|
| Laetitia | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Laetitia Prevensie Ravenclaw 7. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 64 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11260 Ekspresso Puanı : 2 Kayıt tarihi : 22/07/09
| Konu: Laetitia Çarş. 22 Tem. 2009, 02:03 | |
| Ad - Soyad: Laetitia Prevensie İstenen Bina(lar): Ravenclaw İstenen Sınıf: 5 ve üzeri lütfen. Karakterin Genel Özellikleri: Hisleri kuvvetli olan Lae olayları kendi içinde yaşayan tiplerdendir. Arkadaşları tarafından çok sevilir ve onlara hakettikleri değeri verir. Tam anlamıyla kimseye güvenmez; fakat ön yargılıda değildir. Karşısındakini tanımaya çalışır. Göze batacak bir biçimde zekaya sahiptir. Oldukça çalışkan ve dürüsttür. Sonunda ne olacağını umursamadan gerçekleri söyler. Açık sözlüde diyebiliriz. Karakterin Geçmişi: Birbirlerini çok severek evlenen anne ve babası Lae 2 yaşında iken ayrılırlar. Sebebi babasının artık bir kurtadam olmasıdır. Aslında olaylar düşünülenden çok farklı gerçekleşir. Kurtadam olan baba ailesini terkediğ gider. Bir daha kimse onu görmez. Lae annesi ve abisi ile onlara ait olan çok büyük bir evde yaşarlar. | |
| | | Laetitia Prevensie Ravenclaw 7. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 64 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11260 Ekspresso Puanı : 2 Kayıt tarihi : 22/07/09
| Konu: Geri: Laetitia Çarş. 22 Tem. 2009, 02:04 | |
| RP Örneği: - Spoiler:
RP DÜZEYİ SIRA İLEDİR. İKİNCİ RP BANA AİTTİR.
Yavaş yavaş çıktı merdivenleri, aklı bir karış havada, gönlü tren istasyonunda. Ayakları onu nereye götürüyordu farkına bile varmadı. Son dakikada elindeki kitapların ağırlığından olsa gerek omzunda bir acı hissetti. Gözlerini kısarak sol omzuna doğru baktı.Görünürde hiçbir şey yoktu ama içten içe bir sızı hissediyordu, ağrı omzundan koluna doğru yayıldı. Sol kolunun ağrısına sırt ağrısı da eklenince nefesi kesildi. Olduğu yere çöktü. Nefes almakta zorluk çekiyordu, elinden düşen kitabını iterek kendisini kütüphanenin kapısına kadar zror götürdü. Koridorlar bom boştu, sessizlik hiç bu kadar kasvetli olmamıştı. Neler oluyordu? Son dersin bitiminin üzerinde üç saat geçmişti, öğrencilerin çoğu otak salonlarında olmalıydı. İhtiyaç olduğunda karıncalar gibi bir yerlere dağılan öğrencilere ve başına gelenlere küfür etti.
Kulaklarına bir hışırtı geldi. Bu sesin ne olduğunu düşünmeye fırsat bulamadan Slytherin binasının hayaletininin yanına doğru süzüldüğünü gördü.
-Küçük cadı yerler de ne arıyor, yoksa sürünüyor mu? Hahahaa… Layık olduğun yerin neresi olduğuna karar vermişe benziyor. Hımm cevap da vermiyor. Canın isterse.
Bu kendini bilmez hayaletin hakaretleri dayanılır gibi değildi. Caprice’nin cevap vermeye hali kalmamıştı. Bir elini kütüphanenin kapısına dayadı, dengesini sağlayarak yavaşça ayağa kalktı. Asası hala iç cebindeydi, ulaşıp o kendini beğenmiş hayalete iyi bir ders verebilirdi ama şuan değil, diye düşündü. Kendini biraz toparladıktan sonra onun icabına bakacaktı. Kapıyı usulca araladı. Kendinden emin olmayan ağır aksak adımlarıyla ilk masaya ulaştığında sondaki masada çalışan Leatitia’yı gördü. Sırtındaki ağrının sızısı geçmeye başlıyordu ama kolu hala uyuşmuş bir vaziyetteydi. Elini aşağı yukarı hareket ettirerek işlevini yapıp yapmadığını kontrol etti. Her şey yolunda gibiydi. Usulca köşedeki masaya gitti. Fısıldadı.
