Adolf Maynard Griswald Ravenclaw 6. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 755 Yaş : 33 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12126 Ekspresso Puanı : 1 Kayıt tarihi : 17/05/08
| Konu: Maynard. Perş. 23 Tem. 2009, 01:17 | |
| Ad - Soyad: Adolf Maynard Griswald. İstenen Bina(lar): Ravenclaw. İstenen Sınıf: 6. Karakterin Genel Özellikleri: Maynard ukala, sinirli, alaycı ve kavgacı bir kişiliktir. Hayata genelde eğlence yönünden bakar, başına bela almayı sever. Ruh hâli sık sık değişir ki bu durum kendisine zarar vermeye yönelik hareketlerde bulunmasına kadar gider. İnsanların çoğundan nefret eder, onun için sadece 'O' ve diğerleri vardır. Kendisinden başka kimseyi umursamaz, bencillikte en üst safhadadır yani. Kurallar ile sınırlandırılmak ona göre değildir, kural koyan da değildir. Ona göre insanlar birer koyun sürüsüdür, o ise sürüden ayrılan ve kurda kapılmak isteyendir. Böylesi ona her daim daha cazip görükmüştür ve elbette ki, zarar görme ihtimali yüksektir. Zekidir, genel vaktini tembellikle geçirip de, 5 sınıf bitirmek kolay iş değildir. Çalışmadan yapanlardanım diye tanımlar kendisini. Tabi yeni kopya düzenekleri yaratmadıysa. Hoş zaten bunu yapacak kadar büyüyle de ilgilenir bir yanı yoktur. O sadece bu dünya içinde doğmuştu, farklı bir yerde de aynı Maynard olacaktı. Yer ve zaman kısıtlamasına sahip olmadan. Karakterin Geçmişi: Maynard New York'ta doğmuş olmak ile beraber, Alman bir babanın ve Amerikan bir annenin eseridir. Babası bir muggle'dır ve ressamdır. Annesi ile, Washington'da açtığı bir sergide tanışmıştır. Buradan da anlaşılacağı gibi, annesi resime meraklıydı. Ressam bir babadan doğmanın getirdiği kalıtsal bir özelliktir belki, belki de görerek yaşamanın verdiği bir yetenektir bilinmez ama, babası onda resime yatkınlığı görmekle beraber; müzik konusunda da çalışmaya teşvik etmektedir. Hogwarts'ta zevk aldığı iki konudan birisidir sanat. Diğeri ise bilindiği üzere, alaycılık. Öyle hatırı sayılır bir geçmişe sahip değildir Maynard. Hızlı yaşamın getirdiği unutkanlıktan olsa gerek. Geçmişte hatırladığı tek şey büyükbabasının ölümüdür ve bu onu psikolojik olarak oldukça etkilemiştir. RP Örneği:- Spoiler:
Yaşamdan tiksinti duymak böyle bir şey olsa gerekti. Gümüş çatalın dolandığı porselen tabaktaki kahvaltısıyla uzun süreli bakışmalar yaşıyordu. Hiçbir şey yapmak istemiyor, hiçbir şey düşünmek istemiyor, zevk adı verilen uğraşlar içerisine girmek istemiyordu. Yemeye çalıştığı yemeğin tatsızlığı, kendisini ot yiyen bir büyükbaş gibi hissetmesine yol açtığı için; kendisini yemek yemekten de alıkoymuştu. Etrafındaki yalancı gülüşlere gidiyordu aklı; saçma komplimanlara, sevginin anlamsızlığına ve yaşamın kısalığına olan kayıtsız duramayışını düşünüyordu. Bazen delirdiğini hissediyordu, yaşamın karmaşasını çözemeyen aklının yarattığı ütopyalara inandığı için. Ve o zaman mutlu oluyordu, çünkü delilik en büyük mutluluktu. Fakat yapay bir düşünceye sahip olmak, esrar etkisi yaratıyordu bünyesinde. Kısa süreli bir mutluluk, sadece anı kurtarıyordu. Çatalını bıraktı ve ellerini göğüs hizasında kavuşturarak etrafını izlemeye başladı. İşte orada, sevgilisi ile el ele duran sarışın kız. Gözleri parıldıyor, yüzü oldukça genç duruyor. Fakat, yüzüne yerleşecek olan kırışıklıkları hiç düşünüyor mu zaman zaman? Ya da yaşlanıp bir gün yitip gittiğinde, sevgisinin kendisini kurtaracağına mı inanıyor? Sanmıyordu Achille, anın dayanılmaz zevkine kaptırmıştı kendisini. Sıkıntıyla daralan göğüs kafesinin ağrıdığını hissediyordu. Ellerinden uçup giden tüm güç, bağımlılık yaratan bir şarkının kulağına ilişmesi ile oluşmuş gibiydi. Hayatın ezgisi, insanın gücünü elinden alıyordu. Ve hayatın ezgisini, çok eskiden beri ölümcül olarak biliyordu. Fakat şimdi kavrayabildiğine göre, bu ezgi çok sesli bir koronun müziğine aitti. Ölümcüllükten uzak, melankolik bir tını. Yanaklarında hissettiği ateş, yüzünü kırmızılaştırmıştı. Öyle ki, Achille dışında herhangi birisi onun utandığını bile düşünebilirdi. Son saatlerini yaşayan, hummalı bir çocuğa benziyordu. Gözlerinin altına yerleşmiş morluklar, çökmüş yanaklar, siyah gözlerinin bir ölü gibi boş bakması, dudaklarının kansız görüntüsü, elini kaldıracak enerjiyi sağlayamayan bedeni. Geri dönüşü imkansız bir yolculuğa çıkıyor gibiydi, ölüm düşüncesi zihninde güçlü ordularıyla uygun adım ilerliyordu ve fethe az bir zaman kalmıştı. Hayatın anlamsızlığını daha fazla çekemeyeceğini düşünüyordu, peki ya sevdikleri ne olacaktı? En azından öyle zannettikleri. Luigi, Achille ölse eğer, eskisinden farklı mı olurdu? Sanmıyordu. Margaux, zaten ölümsüz değil miydi o? Bir gün zaten ölümünü görecekti. Ha şimdi, ha sonra. Ailesi, belki de tek yıkılacak olanlar onlardı. Fakat Margaux ve küçük kardeşleri Victoria, Achille'den boşalacak olan karamsar çocuk portresini rahatlıkla doldurabilirlerdi. Peki ya Anja? Onun da atlatabileceğini sanıyordu, özellikle son dönemde yaşadıkları sorunlar yüzünden belki de bir yabancıymışcasına tepki verirdi bu olaya. Kanın canlılığını temsil eden kırmızılık, damarlarında karamsarlığın etkisiyle siyahın en derin tonlarına bürünüyordu. Büyük Salon'da esen hafif rüzgar, saçlarını kıpırdatıyordu. İçindekilerden en ufak bir azalmanın olmadığı tabağını hafifçe ileriye itekledi. Küçük bir çocuğun, önündeki yemeği yemek istemediğini belirtmesi gibi. Çocukluk, en güzel çağıdır insan yaşamının. Ve belki de Achille, bunu anımsamak istediğinden kullanıyordu çocukça mimikleri. Hayatındaki en sorunsuz, tek derdinin yaratacağı yeni bir oyun olduğu ve kendi yaşamını hayalleri ile yarattığı bir dönemi tekrarlamak istiyordu. Tıpkı sevilen bir filmi, tüm repliklerini ezberlemek istercesine defalarca seyretmek gibi. Yaşamdan git gide kopuyordu, belki de cehennemden uzaklaşıyordu. Öyle ya, burası kendilerinin cezalandırıldığı bir yerdi. Her ne kadar büyücü de olsa Achille, hayatında dini görmüştü. İtalya'da yaşanıyorsa zaten bu pek de zor bir şey değildir. Tüm mimari, dini temalar üzerine kurulu gotik yapıtlardan oluştuğu için; bu