Ad - Soyad: Jasqués Lucas dé Borge
İstenen Bina(lar): Slytherin
İstenen Sınıf: 5-6
Karakterin Genel Özellikleri: Jasqués çevresindekilerin hep "bir ölü kadar sönük ve soğuk" olarak nitelendirdiği, sessiz ve soğukkanlı bir insandır. Kendisine bir şey sorulmadığı takdirde, neredeyse hiç konuşmaz. Çok ani durumlarda bile bir heykel kadar donuktur. Yüz hatları da bunu destekler biçimde sabit ve ruhsuzdur. Bütün bu özelliklerinin hem nedeni hem de sonucu olan bir asosyaliteye sahiptir. İnsanlarla ilişkiler kurmak onun belki de en çok çekindiği şeylerdendir. Kendisinden başka kimseye güvenmez, onun için insanlar şeytani mahluklardır, hiçbirine güven olmaz ve sevgi duyulmaz. Jasqués bu düşünceleri sebebiyle sihirli yaratıklardan fazlasıyla hoşlanır, Denizdili'ni öğrenebilmek için verdiği çaba da bundandır. Hayattaki tek amacı hırsla yükselerek bütün insanların korkacağı bir sıfat edinmektir.
Ayrıca Jasqués, bütün Muggle kanlılardan nefret eden bir kimliğe sahiptir. Biri hariç...
Karakterin Geçmişi: Jasqués'in babası Fransa'nın köklü büyücü ailelerinden olup Safkan Büyücülük Akımı için gerek savaşlarda gerekse Bakanlık makamlarında büyük emekler sarfetmiş bir büyücü ailesine dahildir. Baba Borge, Norveç'e yaptığı bir seyahat sırasında genç bir Muggle doğumlu kadınla tanışır. Bu kadın da Norveç dahilindeki karanlık güçlere karşı bir uğraş vermektedir. Borge, kadının güzelliğinden fazlasıyla etkilenir, ona aşık olduğunu ve evlenmek istediğini dile getirir. Lakin kadınla yaşadığı kısa süreli aşkı, İskadinavya seyahati bittiğinde son bulur. Muggle Doğumlu kadın ise Fransız soylusundan bir erkek bebek dünyaya getirir. Ve hemen bunu Fransa'ya bildirir lakin Borge ailesini, bebeğin babasının henüz haberi dahi olmadan Norveç'e gelerek kadını öldürürler. Zavallı cadının kız kardeşi ise yeğenini de alarak İsveç'e kaçar ve kendisi de Muggle olduğundan çocuğu Muggle'lar arasında yetiştirir. Bir yıl gecikmeyle de olsa yeğeni Jasqués'i Hogwarts'tan gelen posta üzerine Okul'a büyü eğitimine gönderen teyzenin amacı Jasqués Lucas'ı Borge ailesine benimsetmek ve ailenin tüm servetini ele geçirip onları ortada bırakmaktır.
RP Örneği: (Başka bir sitedeki Rp'mdir.)
Yorgunluğun ve can sıkıntısının sarıp katılaştırdığı ruhunu açmak ve rahatlamak istiyordu biraz. Sık sık sol kolunda takılı olan bronz kasalı, bakır zeminli saatine bakıyor, abanoz rakamların artık dersin bittiğini işaret etmesini bekliyordu. Eski Yazılar, neredeyse hiç ilgisini çekmeyen bir dersti. Aile baskısı denilen bu şey, insanı gerçekten de çok zor durumlara sürükleyebiliyordu. Sıkıcılığın ve boğukluğun tüm hatlarını -en azından Andrey'e göre- oluk oluk taşıyan bu ders, onun kuru yüreğini daha sertleştiriyordu!
Gözleri yağmur damlalarıyla ıslanmış, üzerine yayılmış toz ve çamurun yavaşça süzülmeye başladı camların çok uzağında, bir boğaz halinde uzayıp giden Kara Göl'deydi. Çoğu öğrenci bayılırdı Kara Göl kenarına. Lakin Andrey nefret ediyordu. Sadık yari yalnızlığını alıp gidiyordu o kıyılarda. Ama herkes sevgilileri, arkadaşlarıyla geliyordu buraya, sanki And'e nispet yapmak istiyorlardı. Yalnızlık ona hiçbir zaman yük olmamıştı. Sadık Yar derdi hep yalnızlığına. Ancak Göl Kenarı, bu ezberi bozuyor, delikanlı ile Sadık Yar'in arasını fena halde bozuyordu. Belki de ilk kez o sene, yalnızlık acısı denilen lanet bir şeyle tanışmıştı.
Bu nedenle gözleri, Kara Göl'ün uzayıp giden, Kuzey Denizi'ne karışacak olan boğazına kenetlenirdi hep. O sulara karışmak, akıp gitmek, hiçbir amaç, gaye, zorundalık hissetmeden başı boşça, serserice gitmek istiyordu. Sorumlulukların, görevlerin, kısacası acabaların olmadığı kısacası hiçbir derdin barınamadığı dünyasına dalıp gidiyordu bu manzarada. Evet, pek çok ders, başta hayat dersi, bu hayaller olmadan çekilmez, yaşanmazdı...
"Pekala arkadaşlar, bugünki ders de buraya kadardı. Bir sonrakine dek hoşçakalın."
Kurtuluş. Azat. Kırılan zincirler. Hızla ayağa fırlayan, adeta mezarından kalkan bir delikanlı.
"Bir dakika Bay Alone. Araştırma sonuçlarınızı bugün kesin olarak istediğimi söylemiştim, lakin... görüyorum ki yine yoklar. Hemen bu akşam benim masamda olmaları gerekiyor, yoksa tüm Hogwarts'ın Eski Yazılar ödevleri sizi bekliyor olacak. Şimdi, çıkabilirsiniz."
Kasavet. Yorgunluk. Yenilgi ve bıkkınlık.
Astronomi Kulesi'ndeydi işte. Geniş mazgalların arkasındaki balkonda, Kanlı Baron'un Hogwarts içi teftişine gitmesiyle boş kalan bu mekanı çok seviyordu. Baron'un tuhaf haraketleri ve sonucu itibarıyle bir hayalet oluşu Andrey'i korkutmuyor değildi. Lanet olsun ki bu herif de Astronomi Kulesi'ni mezken tutmuştu. Bu nedenle Mattrew, akşam dört buçuktan sonrasını Kule'de geçiriyordu. Aşağıya gözünü kaydırdığı anda, müthiş yüksekliğin yarattığı baş dönmesi, mide bulatısı, tertemiz oksijen servetinin ciğerlerde var ettiği yanma hissi ve bunun akabininde de bir canlanma, uyanma tepkisi. Bütün bunlar Mattrew Andrey D'Alone' a yaşadığını hatırlatıyordu. Belki de sadece burası delikanlıya hayatta olduğunu nüksediyordu. Gerisi aynıydı, yalandı, adına yaşantı denen bir yığın palavraydı. Hayat ise sadece bu dönme, bulantı ve yanma üçgeninin yarattığı ürpertiden, bir saniyelik bir titreşimden ibaretti.
"Hey sen, çocuk, hey, evet evet, sana söylüyorum!"
Sıçrayarak uyandı. Başını, sanki kafasını sarmış bir mürekkep balığından kurtulmak istermişçesine iki yana salladı. Buğulu gözlerini etrafta dolaştırdı önce. Gece göğünde parıldayan yıldızları gördü. Ardından ayakları altındaki Hogwarts mazgallarından süzülen ışıkları. "Aman Tanrım!" dedi hızla kıvrılıverdiği eğri büğrü mazgalları taşıyan beton korkuluktan atarken kendini. "Uyuyakalmışım..."
"Ahh, evet, emin olabilirsin çocuk bunu ben de fark ettim!" Yeşil gözler sesin geldiği tarafa çevrildi. Bir yandan soğuk, bir yandan insanî sıcak aurasıyla, elindeki işlemeli kılıcı, üzerindeki soylu üniformasıyla, bukle bukle kıvır kıvır olmuş siyahımsı saçıyla, üzerinde kararıp kalmış kanı ve saydamımsı siluetiyle Kanlı Baron'dan başkası değildi bu! Mattrew hızla geriye sıçradı. Üst damağını kaldırırken, "Üzgünüm Baron, ben..." diyordu ki teklemeyen bir sesle, hayalet araya girdi: "Tamam çocuk tamam, emin ol bu tepkiyi veren tek kişi değilsin!"(Gürleyen bir kahkaha) "Bu arada, şu şey sana-Profesör senin burada olacağını söylemişti zaten." Andrey Hogwarts mührü taşıyan kurdeleyle bağlanmış parşömeni aldı. Hızla açıp içini okudu bir çırpıda. "Lanet olsun!"
"Sevgili Bay Alone,
Sizi uyarmıştım yanlış hatırlamıyorsam. Hem de birkaç saat önce. Lakin beni pek dikkate almadığını görüyorum. Bundandır ki binanız 40 puan kaybetmiştir. Bu kaybı arttırmak istemiyor ve Hogwarts öğreniminizin sekmeye uğramasını dilemiyorsanız sizi en geç saat 21.30'da odamda görmek istiyorum.
Eski Yazılar Profesörünüz."
.