-Selam Leatitia, seni gördüğüme sevindim. Kendimi pek iyi hissetmiyorum. Gülme aşığım demedim, hala bana yüz vermiyor, onu en son Hogwars Treninde görmüştüm. Evet onunla aynı bina içindeyiz ama neyse, ben sana ne diyordum. Gene aklımı karıştırdın.
Gülümseyerek Leattitia’nın yüzüne baktı.
______________________
BEN: Boş kütüphanede oturmuş, önündeki dev katapların yapraklarını çeviyordu. Bir birinin bir birinin... Sanki uzun zamandan beri bir parçasını bulamadığı yapbozu tamamlamaya çalışır gibi görünüyordu. Böyle giderse sersem olacaktı. Yaklaşık 3 saatten beri çalışıyordu ve ona dur diyebilecek kimse yoktu. Ama artık beyin hücreleri isyan etmeye başlamıştı. Yine istediği bilgiyi kanıtlayabilecek bir veri geçmemişti eline. Sadece birkaç bilgi. Bu konuyu biriyle konuşmazsa çatlayacaktı. Sonunu bulamadığı bu büyü onu çılgına çeviriyordu. Birden arkasından patır kütür bir şeyler duydu ama arkasına dönüp bakmya tenezzül etmedi. ^ Yine küçük haylazlardır. ^ diye düşüdün. Nedense bu sefer zevkten kahkaha atmıyorlar yada havaya kıvılcımlar fırlatmıyorlardı. Bir gariplik vardı. Bekle biraz. Bu haylazlardan biri değildi. Peki kimdi öyleyse? Eli hafifçe cübbesinin altındaki asasına kayarken bunu yaptığını çaktırmamaya çalışıyordu. Birden kulağına fısıldayan bu sesin kime ait olduğunu anladı ve rahatladı. Caprice!
^ Beni çok korkuttun. ^
Kızın yüzündeki gülümsemeye karşı bu sözler biraz tuhaf kaçtı. Hemen toparlamaya çalışarak ^ Sana yüz vermeyen kim? ^ dedi; ama bu onu şimdi dahada batırdı. Ama gerçekten hatırlamıyordu. 3 saatik aralıksız çalışma hafıza kaybına mı yol açmıştı? Hafiften kulaklarının uğuldamaya başladığını hissetti; ama aldırmadı. Pek rahatsız etmiyordu. Sorusunun cevabını beklerken bir yandanda önündeki masayı toplamaya çalışıyordu. Muggleların değişiyle çarşamba pazarına dönmüştü masanın üstü. Kitapları toplarken ilk defa okumaktan bıktığını ve sıcak yatağını bu kadar çok özlediğini faretti. Derlediği kitapları raflarına yerleştirmek için kitaplıklara ilerlerken Caprice de onu izledi. Şu konuyu açıp fikrini almak istiyordu. Ama açarsada uzayıp gidecekti. Buna gücü yeter mi bilmiyordu. Ama dayanamadı, içindeki birşey ona birden çimdik atmış gibi dürttü ve Lae şakımaya başladı.
^ Hiç 4. bir affedilmez lanet olduğunu duydun mu? ^ Şimdi içindeki o dürten duygu cevabı duymak için çırpınıyordu.
_________________________
Şaka mıydı bu? Caprice bedenine yayılan acıdan kendisini soyutlayarak arkadaşının yüzüne baktı. Ciddi gözüküyordu. Cüppesinin hışırdamasına aldırmadan yerinden kalkmaya yeltendi ama başaramadı, kolu hala ona ait değilmiş gibi emirlere itaat etmiyordu. Hafifçe başını sağa sola çevirerek iç çekti. Yerinden kıpırdamadan Lea’ya doğru karanlık bir bakış attı.
-Nee!!! Aklını mı kaçırdın, biz daha 4. sınıfız bırak araştırılmasını bu kelimeleri ağzımıza almamız bile suç.
