James'in dersi acayip sıkıcı geçmişti. Sınıftan ilk çıkan öğrencilerden biri ben olmuştum. Ne yani abimin dersi diye bu ders için ayılıp bayılmam gerekmezdi herhalde. Oturmaktan uyuşmuş sırtımı ovuşturdum. Dudaklarımı büzdüm, daha önümde kaç ders vardı? okul mantığını anlayamıyordum bir türlü homurdana homurdana yürümeye başladım. Bu sefer kaybolmak istemiyordum. Her koridor birbirine benziyordu, aynı renkte duvarlara sahipti ve kapıların modelleri de aynıydı. Aynı tahta ağır, eski kapılar. Sınıfta yanımda oturan kızı arada gözlerim ya da demin ki sınıftan birini. Tek ihtiyacım olan peşine takılacağım biriydi. Bir kez daha kaybolmak istemiyordum gerçekten. Biraz bakındıktan sonra nihayet tanıdık bir yüz görmüştüm. Dersteydi, evet aynı derse girmiştik. Kıza yaklaştım, yanında başka kızlar da vardı. Biraz konuştuktan sonra onlar gitti. Hemen yanına gittim, onu yalnızken yakalamalıydım. Kalabalıkta sözlerim havada asılı kalabilirdi.
" Merhaba . "
Suratıma en sevimli ifademi yerleştirdim. Aynı bir köpek yavrusu gibiydim. Sevimliydim ve insanda okşama hissi uyandırıyordum. Bu ifade üzerinde çalışacak çok vaktim olmuştu. Ben vaktimi boşa geçirmeyi sevmem. Kız sesime, yani bana doğru döndü. Esmerdi, benden uzundu ve çok güzel bir fiziği vardı. Oda gülümsedi.
" Merhaba. " dedi sesinde tanımlayamadığım bir aksan vardı.
İngiliz aksanı değildi, bundan emindim. Kız İngiliz değildi, aslında bir İngiliz gibi görünmüyordu da. Onu incelerken gülümsemesinin mükemmel olduğunu fark ettim. Benim köpek yavrusu ifadem cam gibi kırılıp yerlere düşmüştü bile. Ben yinede pes etmedim, ifademi korumaya çalıştım.
Ee, bir önceki derste beraberdik. Belki görmüşsündür... Adım Merissa ve sende... "
Kız gülümsedi, dolgun koyu renk dudakları aralandı ve mükemmel gülümsemeyi oluşturdu. Kemikli elini bana uzattı ve yürümeyi kesti. O durunca bende durdum.
" Adım Tabitha, memnun oldum Meri. ''
Güzel adımı bu derece saçma hale getirmemişti kimse. Buda olmuştu. Kızmıştım, ben ona Tobitho desem hoş olmazdı, neyse sadece gülümsedim. Kızın kemikli elini yumuşacık ellerimin arasına alıp sıktım. Tanışma faslı böylelikle sona ermişti. Artık sormak için can attığım soruyu sorabilirdim.
" E, hangi dersliğe gidiyorsun Tabitha ? "
Tabitha güldü, neden güldüğünü anlayamamıştım. Ama umursadığımda yoktu. Sabırsızlanmaya başlamıştı.
" İksir. " dedi en sonunda ve bende derin bir nefes aldım.
Tamam, bende oraya gidecektim. Buda gönül rahatlığıyla Tabitha'nın peşine takılabileceğim anlamına geliyordu. Gülümsedim ve ona yaklaştım:
" Bende öyle! " dedim sevimli ses tonumla.
" Hangi binadasın? "
Gülümsedi, dolgun dudaklar yine aralandı, inci gibi bembeyaz dişler meydana çıktı. Hep gülümsemek zorunda mısın Tabitha ? Bu beni çileden çıkarıyor.
" Gryffindor. " dedi gururlu bir ses tonuyla sanki bunu söylerken boyu bir ben kadar daha uzamış gibi geldi bana.
Sonra aynı soruyu bana sordu.
" Slytherin. " dedim onun kadar gururlu çıkmamıştı sesim.
Gözleri ışıldadı bana baktı ve büyük bir heyecanla:
" O zaman derslere gitmek senin en büyük eğlencen olmalı! " dedi hey hey hey güzel Tabitha sakin ol.
" Hayır, hatta nefret ediyorum. " dedim ona bakmadan sürekli önüme bakarak.
Tabitha hayalleri yıkılmış gibi garip bir inilti çıkardı, tam olarak neresinden çıkardığından hala emin değilim. Başka bir şey söylemedi, yol boyunca.
Sessizlik içinde yürürken, beni aşağıya inen merdivenlere sürükledi. Bir an için derse girmediğim için beni bir odaya kilitleyip her gün kamçılayacağını düşündüm. Kimsenin beni bulamaması içinde zindana indiriyordu, akıllıca. Ama beklediğim gibi olmadı. Kalabalık sesler gelen bir yere girdik, evet İksir dersliği burası olmalıydı. Kendimize bir yer seçtik. Tabitha benden en uzak köşeyi seçmişti oturmak için, yanımda bir çocuk oturuyordu. Etrafa göz gezdirince profesörün içerde olduğunu fark etti, aslında pek umursamıyordu. O profesör sadece binasının görevlisi olduğu için önemliydi onun için.
Çok geçmedi ders başladı, profesörün ilk sözü dersle ilgiliydi, ah ne harika!
“ Hepinize günaydın. Bugün Yanık İksiri’ni yapacağımızı önceki dersimizde söylemiştim, sanırım.”
Gözlerimi devirdim, yine bir ders başlıyor işte. Sandalyeye yayıldım. Kendimi aşağıya sarkıttım, olabildiğince görünmez olmak istiyordum. Elimde olsa yanımda duran kazana da girerdim.
“ Şimdi, iksirimizin yapımı kitaplarınızda yer alıyor. Sayfa 13’ü açarsanız görebilirsiniz. Size yardımcı olabilmek için iksirinizin geçirmesi gerektiği aşamaları, zamanı geldiğinde söyleyeceğim, böylece kontrol edebilecek ve bir hatanız varsa iksirinizi kurtarmanın yolunu zamanında arayabileceksiniz. ”
Yanımdaki çocuğun kitabını kendime doğru çektim, bunu yaptığımda o bana beni dövecekmiş gibi baktı, ama ben ona tatlı tatlı gülümsedim ve umursamazları oynadım. Profesör tahtaya bir kaç garip isimli şey yazdı, yanımdaki çocuk deli gibi not alıyordu, ben ise sadece bakıyordum. Malzemeleri herkes aldı, ben en son kalkıp aldım. Bir kaç dakika sonra,
“ Yanık İksirleri, tedavi amaçlı kullanılan iksirlerdir. Aşırı sıcağın neden olduğu yanmalarda, derinin üzerine damlatılarak kullanılan bu iksiri yapmak çok da zor değildir, ama her iksir gibi dikkat ister. Şimdi. İksiri yapmak 40 dakikanızı alacak, 10 dakikada bir iksirinizi kontrol edebilmeniz için size bilgileri vereceğim. Hepinize kolay gelsin. ”
İksir yapmak! O sırada kendimi gerçekten bir cadı gibi hissediyordum, tek eksiğim uzun burnum, sivilcelerim ve bıyık-sakallarımdı. Homurdanarak, malzemeleri birer birer kazana atmaya başladım. Garip, yeşil bir duman çıkmaya başladı. O sırada profesör konuşamaya başladı.
“ Şu anda iksirinizin açık renkli ve saydam gibi olması gerekiyor. Eğer kazanınızın dibini göremiyorsanız Ay Taşı’nı deneyin derim. Evet, iksirlerinizde hiç topak kalmamalı, şu anda tamamen akışkan olacaklar. Evet millet, şu anda elimizde açık mavi, berrak ve topaksız bir iksir olmalı. Eğer olmuyorsa denemeye devam edin, küçük iksirciler. Asla geç değil "
Ne saydama yakın ne de dibi gözüken bir şeydi benim kazanımdaki, koyu yeşil, çöp gibi kokan bir şeydi. Ama bir küçük iksirci(!) olarak denemeyi sürdürdüm. Yani elimde kalan az malzemelerden biri olan çentikli taşı kazana attım, biraz rengi açılırmış gibi oldu, ama sonra daha kötüye gitti, rengi garip bir turuncuya döndü ve kokusu felaket derecede attı. Yanımda oturan çocuk kokudan uzaklaşmıştı olabildiği kadar.
“ Evet, 40 dakika doldu. Şimdi herkes iksirini ateşten indirsin ve soğumaya bıraksın. Şu anda biraz kıvamlı, mavi renge sahip ve ferahlatıcı kokusu olan bir iksiriniz olmalı. Yoksa üzülmeyin, bir dahaki sefere olacağına eminim. ”
Umarım, umarım olur. Bu kokuyu üzerimden çıkartmak ne kadar sürecek tahmin bile edemiyorum. Hatta belki de cüppemi yakmam gerekecek. Zil çaldığında, nihayet dedim evet! Hatta bunu sesli söylemişte olabilirim. Sınıftan çıktığımda, rahatlamıştım...