Karakterler: Madeleine Yvonne & Lucien Roux
Zaman: Kış / Aralık
Sık koyu bulutlar ne kadar izin verirse o kadar doğuyordu güneş. Sabah henüz gecenin soğuğundan ve buz kestiren rüzgârından kurtulamamıştı. Hala rüzgar kapıların çarpmasına neden oluyordu ve öyle bir uğultu çıkartıyordu ki, uykusu derin olan Lucien’i bile uyandırabilirdi. Bu nedenle zaten gecenin üçünden beri uyumayan Mado pencerelerin tümünü kapatmış, perdeleri ise güzel manzarayı izlemek için açık bırakmıştı. Böylece pencerenin önündeki rahat koltukta oturarak, arada kitaptan başını kaldırıp manzaraya bakabiliyordu. Ve manzaranın içindeki Nice henüz yeni uyanıyordu. Evlerin çoğunun ışığı kapalıydı ve şehri sadece doğmakta olan güneş ile birlikte yanan sokak lambaları aydınlatıyordu. Bu haliyle çok daha güzeldi Nice. İnsanlar uyanıp, kandırılmış ve yıkanmış korku dolu beyinleriyle Nice’i kirletmeden önce, Nice çok daha güzeldi… Elindeki kitaba döndü tekrar Mado, ve karakterlerin içerisinde kaybolup gitti. Çünkü kitabın karakterlerinden en kötüsü bile, Dünyadakilerden çok daha iyiydi.
Lucien yatakta sağa-sola dönüp duruyordu ve bu onun uyanmak üzere olduğunun belirtisiydi. Böylece Mado kitabını kapatıp başka bir evrenden koptuğunda güneş çoktan doğmuş, sokak lambaları sönmüş ve insanlar sokaklara dökülmüştü.
Erken uyanmayı seviyordu Mado. Lucien’i uyurken seyretmek zevkliydi çünkü. Yastığı başının altından alıp kolların arasında onu sarılırcasına sıkmasını izlemek Mado’nun içinde büyük bir şefkat duygusunun oluşmasına sebep oluyordu. Korkusuz olmak için dondurduğu kalbindeki anaç duygunun ortaya çıktığı nadir saatlerden biri… Onu benim gibi birine bağladığım için suçlu hissetmeli miyim? Aklında uçuşan düşünceler melankolinin gri havasına kapılıyordu Lucien’i izlerken. Peki hissetmeliysem, neden bu kadar mutluyum? “ Günaydın Mado “ Onu yalnızlığından ve melankolisinden kurtaran Lucien’in uykulu mağrur sesi olmuştu. Uykudan uyandığında her insanın olduğu gibi o da olduğundan farklıydı. Gülümseyerek, Lucien’in yataktan kalkmasıyla cevap verdi ona. Ardından asasının küçük bir hareketiyle birlikte mırıldandı “ Toplan “ Yatak emir büyük yerden dercesine saniyesinde kendi kendine toplanmış, odanın görünüşünü eski haline getirmişti. Bu sırada Lucien, ayılmaya çalışıyordu. Dün kendisini ikna etmişti muggle parkına gitmeye. Mado da asla kabul etmeyeceği bir şeyi, Lucien istediği için kabul edivermişti her ne kadar her zamanki gibi birkaç kez inatçılık etse de. Şimdi de dolabından pelerin dışında daha mugglesal bir şey bulmaya çalışıyordu üstüne. En sonunda siyah dar bir pantolon buldu dolabından, yanında da kendisini sıcak tutacak beyaz bir kazak yeterli olmuştu muggle gibi görünmesine. Giyinirken Lucien de gözleri üstünde, kararını değiştirmediğinden emin olmaya çalışıyordu. Bu muggle parkına neden gitmek istediğini hala anlayamıyordu Madeleine…
Kızıl saçlarını karışık dalgalarından kurtarmak amacıyla tararken – bu tür konularda büyüyü tercih etmiyordu – Lucien de giyiniyordu. Gidecekten emin olmuş olmalıydı. Yüzünde her zamanki gibi garip gülümsemesi vardı ama Mado için bu gülümseme garipten çok alışılmıştı… Kahvaltı sevmeyen bir çift olarak, mutfağa uğramadan evden çıkmışlardı. Henüz ikisi de konuşmuyordu. Mado’dan yayılan bir gerginlik mevcuttu çünkü. Hala içinde bir istek yoktu muggle kokan parka gitmek için. Yine de her şey istediği gibi olamazdı bu nedenle kabullenmesi gerekliydi – aklında bu konuyu fazlaca büyütüyordu sanki –
Üzerindeki mantoya sarılarak cisimlendikleri yere bakındı Mado. İngiltere’nin Nice’ten epey farklı bir muggle kentinin yakınlarındaydılar. İyi bir yer seçmişlerdi böylece hiçbir muggle bir anda beliren bu iki kişiyi görmemişti. Görmelerini ve onları oracıkta öldürmeyi o kadar çok isterdi ki Mado..
“ İlla ki getirdin beni buraya Lucien. Bari bunu yapmama izin ver “ dedi gözlerine masum bir bakış yerleştirmeye çalışarak Mado. Asasını çıkartarak etrafa baktı tekrar. Hiçbir muggle görünmüyordu. Sabahın erken saatleri olmasının da katkısı vardı bunda. Bu saatte sadece Nice’in çalışkan halkı uyanık olurdu. Yine de her ihtimale karşı dudağındaki çarpık alaycı gülümsemeyle büyüyü söyledi Mado. Muggle kovucu büyünün yapıcısı tarafından basitleştirilmiş olanı parkı sararken Madeleine rahatladığını hissedebiliyordu.
Lucien’in şaşkın bakışlarını üzerinde hissederken hafifçe titriyordu Madeleine. Yine de memnundu halinden. Kışı severdi, hele bulutların önceden haber verdiği Aralık karı yağmaya başlayınca buraya geldiklerine sevinmişti bile. Kar koyu yeşil montunun üzerinde beyaz izler bırakıyor ve rüzgâr Nice’tekinden biraz daha az olsa da kızıl saçlarını uçuşturuyordu. Saçlarından bazıları gözüne bazıları ağzına giriyor, onları yok etmemek için kendisini zor tutmasına ve son iradesini göstermesine sebep oluyordu. Yine de sabah ve kar güzeldi. Hatta park bile güzeldi – bunda büyünün etkisi bambaşka bir konu –
Kolundaki simgenin ağır görev sorumluluğu bir an olsun uzaklaşmıştı üzerinden. Eğer Lord onun bir muggle parkında olduğunu bilseydi kızardı bariz. Yine de onun Mado’yu izlemekten başka bir sürü işi vardı. Böylece Madame Roux, birkaç saatliğine rahat olabilirdi. İçinde Lord’a uygun bir şey yapmadığını söyleyen sese rağmen…