi. Aslında bakarsanız, pek arkadaş çevresi olmadığı için onu uyaracak, yön verecek bir dalı da olmamıştı. Genelde, binasına ters davranışlarda bulunduğu için ondan nefret edeceklerini düşünüyordu, aynı çocuklar gibi. İç dünyası bu kadar karanlıktı, aynı kara delik gibi. Yaşadıklarını zihninin derinliklerine çeker ve zamanı geldiğinde onları kusardı. Her yıkılışı, onun için yeni bir yıldız patlaması gibiydi. Yaşı ilerledikçe yıldızların boyutu büyüyor ve kabondioksit ve hidrojen bulutları gibi, beynini zehirli gazlar çevreliyordu. Eh, yaşadıkları da bu patlamaya neden olsa gerekti, değil mi?

Gözleri, alnında rüzgarın dönüşüyle hareketlenen kahkülleri sayesinde yavaşça aralanmış, belli belirsiz bir saat görmüş ve elinin hareketiyle geri kapanmıştı. Olur ya, hani insanlar az uyuduklarında dinç, çok uyuduklarında uykusuz kalırlar, onun gibiydi. Uyudukça uyumak istiyordu. O, yaşıtları gibi Ortak Salon´da sabahlamıyordu; bu da olabildiğince insanlardan kaçtığının göstergesiydi belki de. Aslında sadece laflıyorlardı, derslerle ilgili. Ne birini tanıyordu, ne de birisi onun geçmişini. O yüzden yaşıtları, Dionysius ile pek vakit geçirmiyorlardı, en azından bu kız böyle düşünüyordu. Bunlar bir yana, kızın maviye kaçan parlak gözleri tekrar açıldı ve yine saatin üzerinde durdu, pek geç sayılmazdı; ancak atıştırıp derse oyalanarak gitmek için de pek çok bir kavram değildi. Elinin altında ezilip, büzülmüş yastığını karnına koydu ve ellerinin desteğiyle yatakta oturur vaziyete geldi. Var oluşundan bu yana yastığını, boynuna destek sağlaması için değil; ona sarılmak için kullanmıştı. Bebekliğinde bile böyle uyuduğunu söylerdi dedesi. Aklına gelen bu sözleri kafasından atmak için yastığını sertçe yerine koydu ve ayaklandı, üzerine hızla geçirilmiş bir üniforma, saçların hızla taranması ve gerekli eşyaların alınmasıyla zindan yolunu tuttu, hayır, zindan çıkış yolunu tuttu. Buraya ilk geldiğinde pek de alışamamıştı bu havaya. Boğucuydu ve sürekli bir balık kokusu alıyordu minik burnu. Gölün altında olmasından kaynaklanıyor olabilirdi, hayır. Düpedüz bununla büyük bir alakası vardı. Aslında hala da rahatsız olduğunun farkına vardı, olabildiğince nefesini tutarak ve gözlerini korkutucu heykellerden olabildiğince uzaklaştırarak çıkış portresinden ayrıldı, en