Onu dinlememesini affedebilirdi, hatta ona hoşlandığı çocuğu ilk anlattığı zaman verdiği tepkisini ve yediği azarı unutmasını bile affedebilirdi, ama hayır, kendini bile bile ateşe atmasını hele de yeni karanlık sanatlar dersi profesörünün kim olduğunu düşününce, bu kadar aptalca hareket etmesini asla affedemezdi. Ya başka birilerine de söylemişse! İçine birden bire korku hâkim oldu, bu parlak akıllı mavi kartal ne halt ediyordu lanetlerle, yasaklarla!
-Lea bana hemen söyle bundan başkasına bahsettim mi?
Sağa sola bakarak konuşmalarının kimsenin duymayacağından emin oldu. Ortalık gayet sessizdi. Masanın yanına yaklaştığında Lea’nın neden telaşlandığını şimdi daha iyi anlıyordu. Gecenin ilerleyen saatleri şimdi ona işkence gibi gelmeye başlamıştı, başları gerçekten beladaydı ve bu belanın kurtuluşu Lea’nın o an vereceği cevaba bağlıydı. Caprice acısını hiçe sayarak yerinden fırladığı gibi Lea’nın elini tuttu ve onu masaya geri çekti. Yanına biraz daha yaklaşarak kulağına fısıldadı.
-Cevap versene zuzu, başka birine bahsettin mi?
Kulağına gelen kapı gıcırtısıyla doğruldular, içeriye 3. sınıf bir binadaşı girdi elinde kitaplar vardı. Bu kızı Caprice çok iyi tanıyordu, geveze ve bir o kadar da meraklı biriydi, yanlarına yaklaşmasını öfkeyle izledi, ihtiyacı olan tek şey rahatsız edilmekti, üstelik kolundaki acı gittiğe daha da şiddetleniyordu.
-Merhaba Caprice, şeyy sınıf başkanı diyecektim. -Tamam Mary önemli değil, ne yapabilirim senin için? -Kitaplarının yani nız diyecektim kapının önündeydi, üzerinde adınız baş harfleri var, düşürmüş olabileceğinizi düşündüm. -Sağ ol Mary, kitabı masaya koyabilirsin. Başka? -Sizin için endişelenmiştim de, hani başınıza bir şey filan mi geldi, dedim kendi kendime gidip bir… - Mary, gördüğün gibi iyiyim ve ders çalışıyorum. Astronomi dersinde bir problem çıkmış Mary, evet öyle duydum, bunun sorumlularını tanımıyorsun değil mi? Konuşmak ister misin? -Şeyy öyle mi? Nerden bileyim, müsaadenizle başkanım ortak salona dönüp notlarımı karıştırmalıyım. -Doğru bir fikir, ben de birazdan koridorları denetleyeceğim, yaramaz öğrencilere rastlamayacağımı umuyorum. -Kitaplarınız burada hoşça kalın.
Caprice sinirinde bembeyaz olmuştu, kapıda bıraktığı kitaplar aklından uçup gitmişti, ya bu çenesi düşük kız konuştuklarını duyarsa! Endişeye zaman yoktu, Lea’nın yüzüne doğru baktı, kız sanki hiçbir şey olmamış gibi önündeki kitapla ilgileniyordu. Küçük yaramazın kapıdan çıkışını gözleriyle takip etti, ilgisini tekrardan arkadaşına yönlendirdi. O küçük ukala yaramaz ile sonra ilgilenecekti.
-Ucuz kurtulduk, umalım da bişi duymuş olmasın, evet seni dinliyorum zuzu, neler oluyor?
