Irina Vera C. Lyudmila Gryffindor 7. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 6 Yaş : 28 Kan statüsü : Safkan! Galleon : 11209 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 24/07/09
| Konu: Irina Vera ~~ Cuma 24 Tem. 2009, 16:34 | |
| ~~ Irina Vera Calanthe Lyudmila ~~ ümkünse Gryffindor ~~Mümkünse 6. veya 7. Sınıf ~~ Irina, aklına güvenen zeki bir kızdır. Kalbinden çok aklını kullanır. Zamanında yaşadığı acılar nedeniyle güçlü bir kişiliğe sahiptir. Fazla konuşmaz. Pek dost canlısıda değlldir. Genellikle teklif yapılan olmak ister, yapan değil. Zor bir tiptir. Kolay arkadaş olunmaz. Fakat bir arkadaş olundu mu, tanıyabileceğiniz en iyi arkadaş olur. Bir kere sana karşı sadık ve dürüst olur. Gerçek arkadaşları için ölümü bile göze alır. Fazla sevmesede, engel olamadığı güçlü bir intikan ruhu vardır. Dayısına olanlardan sonra, kendisine yapılan küçük bir hakaretin bile intikamını almaya çalışır. Çoğu insandan farklı olarak kendine karşı dürüsttür. Yalan söylemez. Karanlık taraftakielrin dayısını öldürmesi nedeniyle onlara karşı bir kin besler. Ve bazen karşısına çıkan bir kaç karanlık taraftan birnci sınıfı pataklamayı ihmal etmez. İyi bir dinleyici ve yorumlayıcıdır. İnsanları içinde bulundukları durumları çok çabuk anlar. Ve onlara elinden geldiğince yardım eder. Kendini kullandırtmaz kullanır Bazen küçükler iş görmek için iyi olmaktadır. ~~ Lyudmila ailesi asırlardır karanlık tarafa hizmet etmektedir. Fakar Irina ve canından çok sevdiği dayısı aydınlığın kollarındadırlar. Başarda Irina da ailesi gibi karanlık tarafta bulunmaktadır. Ancak daha sonra Karanlık Lordun anne ve babasına dayısını öldürtmek üzere emir vermesi ve onlarında unu yapması üzerine, aydınlığa geçmiştir. Bu olaydan sonr a karanlık tarafa ve ailesine karşı büyük bir nefret hisseder ve dayısının intikamını almak için aydınlığa geçer. ~~- Spoiler:
Marıella, zifiri karanlıkta oturuyordu. Hayatının en kötü düşündeydi sanki... Çıkışı olmayan karanlık bir odadaydı... Hayatının sona ermesine çok az kalmıştı. Zaten Marıella hiç uzun yaşayacağını düşünmemişti. Erken yaşta bu dünyadan göçüp gidecekti. Fakat ölmeden önce gerçekleşmesini istediği tek bir şey vardı. Bir dilek... Bu dilek üzerinde çok düşünmüştü. Belki de tüm hayatı boyunca bunu düşünmüştü. Nasıl olsa düşünmek için fazlasıyla zamanı olmuştu. Bugün bu dileğini gerçekleşebilirdi. Fazla zamanı kalmamıştı. Bunu ya şimdi yapacaktı ya da hiçbir zaman. Ama bildiği tek bir şey vardı; bunu yaparsa pişman olmayacaktı. Ne de olsa bunun için yıllarca beklemişti; buradan kaçmak için... Artık katlanılmaz olmuştu. Daha fazla katlanabileceğini sanmıyordu. Sekiz yıldır buradaydı. Ve artık canına tak etmişti. Gençliğinin en güzel zamanında buraya kapatılmıştı. Tezyifkâr kaderi onu buraya hapsetmişti. Ama artık bitmişti. Kaderini değiştirme vakti gelmişti. Her ne olursa olsun, bu akıl hastanesinden kaçacaktı. Ölümüne mâl olsa da, bunu yapacaktı.
Marıella, karanlık odada ayağa kalktı. Etrafta su sesinden başka bir ses yoktu. Her yer çok karanlıktı. Normal bir insanın, bu zifiri karanlıkta önünü görmesi imkânsızdı. Ama Marıella alışmıştı. Onun artık önünü görmesine gerek yoktu. Dinlemesi yeterliydi. Sadece dinliyordu. İnsanın en gerekli organı olan görme organıyla ilişkisini kesmişti. Tüm gücünü – geride kalmış gücünü- dinleme organına vermişti. Marıella’ya karanlıktaki bir ışık olmuştu. Ona yol göstermişti. Dinleme organı olmasa... Belki de bu hareketi yapmaya kalkışacak cesareti de olmazdı. Ağır aksak adımlarla su sesinin olduğu yere yürümeye başladı. Eğer su sesinin olduğu yeri bulursa kapıyı da bulacaktı. Çünkü bu ses, suyun demirlere çarpmasıyla oluşuyordu. Biraz sonra demirlere varmıştı. Soğuktular... Tam tahmin ettiği gibi... Buraya kadar gelmesi iyi bir başlangıçtı. Ama kaçmak için iyi bir plana ihtiyacı vardı. İyi ki bunun üzerinde epey düşünmüştü. En küçük detayına kadar planlamıştı. Tüm seçenekleri kurgulamıştı. Şimdi tek yapması gereken onları uygulamaktı. İlk ve en kolayından başlamaya karar verdi. Elini yere dokundurdu. Titreşiyordu... Demek ki görevli buradaydı. Bu iyiydi. Şimdi avazı çıktığı kadar bağırması yeterli olacaktı. Böylece görevli ne olduğuna bakmak için yanına gelecekti, Marıella da onu etkisiz hâle getirip oradan sıvışacaktı. Bu kaçış planın ilk basamağıydı. Konuşmak üzere ağzını açtı. Uzun süredir konuşmamıştı. Sesinin neye benzediğini çok merak ediyordu. Sanırım bunu öğrenmesi için uzun yıllar daha beklemesi gerekmeyecekti. Tiz sesiyle, avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. “Yardım edin! İmdat... Lütfen! Yardım... İmdat!” Bingo... Görevli, bu bağırışları duyup Marıella’nın yanına gelmişti. Adamın yüzünde şaşkınlık vardı. Belki biraz da hiddet... “ Ne istiyorsun, lanet olası? Bıkmadın mı? Ben senle uğraşmaktan bıktım, usandım.” Adamın sözlerindeki hışım her yerinden anlaşılıyordu. Bu adamı etkisiz hâle getirmek, Marıella için büyük bir zevk olacaktı. “ Hiçbir şey... Hiçbir şey... Sadece ayağım... Kötü durumda. Baksanıza...” Normalde böyle bir adam asla böyle bir şeyi yapmazdı. Ama bu görevdeyken yapmalıydı. Eğer Marıella’ya bir şey olursa, onun başına patlayacaktı. Ve bu adam, böyle bir şeyi göze alamayacak kadar korkaktı. Merıella’nın beklediği gibi kapıyı açtı. Karanlık odayı güneş gibi parlatan el fenerini açtı. Bu ışık Marıella için yabancıydı. Uzun zamandır ışık yüzü görmemişti. Fakat bundan sonra çok görecekti. Adam iyice içeri girmişti. Derin bir nefes verdi. Ya şimdi ya da hiç... Büyük bir güçle karşısındaki adamın üzerine atladı. Adam cılız bir tip olduğu için yere devrili verdi. Marıella elinde feneri aldı. Bu hareketi daha önce hiç yapmamıştı. Ama şimdi yapmalıydı. Bunu yapacaktı da... Elindeki feneri büyük bir şiddetle adamın kafasına vurdu. Belki de en iyi vuruşunu yapmıştı. Ama bir gariplik vardı. Adamın kafası... Kanıyordu. Adamı öldürmüştü. Bunu yapmak istememişti. Sadece onu, o buradan gidene, kadar yavaşlatmak istemişti. Adama zarar vermeği istememişti. Hapse girecekti. Kuşkusuz onu hapse atacaklardı. Hayır, buradan gitmeliydi. Bu düşünceleri kafasından derhal çıkarmalıydı.Yoksa elinde olan tek şansını da kaybedecekti, kaçmalıydı. Buradan uzaklaşmalıydı. Buradan giderse her şey daha güzel olacaktı. Arkasını döndü. Geriye bakmamalıydı. Geriye bakmak fikrinin değişmesine neden olabilirdi. Koşmaya başladı. Daha önünde çok yol vardı. Hücreden çıkmıştı. Bu iyiydi. Ama buradan çıkamamıştı. Koşmaya başladı. Elinden geldiğince hızlı... Biraz sonra yakından gelen fısıltılar duydu. Koşmayı kesti. Dibindeki duvara yaslandı. Buradan onları görebiliyordu. Kıyafetlerine bakılırsa görevliydiler. Çok kısık sesle konuşuyorlardı. Yine de Marıella onları duyabiliyordu.
Biraz toplu olan ilk adam, “ Cevap yok mu?” Diğerine göre daha sıska olan ikinci adam, “ Hayır... Sanki yer yarıldı içine girdi.” İlki, “ Ne yapacağız? Stephen bizim arkadaşımız.” İkincisi, “ Bilemiyorum... Bence gidip bir bakalım. Biraz ilerideki karanlık hücrelerde nöbet tutuyor. ”
Stephen... Karanlık hücreler... Marıella’nın ne olduğunu anlaması birkaç dakikasını almıştı. Stephen öldürdüğü adamdı. Ve şimdi onlar onun yanına gidiyorlardı. Bu olamazdı. Her şeyi... Yaptığı her şeyi öğreneceklerdi. Durum ciddileşmişti. Buradan hemen ayrılması gerekiyorlardı. Hızlarına bakılırsa, olanları anlamaları fazla uzun sürmezdi. Gerçekler açığa çıktığı zaman ise alarm verilecekti. O zaman Marıella’yı bulmaları fazla uzun sürmeyecekti. İşte o zaman hayatım gerçekten bitebilirdi. Koşmaya başladı. Daha önce hiç koşmadığı kadar hızlı koşmaya... Lambalardan gelen aşırı ışık, uzun yıllardır ışık görmeyen Marıella’nın gözlerini acıtsa da... Koşmaya devam etti. Boş koridorlarda onun korkuyla karışık nefesinden başka ses yoktu. Koştu, koştu ve koştu. Doğru yolda mıydı? Değil miydi? Bilemiyordu. Sadece koşuyordu. Eninde sonunda varacaktı. Bunun özgürlüğün tatlı nefesinin kol gezdiği yer mi? Yoksa karanlık sislerin asla terk etmediği bir yer mi? Bunun cevabını kimse bilmiyordu. Bunu Marıella’ya kader gösterecekti.
Fakat kaderin Marıella’nın yanında olduğu bir gerçekti. Bunun en önemli kanıtı; birkaç dakika sonra Marıella’nın karşısına çıkan ‘Çıkış’ tabelasıydı. Marıella o tabelayı gördüğüne hiç bu kadar sevinmemişti. Artık başka şeyleri düşünmesine gerek yoktu. Kapıyı görebiliyordu. Başarmıştı... Hoparlörden gelen ve Marıella’nın kaçtığını söyleyen anonsu bile duymuyordu. Artık bunların hiçbir önemi yoktu. Kapının dibine gelmişti. Tüm gücüyle devasa kapıyı ittirdi. Teniz hava... O kadar güzeldi ki! Bugün hayatının en güzel günü olmaya adaydı. Görevlilerin buraya gelmesi fazla uzun sürmezdi. Neyse ki burası, anayolun tam dibine kurulmuştu. Koşar adımlarla yol kenarına geçti. Uzun süredir bunu yapmamıştı. Ama daha küçük bir kızken annesini bu hareketi yaparken görmüştü. Ellerini yukarı kaldırdı. Ve var gücüyle bağırdı. “ Taksi!” Evet... Bir taksi durmuştu. Kendini taksinin içine bırakıverdi. Nefes nefese cevap verdi. “ Beni buradan uzaklaştırın. Nereye götürürseniz götürün. Yeter ki buradan uzaklaştırın.” Taksi şoförü, başıyla onayladı. Arabanın motorunu çalıştırdı. Ve işte gidiyorduk. Bu inanılmazdı... Onca yıl sonra, nihayet... Başarmıştı. Bugün hayatının en güzel günüydü. Akıl hastanesindekiler ona yetişememişlerdi. Şaşkın şaşkın birbirlerine bakıyorlardı. Neler yaptığını asla bilemezlerdi. “ Büyük bir kavgaydı, değil mi?” Bu sesin kaynağı şofördü. Onla konuşmuştu. Ne dediğini anlamasa da görevliler dışında birinin sesini duymak iyi gelmişti. Fakat konuşmanın hiç zamanı değildi. Sadece bu mutluluğu yaşamak istiyordu. “ Evet, büyük bir kavgaydı” diye geçiştirdi, adamı. Sonra adam bazı şeyler söylese de Marıella dinlemiyordu. Başını sallamakla yetiniyordu. Bugünü – bu zamanı- konuşarak mahvetmek istemiyordu. Sadece gökyüzüne bakarak yetindi. Sonunda yıldızlar kadar özgürdü.
Out: Başka bir sitede yaptığım rp'dir.
| |
|
Malachy Grandley Gryffindor 6. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 354 Yaş : 29 Kan statüsü : Melez. Galleon : 11376 Ekspresso Puanı : 37 Kayıt tarihi : 12/07/09
| Konu: Geri: Irina Vera ~~ Cuma 24 Tem. 2009, 17:09 | |
| | |
|