Andrey Marko Lyapunov Hufflepuff 7. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1 Yaş : 32 Kan statüsü : Muggle Doğumlu. Galleon : 11262 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 24/06/09
| Konu: Andrey Lyapunov Perş. 25 Haz. 2009, 01:02 | |
| Ad - Soyad: Andrey Marko Lyapunov İstenen Bina(lar): Hufflepuff İstenen Sınıf: 7. Sınıf Karakterin Genel Özellikleri: Onun karakterini en kısa şekilde özetlemek gerekirse sessizliği en belirgin özelliğidir. Sessiz ve sakin duruşunun ardında doymak bilmeyen bir öğrenme arzusu vardır. Yetiştirme yurdunda büyüyen Andrey diğer çocuklardan hep farklı olmuştur. Yaşına göre daha olgun bir bakış açısına sahip olmasının, küçüklüğünde yaşadığı bazı tatsız olaylardan kaynaklandığı düşünülmektedir. Ona uzaktan baktığınızda soğuk bir insan olarak görebilirsiniz; ama bu onun sessizliği ve sakin duruşundan kaynaklanmaktadır. Önyargılı değildir. Herkese karşı nazik ve sıcakkanlı davranmaya çalışır. Çalışkan ve dikkatli olmasının yanında mantıklı düşünen biridir. Disiplinin ve kuralların hayatın her anında olmasını ister; ancak bu şekilde düzenli bir hayatı yaşadığını anlar. Bir kararı vermeden önce uzun uzun düşünür, vereceği kararın sonucunun etkileri zaman kaybından çok daha önemlidir. Uğruna uğraştığı her şeyi elde etmek ister, bu nedenle amacına bağlıdır. Pes etmek onun için büyük bir yenilgidir. Sinsi ve aldatıcı insanlardan nefret eder. Sabırlıdır. Uğruna uğraştığı her şeyi elde etmek ister, bu nedenle amacına bağlıdır. Amacına ulaşabilmek için ise dayanıklı bir biçimde çalışır. Başkalarının saygısını çabucak kazanabilir. İnsanlara zor güvenir; ama onun güvenini kazanmışsanız sizin için yapamayacağı şey yoktur. Utangaçtır, gözlerini kaçırdığı zaman bunu anlayabilirsiniz. Yalanı ve yalan söylemeyi sevmez, zor durumda kalsa bile yalan ya da doğru; herhangi bir kelime ağzından çıkmaz. Ne doğru söyleyip daha da zor bir duruma girmeyi, ne de yalan söyleyip insanların önünde yalancı durumuna düşmeyi ister. Yoğun yaşadığı duygularını diğer insanlarla paylaşmak yerine kendi içinde yaşamayı tercih eder. Ama bu yoğunluk daha da güçleşirse değişik yollarla etrafına yansıtır. Örneğin aşık olduğu zamanlar mutlu ve kıpır kıpır olması, yerinde duramaması gerekirken; o her zamankinden de çok sessizleşir, damarına basılmasına rağmen hoşgörüyle karşılar ve yüzünde hep bir şey düşündüğüne dair ifadesi vardır. Tutkunun bir ilişkide olması gereken en önemli şey olduğuna inanır. Tutkunun kalmadığı bir aşkın sadece zarar verdiğini düşünür. Çok zor kışkırtmalara kapılır; ama öfkelendiği zaman geçinilmesi zor ve yırtıcı bir kişi olur. Bir karar verdiğinde onu yerinden oynatmak neredeyse imkansızdır. Bir işe girişmeden önce her olasılığı göz önüne alır, hiçbir olayın içine dalmaz.Çok konuşan, geveze insanlardan hoşlanmaz; boş konuşmak ona göre bir zaman kaybıdır. Karakterin Geçmişi: Daha sonra eklenecektir. RP Örneği:- Spoiler:
Yattığı yatağın rahatlığı bedenine binlerce iğne gibi batırıyordu o gece. Gözlerini ne kadar kapatmak isterse o kadar uykusu kaçıyordu sanki. Duyduğu birtakım sesleri bastırmak adına başını yastığın altına her sokuşunda daha da yankılanıyordu sesler zihninde. Korkmuş olmasına rağmen hareketleri ürkeklikten ve korkaklıktan tamamıyla arınmıştı. Yorganına sıkı sıkı sarılmış olması üşümüş olmasından kaynaklanıyor olmalıydı. Bedeni ve ruhu arasında kurduğu incecik bağı böyle özenle korumasına kendisi bile şaşırıyorken nefret ettiği geçmişi canlanıyordu gözlerinde. Yetimhanede kaldığı o lanet günlerden birinin içine dalıverdi aniden. Diğer çocukların ucuz bakışları üzerindeydi, her ne kadar o başını kaldırıp birinin bile suratına bakmasa da. Annesinin ve babasının ölümünden bu yüzden nefret etmişti en çok da. Onu yalnız bıraktıkları için. Tek başına… Küçük bir çocuktu oysa ailesinin kendisini terk edip gittiği zaman. Nasıl hayatta kalacaktı, nasıl başa çıkacaktı karşısına çıkan zorluklarla? Korkmuştu diğer insanlar gibi olmaktan, onlar gibi yapayalnız, sıradan ve basit. Gücüne gitmişti. Parça parça olan hayallerini kim destekleyecekti? Kimle paylaşacaktı düşüncelerini, duygularını? Yalnızlıktan, güçsüzlükten başka bir şey kalmış mıydı ki elinde? Hayır… Ama yine de inanmayı seçmişti, sonuna kadar da devam etmeyi, mücadeleden vazgeçmemeyi. Pes etmemişti o küçücük yaşına kadar, sonra da etmeyecekti. Her şeye rağmen bir yani eksik kaldı. Paylaşamadı ve yalnız büyümeye mahkum kaldı.
Sonra? Sonrası boşluktu işte, boşluk, boşluk, boşluk. Bütün gün boştu; yapacak hiçbir şeyi ve gidecek hiçbir yeri yoktu. Yetimhanedeki insanları onu görmüyor gibi davranıyorlardı. Andrey de çok düşmemişti onların üzerine. Sessizce sürdürdü yaşamını, kimse haberdar olmadı sandı yaşadığından. Gücüne giden diğer bir şey de hayatta olan en azından bir akrabasının olmamasıydı. Nasıl olurda uzaktan bile bir tanıdığı, kendisiyle kan bağı olduğu bir insan olmazdı? Soracak kimsesi olmadığı için kendi çapında cevaplar verdi ve sustu işte. Ve on bir yaşına bastı. Kendisinden nefret eden insanlarla dolu olan bu yetimhaneden yine kaçmayı planladığı bir gece kaçarken karşılaştığı bir insan onun hayatının artık bir bok çukuruna dönüşmesine engel olmuştu. O gece haberdar oldu sihir aleminden, büyülerden, sihirlerden, iksirlerden… Hogwarts Akademisi’ne kabul edilmiş olduğunu öğrendiğinde havalara uçmuştu. Arkasına bile bakmadan terk ettiği yetimhaneye bir gün tekrar dönüp geçirdiği o lanet günlerin hesabını soracaktı. Kendisini bir büyücü haline getirecek olan akademinin kendisine birçok şey katmasına yardımcı olan en önemli şeye sahipti; zekaya. Yazları, koruyucu ailesinde kalıyordu. Onlarda büyücüydüler. Pablo, Sandra ve Nadia… Üç kişilik küçük ailelerine dahil etmişlerdi Andrey’i. Beş yılını acı tatlı tamamlamıştı ve altıncı dönemi farklı duygularla, farklı amaçlarla başlamıştı. Yaptığı hatalar olmuştu ve işte o hatalar şimdi zihninde canlanıyordu birer birer. Nasıl düzelteceğini bilemiyordu, yine de endişeli değildi. Çünkü günlerini güzelleştiren biri vardı onun için özel olan. Hayatında ilk defa farklı duygular için atıyordu kalbi. Açıklayamadığı, bambaşka hisler sarmıştı etrafını. İmkansızlığı kadar tutkusu da baş döndürüyordu. Belki aşk, belki de sevgiydi. Basit bir hayranlık olarak da adlandırılabilirdi; ama vazgeçmek hiç mi hiç istemiyordu. Yaşama sevincine bile neden olan bir kızı hayatından çekip atmak zordu en nihayetinde. Her şeye rağmen ‘ama’lar ile devam ediyordu cümleleri. Çünkü bir sevgilisi vardı onun. Kim olduğunu bilmiyordu; ki hiç merak etmiyordu. Onun istediği tek şey tutkuyla sevebilmekti, başka hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu.
Derin düşüncelere boğulmuşken kendi çığlığı ile gözlerini açmıştı. Sadece kendisinin duyabileceği çığlıklar atmak bir tek Andrey’e mahsustu herhalde. Karanlığın aydınlıkla boğuştuğu saatler… Daha fazla yatakta kıvranmanın bir anlamı yoktu. Sıçradı hemen yatağından, üzerindeki yorganı, başını gömdüğü yastığı birkaç yatak öteye fırlamıştı. Aldırmadan yatakhaneden çıktı. Bir an önce bahçeye çıkmak istiyordu. Soğuk havayı ciğerlerine doldurana kadar rahat edemezdi çünkü. Ve öyle de oldu. Koşarken denk geldiği büyük çınar ağacının toprağın üzerinde kalan köklerine sığındı. “Çırılçıplaktı çınar. Derisi yüzülen her kurbanla birlikte biraz daha dökülmüştü yaprakları, kalkmıştı kabukları, kırılmıştı dalları ve şimdi, sabahın alacasında, utancını örtebilmek için bir incir yaprağından medet umacak kadar çıplak, çırılçıplaktı.” Sırtını ağaca dayamış, gözleri gökyüzünü izliyordu. Yıldızlar… Persycé’nin gözlerinden daha güzel değildi ama bu yıldızlar. Onun kadar tutkulu ve farklı değildiler. Arzulu ve hayaller için yaratılmış değildi. Kendine gelmesi uzun zaman almıştı, soğuk hava iliklerine işleyene kadar gerçekle bağlantısı tamamıyla kopuktu. Karanlık, güneşi görüp dağılınca etraf aydınlanmaya başlamıştı. Devam etmesi gereken bir hayatı vardı. Derslerinde başarılı olup geleceğe güvenli bir hayat hazırlamalıydı. En önemlisi zekasını kullanmalıydı, yoksa ne işe yarardı çektiği sıkıntılar? Diğer insanlardan farklı olmak zorundaydı, her ne kadar o arada sırada onlar gibi olmak istese de. Zaman geçtikçe anlayabilecekti verdiği kararların doğru ya da yanlış olduğunu. Son zamanlarında kararlarına duygularını fazlaca karıştırıyordu, kendisine gelmesinin vakti çoktan gelmişti.
“Yaşlıydı çınar; yaşlı ve yorgun. Kanlıydı çınar; kanlı ve kırgın.”
Çınar ağacının kurumuş köklerinde sabahlamış olarak ayrıldı oradan. Yatakhaneye ulaştığında hala bütün erkekler fosur fosur uyuyordu. Cüppesini giydikten hemen sonra Büyük Salon’a indi. Guruldayan karnına eziyet çektirmek istemiyordu anlaşılan. Doyduğunu hissettiği zaman kalkıyordu masadan. İlk dersi Kehanet’ti. Dersin profesörü aynı zamanda bina sorumlusuydu. Derste ne kadar başarı gösterirse o kadar iyi olduğunu tahmin ediyordu. Kehanet Kulesi’ne varana kadar Persycé’nin bu dersi almaması için dua ediyordu. Derste dikkatinin dağılması hiç hoşuna gitmezdi elbet. Yine de onu görebilmek güzel olurdu. Düşünceleriyle baş etmeye çalışarak Kehanet sınıfına girdi ve bedenini boş bulduğu ilk sıraya bıraktı. Düşüncelerini toparlamaya çalışırken zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştı. Kafasını kaldırıp bakışlarını kapıya yönelttiğinde bakışları orada takılıp kalmıştı. Persycé girmişti çünkü sınıfa. Tüm güzelliği ve çekiciliği üzerindeydi her zamanki gibi. Bakışlarını sıranın üzerinde duran ve sıkıntıdan titreyen iki eline çevirmişti. Bu duygularla onunla karşılaşmak kötü olacaktı onun adına. Suretinden, gözlerinden, bakışlarından belli olacak sanıyordu duygularının. Ağzından çıkmaması için kendisini şartlamış olmasına rağmen bakışlarını hiçbir zaman kontrol edemeyeceğini biliyordu. Ne iyi ki Persycé, Andrey’i görmemiş olacak ki ara sıralardan birine oturdu. Rahatladığını hissediyordu. Uzun boyuyla dikkat çekmeyen bir sıraya, sınıfın bol pencere bulunan köşesindeki sıraya oturması iyi olmuştu. Profesör girene kadar da yanında getirmiş olduğu kitabını okumuştu. Jaen Kessidy Black… Bir Black daha. Karanlık tarafta olan profesörler kötü bir izlenim bırakıyordu nedense Andrey’in üzerinde. Aynı zamanda Odéthia’nın annesiydi. Kızının davranışlarından tahmin edebiliyordu profesörün nasıl biri olacağını. Tahminlerin boşa çıkması da en büyük dileğiydi zaten. En sevdiği, ilgilendiği derslerden biri olan Kehanet’ten nefret etmek istemiyordu. Kumral dalgalı saçları omuzlarından aşağı dökülen, buğday tenli ve küçük yüz yapısına sahip bir kadındı gelen. Andrey, profesörü gördüğü ilk andan itibaren eski profesörünü geri istediğini tüm hücrelerinde duyumsamıştı. Bu kadının muggların –kendi- deyimiyle bir manken ya da model olması gerekirken niye profesörlük seçtiğini anlamış değildi. İlk izlenimi kötüydü; ama olumlu düşünmeye çalışmalıydı. Yüzünü ekşittiğini fark ettiğinde çok geç olduğunu biliyordu. Dikkatti bir şekilde profesörü dinlemeye koyuldu.
Diğer profesörlerden farklı olduğunu dile getiriyordu her cümlesinde, her kelimesinde. Arkadaş canlısı ve sıcak bir yapısı olduğunu belli etse de o da bir ölümyiyendi sonuçta –diğer öğrencilerden duyduğu kadarıyla-. Kehanet dersi ile ilgili güzel sözler söylemiş olması Andrey’in gözünde artı bir puandı. Yeni olduğunu da belirtmişti kurduğu cümlelerinde. Derste iyi bir performans gösterebilmesi için dersi sevmeliydi, en önemlisi de profesörü sevmek ve ona kendisini sevdirmekti. Kehanet derslerinin eziyet haline gelmesini hiç istemezdi. Profesör artık susmuş ve öğrencilerin kendilerini tanıtmalarını istemişti. Ve bir de sesi güzel olanların şarkı söylemesini… Andrey’in yüz ifadesi geçen saniyelerle değişirken bu okulun yeni cadılar ve büyücüler yetiştiren bir akademi olduğunu, yeteneklerini keşfetmek veya sumak isteyenler muggle okullarına gidebileceklerini düşünüyordu. Hey, buraya büyücü olabilmek için gelmişti, keşfedilmek veya yetenek sergilemek için değil. Oflayarak bakışlarını profesörden başka bir yere çevirdiğinde Persycé’nin kendisini tanıttığını duydu. Ve o narin sesiyle bir şarkı söylemesini… Andrey kulaklarını tıkamak istese de bu saygısızlığı yapmadı. Normal bir arkadaşıymış gibi dinledi onu. Ve sonra ses değişti, sıra başkasına geçmişti. Sıra kendisine geldiğinde yavaşça ayağa kalktı. Uzun boyu oldukça kötü sırıtıyordu. Aldırmadan kafasında önceden tasarlamadığı birkaç cümleyle özetledi kendisini. “Ben Andrey Marko Lyapunov, muggle doğumluyum. 6. sınıf Hufflepuff öğrencisiyim. Çok konuşkan değilimdir, gereksiz konuşmayı ve konuşanları sevmem. Zeki, çalışkan ve dikkatliyimdir. Kural tanımaz öğrencilerden çok farklıyımdır; çünkü disiplinin ve kuralların olmadığı bir hayata düzgün ve huzurlu bir hayat diyemem.” Sessiz kalktı, sessiz oturdu. Daha fazla dinlemek istemiyordu profesörü; ama yine de dayanmalıydı sonuna kadar. Pes etmek ona göre değildi ya, illa farklı olacaktı diğerlerinden. Onun öyle bir kasıntısı yoktu aslında, o istese de istemese de farklıydı zaten. Ders bitene kadar donuk bakışlarını pencereden dışarıya hapsetti. Profesörün kendisini görüp görmediğini bilmiyordu; ki umurunda da değildi zaten. Ders Bitip kendisini sınıftan, kuleden dışarıya attığında soğuk hava onu kendisine getirmişti. Uykusuzluğunun doğurduğu sonuçlar yavaş yavaş baş gösteriyordu. Doğruca yatakhanenin yolunu tuttu.
| |
|
Elizabéth Adrianna Malfoy Perfect Li(f)e Yazarı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1443 Yaş : 36 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12565 Ekspresso Puanı : 41 Kayıt tarihi : 15/02/08
| Konu: Geri: Andrey Lyapunov Perş. 25 Haz. 2009, 01:19 | |
| | |
|