azından daha ferah olan zindan holünde, nefesini yer yüzüne salmıştı. Aslında bakarsanız, buna ne kadar yer yüzü denirse. Tek gördüğü, tavandan sarkan ve anlamdıramadığı cisimlerdi; genelde hep orada duruyorlardı. “-Miss Rudolphus, değil mi?” sesiyle kafasını sesin geldiği yöne çevirdi, bu hareket pek hızlı sayılmasa da kendini yetişkinmişçesine havalı gören tiplerinki gibi pek yavaş da sayılmazdı. Aslında tek yaptığı şey kafasını sesin geldiği yöne çevirmek ve yoluna devam etmek oldu, belli belirsiz ´Evet.´ anlamındaki kafa sallayışı havada karışmış bir nefes kadar belirsizdi. Uzaktan gören biri, onun ifade kullandığı değil de, adımını öne attığı için bedeninin ona karşılık verdiği hareket olarak bile algılayabilirdi. Konuşmak, onun için bu kadar zordu anlıyacağınız. Aynı ses, tekrar “-E, yalnız gezdiğini gördüm ve birlikte kahvaltı yapabiliriz diye düşündüm.” sözcükleriyle kulaklarında çınlarken, gerçekten de yalnız olduğunu ilk kez hissetti. Yalnız olabilirdi, birlikte zaman öldürecek arkadaşı da olmayabilirdi; ama bu şuanki durumunu da değiştirmezdi. Yalnız doğmuştu, onunla birlikte dünyaya gözlerini açan bir ikizi, üçüzü olmamıştı. O hâlde de yalnız ölecekti: Bu zihninden geçen sözcüklerle gülümsedi, felsefe mi yapıyordu o minicik aklı? Büyük babası duysa ne derdi? Gülümsemesi tekrar yüzünden silinirken, kahvaltı yapmak istemediğini anladığı saniye; ona kahvaltı teklifinde bulunan kızı arkasında bıraktı ve hızla Biçim Değiştirme Dersliği´ne doğru adımlarını yöneltti, erken gitmiş olmayacaktı. Adımları o kadar hızlı sayılmazdı. Dersliğin pek geniş olmayan pervazından girdikten sonra, yetmiş, seksen kilodaki kısa kızların; buraya giriş izni olmadığını çıkarttı. Gerçekten de o boyutta bir kız; ancak birkaç kişinin yardımıyla dersliğe girebilirdi. Bunları düşünerek, dersin profesörünü izledi gözleri. Aslında bayağı bir genç sayılardı, çok fazla. Dionysius´ınkiler gibi uzun olmasalar da, alnını kapatan kahkülleri esrarengiz bir hava yaratıyordu. Yüzü aşinaydı, sanki daha önce görmüştü. Sanki, yeni mezun olmuş biriydi. Ah, bu kız nereden bilebilirdi ki? Hogwarts´taki kişileri ne bilirdi, ne sayardı. Ortalarda bir sıra seçerken gözleri, profesör ile neredeyse aynı boyda olduklarını keşfetti, sadece birkaç santimetre daha kısa olmalıydı Dionysius.

Sırasına oturduktan sonra, kara tahtadaki görüp beğendiği, en özenli yazıya hayran kaldı. Tahminince bizzat profesör tarafından yazılmış, ‘Biçim Değiştirme Profesörü Lovett, Niçin Biçim Değiştirme?’ yazısını bir lokmada yuttu. Görüntüden kendini almasını sağlayan; profesörün, önünde birleştirdiği ellerini iki yana açması olmuştu. Genelde bu konuşmanın işaretçisiydi. Kız arkasına yaslandı ve profesörün yüzündeki gülümsemeyi okumaya çalıştı, onlara ne anlatmak istiyordu o özenle seçilmiş mimikler? “Daha az geri zekalı olanlarınızın anladığı üzere ben Biçim Değiştirme Profesörünüz Julie Annwyl Lovett’ım. Samimi olduğum insanlar bana Ann der, daha az samimi olduklarım Julie. Yeni tanışıklarım ise bana Bayan Lovett diye hitap eder; ama sizler bana birlikte geçirdiğimiz saatlerin ardından ‘lanet olası cadı’ diyeceksiniz. Bu yüzden burada geçirdiğini saatlerin haftanızın en eğlenceli saatleri olmayacağı konusunda sizleri temin edebilirim. Benimle yalnızca bir dönem geçirecekleri için en şanslılarınızın yedinci sınıflar olduğuysa aşikâr.” Konuşmalarına ters yönde ifade veren yüzü, her ne kadar Dionysius´ın, profesör hakkında ilk düşüncelerini yönlendirecek olsa da; en azından ilk düşüncesi onun kişiliksiz olduğuydu. Anlıyacağınız, profesör sözleriyle karşısında bulunan öğrencilerini korkutmak istemekte; aynı zamanda yüzünde anlamlandıramadığı bir ifade taşımakta. En azından kıza öğretilenlere göre bir kişinin sözlerine değil, mimiklerine bakmalıydı o. O hâlde, profesör aslında iyi biriydi, peki Dionysius bu denklemi çözebilmiş miydi? Kendini lanet olası cadı olarak nitelendiriyordu, kızın aklına ilk anda büyük annesi geldi, kimse ondan cadı olamazdı. Profesörün kızın üzerinde deneyecekleri, pek de büyük bir miktarda sayılmazdı. Derin nefesi, aynı zamanda onların da derin nefesi olmuştu. Sözcükleri öğrencilerin üzerine kılıf gibi çökerken, kimse bunun farkında değil gibiydi. Kız, korkmadığını düşünse de tüyleri diken diken olmuştu bile. Profesör arkası dönmüş, asasının bir hareketiyle tahtada yazılan ismin altındaki soru cümlesini büyütmüştü, onlardan cevaplamalarını mı bekliyordu, kesin bir kavram ortalıkta değildi. Her şey, profesörün söyledikleriyle olup bitecekti sadece. “Hiçbirinizin adlarını öğrenmek ya da kendinizi ifade gücünüzü anlamaya çalışmak gibi bir niyetim yok. Dediğim gibi en az geri zekalı olanınız zaten dikkatimi çekecektir. Şimdi bu konuyu açıklığa kavuşturduğumuza göre dersimize başlayabiliriz. Bugünkü konumuz tüm sınıfları ilgilendiren bir konu bu yüzden ilk dersi ortak yapmak istedim. Fakat diğer derslerinden hiçbiri ortak olmayacak. İşte konumuz bu! Hepiniz herhangi bir cismi ya da kimseyi herhangi bir şeye mükemmel bir şekilde çevirebilirsiniz. Bunu anında yapabilir, tüm sözleri kusursuzca söyleyebilir, konsantrasyonunuzu harikulade bir ustalıkla sağlayabilirsiniz. Ancak şunu iyi bilmelisiniz, Biçim Değiştirme gündelik hayatınızı kolaylaştırmak için gerekli değildir. Biçim Değiştirme, hayat mücadelesinde gereklidir. Korumanız gereken bir şey varsa, bu şey yanlış ellerde ciddi sonuçlar doğuracaksa onu saklamak için yapabileceğiniz tek şey şeklini değiştirmekse bu işi kusursuz yapmanız önemli olmayacaktır. Bu işi yaparken zekice davranmanız gerçek odak noktanız olmalıdır.” Aslında söyledikleri, bu zamana kadar işlediği dersleri ortadan kaldırıyordu. O hep, nasıl kullanacağını, ne yapacağını öğreniyordu derslerde. Kimse ona, niçin bunu öğrendiklerini söylememişti. Kendini aç hissediyordu. hem somut, hem de soyut anlamda. Şu anki durumu, kesinlikle soyutta yoğunmaşması gerektiğini kulağına fısıldıyordu, tek istediği profesörün sözlerine devam etmesiydi. Profesör, belli ki kafaları karışmış öğrencilere bakarak, tek kaşını kaldırmıştı. Ya, söylediklerini hazmedememelerinin verdiği şaşkınlıktı; ya da bu kadar profesyönelce ders işlediğinin verdiği hazdı. İkisi, çok farklı kapıya çıkmalarına rağmen, aslında bu derslikte aynı kişinin hissettiği duygular olabilirdi. “Eğer bir şeyi saklamak ya da korumak için değiştiriyorsanız önemli olan onu neye dönüştüreceğiniz konusunda dikkatli olmaktır. Kaçınmanız gereken başlıca şeyler var. Öncelikle kesinlikle ama kesinlikle çok kullanılan bir nesne tercih etmeyin. Saklamanız gereken şeyi açıkça saklamak yerine aynı zamanda karşınızdakinden onu sakladığınızı da saklamanız gerekiyor olabilir. Bu cümle size karmaşık geldiyse not defterinize bir dahaki ders için yanınıza bir gazeteci teybi almanız gerektiğini yazsanız iyi olur. Konumuza geri dönelim. Eğer çok sık kullanılan bir nesne tercih ederseniz bu karşınızdakinin ona yakınlaşması için bir bahane yaratmasını kolaylaştırır. Dikkat etmeniz ikinci şey bir şekilde saklamanızın ya da korumanızın garipsenmeyeceği bir nesne seçmelisiniz. Bir aynayı çantanıza atıp fermuarını çekmeniz garipsenmezken yanınızdaki kişi sizden aynayı kullanmayı rica ettiğinde bunu engelleyecek bir bahane bulmanız zor olabilir. Ve kural üç: Asla, asla ve asla elinizdeki şeyi kullandıkça biten bir şey haline getirmeyin. Böyle bir durumda onu geri getiremeyebilir ya da yarım bir şekilde elde edebilirsiniz.” Profesör haklıydı, kesinlikle yanına gazeteci teybi almalıydı. Aksanı akıcı olmasına karşılık hızlıydı, Dionysius hızla çıkardığı parşömenine, sadece aklında kalanları yazmakla yetinmişti. Sessizliğini koruyan profesör, sınıfta sadece nefes alış-verişleri bırakmıştı. Aslında kızın kulağına takılan bir ses de, kendi elinden çıkan parşömenin sesiydi. Aldırış etmemeliydi. “Ve unutmadan, canlı bir şeyler de iyi bir fikir sayılmaz. Evet bugünlük bu kadar. Anlamayanlar anladığını düşünenlere sorsun. Beni dinlemek zorunda olmasaydınız da size beni dinlediğiniz için teşekkür etmezdim bu yüzden üzülmeyin. Ve gelecek derse kadar herkesin getirmesini istediğim bir ödev var. Bana bir düşman, korunması gereken bir şey yaratın. O şeyi, düşmandan nasıl koruduğunuza dair bir yazı istiyorum. Kolay düşmanlar az not alır. Kurgudaki boşluklar ise puanlarınızı düşürür. Kolay gelsin!” Ouv, ödeve bakmakla yetinecekti tüm gece. Aslında tüm ders bilgilerini anlamış olsa da, ödevde ne yapacağını anlayamadı. Ödevin konusunu hazmetmeye çalışırken, kapıdan gelen tıkırtı derslik kapısının önceden kilitlenmiş olduğunu hatırlattı ona. Bunu görmemişti, profesör onların kaçacağını mı düşünmüştü? Profesör, derslikten belki de ilk çıkan olmuştu. Kız, parşömenini özenle kıvırdıktan sonra, omuzladığı çantayla birlikte gözden kayboldu.


Dolaylı tümleçlerin ve zarf tümleçlerinin virgülle ayrılması doğru değil. Çok fazl harf yanlışlığı ya da eksikliği var. 'şuanki' ifadesinin ayrı yazılması gerektiğini düşünüyorum. Bazı cümlelerde ciddi anlam kaymaları ve düşükler var. Teşekkürler. 75 ~ Beklenenin Üstünde Ödevin yollanmasıyla puan tabloya işlenecek.

J.A.L. ~
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Marjane Ylenia Flavius
Hufflepuff 6. Sınıf Öğrencisi
Marjane Ylenia Flavius


Kadın
Ruh hali : Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Boupi3
Mesaj Sayısı : 10
Kan statüsü : Melez
Galleon : 12014
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 19/06/08

Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Empty
MesajKonu: Geri: Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi   Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Icon_minitimePaz 16 Ağus. 2009, 01:58

Güneş henüz, kendini tepelerde göstermeye başlamamışken, Marji, çoktan uyanmış yatağının yanındaki pencere pervazında onu bekliyordu. Güneşi. Adeta bir kitabın beynini aydınlatması gibi, annesinin söylediği şarkıların ruhunu aydınlatması gibi, Güneş’in de yer yüzünü aydınlatmasına bayılıyordu. Buna başladığını görmek onu çok mutlu ediyordu; Güneş’in doğmaya başladığını, dünyaya mutluluk dağıtmak için uyandığını. Bu yüzden sabahın erken saatlerinde, sanki çok uyumak ona zarar verecekmiş uyanıyor, bu olağanüstü manzarayı seyrediyordu. Evinde, yıllar önce yaşadığı o mutlu kentte, tam anlamıyla bir tepenin üstünde oturuyorlardı. Marji, o küçük odasının camına da her sabah böyle tüner, gündoğumunu seyre dalardı. Fakat orda bunu izlemek ayrı bir zevk verirdi insana. Romanya’da yılın çoğu zamanı soğuk ve sisli geçer. Bu nedenle güneşin doğuşuna tanık olmak ancak yılın bazı dönemlerinde nasip olur bu bir avuç insana. Marji de bu bir avuç insandan yalnızca biriydi. Sabırla beklerdi buna tanık olacağı günü. Küçük penceresi ucu Türkiye’ye, Rusya’ya uzanan bir denize bakıyordu. Tam ufuk çizgisinden doğardı güneş. ‘Geliyorum’ derdi önce usul usul ışığını vererek. Sonra kendini gösterirdi. Marji’nin, bundan 6-7 yıl önce, henüz 11 yaşına girmeden İngiltere’ye taşınmalarına bu denli üzülmesinin en büyük nedenlerinde biri de bu döngüydü belki de. Şimdi yuvası olduğundan kuşku duymadığı bu koca şatonun, demir parmaklıklı pencerelerinden gördüğü manzarayla, yıllar önce izlediği manzaranın uzaktan yakından alakası yoktu. Fakat şimdi de bundan vazgeçemeyeceğine emindi. Yıllar önce ağlaya ağlaya geldiği bu okula şimdi o kadar alışmıştı ki geçireceği son iki yılının kalmasına çok üzülüyordu. İnsan hayatı böyleydi; bir şeylere alışırsınız, fakat alışmanızla vazgeçmek zorunda kalmanız bir olur. Ne yazık! Marji bundan vazgeçmek istemiyordu halbuki. İşte oradaydı. Doğmakta olan bir bebeğin başını göstermesi gibi o da yavaş yavaş görünmeye başlıyordu ufukta. Kafasını taş duvara yaslayıp, ayaklarını karnına çekti Ylenia. Yüzüne yayılmaya başlayan huzurlu tebessümle birlikte tüm yüz hatlarının gevşemesine de izin verdi. Bir süre öyle kaldıktan sonra yatağına döndü. Ders için henüz oldukça vakti vardı. Taş pervazın etkisiyle üşümüş olan vücudunu yatağa attı ve yorganı üzerine çekti. Sarı saçları yastığı tamamen kaplıyor, yükselen güneşin ışığıyla parlıyordu. Mavi gözlerini halıya dikip öylece yattı. Bütün gün yataktan çıkmak istemiyordu aslında. O kadar yumuşak o kadar rahattı ki. Hayatı boyunca böyle bir konfora sahip olmamış gibiydi. Hareket dahi etmek istemediği halde tekrar kalkıp kıyafetlerini giydi. Ders kitaplarını çantasına koyup, ayna da kendine şöyle bir göz attıktan sonra ortak salona indi. Her gördüğüyle muhatap olmayı sevmeyen bir yapısı olduğu için pek etrafına bakınmadan oradan da ayrılıp koridora attı kendini. Yüzünde sakin bir gülümsemeyle yol alırken ciddi anlamda sıkılmış görünen, suratındaki şaşkınlık ifadesinden de yolunu kaybettiği belli olan bir 1. sınıf öğrencisine, son derece anaç ve yardımsever bir tavırla yaklaştı. Yardım etmeyi teklif edecekti fakat ilk sözleriyle Slytherin olduğunu belli eden bu oğlan boyuna göre büyük buruyla Ylenia’dan önce davranıp konuştu. ’ Iyy, sen bir Hufflepuff’sın. Benden uzak dur bulanık!’ Bu sözler Ylenia’yı olduğu yere mıhlarken, küçük çocuk yüzünde bir tiksinti ifadesiyle geri geri yürüyüp koşmaya başladı. Tüm bu küçük çocukların beynini bu şekilde yıkadıkları için üst sınıflara lanetler okuyordu içinden. Her Hufflepuff’a muggle doğumlu gözüyle bakılıyordu. Ki öyle bile olsalar bunun ne önemi vardı ki? Büyücülere ve cadılara bahşedilen bu güç! Asıl önemli olan buydu! Nasıl geldiği değil. Buna sahip olmak çok olağanüstü bir nimetti ve ayrımcılığa böyle bir şeyde yer yoktu. Ylenia o sinirle sınıfın kapısına geldiğini dahi fark etmedi. Kapıyı geçip ilerlemişken birden durdu ve fazla gittiğini fark edip geri döndü. Sınıfa kıl payı geç kalmamayı başarmıştı anlaşılan. Çünkü içeri girip kendine arkalardan bir yer bulduktan hemen sonra kapı kendiliğinden kapanmıştı. Ylenia, profesörünü incelemek istercesine kafasını öne doğru uzatırken bir yandan da tahtada beliren sözcükleri okudu. Fakat dikkatini gereksizce oraya yönlendirmektense tekrar profesöre dönüp konuşmasını beklemeye başladı. Evet, bu genç ama tecrübeli görünen cadı hakkında pek iç açıcı şeyler duymamıştı, fakat bunun doğru olup olmadığını henüz bilmiyordu. Öğrenecekti, orası kesin. “Daha az geri zekalı olanlarınızın anladığı üzere ben Biçim Değiştirme Profesörünüz Julie Annwyl Lovett’ım. Samimi olduğum insanlar bana Ann der, daha az samimi olduklarım Julie. Yeni tanışıklarım ise bana Bayan Lovett diye hitap eder; ama sizler bana birlikte geçirdiğimiz saatlerin ardından ‘lanet olası cadı’ diyeceksiniz. Bu yüzden burada geçirdiğini saatlerin haftanızın en eğlenceli saatleri olmayacağı konusunda sizleri temin edebilirim. Benimle yalnızca bir dönem geçirecekleri için en şanslılarınızın yedinci sınıflar olduğuysa aşikâr. “ İtici derecede yapmacık. Profesörü tanımlamak için doğru sözlerdi. Ylenia, profesörünün bu iğneleyici ve kibirli tavrı benimsemesine neler sebep olmuş acaba diye düşünmede edemedi. Çünkü bariz bir şekilde, yaşanan bir şeylere karşı oluşmuş savunma mekanizmasıydı bu gördüğü. Profesörü dinlemeye devam ederken ellerini çenesinin altında birleştirip dudaklarını ıslattı. Şimdiye dekgayet iy gidiyorlardı. “Hiçbirinizin adlarını öğrenmek ya da kendinizi ifade gücünüzü anlamaya çalışmak gibi bir niyetim yok. Dediğim gibi en az geri zekalı olanınız zaten dikkatimi çekecektir. Şimdi bu konuyu açıklığa kavuşturduğumuza göre dersimize başlayabiliriz. “ Tüm dikkatiyle Bayan Lovett’ı inceleyen Ylenia tahtadaki yazının değiştiğini fark edememişti. Fakat profesör dikkatleri istediği yere çevirmeyi nasıl olsa beceriyordu. Asasını tahtaya ilk vuruşuyla Ylenia’nın kafasının o tarafa dönmesi bir oldu. Babası hep, tanıyamadığı için çok üzüldüğü büyükannesinin Biçim Değiştirme’de çok iyi olduğunu söylerdi. Marji de bu konuda iyiydi fakat diğer derslerine oranla bu derse olan ilgisi azdı. İstediğinden değil ya, seherbaz olabileceğini sanmıyordu bu nedenle. Kafası gelecek planlarıyla dolarken bir an profesörü unuttu. St. Mungo’da ordan oraya koşuşturan bir şifacı olacaktı. Hayatta yapmayı en çok yapmayı sevdiği şeyi, yardım etmeyi, bir üst seviyeye taşıyacaktı böylece. İçini çekti kafasını salladı. Kulaklrı yeniden profesörün sesiyle dolarken kafasını tahtaya çevirdi. “Eğer bir şeyi saklamak ya da korumak için değiştiriyorsanız önemli olan onu neye dönüştüreceğiniz konusunda dikkatli olmaktır. Kaçınmanız gereken başlıca şeyler var. Öncelikle kesinlikle ama kesinlikle çok kullanılan bir nesne tercih etmeyin. Saklamanız gereken şeyi açıkça saklamak yerine aynı zamanda karşınızdakinden onu sakladığınızı da saklamanız gerekiyor olabilir. Bu cümle size karmaşık geldiyse not defterinize bir dahaki ders için yanınıza bir gazeteci teybi almanız gerektiğini yazsanız iyi olur. Konumuza geri dönelim. Eğer çok sık kullanılan bir nesne tercih ederseniz bu karşınızdakinin ona yakınlaşması için bir bahane yaratmasını kolaylaştırır. Dikkat etmeniz ikinci şey bir şekilde saklamanızın ya da korumanızın garipsenmeyeceği bir nesne seçmelisiniz. Bir aynayı çantanıza atıp fermuarını çekmeniz garipsenmezken yanınızdaki kişi sizden aynayı kullanmayı rica ettiğinde bunu engelleyecek bir bahane bulmanız zor olabilir. Ve kural üç: Asla, asla ve asla elinizdeki şeyi kullandıkça biten bir şey haline getirmeyin. Böyle bir durumda onu geri getiremeyebilir ya da yarım bir şekilde elde edebilirsiniz.” Neyi saklamak isteyebilirdi ki? Ne durumda saklaması gerekirdi ayrıca? Evlerine baskın yapılacağını ve her şeyi yerle bir edeceklerini bilse mesela, saklamak ve korumak isteyeceği tek şey kuşkusuz büyükannesinin günlüğü olurdu. Bunu korumak için de bir tokaya ya da bir kolyeye çevirirdi. Profesör Lovett’ın söylediği şeye uygun gibi görünüyordu gözüne. Defteri bir tokaya dönüştürür ve saçına takardı. Bu herhangi birinin ödünç alamayacağı bir şey olurdu. Kolye biraz tehlikeli olabilirdi belki, değerli bir şey zannedilip el konulma ihtimali vardı. Ama Ylenia’ya göre bu yalnızca paranoyakların düşüneceği bir şeydi. Yani hangi normal insan bu kadar ince ayrıntıları düşünürdü ki? ”Ve unutmadan, canlı bir şeyler de iyi bir fikir sayılmaz. Evet bugünlük bu kadar. Anlamayanlar anladığını düşünenlere sorsun. Beni dinlemek zorunda olmasaydınız da size beni dinlediğiniz için teşekkür etmezdim bu yüzden üzülmeyin. Ve gelecek derse kadar herkesin getirmesini istediğim bir ödev var. Bana bir düşman, korunması gereken bir şey yaratın. O şeyi, düşmandan nasıl koruduğunuza dair bir yazı istiyorum. Kolay düşmanlar az not alır. Kurgudaki boşluklar ise puanlarınızı düşürür. Kolay gelsin!” Ylenia uğraşacak bir şey bulduğuna memnun bir biçimde sınıftan ayrıldı. Belki de yeniden düşünmeliydi. Bazen ufak ayrıntılar hayat kurtarabilirdi.

En çok dikkatimi çeken şey kelime ve harf eksiklikleriydi. Tekrar okumak bunları düzeltebileceği gibi aynı zamanda 'kopyala-yapıştır' taktiği nedeniyle benim sözlerimden bir paragrafın tamamen anlaşılmaz olmasını da giderebilir. Teşekkürler. 85 ~ Olağanüstü Ödevin yollanmasıyla puan tabloya işlenecek.

J.A.L. ~
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Julie Annwyl Lovett
Biçim Değiştirme Profesörü
Julie Annwyl Lovett


Kadın
Ruh hali : Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Hmbl7
Mesaj Sayısı : 900
Yaş : 29
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12570
Ekspresso Puanı : 63
Kayıt tarihi : 13/02/08

Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Empty
MesajKonu: Geri: Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi   Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi Icon_minitimePtsi 31 Ağus. 2009, 15:46

Tüm notlar 'Puan Tablosu'na işlenmiştir. Başlık kilit.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://hogwartsekspresi.editboard.com/bio-lar-f164/annwyl-l-o-v-
 
Tüm Sınıflar İçin Ortak Başlangıç Dersi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Mantar Pano :: RPG İçi Sayfalar-
Buraya geçin: