Ad - Soyad: Gethia De Laqué
İstenen Bina(lar): Slytherin (Aslnda Ravenclaw ; ama kapalıymış. )
İstenen Sınıf: 6 - 7
Karakterin Genel Özellikleri:
Onu tanımlamak çok güçtür; çünkü her zaman uç noktalardadır. Öfkenin en uç noktasına ulaşabilir. Aşkın en büyüğünü yaşayabilir. Sadakati herkezi şaşırtabilir. Kötü olan kendinden başkasına sadık olmamasıdır. Annesi gibi kendinden başkaısna çalışmaz. Asla kalbiyle hareket etmez. Daima hisleri yerine aklı olduğuna inanır. Kendinden emin yürüdüğü bu yolda kismeye danışmaz. Daima kendine güvenir. Bütün çıkar hesapları ve oyunları öğrenmiştir. Hogwarts'a geldiğinde farklı bir dünyaya düşmüş gibi hissetmiştir. Bir süre sonra bir çok kişinin ne kadar saf olduğunu farketmiştir. Kendinden emindir. Büyücülük onun için ek bir hobi gibidir. Kitaplardan çok büyü öğrenir. Büyü denemeye ve başkalarında uygulamaya bayılır. Onun dışında muzurluktan hiç kaçmaz. Hogwarts'da öğrendiği büyüleri dışarda uygulayabileceğini düşünür. Dikkat toplama yeteneği ve amaca olan bağlılığı ile ön plandadır. Mücadeleden asla vazgeçmez, pes ediş onun için ölümdür. İstediklerini kabul ettirmek onun huyudur. Hayran olunmaya bayılır. İyi zamanlarında heyecanlı, etkileyici, güler yüzlü, başkalarının yaşamına bile ışık getiren, dahası bunu görev olarak kabul eden sevimli, iyimser kişi olabilir. Rahatına düşkün ve umursamaz tavrını dışarıya asla göstermez. Her ne kadar çok dolap çevirirse çevirsin herkeze kendini sevdirmeyi başarır. Daima eğlenceye odaklıdır.Ama onun bu şeker haline aldanmak çok saçmadır. Hayatı boyunca parlak zekası sayesinde bir çok kişiyi yola getirmiştir.
Karakterin Geçmişi:
Londra'nın en iyi yerince doğmuştur. Bir ikiz kardeşi vardır. Bu yüzden bir kaç yıl ailesiyle beraber yaşamıştır. Jake'i çok sever. Dünyada tek kötülük yapmayacağı kişi olarak Jake'i görür. Hogwarts'a başlama dönemine kadar her şey mükemmeldir. Bir çok kişi Lyn'nın parlak zeka olduğunu ve Hogwarts'da mükemmel olacağını söyler. Bir sorun vardır. Oda babası muggledır. Lyn onun bu saçma muggle halinden nefret eder. Ailesinde tek nefret ettiği kişidir. İkizyle Hogwarts'a başlayacağı yıl evden kaçmıştır. Babası o kadar çok kızmıştır ki ikizini Hogwarts'a yollamamıştır. Lyn uzun aylar karanlıktan çıkmamıştır. Karabüyücülerle takılmıştır. Kimsenin aklına bile gelemeyecek lanetler öğrenmiştir. Hırsı ve kendine güveni sayesinde kimse ona yaklaşmaya cesaret edememiştir. Üç ayın ardından sonunda Hogwarts'a gitmiştir. Büyücüler onun lanetlerinin Hogwarts'da bir anlam ifade etmediğini söylemişlerdir. Lyn Hpgwarts'da en tepede olma hayalini hiç kaybetmemiştir. Bir gün dönüp babasının elinden ikizini kurtarıcağını hayal etmiştir.
RP Örneği:
* Bölüm I ~Terkediş / De Laisser
Sabah güneşinin ışıkları tül perdenin ardından odayı aydınlatmaya başlamışken ; koridorun köşesindeki pencereden içeri yansıyan güneş ışıkları durgun bedenine vuruyor, etrafında bıraktığı etki gibi onunda sarı saçlarına değişik bir parlaklık veriyordu. Galateia sarı saçlarının altından yukarıda ki lambanın işlemelerini inceliyordu. Antika lambanın her tarafı el yapımı bir şekilde oyulmuştu. Metalin paslı yüzü güneşle beraber turunç bir hal alıyordu. Antrenin koca halısının üzerindeki oymalarla aynı işlemeye sahip lamba Galateia'nın çok hoşuna gitmişti. Bütün dikkatini ona verdiğinden içeri giren yaşlı kadını görmedi. Kadının üzerindeki zümrüt yeşili cübbenin yakasına siyah bir kürk yerleştirilmişti. Başında aynı kürkten yapılma bir şapka ilave edilmişti. XIX. yüz yılın modasına uygun giysileriyle eski kraliyet soylularına benziyordu. Gri saçları şapkanın içinden önüne dökülmüştü. Yüzünde yaşlılığını belli eden kıvrak çizgiler bulunmaktaydı. Elini hafifce kırmızı dudaklarına götürdü. Tek elinde tuttuğu siyah eldivenlerini antrenin aynasının önüne bırakırken sakince öksürdü. Boğazını temizledikten sonra aynı zerafetle ' Siz Miss.De Laqué olmalısınız. ' dedi. Galateia hemen başını öne indirdi. Aynı geleneklerle yetişmiş olduğunu belirtmek için biraz önüne eğilerek reveransa geçti. Sarı saçlarından bir tutamı parlayarak önüne düştü. Kadının kurnaz bakışları arasında yeniden doğruldu. Başı dik bir biçimdeydi. Dudakları bir şey söyleyecekmiş gibi aralıktı. Yüzünde gençliğinin verdiği tazelikle bezeli bir renk çümbüşü hakimdi. Kadının sorusuna karşılık başını hafifce sallamakla yetindi. Ellerine geçirilmiş beyaz tül eldivenlerden birini çıkartarak diğer eline aldı. Eldiveni elinde tutarken bir yandanda bir kaç kere avcunun içine şaplaklar atar gibi eldivenle vuruyordu. Bir şeyler söylemek istediği gözlerini devirerek durmasından belliydi. Sonunda tatlı bir ses ' Buraya oğlunuzla ilgili konuşmaya geldim. Sizde biliyorsunuz ki oğlunuzla ciddi bir izdivaç düşünüyoruz. ' dedi. Birden yanlış bir şey söylemiş gibi gözlerini kaçırdı. Gerilen yüz hatlarına gözlerinin endişesi eklendi. Karşısındaki kadının durgun bakışlarını artık görmüyordu. Anaç tavırları tamamen kaybolan kadın yırtıcı bir hayvan gibi Galateia'ya bakıyordu. Kız çekinerek yarım adım geri gitti. Sarı saçını eliyle geriye ittirdi. Derin bir soluk alarak başını pişmanlık dolu gözlerle önüne indirdi. O an düşüncelerini gizleyebilecek bir durumu yoktu. Kadının her an bir asa çekip onu öldürebileceğini bile düşünmüştü. Korkusuna yenik düşmemek için sırtını dik tutmaya gayret ediyordu. Aşkı için başaramayacağı bir şey yoktu. Bunu düşünerek başını bir kere daha umarsızca kaldırdı. Kadının yırtıcı bakışlarına dikti gözlerini. Mavi gözlerinin içinde bir öfkeden çok ders vardı. Aynı tatlı ses bu sefer daha kinaleyici bir biçimde ' Oğlunuzun ne olduğu umrumda değil. Siz bir deve aşık olduysanız ; bende pek güzel yarı deve aşık olabilirim. ' diye konuştu. Kadının o an rengi daha beter atmıştı. Hastalıktan sarıya dönen suratı oğlunun ırkını tabir edince renksizleşmişti. Eldivenlerini yere düşürerek ellerini kalbinde birleştirdi. Göğüs kafesinin hızla şişip indiğini gören Galateia bir adım öne yaklaştı. Korku dolu yüzünde bu sefer acı hakimdi. Kırmızı dudakları bir çizgi halini almıştı. İnce , narin elleri karnının önünde birleşmişti. Merak içinde kadına yaklaşıp yaklaşmama arasında gidip geliyordu. Sonunda yaşlı kadının buruşan yüz hatları gevşedi. Eski sakinliğini alarak başını kaldırdı. Galateia'nın tam gözlerinin içine nefret dolu bir bakış attı. Tek elini şıklatarak koridorda ilerlemeye başladı. İlerlerken bir yandanda arka odadan biriyle konuşuyordu.
' Je ne veux pas en entendre davantage avant de me dit quelque chose comme ça. '
' Oui, ne vous inquiétez pas. Ne se reproduira plus. '
Galateia çok iyi Fransızca bildiğinden söylenenleri hemen anladı. Kadının ondan bu kadar nefret etmesine bir anlam veremiyordu. Hizmetçisine bir daha böyle bir şey olmamasını tembihlemişti. Bu da bir daha Galateia'nın bu eve giremeyecek olmasını gösteriyordu. Zavallı hizmetçide Galateia'ya özür diler bir bakış atarken kadını onaylamıştı. Hizmetçinin siyah gözlerinin arkasında gördüğü sevgiyi anımsıyarak kapıya yöneldi. Zorunluluk yüzünden burada çalışan bu fransız kadını zor durumda bırakmayacaktı. İstenmediği bir yerde kaldığını bilerek duramazdı. Aşkını kalbina gömmesi gerekse dahi onu seveceğini bilerek bir daha o eve gelmemek üzere kapıya gitti. Tıpkı diğer antikalar gibi evin girişindeki kapıda XIX. yüz yıldan kalma bir işlemeyle dekore edilmişti. Kadının zevkini beyensede kendisini hiç sevmemişti. Quinten'ın onun yanında yaşaması Galateia'ya hiç anlamlı gelmiyordu. Biricik sevgilisi neler çekiyordu kim bilir. Yüzündeki bitmiş ifadenin anlamını şimdi çok iyi anlıyordu. Huzursuzluklarla dolu ; evine dönmek üzere antika kapıyı açtı. Hizmetçinin arkasından geldiğini duyunca bir an duraksadı. Başını geriye atıp hizmetçiye gülümsedi. Kadın aksanıyla beraber ' N'a pas obtenu ce que je veux. ' diye geveledi. Galateia hafifce gülümsiyerek dışarı çıktı. Kadının böyle olmasını istemediğini çok iyi biliyordu. Zaten kimse böyle olsun istememişti. Genede Galateia Quinten'i belkide bir daha görmemek üzere terkediyordu.
*Bölüm II ~Umutsuzluk / De Désespoir
Gözlerini açtığında serinlik yüzüne vuruyordu. Sabahın aydınlığı olmalıydı gök yüzünün parlaklığı belkide. Oysa sadece bir koca bulut kaplamıştı tepesini. Yüzüne damlayan yaşlar kirpiklerine takılıyordu. Sarı saçlarının nemi sarmıştı etrafını. Çimlerin tatlı ıslaklığında uzanmış gökyüzünü izliyordu. Galateia'nın etrafına saçtığı neşeden nasibini alıyordu herkez. Kızın yanına yaklaşan siyah saçlı bir oğlan vardı tepesinde. Galateia'nın başı oğlanın kucağına dayanmıştı. Ellerin oğlanın beyaz tenini seviyordu. Gülümsemesinden anlaşılan mutlulukla bürümüştü etrafını. Oğlanın uzun parmakları Galateia'nın çenesini okşuyordu. Etraflarına toplanmış bir grupla sohbet ediyorlardı. Kızlı , erkekli grubun en dikkat çeken çirtiydi onlar. Güzeller güzeli Galateia'nın yanındaki oğlanda belkide dünyanın en yakışıklısıydı. Solgun yüzünde elmacık kemikleri belirgindi. Burnu bir heykel gibi yüzününtam ortasında yer alıyordu. Dudakları hafif bir kırmızılıkla parlıyordu. Yüzünün orantıları hayrete düşürüyordu insanı. Yeşil gözlerinin sevgi dolu bakışları en çok Galateia'yı buluyordu. Derin bir keder olsada yüzünde daima kıza gülümsüyordu gözleri.
Arkadaş grubunun en arkasında duran ormandaki yapraklardan hışırtı geliyordu. Bir kaç odun kırma darbesinin ardından meraklanmaya başlamışlardı. Galateia hemen oğlanın kucağından doğruldu. Elini cübbesinin içine atarak ormana bakındı. Oğlan hafifce Galateia'nın arkasına yaklaştı. Kıza onu korumak istemiş gibi sarılıyordu. Kızın sarı saçları oğlanın beyaz teninin üzerinde daha cansız duruyordu. Yeşil gözlerini korkuyla sevdiğine çeviren Galateia ormandaki yaratığıda merak ediyordu. Sonunda ormanın dağınık dizilişinin arasından bir kıpırtı dikkat çekti. Gölgelerin içinden sis dağılıyordu. Derin karanlığa bürünmeden önce etraf batan güneş son ışıklarını yansıtıyordu. Bulutların kapattığı gökyüzündeki ufak aralıklar tam ormanın göbeğine yansıyordu. Galateia'nın yüzü bir anda yanındaki çocuk karar beyazlamıştı. Bütün rengi atmıştı. Ormandan gelen kocaman adam onun bütün neşesini götürmüştü. Adamın kalın sesi ' Galateia! ' diye haykırmıştı. Kızın yanındaki oğlan şaşkınlıkla kollarını gevşetti. Kıza soran gözlerle bakıyordu. Galateia bir an geriledi. Sonunda kendini oğlanın kolları arasından çekti. Hızla karşıdan gelen deve doğru koşmaya başladı. Yağmurum başladığı o anda Galateia'nın göz yaşlarıda başlamıştı. Hızla koşarken güneşin son ışıklarınıda kaybediyordu. Cübbesinin uzun eteğine dolanan ayakları yerle buluştu. Yüzüne çarpan tuzlu su arasında çimenlere değdiğini hissetti. Çimenlerin üzerinde ağlayan bir bebek gibi kıvrıldı. Kendi kendine ' Benim suçum değil. Ne veut pas dire jamais. ' diye söyleniyordu. Asla istememişti. Bu söylediği doğruydu. Ondan ayrılmayı asla Galateia seçmemişti. Şimdi onu tekrar görmeyide o seçmemişti. Kadar ona bu bahtsız oyunu yazmıştı. Quinten'ı kaybetmişti. Şimdi Jacob'uda kaybetmeyecekti. Sarı saçlarının nemini hissetmişti. Gözleri büyüyerek açıldı. Kafasını ileri doğru kaldırdı. Yarı yaratık , yarı indan formundaki adama baktı. Kafasını hafifce salladı. Hayır anlamına gelen bu sallayış kaderini belirliyordu. Birden ayağa kalktı. Tam aksi yönde ufak adımlarla geriledi. Yaratığa bakmamak için gözü kapalıydı. Gerilerken ayağına bir taş takıldı. Saçları havada savrularak geriye uçtu. Oturduğu yerde bir ıslaklık yerien sıcaklık hissedince gözlerini araladı. Jacob hemen ona doğru gelmitşi. Jacob'un üstüne düşmüştü. O tatlı gülümsemesiyle bir kez daha sevgilisine gülümsedi. Sonra başını ormana çevirdi. Artık orda hiç kimse yoktu. Galateia bir kez daha o makus kaderini değiştirmişti.