______________________
BEN: Ne? Caprice bu gün bir tuhaf davranıyordu. Onu hiç bu kadar telaşlı görmemişti. Bu kadar abartacağınıda hiç düşünmemişti. Durup biraz sakileşmesi için sesiz kalmayı düşünüdü; ama nafile. Lae sustukça o daha paniğe kapılıyordu. Ah bir de şu ^ Zuzu ^ tafı yokmuydu. Bu kelimeden nefret ediyordu. Tam karşılık verecekken içeri veletlerden biri daldı. ^ Harika! ^ diye düşündü içinden. ^ Nereden çıktı bu velet? ^
Aralanrında geçen uzun ve kasvet verici sohbet bir türlü son bulmayacakmış gibi geldi. Tehtit edici konuşması daha fazla güçlenmeden velet oradan sıvışmaya çalıştı. Ama faydası vatmıydı? Hayır. Caprice gittiğini sandı; ama yanılıyordu. Lae hafiften fısıldadı; ^ Hâlâ orada. ^ Ağzından kelimeler akıp giderken gözlerini olabildiğince Caprice'den kaçırmaya çalıştı. Gitmek bilmeyen velet artık fazla oluyordu. Cüppesinden asasını çıkarıp hafif bir bilek hareketi yaptı. ^ Muffliato. Artık bizi duyamaz. ^
Şimdi ne olduğunu açıklama vakti geldi. İşte bu anları hiç mi hiç sevmiyordu. Söze nereden başlayacağına karar veremedi. O kadar karışıktı ki... Yılın başından beri bu konu üzerinde çalışıyordu. Çıldırtan, açıklanamaz, kanıtlanamaz konu... Biraz daha oyalar ve sesiz kalırsa neler olacağını bildiği için hemen anlatıp kurtulmaya karar verdi.
^ Şey... Uzun zamandan beri araştırıyorum. Kütüphanedeki kitapları karıştırıken önceden yaşanmış bir olay okudum. Orada Kritus adında bir büyü geçiyor. Durdurulması zor ve zıttıyla beslenen bir büyü. Bende merak edip araştırdım. Pek fazla bilgi bulamadım. Zaten beni çıldırtan da bu. Geç saatlere kadar burda kalıp sürekli okuyorum. Bay Anachrome artık şüphelenmeye başladı. Herneyse... Bulduğum birkaç bilgiye göre bu büyünün 4. affedilmez lanet olduğu söyleniyor. ^ Son cümleyi o kadar sesiz söylemişti ki Caprice 'in duyduğundan emin olamadı.
Şimdi bir karşılık beklercesine kızın boş suratına bakıyordu. Biraz daha hareket etmezse onu tokatlayabilirdi.
______________________________
Sakin olmalıydı, sessizce Lea’nın dediklerini içine sindirmeye çalıştı. Demek o bacaksız onları dinleme cesaretini göstermişti, öyle mi? Cezalardan ceza beğenmesi gerekiyordu, belki de bu teleşın ve endişelin bedelini tek başına, o bacaksız velet ödemek zorunda kalacaktı ve Caprice bu yaprığından zerre kadar pişmanlık duymayacaktı. Lea’nın asasından çıkan kıvılcımın koruması altında o dingin huzur hissi ile Caprice biraz daha sakinleşti.
-Ne kadar süredir araştırıyorsun? Tamam bana öyle bakma sakinim tamam mı, endişelenmek için yeterli nedenlerim var. Sen daha Edward’ı tanımıyorsun. Umarım yakın zamanda da tanımak zorunda kalmazsın.
Lea’nın gözlerinin içinin parladığını gördü, kendini söyleyeceklerine çoktan hazırlamış, sanki Caprice’nin de kendisini hazırlamasını bekliyordu. O zaman daha çok bekleyecekti, çünki hiç bir şey Capriceyi Edward’ın hışmına sebep olacak bu lanetin bilgisine hazırlayamazdı. Sakince Lea’nın eline, az önce kitabının içinden çıkardığı tüy kalemi ile vurdu. Bu onu kendine getirmezdi ama neyse, diye düşündü. Çimciklemek daha çok hoşuna giderdi lakin bulundukları mekan sessiz olmalarını gerektiriyordu, ortaya saçılan bir çığlık tüm ilgiyi üzerlerine çekebilirdi. Temkinli olmalıydılar. Sonunda Lea’nın da beklediği oldu ve Caprice merakına yenik düştü. Muzipçe gülümseyerek dudağının sol üst kısmını ısırdı. Bu lanetle hele ki tam olarak öğrendikten sonra, karanlığa karşı savaşırken neler yapılmazdı ki! Öğrenmenin ne sakıncası olurdu. Hele de gizlilik içindeyse.
-Anlat, belki de bekediğimiz kadar kötü sonuçlar doğurmaz, tabi bu kimlere söyleyeceğimize bağlı. Hatta kendimize saklasak çok daha iyi olur.
Kısılmış gözleri ile Lea’ya baktı, hazırdı.
-Araştırmaya nereden başlıyoruz.
___________________________
BEN: Sonunda... Evet, sonunda Caprice kendisine geldi. Neydi o öyle... Ödlek Caprice! Kulağa imkansız geliyordu. Sanki biri geldi onu hipnotizeden çıkardı. Bazen bu dönüşleri Lae'yi şaşırtıyordu; ama artık alıştığı için ani tepkiler göstermemeye başladı. İçindeki dürtüyle boş bakan Caprice gitmiş, onun yerine sabırsızlıkla çırpınan Caprice gelmişti. İşte böyle oldu mu da Lae her şeyi karıştırıyordu. ^ Hey! Biraz sakin ol. Aklımı karıştırıyorsun. ^
Evet. Şimdi en baştan başlaması ve ayrıntılarıyla anlatması gerekiyordu. Daha sonra soru yağmuru altında kalmamak için. Ama şu belki kullanırız meselesi hiç hoşuna gitmedi. Konuyu açıklaması için yardımcı bir kitaba ihtiyacı vardı. Nerdeydi? O kalabalık masada, aradığını bulmak gerçekten çok zordu. Şöyle bir göz gezdirdikten sonra çok eski ve bir o kadarda kalın kitabın bi kısmını görebilmişti. Hiç elini uzatıp almakla uğraşamazdı. Elini kitaba doğru şevirerek gel işareti yaptı. Şimdi kitap süzülerek ona doğru yaklaşıyordu.
Havada asılı duran kitabı kaltığı gibi masanın üstüne çarptı. Patt! Kitap gerçekten çok ağırdı. Kitabın sayfalarını çevirdi, çevirdi. Uzun bir arayıştan sonra aradığı sayfayı bulmuştu. Satırları yüksek sesle okumaya başladı.
^ Kritus: Ateş Laneti. Tek ve özel bir büyü ile engellenebilir. Alevleri su ile normal alevlerin aksine daha da kuvvetlenir. Eğer Kritus lanetine maruz kalmışsanız ağlamamalısınız. Ah, birde altında çok küçük Catlak Kazan yazıyor. Henüz aralarındaki bağı çözemedim; ama çözeceğim. Ayrıca elimizde bundan başka bir kanıt yok. ^ Kitabın ön kapağını göstererek; ^ Yazarı, basım yılı, hiçbir şey yazmıyor. Tehlikeli de olabilir. Tüm okulu kül haline çevirebiliriz. Bu laneti ya da büyüyü her neyse uygulamasak iyi olacak. Yani en azından ne olduğunu tam olarak bilmedikçe. ^
_________________________________
| |
| | | Laetitia Prevensie Ravenclaw 7. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 64 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11260 Ekspresso Puanı : 2 Kayıt tarihi : 22/07/09
| Konu: Geri: Laetitia Çarş. 22 Tem. 2009, 02:04 | |
| - Spoiler:
-Hadi ama Lea, o kadar da tehlikeli gözükmüyor. Yapmamız gereken ateşe köpük sıkmak o kadar. Üstelik herkes yüksek derecedeki bir ateşe su dökersen daha da alevleneceğini çünki içindeki oksijenin yanmaya başlayacağını bilir. Bunun çözümü ya toprak ya da köpüktür. Yalnız onu bırak da, ateşin ölçü birimini vermemiş, sence bu bütün minik alev parçacıklarını su ile besliyor olabilir mi?
Şimdi de Lea’nın yüzünde endişe okunuyordu. Caprice ondan biraz daha cesaret sergilemesini beklerdi. Ne yani o kadar araştırıp çalışacaklar ve bulduklarını hiç bir yerde kullanmayacaklar mıydı? Tabi ki hayır, Caprice için imkansız diye bir şey yoktu ihtiyacı olduğu yerde adalet için beyninin her kıvrımını kullanacak, en ufak bir bilgi kırıntısını dahi harcamayacaktı. O 15 yaşındaydı, çocuk değil? Lea’ya öfkeli bir bakış attı.
-Bizler küçük değiliz Lea, bulduğun bu büyünün her ayrıntısını bulacağız. Ve kimseye bilgi vermeyeceğiz. Yarından sonraki gece bizim veletleri aramak için koridorlarda olacağım.
Kulağına ulaşmak için masanın üzerine bıraz daha eğildi, Lea’nın kulak hisasına gelince fısıldadı.
-Yasak kitaplara bir göz atacağım. Kendine güveniyorsan gel. Bu işin peşini bırakma niyetin de değilim.
Sağa sola bakmadan direkt önünde bulunan kitabı gürültüyle kapattı. Bakışlarından ve hareketlerinden, kendine has asaletiyle güven fışkırıyordu. Kolunun acısı hala devam ediyor, kalbinin üzerine koca bir hayalet çökmüş gibi yorgun ve halsiz hissediyordu, gene de bu duyguların aklını bulandırmasına izin vermedi. Ağzına tuzlu bir tat geldiğinde irkildi. Lea şaşkınlıkla ona bakıyordu. Eline ağzına götürüp eline gelen ıslaklığa baktığınada, gördüğü hiç de hoş değildi. Kan. Burnundan ince şerit halinde dudaklarını kızlıla boyayarak geçmiş, çenesinden aşağıya doğru akıyordu.
-Lea, korkmalı mıyım sence ?
__________________________________
BEN: Yorgunluktan beyni sulanmıştı artık. Doğru düşünemiyordu. Carprice'sin dedikleri bir uğultu gibi geliyordu kulağına. Bir şekilde bunu ertelemesi gerekiyordu. Biraz daha durursa uykusuzluktan ölecekti. Köpük mü? İşte şimdi saçmalamaya başladı. ^ Tek bir büyü ile durdurulabilir diyor, Caprice. Ne köpüğünden bahsediyorsun. O büyüyü bulmadan da denemeye hiç niyetim yok. Ben yokken denemeye çalışmanıda tavsiye etmem. Tek başına üstesinden gelemeyebilirsin. ^ Tek istediği artık yumuşak yatağında mışıl mışıl uyumaktı. Çok mu şey istiyordu? Hayır!
Öfkeli görünen Caprice, gözlerini Lae'dan ayırmayarak önündeki koca kitapı sertçe kapatıtı. Patt! Oldukça öfkeli görünüyordu; fakat Lae'nin bunu umursayacak hali bile yoktu. Gözleri yavaşca kanmaya başlamıştı bile. Eliyle gözlerini ovuşturarak kendisine gelmeye çalıştı. Çok az da olsa işe yaradı. Ellerini çektiğinde doğrudan Caprice'nin avucunun içindeki kana bakıyordu. Hı? Oldukça şaşırdı. Ne olduğunu bile anlayamadı. ^ Bence bi şaficıya görünsen iyi olur. Ciddi birşey olabilir. ^
Şimdi ikiside birden bir avuç kana bakıyorlardı; ama Lae'nin aklındaki tek şey: uyku, uyku, uyku!
___________________________________
Lanet olsun, uçuşan kurabiyeler aşkına Lea. Bedenim de bazı teknik arızalar var, onları hemen halletmem gerkiyor. Sen bir baksana bizim velet hala orada mı?
Lea’nın donuk bakışları kanın görüntüsüyle az da olsa renklenmişti lakin bu da Caprice’nin istediği ilgiyi görmesini sagyalamamıştı, hala Lea onunla değil önündeki kitapla ilgileniyordu. Kütüphanenin loş ışığında kulağına ayaksesleri geldi. Dönüp baktıklarında Caprice kendi sınıfından bir arkadaşını gördü. Lea kadar yakın olmasa da o da onun ahbabı idi. El sallayarak yanlarına davet etti. Lea’nın yanına sandalyesini yaklaştırarak fısıldarken, bir yandan da çaktırmamaya çalışırken daha ne kadar komikleşebileceklerini düşünüp gülümsemişti.
-Lea burada ayrılalım, ve unutma yarından sonraki gece yasak kitaplar bölümünde buluşuyoruz. Sakın bişi deme, ne kadar tehlikeli olduğunu ben de biliyorum ama bunu öğrendiğimiz de elimize nasıl bir koz geçeceğini aklın eriyor mu? Bir düşün.
Bu kelimeler ona,Lea kızgın bir bakış kazandırdı. Hala durumun farkında değildi, yakın arkadaşının Zay üyesi olduğu şu ana tahmin edememiş olması onun suçu değildi, Caprice kendini çok iyi koruyordu. Aaron ile yapacakları son toplantıda bu buluştan söz edip etmemeyi aklının bir köşesine not etmeyi de ihmal etmedi.George’un yanlarına gelmesiyle gizlilik bitmiş konu geçici süreyle kapanmıştı..
-Selam George, senden bir şeyrica edebilir miyim?
-Selam Caprice, elbette nasıl yardımcı olabilirim?
-Her zamanki gibi centilmenlerin bir numaralı adamısın. Bana hastane kanadına kadar eşlik eder misin? Başkan olmam hiç bir şeyden korkmadığım anlamına gelmez değil mi? Oradan hiç hoşlanmıyorum.
-Elbette Caprice de ne oldu! Koluna girmemi ister misin?
-...
-..
-..
Lea gelen kişiye selam vermeye bile tenezül etmemişti. Caprice arkadaşının kolunda kütüphaneden ağır aksak adımlarla yavaşça yürüyerek ayrıldı. Kitaplarını daha sonra da alabilirdi. Üstünde baş harfleri yazan kitabını kütüphane sorumlusuna emanet ederek oradan ayrılmaları geldiği gibi çıkışı da sessizce olmuştu. İçinden fazla dikkat çekmemiş olmayı diledi. Orada konuşulanlar çok önemliydi ve kimsenin bunu fark etmemesi gerekiyordu. Caprice’nin aklı 4.lanetle tıka basa soru ile doluydu, şimdiden bu bilgiye nereden ulaşabileceğini düşünüp duruyordu. Gerorge’ kendi kendine konuşuyor, sorular soruyor alamadığı yanıtları onun hasta oluşuna bağlıyordu. Acaba gerçeği bilse, Caprice’ye gene yardım eder miydi?
- Spoiler:
Çok çabuk ele geçirilebilen bir yapım var. Sanırım. Her olayda beynimin tam ortasına bir buçak gibi saplanıyor. Boğazım düğümleniyor. Tam ununttum derken... Çok isterdim şimdi küçükken bizlere okunan peri masallarındaki gibi kolay olsun her şey. Her geçen gün küçük köpük kabarcıklarının sönüp kaybolduğu gibi umutlarımda yok oldu. Dönmedi. Dönmeyecek. Ben pes etmeden bekleyeceğim. Hep inatçı olduğumu söylerdi, bense inkâr ederdim. Haklıymış. Sanırım inatçıyım. Evet. Çok seviyorum şu yağmur sonrası güneşini ve ıslak toprak kokusunu. Şurda otururdu; sağ tarafımda. Ben güneşi izlerdim, o beni... Güneşin ben olmadığımı söyleyincede, güneşten bir farkımın olmadığını söylerdi. Birden hayal gibi geçip gitti yaşadıklarımız. Bir rüya gibi... Ne olursa olsun değişmem bu anıları hiçbir şeye. Elimde olsa tekrar yaşamak isterim. Tekrar, tekrar, tekrar.... Tek istediğimse onu unutmak. Ne zor! Eşsiz manzara yine elveda etti dünyaya. Yarın burada olacak ve tabi bende.
Islak topraklı yolda ilerlerken o nefis kokuyu, bütün gücümle içime çektim. Ev, bayağı uzak görünüyordu. İki barmağımın arasında, bir sinek büyüklüğündeydi. İşte bu dönmeleri hiç sevmiyorum. Uzun ve sıkıcı oluyorlar; çünkü sonunda bizim kasvet dolu evimiz var. Oflaya poflaya eve vardığımda annemden bir güzel azar işittim. Sert annenin yumuşak kızı. Ne kadar zıt! Baban mı? Onu hiç tanımadım; ama annem muhteşem biri olduğunu söylerdi. Ondan bahsetmeyi pek sevmediği için hakkında hiçbir şey bilmem. Gerekte duymuyorum açıkcası. Doğduğumda yoktu. Öldüğümde de olmayacak. Böyle biri için hasret çekmek bana saçma geliyor. Sadece baba işte. Tanısaydım böyle olmazdı tabi. Bunları düşünürken odama gelmişim. Hiç farkına varmadım. İlk defa o tahta merdivenlerin, her basıldığında gıcır gıcır eden sesini duymadım. Hayret!
Cennet gibi, her yanı bembeyaz olan odama girdiğimde ilk işim şu ter kokan giysilerden kurtulmak oldu. Ben bu işi yaparken küvetim sıcak suyla dolmaktaydı. Çok severdim sıcak suda dinlenmeyi. Annem alıştırdı aslında. Sert kadındır; ama bazen yumuşadığıda oluyor. Taş değil ya... Beynim şu aralar çok fazla şeyle meşgul. Yine sakarlık yapıp küveti taşıracaktım. Saçımı bulduğum bir tokayla rasgele toplayıp ılık suyun ellerine bıraktım kendimi. Şu kuvetin cam kenarında olması çok güzeldi aslında. Tamda az önce geldiğim yöne bakıyordu. Düşünmek ya da dinlenmek için benim kuvetim bire bir. Bir eksiklik vardı. Neydi? Tabi ya... Hani benim köpüklerim... Hiç çıkasım gelmedi o an, o sıcak sudan. Bubbles! Annem içeri ne zaman girmişti? Tanrım sanırım kafayı üşütüyorum. Çok dikkatsizleşmeye başladım. Kesinlikle! '' Köpüklerini unutmuşsun, tatlım. '' dedi. Tatlım ha? Bu hoşuma gitmişti. Bense sadece '' Evet. '' diyebildim. Çok mu nankörlük ediyordum ona karşı. Neyse, elbet bir gün bunu düşünmek içinde vaktim olacaktı. Keşke, vücudumuzun arındıran şu su zihnimizide arındırsaydı. Ne kadar kolay olurdu o zaman hey şey. Bana göre dünyanın en zor işi unutmak ıçıkcası. Anneme göre ise ev işleri. Onu hiç anlamıyorum. Altı üstü asa sallıyor. Tabi onun bazı takıntılarınıda unutmamalı. Asa sallamaktan sağ bileği sol bileğinden daha ince kalmış. Saçmalık. Ben her bakışımda bir fark göremiyorum. Yine o geldi aklıma. Tanrım o muhteşem yüzü. Mest oluyordum. Unutmak isteiyordum yüzünü. Unutamazdımda zaten. He gözümü kabatışımda ora durup bana gülümsüyordu. Bunları düşünürken karanlık gökteki yıldızların parıltıları alıp götürdü beni. Annemin sesiyle kendime geldim. '' Yine mi onu düşünüyorsun? '' Biraz ciddileşmişti. '' Yoo. Nerden çıkarttın. '' Cesaretsizce çıkan sesimin ardın birde dalga geçercesine gülmeye çalıştım; ama nafile. O beni benden daha iyi tanıyordu. Evet. Yalan söylemek hiç beceremediğim bir iş. Yalan söylerken ya karşımdakine ikna edici bakış atmam ya sesim titrer ya da kızarırım. Bunlar beni doğal olarak ele verir. Odadan çıkıp giderken merdivenlerden çıkan o ses beynimi tırmaladı adeta. Öyle olunca yüzüm tuhaf bir şekil aldı gibi geldi. O gider gitmez küvetten çıkıp havluma sarındım. Tergeo! Az önce köpüklü su ile dolu olan küvet şimdi bomboştu.
Günün en sevdiğim saatiydi şimdi. Kendimi ve yaptıklarımı ölçüp biçme saati. O ana geri dönme noktası. Günlük yazmak! Ne kadar bir büyücü olsam da şu günlük yazmaktan hiç vazgeçememişimdir. Ve işte buradayım. Bu gün sayfaya yazacağım en son şey şu:
Unutmak istediklerimiz; asla unutamadıklarımızdır.
| |
| | | | Laetitia | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |