Dharja Hectorne Slytherin 6. Sınıf Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 44 Galleon : 11365 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 08/05/09
| Konu: Dharja Hectorne Perş. 20 Ağus. 2009, 18:33 | |
| Ad - Soyad: Dharja Hectorne. İstenen Bina(lar): Slytherin. İstenen Sınıf: 6. Sınıf. Karakterin Genel Özellikleri: Dışarıdan bakıldığında dünyanın en soğuk insanıymış gibi görünse de ve kapılarını öyle önüne gelen herkese açmasa da, tam anlamıyla tanıdığı insanlara gerçek karakterini göstermekten çekinmeyen biri. Eğlenceli, konuşkan ve gereğinden fazla dürüst. Herkesle ve her şeyle dalga geçebilir. Herkesi önemsemez ama önemsediği insanlara fazlasıyla değer verir. Ve bu önemsediği insanların herhangi bir kelimesiyle kırılabilen bir yapıya sahipken, fazla önemsemediği kişiler ona ne söylerse söylesin umursamaz. Yeri geldiğinde sivri dilli bir ukala olabilirken, yeri geldiğinde bunun tam tersi bir davranış sergileyebilir. O an düşündüğü şey, ertesi saniye değişebilir. Kendi içinde sürekli çelişkiler yaşar. Rica etmek yerine emir vermeyi tercih edenlerden hiç hoşlanmaz ve söylenilen şeyin tam tersini yapar. Emir veren kişinin kim olduğu önemsizdir o an. Sanatsal konularda yeteneksizdir. Resim çizemez, yazı yazamaz, fotoğraf çekemez, herhangi bir müzik aleti çalamaz veya şarkı söyleyemez. Özel hayatından kişi silme işleminde oldukça başarılı olduğu söylenebilir. Her ne kadar yakınında olanlara fazlasıyla değer verse de affedilemeyecek türden bir davranış halinde tüm bu sevgiyi geride bırakabilir. Karakterin Geçmişi: Pek ünlü olmayan bir safkan ailesinin üyesidir. Fazla önemsenecek veya dikkat çekecek bir geçmişi yoktur. Herhangi bir kötü olay başından geçmediği gibi ailesiyle arası her zaman iyi olmuştur. RP Örneği: - Spoiler:
1. kısmı farklı olduğundan klasik bir RP isterseniz gönderebilirim.
Karşısındaki adamın yüzüne bile bakmak istemiyor şimdi. Oysa ne kadar da severdi o adamın yüzünü. Lucinda'nın ilk sevgilisi. Tek sevgilisi. 14 yaşından beri çıkıyor onunla. Adam ondan 3 yaş daha büyük. İsteklerinin farklı olduğunu biliyor kız. Ama yine de kabul ediyor onu, adamı. Çünkü çok seviyor. Dalgalı saçları ensesine kadar uzanıyor adamın. Dalgalı, açık kahverengi saçları. Gözleri ise koyu kahverengi. Lucinda o renge bayılıyor. En sevdiği renk o oluyor, adamın gözlerine her baktığında. Hayatının tümünü kahverengiye boyayabilir. Seviyor adamı. Adam da onu. Sonra adam ondan farklı şeyler beklediğini belli etmeye başlıyor. Lucinda onu bırakmıyor. Bırakamıyor. Onsuz eksik olacağını hissediyor. Ve şimdi bir otel odasındalar. Lucinda, adamın isteklerini karşılamayacak. Adamın bunu biliyor olması gerekir. Peki Lucinda neden geliyor ki o lanet adamın tuttuğu otel odasına? Karşı koyamıyor işte. O küçük bir kız. Henüz 16 yaşında. Yanındaki adama değer veren bir kız. Görünüşünden her zaman nefret eden bir kız. Sadece o adamın yanındayken kendini güzel hissediyor. o adam ellerini onun saçlarında gezdirdiğinde saçlarını seviyor. canlı bir kırmızı rengine sahip saçları. Boya. Gerçek saç rengi sarı. Ama o kadar uzun zamandır boyalı ki saçları, unutmuş gerçek saç rengini.
“Eve gitmek istiyorum.”
Diyor korkak bir şekilde. Adam, Lucinda’nın söyledikleriyle ilgilenmiyor. Biraz daha yaklaşıyor kıza. Lucinda biraz tedirgin oluyor. Adam ona yaklaştıkça artıyor tedirginliği. İlişkileri boyunca şimdiki olduğundan daha yakındılar. Ama hissediyor kız sanki bazı şeyleri. Küçük kız. Hiç gelmemeliydi buraya.
“Seni istiyorum,” diye fısıldıyor adam kızın kulağına. Ama kız onu istemiyor. Adam kızın dudaklarına ufak bir öpücük kondurduktan sonra boynuna doğru inmeye başlıyor. Kızın yüzü buruşuyor. Böyle bir şey olacaksa bile, daha kibar olması gerektiğini düşünüyor. Ama o adam hiçbir zaman nezaket kurallarına uymayı becerememiş biri. Ne bekliyor ki kız? Aniden Romeo’ya dönmesini mi? Kendi düşüncesine gülüyor içinden. Ne kadar da zavallıyım, diye düşünüyor. Ve artık adamın durmayacağını anlayarak ayağa kalkıyor. Üzerindeki pantolonu çıkartmaya hiç niyetli değil. Onun olmaya hiç niyetli değil. O, Romeo’nun olacak. Onu gerçekten seven birinin. Ve daha kibar birinin.
“Hadi ama Lucy… Beni istemediğini söyleme.”
Burada bir kahkaha patlatmamak için zor tutuyor kendini Lucinda. Sırt çantasını attığı koltuktan alarak kapıya doğru ilerliyor.
Adam peşinden öyle hızlı geliyor ki, Lucinda onu anca bileklerini tuttuğunda görebiliyor. Bileklerinden tuttuğu gibi duvara yapıştırıyor kızı. Kızın mavi gözleri büyüyor. Yüzünün şekli değişiyor. “Senden iğreniyorum,” diyor. Ve artık adamın gözleri ona bir şey ifade etmemeye başlıyor. Kahverengi. Dünyasını boyamak istemediği bir renk. Kahverengi iç karartır, diye düşünüyor. Adamı itmeye çalıştıkça adam üzerine doğru geliyor. Lucinda’nın ise gözleri doluyor. Aptallığın kendisinde olduğunu düşünüyor. Buraya hiç gelmemeliydi.
Onun olmamaya kararlı. Adam da kararlı, en az Lucinda kadar. Şiddetle örtüyor bu kararlılığını. Onun olmayacak.
---
Sokakta yürürken kendini o kadar kirli hissediyordu ki kendini… Hiç olmadığı kadar kirli… Hiç olmadığı kadar ucube. Yüzündeki, kollarındaki, bedenindeki acı… Onlardan daha fazlası ise ruhunun acısı. Bir zamanlar aşık olduğu adamın onu böylesine incitmesi. Onu sadece becerebileceği bir kız olarak görmesi. Çok sevmişti onu Lucinda. O lanet herif onu her aldattığında, her yalan söylediğinde göz yummuştu. Gözleri kör olmuştu sanki. Ve gözlerini açmaya çalışan herkesi terslemişti. Şimdiki durumu neydi peki? Vücudunun her tarafı muhtemelen az sonra moraracak olan kızarıklıklarla doluydu. Otelden çıkar çıkmaz koşmaya başlamıştı Lucinda. Adamın onun peşinden gelme ihtimali onu ürkütmüştü. Ama yapmamıştı işte. Buna sevinmesi gerekiyordu belki ama sevinmemişti. Bu geceki açlığını eski sevgililerinden biriyle geçiştirebilirdi. Veya bir fahişeyle. Ama Lucinda’yı önemsememişti. Peşinden koşup özür dilemesi bile yeterli olabilirdi Lucinda için. Hala bunları düşündüğü için aptalın tekiydi belki de. Gözlerinden akan yaşları sildi ve Sunshine’a girdi. Jolene’le buluşacakları yer. Ve tipinin dikkat çekmeyeceği bir yer.
Jolene’in gelmesini istediğinden de emin değildi. Annesini nasıl atlatabileceğini bilmiyordu. Ve Lucinda için değmezdi. O an yanında olmasını istediği tek kişi Jolene olabilirdi ama Jolene için aynı şeyin geçerli olup olmadığını bilmiyordu.
-Jolene… Gelmeni istemiyorum. Sanırım, sanırım eve gideceğim.
Sesi hala ağlamaklı çıksa bile önceki kadar kötü değildi. Otelden çıkar çıkmaz aradığında şoka uğramış gibiydi, cümle kurmakta bile zorlanıyordu. Ve sonra Jolene’in rahatlatıcı sesini duydu; -Hayır, hayır, geliyorum Lucy! Sakın, sakın bi’ yere ayrılma. Eğer seni ararsa açma telefonu. Ben gelene kadar hiçbir şey yapma. Tamam mı? -Peki
Sahneye en uzak masaya oturarak başını ellerinin arasına aldı. Kollarındaki morlukları görebiliyordu ve kahverengi masayı. Müzik kafasının içinde yankılanırken gözlerini kapadı.
“Lucy!” Sesi duyduğu an ayağa kalkarak en iyi arkadaşının boynuna doladı kollarını. Güvende hissetmek için. Yalnız olmadığını bilmek için. Ne kadar süre öyle durduklarını bilmiyordu. Ama garip bir şekilde iyi hissediyordu kendini. Bu durumdayken ne kadar iyi hissedebilirse… Jolene sayesinde tekrar sandalyeye oturduktan sonra ona bakmaya başladı. Onun da kendisini dikkatli bir biçimde izlediğini görebiliyordu. Ne düşünecekti? Arkadaşını ilk defa bu kadar sade bir biçimde görüyordu Lucinda. Yataktan kalkıp geldiği çok belli oluyordu. Ufak bir suçluluk duygusuna kapıldı. Kafasını yavaşça arkadaşının omzuna yasladı. Böylesi daha iyiydi. Jolene’in nazik ellerinin kolunda dolaşmasına izin verdi. Hiçbir şey söylemeden duruyordu Jolene. Kendisi de öyleydi. Söze nereden başlayacağına karar veremiyordu. Konuşmaya başladığı an ağlamaktan da korkuyordu. Bir süre öylece durduktan sonra başını kaldırdı ve kasılmış olan dudaklarını aralayarak konuşmaya başladı;
“Çok… çok kötüydü Fae… Nasıl olduğunu anlamadım diyemem… Biliyordum niyetini aslında. Ama bırakamadım işte. Yapamadım. Salağın tekiyim. Budalayım, evet. Anladığım an kaçmalıydım ondan. “ Biraz duraklayarak garsonun getirdiği sudan bir yudum aldı. “Yapmadım. Vazgeçmesini bekledim, anlatmaya çalıştım. Ve istediğini alamadığında bana saldırdı. Yüzümün haline bak… Bunları hak ettim, Jolene… Hiç gitmemeliydim. Ona engel olmaya çalıştıkça daha da sinirlendi… Ve daha fazla… Elime ilk geçen şeyle kafasına vurdum. Bu onu durdurmadı. Sadece biraz daha sinirlenmesini sağladı. Bana ulaşamadan o lanet odadan kaçtım.” Gözlerinden yaşlar gelmeye başlamıştı bile. “Ve biliyor musun, peşimden bile gelmedi. Gelmesi gerekmez miydi, Jolene? Beni sevdiğini sanıyordum. Özür dilemeli ve affetmemi istemesi gerekmez miydi? Aptal olduğumu düşündüğüne eminim. Seni aramamalıydım. Buna değmem. Kesinlikle değmem.”
| |
|
Catheriné Marcelline Hayalet, Müzisyen
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 817 Yaş : 29 Galleon : 11895 Ekspresso Puanı : 38 Kayıt tarihi : 07/12/08
| Konu: Geri: Dharja Hectorne Perş. 20 Ağus. 2009, 19:06 | |
| Kabul edilmiştir, rütbeniz verildi. | |
|