dindar ülkede Achille ve ailesi, muggle'lar ile iç içe yaşamanın verdiği zorunluluk nedeni ile, kiliseye giderek onlardan farklı olmadıklarını göstermeye çalışır gibiydiler. Achille, kendilerine ait bir tanrının var olup olmadığını bilmiyordu. Eğer tanrı varsa, burası ceza için yapılmış bir evrendi. Yoksa da, yaşamanın ne anlamı vardı? Başka bir bakış açısıyla bakılırsa, iki şıkta da sonuç ölüme uzanıyordu. Cezadan kaçıp ölüme ulaşmanın sonucu ceza ise, bu ceza en fazla yeni bir bedene bürünüp, eski ruhuyla aynı hayatı tekrar yaşaması olurdu. Kulağına ilişen gürültü, kendisini sağır ediyordu adeta. Kalktı. Yeni dönemin ilk dersine doğru yola çıktı. Karanlık Sanatlar, yeni bir dersti ve kendisine, eğer kendisi eski kendisi olsaydı, büyük bir ödül olarak sunulmuş bile olabilirdi. Ama artık ne önemi vardı gücün, büyünün, ölümsüzlüğün, zevkin, aşkın, paranın. Hepsi geçici şeylerdi. Derviş hayatı yaşamak da kendisi için bir seçenekti fakat agnostik bir derviş fikri, kulağa komik gelmekten öteye gidemezdi. Merdivenleri sırayla çıkan ayakları, bedenini taşıdığı onaltı yıl boyunca yorgun düşmüşlerdi adeta. Zorlanıyordu, düşmemek için. Başı dönüyordu, gözleri bozukmuşcasına etrafını bulanık görüyordu. Tırabzanlara tutunmak da bir seçenekti fakat yapmadı. Evrim her zaman ileriye yönelik olmayabilirdi. Evrim teorisi gerçekse eğer, Achille'in eğik yürüyüşü, onun ters evrime kapıldığını büyük bir komedya ile açıklıyordu. Kata geldi, dersliğe girdi. Dersliğin nasıl olduğuna dikkat bile etmedi. İçeride birisi var mıydı, farkında dahi değildi. Hatta, yanlış derslikte bile olabilirdi; fakat kendisine en yakın dersliğin, iksirden sonra, burası olduğu bilinçaltına yerleşmişti ve bu nedenle şaşırmış olabileceğini zannetmiyordu. Kafasını yaslamış olduğu tahta sıranın nahoş kokusu, zihninde uyarıcı etki yarattı. Dersin başladığına dair seslerin kulağına ilişmesi üzerine, başını sıradan kaldırdı ve boş gözler ile dersi dinliyormuş gibi gözükmeye başladı. Şu an tam bir koyun gibiydi, sürünün bir parçasıydı. Onlar ne yapacaksa aynısını yapacaktı. Birden içinde beliren gülme isteğine zorlukla karşı koydu. Büyünün ters tepmesi ve az önce büyüyü deneyen kişinin saçlarının yandığı hayali gözlerinin önüne geldi, aynısını yapması gerektiğini düşündüğünde bunu da uygulayabilirdi. İşte bu oldukça komik olurdu, tıpkı sürünün başındaki koyun bir uçurumdan atlarsa, arkasından gelenlerin de başını kaldıramayıp uçurumdan düşmesi gibi. Sıra kendisine gelmişti, sıradan destek alarak ayağa kalktı. Asasını çıkarması gerektiğini farkettiğinde yerini çoktan almıştı. Asasını çıkardı, ellere yöneltti ve büyük bir kayıtsızlık örneği göstererek, fısıltıyla karışık bir "Sectum Sempra" sözcük kümesi ağzından fırladı.
| |
|
Malachy Grandley Gryffindor 6. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 354 Yaş : 29 Kan statüsü : Melez. Galleon : 11380 Ekspresso Puanı : 37 Kayıt tarihi : 12/07/09
| Konu: Geri: Maynard. Perş. 23 Tem. 2009, 07:10 | |
| Rütbeniz verildi, iyi RP'ler. ^^ | |
|