Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  EkspresEkspres  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 1. Ders | 7. sınıflar

Aşağa gitmek 
5 posters
YazarMesaj
Magnus Lars Hallstad
Karanlık Sanatlara Karşı Savunma Profesörü, Gryffindor Bina Sorumlusu
Magnus Lars Hallstad


Erkek
Ruh hali : 1. Ders | 7. sınıflar Dansrr6
Mesaj Sayısı : 1515
Yaş : 33
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12036
Ekspresso Puanı : 27
Kayıt tarihi : 01/10/08

1. Ders | 7. sınıflar Empty
MesajKonu: 1. Ders | 7. sınıflar   1. Ders | 7. sınıflar Icon_minitimeÇarş. 01 Tem. 2009, 14:05

Zaman: Öğleden sonra, 1 Eylül
Hava Durumu: Bulutlu

Uçuşan siyah kadife peleriniyle kapıdan girdiği anda asasını dönüp bakmadan geriye çevirdi. Kapı bir ezilme sesiyle kilitlendi. Daha önce orada olmayan kürsünün yanına geldi ve dirseğini kürsüye koyup ağırlığını üzerine verdi. Tüm sınıf ne olduğunu anlamamış şekilde ona bakıyordu. Onlarca beyin ve hepsi – en azından çoğu bir şeyler öğretilmeye değer. Bu derste öğreteceklerinden açıkçası korkuyordu. Hala bunu yapıp yapmama konusunda şüpheleri vardı. Şu an konuyu değiştirip bir başka saçma ama güvenli bir şeyler öğretebilirdi. Ama yoluna devam etmeyi tercih etti. ”Bu derste öğreneceğiniz her bir büyü, her bir asa sallama bu sınıftan dışarı çıkmayacak. Bakanlığa ve çoğu büyücü ve cadıya göre buna hala hazır değilsiniz. Ancak yedinci sınıfa gelmiş ve artık reşit olmuş kişilerin bu büyüleri öğrenmesini -en azından kendinizi korumanız için gerekli görüyorum. Bu derste, Affedilmez Lanetleri işleyeceğiz.” Sınıftan birbirinden ilginç tepkiler yükselmişti. Slytherin’liler ‘nihayet’ der gibi bir inilti çıkarmışlardı. Gryffindor’luların bir sorunu yok gibi görünüyordu; ancak Magnus kendisinden şüphelendikleri yönünde bir izlenime kapılmıştı. Hufflepuff’lar ise endişeli görünüyordu. Ravenclaw’larda ise Bina Başkanlarına tam bir güven seziliyordu. Magnus onlara minnettar olduğunu belirten ve anlayacaklarını umduğu hafif bir işaret yaptı. ”Her şeyden önce birbirimizi tanımamız ve karşılıklı güveni önemsiyorum. Ben bu yılki Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersinizin profesörü, Magnus Lars Hallstad. Diğer sınıflara yaptığım gibi size samimi olmayan ve tamamen gereksiz olduğunu düşündüğüm bir konuşma yapmayacağım. Sizler, reşit birer birey olarak karşımda duruyorsunuz. Bu bağlamda, ” Magnus arkasını dönüp tahtanın önüne geçti. ”Derse geçmemizin zamanı gelmiştir diyorum.” Şimdi binalar arasındaki ayrıma rağmen hepsi ortak bir zıtlığı paylaşıyordu: ders. Magnus masasının üzerinde duran kutuyu açtı. İçinde halen canlı olan bir Kabuluk vardı. Asasıyla onu kaldırdı ve sanki görülmez bir iple bağlanmış gibi havaya astı. Magnus derin bir nefes aldı ve derse başladı. ”Şimdi ilk lanetimiz. Imperio. Büyüyü fısıldadığı anda Kabuluk hareket etmeyi bırakmıştı. Havada öylesine, Magnus’un istediği her yöne, Magnus’un istediği şekilde süzülüyordu. ”Affedilmez lanetlerden fiziksel açıdan en az zarar vereni olan Imperius laneti, kişiyi büyüyü yapanın kontrolüne alır. Ancak bu da affedilemez bir durumdur. Çünkü kişiyi hür iradesinden alır ve başka birine adeta kul eder. Muggle’ların insan hakları dediği bir zımbırtıya karşıdır. Lanetten kurtulmanın tek yolu vardır, direnmek. Uygulandığı anda bedende oluşan rahatlık ve mutluluk hissine karşı koymanız, kendinizi uyandırmanız gerekir. Yoksa ne kadar kontrol altında kaldığınız büyücünün insafına kalır. Magnus büyüyü sonlandırdığı anda yaratık kurtulmak için bacaklarını kıpırdatmaya, çırpınmaya başladı. Asasını tekrar ona çevirdi. ”İkinci lante, Cruciatus. Crucio! Hayvan şimdi dayanılmaz bir acı çektiğini belli edercesine kaskatı kalmıştı. Acıdan hiçbir uzvunu hareket ettiremiyordu. ”Birçok cadı ve büyücüye, bu yöntemle çıldırana kadar işkence edilmiş, onlarla istenilen bilgi alınana kadar adeta oynanmıştır. Tarifi dayanılmaz bir acı verir. Aralıksız uygulandığında bedenin kendine hakimiyeti ortadan kalkar. Kişi sonunda irinleri olmayan bir Mimbulus Mimbletonia gibi, bir bitki gibi yaşar. Geçmişte bunu örneklerini görmek mümkün. Sihir Bakanları, Bakanlık çalışanları, seherbazlar, masumlar…” Magnus şimdi durgunlaştı. Sıra en zor olan büyüdeydi. Sınıfa şöyle bir göz gezdirdi. Herkes gerginleşmişti. ”Biraz sonra tanık olacağınız şey için üzgünüm. Avada Kedavra’nın hiçbir kurtuluşu yoktur. Arkasında iz bırakmaz. Temas ettiği anda öldürür. Ama neyse ki geçmişte bunu eğlence olarak kullananlar Azkaban’da ve biz de güvendeyiz.” Söylediği yalana kendi bile inanamadı. Ya tabi, Hogwarts koridorlarında dolaşanlardan bahsetmiyorum bile! Asasını Kabuluğa doğrulttu. ”Avada Kedavra” Kabuluk asadan çıkan yeşil ışınlar ona temas ettiği anda durdu ve gürültüye taş zemine düştü. ”Şimdi onları tanıdınız. Eğer bu büyüleri yapacak kadar tehlikeli bir kişiyle düellodaysanız –ki umarım hayatınız boyunca olmazsınız, basit bir Expelliarmus’un bile zaman zaman işe yarayabileceğini unutmayın. Muggle’ların dedikleri gibi, şeytan ayrıntıda gizlidir. Öğrenciler şok olmuş gibiydi. Kimilerini yüzünden tiksinti, kimilerinin ise memnuniyet okunuyordu. ”Çıkabilirsiniz, ödeviniz yok.” Bugün hiç açılmamış kitaplarını alıp sınıftan çıkmaya başladılar. Konuşmuyorlardı. Sadece ayak sesleri ve iyi günler dilekleri duyuluyordu. Magnus kendisine verilen selamları hafif bir baş hareketiyle cevaplandı. Son öğrenci de sınıftan çıktığında büyük pencerelerden dışarı, gökyüzüne bakıyor ve sonsuzluğu düşlüyordu.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Dryas Pheragas
Ravenclaw 7. Sınıf Öğrencisi
Dryas Pheragas


Erkek
Ruh hali : 1. Ders | 7. sınıflar Heyup7
Mesaj Sayısı : 146
Yaş : 32
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11239
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 13/07/09

1. Ders | 7. sınıflar Empty
MesajKonu: Geri: 1. Ders | 7. sınıflar   1. Ders | 7. sınıflar Icon_minitimeÇarş. 15 Tem. 2009, 12:51

Belki bir kuş olarak dünyaya gelseydi hayatı daha güzel olurdu. Sürü halinde uçar, sürü halinde işleri hallederdi. Bir yere bağlı kalmazdı, sonuçta sevdikleri onunla beraber olacaktı. Her zaman sıcak yerde yaşardı. Mutlu mesut konuşabilirdi. Böyle daha mı iyi olmuştu? Tanrı’ya güveni sonsuz olmasına karşın bu yaşam konusunda ona minnettar değildi. Yalnızlık, o doğmadan işlenmişti kaderine. Kaderini değiştiremiyordu. Kaderinde başka bir aile olsaydı sevimli yüzüyle bir kere bile gülebilirdi en azından. Yaşamını düzeltme çabasını on üç yaşında bırakmıştı. Ne kadar çalışırsa çalışsın, ne kadar didinirse didinsin, kaderi belliydi. Onun gibi zayıf yönü çok olan biri asla bu kaderi değiştiremezdi. Dayanağı bile yoktu. Ona cesaret verebilecek bir arkadaşı yoktu, onun dertlerini paylaşabilecek bir ailesi yoktu, onun dilinden anlayan bir profesörü yoktu. Elinde sadece bir hiç vardı ve Janica bu hiçle yaşamayı öğrenmişti. Kaderine bir kez daha boyun eğdi ve kafası aşağıda öğleden sonraki dersin olacağı sınıfa yavaş adımlarla yürümeye başladı. Bu ders biraz daha iyiolacak gibiydi, öyle hissediyordu.

Bu ders biraz daha iyiydi diğer derslerden. En azından profesör daha fazla konuşuyordu ve kendi binalarının başkanıydı. Başlarda çok ciddi ve mesafeli biri olarak görünse de öyle biri değildi. Janica öyle düşünüyordu. Tek yapabildiği düşünmek değil miydi zaten? Her şeyi düşünmeye vakit bulabiliyordu. Derslikten içeri girdi ve önemsemezce bir sıraya oturdu. Çantasını, sıranın yanına, yere koydu. Sessizce dersin başlamasını beklerken sınıfa teker teker yeni simalar giriyordu. Onun için önemsizdi aslında. Derste olanlar sadece Janica’yı kamufle ediyorlardı. Hep aralarda bir yerde olmayı sevdiği için onlar gerekiyordu tabii. İçeri herkesten daha iri olan bir siluet girdiğinde dersin başlama zamanının geldiğini herkes anlamıştı. Profesör içeri girdi ve kitaplarını masasına koyarak konuşmaya başladı. Janica’nın, onun dersine ilk girişiydi. Fakat her zaman derslerine sağlam bir giriş yatığı surat ifadesinden okunabiliyordu. Fakat bu ders biraz daha özel gibiydi. Suratındaki tedirginlik ve endişe tüm sınıfı sarıyordu. Janica’nın uzun zamandan sonra dikkatini çeken bir ders olacak gibiydi. Kulaklarını kabarttı ve gözleri profesöre dikti. Dirseklerini sırasının üstüne koydu ve elleriyle çenesine destek olarak kafasını yukarıda tuttu.

Güzel ve ilgi çekici bir konu seçmişti profesör; Affedilmeyen Lanetler. Janica’nın bu büyüleri öğrenmek istemesindeki amacı daha güçlü olmaktı. Zaten çoğu laneti, büyüyü ve muskayı biliyordu. Fakat bu lanetleri, ne görmüştü ne de hakkında bilgi edinmişti. Profesör hala biraz tedirgin olsa da öğrencilerin ona güven vermesi üzerine gerilimini üzerinden biraz olsun uzaklaştırdı. İlk laneti göstermek için asasını biraz önce kutudan çıkarttığı canlı Kabuluk’a çevirdi. İlk laneti göstermek içini büyülü sözleri ağzından salıverdi.Imperio.” Büyü dudaklarının arasından çıktığı anda Kabuluk harekete geçmişti. Bu büyü yapıldığı kişinin kontrolünü ele alıyordu. Güz ve işe yarayabilir bir büyü gibi gözüküyordu. Kabuluk’un profesörün istediği yönlere gitmesini izlemek eğlenceli gibiydi, fakat biraz caniceydi. İstediğin gibi yönetmek zalimce bir düşünceydi. Tek karşı koyma yolunun direnmek olması Janica için biraz basit bir büyü olduğu düşüncesini akıllara sokuyordu. Janica asla rahatlama ve mutluluk duygusu hissetmezdi. Hissetmediği için bu duygulara kolay kapılma gibi bir durum söz konusu olamazdı. Fakat işler istediği gibi devam etmezse pek iyi sonuçlar ortaya çıkmayabilirdi.

Profesör büyüyü kısaca kesince Kabuluk kaçma telaşına kapıldı. Anlaşılan büyü yapıldıktan sonra pek iyi bir his vermiyordu. Sıradaki laneti tahmin edebiliyordu Janica. Gözlerini kıstı ve tahmininin ne kadar doğru olduğunu görmeye çalıştı. Sınıfta tek bir ses bile çıkmıyordu. Profesör daha ilk dersten tüm öğrencilerin dikkatini çekmeyi başarmıştı bile. Zaten Ravenclaw’ların ona karşı anlaşılması zor bir hayranlığı vardı. Tahmin edilebileceği gibi bu hayran kitlesine Janica dahil değildi. Profesör asasını zavallı Kabuluk’a çevirdi ve büyülü sözleri söyledi.”Crucio!Kelimeler bir kez daha çıkarken büyünün temas ettiği Kabuluk çoktan acı çekmeye başlamıştı. Kaskatı ve hareketsiz bir şekilde havada asılı duruyordu. Bu büyü gerçekten ürkütücü gibiydi. Hayvanın ne düşündüğü çok açıktı. Dili olsa söyleyeceği ilk kelime “Ölmek istiyorum.” olurdu kesinlikle. O kadar zavallı gözüküyordu ki uzaktan Janica’nın içinde bir duygu daha belirdi; acıma. Yavaş yavaş tüm duyguları tatmanın ve yeni şeyler öğrenmenin zevkini yaşarken son lanete geçmişlerdi.

Sıradaki laneti tahmin etmek o kadar zor değildi. Janica bu lanetler hakkında bilgi edinmese de tam isimlerini biliyordu. Son lanet herkesin kanını dondurabilirdi. Kendine fazla güvenen Slytherin’ler hariç. Yüz ifadelerinden ne kadar zevk aldıkları belliydi. Onların kaderleri de belliydi işte. Fakat onlar şanslı doğmuşlardı. Kaderlerini istedikleri gibi biçimlendirebiliyorlardı. Onların aileleri, arkadaşları, profesörleri vardı. En azından biri oluyordu en kötü ihtimalle. Janica’yı bu okulda anlayabilecek kimse yoktu. Umurunda da değildi. Anlaşılmak isteseydi kendisinde çoktan bir çevre yapmıştı. Sabırlı bir kızdı. Kendisi arkadaş bulmak yeni arkadaşların onu bulmasını bekliyordu. Herkesle arkadaşlık etmezdi herhalde. Sırf bu seçiciliği yüzünden yalnız kalmıştı belki. Herkesi olduğu gibi kabul etse kaderi değişebilirdi belki. ”Avada Kedavra.” Kelimenin telaffuzu da anlamı kadar karanlıktı. Yeşil ışık zavallı Kabuluk’a çarptığında güçsüz havan pes etmişti. Biraz önceki lanette söylemek istediği şey gerçekleşmişti işte. Janica onun adına seviniyordu, yaşasaydı acı çekecekti ve güçsüz bedeninden dolayı can çekişerek ölecekti. Şimdi ise bir anda gerçekleşmişti ölümü. İyi bir ölüm yoluydu.

Sonunda bu kadar eğlenceli ders bitmişti. Bu dersi sevme nedeni belliydi işte, sürekli yeni şeyler vardı. Profesörün yüz ifadesi o kadar garipti ki Janica bir anlam veremiyordu. Ödev olmaması iyiydi, zaten bir sürü abuk sabuk ödevler veriyorlardı. Bir insanın derste anlamadığı ödevle pekiştirmesi mantıksızdı. Derste anlamayan biriyse zaten aptalın teki demekti. Çantasını sıranın yanından aldı ve sırtına geçirdi. Yavaş adımlara kapıya yürürken profesöre baktı. İlk selam vereceği profesör olacaktı. Fakat en fazla başıyla selam verdi ve sınıftan çıktı. Ne garip bir hayat yaşanıyordu şu dünyada. Kutunun içindeki Kabuluk öleceğinden haberdar mıydı? Onu öyle öldürmek, sadece bir Kabuluk olduğu için, canice olmuyor muydu? Derin bir iç çekti ve bir şeyler atıştırmak için ilerlemeye başladı. Karnından gelen sesler ayakları kadar sabırsızdı.

Ruhsuzca yapılmış, aceleye gelmiş gibi ama sıfır hata 90/Olağanüstü
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Austin Jamie Phoenix
Gryffindor 7. Sınıf Öğrencisi
Austin Jamie Phoenix


Erkek
Ruh hali : 1. Ders | 7. sınıflar 37978406tk7
Mesaj Sayısı : 31
Yaş : 33
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11273
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 25/06/09

1. Ders | 7. sınıflar Empty
MesajKonu: Geri: 1. Ders | 7. sınıflar   1. Ders | 7. sınıflar Icon_minitimePaz 19 Tem. 2009, 09:40

''Seni lanet olası ruhcuk niçin uğraşacak başka birisini bulamadın sanki?''

Yüzüne yayılan tebessüme dur diyemeksizin karşı karşıyaydı hüznün esintisinde etekleri bir o yana bir bu yana sallanan varlıkla. Uçuşurken özgürce gözlerinin önünde insanlığa yaydığı korku esintileriyle de soğuğa bir nebzede olsun yardımcıydı. Tüylerini diken diken eden soğuk ve hissedemediği korkunun verdiği hazla farklı bir âlemin, bitmek bilmeyen zaferine doğru bir yoldaydı sanki. Avucunun içerisinde sımsıkı kavradığı büyüleyici asasıyla yerine gelmiş olan özgüvenini aynı çatı altında toplayıp karşısında dikiliyordu şimdi ruhani varlığın. Üzerinde söz geçirmesine izin veremezdi, güçlü bedenine korkuyu aşılamasına göz yumamazdı. Yılların verdiği o isteğe, o arzuya haksızlık etmiş olurdu çünkü. Bu yüzden elleri dahi titremeden sadece duruyor ve varlığın sağa ve sola doğru salınışlarını, ruhunu kendisinden kopup çıkartmak isteyişini memnuniyetle izliyordu. Simsiyah bir örtü ardına bürünmüş bir aptaldan başkası değildi bu. Kendilerine Ruh emici diye ad takmış, bir ihtiyaç gibi ruh emmeye girişmiş mahlûkatlardan başka bir şey değillerdi Austin'in gözünde. Ve onları yenmek, aslında öylesine kolaydı ki işte bu. Sadece bunun tadını çıkartmak ve kazanmanın hazzını her bir zerresinde hissedecekti. İşte planladığı buydu. O küçük oyuncağı burada alt edecek ve içine isteksizin yayılan o mutluluğa yenik düşecekti. Planları buydu işte gerçekleştirmek istediği. Peki, ama göz önünde bulundurmadığı bir şey yok muydu? Elbette ki bunun bir rüya olduğu ve rüyalarda bir anda her şey tersine dönebileceği gerçeği. İşte asıl unutulmaması gerekende buydu ya. ''Expecto Patronum'' diye fısıldadı bir yandan biraz sonra kazanacağı zaferin mutluluğuyla birlikte. Avuçlarından kayan asadan çıkan parlak gri ışık bir anda yok oluvermişti. Sebepsiz yere varlığını bir anda hiçliğe katmıştı. Neler dönüyordu burada böyle? Niçin ezbere bildiği bu büyü şimdi gerçekliğini yitirmişti? Göz bebekleri bir anda büyümüş ve korkunun ilk adımı vücudunda nüksetmeye başlamıştı. Yaşayacağı zaferin kokusu giderek yerini az sonra dudaklarına bastırılacak soğuk bir öpücüğe bırakacaktı. Giderek yaklaşan son karşısında yapacak neyi vardı ki şimdi? Ruh emici sanki zevkin doruğuna çıkmışçasına öylesine salınıyordu ki karanlığın kucağında durdurmak neredeyse imkânsızdı. Olmayan çehresinden çıkagelen bir dudak belirtisiyle tüm anılarını alıyordu sanki. İlk önce hatıralarından uçup giden annesinin unutulmaya yüz tutmuş çehresiydi. Hayır, bu anıyı alamazdı. Hayatta sadece o anı kalmıştı annesine dair ve bu anıyı yitirdiğinde işte o zaman ruhunu kaybetmiş olacaktı. Ve giderekte kayboluyordu ruhu. Varlığın her bir iç çekişinde yok oluyordu. ''Anne, yanında ruhsuz bir evladı kabul eder misin?'' diyerek fısıldadı son kez hayata ve gözlerini hiçliğe doğru kapadı. Asıl başlayan sona doğru.

Korkuyla gözlerini açmıştı Austin. Bir kâbusun etkisinden kurtulmaya çalışırken boncuk boncuk süzülen terlerini siliyordu. Geceyi tek bir rüyaya sığdırmıştı sanki. Oysaki hafızasına kazınmayan o kadar çok an yaşamıştı ki, hatırında kalan sadece biriydi oysa ölümün soğuğuna erdiği an. Kırmızıya alacalanmış bir odada bulmuştu neyse ki benliğini, karanlığın kör kuyusunda değil. Yavaşça doğruldu yatağında. Bembeyaz bir çarşafın üzerinde karanlık bir kâbustu hepsi. Aslında asıl amacı ölümdü bu rüyanın. Peki, ama her insan rüyasını kendisi yönlendirebiliyorsa niçin ölüme doğru yol almayı seçmişti? Bitmek bilmeyen vicdan azabına yardımcı olmaya mı çalışıyordu yoksa? Suskunluğunu yanında uzanmakta olan Andrea sayesinde bozmuştu. Çocuk küçük bir nida sonrasında uyanmış ve yatağında hızlıca doğrulup korkudan büyümüş gözbebeklerini bir noktaya sabitleyip sadece durmaktaydı öylece. Anlaşılan bu geceyi yusufçuk geçirerek atlatan tek kişi kendisi değildi. ''And niçin küçük bir kız çocuğu gibi uyandın?'' Her ne kadar kendiside kâbusun korkusunu tatsa da Andrea gibi nidalar eşliğinde uyanmamıştı. Bu da Andrea'yı küçük bir kız çocuğundan farksız kılıyordu işte. Cesur bir Gryffindorun vereceği en alçaltıcı tepkiyi vermişti. 1. Sınıf öğrencilerinden duymaya alışık oldukları çığlıklar, peki 7. sınıf öğrencisine yakışıyor muydu bu? Hiç kuşkusuz ki, hayır. Andrea yavaşça kendisine söylenip uzaklaşmıştı. Kim bilir içinden hangi laneti yollamıştı kendisine. Çokta umurumdaydı sanki Gözlerini devirip hızlıca hazırlandıktan sonra güneşin önünü çevreleyen o kalın ve renksiz bulutlara kaydırdı maviliklerini. İç geçirip aşağıya doğru inerken bugünün keyfini hiçbir şeyin kaçırmamasına özen göstererek harcamaya karar verdi. Kahvaltıydı, hazırlıktı derken zaman iyice ilerlemiş ve ilk dersin heyecanı sarmıştı herkesi. Yine bir çekişmece yine bir galibiyet bekliyordu onları. Yıllardır kaybetmedikleri kupayı bu yılda Gryffindor alacaktı. Bunun için bir söz vermişti yine kendisine. Ne olursa olsun bu yılda kazanmalılardı kupayı. Özellikle de Hogwarts'ın benliğinde geçireceği bu son yılında.

Dersliğin kapısına eriştiğinde hışımla içeriye daldı ve henüz yeterli öğrenci sayısına erişememiş sınıfa bir göz gezdirdi. Birçok ergenin son yılını verdiği bu sıraları ileride özleyecek miydi acaba? Şuan bunları düşünmek için erkendi, önünde mezun olamamasını sağlayacak onca engel dururken böylesine hayallere kapılmak olası değildi. Sınıfın geniş zemininde süzülürken kavisler çizerek birçok genç kızın ilgili bakışlarına maruz kalıyordu. Ne geçiriyorlardı acaba içlerinden? Tek gecelik yaramazlık mı, yoksa gerçekten sevilmeyi hak edecek bir kalp mi? Başını hafiften bıkkınlıkla iki yana sallayıp arkadaşlarının yanında yeniden hayat buldu ve beklemeye koyuldu iki satırlık muhabbet ile birlikte. Kapı hışımla kapanmış ve ardından koyu renk cüppesiyle salınan yeni bir yüz belirmişti. Anlaşılan hogwarts akademisi yeni bir yüze daha hoş geldin demişti. Alışılagelmiş bir durum Adam hızla derse geçti ve ilk defa böylesine bir an yaşayacağını bilemeyen Austin isteksizce dinlemeye koyuldu yeni adamı. Fakat giderek alışmıştı bu adama çünkü asıl konuya hemencecik girmişti. Bu ders affedilmez Lanetler dersiydi. İçinde oluşan heyecan ve korku dalgalarına dur diyemeksizin heyecanla dinliyordu adamı. Tanışma evresini olabildiğince kısa tutmuş ve kabuluk adında bir yaratığı havada asılı bir şekilde bırakıvermişti. İlk lanet neydi acaba? Soru hiç geçmeden yanıtlanmıştı. İmperio. Adam sihirli sözcükleri fısıldar fısıldamaz yaratık onun istediği her şeyi yerine getirmekle yükümlü bir köleden farksızdı. Değişik şekillerde süzülüyordu şimdi havanın hafif benliğinde. Ve konuşmasına devam ediyordu ara vermeden Profesör, laneti açıklayarak ve bakanlığın yasakladığı bir olguyu sınıfa getirerek. İçinden bir ses gerçekten de iyi anlaşacaklarını söylüyordu bu adamla. Fakat bunu şuan için birilerine hissettirmek hiçte uygun değildi Slytherinli aptalların aksine. Affedilmez Laneti duyar duymaz her biri nasılda zevke ulaşmıştı öyle. Umursamaması gerektiğini biliyordu fakat nefret ettiği Slytherin tayfasının bu denli mutlu oluşlarına da kayıtsız kalamıyordu. Bir gözü onların bir gözü de profesörün üzerindeydi ki her iki tarafında tepkisini iyice bir ölçmek için. Lanet son bulduğunda hayvan tekrar eski haline dönmüş ve boş çırpınışların esiri olmuştu. Henüz kurtulmak yok hayvancık, bu acıların en tatlısı dediğini duymuştu bir Slytherinlinin. Acımasızlıkları burada da boy göstermişti işte. İkinci lanet, Crucio. Sihirli sözcükler tekrar sıralandıktan sonra bu sefer hayvan kaskatı kalakalmıştı önlerinde. Olduğu yerde uçan bir cisimden farksızdı. Tabi çektiği acılar fark edilemezdi kimse tarafından görünen sadece kaskatı kalakaldığıydı. Ve bu büyü de bittiğinde en son ve en köklü lanet geliyordu. Adamın ağzından dökülen kelimelere ihtiyacı yoktu kimsenin. Çünkü herkesin yapmaktan ölesiye korktuğu o dayanılmaz büyü geliyordu. Avada Kedavra. En azından acısız bir yoldu. Direk soğukluğa eriştiriyordu insanı. Fakat hiçbir iyi büyücü isteyerek yapmazdı bu büyüyü. Sadece zor durumlarda, insanlık için önemli durumlarda. Peki, ama ölüm yiyencikler, onların zevk için kullandığı bu büyü Slytherinli aptallara öğretmek ne kadar doğruydu işte orası tartışılırdı doğrusu. Adam birbiri ardına sihirli sözcükleri sıralamış ve hayvanın vücudu taş zemin üzerinde belirmişti. Yüzüne yayılan dehşet ifadesine dur diyememiş ve birkaç dakika boyunca böyle kalakalmıştı. Ders son bulmuş ve her şey bir anı olarak zihinlere kazınmıştı. Ödevin olmayışına sevinse de az önce gördükleri karşısında yaşadığı dehşet şuan için bu sevinci biraz olsun bastırmıştı. Eşyalarını toplayıp sınıftan ayrılırken Andrea’nın yanında belirmiş ve sabah sarf ettiği sözler için bir şeyler söylemesi gerektiğini vicdanı kendi kendisine belli etmişti. ‘’And sabah bir kız gibi olduğunu söylediğim için kusura bakma. Biliyor musun bende bir kâbus gördüm, hadi gel sana da anlatayım da zavallı masum kızların kâbuslarında neler çektiğini daha iyi anlayalım…’’


Ufak tefek harf ve kelime hataları var ama düzeltilebilir. 85/Olağanüstü
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Laetitia Prevensie
Ravenclaw 7. Sınıf Öğrencisi
Laetitia Prevensie


Kadın
Ruh hali : 1. Ders | 7. sınıflar 10nm9
Mesaj Sayısı : 64
Yaş : 30
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11264
Ekspresso Puanı : 2
Kayıt tarihi : 22/07/09

1. Ders | 7. sınıflar Empty
MesajKonu: Geri: 1. Ders | 7. sınıflar   1. Ders | 7. sınıflar Icon_minitimeÇarş. 22 Tem. 2009, 22:29

'' Gagg! ''
'' Iığ! ''

Yanında oturan iki salak... Nasıl olmuşta, bunların yanına oturmultu? Gözlerini devirerek önündeki tabağı itti. Büyük bir iştahla yemeğe gelmişti; fakat şimdi miğdesi tek bir lokma bile istemiyordu. Salonda kimler var diye bakmak için ayağa kalktığında ilk gördüğü Slytherin Masası'ndan doğru gelen bir dilim pastayla göz göze geldi. Plş! Şimdi bir dilim pasta yüzündeydi. Ve bir ses daha. Şimdi pasta dilim yarısını Tia'nin suratında bırakarak yere yapışmıştı. Masadaki iki salak dışında herkes pür dikkat ve meraklı gözlerle ona bakıyordu. Sulu şakalar. Ne aptalca! Cübbesinin cebinden çıkarttığı asayı yüzüne doğruttu. '' Tergeo! '' Şimdi yüzü eskisi gibiydi. Pastanın geldiği yöne bekınca bu saçmalığı kimin yaptığını anladı. Jesse! Tia'nın ilkesi şudur: Herkese hakettiği gibi davran. '' Eğlenmekmi istiyorsun Jesse? Bunu memnuniyetle yaparım. Tarantalegra! '' Çocuk masadan kalkmış kontrolsüz bir şekilde oynamaya başlamıştı. Tia ise sadece esici bir bakış atıp oradan uzaklaştı.

İki kat onu bekliyordu. Merdivenleri isteksizce çıkarken yolunun üstündeki camdan dışarıya şöyle bir göz attı. Hava oldukça kapalıydı. Dudak bükerek yoluna devam etti. Nerdeyse sınıfa ulaşacaktı ki birinin ona seslendiğini duyarak arkasına döndü. ''Hey Tia! '' Öylece durmuş, Lisa'nın ona yaklaşmasını bekliyordu. '' Şu Evlon'nun bahsettiği şey metabordu değil mi? '' Bu da nerden çıkmıştı? Gözlerini devirerek cevap verdi. '' Hayır, Lisa. Metobor değil. Metafor. '' '' Merab... '' '' Metafor. FOOR! Özür dilerim; ama derse yetişmem gerekiyor. '' Ne kıt beyin! Hiç uğraşamazdı böyle şeylerde. Bir kere sabrı yetmezdi. Kızı şaşkın bir halde ardında bırakarak sınıfa girdi.
Bingo! Erken teşhis. Gözlerini devirerek önce Austin'e sonra da Janica'ya baktı. Şimdi ise neredeyse boş sınıftan kendisine yer seçmekle uğraşıyordu. Orta sıralardan birine oturarak Önce sınıfın dolmasını ve daha sonra da profösörün gelmesini bekledi.

Kısa bir sürede dolan boğucu sınıf, şlmdi daha da sıcak olmaya başlamıştı. Sabrının sınırları zorlanıyordu ki... Güm! Kapının sertçe kapandığını ve kilitlendiğini duydu. Sonunda! Profösörün geldiğine gerçekten sevinmişti. Tanışma faslını sevmediğini söyleyerek direk derse başladı. Aslında bu iyi olmutu. Tia, oldum olası o uzun ve sıkıcı konuşmalardan hep nefret etmişti. Bu yıl karanlık lanetleri işleyeceklerini biliyordu; fakat ilk derste değil! Bu konu hakkında her şeyi bilsede dikkatle dinlemeye başladı. Profösörün nerede, ne diyeceğini tahmin edebiliyordu. Lanetlerın isimlerini aynı anda söylediler. '' Imperio!............Crucio!............Avada Kedavra! '' Aralardaki kısa ve öz açıklamalar daha önce çok fazla üzerinde durulmuş ve çok tekrarlanmış bir konuşmayı anımsatıyordu. Açıkcası Tia bu derste pek enteresanlık bulamamıştı. Dersi eğlenceli hâle nasıl getireceğini biliyordu; fakat profösör buna fırsat vermeden dersi bitirmiş ve çıkmalarını söylemişti. Üstelik ödev bile vermeden.

Tia sanki ders hâla devam edercesine sırasından bir süre kıpırdamadı. Amacı profösörün dikkatini çekip ilkginç sorularunı ve kendi bulduğu çalişkileri sormaktı; ama nafile. Profösör çoktan camın ardındaki görüntüye dalıp gitmişti bile. Ayaklarını sürüyerek sınıftan çıktı.



*Lisa, Jesse, Evlon NPC karakterleridir.

Kişisel tercihin ama biraz daha okunabilir renkler seçebilirdin. Olağanüstü/85
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://hogwartsekspresi.editboard.com/bio-lar-f164/laetta-p-r-e-
Andromeda Beata Neaux
Hufflepuff 7. Sınıf Öğrencisi
Andromeda Beata Neaux


Kadın
Ruh hali : 1. Ders | 7. sınıflar 42446019ix9
Mesaj Sayısı : 171
Yaş : 30
Kan statüsü : Bilmiyor ancak Melez olduğunu düşünüyor.
Galleon : 11703
Ekspresso Puanı : 3
Kayıt tarihi : 03/12/08

1. Ders | 7. sınıflar Empty
MesajKonu: Geri: 1. Ders | 7. sınıflar   1. Ders | 7. sınıflar Icon_minitimePaz 26 Tem. 2009, 19:42

“Ödevi nasıl unuturum? Gerçekten aptalın tekiyim.” Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersliğine giderken *Kathleen’in sorması üzerine Biçim Değiştirme ödevini yapmamış olduğunu hatırladı Beata. Son zamanlarda artık ne olduysa kafası fazla dağınıktı. Bunun sebebini kendisine bile açıklayamıyordu. Sık sık unutuyordu ödevlerini. Üstelik öyle çok yoğun biri falanda sayılmazdı. Aksine bir sürü boş vakti oluyordu genelde. Yani ödevlerini yapmaması için hiçbir geçerli nedeni yoktu. Buna rağmen nasıl oluyor da ödevlerini unutabildiğine inanamıyordu. Son senesi olduğunun farkında değil miydi? Derslerinin üstüne daha çok düşmesi gerekirken buda neydi şimdi? Gitgide aptallaşıyor muydu gerçekten? “Takma bu kadar bir şeyler uydurursu profesöre. Gerçi o kadının hoşgörülü davranması için bir Slytherin olman şart. Ama belki ikna edici bir bahane bulursak inandırabiliriz… Bakma bana öyle! Her zaman dürüst olmak zorunda değilsin.” Beata Kathleen’in sözlerine cevap verme gereği duymadı. Zaten bakışlarıyla yeterince belli etmişti cevabını. Elbette böyle bir şey yapmayacaktı. Onun bir profesöre yalan söylediği nerde görülmüştü ki şimdi söyleyecekti. Kathleen bir keresinde ona en son ne zaman yalan söylediğini sormuştu. Beata gülerek hatırlamadığını söylemişti. Aslında hatırlıyordu. Henüz bu dünyayla tanışmadığı yani muggle olduğunu sandığı zamanlardaydı. Küçüktü ve ilk defa bir arkadaşının doğum günü partisine gitmişti. Doğum günü pastasının şeklini bile hatırlıyordu. Nasıl unuturdu ki? O gün hayatı boyunca eğlenmediği kadar çok eğlenmişti orada. Ta ki partinin ortasında, eğlencenin doruğundayken annesinin telefonunu alana kadar. Raquel tekrar rahatsızlanmıştı ve hastaneye kaldırılmıştı. Beata’ya ihtiyaçları vardı her zamanki gibi. Büyük ihtimalle ablasına kan ya da ilik vermesi gerekiyordu. Beata o an ilk kez Raquel’den nefret ettiğini hissetti. Partiden ayrılma bahanesi olarak herkese yalan söylemişti. Ablam hasta yatıyor ve benim gidip ona ilik vermem lazım diyemezdi öyle değil mi? Hayır, bunun yerine onlara ailesi ile birlikte tatile gideceklerini ve eğer şimdi gitmezse uçağı kaçıracaklarını söylemişti. Tabi annesi daha sonra yalan söylediği için çok kızmıştı. Sözlerini pek hatırlamıyordu Beata. Başka çaresi yoktu ve annesi onu boşuna azarlıyordu ona göre. Bu yüzden pek dinlememişti annesinin sözlerini. Sadece son cümlesi kazınmıştı hafızasına. Ona yalan söylemeyi bıraktıran cümlesi. ‘Beş yaşında bir çocukmuşsun gibi davranmayı kes.’ demişti annesi. Fakat unuttuğu bir şey vardı. O zamanlar Beata zaten beş yaşındaydı.

Nihayet kötü anılarından kendini sıyırabildiğinde dersliğin önüne gelmiş olduklarını fark etti. İçeri giren Kathleen’in peşi sıra dersliğe girdi.
“Bence bu konuyu tekrar düşün. Bu konuda beceriksiz olduğun kesin ama merak etme ben senin için birkaç bahane uydurabilirim.” Oturacak yer ararlarken Kathleen yalan söylemesi konusunda ısrar etmeye devam ediyordu. “Hayır, gerek yok. Gerçeği söyleyeceğim.” dedi kesin bir dille. Gerçi gerçekten kastının ne olduğunu oda bilmiyordu. Ödevi yapmayı unuttum mu diyecekti yani? Kendini az önce aklına gelen anısında ki gibi çaresiz hissetti. Fakat bu sefer yalan söylemeyecekti. Yalanı bir çare olarak görmeyecekti. Beş yaşındaki bir çocuk gibi davranmayacaktı. Kathleen ‘Sen bilirsin…’ der gibi omuzlarını silkip erkek arkadaşının yanına gitti. Zaten bir saniye bile ayrılmıyorlardı ve Beata onun sürekli kendisini bu şekilde yalnız bırakmasına alışmıştı artık. Bakışlarını tekrar sıralara döndürdüğünde duvar kenarında boş bir sıra olduğunu fark etti. Hızlı adımlarıyla sıraya gidip yerleşti. Ders biran önce başlasa iyi olacaktı. Çünkü o unuttuğu ödevi düşünüp kendini daha da aptal hissetmek istemiyordu. Kafasını dağıtmalıydı ve kimse bu konuda yardımcı olmuyordu. “Bu derste öğreneceğiniz her bir büyü, her bir asa sallama bu sınıftan dışarı çıkmayacak. Bakanlığa ve çoğu büyücü ve cadıya göre buna hala hazır değilsiniz. Ancak yedinci sınıfa gelmiş ve artık reşit olmuş kişilerin bu büyüleri öğrenmesini -en azından kendinizi korumanız için gerekli görüyorum. Bu derste, Affedilmez Lanetleri işleyeceğiz.” Beata ne zaman geldiğini hiç anlamadığı profesöre çevirdi şaşkın bakışlarını. Profesörün içeri girişini veya kürsüye ilerleyişini hiç duymamıştı. Sandığından daha çok dalgın olmalıydı. Olabildiğince dikkatini toplayıp derse vermeye çalıştı kendini. Aslında bu konuda çok fazla uğraşmasına gerek kalmamıştı çünkü profesör son cümlesiyle Beata dâhil herkesin ilgisini çekmeyi başarmıştı. Affedilmez Lanetler mi? Kendilerini korumak için birilerini hâkimiyetleri altına almaya, acı çektirmeye veya öldürmeye mi ihtiyaçları vardı yani? Hiç sanmıyordu. Ancak çoğu kişi onunla aynı fikirde değil gibiydi. Özellikle Slytherin’ler daha bir ilgiyle dinlemeye başlamışlardı dersi. Diğer binalardan öğrenciler ise çok fazla rahatsız olmuş gibi durmuyorlardı. Beata tedirgin bakışlarını ders anlatmaya devam eden profesöre çevirdi. Profesör kendini tanıttıktan sonra fazla uzatmadan derse geçti. Küçük sayılabilecek bir kutudan Beata başta ne olduğunu anlamadığı bir şey çıkardı. Ancak profesör herkesin görebileceği bir seviyede havada asılı bıraktığında ne olduğunu anlayabilmişti Beata. Bir kabuluktu. Beata küçük yaratığa acıyan gözlerle baktı. Profesör ilk laneti uygularken Beata etrafındaki birkaç kişinin korku nidaları attıklarına yemin edebilirdi. Fakat bu şuan umursanacak en son şey gibi görünüyordu. Profesör lanetin özelliklerini anlatırken Beata tıpkı diğer öğrenciler gibi bakışlarını kabuluktan ayırmıyordu. Profesör bu lanetin yasak olmasının sebeplerinden bahsediyordu. Elbette öyle olmalıydı bu haksızlıktı. Kimse kimsenin özgürlüğünü elinden alamazdı. Özelliklede bu şekilde. Profesör ikinci lanete geçtiğinde yaratıktan zaten acıdan kıvranıyordu. Birazdan olacakları bilse şimdiki haline dua ederdi büyük ihtimalle. Çok geçmeden profesörün katı sesinden kulak tırmalayan o sözler çıktı. Beata acıyan bakışlarını öyle çok kısmıştı ki yaratığı göremiyordu neredeyse. Doğrusu pek görmek isteyeceği türden bir şey değildi. Beata daha fazla katlanamayacağını anladığında bakışlarını büyüyü anlatan profesöre çevirdi. Oda bu durumdan pek hoşnut gibi durmuyordu fakat ciddiyetini koruyordu. “Biraz sonra tanık olacağınız şey için üzgünüm. Avada Kedavra’nın hiçbir kurtuluşu yoktur. Arkasında iz bırakmaz. Temas ettiği anda öldürür. Ama neyse ki geçmişte bunu eğlence olarak kullananlar Azkaban’da ve biz de güvendeyiz.” Profesörün sözlerine tıpkı kendisi gibi kimse inanmamıştı. Dersin başında da söylediği gibi derslikteki herkes reşitti. Yaşlarının gerektirdiği gibi olan bitenin farkındaydılar yani. Profesör asasını tekrar acı içindeki yaratığa çevirdiğinde Beata onaylamaz şekilde başını iki yana sallıyordu. Profesör sözleri söyleyip yeşil ışık çaktığında dolan gözlerini sıkıca kapattı. Bunu görmeye dayanamazdı. Gerçi hangisinin daha acı verici olması tartışılırdı. Bile bile yaratıkta olsa bir canlının ölmesine izin vermek mi yoksa bunu izlemeyi reddetmek mi? Profesör tekrar konuşmaya başladığında Beata eşyalarını toplamaya girişmişti bile. Şuan profesörün sesini duymak istediğinden emin değildi. Dersliği terk etmek için ayaklanırken tek duyduğu profesörün ödevlerinin olmadığını söylemesiydi. Hiç kimseyi beklemeden dışarı attı kendini. Aslında o yaratık çokta umurunda sayılmazdı. Beata’nın ölümle ilgili hiç hatırlamak istemediği bir geçmişi vardı. Bugün o geçmişten kısa bir kesiti hatırladığında dersin onun kafasını dağıtacağını düşünmüştü. Şimdi ise dersi hiç işlememiş olmayı diliyordu. Koşar adımlarla koridorun sonuna geldiğinde artık tutamadığı gözyaşları akmaya başlamıştı.


*Kathleen NPC karakterdir.


Muhteşem! Olağanüstü/90
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://hogwartsekspresi.editboard.com/bio-lar-f164/b-e-a-t-a-t58
 
1. Ders | 7. sınıflar
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Mantar Pano :: RPG İçi Sayfalar-
Buraya geçin: