|
| Gün Batımı. | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Adolf Maynard Griswald Ravenclaw 6. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 755 Yaş : 33 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12120 Ekspresso Puanı : 1 Kayıt tarihi : 17/05/08
| Konu: Gün Batımı. Perş. 23 Tem. 2009, 22:59 | |
| Kişiler: Adolf Maynard Griswald, Margaux Rovenién. Zaman: Karanlık hafif bir şekilde dünyayı gölgelerken. Haftasonu. Kurgu: Maynard zaman geçirmek amacıyla, gölü çaprazdan gören ve kıyıya nazaran yüksekte bulunan bir tepeye çıkmış; yer yer yosun tutmuş ve çatlakların belirgin biçimde göze çarptığı gri bir kayaya oturmuştur. O sırada Margaux, oradan geçmekte olup Maynard'ı görür.
Soğuk soyut rüzgar, sarı saçlarını dalgalandırıyordu. Soğuk yağmur taneleri yüzüne vuruyordu. Yıldırımlar ileride azimle yeryüzüne nefret kusuyor, mavi ışın demetleri buna eşlik ediyordu. Dizlerinde yarı ıslanmış bir kağıt parçası duruyor, elinde ise tükenmez bir kalem bulunduruyordu. Birşeyler karalamıştı ve yağmur tanecikleri, bunlatı yaymıştı. Üzerinde bulunan kısa kollu siyah düz tişörtü, her daim sıcağı hisseden bu çocuğu üşütemiyordu. Altındaki kot pantolon ıslanmış bir biçimde mavinin koyu tonlarına bürünmüştü. Göl dalgalıydı, insanı sinirlendiriyordu. Etrafı izmaritler ile doluydu; yarısında, başında sönmüş ve atılmış izmaritler. Yağmur izin vermiyordu ve bu daha da sinir bozucuydu. Saçlarından damlayan damlalar, ensesinde yollar açıyor ve içinde hoş ama gıcık bir duygu bırakıyordu. İnsanları gezidelerdi ya da okul içerisinde sıcak şöminelerinin başlarında kıvrılmışlardı. Onlara acıyordu; ne kadar da basitti. Ufacık bir rahatlık için her şeylerini vermeye hazır acınası yaratıklar olarak görüyordu hepsini. Rüzgar daha da sert esti. Kalemini yeniden kağıda yönlendirdi ve ıslanmış olmasına aldırmadan yazmaya devam etti. ...Öyle ki bu durum onları daha da acınası kılıyor. Hepsinden tiksiniyorum. Onların yarattığı her şeyden tiksiniyorum. Ama ne var ki, sevmediğim bir yemeği zorla yiyorum. Ve bu beni daha da tiksindiriyor. Şu an bu satırları yazmak ne kadar da sinir bozucu! Kalemi parçalamak, kağıdı yırtıp atmak istiyorum. Ama bilemezsin ki uyuşturucu bağımlısı birisi, kolaylıkla ondan kurtulamaz. Kalemim, kağıdım. Uyuşturucum. Yazısını bitirdikten sonra yağmurun şiddetlendiğini görmek, gergin bedenini daha da rahatlatmıştı. Kağıtta yazılanlar şimdi okunmuyordu ve bu daha da hoşuna gidiyordu. Hem zaten kağıtta kalsa da, yazdıklarını yakacaktı. Kendisini neden tekrar etmeliydi ki o. Geçmiş ona hiçbir şey öğretmezdi; sadece bilinçaltına yerleşerek gelecekte de aynı şeyleri yapmaya çalışırdı. Geçmiş bir yoldu. Problem çözümü yaparken kullanılanlardan. Ve elbette aynı yolu tekrar ettikçe, aynı sonuçları bulacaktı. Ne kadar da sıkıcı bir düşünceydi; zararlı ve tehlikeliydi. Kağıdı elinden bıraktı ve rüzgarla birlikte arkasına doğru uçmasını izledi. Sanki içindeki büyük sıkıntıyı az önce bırakmıştı. Özgürlük.
Gölün kasveti, Maynard'ı neşelendiriyordu. Soğuk rüzgar, içini ısındırıyordu. Yalnızlık, heyecan vericiydi. Mırıldandığı şarkıları sahnede söylese, daha az zevk alırdı. Oturduğu yer kaya değil de, deri bir koltuk olsa daha fazla rahatsız olurdu. Zevkliydi bu evet. Yanında getirdiği kaymak birasını açtı. Soğukluğun boğazını yakan o eşsiz zevkin tadına baktı. İnsan solumalarıyla dolu pis havayı içine çekmek zorunda kaldı. | |
| | | Margaux Rovenién Hufflepuff 6. Sınıf Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 29 Yaş : 31 Kan statüsü : Melez. Galleon : 11225 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 23/07/09
| Konu: Geri: Gün Batımı. Cuma 24 Tem. 2009, 06:12 | |
| Yutkundu. Şimdi beyninin içinde milyonlarca farklı ses tonu, mırıldanıyordu. Sakin, bulanık ve hızlıca. Her biri, bir kıymığın insanın derisine girdiği an verdiği acı gibiydi. Ürperdi. Öyle küçük, savunmasız seslerdi ki. Sadece çoktular. Birleşmişlerdi ve yaptıkları baskı tahammül edilemezdi. Her bir yağmur damlasının toprakla buluştuğu anda onlarda kızın beynine hücum ediyorlardı. İsteksiz ama mecburdular. Sırılsıklam vücudu, ağacın kabuk bağlamış bir yaraya benzeyen gövdesine dayanmıştı. Çok da rahat olduğu söylenemezdi ya, bu durum için idealdi. Saçları şekilden şekle giriyordu ve onları belli bir konumda tutmak da gayret harcamayı gerektiriyordu. Bu yüzden denemedi bile, onlara dokunmadı, istedikleri şekli alabilirlerdi. Üzerindeki kot pantolonu ıslaklığından ağırlaşmıştı, zor taşıyormuş gibi gözüküyordu. Bluzunun da bir farkı olduğunu söylemek güçtü. Vücudunun her hattını belli eden giysileriyle, yağmurun altında, yaşlı bir ağaca yaslanmış, muhtemelen bir daha görüşmeyeceği bir çocuklaydı. Karşısındaki çocuk damlacıkların ele geçirdiği siyah saç telleriyle, dudaklarını son kez Margaux’unkilerle buluşturdu ve geriye çekildi. Kararmış havada, yağmur damlacıklarının kapladığı beyaz yüzünde beklenti vardı. İstediği bir şeyler varmış gibiydi. Daha ileriye mi gitmek istiyordu? Pek de bir şey okunamadığına emin olduğu bakışlarını, çocuğun yüzünden çekti. Havada bol miktarda bulunan toprak kokusunun eşliğinde orayı terk etti. “Gitmem gerek, sonra görüşürüz… Sanırım.” Arkasına bakmadı. Onun ne düşündüğünü umursamıyordu. Aynı kim olduğunu umursamadığı gibi. Ayaklarını, yerdeki çamur birikintilerine daldırarak sadece yürüdü. Hızlıca ve düşünmeden.
Bütünler oluşturmuş siyah bulutlar, su damlacıklarını özlem gidermek isteyen toprakla buluştururken, bir kayanın parçalanmasına yakın sesler çıkarıyorlardı. Kızın bakışları her seferinde gökyüzüne odaklanıyor, birkaç yağmur damlası göz kapaklarını yalıyor ve sonra tekrar eski haline dönerek yürümeye devam ediyordu. Sanki bu manzarayı bir daha göremeyecekmiş gibi arsızca çevresine bakınıyordu. Belki de, birinin onu burada görmesinden korkuyordu. Hem bıraktığı çocuğun peşinden gelme ihtimalini de göz ardı edemezdi ya. Fakat öyle olsaydı çoktan ona yetişmesi gerekmez miydi? Düşünmeyi bıraktı. Sadece toprağın kokusunu duyumsuyordu. Sadece gökyüzünden gelen o boğuk sesleri dinliyordu. Ve sadece önüne bakıyordu. Tabii bu durumda, az ilerisindeki devasa kayada oturan Maynard’ı da görmesi uzun sürmedi. Bir an duraksadı. Yanına gidip gitmeme konusunda tereddüde uğradı. Ama sonra koşar adımlarla çocuğun yanına ulaştı. Kızdan pek de bir farkının olduğu söylenemezdi. O da ıslaktı, o da yalnızdı ve o da buradaydı. Kaymamaya özen göstererek, arkadaşının yanına ulaştı. Kayanın ıslaklığına aldırış edemeyeceği için kendini bıraktı ve çocuğun bakışlarına aldırış etmeden ona gülümsedi. Elbette ki, bu mutlu olduğunun bir göstergesi değildi. Şimdilik sadece şaşkınlığını temsil ediyordu. “Bir dahaki sefere bana da bir tane getirmeyi unutmazsın umarım.” Bakışlarıyla, Maynard’ın elindeki kaymak birasını işaret etse de buna gerek olmadığını biliyordu.
En son Margaux Rovenién tarafından Cuma 24 Tem. 2009, 07:44 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Adolf Maynard Griswald Ravenclaw 6. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 755 Yaş : 33 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12120 Ekspresso Puanı : 1 Kayıt tarihi : 17/05/08
| Konu: Geri: Gün Batımı. Cuma 24 Tem. 2009, 07:44 | |
| İlk başlarda gelen yakıcı tat, şimdi yerini uyuşmaya bırakmıştı. Hayır, anlayamyordu. Eskiden daha fazlalarını da içtiğini biliyordu, zaten kolay kolay çarpılmayan birisiydi ama bugün neler olduğunu farkedemiyordu. İnsan sorunlarına daldıkça, daha çabuk mu alkolün etkisine giriyordu bilinmez. Tabi olaya şu açıdan da bakılabilirdi elbette. Bedeni duyduğu tiksintiden o kadar çok uyuşmuşu ki, zaten uyuşturucusunu almış bedeni; alkolü fazla görüyor ve etkilenmesini sağlıyordu. Rüzgarın yüzünü aydınlattığı bir kız ufuktan oturduğu yere doğru geliyordu. Birasından birkaç yudum daha aldı ve taşı yanına koyup, saçlarını düzeltti. Nedense, gözlerin sürekli kendisinde olduğu gibi bir fikre kapılıyordu genelde Maynard. Belki de doğruydu, yanlış olsa da umrunda değildi aslında. Doğru olmasına yönelik bir yakışıklı görünme takıntısıydı bu. Saçlarını kulaklarının arkasından geçirdi; ön tarafta kaşlarına inen telleri arkaya doğru iteledi ve sonra yana doğru yatırdı. Öncekisine nazaran daha derli toplu gözüküyordu; kız yavaş yavaş görebileceği yakınlığa ulaşmıştı.
"Kahretsin." Gelen tanıdık yüzü görünce, aslında duyması gereken sevinç yerini hayal kırıklığına bırakmıştı. Oysa, bir kıza kur yapmak için ne kadar da hazırdı. Margaux onlardan biri olamazdı; Maynard'ın yanında kedi yavrusu gibi kalıyordu. Dil çıkardı gelen kıza, birasından bir yudum daha aldı. Sönmüş izmaritlere bakarak küçük bir çocuk gibi iç çekti. Sigarası da bitmişti, kötü rüzgar hepsini öldürmüştü. Yanına yaklaşan güzel bir parfüm kokusunun ardından, kulaklarına nameler doluştu. “Bir dahaki sefere bana da bir tane getirmeyi unutmazsın umarım.” Sırıttı ve gösteriş yaparcasına bir yudum daha aldı birasından. Kızı süzmeye başladı; her zamanki gibi alıcı gözüyle bakarak. Büyük ve ince dudaklar, düz ve biçimli bir burun, beyaz bir ten, güzel bir göz çevresi. Ve yine her zamanki gibi, Margaux'un ezberlediği olmamış ifadesini takıntı ve başını başka yana çevirdi. O aykırı duran kızlardan hoşlanıyordu. Bebekler ise sadece vakit geçirmek için kullanılırdı.
"Bir dahaki sefere geleceğini haber edersen, mutfak emrinde olur bebeğim." Yan gözle bakarken, bir yandan da tiksinti duyduğu insanların ne yaptığını merak etmeye başladığını farketti. Sadece farketmekle kaldı; düşünmekle uğraşamayacak kadar üşendiğini anladı. "Hayret, şömine başında kıvrılıp yün yumağıyla oynayanlar arasında değilsin." dedi kaymakbirasını yere koyup geriye doğru çekilirken. Yağmur şiddetini azaltmıştı fakat bedeni sırılsıklam olmuştu. Üzerindeki ince kıyafetler, soğuğu katıyla bedenine işletse de; hasta olacağını bile bile burada duruyordu. Gözünü kırptı, bir damla gözünü kapattığı sırada, kaşından aşağıya doğru kaydı. Ve oradan yana doğru kıvrılarak, göz altına geldi. Gökyüzünün döktüğü ter, Maynard'da göz yaşıymış gibi duruyordu. Bacak bacak üstüne attı. | |
| | | Margaux Rovenién Hufflepuff 6. Sınıf Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 29 Yaş : 31 Kan statüsü : Melez. Galleon : 11225 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 23/07/09
| Konu: Geri: Gün Batımı. Cuma 24 Tem. 2009, 08:44 | |
| İzlenildiğini bilmek güzel şeydi. Bakışlar uzunca bir süre üzerinden ayrılmazdı. Onu çevresindekileri etkilemek için kullanırdı. Gözler üzerindeyken, kendisini tüm dünyanın en güzel varlığı gibi hissederdi. O özenilerek yaratılmış bir varlıktı ve çevresindekiler de onu izlemek için oradaydılar. Bunu sağlayan şey sadece güzellikti. Sadece güzellik. Maynard’ın tanıdık yüz ifadesinden sonra, biçimli burnunu büzdü. Küçük bir hayal kırıklığı tepkisiyle birlikte, çocuğun kolunu dürttü. "Bir dahaki sefere geleceğini haber edersen, mutfak emrinde olur bebeğim." “Bence o zamanı beklemeye gerek yok.” Munzur bakışlarını çocuğun çehresine asarken, aklından geçenleri okumak için hayal gücünü zorlamasına gerek yoktu. Hafiften asılmış kaşlar; canı bir şeye sıkılmış olmalıydı. Sürekli dalan gözler; kesinlikle bir şey üzerine düşünüyordu. Yani en azından Margaux onu rahatsız edene kadar durumun böyle olması gerekirdi. Ve son olarak, kaymak birası. Bu şey her neyse pek de olumlu olmadığı kesindi. Sorarsa anlatacağından şüpheliydi. Ya da anlatırken duyacağı rahatsızlıktan. Ama asıl soru şuydu ki, dinlemek istiyor muydu? Düşünceleri birbirleriyle yarışırlarken, kayanın sert zemininde oturduğu pozisyonu değiştirerek, bağdaş kurdu. Islaklığın etkisi teninin üzerinden kayarken, gölün kızgın dalgalarının arasına dalmaya başladı.
"Hayret, şömine başında kıvrılıp yün yumağıyla oynayanlar arasında değilsin." Yüzüne büyük bir gülümseme yayıldı. Bu kez zorla değildi. İstenmeden yaşanmamıştı. Şaşkınlıktan da değildi. Bu sadece olması gerektiği içindi. Olması gereken şeylerden birinin de şu anda yaşanıyor olması gibi. “Yüzüme bak Maynard, sence yapacak daha önemli işlerim yok mu?” Gözleri kısıldı ve yana doğru hafifçe kaydı, dudakları da onlara eşlik edercesine büzüldü. Ve sonra, düşünmeden devam etti. “Şu gördüğün güzelliğin kullanılması şart.” Sağ eliyle bedenini işaret etmişti. Ne demeye çalıştığını anladığını biliyordu. Aslında biraz ipucu olmadan da bunu çözebilirdi. Margaux’u tanıyan herkes bunu kolayca anlayabilirdi. Bu, ne zaman nereye gideceğinizi bilmeniz gibi bir şeydi. Maynard’ın elindeki kaymak birasını kapması bir saniye kadar sürmüştü. Dudaklarına çarpan sıvı, kızın susuzluğunu geçirdi ve titremesine neden oldu. Sonra pes eden bakışlarla çocuğa baktı ve şişeyi ona geri uzattı.
| |
| | | Adolf Maynard Griswald Ravenclaw 6. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 755 Yaş : 33 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12120 Ekspresso Puanı : 1 Kayıt tarihi : 17/05/08
| Konu: Geri: Gün Batımı. Cuma 24 Tem. 2009, 09:36 | |
| Yağmur yeniden hızlanmıştı ve muhtemelen kaymak birası şişesinin içine dolduğu oanı her saniye artırıyordu. Şişeyi yandan narince aldı ve bir kız arkadaşına bakar gibi baktı. Sonra dudaklarını onunkilerle buluşturdu ve uyuşturan tadın biraz daha bozulmuş hâlini yemek borusundan geçirdi. Ardından nefes almak için kendisine süre tanıdı ve şişeyi elinde tutarak, karşısında bağdaş kurmuş oturan kızı süzmeye baktı. Zaten her zaman, sıklıkla yaptıkları şeylerden biriydi bu. Birbirlerini süzerler ve beğenmezler. Alışkanlıktı galiba bu onlar için, ne var ki Maynard da bu alışkanlıktan kurtulamıyordu. Başını sağa doğru yatırdı, ileride uçuşan ya da kaçışan kuzgun sürüsünü izledi. Ardından gözlerini kızın gözlerine kaydırdı. “Yüzüme bak Maynard, sence yapacak daha önemli işlerim yok mu?”
Şimdi o gözler kısılmıştı. Maynard önce dudak büktü, onra bilmediğini belirten bir omuz slkme hareketi yaptı. Nereden bilebilirdi ki? Belki de gitmek istiyordu; o halda zaten sessizce çekip gidebilirdi. Maynard'ın umrunda olmayacağını bilmeliydi. Sıkıldı düşünmekten ve iç çekti. Yanıt istemiyordu aslında kız. “Şu gördüğün güzelliğin kullanılması şart.” Ağır bir içimde gözlerini ona doğru yönlendirmeye başladı. Yeniden. Sanki bir film karesinde gibilerdi; o müthiş bakışma yavaşlatılmış çekimde ilerliyordu. Gözleri kızın arkasında bir yerlere gitti. Boş boş bakındı ve bir süre sonra aradığını bulamamış gibi yaptı. Aniden kaymak birası elinden gitmişti. Kıza aniden tekrardan baktı; ve o da titremeden sonra, şişeyi geri verdi. Şişeyi sessizce aldı. Biraz okşadıktan sonra, büyük bir yudum almak için yine dudaklarına götürdü.
"Birincisi, hangi güzellik. İkincisi, eğer ortalıkta bir güzellik varsa ne için kullanılacak? Üçüncüsü, dudaklarımdan çıkan kaymak birasının daha da çarpıcı olduğunu bilmiyordum." Yüzünde hiçbir ifadeye sahip olmamakla beraber, saçlarından akan suları dağıtması gerektiğinin farkına varmıştı. Zaten içinde bulunan kaymak birasının bitmek üzere olduğu şişeyi, oturduğu yerden karşı kayalara doğru fırlattı. Ardından ayağa kalkarak öne doğru eğildi ve saçlarını salladı. Bir an duraksadı ve Margaux'a baktı. Ardından yine işlemine devam etti ve elleri ile saçını düzeltti. Canı feci derecede sigara içmek istiyordu. | |
| | | Margaux Rovenién Hufflepuff 6. Sınıf Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 29 Yaş : 31 Kan statüsü : Melez. Galleon : 11225 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 23/07/09
| Konu: Geri: Gün Batımı. C.tesi 25 Tem. 2009, 00:52 | |
| Kendisine doğru ağır ağır yönelen bakışlara, meraklı bakışlarıyla karşılık verdi. Aradığını bulmak istercesine bakınan bir çift göz Margaux’un üzerinden arkasında bulunan ağaçlara doğru kaydı. Yavaşlatılmış gösterim izliyormuş gibi bir hisse kapıldı. Çocuğun ne yaptığını anladığıysa pek söylenemezdi. Sarı saçlarının ıslanışını izleyerek yaptığı şeyi bitirmesini bekledi. Sabırla ve aldırış etmeden. Maynard eski pozisyonun geri döndüğündeyse, söylediği şeyler Fransız Cadı’yı hiç de şaşırtmadı. "Birincisi, hangi güzellik. İkincisi, eğer ortalıkta bir güzellik varsa ne için kullanılacak? Üçüncüsü, dudaklarımdan çıkan kaymak birasının daha da çarpıcı olduğunu bilmiyordum." Yüzünün ne hale geldiğinden feci derecede emindi. İnanamaz gibi aralanmıştı dudaklar birbirinden. O sırada birkaç yağmur damlası dudaklarını da ıslattı. Orta parmağıyla onları kuruladıktan sonra, çocuğun yüzüne pis bir bakış fırlattı. “Görmezden geldiğin güzellik. Elbette ki her şey için kullanılabilir. Bunu keşfedeli uzun zaman oldu.” Söylediklerini bitirdikten sonra parmaklarını, uzun olduğu söylenebilecek saçlarının arasında gezdirdi. Böylelikle ıslanmışlık oranını bir miktar daha azaltmış oluyordu.
Maynard’ın uzaklardaki bir kayaya fırlattığı boşalmış kaymak birası şişesine baktı. Artık bir bütün değildi ve bir daha işe yaramayacaktı. Onun nasıl olacağına karar veren kişi, son sahibiydi ve bu da Maynard olmuştu. Önüne doğru eğilmiş saçlarını sallayan çocuğun, kendinden emin hareketlerini izledi. Arada bir kaçamak bakışı üzerine aldı ve sonra ayağa kalkarak onun yanında kendine bir yer edindi. “Boşuna uğraşma, nasıl olsa tekrar ıslanacak.” Ve sonra da omuz silkti. “Az önce bir çocukla birlikteydim. Nasıl kullanılacağını soruyorsan eğer. Sonuçta buna sahibim değil mi? Kullanmaktan zarar gelmez.” | |
| | | Adolf Maynard Griswald Ravenclaw 6. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 755 Yaş : 33 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12120 Ekspresso Puanı : 1 Kayıt tarihi : 17/05/08
| Konu: Geri: Gün Batımı. C.tesi 25 Tem. 2009, 01:14 | |
| “Görmezden geldiğin güzellik. Elbette ki her şey için kullanılabilir. Bunu keşfedeli uzun zaman oldu.” Yarı büklüm hâlde dururken kısa bir kahkaha patlattı ve dikleşip, yerine oturdu. Kızın saçlarında gezinen ellerini izlediğinde, bunu genelde oğlanlara kur yaparken kullandıkları tarzdan bir şey olduğunu farketti; ağzı geniş bir biçimde yayılarak pis bir biçimde sırıtıyormuş gibi gözükmesini sağladı. Birden melankolik bir yapıya büründü ve uzun zamandır kız arkadaşı olmadığının farkına vardı. İçine garip bir hüzün çökmüştü. Evet, belki de ilk defa bir kızı sevmişti; o da kendisini terk etmişti. Jane. Hâlâ aklına geldikçe, kendisini kötü hissettiriyordu. Belki de oydu Maynard'ın bu tiksinmişlik duygularına kapılmasına sebep olan. Bilemiyordu. Fakat, bir zamanlar onun için Jane vardı. Şimdi ise sadece kaleminden dökülen sözcüklerde bulunmaktaydı Jane. Ötesi yoktu; başka bir şey anlam ifade edemiyordu Maynard için. İçinden şarkılar mırıldanıyordu tam olarak şu an. Düşüncelerinden kurtulmanın en iyi yolu buydu. Aslında güzel bir uğraştı onun için müzik. Ama ne var ki, kopuk şarkı sözleri yazmaktan ileriye gidemiyordu; tıpkı kendisine benzetiyordu onları. Yarım ve asla tamamlanamayacaklar. "Aslında ayın herhangi bir karanlık tarafı yok; çünkü ay zaten karanlık."
“Boşuna uğraşma, nasıl olsa tekrar ıslanacak.” Kendisini kendisine verdiğinde, hâlâ saçıyla uğraştığını farkedemeyecek kadar soyutlanmıştı ortamdan. Ayrıca kızın kalkıp yanına oturduğunu farkedemeyecek kadar. Onaylarcasına kafasını salladı ve ellerini saçından çekti. Yine geriye doğru yaslandı ve gökyüzüne doğru başladı. Gri her yerdeydi. Gri her şeyin arabulucusuydu. Peki bugün gökyüzünde olmasının mânâsı neydi? Acıkma hissi, aniden düşüncelerine bir devrim uygulamıştı. Midesinin çığlıkları, küçük bir çocuğun ağlama sesiyle aynı seviyede sinir bozucuydu. “Az önce bir çocukla birlikteydim. Nasıl kullanılacağını soruyorsan eğer. Sonuçta buna sahibim değil mi? Kullanmaktan zarar gelmez.” Ters bir şekilde Margaux'a baktı. Ne yapmaya çalışıyordu? Yorum mu bekliyordu kendisinden? Bana aitsin mi demesini? Dudaklarıyla çaldığı ıslık, eğlenceli bir melodiyi andırıyordu.
Ayağıyla toprak üzerinde şekiller çizmeye başlamış ve artık çamur hâlini alan toprak, siyah ayakkabısına yapışmaya başlamıştı. "Tamam Margaux, kullan güzelliğini. Tamam da, ne için kullanacaksın ki? Uyduruk öğrenci topluluğu üzerinde mi? Hadi tatlım, profesörler üzerinde kullan bari de bir işe yarasın. Hem, nedir bu güzellik kullanma sevdası. Ayrıca şunu bil ki, ben her güzelliği kullanmaya açığım. Yanımda kendini tehlikeye atacak laflar söylememelisin." Yine ifadesiz, donuk bir şekilde dile getirmişti düşündüklerini. Açıkçası genelde patavatsız birisiydi; ne diyeceğini düşünmeden söylerdi. Sonuçları da umrunda olmazdı gerçeğe bakılırsa. Şu an tamamen stok sıkıntısı çekiyordu hem. Karnı acıkmış ve bağımlı olduğu şeylerden yoksundu. Hafif sinirli sayılırdı bu yüzden. Keşke birkaç biçim değiştirme dersini dinleseydim, diye düşündü. Belki işe yarar bir şeyler yapabilirdim. Kıza döndü ve ellerini kızın saçlarına götürerek birkaç teli ile oynamaya başladı. Canı sıkılmıştı. | |
| | | Margaux Rovenién Hufflepuff 6. Sınıf Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 29 Yaş : 31 Kan statüsü : Melez. Galleon : 11225 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 23/07/09
| Konu: Geri: Gün Batımı. C.tesi 25 Tem. 2009, 11:02 | |
| Son yağmur damlalarından bir tanesi de kızın biçimli burnunda yerini bulurken, gökyüzü isyanını geri çekiyordu. Birbirleriyle birleşmiş siyah bulutlar yavaşça yırtıldı ve temizlenmiş gökyüzü kendini yeniden göstermeye fırsat buldu. Şimdi rengi grinin diğer bir tonuna bürünmüştü. Bir şeylere kararsız bir tondu bu. Hani gride kesinlik yoktur ya, her şeyden biraz vardır, her seçenekten bir parça vardır, işte o da böyleydi. Bu Margaux'un onaylamadığı yanıydı. İşin içinde kesinlik yoksa, o iş baştan unutulmalıydı ona göre. Keskin toprak kokusunu çektiği burnu bundan mutluluk duyuyordu. Sevdiği bir şeyi yapıyordu, yüzüne yayılan o bilindik gülümsemesiyle, çikolata rengi gözlerini yukarıya kaldırdı. Sonsuzluğa bakıyormuş gibi hissetmeden önce, griliğin sadece bir bölümünde takılı kaldı. Kasvet verici renge baktı ve iç çekerek bakışlarını göle çevirdi. Sonunda bitmişti. Yağmur damlalarının ağaçların yeşil yapraklarında kendilerine yerler yaptıklarını biliyordu. Her yağmur yağdığında yaptığı gibi, yine Hogwarts’a geri dönerken, onlardan birine vuracaktı ve damlacıklar yerlere döküldüğünde ıslanmış elini kurutmaya çabalamayacaktı.
Maynard’ın söylediklerini bitirmesini bekledikten sonra ona baktı. İfadesiz yüzü, üzerindeki yazıları gizlemeye çalışan bir kitap gibiydi, korumacıydı. Saçlarıyla oynandığını hissettiğinde, kız onu engelleyecek bir harekette bulunmadı. Hiçbir şey söylemedi ve hiçbir şey yapmadı. Sadece bıraktı. Ve sonra geç kalmış cevabını vermek için, şaşkınlıkla yarı yarıya oluşan gülümsemesiyle, yarım bir şekilde konuştu. “Zaten kullanmışlığım var, merak etme. Ama kullanırken eğlenmekten bahsediyordum ben. Bir şeyleri unutmaktan falan. Belki sen de denemelisin. Sonsuza dek tek bir kişide bağlı kalırsan, eğlenceyi kaçırırsın. İstediğin buysa eğer. Ah, pardon sende karizma denen şeyden olmadığını unutmuştum.” Ardından gelen kısa bir kahkaha söylediklerini tamamladığında, boş gözleri çocuğun yüzünü terk etti. Fısıltısını bitirmiş olan yağmurdan fırsat bilerek, boşta kalan elini cebine götürdü ve ıslanmış kotunun altında yatan tek sigarayı yumuşak dudaklarıyla buluşturdu. Çakmağını da çıkarttı ve onu alevlendirdi. Büzülen dudaklarının arasındaki sigaradan çektiği tek bir nefes, rahatlamasını sağladı. İki parmağının da yardımıyla onu dudaklarının arasından çekti. Derin bakışlarını Maynard’ın yüzüne odakladı. Başını, onun hafifçe sakallanmaya başlamış çehresine yaklaştırdı. Her ne kadar inkâr etse de onu yakışıklı bulmadığı söylenemezdi. Mavi gözleriyle oluşturduğu tezat, tarif edilemez bir hisse kapılmasına yol açıyordu cadının. Ardından, dudaklarını büzdü ve arasından sigaranın dumanını çocuğun yüzüne üfledi. Duman, Maynard’ın üzerinde yoğunlaştı yüzünü görülemeyecek hale getirdi, kokusu çevrelerini sardı. Tabii ki bunun farkına varmadı Margaux. Ardından yok oldu. Gri renginin insanın ruhuna kasvet veren havasına karıştı.”Ayrıca sen istesen de bundan yararlanamazsın.” Ve fırlatılan sert bakış Maynard'ın yüzünde asılı kaldı. | |
| | | Adolf Maynard Griswald Ravenclaw 6. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 755 Yaş : 33 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12120 Ekspresso Puanı : 1 Kayıt tarihi : 17/05/08
| Konu: Geri: Gün Batımı. C.tesi 25 Tem. 2009, 20:39 | |
| Dünya büyüleyici ve bir hiç. Dünya dışındaki şeyler olmasaydı, tek başına dünyanın hiçbir anlamı olmazdı. Boş bir şey olurdu; sıradanlaşırdı. Ve bu dünya dışındaki şeyler, insanı ya ağlatmaya ya da güldürmeye yarar. Dalalım denizlere. Güneşi kutsayalım, dağlarda koşturalım ve anın tadını çıkararak, bu lanetli yaşamı son zerresine dek yaşayalım. Hiçliğin ve sonsuzluğun sahillerinde top oynayalım. Belki de bu sayede, tiksintilerden arınarak burunlarımızı tıkamayı öğrenebiliriz.
Margaux gibi olmalıydı; kesinlikle. Elde edilecek hedefler koymalı ve peşlerinden gitmeliydi. Ama bir konuda onunla birlik olabileceğini düşünmüyordu. Maynard'ın hedefleri sonsuzluğu kapsayacağı için karanlıkta el yordamıyla yürüyor olacaktı. Yanında kimse olmadan, yalnız başına. Birçok han seçecekti kendisine, dinlenecekti buralarda. Birçok şeyin tadına bakacaktı; uzun bir yaşam olmayacaktı büyük ihtimalle. Zaten sıkıcı ve uzun bir yaşamdansa, yaşamı da kısa kesmek daha cazip değil miydi? Her şeyi yap ve bırak. Bitti.
Yağmur dinmişti. Fısıltı hâlinde esen rüzgar, toprağın kokusunu burnuna getiriyordu. Belki de çürüyen bedenleri bağrına bastığı için bu kadar güzeldi, yerden yukarıya doğru yükselen bu koku. Belki de kendisini sevdirmek için kullandığı bir miskti bu. Gözlerini devirdi; kızın saçlarından ellerini çekti. “Zaten kullanmışlığım var, merak etme. Ama kullanırken eğlenmekten bahsediyordum ben. Bir şeyleri unutmaktan falan. Belki sen de denemelisin. Sonsuza dek tek bir kişide bağlı kalırsan, eğlenceyi kaçırırsın. İstediğin buysa eğer. Ah, pardon sende karizma denen şeyden olmadığını unutmuştum.” Gülümsedi sadece. Margaux, ya Maynard'ı tanımıyordu; ya da az önceki sözlerine alınmıştı. Evet, son zamanlarda bir tek Jane vardı hayatında ama ondan öncesi pek de parlak sayılabilirdi. Dalga geçercesine kafasını salladı; onaylarmış gibi gözüktü. Kızın kahkahasından eğlendiğini anlayabiliyordu, oysa ki Maynard'ın daha da fazla eğlendiği aşikârdı. Ve Maynard'a göre en tehlikeli üç hareketten birisini yapmaya yelteniyordu, tam şu anda. Sigarasızlıktan sinirlenmişti ve karşısında, umarsızca sigarasından nefes alıyordu. Ve bu tehlikeli hareketlerden en tehlikelisini yapmıştı. Yüzüne dumanı üflemişti.
Normal şartlar altında, yerinde bir başkası bulunsa ve kızın, kendisine bu kadar yaklaşıp da dudaklarını büzerek dumanı üflemesini görse muhtemelen bunu kur olarak görürdü. Ama bu Maynard'ın sigara içme isteğini güçlendirmekten başka bir şeye yaramıyordu. ”Ayrıca sen istesen de bundan yararlanamazsın.” Ne dediği ile ilgilenmiyordu bile. Kendisine bakan sert bir çift gözü görmezden gelip, bakışları kızın elindeki sigaraya doğru yöneldi. Sabretti. Çenesi kaskatı kesilmiş bir hâlde, elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi kızın tam tersi tarafa döndü. "Sonsuza kadar birisine bağlı kalacağımı düşündürtmeme sebep olan nedir? Jane mi? Bitti o, sadece yok olan kağıtlardaki bir isimden ibaret o." Kelimeler ağzından çıkarken, hafif bir nefret kustuğunu farketti. Kıza doğru dönmemekte hâlâ kararlıydı. "Ayrıca, istediğimde neler yapabileceğimi tahmin edebilirsin sanmaktaydım. Neyse ki, kendimi tanıyorum ve ne isteyeceğimi iyi biliyorum."
Margaux'a karşı kişisel bir şey değildi bu. Havada yayılan koku, nikotin ihtiyacını azdırmıştı. Ayrıca, Margaux güzel bir kızdı; onu elbette isterdi. Her güzel kızı istediği gibi. Ne var ki, artık isteyemeyeceğini de biliyordu. Az önce kendisini bu haktan mahrum bırakmıştı. Donuk mavi gözlerinden, gölün griliği yansıyordu. | |
| | | Margaux Rovenién Hufflepuff 6. Sınıf Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 29 Yaş : 31 Kan statüsü : Melez. Galleon : 11225 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 23/07/09
| Konu: Geri: Gün Batımı. Paz 26 Tem. 2009, 03:33 | |
| Maynard’ın, kızın elindeki sigarasına kayan mavi gözleri istekliydi. Küçük bir çocuğun yeni bir çift ayakkabıya sahip olduğu zaman gözlerinde oluşan parıltıları taşıyordu. Bir şeyi arzulamanın verdiği açlıkla alevlenmişti. Şu an delirme aşamasında olduğu aşikârdı. Bu duyguyu iyi bilirdi. Sadece tek bir nefes bile olsa onu almak zorundaydı. Zindanlarda kapalı kalmış bir mahkûmun güneşe duyduğu açlık gibi bir şeydi. Sadece biraz temiz hava, sadece bir nefes. Amacına ulaşmasını engelleyen tek şey, kendisinin olmamasıydı. Margaux’un içinden elini sağa sola sallamak geldi; onunla oynamak. O da gözleriyle bunu takip edecekti. Aptalca bulduğu düşüncesini kafasından sildi ve gülmemek için dudağını ısırdı. Daha önce onun sınırlarını hiç zorlamamıştı. Tam olarak onu sinirlendirmemişti ve bunu yapmak dahi aklına gelmemişti. Oysaki denemeye değer bir şey olduğunu şimdi anlıyordu. Bir şekilde, değişiyordu. Belki kızgın olduğu Margaux değildi, belki de kızgın bile değildi. Sadece öyle görünüyordu. Ama hissettikleri farklı olmalıydı. Onu sadece araç olarak kullanmış olabilirdi. Cadının üzerinden ulaşmıştı onu asıl kızdıran düşüncelere, asıl istemediği şeyleri düşünmeye. Aklından geçenleri okumak zordu. Mayınlı tarlanın etrafında dolaşırken, bir anda geriye dönmeye karar verdi. Şu anda istediği tek şeydi Maynard’ı huzursuz etmek. Geçmişe dönüp kin tuttuğu kişileri andırmak, onları düşünmesini sağlamak. Hiçbir kimliğe bürünmeden, ifadesiz bakışlarla onu izliyordu. Hareketlerini anlamlandırmaya da çalışmıyordu. Yaptığı tek şey ona bakmaktı. Yaptığı tek şey, söylediklerini duymaktı.
"Sonsuza kadar birisine bağlı kalacağımı düşündürtmeme sebep olan nedir? Jane mi? Bitti o, sadece yok olan kağıtlardaki bir isimden ibaret o. Ayrıca, istediğimde neler yapabileceğimi tahmin edebilirsin sanmaktaydım. Neyse ki, kendimi tanıyorum ve ne isteyeceğimi iyi biliyorum." Ona arkasını dönmüş çocuğa bakarken, neler düşündüğünü çözmesi pek de zamanını almadı. İleri gitmeyecekti. Onu üzmek istemiyordu, ya da üzdüğünü düşünmek. Tuhaf bir şekilde bir şeylerin hep ondan kaynaklandığını düşünürdü, en olmadık zamanlarda bile. Suçluluk duygusu mu hissediyordu, yoksa bu sadece düşüncelerinden mi kaynaklanmıştı? Neşenin çekildiği suratı, gölden kapmış olduğu renkle gölgelendi. *Hissettiğim mutluluk, gelecek günlerin karamsarlığıyla gölgelenecek… Şimdi bilmiyorum belki ama ileride öğreneceğim, yalnızlık ne demek.* Anlaşılamaz bir ifade vardı yüzünde, korkmuştu. Geçmişte söyledikleri yüzünden, korkuyordu. Sevdiği tek çocuğa anlattığı hikâyesi, gerçekleşmeye mi başlıyordu? Asılmış suratını düzeltme çabalarına başladı. Sevmediği bir hareketti, hissetmediği gibi görünmek, zorunda olsa bile. Biraz zaman geçirdikten sonra, sürünüyormuş gibi bir hareketle, Maynard’ın yanına geçti. Tereddütte kalmış bile olsa, çekinmeden kolunu çocuğun omzuna attı. “Bazen her söylediğimiz her şeye inanmak zorunda değiliz.” Yüzünde özür dileyen bir ifade vardı. “Tamam, pes ediyorum, hadi al.” Alamayacağı karşılığı beklemeden, tek bir nefes çekmiş olduğu sigarasını ona uzattı.
| |
| | | Adolf Maynard Griswald Ravenclaw 6. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 755 Yaş : 33 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12120 Ekspresso Puanı : 1 Kayıt tarihi : 17/05/08
| Konu: Geri: Gün Batımı. Paz 26 Tem. 2009, 04:18 | |
| Tuhaf. İnsan yuvarlanarak düştüğünü aklından çıkarmayacak olursa hiçbir şey yitirilmiş değildir. Yaşam, çelişkileri seviyor; insan ayaklarının sağlam bastığını sandığı anda uçurumun kenarında duruyor demektir. Ama insan her şeyini yitirdiğini sandığı anda, yaşam ona eli açık davranıyor. Ayrıca bunun için bir şey yapmaya gerek de yok. Yaşam onun peşinden köpek gibi koşuyor. Nerede olursa olsun onu yakalıyor ve efendisinin hizmetine kendisini sunuyor. Büyük bir sadakatle bağlanıyor. Ne büyük bir çelişki!
Kıza arkası dönük bir şekilde baktığı, grinin en koyu tonunu yansıtan gölün ayna tadındaki berraklığında beliren kuzgun sürüsünün yansımaları; insanlara gösterişamacı taşıyordu adeta. Birlikte olup, birlikte hareket etme bilincine sahip olamayan insanoğlunun basitliğine nazaran, oldukça görkemli bir görüntüydü şu anki manzara. Her biri farklı zamanlarda kanat çırpıyordu belki, bazıları sırasını kaçırıyordu belki, ama amaçları aynı değil miydi? Hepsi birlikte bu amaç peşinde koşmuyorlar mıydı? Oysa insanın amacı neydi, neden yaşıyorlardı ki? "Herkes aynı anda intihar etse ne büyük bir gövde gösterisi olurdu. Düşünsenize, isyanın en büyüğü." Dudaklarının titrediğini farketti, kendi karmaşasında boğulmaya başlamıştı. Nefret ediyordu yaşamdan. Kusmuk tadında bir şeydi bu ve asla Margaux'un dediği gibi olmayacaktı. Siyah bir görüntüye bürünmüştü hayat ve görüldüğü gibi Maynard'ın peşinden falan da koşmuyordu. Kuzgun sürüsü kaçıştı.
Biraz uzağa düşen yıldırım irkilmesine yol açsa da, kuzgun sürüsünü yok etmeye çalışmaktan gurur duyar bir şekilde yere düştüğünü göstermesi, kafasında soru işaretinin oluşmasına yol açmıştı. Gülümsedi, ironik bir şekilde. Nikotin isteği hâlâ devam ediyordu ve az önceki saçma tepkisinden bir anda vazgeçebileceğini farketti. Yorgun bir şekilde gözlerini kırptı ve elleri ile, yeni yeni üşüdüğünü farkettiren ince siyah tişörtünün kapatamadığı kollarını ısıtmaya çalıştı. Kulağına ilişen seslere bakılırsa, kız kendisine doğru yaklaşıyordu. Ve şimdi o kesif sigara kokusundan da anlaşılabileceği gibi, artık yanında idi. Omzuna değen narin bir dokunuş, daha da tepkisiz gözükmesine yol açtı. Saçma tribi işe yaramıştı anlaşılan, fakat Margaux'un bilmediği bir şey vardı. O da, düşüncelerinin verdiği acının gözlerine yansımasından korkan bir Maynard'ın varlığı ve onun bunu gizlemek için arkaya dönüşü. Ne kadar da sistematik bir biçimde hareket edebiliyordu. Ürkütücüydü.
“Bazen her söylediğimiz her şeye inanmak zorunda değiliz.” Şaşkınlık bir an için yüzüne yerleşmişti ve bunu göstermek için hızlıca, elini omzuna atmış olan kıza baktı. Özür dilermişcesine yönelniş olan bakışlar ve büzülmüş bir çift dudak aslında her şeyi açıklıyordu. “Tamam, pes ediyorum, hadi al.” Bugün duyduğu en komik cümle. Kısa bir kahkaha attı ve başını öne doğru eğerek, eliyle alnını tuttu. Gülmesini bastırmak için dudaklarını ısırmak zorunda kalması, başka bir dertti elbette. O kadar mı vahim gözüküyordu durumu? Acınası bir hâlde miydi? Dudaklarını serbest bıraktı ve bir kahkaha daha attı. Ardından elini alnından çekerek, kızın elinden kurtularak ona doğru döndü. "Beni eğlendirmeyi gerçekten başarıyorsun Margaux. Seni bu yüzden seviyorum." dedi uzatılmış sigarayı alarak. Sigarayı dudaklarına götürdü ve nefesini içine çekerek, tütünün yanması sonucu oluşan dumanı nefes yolu aracılığı ile ciğerlerine doğru çekti. Ağzına doluşan acı tat ve ciğerlerinde oluşan yanma hissi, bedenine tarifsiz bir zevk veriyordu. Dumanı dışarıya doğru verirken, hâla gülümsüyordu. "Sanırım haklısın." | |
| | | Margaux Rovenién Hufflepuff 6. Sınıf Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 29 Yaş : 31 Kan statüsü : Melez. Galleon : 11225 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 23/07/09
| Konu: Geri: Gün Batımı. Ptsi 27 Tem. 2009, 10:30 | |
| "Beni eğlendirmeyi gerçekten başarıyorsun Margaux. Seni bu yüzden seviyorum." Tabii ya. Kimse bilemezdi ki. Bir şekilde onlar birer aynaydılar ve hepsi Margaux’un ruh halini yansıtıyordu. Onların yanındayken şekilden şekle giren oyuncaklardan biri gibi sürekli ruh hali değişiyordu. Karşısındaki kişinin tavırlarına, ona karşı davranışlarına ya da söylediği şeylere göre. Nasıl karşılık alırsa, öyle karşılık veriyordu. Biraz korumacı bir tavır ve belki biraz da gariplik vardı işin içinde. Şu aralar böyle yapan birini bulmak güçtü. Çevrenize bakardınız ve kendi sorunlarıyla meşgul olan tonlarca insanın arasında kaybolurdunuz. Hepsi aynı karamsarlıkta, hepsi farklı sorunlarla karıştırılmıştır. Ortaya çıkan şeyse koca bir duygu karmaşası. Söylemesi bile kulağa kötü gelirken, bizzat yaşayan olmayı kesinlikle istemiyordu.
Islaklığın serinkanlı adımlarla terk etmeye başladığı saç telleri, yavaşça eski hallerine dönüyorlardı. Yine çikolata renginde, yine parlak ve yine dalgalı görüneceklerdi; tıpkı oldukları gibi. Üzerine yapışmış giysileri havanında yardımıyla soğumuştu ve kızın sıcak vücudunu, soğumasına yol açarken, titretiyordu. Farkında değildi. Farkında olmadan titriyordu, savunmazsız bir yaprak gibi. Griliğin ortasında mahsur kalmış gibilerdi. Göl çoktan gökyüzünün rengine yakalanmıştı. Artık onun bir esiriydi ve o neyi gösterirse o da göstermek zorundaydı; inanmasa bile.
Karşısındaki çocuğun gülüşüne, gülüşüyle karşılık verdi. Sesli kahkahaları bulundukları bölümde yankılandı. Bu daha çok, eğlenmenin verdiği huzuru taşıyordu üzerinde. İçindeki o korku kaybolmuştu ve yerini rahatlamaya bırakmıştı.Onu gülerken izlemek, kesinlikle az önceki durumdan daha iyiydi. Ona istediğini vermişti. Mahkûma nefes aldırmıştı. Mutluydu. "Sanırım haklısın." *Ah, elbette haklıyım.* “Hem sen hala neden burada olduğunu anlatmadın.” Sesinin altındaki anlam, Maynard’a ulaşmış olmalıydı. Kasılan dudaklarının arasından, titrek bir nefes çıktı. Üşümesinin bir ürünüydü bu. | |
| | | Adolf Maynard Griswald Ravenclaw 6. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 755 Yaş : 33 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12120 Ekspresso Puanı : 1 Kayıt tarihi : 17/05/08
| Konu: Geri: Gün Batımı. Salı 28 Tem. 2009, 22:23 | |
| Ve bitti. Farkına varamadan bitmiş olan ve izmarite kadar yanmış durumda bulunan sigarayı son bir kez daha çekerken, dudaklarının ısı ile kavrulduğunu hissetti. Üşüyen bedenine nazire yaparcasına. Ani bir tepkiyle sigarayı ağzından attı ve diğer bir çok izmaritin bululnduğu yere fırlattı. İçlerinde en çok yanan buydu; belki de en şanssızıydı. Ne de olsa diğerlerinin kurtarıcısı rüzgar ve yağmur vardı, fakat bu tek başına bir kurtuluş sağlayamamıştı. İnsanın, yardım alamadan hiçbir şey yapamayacağını bağırıyordu bu olay adeta. Gülümsedi yerdeki sönük bir biçimde duran izmarite. Olaylardan ders çıkarmasını istiyordu sanki, haklıydı. Sinirli halinin geçtiğini farketti, gözlerini ovuşturdu. Yeni uyanmış bir bebek gibi kırpıyordu gözlerini, sol eli ile esnemesini bastırdı.
“Hem sen hala neden burada olduğunu anlatmadın.” Kısa bir öksürük çıkarttı dudakları arasından. Gözleri ile etrafı taradı ve dudaklarını kıvırarak, kafasını salladı. Ardından kızdan uzaklaşıp ayağa kalkarak, küçük ve düşünceli adımlarla, başını öne eğmiş bir şekilde yürümeye başladı. Arada bir gördüğü ufak taş parçalarına tekme atıyordu. Ve arada bir de kafasını kaldırıp göle bakıyordu. "Şu gölün güzelliğine bakar mısın Margaux. İnsanı nasıl da etkiliyor? Şu kaçışan kuzgunların ahengine bak. Ne kadar da insana kendisini sevdiriyor. Şu dalgaların sesine karışan seslerini dinle. Ne kadar da insanın ruhunu etkileyen bir tınıya sahip. Şu ileride düşen yıldırımların görkemine bak, ne kadar da büyüleyici. Şu etrafına bak. Ne kadar da sakin. Ve kaldır başını gökyüzüne doğru. Orada yansımanı göreceksin. Bizler yüce insanlarız. Çünkü biz de bu ahengin birer parçasıyız ve biz de diğer canlılar üzerinde, böylesine bir büyüleyicilik yaratıyoruz."
Turlamasına son vermişti. Aniden aklına bir şey gelmiş gibi durdu ve döndü. Kıza baktı, göz göze geldi. Kısa bir kahkaha attı, başını salladı. "Kaymakbirası içmek için buradan daha güzel bir yer yok ki. Bunun için geldim herhalde. Yoksa bana ne, şu etrafımdan." Hâlâ gülüyordu kendisine. Nasıl da felsefik bir boyuta girip, muhteşem yalanlar söyleyebiliyordu; şaşırtıcıydı. Ama ateş olmayan yerden de dumanın çıkmadığı bir gerçekti. Sırıttı, Margaux'a doğru yaklaştı. Elini omzuna attı ve yüzüne, tıpkı Dumbledore'un suç işlemiş bir çocuğu affederken baktığı gibi baktı. Hafif bir tebessüm etti ve elini hafifçe kızın omzuna doğru vurdu. Sonra elini indirdi ve pantolonunun boş ön ceplerini elleri ile doldurdu. Parmak uçlarında yükselerek, arkalarında kalan müthiş dağ manzarasını gözledi.
| |
| | | | Gün Batımı. | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |