Adonis Liona Slytherin 6. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 8 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 11191 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 01/08/09
| Konu: Adonis Liona. C.tesi 01 Ağus. 2009, 23:32 | |
| Ad - Soyad:Adonis Liona. İstenen Bina(lar):Slytherin. İstenen Sınıf:6. Sınıf. Karakterin Genel Özellikleri:Adonis oldukça baskın bir karakterdir. Kararlı yapısı ve ikna gücüyle karşısındaki kişiyi etkileyebilir. Her insana karşı güven problemi yoktur ancak güveneceği insanları dikkatli seçmeye çalışır. Seçici yönü oldukça dikkat çeker. Kendisini bazı zamanlarda eşsiz görebilir. Bu yapısı obsesif olmasıylada çelişebilir. Karakterin Geçmişi:7 yaşına kadar annesiyle birlikte Brezilya'da yaşamıştır. 7 yaşından sonra Fransa'ya babasının yanına dönmüştür. Annesi ve babası evli olsalarda farklı ülkelerde yaşamayı tercih etmiştirler. Bunun nedenini Adonis'de henüz öğrenememektedir.
RP Örneği: 22. Kasım 2016... Bulanık gökyüzüne bakıyordu iri çift gözlerim. Karanlığın ardındaki aydınlığı seçemiyordum işte. Bazı zamanlar oluyor ya böyle şeyler. Alışmak gerek diye düşünüyorum. Hoş, alışılacak bir şey de yok ya ortada. Sana neden yazdığımı bilmiyorum bile. Belki satırların arasında bir zaman dilimi yinelemek için, belki de sadece ihtiyacımdandır. Yaşadıklarımı birileriyle paylaşmayalı epey uzun bir zaman oldu diyorum ya. Sana yazıyorum işte şu son 4 buçuk aydır. Düşüncelerim ya da hislerimin bir açıklaması yok, Lois. Evet bu sana verdiğim isim. Beni ne kadar tanıyorsun ki? Görebiliyor musun beni? Sen sadece basit bir kağıt parçasısın. Diğerlerinden tek ayrıcalığın belki özenli bir ciltle kaplanmış olman ve, altın kaplamalı pırıltılı düğmelerin. İşte seni tamamlayan sadece bu. Yoo, sana hakaret etmiyorum Lois, sadece gerçekleri söylüyorum, Sen bir kağıt parçasısın. Parça sözcüğünü seni küçültmek için yapmadım tabii. Ama bu senin sıfatın dostum! Gitme zamanımın yaklaştığını hissediyordum artık. Burada bırakacağım son hatıram sensin. Bilirsin, çevremdekilere zarar verme gibi bir özelliğim vardır. Seni de yanımda götüremem. Son sözlerimde söyleyecek bir şey bulamıyorum sana. Birazdan beni gelecek ve alacaklar Lois. Hala korkmamam ne garip öyle değil mi? Belki de bu benim kaderimdi. Belki de benim yazdığım bir oyun. Karar verilmesi ya da anlaşılması güç bir durum işte. Daha fazla bir şey yazamayacağım sanırım sana. Zamanımın bittiğini hissediyordum. Birazdan siyah pelerinli adamlar beni buradan sürgüne götürecekler dostum. Burayı özleyeceğimi biliyorum elbette. Ama eminim ispanya çingenelerinin arasında kendime bir konum edinirim sevgili emektarım diyemediğim günlük. Dikkat ettim de şu beyaz ışık sanırım onların geldiğini haberdar ediyor. Az önce kazdığım çukura gömüldükten sonra, ben ve anılarımın ölümsüzleşmesini umuyorum. Karanlıktan yeryüzüne çıkmayana kadar. Elveda sevgili dostum.
Lorraine Desrochers
Yaklaşan adamların ne yaptığımı görmemelerini umarak kazdığım derince çukura düğmelerini kapattığım defterimi atmıştım. Kazdığım, kuru toprağı tekrar üzerine doğru boşaltırken, içimdeki soğukluğun beni terletmeye başladığını hissedebiliyordum. Geleceğe dair tek umudum işte bu solmuş ve eskitilmiş kağıt parçalarından ibaretti. Her an bana her haliyle tebessüm edecek olan geçmişimin tek örneği, tek çıkarı. Aptal bir oyunun kurbanı olmuştum işte. Şimdi de kaçıyordum. İnsanın her daim sevdiklerine kıyamayacağını düşünüyordum ancak bu durum benim için kız kardeşimi öldürdüğüm an bitmişti. Önceleri oyun gibi başlayan bu garip rekabet bir süreden sonra hayatta kalma savaşına kadar sürmüştü. Sevgili Lorraine ise bu rekabetin kurbanı olmuştu. Böyle bir durumda azkaban’a gönderilmediğime şükretmeli miydim bilemiyordum. Sonsuza dek karanlıkta, paslanmış demir parmaklıkların ardında ölümü beklemek, İspanyada yanlızlığa terkedilmekten daha beter görünüyordu neyse ki gözüme. Acı çekiyordum elbette. Boğazımdaki düğüm sonsuza dek orada öyle kalacakmış gibi oturmuştu oraya. Bu radleden sonra ağlamanın bir yararı olmayacağını biliyordum. Henüz 17 yaşında olabilirdim ama, yaşadıklarım adeta bir asıra bedel gibiydi. Belki de yanlış bir betimleme kullanıyordum. Yaşadıklarım adeta küçücük bir çocuğun zekasıyla yüksek hayaller kurmaktan ibaretti. Hayallerimin sonunda ise ödülümü almıştım işte. İspanya. (!)
‘’Duanız bittiyse gidebilir miyiz artık Miss... Desrochers?’’ ‘’Bitti bay Frederck. Gidebiliriz. ‘’ ‘’Lütfen beni izleyin.’’ ‘’Elbette.’’
Bay Frederck’ün bana elini uzatması ile yerden kalkmıştım. Onlar gelmeden öne günlüğümü gömdüğüme çok mutlu olmuştum. Onlar ise benim burada dua ettiğimi düşünüyorlardı. Kaçmayacağımdan eminlerdi. Biliyorlardı gitmeyeceğimi, gidemeyeceğimi. Babama bir söz vermiştim ve yerine getirecektim. Bir Lord’un kızı olarak onu memnun etmek zorundaydım. Tabii Lord’un diğer bir kızını öldürerek en büyük günahlardan birini işlemiştim. Belki sıradan bir insanı öldürsem bu kadar büyümezdi bu durum. Yaptığım şeyin affedilecek bir yanı yoktu, biliyordum. Şimdi de cezamı çekecektim. İtirazım yoktu, hakediyordum. Aptal bir oyuna getirilmiş olsam bile suçumun cezasına karşı gelemezdim. Ama emindim, İspanya’da kemiklerim toz halini almış olacak o zaman bile olsa gerçekler ortaya çıkacaktı, bunu bir şekilde yapacaktım.
‘’Miss Desrochers. Gelmeyi düşünmüyor musunuz!’’
Bay Frederck’ün sözleri ve çevremdeki insanların bana olan bakışları beni kendime getirmişti. Dalmış bir şeyler düşünüyordum. Onlar ise gelmemi bekliyorlardı. Son sözlerimi sarfediyordum. Daha başka bir şey söylemeyecektim. ‘’Afedersiniz Bay Frederck, Tanrının merhametine son bir kez yalvarıyordum. Tanrıya değil, sadece merhametine. Umarım bir gün sizde bu merhamete muhtaç kalırsınız. Bay Frederck! Bu sözlerimden sonra etrafımdaki insanların bana daha da tiksinircesine baktıklarını hissedebiliyordum. Daha dikkatli baktığımdaysa Bay Frederck’ün beni acıyormuşcasına süzdüğünü farkettim. Benden tiksinmesini yeğlerdim! Şu saatten sonra, düşündüklerimin ya da sözlerimin bir anlam taşımayacağını bildiğim için umursamıyordum. Sadece Frederck’ü takip ediyordum. Etrafımdaki siyah pelerinli 2 insanın, üstlerinde olan şeylerden bana da giydirmelerine ses çıkartmadım. Kapşonunu da kapattıklarında işte sürgüne hazırdım artık! Kolumdan tutan iki kişiye hiçbir tepki vermiyordum. Şimdi ne olacaktı bilmiyordum. Ormanın karanlığında ilerlerken nerelerden geçtiğimize ya da ona benzer şeylere bakmıyordum bile. Kafamı önüme eğmiş ve gözlerimi kapatmıştım. Beni tutan kişiler sayesinde yürüyordum. Babamın iğrenç uşakları! Onların gözünde bile bu durumdaydım artık. Köle gibi. Köleliğe bir şikayetim yoktu. Tek şikayet ettiğim şey... Nedenini bile bilmiyordum. *Hah. İyice saçmalamaya başlamıştım. Kafamda dönüp duran düşüncelere mani olamazken iyice aklım bulanıyordu. Düşünmeyi de mi kesmeliydim ki? İspanya da düşünecek çok şeyim olacaktı ya! Küçük sevgili bir kulübem! Ocakta pişen yemeğim ve içi boş bir hayat. Bunlar tam bana göreydi. (!) Yerine getireceğim ne bir evlatlık görevim ne de bir kuralım kalmamıştı artık. Tek yapmam gereken şey. Tanrının merhametiyle bu kez yanlız başıma yüzleşmek olacaktı. ‘’Adieu la France. Elveda Fransa...’’ | |
|
Rocio Sycorax Malfoy Azkaban Kaçağı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 974 Yaş : 35 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12348 Ekspresso Puanı : 20 Kayıt tarihi : 24/01/08
| Konu: Geri: Adonis Liona. Paz 02 Ağus. 2009, 18:05 | |
| | |
|