|
| V, VI, VII. Sınıflar İçin İlk Ders | |
|
+4Sophia Rose Dvorska Teodor Amberiotis Xenophilius Waffling Eurydice Black 8 posters | Yazar | Mesaj |
---|
Eurydice Black Slytherin Bina Sorumlusu, İksir Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2206 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12424 Ekspresso Puanı : 89 Kayıt tarihi : 05/06/08
| Konu: V, VI, VII. Sınıflar İçin İlk Ders Ptsi 20 Tem. 2009, 15:48 | |
| Yavaşça toprağa süzülen yağmur damlalarını seyretmenin keyfini sürerken, bulutların arasından beliren kızıllığa gözü takılmıştı. Büyük bir gaz kütlesinin etrafını sardığı devasa büyüklükteki güneş, göğe yaydığı kızıl renklerin ardında yok olmaya yüz tutmuştu. Basit bir yaz yağmurunu andıran olay şiddetini yavaşça arttırıyordu. Doğallığın doruk noktasına ulaştığı bu müthiş arazide olmak büyük şanslılıktı. Batı kanadından esen hafif rüzgâr taş koridorları toprak kokusuyla doldururken, geçmişin tanıkları taş duvarlara çarpıp hafif bir uğultu oluşturuyordu. Son dersleri seçmesinin özel bir sebebi yoktu aslında ama okul yeni açıldığından gündüzleri de çok dersi olduğu söylenemezdi. Aslında burada olmak onun için çok büyük şanstı. Üstelik mezun olduğu binanın başkanı olarak… Hak etmişti, etmeseydi orada olamazdı. Birbirine geçirdiği parmaklarına bakıp hemen ardından derin mavi gözlerini tavana dikti. Suratında en ufak bir gülümseyiş yoktu. Aksine kaşları hafif çatık, ağzı hareket etmiyor ve heykeller gibi durmaktan vazgeçmiyordu. En sonunda bulunduğu yerden sıkılıp dersliğe inmeye karar verdi. En azından zindanlarda olmak onu avutuyordu.
Dersliğe girdiğinde burnuna gelen rutubet ve ölü hayvanlardan gelen ağır koku suratını iyice asmasına sebep olsa da rahat biri görünümünü veriyordu. Ne işleyeceğinin farkında bile değildi fakat bir şeyler işleyeceğine emindi. Kürsünün ardındaki dolaba doğru yöneldi. Minik şişeleri kurcalamak istiyordu. Belki de onu meşgul eden ve mutlu eden tek şey onlardı. Elleri tüplerin üzerlerinde geziyor, derisine temas eden buhar onu eğlendiriyordu. Açık olan raflardan birine eğilip içini karıştırdıktan sonra hızla kapattı. Etrafa yayılan hafif toz bulutu ve küf kokusu buranın temizlikten uzak kaldığını gösteriyordu. Ama o temizliği gerçekten sevmezdi. Ve Hogwarts’da olduğu sürece sınıftaki hiçbir şeyi temizlemeyecekti. Birileri geliyordu. Ayak seslerini duyabiliyordu. Kurtadam tarafından ısırıldığından beri kulakları fazla hassastı. Cüppesinin açılan kolunu hızla aşağıya indirirken suratında memnun olmamışlığın belirtisi bir ifadeyle duvarlara bakıyordu. İçeri giren öğrenciye küçümser gibi bakıp şişelerine geri döndü. Yavaşça artan ayak seslerinden rahatsız olmuş gibiydi. Gürültücü grupları sevmezdi, gürültücü sınıfları da sevmezdi. Göz ucuyla kapıdan geçen birkaç öğrenciye bakıp başını salladı. Kendisi de öğrenciyken böyle miydi gerçekten? Hızla arkasını dönüp masaya ilerledi ve az daha beklemeyeceğini anlatmak ister gibi kapıyı kapattı. O dakikadan itibaren içeri giren herkes dersten sonra iyi bir azarı hak edecekti. Tabi iyi birer mazeretleri yoksa…
Sert taşlara vuran ayakkabısının çıkardığı sesleri dinleyerek sınıfa baktı. Herkes onu tanıyor olmalıydı. Sesini ayarlamaya çalışma gibi bir derdi yoktu. O her zaman olduğu gibi davranmayı tercih ediyordu. Suratında ne olduğu belli olmayan bir ifadeyle konuşmaya başladı. “Aramızda birinci sınıf öğrencisi olmadığına göre hepiniz beni tanıyorsunuz. Bu yüzden diğer profesörler gibi kendimi tanıtmaya hiç niyetim yok. Tek söyleyebileceğim bir şeyler anlatırken beni dikkatle dinlemeniz gerekiyor, aksini düşünmek istemiyorum.” Biraz farklı bir başlangıç olmuştu sanki. Ne olursa olsun umurunda olmayacaktı. O burada onlara iksir öğretmek için vardı, kendini tanıtmak için değil. “İksir, dersten öte bir sanattır ve sadece yetenekli olanlar bunu başarabilir. Bu konuda sohbet edeceğimiz zamanımız elbet olacaktır fakat şimdi derse başlıyoruz.” Dolaba yönelip birkaç şişe sıvıyı kontrol ettikten sonra tekrar sınıfa döndü. “Barış Yudumu üzerinde çalışacağız. Kaygıyı azaltan ve heyecanı gideren bu iksiri nasıl yapacağınızı merak ediyorum doğrusu. Bir ay taşına, ısırgan otuna, bir diş sarımsağa ve bir düzine boynuzlu sümüklü böceğe ihtiyacınız var. Sınıfın güney kanadındaki dolaplardan yararlanabilirsiniz.” Aslında onların bu halleriyle eğleniyordu. Malzeme toplamayı bitirmelerini bekledi. Bazılarını unutanlar mutlaka çıkacaktı. Bundan kesinlikle emindi. Kimse mükemmel değildi. Kendisi bile… Yavaş yavaş yerine geçenleri izleyip tamamen sustuklarında tekrar konuşmaya başladı. “Talimatlarına gelince… İlk olarak ısırgan otunu ezecek ve özsuyunu çıkartacaksınız. Tabi bu özsuyu kazana ekleyeceğinizi söylememe gerek yoktur umarım. Sonrasında sarımsakları ince bir şekilde dilimleyip kazana atacak ve karışım kokusuz hale gelene kadar bekleteceksiniz. Kazan beklerken o yakınlarınızdaki sümüklü böcekleri kalın parçalara bölüp bekleyecek ve tamamen kokusuz hale gelince kazanı yakıp onları ekleyeceksiniz. Kaynadığı vakit ay taşını atıp bir kez karıştıracak ve kazanı ateşten indireceksiniz. Talimatları tekrar etmeyeceğim, başlayabilirsiniz.”
Vakit ilerledikçe iş daha da eğlenceli hale geliyordu. Birbirinden kopya çekmeye çalışanlar da vardı, malzemeleri yanlış sırayla koyanlar da. Aslında oldukça basit bir iksirdi ama tutturmak oldukça zordu. Etrafa yayılan garip kokular ve patlama sesleri eşliğinde öksürmeye başladı. Oldukça eğlenmişti ve daha da eğlenmek istiyordu. Loş zindanın içinde iksir tutturmak için kıvranan genç cadı ve büyücülerin hali gerçekten acınasıydı. “İksirlerinizden ufak birer örnek istiyorum. Masaya bırakabilirsiniz.” Bir dolunay öncesinden kalma yarılmış dudağını ısırarak gülmesini engelledi. Kaşları şaşırmış gibi havadaydı. Ders onun için fazla eğlenceliydi ama öğrencilere sorarsanız aynı olmadığına yemin edenler olabilirdi…
- Spoiler:
U n u t u l a n M a l z e m e l e r : Isırgan otu: Eğer koymayı unutursanız iksir kırmızı ile pembe arası bir renge bürünür. Patlama yaşanmaz fakat hafif bir koku etrafınızı sarabilir. Sarımsak: Eğer unutulursa iksirimiz mor renk alacaktır ve kokusu midenizi bulandıracaktır. Boynuzlu sümüklü böcek: Unutulursa iksir haki rengini alacak ve dayanılması güç bir koku yaratacaktır. Ay taşı: Unutulursa gümüş rengini alacak olan sıvıdan hiçbir koku gelmeyecektir. Fakat patlamaya sebep olur.
Y a n l ı ş S ı r a l a m a : Isırgan otu: Eğer sarımsaklar doğrandıktan sonra eklenirse iğrenç bir kokuya bürünecek, bütün malzemeleri eklendikten sonra eklenirse sıvıyı lacivert renge dönüştürecek, sümüklü böceklerden sonra eklenirse iksirin çok şiddetli olmasa da patlamasına sebep olacaktır. En fazla saçlarınız havalanır. Sarımsak: İlk olarak doğranıp üzerine ısırgan otu eklenirse iğrenç bir koku yaratacak, sümüklü böceklerden sonra eklenirse sıvının rengi sararacak, ay taşından sonra eklenirse koyu yeşil renge bürünecektir. Boynuzlu sümüklü böcek: Her yanlış kullanımda iksiri mavi renge çevirir. Ay taşı: Herhangi bir yanlış kullanımda patlamaya yol açar, yüzünüzde patlama yüzünden is lekeleri olur ve saçlarınızın şekli kaçar.
* Eğer birden çok malzeme unutursanız istediğiniz şekle sokabilirsiniz iksiri. * God-Mode kesinlikle istemiyorum. Yaratıcı olun. * Çok büyük patlama oldu diye yazmanızı da istemiyorum. Kriterleri belirttim. * Çıkış Rp'lerinizi dilediğiniz gibi yazabilirsiniz. * Son olarak; Rp'mi okumadan saçma sapan yazarsanız kabul etmem.
En son Eurydice Black tarafından Salı 21 Tem. 2009, 13:31 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Xenophilius Waffling Gryffindor 5. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 114 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkandır. Galleon : 11514 Ekspresso Puanı : 3 Kayıt tarihi : 16/03/09
| Konu: Geri: V, VI, VII. Sınıflar İçin İlk Ders Ptsi 20 Tem. 2009, 20:35 | |
| Ortak salonda gözlerini tava dikmiş düşünürken dışarıdaki yağmurun camda bıraktığı sesleri duyabiliyordu. Salondaki sessizlik o kadar hoştu ki, X oradan ayrılmayı aklına bile getiremiyordu. Dersin iksir olması ona biraz huzur aşılıyordu. İksir derslerini severdi, becerisi yüksekti. Özellikle profesör fazla ilgilenmiyordu. Yumuşak kanepede uzanırken şömineden vücuduna yansıyan sıcaklık uykusunu getiriyordu. Zemindeki yumuşak döşemeden gelen ayak sesleri o kadar ritmikti ki masaj sesi gibi geliyordu. Eliyle kırmızı kanepenin köşesini tuttu ve kendisini çekerek doğruldu. Ayaklarını tekrar yere koyarken zayıf güneş ışığının ortak salona girmesi üzerine ders saatinin çok yakın olduğunu fark etti. Sessiz salonda ayağa kalktı ve ağır adımlarını çıktığı son dersten sonra ilk gitti yere, çalışma masasına yönlendirdi. Ahşap ve büyük sandalyenin arkasında asılı duran çantasını sırtına savurdu ve kısık sesli konuşmalar, tüy kalem cızırtıları, ayak sesleri eşliğinde kendini ortak salondan attı. Koridordaki tenha ortam ve biraz serin hava insanı ders işlemeye teşvik ediyordu. X, son dersleri her zaman severdi. Ardından arkadaşlarıyla, ortak salonda, istediği kadar eğlenebilirdi. Fakat bu akşam biraz yalnız gibiydi. Bir arkadaşı hastane kanadındaydı, lanet olası kolunu kırmıştı. Marilynn’ın yine uyku sorunu vardı, derse yetişebileceğinden şüpheliydi. Amberiotis’in ne yaptığı hakkında bir fikri yoktu. Her zaman en kötü ihtimali düşünüyordu, şimdiki en kötü ihtimal ise onları en geç yatmadan önce görmekti. Serin havaya karşı büyük bir önlem olan cüppesi, uzun saçlarının ısı koruma özelliğiyle birleşince vücudu buna fazla dayanamadı ve tüm gözeneklerden fazla rahatsız etmeyen ter damlaları alnından yanağına süzülürken kolunun tersiyle sildi. Ağır adımları güneşin giderek alçalmasıyla hızlanırken, okulun içinde ne kadar az öğrenci olduğunu fark etti. Çoğu, şimdi, ortak salonlarında oturuyordu. Kimi ufak veletlerse yatmışlardı bile. Marilynn koskocaman, bir genç kız olmasına rağmen o da uyuyordu. X’in burnundan belli belirsiz bir “Hıh!” sesi duyuldu.
Uyumak için can atan vücudunun, ilk olarak sağ ayağı, İksir dersliğine girdiğinde daha kimsenin olmadığını gördü. Gözleri sınıfı tararken içinde beliren isteksizlik tüm vücudunu sardı. Adımları isteksizce dersliğe girerken profesörle yalnız olduğunun farkına varması onu biraz endişelendirdi. Profesörle göz göze gelmemeye çalışarak rafların oraya –profesöre- baktı ve başıyla selam verip gözlerini hemen kaçırdı. Hogwarts’a gelmiş en deli profesör bu olmalıydı, çatlağın tekiydi. X, dersten hoşlansa da asla sınıfa bu kadar erken vakitte gelmezdi. Onu profesörden koruyacak bir ‘Slytherin’ unvanı yoktu, yine de içindeki cesaret –zamana bağlı olarak- alevlenmeye başladı. Kibir yavaşça tedirgin vücudunu rahatlatırken profesörün yüzündeki küçümseme ifadesini yakaladı. Üst dudağının sağ köşesi seğirdi ve yukarı doğru kıvrıldı. Tek tesellisi derslikte profesörle uzun süre yalnız kalmamış olmalarıydı. Fazla geçmeden diğer öğrencilerde sınıfa akın etmeye başlamıştı. Çoğu tanıdığıydı zaten. Kimisine bakarken gülümsüyor, kimisine nefretle bakarken yüzüne korkutucu bir ifade yerleştirmeye çalışıyordu. Dışarıda güneşin son, cılız ışıkları belirirken sınıfın kapısı büyük bir gürültüyle kapandı. Yağmur biraz daha hafiflemiş olsa da daha devam edecekmiş gibi gözüküyordu. X, rahatsızca kıpırdandı ve öne eğilerek arkasından cüppesini çıkarttı. Bu derste asla oturamadığı –yazı yazmayıp uygulama yaptıklarında yani- sandalyenin arkasına astı cüppesini. Kafasını kaldırıp dikkatle profesöre baktı. Zihnindeki hiçlik boşalırken, yeri konsantrasyonla doluyordu.
Profesör, X’e itici gelen ses tonuyla, konuşmaya başladığında ne kadar dikkatle dinlemesi gerektiğini biliyordu. O kadar iyi bir konuşmacıydı ki, söylediği şeyleri bir kerede anlamazsanız tüm iksir mahvolurdu. Önceki senelerde bu deneyimi çok iyi bir şekilde tatmıştı. Başta başarılı olmuş hissi verir, fakat profesör onaylamayınca sinir sistemin çökerdi. Tek gözünü kısmış dikkatli dikkatli profesörü izlerken dirseğini dayadığı sıradan koluna yavaş yavaş soğuk hava akımı gelmeye başlamıştı. İnce gömleğinin bu kadar dayanıksız olacağı gerçeği biraz canını sıktı. Yavaşça benzersiz dikkati dağılıyordu. Hata yapacağından çok emindi. Her seferinde büyük bir çaba ve gayretle ilerleme kaydediyordu fakat başarısı çok sınırlıydı. Hayal meyal üçüncü sınıf civarında birkaç kez başarılı olduğunu hatırlıyordu. Derse olan yoğunluk artarken yükselen, aşırı derecede ağır gelen tahta kokusu X’in burnunu yakmaya başlamıştı. Akşam yemeğine gitmemenin acısı da şimdi çıkıyordu, karnı ağlar gibi gurulduyordu. Yan sırasında oturan kız ona pek anlam veremiyormuş gibi bakıyordu. Sinirli bakışlarla “Ne?!” der gibi baktı ve tekrar profesöre dönü. İşte tüm formülleri kaçırmıştı.
En azından iksiri ne olduğunu biliyordu, değil mi? Bir Barış Yudumu, X için neydi ki? Sandalyeyi eliyle yanından çekti ve ağır adımlarla dolapların bulunduğu köşeye doğru yürümeye başladı. Az çok biliyordu bu iksiri. Aslında bakılırsa bu hızda kimsenin tam olarak anladığını sanmıyordu. “Sarımsak, boynuzlu sümüklü böcek, ay taşı.” diye tekrarladı içinden, dolaptaki malzemeleri almaya çalışırken. Yerine döndüğünde sıralamadan çok emindi. Acele etmeden hazırlamaya koyuldu. Daha yeni Marilynn’ın derse geç kalmadığını fark ediyordu. Anlaşılan son ada derse girmişti ve X’in dikkatini çekmemişti. Marilynn bu iksir konusunda fazla başarılı sayılmazdı aslında. Tek yapabildiği ortalığı iyice dağıtmak oluyordu. Gözleri Janica’yı aradı, o kadar sessizdi ki derse girmese bile olağanüstü olarak mezun olabilirdi. Amberiotis’i hala görebildiğini sanmıyordu. Sarımsakları karışıma atıp beklerken sağ koluna egzersiz olmasını ister gibi birkaç tur çevirdi. Ağrımaya başlamıştı. Sabahtan beri bir yazı yazıyor, bir kitap okuyor, bir asa çekiyor, bir iksir yapıyordu. Koluna hiç dinlenmek için fırsat kalmamıştı. Sessiz acelesi sürerken iksirin son malzemesini eklemeyi başarmıştı. Son olarak pembe-kırmızı bir renge büründü. Bu X için biraz umut vaat ediyordu. Fakat hemen ardından ortaya çıkan koku X’in hassas midesini bulandırmaya yetecek kadar çirkindi. Profesörün köşesinde kıkırdadığını görünce içinde başarısızlığa duyduğu nefret belirgin bir hal aldı ve geri kalan malzemeleri hızla alıp çöpe fırlattı. Lanet olası açlık tüm dikkatini sömürmüştü işte. İşin kötü yanı işe şimdi aç olmamasıydı, demen tüm dikkati midesi doyurmaya yetecek kadar yoğundu. Bu sefer başarabilirdi. Belki öğlen karnını iyi doyursa olurdu, ya da akşam bir şeyler atıştırsa. Kazanını tek bir asa sallayışıyla temizledi ve ufak çapta bir hazırlık yaptı. Anlaşılan ders bitmişti, profesör bunu doğrulamıştı. Havanın serinliği giderek artarken çantasını tekrar sırtına geçirdi ve asasını çantasının ipine astı. Ağır adımları ortak salonun yönünü ararken gergindi. Bir anda yanında beliren Mariylnn’ın omzunda yumuşak bir yumruk geçirdi ve onun sözlerini dinlemeden yürümeye başladı. Janica’da yanındaydı, fakat onun sesi hiç çıkmıyordu. Ne kadar dengesiz arkadaşları vardı; biri hiç konuşmuyor, diğeri hiç susmuyordu. Onları dengeleyen X gibi görünüyordu. Fakat bu başarısızlık gururunu kırmıştı. Derse girdiği zamanda beliren kibri utanmaya dönüştü. “Bu gün için bir zavallıyım, fakat profesör, bir dahaki derse başaracağım konusuna yemin edebilirim!”diye mırıldandı her ders sonunda yaptığı gibi. Zindan çoktan arkalarında kaybolurken boğuk ayak sesleriyle merdivenleri çıkmaya başlamışlardı bile.
~ Öncelikle ayrıntıları atlamayıp, derse bağımlı olarak yazdığınız bu güzel Rp için teşekkür ederim. Fakat yukarıda altını çizdiğim birkaç sözcüğün yazımına dikkat etmeliydiniz. Yazdıktan sonra aceleyle okuyup hemen postalamak yerine bir beş dakika sonra sakin kafayla okumak bu ufak hataları ortadan kaldırır sanıyorum. İksir konusuna gelince, kendiniz birkaç melzemeyi birden unutup özgün bir karışım yapsaydınız bu benim için çok daha makbule geçerdi. Tekrar teşekkür ediyorum. Puanınız: 85/Olağanüstü. | |
| | | Teodor Amberiotis Gryffindor 5. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 184 Yaş : 33 Galleon : 11583 Ekspresso Puanı : 21 Kayıt tarihi : 16/03/09
| Konu: Geri: V, VI, VII. Sınıflar İçin İlk Ders Salı 21 Tem. 2009, 16:40 | |
| Son dersleri seviyordu, ondan önceki derslerde hep yarı uyuklamış bir haldeydi zaten, uyku düzenin bozulmasının nedeni evden Hogwarts'a geleli az bir zaman olmasındandı. Saatlerce döndüğü yatağının yanında duran saat tiktakları beyninde zonklayarak onu anca sabahın aydınlanan ışıklarında uyutmuştu. Evini özlemiş miydi? Özlememiş olsa da kendi yatağı her şeye bedel olduğundan bir kaç günlük uyku sorunu yaşıyordu bu da geçicekti işte. Bir oradan bir oraya sürüklenmek, yemek yemek, dışarı çıkıp o yağmurlu kokuyu içine çekerek az da olsa ıslanmak ona büyük keyif veriyordu; ama yetişmesi gereken bir son ders vardı. Bunu da atlattıktan sonra istediği her şeyi yapabilirdi. Oldum olası olaylara karışan ve cesur tavırlarını sona saklardı. İlk gün sendromlarının ardından o sarışın sempatik ya da kendini bilmiş tavırlarını gösterecekti. Tabi ki de bu yüzden Gryfindor'a seçilmişti. Sevdiği bütün herkes ve arkadaşları da buradaydı. Ama hep bilmediği bir şeyler vardı. Hayatın hep bilinmeyen gizemli bir yüzü olacaktı, bu değişmeyen bir kural gibiydi. Ama son zamanlarda daha da fazla bir yük vardı içinde, sarı saçları ve mavi gözleri havaların değişmesiyle apayrı bir günlerin geleceğine işaretti sanki. Kafasında kurmayı sevmeye başlamış halleri de başlamıştı. Onun acil bir sevgiliye ya da kendini oyalayacak birine ihtiyacı vardı. Fakat şimdi de bunu geçiştirerek Profesör'ün içeri aldığı ve pis pis baktığı öğrencilerin arasına kaynamalıydı. Zor da olsa içeri girmişti. Miss Black'in bu konuda ne kadar titiz olduğunu ve özellikle sevmediği kişilerin açığını aradığını bildiğinden hocanın dersine yetiştim dercesine pis pis sırıttı. Profesör bunu pek sevmeyip sinir olsa da geçen sene ilk derse geç kalan ve ceza verdiği Teodor, yeni senede ki bu ilk derste dikkat çekmeyi başarmıştı. Teodor bir bakıma çekici bulduğu bu Profesör'ü sevse de içinde ki kötülükten ve bir kurtadam tarafından saldırıya uğradığından çekiniyordu. "Her zaman ki gibi yine yeni bir derse başlayacak" diye düşünürken Profesör'ün konuşması onu az da olsa güldürmüştü. Çok öne oturmamasına ve Profesör'ün bunu görmemesine sevinerek, kendi kendine eğleniyordu. Ya da belki de oyalarak yağmurun buz gibi üzerine ve cama damlattıklarını yok ediyordu. Yağmuru sevse de bugün içinden o damlacıkların sesini atmak içinden atmak geliyordu.
Üzerinde ki farklılıkla dikkat çekiyor bir yandan etrafındakileri de şaşırtıyordu. Oldum olası neşeli ve sempatik görünen Teodor bugün sessizliğiyle dikkat çekiyordu. Nedenini bilmese de bu halini ve yalnızlığını sevmişti. Profesör'ü dinliyor, saçma sapan bir giriş diye içinde adlandırarak es geçiyordu; fakat Profesör önemli bir derse başlarmışcasına ciddi bir hal aldığında hemen pür dikkat kesilmeye başlamıştı. Mavi gözlerinde ki boş ışıltılar şimdi öğrenmenin ve “Barış Yudumu" iksirini yapabilmenin parlaklığına dönüşmüştü. İlk olarak malzemeleri almak adına oraya doğru yöneldi. Etrafta ki herkes sanki başka bir şey kalmayacakmışcasına kapışıyordu. Teodor hemen köşeden aldığı malzemelerin ardından Profesör'ün söylediği tarifi o söyledikçe bir parşömenin köşesine kendi anlayabileceği dillerle not almaya çalışmış olsa da en önemli olan son malzemeyi yanında ki aptal bir kişi tarafından sorulan bir soru yüzünden unutmuştu. Ne diye ona sorarlardı ki sonuçta bu büyü tek başına yapılacak bir şeydi. İlk olarak ısırgan otunu aldığı bıçağın üstüne bastırarak ezdi ve önünde duran kazanın içine koydu. Etrafında ki herkes hızlı bir şekilde yapıp Profesör'ün övgüsünü kazanmak yerine bıyık altından gülmesiyle karşılaşıyorlardı. Teodor bunu anlayıp daha da gaza geliyor ve yavaş yavaş yazdığı küçük talimatları yerine getiriyordu. Attığı ısırgan otunun özsuyunu içinden çıkartıp kazana atmanın ardından sarımsakları ince ince doğrayıp ağır ağır kazanın içine attı. Sanki Muggle'ların yaptığı gibi bir yemek yapıyordu. Her zaman atak hareketlerde bulanan Teodor, şimdi göze batmamak ve farkedilmemek adına yavaş hareket ediyordu. Karışım kokusuz bir hale gelmişti buraya kadar iyi olduğuna inanamıyordu, bir yerden açık vermemek adına hiç kimseye belli etmeden devam ediyordu. Sıra sümüklü böcekleri ortadan ikiye bölüp bekletmeye geldiğinde midesi bulanmıştı, onun yapışkanlığı elinin kaymasına ve daha da iğrenmesine neden oluyordu. Gözlerini kapatarak kesmeye çalıştığı sümüklü böcek ona inattı sanki, ölmüş olsa bile bu durum iğrençti. Bir kız gibi davrandığını düşünerek bir çırpıda kesti sümüklü böceği, Profesör bu durumu görmüş ve saçlarını savurarak başka bir öğrenciye dönmüştü. Son şey sandığı sümüklü böceğin kokusuna gittiğine emin oldu ve kazanın içine attı. Elini sildiği cüppesinden bile iğreniyordu. Karıştırdığı kazanın ardından Profesör'ün ateşi söndürüp bir örnekle masaya bırakılmasını söylediğinin hemen sonra köşeden aldığı bir şişenin içine koydu. Oluşan gri renk ve kokusuzluk onun hoşuna gitmemiş olsa bile başardığını düşünüp gene dikine gidiyordu. Bazen aşırı dik ve aptal olma yeteğine sahip olan Teodor çıkarken imalı aldığı baş selamından bile bir şey anlamamıştı. Ne bir patlama ne de herhangi başka bir şey olmuştu. Sadece arkadaşının saçma sapan soruları sayesinde dersi kaçırmıştı. Onu öldürse yeriydi; ama bunun hiçbir şekilde farkına varamayacaktı. Profesör'e isteksiz bir şekilde "İyi günler" diyerek açıp çıktığı kapı artık onun kurtuluşu olmuştu. Bugün ona aitti; ama yarın gene ders denen lanet bir şey vardı.
~ Güzel ders Rp'si için teşekkür ediyorum. Altını çizdiğim ve bazen fazla uzun olduğu için çizmediğim kelime veya cümlelerin daha dikkatle yazılmış olmasını beklerdim. Arada rastlanan anlam kaymaları veya bulanıklık tam olarak anlamamı zorlaştırmış olsa da emek verdiğiniz için görmezden geliyorum. Asıl dikkatimi çeken şey, Ay Taşını unuttuğunuz halde herhangi bir patlamanın peyda olmayışı... Bir önceki yorumda da belirttiğim gibi, verdiğim yanlış sıralama veya eksik malzeme örneklerinden farklı, özgün bir unutma şekli yaratsaydınız benim için daha makbule geçerdi. Teşekkür ediyorum. Puanınız: 65/Beklenenin Üstünde. | |
| | | Sophia Rose Dvorska Ravenclaw 6. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 32 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11249 Ekspresso Puanı : 6 Kayıt tarihi : 09/07/09
| Konu: Geri: V, VI, VII. Sınıflar İçin İlk Ders Çarş. 22 Tem. 2009, 18:45 | |
|
Kafası oldukça karışıktı. Kendini zorla yönetiyordu sanki. Kahverengi saçları gereğinden fazla uzamış neredeyse beline geliyordu. Saçlarının uçlarına doğru gidildikçe artan dalgalar, ona ayrı bir hava katmıştı. Yeşil gözlerinden süzülen ışıltıya söz bile söylenemezdi adeta. Bugün içinde hissettiği bir mutluluk duygusu vardı. Nedenini bilmiyordu fakat, mutlu olduğundan dolayı son derece hoşnuttu. İlk durağı olan kütüphaneye uğrayıp, her zaman ki huyu olan zeki kız tipine bürünmekti.(*) Bilmiş bir şekilde kollarını birbirine kenetlemiş, bir yandan da kitap raflarını süzüyordu. Şuana kadar o kadar çok kitap bitirmişti ki, artık araştıracak kitap bulmakta zorlanıyordu. Son anda gözüne ilişen bir kitabı ; eliyle kaptığı gibi kollarının arasına aldı. Hemen boş bir masa seçti ve oturdu. Kitabın kapağını açmadan önce etrafı sinsice süzdü; gelen var mı yok mu diye… Kimsenin onu takmadığını görünce içi rahatladı ve kitabın kapağını büyük bir tutku ile açtı. İlk sayfa bomboştu. Bu yüzden *belki ikinci sayfadan başlıyordur* diye düşünerek narin elleriyle ; ikinci sayfayı açtı. Ne görsün! İkinci sayfada boştu. Bu neydi böyle ? Durmaksızın sayfaları çevirdi. Ama ne kadar çevirse de her baktığı sayfa boştu. “ Araştıracak kitap kalmadı, bunun burada ne işi var acaba merak ediyorum, süs diye koymuşlar herhalde. “ dedi kendi kendine . Yandaki masada oturan kız ona garip garip bakışlar fırlatınca , ciddileşen Sophia kitabı aldı ve masadan kalktı. Rasgele raflardan birine fırlattı ve kütüphaneden hızla çıktı. Bu kitap onu gerçekten şaşırtmıştı. İlk defa hayatında boş sayfalardan oluşan bir kitap görmüştü ve bunda şaşırması oldukça normaldi. Hele bir Ravencla olarak ; boş bir kitap görmesi onun gerçekten sinirine dokunmuştu. Kitaplar Sophia ‘ ın hayatı demekti. Hogwarts’ ın ıssız koridorlarında adım adım ilerlerken etrafından geçen öğrencileri umursamıyordu bile. Hatta en büyük korkusu geçen gün kendisine takılan çocukla karşılaşmaktı. Koskoca Hogwarts… Herhalde bir daha onları denk getirmezdi. Eğer getirirse işte bu Sophia için hiç iyi bir şey sayılmazdı. Gününü mahveden sersem çocuğu aklından çıkarıp tekrardan girmesi gereken derse kendini odakladı. İksir dersi onun zekasını gerçekten zorluyordu. Normalde her şeye basan kafası İksir dersinde sanki duruyormuş gibi oluyordu. Ama tabi ki de başarısız olduğu bir ders değildi. O ders hakkında o kadar çok kitap okumuştu ki, kötü seviyeye düşmesi mümkün bile değildi. Tabi bunların hepsi Sophia’ ın kendi hakkında düşüncelerinden ibaretti. Ağır adımlarını hızlandırıp, koşar adımlar ile İksir Zindanlarına yol aldı. Profesör derslikte durmuş bekliyor, öğrencilerin çoğu ise sıralarına oturmuştu. Sophia da hemen bunun üzerine göz ucuyla kendisine boş bir sıra kestirip , yerleşti. Kısa bir süre sonra sınıf tamamlandığında Profesör Black konuşmasına başlamıştı. Sophia hemen yeşil gözlerini Profesör’ e doğru odaklayarak çalışkan öğrenci tipine geçiş yaptı. Dersteyken gözü Profesörlerden başkasını görmüyordu adeta.
Yalnız tek sorunu İksir dersindeyken konsantrasyonunu kaybetmesiydi. Gerçekten yapılmış iksirler zindanı , ölü hayvan kokuları ve yüksek derece de rutubetten ibaretti. Bu Sophia’ ın midesini bulandırmıştı. Her şeye rağmen Profesör Black’ in onlara birinci sınıf olmadıklarını hatırlatması gerçekten çok hoşuna gitmişti. Bu sözün üzerinde yüzünde beliren gülümsemeye engel olamamıştı doğrusu. Yüzüne gelen saçları dikkatini dağıtmasın diye ; her zaman cebinde hazır olarak bulundurduğu tokasını çıkarıp, saçlarını topuz yaptı. Kazanlar fokurdamaya başlamıştı, buda derste öğrenciler kazan başına demek oluyordu herhalde. Profesör iksir dersi hakkında sohbet konuşmasını kısa kesip hemen dersin konusunu açıkladı. Söylediğine göre bu ders *Barış Yudumu* üzerine çalışacaklardı. Aslında bu Sophia’ a pekte yabancı gelmemişti O kadar çok kitap araştırdığı için elbette barış yudumunu daha öncede duymuştu. Yüzünde muzip bir gülümseme belirtip, kadını dinlemeye devam etti. Önemli olan noktalarda da elinde hazır tuttuğu tüy kalemi ile, parşömenine not alıyordu. Profesör’ ün iksir hakkında talimatlara geçmesi üzerine , derse kendini daha da yoğunlaştıran Sophia sürekli, notlar almaktaydı. Kadının verdiği bütün sıralamayı baştan sona not ettikten sonra içi bayağı bir rahatlamıştı. Konu ders olunca hızına yetişilemezdi. Çoğu öğrenciye derse girmek bir işkence gibi gelse de Sophia hep derslerden zevk almıştı. Aralarında en bilgisiz olduğu ders İksir olsa bile aslında; en çok ilgi duyduğu derste İksirdi. Bunun belki de tek nedeni de zoru başarmak arzusuydu. Fazla vakit kaybetmeden kendi kazanının önüne geçti. Not aldığı parşömenini eline alıp dikkatlice inceledikten sonra ilk olarak, ısırgan otunu aldı ve sert bir cisim yardımıyla ezmeye başladı. Suyunu çıkarttıktan sonra özsuyunu kazana ekledi. O anda fokurdamaya başlayan kazanı dindirmek istercesine karıştırmaya başladı. Kazandan çıkan buharlar, onu rahatlatmıştı nedense. Kazanı karıştırırken buharların yüzü ile temas etmesinin verdiği dalgınlık sonucunda sarımsakları doğramak yerine ; boynuzlu sümüklü böcekleri kalın parçalara böldü ve kokularını dindirmek üzere köşeye koyup bekletti. Kokuları dindikten sonra kazana attı ve biraz daha karıştırdı. Tam o sırada masanın üzerinde gözüne ilişen sarımsaklar tüm dünyasını karartmıştı. “ Olamaz, lanet olsun. “ diyerek hemen onları doğradı ve hızlıca kazana attı. Her şeyi berbat etmişti işte. Tam güzelce ilerlerken yapılacak iş miydi bu!
Sağ eli ile kazanı karıştırmaya devam ederken bu sefer kendini kaybetmemeye özen gösteriyordu. En azından ufak bir hata yapmıştı , belki de pek bir şey fark etmezdi. Sophia, kafasında ürettiği bu saçma düşünceler ile kendini avuturken kazan hafiften kaynamaya başlamıştı. Bunun üzerine tekrardan parşömene bakıp son talimatı okudu. Ay taşını aldı ve kazana attı. Birkaç kez daha karıştırdı(**) ve boş tüpü eline alıp içine yetecek kadar doldurdu. Sanki iksir hafiften mavi bir renk almıştı. Tabi ki her iksir gibi değişik bir kokusu vardı. Genellikle iksir kokuları Sophia’ a pek cazip gelmezdi bu yüzden bu kokuda onu tiksindirtmişti. Zaten iksiri tam anlamıyla başarabilen bir öğrencinin olduğunu sanmıyordu açıkçası. Belki de kendinden iyi birinin sınıfta barınmasından korkuyordu sadece. Ona göre sadece Sophia , Profesörlerin gözdesi olmalıydı. Küçüklüğünden beri iyi alışmıştı bu düşünceye. Profesör’ ün iksir örneklerini masasına bırakmalarını söylemesi ile birlikte , adımlarını profesör masasına doğru ilerletti. Çekingen bir tavır ile dudağını ısırarak tüpü masaya koydu ve “ İyi günler Profesör. “ diyerek hızla oradan ayrıldı. Eğlenceli ve oldukça komik bir ders geçirmişti oysa ki…
~ Güzel ders Rp'niz için teşekkür ederim. Altını çizmiş olduğum kelimelere veya kelime gruplarına dikkat ederseniz sevinirim. Bağlaçlar ve eklerin doğru yazılması gibi bir huyum vardır. Aslına bakılırsa, görünüm de benim için önemli. Renklendirmeniz gerçekten güzel, fakat boyutu profesörün yazdığı boyuta indirmiş olsaydınız benim için daha iyi olurdu diyebilirim. * Cümleye bir 'amacı' kelimesi katsaydınız eminim orada ki anlam bozukluğu yok olacaktı. ** Talimatlarda Ay Taşını sadece bir kez karıştırmanızı söylemiştim. Tekrar teşekkür ediyorum. Puanınız: 70/Beklenenin Üstünde | |
| | | Maximilian Wildstein Ravenclaw 6. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 340 Yaş : 33 Kan statüsü : "Safkan!" Galleon : 11280 Ekspresso Puanı : 6 Kayıt tarihi : 20/07/09
| Konu: Geri: V, VI, VII. Sınıflar İçin İlk Ders Perş. 23 Tem. 2009, 21:17 | |
| ”Lumos.” Sessizce büyüyü fısıldayıp yatağından çıktı. Çantasından İleri İksir Yapımı kitabını alıp yatakhanenin çıkışına doğru sessizce ilerledi. Kimsenin uyanmasını istemiyordu. Uyananların yapacağı şeyi tahmin edebiliyordu. Nereye gidiyorsun? Niçin uyanıksın? Aptal insanlar ve soruları... Taş basamaklardan inerken gecenin soğuk nefesini içine çekti. Ortak salondaki şömine sönmek üzereydi. Rahat bir koltuk bulup pencere kenarına çekti. ”Nox.” Asasının ucunda parıldayan ve mavi partiküller saçan ışık söndü. Şimdi ortak salonda yanan tek bir meşalenin loşluğunda koltuğa oturdu. Kitabı eline alıp ay ışığında okumaya başlamıştı ki bulutlar toplanıp gökyüzünden dünyaya inen köprüyü kesti. Kitabı ilerideki koltuğa fırlatıp manzaranın keyfini çıkarmaya başladı. Bulutlar yoğunlaştıkça gülümsedi. Birçok kişinin aksine yarın, daha doğrusu bu sabah onun için çok güzel olacaktı. Piyanonun tuşlarına dokunur gibi yağmur da pencerelere vuruyordu. Önce yavaş, sonra ritmik ve en sonunda yorgun. Yağmurun serinliği ortalığı sardığında bilinçsizce gözleri kapanmaya başlamıştı. Bir dakikaya kalmadan asası elinden kayıp yere düştü. Gözleri tamamen kapalıydı.
Gecenin bir yarısı kalkmış ve sonra tekrar uyumuş olmasına rağmen Ravenclaw binasında uyanan ilk kişiydi. En azından ortak salonda uyanık olan tek kişiydi. Buğulu pencerelere rağmen kalın bulut tabakası altında yağmurun sürdüğü görülebiliyordu. Yerinden kalkmadan dışarısını izliyordu ki üzerinde bir battaniye olduğunu fark etti. Bu da nesi? diye düşündü. Onun böyle anlamsız şefkat gösterilerine ihtiyacı yoktu. Kimseden yardım istemezdi, kimseye karşı sıcak davranmazdı. Neden böyle bir şeyle karşılaştığını idrak edemiyordu. Ekose işlemeli battaniyeyi kenara fırlatıp ayağa kalktı. Asası ve İleri İksir Yapımı kitabını alıp cüppesini giymek ve kendini yeni bir yorgun yüne hazırlamak için yukarı çıktı.
*** Son derece yorucu geçen bir günün ardından zindanların yolunu tuttu. En azından bu derste huzurlu olacağını biliyordu. Tam olarak başarılı sayılmayacağını biliyordu; ancak kişisel ilgisi yüzünden bu derste kendini rahat hissediyordu. Ders programında Profesör Eurydice Black yazısını görünce daha bir rahatlamıştı. Bu kadının adını aile içinde duymuştu. Genç yaşta profesör olduğundan bahsediliyordu. Max biliyordu ki kendi ailesi içinde birinden bahsedilirken iğrenç, bulanık, çuval dolusu ifrit pisliği, Muggle’kolik gibi sözler sarf edilmiyorsa, ailesine yakın görüşlere sahip biriydi.
Sınıfa girdiğinde arka kazanların Gryffindor ve Hufflepuff’lı öğrencilerle dolu olduğunu gördü. Büyük ihtimalle kendi binasından olanlar ise başka yer kalmadığından önlerdeydi. İki Ravenclaw’lı kızın olduğu bir masaya oturdu. Kızların onu küçümseyerek süzdüğünü biliyor ve aldırmıyordu. Sonunda kızlar masadan kalktı ve başka bir yere geçti. Umurunda değildi. Zaten profesörün gelmiş olmasıyla(*) ders başlamış ve bu tarz düşünceleri vereceği kredisi kalmamıştı. Özellikle dikkate değer verdiğini belirtmesi üzerine profesörü daha bir şevkle dinledi. Barış Yudumu. Bunu bir yerlerde okuduğuna emindi. Malzeme listesini dikkatle dinleyip onları temin etmek için dolaplara yöneldi. Kimse aynı anda onun kullandığı dolabı kullanmıyor, yanına yaklaşmıyordu. Gözlüğünü takıp kavanozların üzerini okumaya başladı. Ay taşı, pelinotu, sopoforlu fasulye... Ona gerekli olan malzemeleri ve bir de boş şişe aldı ve yerine döndü. Profesörün sınıfın susmasını beklediği belliydi. O ise yanında kimse olmadığı ve talimatları bilmediği için beklemekle meşguldü. Sonunda susan sınıfla beraber talimatları dinleyip uygulamaya başladı. Isırgan otu, özsuyu çıkarılıp kana atıldı, tamam. Tüy kalemiyle listesine bir tik attı. Dilimlediği sarımsakları da kazana atıp beklemeye başladı. Şu ana kadar gayet başarılı gidiyordu. Sıradaki işlemi düşündü. Kokusuz hale gelen karışım bekledikten sonra sümüklü böcekleri kazana eklemeliydi. Yeterli olduğunu düşündüğü bir süre sonra kazanı yakıp bir deste sümüklü böceği kazana ekledi. Ancak ona öyle geliyordu ki bunun için geç kalmıştı. Çünkü karışım tekrar koku yaymaya başlamıştı. Koku dayanılmaz değildi. Tek sorun rengiydi. Fosforlu yeşil alan iksirindeki bir şeylerin yanlış olduğunu sezinlemişti. En azından karşı taraftaki gibi bir kazan patlaması yaşamadığına şükretti. Kaynamaya başlayan karışıma ay taşını ekledi. Kazanı karıştırdı ve ateşten indirdi. Karışım kokusunu kaybetmişti. Şimdi ise soluk mavi bir renk almıştı. Bir kepçe alıp şişesine doldurdu. Elinden gelenin en iyisini yapmıştı. Doğru sıralama konusunda bir şey diyemezdi ama gerekli malzemelerin tümünün iksirde yer aldığına emindi. Isırgan otu, bir diş sarımsak, bir deste boynuzlu sümüklü böcek ve ay taşı.
Şişesini profesörün masasına bıraktığında sınıfta kimse kalmamıştı. Gözlerini devirip ”Anaşılan yine son kişiyim.” gibisinden bir şeyler mırıldandı. Profesöre dönüp ”İyi günler efendim.” dedi ve çantasını alıp zindanlardan çıktı. İlk iksir dersinde başka hiçbir profesöre için hissetmediği bu profesör için önemli bir duygu barındırıyordu. Onun gözüne girebilmiş olmayı dilemişti.
~ Öncelikle bu güzel ders Rp'niz için teşekkür ederim. Renklendirme ve genel görünüm son derece iyiydi. Anlatım yalın ama hoştu. Altını çizdiğim kelimelere dikkat etmenizi önemle rica ederim. Yazdıktan sonra tekrar okumanızı her zaman tavsiye ediyorum. * Profesör zaten sınıfta, tekrar gelme gibi bir olay mantıksal açıdan pek doğru değil. Tekrar teşekkür ederim. Puanınız: 85/Olağanüstü | |
| | | Destiny Audrie Thallimar Hufflepuff 6. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 21 Kan statüsü : Muggle doğumlu. Galleon : 11272 Ekspresso Puanı : 35 Kayıt tarihi : 23/07/09
| Konu: Geri: V, VI, VII. Sınıflar İçin İlk Ders C.tesi 25 Tem. 2009, 19:23 | |
| Derslerle aranız iyi değilse ve günün son saatlerine de asla başarıya ulaşamadığınız İksir dersi konulmuşsa,ölmekten beter olmuşsunuz demektir. Burada sözü edilen kişi,benim. Az önce zindana inen merdivenlerde uyuşuk bir biçimde ilerlerken takılıp düşen ben. Öğrencilerden bazıları geçip gülerken,içlerinden biri kalkmama yardımcı oldu. “Sağol.” Gerek yoktu oysaki,on altı yıldır düşe kalka büyümemiş miydim zaten? Anlayacağınız kötü bir başlangıç olmuştu ve bunu lehime çevirmek mümkün görünmüyordu.
Dersliğe son girenlerdendim. Kendimi sessizliğin bozulduğu anlarda tüm bakışların üzerinize kenetlendiği konumlardan birinin içinde bulmuştum. Sınıf karanlık ve serindi. Bir başka deyişle,her zaman olduğundan farklı sayılmazdı. Yanına bir de ürkütücüyü ekleyelim,kavanozların içinden bana göz kırpıyormuş gibi görünen canlılar bu kanıya varmam da epey yardımcı olmuşlardı. Boş kalan sıralardan birine oturdum ve nefes almaya bile fırsatım olmadan profesörün sert sesi kulaklarıma ulaştı. Genel bir başlangıçtan çok daha farklıydı duyduklarım. Hayır,ilk değildi,Profesör Black’i tanıyordum,tanımam gerektiği kadar... Ve bu yıl da sevecen bir karşılama beklemiyordum,şaşırmadım haliyle.Otoritesine her zaman hakimdi. Olması gereken buydu zaten;ancak benim için fazlasıyla sinir bozucuydu. Az sonra İksir’in bir sanat olduğu hakkında bir sürü zırvaya –yetişkinler buna özlü söz diyorlar- kulak vermiştim. Her sözcükle birlikte gözkapaklarım daha da ağırlaşıyor,başım sıraya biraz daha yaklaşıyordu. Bu söylev,on bir sözcüğün dudaklardan dökülmesi kadar kısa süreliydi. Bu iyi haber,kötü haberse ders resmi olarak başlamıştı. Tanrım,belalı bir gün daha!
Söylenene göre,Barış Yudumu üzerinde çalışacakmışız. İçeriği düşünülürse oldukça işe yarar bir iksir olmalı,yapabilene tabii. Ben bu sınıfa dahil değildim,benim ‘yudum’ barıştan savaşa dönebilirdi. Profesör aralıksız olarak talimatları sıralamaya başladığında ben,telaşla çantamdan ufak bir defter ve tüy kalem çıkarmış,duyduğum kadarını not alıyordum. Büyük bir kısmını kaçırmıştım. Üstelik talimatlar tekrar edilmiyordu ve ben sümüklü böceklere yetişebilmiştim. Aklımda kalan az biraz bilgiyle dolaplara yöneldim. Okuldaki diğer ürünler gibi yıllanmış dolaplar,havaya uyum sağlayacak biçimde nemliydi. Bu bölümde oldukça dikkatli davranmam gerekiyordu,çünkü seneler önce üstteki rafın vidasını gevşetmiştim. Nasıl yaptığımı ben de bilmiyorum,sakarlık işte. Temkinli bir şekilde,boynuzlu sümüklü böceklere uzandım. İğrenç! Bunlar ölü müydü,yoksa diri mi? Midemi daha fazla bulandırmadan farklı bir rafa yöneldim. Sırama döndüğümdeyse elimde bir ay taşı,ısırgan otu ve o iğrenç yaratıklardan vardı. Kesinlikle malzemelerden biri eksikti. Unutkanlığım,İksir’i sevmeme neden olan başlıca niteliklerimdendi. Her defasında bir şeylerin eksikliğini sezinliyor;ancak ne olduğunu çözemiyordum. Dolayısıyla işe başlamadan hata yapacağımı biliyordum ve daima tedirgindim. Ne yapalım,çaresine bakacağız.
Talimatların başını kaçırdığım için,işe nasıl koyulacağıma dair en ufak fikrim yoktu. Yaklaşık beş öğrenciyi inceledikten sonra –üçü ısırgan otlarını ezmiş,diğer ikisi kesmişti- çoğunluğa uyarak otları ezmeye başladım. Birkaç kez kazara parmaklarımı dövdüm;ama sonuca ulaşmış.özsuyunu çıkartabilmiştim. Ne büyük başarı! Özsuyunu kazana ekledikten sonra tiksinti veren böceklere uzandım. Ee,bunları ne yapıyorduk? Sıranın üzerinde açık vaziyette duran defteri kavrayıp benim bile zar zor okuduğum kargacık burgacık yazımı inceledim. ‘Kalın parçalara böl,kokusuz hale gelsin,kazanı yak.’ Elime aldığım bıçağı bir tarafıma saplamamaya özen göstererek,böcekleri dilimlemeye başladım. Çıkan ses,mide bulandırıcıydı. Kokuysa,daha beterdi. Havuç,turp gibi muggle mutfağına ait ürünlerini kullanamaz mıyız sanki? Kendi kendime sitem ederken,zaman hızla geçmiş,nihayet böceklerin hepsi parçalara ayrılmıştı. Kesinlikle çok kalın olmuştu;ama yeniden bu eziyete katlanamazdım. Her şeyden önce,zamanım yoktu. Eğer olsaydı da o dolaba yaklaşacağımı sanıyorsanız,yanılıyorsunuz. Ortama çöken kokunun geçmesini beklerken fırsatı değerlendirip,kazanı yakmıştım. Aradan geçen zamanda kokunun hala geçmemiş olduğunu fark ettim. Tuhaf! Tiksinerek burnumu böceklere yaklaştırıp kokladım. Hayır,koku onlardan gelmiyordu. Etrafta ağır bir sarımsak kokusu vardı. “Lanet olsun!”
Yanından bile geçmeyeceğime dair verdiğim sözleri unutarak dolaptan bir diş sarımsak aldım. Koşarak sırama yerleştim ve zaman kaybetmeden sarımsakları böldüm. Gittikçe daha kalın kesmeye başlamıştım. Unuttuğum bir diğer şeyse,kazanın kaynamaya başlamış olmasıydı. Yüzeye çıkan kabarcıklar beni içine çekecekmiş izlenimi veriyordu. Birkaç kez gözlerimi kırpıştırdıktan sonra kendime geldim ve yapmam gerekeni hatırladım. Sağa sola koşturmaktan nefes nefese kalmış olmama rağmen bir gayret sümüklü böcekleri kazana boşalttım. Sarımsaklar da onları izledi. Elimin tersiyle alnımdaki teri sildim. Ardından ay taşını dengesizce kazana fırlattım. “Lop!” şeklinde bir ses ve elime sıçrayan kaynar sular ufak bir çığlık atmama neden oldu. Kendimi sandalyeme bıraktım,bir elimle yavaşça kazanı karıştırıyordum. Ben karıştırdıkça iksir,sonbaharda ağaçlardan dökülen yapraklar gibi sararıyordu. Tamam,bu sefer ne eksikti? Ne yazık ki düşünmeye vaktim olmadı. Diğer öğrenciler gibi ben de yarattığım şaheserden birkaç damlayı tüpe doldurup üzerine adımı yazdım. Tüpü masaya bırakırken bezmiş bir ses tonuyla iyi günler diledim;ancak profesörün duyduğunu sanmıyordum. Tek yapmak istediğim,yatakhaneye çıkıp ertesi güne dek uyumak,uyumak ve uyumaktı.
~ Rp'niz için teşekkür ederim. Altını çizdiğim ya bir ya iki kelime vardı, onların da dikkatsizlikten olduğu kanısındayım. İmlâ kötüydü. Ne virgülden ne de başka noktalama işaretinden sonra boşluk bırakmışsınız. Bazı yerlerde noktadan sonra bile bırakmayıp küçük harfle cümleye başlamışsınız. Üçüncü şahıs ağzıyla yazmanız konusundaki sıkıntınızı bildiğimden dolayı bu konuya değinmiyorum. Arada gülümsememi sağlayan birkaç hoşluk vardı, teşekkür ederim. Üstteki yorumlardan birinde belirttiğim gibi yazı boyutu konusunda hassasım. Bir dahaki sefere daha dikkatli olmanızı rica ediyorum. Puanınız: 55/Uygun.
| |
| | | Julissa Abbott Ravenclaw 7. Sınıf Öğrencisi & Sınıf Başkanı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 41 Yaş : 29 Kan statüsü : Muggle Doğumlu Galleon : 11467 Ekspresso Puanı : 3 Kayıt tarihi : 02/04/09
| Konu: Geri: V, VI, VII. Sınıflar İçin İlk Ders Paz 26 Tem. 2009, 16:20 | |
| Serin hava neticesinde bembeyaz olan yanaklarından aşağı süzülen bir yağmur damlasıyla başını göğe kaldırdı. Son bulacak gibi durmuyordu ama Julissa’nın kafayı taktığı durum yağmurun yapıyor ya da şiddetleniyor oluşu değildi. Yağmura neden olan kara bulutların güneşi kapatıyor oluşuydu. Bir şeyler önünüzü kapattığında, sizi görünmez yaptığında insanların sizin için değil de önünüzü kapatan kara bulutların neden olduğu yağış için endişelenmelerinin ne demek olduğunu bilirdi. Islanacak olan kıyafetleri ya da yeni şekillendirdikleri saçları için endişelenirlerdi hep; fakat asla Güneş’i görememek olmazdı sorun. Çevresi sarılmışken nasıl da yoksun, nasıl da çaresiz göründüğünü fark etmezdi kimse. Yalnızca yağışlı hava durumundan bile ortaya son derece başarılı bir benzetme çıkarmasının iyi olan tek yanı Güneş’in ona çaresiz görünürken Dünya’nın başka bir uçunda birilerini aydınlattığını ve ısıttığını biliyor olmaktı. Bir Güneş olsaydı o da bir şekilde bir yerlerde görünmezken bir yerlerde her şeyin kaynağı olmaya devam edebilirdi; ama değildi. O yalnızca Güneş’in yağışlı olan bölgedeki kısmını ifade ediyordu. Geçmişi tarafından gölgelenmiş bir insandı yalnızca, tamamen görünmez. Bunu mecaz yapmadan da kanıtlayabilirdi rahatlıkla. En basit örnek olarak değerlendirdiği şey ise son kırk dakikadır okulun bahçeye açılan kapısının önündeki sütunlarda yani okulun en işlek noktalarından birinde elinde ders kitaplarıyla dikiliyor olmasına rağmen önünden geçen yüzü aşkın kişiden -ki yağmurlu havaya rağmen bahçe son derece kalabalıktı- hiçbirinin kendisine selam vermemiş oluşuydu. Boş bir ders birçok Hogwarts öğrencisi için bir sürü şamata ve amaçsız gerçekleştirilecek ama muhakkak gerçekleştireni eğlendirecek olan bir sürü hareket demekti. Jull için bu boş bir vakitti yani düşünme vakti. Düşünmek için bir geleceği olduğuna inanmayan ve sahip olduğu tek şey geçmişi olan ve neredeyse tüm hayatını da geçmişi unutmaya çalışmakla harcayan bir kız için ‘düşünme vakti’ ifadesi pek de iç açıcı görünmüyordu. Bu yüzden ders saatinde revirde bulunan Profesörler en iyi anlaştığı insanlar grubunda yer almıyordu. Kolundaki eski saatin günün son dersine on beş dakika kaldığını açıkça gösteren yelkovanına baktı ve derin bir nefes aldı.
Ayaklarındaki gevşek bağıcıkları yanlardan sarkan ve sağ eşi patlak olan botların koridorda çıkardığı ses dikkate alındığından görünmez biri olmasının zor olduğunu düşünmek görünmez biri olmadığını düşünmek kadar zor değildi. Lakin Julissa İksir Dersliğine inen merdivenlere doğru ilerlerken bunun da görünmez olduğunu kanıtlayan bir test olduğunu düşünmekten alamadı kendini. Bu zindana daha önce defalarca inmişti. Daha önce defalarca İksir dersi almıştı; ama bu sefer birden peydahlanan klostrofobi onun için işleri yokuşa sürüyordu. Dar merdivenlerden inmeye başlamadan önce derin bir nefes aldı ve bunun geçici bir durum olduğunda bir an bile şüphe etmedi. Son zamanlarda stres onda garip şeyler oluşmasına neden oluyordu. Daha önce hiç olmayan bir alerji ya da fobi artık alışmaya başladığı şeyler arasındaydı. Dersliğin içine girdiğinde hızlı solunumu nedeniyle göğsünün iniş-çıkışları oldukça keskindi. Kendini ücra bir masa parçası bulduğundan Profesör Black’in tanıdık sesinden, nispeten daha az tanıdık bir giriş cümlesi duydu. Aptal önyargıları olduğundan değil ama onu tanıyan herkes sorumlu olduğu bina için yaratıldığını rahatlı görebilirdi ve zaten Profesör’ün bir sonraki cümlesinde bir sanat olduğunu belirttiği İksir dersiyle de pek arası yoktu. Bu kişisel bir şey değildi. İlişkileri ile ilgili ne kişiseldi ki zaten. Yapacağı şey üzerinde fazla düşünmeden malzemeleri almak üzere dolaplara doğru ilerledi.
Profesörün az önce saydığı malzemeleri tam aldığını düşünüyordu ama şu anda önünde duran ısırgan otu, ay taşı ve bir miktar da sümüklü böcekle bir şeyler yapabilecek olduğundan pek de emin değildi. Sümüklü böceklerin sayısı hakkında bir kızla tartışan Slytherinli bir oğlan dışında neredeyse kusursuz olan sessizliği Profesör’ün sıralamayı açıklayan sesi böldü. Julissa bunun için elinde hazır bulundurdu tüy kalemi parşömene dayadı ve kendine özgü kısaltmalarla sıralamayı yazdı. Parşömende yazanların ona verdiği gizli olmayan mesaja göre unuttuğu şey sarımsaktı ama artık bunun için yapabileceği hiçbir şey yoktu. Dolaplara dönmeye yeltenirse Profesör Black’ten yiyeceği bir lanet için oldukça endişeliydi. Böylece ısırgan otunun öz suyunu çıkarmaya koyuldu. Doğru miktarda alıp almadığını bilmiyordu bu yüzden avucunu dolduracak kadar özsuyun ancak yarısını kazana döktü. Sıra sarımsaklardaydı. Yanındaki oğlandan bir diş aşırmaya çalıştı ama çocuk hemen malzemelerini ondan uzaklaştırdı. Bir sonraki adıma atladığında olacaklardan pek de endişeli değildi. Profesör Black’in insancıllığı ile ilgili farklı spekülasyonlar vardı ancak yine de onları bir iksir deneyi sırasında öldürmeyeceğini düşünüyordu Julissa. Bu yüzden sümüklü böcekleri böldükten sonra zaten hiç kokmamış olan iksirinin altını yakıp ardından böcekleri ekledi. Böcekleri eklerken yumduğu gözlerini açtığında herhangi bir patlamanın olmadığını görmek onu rahatlattı. İksir mavi bir renk almıştı olması gerekenden farklı olarak. Kusursuz bir not alamayacağını zaten biliyordu, renk değişimleri patlamalardan iyiydi. Hele sarımsak cimrisi çocuk az önce patlamış ve bunun nasıl bir şey olduğunu Julissa’ya göstermişken.
İksirin yüzeyinde baloncukları gördüğünde ay taşını ürkekçe kazanın içine attı. Henüz karıştırmaya fırsat bile bulamamıştı ki patlamayla irkildi. Zaten şekilsiz olan saçlarının belki de şimdi bir şeye benzemiş olduğunu düşünürken kazandan yükselen iğrenç kokuyu fark etti. Bunun aptalca bir şey olduğunu bile bile kafasını kazana doğru uzattı ve artık mor renkte olan sıvıyı gördü. Yaptığı şeyin ne olduğuna dair hiçbir fikri yoktu ama Barış Yudumu olmadığına adı gibi emindi. Midesini alt üst eden kokudan kurtulmaya çalışırken Profesör’ün onu azat ettiğine inandığı sesini duydu. Boş yere aldığı notlarını barındıran parşömen yığınını ve kitaplarını kollarına aldı ve dersliği terk etmek için elinden geldiğince çabuk davrandı. İlk durağı lavabo olacak gibi görünüyordu.
~ Bu harikulade ders Rp'si için çok teşekkür ederim. Betimlemeler kesinlikle harikaydı. Karakterin yansıtılış biçmi, dil, imlâ kusursuzdu. Sadece altını çizdiğim birkaç kelimede harf hataları veya eksiklik var gibi görünüyor. Görünüm olarak harika. Tekrar teşekkür ederim. Puanın: 98/Olağanüstü. | |
| | | Christopher Raikes Slytherin 5. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 193 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 11658 Ekspresso Puanı : 6 Kayıt tarihi : 04/01/09
| Konu: Geri: V, VI, VII. Sınıflar İçin İlk Ders Perş. 30 Tem. 2009, 11:31 | |
| Göl’e karşı ayaklarını uzatmış otururken huzur, tüm içini kaplamaya yetecek derecedeydi. Elini yumruk yaptı ve ağzına yaklaştırdı, hemen ardından boğazını temizledi. Dağınık saçlarını eliyle geriye attı ve tek elini ıslak ağaca koyarak doğruldu. Topuklarının üzerinde dönerek hızlı adımlarla Şato’ya yürümeye başladı. Yağmur beklenen bir şeydi, Christopher’da bunu bildiği için çıkmıştı bahçeye zaten. Ağır adımları, yavaş yavaş ıslanmaya başlayan çimlerde yürürken çıkarttığı seslerle yağmura eşlik ediyordu. Merdivenler kayganlaşmışlardı, düşmemek için büyük performans gerekliydi. Birkaç adım yanında Hufflepuff’lı bir kız kalçasının üzerine fazlasıyla sert bir şekilde düşmüştü. Pek yardım havasında olmayan Chris sadece kıs kıs gülerek yetinmişti. İçeriye girdiğinde havanın daha iyi olduğu kararı çoktan verilmişti zaten. Sessizce Büyük Salon’a geçti ve bir şeyler atıştırmak için Slytherin Ortak Masası’na oturdu. Elini ilk bir meyve tabağına attı ve içinden, kırmızı ve sulu gözüken bir elma çekip bir ısırık aldı. Birkaç fısıltı dışında Büyük Salon bile sessizdi. Diğer öğrenciler ya dersteydiler, ya da tembellik ediyorlardı. Elmasını bitirdikten sonra bit kâse pudingi önüne çekti ve iştahlı bir şekilde yemeye başladı. Koca kâseyi bitirdikten sonra masadakilere gülümseyerek yerinden kalktı ve Ortak Salon’a, ders için gerekli malzemeleri almaya, gitmeye başladı. Koridorlar biraz daha kalabalık gibiydi, tembellik yapanlar veya dersten yeni çıkanlar Büyük Salon’a iniyorlardı, diğerleri ise yukarı çıkıyorlardı. Tabii Christopher’ın uğrayacağı yer daha aşağılardaydı, Zindanlar. Portrenin önüne gelince kısık sesle parolayı söyledi ve içeri girdi. Yatakhaneye çıkmaya üşeniyordu aslında, saatlerdir bahçede oturmanın mahmurluğu hala üzerindeydi. Asasını çıkarttı ve kısık sesle: “Accio.” diye mırıldandı. Çantası, açık yatakhane kapısından hızla ona uçarken parmaklarının ucunda doğruldu ve onu havada yakaladı. Krem rengi çantanın ince fermuarını çekti ve içine baktı. Dersin İksir olduğu düşünülürse içindekiler uygundu. Zaten bunu düşünerek çantayı hazırlamıştı. Arkasında kıkırdayan ve eğlenen arkadaşlarına kafasıyla selam verdi ve diğer Zindan’a, İksir Zindanı’na, gitmek için kalabalıklaşan Ortak Salon’dan çıktı.
Sınıfa girdiğinde biraz daha kendine gelmiş hissetti kendini, içerideki rutubet kokusu ona biraz daha iyi gelmişti. Yorgun ve iyi niyetli bakışlarla profesöre baktı ve başıyla selam verdi. Kesinlikle bu bakışların profesörün hoşuna gitmeyeceğini düşünüyordu ama umunda değildi. Kendisine sıradan bir yer seçerken fazlasıyla umursamaz gözüküyordu. Çantasını omzundan yere attı ve içinden ders kitabını çıkarttı. Cüppesini de tek hamlede sırtından attı ve sandalyesinin arkasına astı. Süveterinin altından çıkan gömleğinin kollarını kıvırdı, kollarını da göğsünde birleştirerek derse geçiş aşamasını beklemeye başladı. Fısıltıların dolaştığı sınıf, profesörün konuşmasıyla son buldu. Christopher kıkırdamamak için kendini zor tuttu. Yine o değişik girişlerinden biriyle derse başlamıştı Slytherin Binasının Sorumlusu. Sıkıcı konuşmasından Barış Yudumu yapacakları anlaşılması gereken tek şeydi. Hiç telaşa kapılmadan hızla malzemelerin bulunduğu dolaba yürüdü ve gereken birkaç şeyi alarak tekrar masasına döndü. Son günlerde duygularına hâkim olamıyordu, seneler boyu kimseyi sevmemesine rağmen birisine âşık oluyor gibiydi. Onu endişelendiren asıl şey bu kızın bir Gryffindor olmasıydı. Göz ucuyla ona bir baktı, sonra tekrar bakışlarını başka yöne çevirdi. Üstelik kendisinden bir sınıf büyüktü, fakat bunu fazla umursayacağını sanmıyordu. Aptal duygularıyla, elindeki sıvıyla uğraşırken tüm dikkati dağılmıştı. İksirin bittiğini fark ettiğinde düzeltme olanağı da süresi de kalmamıştı. Göz ucuyla iksirine baktı ve yüzünü buruşturdu.
İksir, gümüş gibi parlıyordu. Anlaşılan yıllar sonra doğru düzgün bir şeyler çıkarabilmişti. Kendini beğenmiş gözleri profesörü buldu ve bakıştılar. Fakat profesör hala kıkırdayarak köşede duruyordu. Christopher daha önce Barış Yudumu diye bir iksir görmediği için hala umutluydu. Yüzünü, içindeki sıvı hareketsizce duran, kazana yaklaştırdı ve burnuyla koku almaya çalıştı. Fakat ne bir koku geliyordu nede bir hareket. Evet, kesinlikle olmuştu. “Sonunda!” Elini masasının üzerinde gezdirdi ve ufak bir tüp buldu. Diğer eline de rengi solmuş bir kepçe aldı ve iksirin içine daldırdı. Cam tüpü ağzına kadar doldurdu ve masanın üzerinde doğruldu. Sonunda içi de bitmişti işte. Kibirli bir edayla profesöre doğru gidiyordu ki arkasındaki kazadan bir ses geldi. Booom! İşte şimdi rezil olmuştu, yaptığı ve beğendiği iksir baştan sona yanlıştı. Gözleri tekrar profesörü aradı, şimdi daha bir şiddetle gülüyordu. Öfke ve utançla arkasını döndü ve masasına doğru yürümeye başladı. Birkaç adımdan sonra elindeki tüpü unuttuğunu fark etti ama geç kalmıştı. Ufak bir çatlama ve yükselen buharlar eşliğinde cam tüp de patladı. Christopher lanetler savurarak hemen tüpü elinden bıraktı ama biraz geç kalmıştı. Ufak sıvının patlaması tüm elini yakmıştı. Üstüne birde kırılan camlar eklenince iki kat canı yanmıştı elbette. Asasını çıkarttı ve bir sallamayla yerdeki tüm dağınıklığı ve çöpleri topladı. Masasına dönerken böyle bir şey beklemediği yüz ifadesinden okunabiliyordu. Etrafındaki herkes ona gülmeye başlamıştı. Bu dersin akşam olması güzeldi ama bu rezillik unutulacak tarzdan değildi. Hem o kendinden emin havaları herkesi heveslendirmiş ve kıskandırmışken fiyasko bir son anca bu kadar rezilliğe yol açabilirdi. Sinirle yerine oturdu ve sağlam eliyle kazanına bir yumruk patlatarak kafasını önüne eğdi. Kendini saklamaya çalışan bir devekuşu gibiydi.
Sonunda ders bitmiş gibiydi. Christopher hâlâ tek eliyle çantasından saçtığı malzemeleri toplamaya çalışıyordu. İyi ilerleme kaydetmişti, eskiden bir şeyler patlatmıyordu, demek sonuca yaklaşmıştı. Neler saçmalıyordu böyle? Sürekli bu derse girerken motivasyonu yüksek olsun diye kendini bin bir yalanla kandırmaya ne kadarda alışmıştı artık. Bundan sonra sadece derse başarılı olmayı hedefleyecekti ve bu hedefe ulaşamayacaktı, yalana falan ihtiyacı yoktu. Çantayı koluna savurdu ve kapıya doğru ilerlemeye başladı. “İyi akşamlar Profesör Black.” Dudaklarından belli belirsiz çıkan kelimeler elinin acısı yüzünden fazla aklı başında söylenmiş değildi. Sadece bir alışkanlık olduğu için mırıldanmıştı. İlk iş olarak, bu saatte, hastane kanadına gidecekti. Eline baktırmalıydı. Hızlı adımlarla karanlık koridorlarda yürürken arkasında kan izleri bırakıyordu. Her yeri uyuşmuş ve acıya maruz kalmıştı. Eli zonkluyordu. Bu dersi asla unutmayacaktı. İstemsizce ve acıya bağlı olarak boş koridorda bağırdı: “LANET OLSUN!”
~ Gerçekten güzeldi. Tebrik ederim. Altını çizdiğim birkaç kelimede harf eksiklikleri var. Tekrar okumanızın bunu ortadan kaldıracağını düşünüyorum. Görünüm ve anlatım gerçekten güzeldi. Okurken büyük bir keyif aldım. Tekrar teşekkür ediyorum. Puanınız: 95/Olağanüstü. | |
| | | | V, VI, VII. Sınıflar İçin İlk Ders | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |