Ad - Soyad: Vivienne Bisette
İstenen Bina(lar): Ravenclaw
İstenen Sınıf: 7. Sınıf, uygun görülmezse 6. sınıf
Karakterin Genel Özellikleri: Hayatı bir tırmanış olarak görür. Başarıya giden uzun merdiveni tırmanmak zorundadır herkes, ona göre. Vivienne, basamakları hızlı ve güvenli adımlarla tırmananlardandır. Bunda küçüklüğünden beri aldığı özel eğitimin oluşturduğu temeller; kültürü büyük rol oynar. Tabii zekasının ve bilgeliğinin de katkısı büyüktür bu eğitime. Zarif, ağırbaşlı tavırlarıyla herkesin sevgisini kolayca kazanan ve dışarıdan oldukça hassas, narin ve kırılgan görünen Vivienne’in içinde aslında tuttuğunu koparan, hırslı, açıkgöz bir cadı yatar. Göstermese de çok meraklı, öğrenmeye hevesli ve dikkatlidir. Gözünden hiçbir şey kaçmaz. Çocukluğunu tam anlamıyla yaşayamamış olduğu ve yalnız, eve kapanık büyüdüğü için bazen fazla utangaç ve ciddi olduğunu söylerler. Ancak o her zaman, üzgün olduğunda bile gülümsemeyi bilir. Arkadaşlarıylayken çok eğlenir, çocuklar gibi...
Karakterin Geçmişi: Madame Bisette ve Monseur Bisette'in ilk ve tek kızı olarak Nice'te dünyaya gözlerini açtı. Dokuz yaşına kadar bir leydi gibi zarif, soylu ve kültürlü yetiştirilen Vivienne, keman, arp ve piyano dersleri alıyor, Fransız edebiyatını genç yaşta öğreniyordu. Özel öğretmeninin özel ilgisi ve kıvrak zekasıyla seviyesinin üstünde konuları çok çabuk kavrıyordu. Dokuz yaşına bastıktan birkaç hafta sonra muggle babasının iflas etmesi sonucu ailesiyle birlikte Londra’ya taşındı. Yepyeni bir ülke, yepyeni insanlar, yepyeni bir dil, yepyeni bir yaşam onu bekliyordu. Alış alışabilirsen. Ancak zeki Vivienne, başta yadırgasa da zamanla bu yeni ülkeye alışmaya başlamıştı. Çoğu zaman aksanında bozukluklar yaşadı, insanlarla anlaşmakta zorluk çekti. Londra’nın yemekleri, kültürü, insanları Nice’tekilere hiç benzemiyordu. Memleket özlemiyle geçen yılların ardından küçük cadı, Hogwarts isimli bir okuldan mektup aldı. Daha küçük yaşlardan Beauxbatons’tan mezun olma hayalleri kuran Vivienne büyük bir hayal kırıklığına uğrasa da Hogwarts’a gitmek zorunda olduğunu biliyordu, zaten bu yaşına kadar ne bir anaokulu ne de ilkokula gittiği için heyecanlı olduğunu inkar edemezdi. İlk kez gerçek arkadaşları olacaktı. Küçükken olduğu gibi tek arkadaşları dadıları, uşakları, özel öğretmenleri, evcil hayvanları ya da anne-babasının zengin arkadaşlarının aptal, şımarık çocukları olmayacaktı. Nihayet Hogwarts’a başlayan Vivienne, beklediğinden çok daha güzel ve büyülü bir ortamla karşılaştı. İlk yıllarında günlük hayatında olduğu gibi anlaşmada zorlansa da zamanla İngilizcesi gelişti ve anadili gibi kullanmaya başladı. Tabii Fransızcayı da unutmuyor; evde, ailesiyle her zaman Fransızca konuşur.
RP Örneği:
* Ahh! Lanet olası saat! Bugün de ötmedi! * Uykusuzluğun ve geç kalkmanın verdiği huzursuzlukla içinden saatine lanetler yağdırıyordu. Son günlerde nedense hiç çalmıyordu. Bu antika saatten ne beklenebilirdi ki? Tahta, değeri yüksek, oymalı bir guguklu saatti bu. 5 nesildir ailelerine ait olan bu saat, hala yepyeni gibi parıldıyordu. Manevi değeri maddi değeri kadar yüksekti. Kim bilir kaç büyücü ve cadı bu saatle uyanmıştı, zamanın hızla akıp gideceğini, bir gün bu saatin torunlarının torunlarına geçeceğini bilmeden. Şimdiyse onlardan geriye sadece bu saat kalmıştı. Çalışmıyordu bile. * Yarın belki de hiç bir şey kalmayacak * diye geçirdi içinden Dawn. Yarının neler getireceğini kim bilebilirdi ki?
Yatağında doğrulurak etrafa bakındı. Yatakhanede neredeyse kimse yoktu. En geç o uyanmıştı, antika saati sağolsun. Derse geç kalmış sayılmazdı, ama saniyelerini doğru kullanmalıydı. Çevik bir hareketle yataktan kalktı ve aynanın başına geçti. Solgun, mutsuz ve keyifsiz, donuk, gri bakışlı, kasvetli bir kıza bakıyordu. Aslında bu kız kendisiydi, ama normalde olduğu kızdan çok uzaktı. Musluğu açarak buz gibi soğuk suyu yüzüne çarptıktan sonra biraz daha kendine gelmişti. Saçlarını asası yardımıyla düzleştirdikten sonra geriye okul üniformasını giymek kalıyordu. Sol göğüs hizasında lacivert - bronz ipek ipliklerle işlenmiş Ravenclaw arması olan cüppesini, beyaz gömleği ve gri eteğinin üzerine giydi. Okul üniformasını hiç beğenmezdi aslında. Normal üniformalardan farklı kılan tek şey yerlere kadar uzanan bol cüppelerdi.
Çantasına, bir kaç tomar parşomen, bir mürekkep hokkası ve iki tüy kalem yerleştirdikten sonra fermuarını kapadı. Ortak Salon'da rastladığı tanıdıklarına selam verdikten sonra koşar adımlarla merdivenlerin başına geldi. Tam zamanında varmıştı, adımını atar atmaz merdiven sarsıntıyla harekete geçti. Bu sarsıntılı başlangıç Dawn için hiç de iyi olmamıştı, dengesini yüksek ölçüde kaybetmiş ve düşmenin eşiğinden dönmüştü. Kendini toparladıktan sonra etrafı izlemeye koyuldu. Merdiven her katta duruyordu. Ama okulun içi pek tenhaydı, genelde geç kalanlar koşuşturuyordu. 1. kata indiğindeyse koridorda kimsenin olmadığını gördü. Belli ki ders başlamıştı.
Koşuşturarak Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersliğini buldu. Kapı kapalıydı. Yavaşça kapıya vurduktan sonra içeri girdi. Hayır, henüz ders başlamamıştı. Ama Dawnille'in daha çantasını bir kenara asmasına kalmadan zil çaldı. Hemen bir sıraya oturmaya çalıştı - ama başını kaldırınca sıraların oturulamayacak halde olduklarını ve yerlerde beyaz, geniş yastıkların olduğunu gördü. * Profesör bir tür şaka mı yapıyor? * diye geçirdi içinden. Profesör yastıkların neden orada olduklarını anlatınca da hayranlık ve şaşkınlık karışımı bir ses tonuyla ` Vay be, ne yaratıcılık! ´ diye mırıldandı sadece kendinin duyacağı yükseklikte. Profesör uygulamayı öncelikle gösterecekti. " Miss Chapman " diye hitap ettiği Gryffindorlu, sarı saçlı bir kız profesörün yanına gitti. ` Sersemlet ! ´ Kız yastığa düştükten sonra sınıftan bir kaç kikirdeme sesi geldi. Bunlar kesinlikle 3. sınıf Slytherin öğrencileri olmalıydılar. Ancak profesör partnerlerini yastıklara isabet ettirmelerini söylerken özellikle onlara bakmıştı, bu kez utanan onlardı işte!
Kendisine bir partner bulmakta zorlanacaktı belki de. * Keşke Tina da alsaydı bu dersi, ne güzel eğlenirdik. * diye geçirdi içinden. En yakın arkadaşıyla neredeyse her dersleri ortaktı. Ancak Tina, Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersine zaman ayıramamıştı ne yazık ki. Bu tür dersler genelde partnerlerle, uygulamalı işlenirdi. Dawn da arkadaş çevresi oluşturmada pek de iyi sayılmazdı. Köşede duran güleryüzlü bir Gryffindor öğrencisi sırıtarak yanına geldi. ` Galiba partnerin yok, ha? ´ Dawn * Bu seni ilgilendirmez ! * diyecekti ama kendini frenledi. Sadece ` Evet, galiba! ´ diye homurdandı soğukça. ` O zaman benimle çalışmak ister misin? ´ Konuşmanın bu yönde gelişeceğini biliyordu. Her ne kadar kibirli görünen bu aptal Gryffindorlu kızla çalışmak istemese de sınıfta bir tek ikisinin kaldığını fark etti. * Haha! Seninle çalışmak mı? Dalga mı geçiyor bu kız? Bir aptallık yapmadığı sürece belki biraz katlanabilirim. Sadece not için... * Kızın sıcak tavırlarına ayak uydurmaya çalışarak, biraz daha kibar ve yumuşak bir ses tonuyla ` Tabii, teklifin için teşekkür ederim... ´ ` Dorothee. Takma isimlerden hoşlanmam, sadece Dorothee. Peki ya sen? ´ İçinden kahkahalarla gülmek geldi. Annesi ona küçükken Oz Büyücüsü masalını okumuştu ve o kitaptaki kahramanın adının aptalca olduğunu düşünüyordu. O günden beri bu ismi ne zaman duysa, yüksek sesle gülerdi. Ama ortam buna elverişli değildi. ` Ben de Dawn. Neyse, fazla uzatmadan uygulamaya geçelim. ´ Bu Dorothee denen kız cıvımadan önce tavırlarını biraz daha soğuklaştırdı. Son kalan yastıkların önüne geçtiler. Önce Dawn deneyecekti. Boğazını temizledi. Kararlı bir tavırla asasını Dorothee'ye doğrultarak ` SERSEMLET ! ´ diye haykırdı. Dawn o kadar hiddetle haykırmıştı ki, bırakın düşmeyi, kız resmen yastığa yapışmıştı. Tatminkar bir gülümseme yüzüne yayılırken sıra Dorothee'ye gelmişti. ` Ser- sem - haapşu! ´ Büyüsü bir vazoya isabet etmişti. Antika görünümlü vazo tuzla buz olunca kızın çilli yanakları pembeleşti. ` Neyse, tekrar dene. ´ diye mırıldandı Dawn. ` Sersemlet! ´ Bu kez büyü işe yaramış ve Dawn bembeyaz, kabarık yastığa gömülmüştü. ` Çözül! Tebrikler, Dawn. Çok iyiydin. ´ ` Yaa, evet, sen de. Her neyse, görüşürüz. ´
Çantasını aldıktan sonra, Dorothee'ye davrandığının aksine, gözleri ışıldayarak, gülümseyerek profesöre iyi günler diledi. Sonra en büyük ayrıntıyı atladığını hatırladı - kahvaltı! Annesinin okula gelmeden bavuluna tıkıştırdığı bir paket bisküviyi hatırladı. Kahvaltısını onlarla geçirmeyi planlıyordu. Zaten öğle yemeği de bir kaç ders sonraydı.