Ad - Soyad: Victoria L. Endfield
İstenen Bina(lar): Slytherin kapalı olduğuna göre Gry.
İstenen Sınıf: VI
Karakterin Genel Özellikleri: Sahip olduğu ateş kırmızısı saçları ve derin mavilikteki gözleriyle toplumda ilgi çekmesi zor değildir. Tek çocuk olmasından ve zengin, soylu bir kökten geldiğinden şımarık ve çoğu zaman umursamazdır. Dobra konuşmaktan, başkalarını dilediği şekilde eleştirmekten asla kaçınmaz. Cesaretiyle yapamayacağı şey yoktur. Kimseden korkmaz. Neşeli tavırlarıyla sıcakkanlı gözükse de aslında insanlardan nefret eder. Kendisi ve ailesi hakkındaki fikirleri pek olumludur ve bu fikirlerini başkalarıyla paylaşmaya bayılır. Muggle doğumlulardan –ailesinin tabiriyle bulanıklar- nefret eder ve onlardan üstün olduğunu düşünür.
Karakterin Geçmişi: Şimdilik belirlenmedi.
RP Örneği:
Dayanılmaz biçimde ürkütücü olan sessizliğin içerisinde, koyu bir karanlığın derinliğinde nereye gittiğimi bilmeden deli gibi koşuyordum. Attığım her adımda nefesim biraz daha hızlanıyordu. Korkuyordum ama karanlıktan değil, kaybolduğumdan. Bir yandan da kendime öylesine kızıyordum ki… Cesaretimin meraklı kişiliğimle birleştiği anlarda böyle tehlikeli işlere bulaşıyordum. Ama başıma hiçbir zaman böyle bir olay gelmemişti. Ailemle birlikte çıktığım doğa yürüyüşünde kaybolmuştum. Ailemin beni her yerde aradığından adım gibi emindim. Ancak ne yazık ki vakit ilerlemişti ve şu an her yer zifiri karanlıktı. Daha da kötüsü yanımda asam yoktu.
Hızla koşmaya devam ettim. En ufak bir ışık umudu beni koşmaya zorluyordu. Yaklaşık yüz metre daha koştum ve ileride beni selamlayan ufak ışık haznesiyle karşılaştım. Işığa doğru öylesine koşuyordum ki beni gören birinin deli sanmaması için olanak yoktu. Işığa yaklaştıkça kaynağın bir kulübe olduğunu anladım. Işık sayesinde nerede bulunduğumu da hafiften görebiliyordum: Uçsuz bucaksız bir ormandaydım. Kulübenin kapısını hızlıca vurdum. İçeriden bir insan çıkması için neler vermezdim ki… Ve sonunda dileğim kabul oldu, kapı açıldı. Uzun boylu, sarışın, benim yaşlarımda bir çocuk beni görünce epey şaşırdı. Beni öyle süzdü ki kendimi uzaydan gelmiş biri gibi hissetmeme neden oldu. Hızlı soluklarım ve heyecanım konuşmamı büyük ölçüde engellese de susmak akıllıca değildi.
“ Merhaba. Ben ormanda yürüyüş yaparken kayboldum ve nereye gideceğimi bilmiyorum. Gerçi nerede olduğum konusunda da en ufak bir fikrim yok. “
Çocuk hafiften gülümsedi ve yemyeşil gözleriyle beni yeniden süzdü. Bu sefer bana uzaylıymışım gibi bakmıyordu.
“ Alışılmadık bir vaziyet değil. Bu ormanda kaybolmak o kadar kolay ki. Burada yaşadığım halde ben bile çoğu zaman kaybolurum. Lütfen içeriye buyurun. Zaten dışarıda kalmak isteyeceğinizi sanmam. ”
Neden bilmiyorum ama ona bir anda kanım ısınmıştı. Teşekkür edercesine gülümseyerek ufak kulübesine adım attım. İçeriye girer girmez anladım ki o bir muggledı. Ailem her zaman bana mugglelardan sakınmam gerektiğini öğütlemişti. Aileme göre onların böcekten bir farkı yoktu. Ancak benim için öyle mi hala bilmiyordum.
Kulübeye girince kendimi bambaşka bir diyarda gibi hissettim. Anlaşılan sol taraf mutfak olarak kullanılıyordu ki tezgah ve ocaktan oluşuyordu. Kulübenin sağ tarafındaysa bir yatak ve ufak bir dolap vardı. Anlaşılan o ki bu çocuk burada tek başına yaşıyordu. İçerisini fazla süzmemden olacak ki kendini anlatmaya başladı.
“ Burada tek başıma yaşıyordum. Annem ben doğduğumda, babam ise avlanırken henüz 2 ay önce öldü. Yalnız yaşamak ne kadar zor olsa da güzel yanları da var. “ dedi ve gülümsedi. Zor bir hayat geçirmesine rağmen gülümsüyordu. Ben de gülümsemesine eşlik ederek “ Güzel yalnızlığınızı bozmak istemem ama bu gece burada kalmak zorundayım. Tabii eğer izin verirseniz. “ dedim.
“ Aylardır insan yüzü görmüyorum. Açıkçası sizi gördüğüme sevindim. Bu günlüğüne benim misafirimsiniz. Eğer karnınız açsa bir şeyler ayarlayabilirim. “ dedi. En son yaklaşık 5 saat önce yemek yemiştim. Ama nedense kendimi acıkmış hissetmiyordum. Tek istediğim evim ve ailemdi.
“ Hayır, teşekkürler. Aç değilim. ” dedim. Çocuğun yüzüne her baktığımda içimde garip bir his oluşuyordu. Ses tonu ve fiziği bana güven veriyordu. Mugglelar konusunda ailemle aynı fikirde olmadığımı düşünmek istedim ama beceremedim. Hiçbir zaman ailemle zıt düşmemiştim. Her zaman onların yönlendirdikleri yolda yürümüştüm. Yine de çocuğa karşı hissettiğim duygular beni ailemden uzaklaştırıyordu. Mugglerdan ve bulanıklardan nefret eden ben değil miydim? Hiçbir şey düşünmek istemiyordum. Sadece uyumaktı istediğim…
Onunla saatlerce konuştuk. Bana özgeçmişini uzun uzun anlattı. Sıra bana geldiğindeyse anlatacak bir şeyim olmadığını farkına vardım. Bir Muggle’a ne anlatabilirdim ki? Benim hayatım büyü üzerine kurulmuştu. Her şeyim büyüden, sihirden ibaretti. Uydurduğum birkaç –daha doğrusu birçok- yalanla bende geçmişimi anlattım. Yalan söylemeyi beceremediğimi biliyordum ama inanıp inanmaması artık ona kalmıştı. Uykumun geldiğini söyleyip bana ayırdığını yatağa uzandım. Derhal sabah olmasını ve bir an önce aileme kavuşmak istiyordum. Ancak bir yanım da burada kalmakta ısrar ediyordu.
Güneşin ilk ışıklarıyla birlikte uyandım. Göz kapaklarım açılmak istemiyordu ancak bedenim aileme kavuşmak için sabırsızlanıyordu. Adını bile hala bilmediğim o çocuk hala uyuyordu. Artık yapmam gereken tek bir şey vardı: Çıkıp gitmek. Sessizce kulübenin kapısını araladım ve kendimi ormana attım. Ortalık apaydınlıktı. Cesaretimi ve kendime olan inancımı da yanıma alıp ormanda yolumu bulmaya koyuldum.