Austin Jamie Phoenix Gryffindor 7. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 31 Yaş : 33 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11275 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 25/06/09
| Konu: Phoenix C.tesi 18 Tem. 2009, 02:56 | |
| Ad - Soyad: Austin Jamie Phoenix İstenen Bina: Gryffindor İstenen Sınıf: VII. Sınıf Karakterin Genel Özellikleri: Cesur bir kişiliğe sahip sıradan bir ergenin bütün özelliklerini bünyesinde barındırır. Belki de nefret edilesi en güçlü yanı gözü kara oluşudur. Cesurluk bir bakıma güç ve özgürlüğün asil temsilcilerinden birisidir. Kendisini kanıtlama amacından çok kişiliğini ön plana çıkartmayı amaçlar. Bu yönüylede bir çok kişinin takdirini kazanmıştır ki özellikle de genç kızların. Uzun boyu ve girişken yapısıyla göze hitap eden bir gençtir. Oldukça güzel olan ince sesiyle de büyülemektedir çevresindekileri. İnsanların her zaman küçük şeylerle de mutlu olabileceğini savunanlardandır. Bir tutam gülücük, masumane bir bakış işte mutluluğun bunlarda gizli olduğuna inanır. Gerçek aşkın büyüsüne inanır lakin bunu Hogwarts yıllarında bulabileceğinden oldukça şüphe içindedir. Bu yüzden kısa ilişkiler yerine en doğru olanın beklemek olduğunu düşünmekte fakat kızların olağan ilgisine de hayır diyememektedir. Masum bir yüzü ve çarpık gülümsemesiyle ilk izlenimi olağanüstü bırakmada ustadır bir bakıma. Araştırmayı ve öğrenmeyi her ne kadar sevse de Seçmen Şapka onu Gryffindor'a göndermede, cesaretinin zekasından daha önde olduğuna inanmakta karar kılmıştır. Karakterin Geçmişi: Bir sonbahar gecesi dünyaya gözlerini açmıştır. Ailesinin tek evladı olma şerefine erişmiş ve aldığı ilk nefesle annesinin son nefes alışına sebep olmuştur. Çocukluğunu bu durumun kırıklığıyla yaşamıştır. Çünkü annesinin sonunu kendisinin hazırladığını düşünüp yıllarını zehir etmiştir. Babası ise her ne kadar bu düşünceyi onaylamasa da bir yanının kendisine katıldığını bilmiştir Austin. Mutlu bir ailenin özlemiyle yaşamıştır uzun yıllar boyu. Babasının en sonunda eve anne! diye getirdiği genç bir kadında aramıştır mutluluğu lakin asıl hedefinin para olduğunun anlaşılması ile bu mutlulukta yerini kırılmış bir kalbe ve hüznün pençesine atmıştır kendisini. Yıllar geçtikçe suçluluk duygusu yerini özleme bırakmıştır. Artık annesini özleyen genç bir çocuktur ve bununla başa çıkmayı da yılların deneyimiyle öğrenmiştir. Hogwartsa başlaması ile tüm hayatı değişmiş, gerçek evi olarak benimsemiştir burayı. RP Örneği: - Spoiler:
"Ah Alexz. Rahatsız etmiyorum ya derdim ama bu saatte uyumayacağını ikimizde çok iyi biliyoruz. Müsait misin yoksa yanındaki kızlar gidince tekrar arayayım mı?"
Her kadında bir yanılma payı vardır elbet. İşte o imkansız görünebilecek anlardan birisi. Biricik sevgilisi hislerinde bu kez yanılmıştı. Yanında oynaşmaktan başka işe yaramayan bir kaç parça aptal kız yoktu. Sadece kendisiyle baş başaydı bu kocaman odada. Ne güzel bir parfüm izine ne de bir kadın tenine, hiçbirine rastlanamayacak kadar masumdu bu oda. Lakin Alexz bu oda kadar masum muydu? Kendisini az önce güzel bir kadına kaptırmamış mıydı? Ama Rose. Esmer bir ten ardında güzel bir yüz, dolgun dudaklar, orantılı vücut hatları, uzun boyu ve şehvet dolu bakışları. Her erkeğin arzulayacağı türden bir kadın. Hiçbir zaman kendisine niçin katlandığını anlamamıştı ve anlayamayacaktı da. Böylesine mükemmel bir varlık nasıl olurda bunca yaramazlıklarına inat kendisiyle ilişkiyi sürdürmeye çalışıyordu. Bir yanı hala o David i unutamamıştı, biliyordu bunu, belki de hissediyordu. Alexz kadar iyi değildi rol yeteneği. Gözlerinden okunuyordu kimi zaman. Bakışları, büyülendiği o bakışları kimi zaman birer yabancıydı sanki. Bir yabancıya aitti. Belki de o adamı görüyordu kendisinde. Ama vazgeçmiyordu da. Elbette Alexz in de ondan vazgeçeceği yoktu. Bunu kimse değiştiremezdi çünkü Rose bile.
''Ah hadi ama Rose. Nereden çıkardın bunu. Biliyorsun şu dünya üzerindeki tek mükemmel dişi sensin benim için. Düşünme böyle. Hala benim aşkımı sorguluyorsun ama güzelim. Bu arada seni çok özledim Rose. Her bir zerrem seni arzuluyor.''
Kıpkırmızı, yumuşacık bir yatağın pençelerinde buluvermişti kendisini. Pencereden sızan ay ışığıyla birlikte loş oda, öylesine romantik anları çağrıştırıyordu ki uslanmaz ruhuna. Yüzüne yerleşmiş o tatlı gülümsemeyle bekliyordu karşısındaki varlığın o güzel sesini. 1 gece sadece 1 gece ayrı kalıyordu ondan. Ama duyduğu özlem bunun tam aksini söylüyordu. Avunmak. Başka bir kadının vücudunda. Ama onu da yapamıyordu ki. Eli mahkumdu bu gece. İstese de zafere ulaşamazdı. ''Her neyse. Nerelerdesin? Canım sıkıldı ofiste. İki gündür dosyalarla sabahlıyorum." O muhteşem ses bir şeyler mırıldanmaya başlamıştı bile. Gözlerinin önünde saniyelere sığacak düşünceler, anlar geçiyordu şimdi. Rose. Ne kadar güzel bir kadın olduğunu yine her bir yanında hissetmişti. Loş bir ortam. Romantizmin doruklarında hem de. Birkaç adım ötede büyükçe bir masa. Üzerinde parlak cam bardaklar ve bir şişe şarap. Kırmızı veyahutta beyaz. Karanlığın benliğine düşmüş o rengi ayırt etmek ne mümkün. Dolunay. İspanya nın en ünlü ve en asil otelinde bir gece lakin yalnız. Şuanda kendisini güzel bir kadının vücudunda kaybetmek, ıslanmak varken sadece boş boş uzanmak kocaman yatağa. Bir yandan güzel sevgilisinin sesi. Dalıp gitmişti belki düşünceler diyarına bekleyen kadını unutarak. Sessizlik sadece sessizlik hakimdi bir süre aralarında. Oysa ki kadın kesinlikle başka biriyle birlikte olduğunu zannedecekti. Artık onu da inandırmak güçleşmişti. Yaramaz sevgilisinin hiç boş durmayışı. Doğaldı belki ama ilk defa bu gece içten konuşmuştu Rose ile. Her ne kadar o bunu bilmesede. ‘’İspanya’dayım hayatım. Yıldızlar, dolunay ve loş bir ortam. Bir şişe şarap ardında iki adet kadeh. Sevgilim burada olmanı öyle isterdim ki. Senin o aptal kağıtlar ardına gizlenmiş ruhunu oradan kaçırıp, burada aşkın zirvesine taşımayı öyle çok isterdim ki.’’
Sustu. Bir an olsun kelimeler ağzında düğümlendi. Aşkın zirvesi. Evet o silinmeye yüz tutmuş anılarında bu kelime oralarda bir yerlerde yankı yapıyordu beynine. Başka bir kadın daha için kurmuştu bu cümleyi. Lakin diğer beraber olduklarından farklıydı bu sefer ki gerçekten yoğun duyguların esiri bir kelimeydi bu henüz gün yüzüne çıkmaya çalışan. Afallamıştı ne oluyordu böyle. Gözleri yavaş yavaş kapanıyordu isteksizce. Anılar, peşini bırakmıyordu bir türlü. Bir kaçma kovalamaca. Ne oluyordu böyle. Anlamsız geçen anlar. Bir an olsun bir çift mavi göz. Okyanus kadar mavi ve berrak. Masumane bakışlar. Lakin o bakışların içine düştüğü o hüzün denizi. Anlıyordu şimdi ne olduğunu. Yıllarca anılarında saklanmış bir kadına aitti bu gözler. Körpe yaşlarında aşık olduğu kadına aitti. Adreanne. Geçen gece, daha geçen gece bir hüzün seliyle ayrılmamış mıydı onun yanından. Peki ama neden şimdi gelmişti aklına, onun aklından hiç silinmeyen büyülü bakışları. Hem de sevdiği kadını hissederken. Bir ana sığmış bu anılar nasılda acıtmıştı böylesine kalbini. Hala açmaya cüret edemediği yeşil gözleri ve susuz kalmış dudakları. Bulmalıydı. Onu bulmalı ve tekrar onunla konuşmalıydı. Yoksa bu garip acıyla yaşayamazdı. Bir yandan Rose un güzelliği ve içtenliği bir yandan Adreanne’ın karşı konulmazlığı. Hiç böyle bir ikileme düşmemişti ki hayatında. Sadece susuyordu Rose bir şeyler mırıldanıyordu belki telefonun diğer ucunda. Lakin Alexz sanki bir şokun etkisine girmişti. Konuşamıyor, gözlerini bile açamıyordu. Bir karabasan. Evet bir karabasan gibi çökmüştü bu hayaller üzerine. Ne uyanabiliyor ne de kaçabiliyordu. Yaptığı sadece susmak ve beklemekti anıları. Kalbi ise hiç durmadan atıyordu. Çıkmak istiyordu sanki kovuğundan. Terk etmek bu vücudu, savunmasız bırakmak için elinden geleni yapıyordu kalbi. Telaşlanmıştı Rose. Ne bir cevap alabiliyordu sevgilisi olacak o adamdan ne de bir kıpırtı. Alexz hiç olmadığı kadar çaresizdi. İki kadının üzerinde oluşturduğu baskıdan bir türlü kurtulamıyordu. Rose, ondan vazgeçemezdi. Şu çırpınan kalbinden onu söküp atamazdı. Peki ama Adreanne, çocukluk aşkı. Onu nasıl tekrar isteksizce geldiği yerden söküp atacaktı. ‘’Alexz’’ Telefondan gelmiyordu bu ses. Bilinçaltına yerleşmiş bir olgunun dışa vurumuydu sanki. Uzaklardan seslenen Rose. Yine göz alıcı, yine muhteşem. Çağırıyordu kendisine doğru. İlerleyemiyordu ama. Ne kadar koşarsa koşsun bir adım bile atamıyordu kadına doğru. ‘’Alexz’’ bu sefer uzun zamandır duymadığı o muhteşem ses yankılanıyordu zihninde. Adreanne. Hiç olmadığı kadar güzel. Siyahlar ardına gizlenmiş o masum kız. Mavi gözleriyle kendinden geçiriyordu adeta Alexz i. Fakat ne ona ne Rose a bir türlü ulaşamıyordu. Etrafından geçen binlerce kadın. Her biri yüzüne taktığı maskeyle hızla ve umursamazca etrafından geçiyordu. Kıpırdayamıyordu şimdi. Sadece o yeşil gözlerinin ardından seyretmekti tüm yapabildiği. Maskeleri yavaş yavaş yavaş düşerken kadınların, Alexz adeta şoka girmiş gibiydi. Rüyanın içerisinde girdiği bir şok etkisi. Her biri birlikte olduğu kadınların ta kendisiydi. Evet, onlardı bu gece kendisini ziyarete gelenler. Artık ne Adreanne ı ne de Rose u seçebiliyordu onların aralarından. Üzerine doğru yürüyordu kadınlar. Söyledikleri tek bir sözle ‘’Sen sevemezsin Alexz. Sen sevemezsin. Hepimizi birden sevemezsin.’’ Binlerce sesin kulaklarında yaptığı o ağır baskıyla birden açıverdi gerçek hayata gözlerini. Terler, her biri vücudundan sapır sapır dökülüyordu şimdi. Nefes nefese kalmıştı. Bir kabusun pençesinden kurtulmuştu belki ama şimdi daha büyük bir çukura düşmüştü. ‘’Hepimizi birden sevemezsin.’’ Haklıydılar. Her birini birden nasıl sevecekti ki. Lakin unuttukları da bir şey vardı. Sadece Rose u seviyordu. Diğerleri sadece eğlenceydi. Bir de Adreanne vardı tabi. Peki ona karşı hissettikleri neydi?
‘’Rose ordamısın?’’
Elinde sıkıca tuttuğu telefondan nefes nefese söylendi. Lakin Rose telefonu çoktan kapatmıştı bile. Gün ışığı yavaş yavaş süzülüyordu altın renkli perdelerin altından. Ne kadar uzun süre o aptal rüyanın etkisinde kalmıştı böyle. Yeni güne böylesine bir başlangıç, şahaneydi. Yapması gereken bir şeyler vardı. Acilen Rose u aramak ve bir şeyler uydurmak. Hiç kuşkusuz yine başka kadınlar etkenini düşünüp kapatmıştı telefonu. Peki ama ona bunu nasıl açıklayacaktı. Eline yavaşça telefonu aldı ve o kabusun etkisinden yavaş yavaş sıyrılarak numarayı çevirdi. Elleri titriyordu. Uzun zamandır böylesine çaresiz hissetmemişti kendisini. Normalde güzel bir kadınla sabahlaması gerekirken şimdi böyle bir çıkmazdaydı işte. Şaşkınlık, tüm vücudu şaşkınlığın verdiği etkiyle çepeçevre sarılmıştı. Sabah mahmurluğu üzerinde olan Rose ise sabahın bu en erken saatlerinde kendisini rahatsız eden münasebetsize bir şeyler mırıldanmak için sinirlice açmıştı telefonu. Titrek vücudu ve titreyen konuşmasıyla kadından önce davranıp konuşmaya başladı. ‘’Rose…’’
| |
|
Malachy Grandley Gryffindor 6. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 354 Yaş : 29 Kan statüsü : Melez. Galleon : 11380 Ekspresso Puanı : 37 Kayıt tarihi : 12/07/09
| Konu: Geri: Phoenix C.tesi 18 Tem. 2009, 14:14 | |
| | |
|