Destiny Audrie Thallimar Hufflepuff 6. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 21 Kan statüsü : Muggle doğumlu. Galleon : 11274 Ekspresso Puanı : 35 Kayıt tarihi : 23/07/09
| Konu: Destiny Audire. Perş. 23 Tem. 2009, 21:10 | |
| Destiny Audrie Thallimar.
İstenen Bina(lar) : Hufflepuff. İstenen Sınıf : 6.
Kişilik~ Pollyanna'nın biraz daha umursamaz ve asi olduğunu kafanızda canlandırabiliyorsanız,Destiny hakkında az çok fikir üretebilirsiniz. Giriş cümlesinde yer alan tanıdık karakter,olaylara olumlu bakmasıyla tanınmıştır. Aslında Destiny ile benzer tek yön,belki de budur. Fakat o,her şeye olumlu bakmak yerine,'bakmamayı' tercih eder. Sıkıntılarını,sorunlarını halledemeyeceğini anladığı an olayları akışına bırakır ve ne kadar acıtıcı olursa olsun yaşadıklarından etkilenmez. Aynı tavrı ilişkilerinde de ortaya koyar. Onun için iki ayrı sınıf vardır: Dostlar ve düşmanlar. Eğer düşmanıysanız,siz onun için bir hiçsinizdir. Onunla ateşli kavgalar içinde bulunamazsınız,görmezden gelinirsiniz. Fakat dostu olabilecek niteliklere sahipseniz,içindeki meleği uyandırabilirsiniz. Gerçekten değer verdiklerine karşı sonsuz bir güven duyar ve dürüstlüğünü esirgemez. Olmadığı biri gibi görünmeye çalışmaz,tüm doğallığını ortaya koyar. Kendince eşitlik ilkesini benimsediğinden,sizden de aynı karşılığı bekler. Yalana ve ikiyüzlülüğe tahammülü yoktur. Farkına vardığı an,affetme erdemliğini tamamen yitirir. Buna karşılık,kendisinin de kusursuz olduğunu öne sürmez. Sakarlığı bazen insanın sabrını taşıracak düzeye ulaşabilir,dağınıklığı yatakhanede olay çıkmasına sebep olabilir. Ah,bir de şu başa bela unutkanlığı var tabii! Bu özellikler onu okulda parlak öğrenci düzeyine ulaşmasının önüne geçmekle beraber,sıcak tavırları geniş bir çevre edinmesine ortam hazırlamıştır. Onu tanıyanlar,onu olduğu gibi kabul ederler.
Geçmiş~ Henüz oluşturulmadı.- Spoiler:
Rp Örneği;
Göz kapaklarımın aralanması için zorla pencereden içeri sızan gün ışığının ılık sıcaklığı ve ağaçlara tüneyip cıvıldaşan kuşların sesiyle uyandım,diyebilmeyi isterdim. Ne yazık ki umduğum gibi olmadı. Kulaklarımı dolduran ağlamaklı bir sesti beni uyandıran. Önce hiddetle yükseliyor,ardından üst katta uyuyan birilerinin farkına varmışçasına duyulmayacak düzeyde kısılıyordu. Sesin anneme ait olduğunu o an anladım. Sanırım benim bilmediğim bir mesele vardı. Gözlerimi aralayıp,sızlayan kemiklerime aldırış etmeden yataktan doğrulmaya çalıştım. Her tarafım ağrıyordu. Uykumu iyi alamamıştım. Son günlerde annem gece geç saatlere dek çalışıyordu,onu o halde görmeye dayanamıyordum. Elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyordum;fakat sonuç değişmiyordu. Her sabah üzerimde aynı yorgunluk hissi etkisini gösteriyordu. Üstelik bu kez içimde önüne geçemediğim bir merak duygusu da vardı. Neler oluyordu?
Terliklerimi giyip odanın tahta zeminini gıcırdatmamaya çalıştım. Evimiz epey küçüktü. İki kişiye –annem ve ben- yetecek düzeydeydi aslında;fakat yıpranmış duvarlar soğuğu fazlasıyla geçirdiğinden ısınmak mümkün olmuyordu. Fakir sayılmazdık,babam biraz destek olsa çok daha rahat bir yaşantımız olabilirdi. Oysa o,bırakın destek olmayı,arayıp sormaya bile tenezzül etmiyordu. Ona lanet okumayı bir kenara bırakıp,başımı odamdaki ufacık pencereye çevirdiğimde havanın henüz yeni aydınlanmaya başladığını fark ettim. Yatağıma dönüp hiçbir şeyin farkında değilmiş gibi davranmayı ne kadar da isterdim! Ama vicdanım buna elvermiyordu. Kapıya doğru yürüdükçe duyduklarım daha net bir hal almaya başlamıştı. Telefonla konuşuyordu,kim olduğunu bilmiyordum. Başımı kapıya dayayıp onları duymak için tüm dikkatimi topladım. Zor olmuyordu,ahşap duvarlar soğuğu olduğu gibi sesi de rahatlıkla geçiriyordu. Annemin öfkeli bağırışı duydum,kulağıma tanıdık gelen bir isim çalındı: Bay Beckett.
Annemin patronuydu bu herif. Kabul ediyorum,arkasından pek de kibar tabirler kullanmıyordum. Ancak onu tanısaydınız,bana hak verirdiniz. Emeklerin karşılığını vermeyen,buram buram sigara kokan cimri birisini düşünün. Şimdi de içinde bulunduğunuz duruma bu ‘birisinin’ etkisi olduğunu göz önüne getirin. Sizin de içinizi duvarı yumruklama veya kitaplığınızı pencereden atma gibi çılgınca bir öfke kapladı mı? Tam da bundan bahsediyordum.
Annem telefonu kapattığında hıçkırıklarını duyar gibi oldum. Konuşmanın sonunu yakalayabilmiştim ve ne olduğunu hala çözememiştim. Bu beni daha da öfkelendiriyordu. Kapıyı açıp aklımdan geçenleri sormanın anlamsız olduğunu biliyordum. Kulağınızı kapıya dayayıp özel konuşmaları dinlemek pek de uygun bir davranış değildi. Annem oldukça sinirliydi,onu daha fazla kızdırmak istemiyordum. Yatağıma geri döndüğümdeyse uyku tutmayacağından emindim. Böyle durumlarda yapılacak tek şey vardır: Odanızda oyalanın ve saat dokuz olduğunda uykudan yeni kalkmışsınız gibi aşağı inin.
***
Bakın,başta fikrimin zekice olduğunu sanmıştım;fakat ne zaman ihtiyacınız olsa zamanın bir türlü geçmek bilmediğini unutmuşum. Çalışma masamın sandalyesini usulca çekip oturdum. Elime yırtık bir kağıt parçası alıp üzerine aklıma gelen saçma sapan düşünceleri resmetmeye başladım. Ara sıra başımın dibinde duran saate kayıyordu bakışlarım,beş dakika geçmişti. Yıkılmaya hazır konumda bekleyen kitaplığıma ilerleyip elime geçirdiğim kitabı taramaya başladım. Kitaplık dediğime bakmayın,iki koliyi üst üste yapıştırıp içine kitaplarımı dizmiştim. Fena olmamıştı;ama dediğim gibi,yıkılmaya hazır konumda bekliyordu. Pencerenin kenarında duran koltukta bağdaş kurup kitapla ilgileniyormuş gibi görünmeye çalıştım. Kimi kandırıyordum bilmiyorum. Kendimi mi? Yoksa annemi mi? İç çekip yeniden saate baktım. Yelkovan ikiden üçe gelmişti. Aniden kapı açılınca gözlerimi saatten çekip korkuyla oturduğum yerden doğruldum. Annem,öfkeden mi ağlamaktan mı çözemediğim kıpkırmızı olmuş gözlerle kapıda dikiliyordu. Bir an ‘Sen ne zamandan beri uyanıksın?’ şeklinde başlayan yanıtları belirsiz sorulara boğulacağımı sandım;ancak dudaklarını yavaşça aralayıp yalnızca “Biraz...konuşabilir miyiz?” dedi. Ona arka bahçedeki saksıyı benim kırmadığımı söylemeye fırsat kalmadan kapıyı kapatıp aşağı indi. Anlaşılan kırılan saksıdan daha önemli bir meseleydi.
Kapının tokmağını çevirip peşinden gittim. Sanırım saatlerce çalışmaktan boynum tutulmuştu. Başımı merdiven basamaklarından başka yöne çevirmeye yeltendiğimde dayanılmaz bir acı hissettim. Aldırmamaya çalışıp tozlu basamakları geride bıraktım. Mutfaktaki bir bacağı kırık sandalyeye oturup dengemi sağlamaya çalıştım. Annem karşıma geçmiş,söze nasıl başlayacağını düşünüyordu. En azından buradan bakılınca öyle biz izlenim uyandırıyordu. Onu sıkmak istemedim,düşünmesine fırsat tanırken başımı oynatmamaya gayret ederek gözlerimi hemen her gün uğradığım mutfakta gezdirdim. Her zaman olduğundan daha dağınıktı. Akşam yemeğinden kalma bulaşıklar,tezgahın üzerine yığılmıştı. Dile getirmekten hoşlanmasam da,hoş olmayan kokular geliyordu. Sanırım çöpü de boşaltmamıştı. Annem sabahtan akşama dek işte olduğu için evi düzenleyecek zamanı bulamıyordu pek. Ben de,ne yalan söyleyeyim üşeniyordum. Duyduğum rahatsız edici cümle beni kendime getirdi, “Destiny,bir süre babanın yanında kalmalısın. Birkaç hafta,belki birkaç ay.”
Açıkçası duyacağım her şeye hazırlıklıydım. Sınıfta kaldın,evimize meteor çarpacak ve bunun gibi gerçekleşme olasılığı düşük pek çok haber. Babamın yanında kalmak mı? Sanırım midem bulunuyordu. Açlıktan değildi,tamamen psikolojikti. Belki kafanız karışmıştır, ‘Babanın yanına taşınmak neden kötü olsun ki?’ düşüncesi aklınızdan geçiyordur eminim. Açıklaması biraz zor;ama ben babamı sevmiyordum. Hatta nefret ediyordum. Anne ve babam uzunca bir süre önce boşandılar. Rahatsız olduğum durum bu değil,annemle yaşamaya alıştım. Fakat babam sorumsuzun teki. Bu kelime onu anlatmaya yetmez,o sorumsuz,bencil,öfkeli,düşüncesiz... Bu düşünceler zihnimde dolanırken,hiddetle haykırdım.
“Hayır!”
Sanırım bu ani bir çıkış olmuştu. Söylemem gereken,daha doğrusu sormam gereken önemli bir soru varken ağzımdan çıkan bu olmamalıydı. Yeniden söze girip bir öncekine göre daha yumuşak bir ses tonuyla devam ettim, “Ama,neden? Onunla yaşamak istemiyorum.” Gerçekten,nedenini bilmiyordum. Bilmek istediğimden de emin değildim;çünkü içimden bir ses bunun sabahki telefon konuşması –veya iş görüşmesi,ne denirse artık- ile ilgili olduğunu söylüyordu. Buna rağmen gözlerimi kısıp gelecek yanıtı bekledim. Şu an takındığım ifade,tıpkı babamın sert bakışlarına benziyordu. Onun gibi göründüğümü anladığım an kaşlarımı düşürüp bakışlarımı yumuşatmaya çalıştım. Başarılı olduğumu sanmıyordum. Annem boğuk bir sesle durumu açıklamaya çalıştı.
“Artık sana bakabileceğimi sanmıyorum. Bazı sorunlar var,işle ilgili...”
Şaşırdığımı söyleyemeyeceğim. Beklediğim yanıt tam da buydu. Yine de içerdiği anlamı hazmedebilmem zaman aldı. Bana bakamaz mıydı? İşle ilgili sorunlar mı vardı? Kafam allak bullak olmuştu. Bir anda kendime geldim. Aniden ayağa fırlamamla beraber ahşap sandalye geriye devrildi ve öteki bacağı da kırıldı. Lanetler yağdırarak anneme döndüm. İçimde tuttuklarımı kolaylıkla ifade edecek şekilde bağırdım, “Anne seni işten çıkaramaz! O aptal herif ne yaptığını bilmiyor!” Doğrusu ben de ne yapacağımı bilmiyordum. Ne yani,ezberimde olmayan bir numarayı çevirip,patron bozuntusunu arayıp ona emir mi verecektim? Elimden hiçbir şey gelmezdi. Fakat bunun bilincinde olmak öfkemi dindirmeye de yetmezdi. Mutfaktan çıkarken bağırmaya devam ediyordum.
“Asla babamın yanına taşınmayacağım!”
Merdivenleri hızla çıkıp odamdan içeri adımımı atar atmaz kapıyı sertçe çarptım. Sanmayın ki ‘Güm!’ şeklinde etkileyici bir ses tüm evi salladı. Yalnızca ahşap kapının tepesinden ufak odun parçaları döküldü. Dudaklarımı büküp odamdan çıkmadan önce oturduğum koltuğa bıraktım kendimi. Etraf aydınlanmıştı;ancak benim iç dünyamın pek de aydınlık olduğunu söyleyemezdim. Bir yandan öfkemi döktüğüm için rahatlamıştım. Öte yandan bencillik ettiğimi düşünüyordum. Annem zaten zor durumdaydı,taşınmayacağımı söyleyerek onu hem üzmüş,hem de maddi anlamda sıkıntıya sokmuştum. Kendimi suçlu hissettiğim için bir türlü yerimde duramıyordum. Oturduğum yerden kalkıp odanın içinde dört dönmeye başladım. Uykusuzluktan başım ağrıyordu. Bir ara yatağıma dönüp uyumayı denedim;ancak nafile... Berbat hissediyordum. Aslında babamın yanına taşınmanın hayatımı kökünden değiştireceğini düşünmüyordum. Zaten yılın büyük kısmını Hogwarts’da geçiriyordum. Buna karşılık,sadece üç ay bile olsa hoşlanmadığınız biriyle aynı eve tıkılıp kalmak kesinlikle hoş değildi. Evden kaçmak bile şu an fazlasıyla cazip geliyordu;ama yapamazdım. Kendi hayatıma yön vermek koşuluyla başkalarını etkileyemezdim. Bu sabah yeterince bencil davranmıştım ve aptallık ederek işleri pek çok açıdan daha da kötü hale getiremezdim. Başımı tavana dikip,aralıklardan içeri sızan ışığın aydınlattığı tozlara diktim gözlerimi. Burası yaşamak için uygun bir yer değildi. Belki hayatımda yapacağım yeni bir başlangıç o kadar kötü olmayabilirdi. Yoksa bunlar yalnızca teselli miydi?
| |
|
Marveille Croweix Perfect Li(f)e Yazarı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2182 Yaş : 29 Kan statüsü : safkan yani nolcak ki başka. Galleon : 12732 Ekspresso Puanı : 22 Kayıt tarihi : 11/11/07
| Konu: Geri: Destiny Audire. Perş. 23 Tem. 2009, 21:39 | |
| | |
|