Thomas Froisser Slytherin 1. Sınıf Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 19 Galleon : 11216 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 20/07/09
| Konu: Thomas Froisser Perş. 09 Eyl. 2010, 23:30 | |
| Ad - Soyad: Thomas Froisser İstenen Bina(lar): Slytherin, Ravenclaw İstenen Sınıf: I. Karakterin Genel Özellikleri: Soğuk ve sessiz bir yapısı vardır. Herkesten uzak durur ve dünya üzerindeki hiçbir şeyi yeterince ilginç bulmaz,, kendisi dahil. Kendini beğenmiş veya kibirli bir yapıya sahip olmamakla beraber başkalarını da küçümsemeye yatkındır. Ancak alaycı bir yapıya sahip olduğu söylenemez, her ne kadar aksi gibi görünse de. Zekidir, ancak dışarıdan bakıldığında bunu anlamak pek mümkün değildir. Sessiz yapısı iki kelimeyi bir araya getirmekten aciz gibi görünmesine neden olabilir. Yanlız kalmayı sever, insanlarla konuşmaktan ve vakit geçirmekten hoşlanmaz. Tavırlarında abartılı bir resmiyet vardır. Çok az şeyden hoşlanır, bunlardan biri de Mitolojidir. Çok okur ama bunu sever mi yoksa yapacak başka bir şeyi olmadığından mı yapar orası tartışılır. Kolay sinirlenir, sinirlendiğinde dili çözülebilir. Onun için son derece doğal olan bazı davranışlarının başkalarına yapay gelmesinin de etkisi ile dikkate değer bulunmayacak biri izlenimi verir ve çoğu zaman dikkate de alınmaz. Karakterin Geçmişi: Oluşturulmadı. RP Örneği:- Spoiler:
Anne ve babasının sesleri birbirine karışmış, çok uzaktanmış gibi geliyordu. Birden eve hakim olan karmaşa kafasını karıştırmıştı. Maskeli garip adamlar her yere lanetler savuruyordu neyin nesiydi bu. Nitekim babası annesiyle konuşurken duymuştu adlarının ‘Ölüm Yiyenler’ olduğunu. İkisi de her zamankinden telaşlı ve korkmuş yüz ifadelerine sahipti ve Will her ne kadar çok küçük te olsa bunun için, bir şeylerin yolunda gitmediğini, dahası oldukça tehlikeli olduğunu anlamıştı. Ama o bir şey soramadan veya söyleyemeden annesinin onu getirdiği odanın kapısı patladı ve babasının bir kaç saniye önce durduğu yere tahta parçaları uçtu. Annesi ve Will bir tarafta babası bir taraftaydı. Hala hem uyku mahmuru, hem de kafası karışık olsa da bu hoşuna gitmemişti. Kimin hoşuna giderdi ki. Odanın içini kırmızı ve yeşil ışık seli doldurmuştu. Annesinin yanında bir şeyler söylediğini duyuyordu ama bu kadar kalabalık ona falza gelmişti. Bir şeyler yapabilmek isterdi, karşısındakiler ailesinin hoşlanmadığı kişilerdi. Neyin nesi ise bu Ölüm Yiyenler. Yerdeki büyük bir vazo parçasını maskeli adamlardan birine fırlattı. Adamın kafasına çarpmıştı o sırada babası yere yıkmıştı onu. Annesiyle kendisinin dikkat çekmemeleri mi gerekiyordu anlamamıştı ama o garip ışıklardan yağmaya başlamıştı üzerlerine. Babasının annesine bir şeyler söylediğini duydu bağırarak. Tam o sırada biri kükremiş kırmızı ışık seli babasına çarpmıştı dehşet içinde babasının yüzünde ve ellerinde yaralar açılmaya başladığını fark etti. Daha önce hiç acı çekerken veya bağırırken görmemişti onu. Şimdiyse sesi evi dolduruyordu. Garip bir şey yapıyordu adamlar. Bazılarının asasından ışık çıkmıyordu ama yine de babasının canı yanıyordu. Adam kıvranıyordu resmen. Saniyeler, dakikalar geçti. Bakmak istemiyor ama gözlerini korkunç görüntüden alamıyordu. Gözlerinden yaşlar süzüldüğünü fark etti. Hala hiç sesi çıkmamıştı. Konuşamıyordu sanki. Birden bir adamın kahkahasını duydu. “Avada Kedavra!” Babasının gözleri şok ve dehşet ifadesiyle onlara doğru çevrilmiş bir şekilde yere düştüğünü gördü. Sesi çıkmıyordu, kıpırdamıyordu da. Nasıl anladığını bilmiyordu ama öldüğünü farkındaydı. Annesi onu kucağına almış koşmaya başlamıştı. Ne olduğunu anlamaya çalışsa da başaramayınca kucağında o olduğu halde koşan kadının işini daha da zorlaştırmış, ona sarılmıştı. Sessiz kalması gerektiğini biliyordu. O maskeli adamlardan görmek istemiyordu daha fazla.
Merdivenleri çıkmış Will’in odasına girmişlerdi. Annesinin ne yapmaya çalıştığını anlamak için kafasını kaldırdığında koridorun diğer ucundan siyah cüppeli adamların koştuğunu gördü. “Annee!” Sesinin çıkıp çıkmadığından emin değildi. Kendine ait olmayan çatlak bir ses tonuyla duyulmuştu söylediği. Ama annesi anlamış görünüyordu. Aniden Will’in odasının camını kırıp kucağındaki çocukla aşağı atladı. Ağır çekimde yere inerken Will’in başı dönmeye başlamıştı. Gözleri kapanmadan önce son gördüğü şey halısındaki süpürge modelinin üzerine basıp kırarak geçen maskeli adam olmuştu...
Uyanmadan bir kaç dakika öncesinde dönüp durmuş uykusunda mırıldanmıştı. Şimdi de yere düşme sesiyle zil sesi birbirine karışmış yarı uyur yarı uyanık bir durumda boş boş karşısındaki lacivert perdelere bakmasına neden olmuştu. Battaniyelerin altına gömülmüş olduğu ve terlemiş olduğu halde titriyordu. Aylardır, hatta bir kaç yıldır bu kadar net görmemişti bu rüyayı. Yanaklarındaki ıslaklığı fark edince homurdandı. Pijamasının koluyla yüzünü sildiğinde en son ne zaman böyle bir şey gördüğünü hatırlamaya çalışıyordu. Birinci sınıfta olmuştu aynı şey. Okulun ilk günü, annesinin yanlız kalmasıyla ilgili bütün o düşünceleri yüzünden. Tıpatıp aynıydı rüyası ve sonrası. Aradan geçen iki, üç yıl bir şeyleri değiştirmemişti anlaşılan. İçinde biriken sıkıntı sonucu havaya öfkeli bir küfür savurdu. Bir köpeğe yapışmış keneyi andırıyordu bu ölüm yiyenler. Karanlık Lord(!)larının sırtına yapışmış kenelerdiler. Tiksintiyle yüzünü buruşturdu. Burnu havada, kendini bir şey sanan bir avuç ‘safkan’ insanlara bu kadar acı çektirememeliydi. Böyle böceklerin ilacı da olmalı.
Yatağından kalkıp sinirli bir tavırla eşyalarını çantasına tıkıştırmaya başladı. Tekrar o günleere dönmek korkunç olmuştu. Son zamanlarda unutmaya başlamıştı bazı şeyleri. Ama şimdi Hogwarts’ta çok yakın olmasa da çoğu kişiye arkadaşları varken annesinin kaybı ve yanlızlığının boyutunu da daha iyi anlıyordu. Küçükken sadece zihninde resim belirirmiş gibi olurdu. Şimdiyse duygularını anlıyordu ve anlamanın bedeli daha kötü bir acıydı. Kendinden ne beklediğini bilmiyordu, ölümü durdurmanın bir yolu yoktu ama kendini suçlu hissediyordu. Annesi mutsuzken gülmek bile kötü hissettiriyordu. Bunları bilse onun daha çok üzüleceğini bildiği halde. Babasının annesine söylediği son cümle kafasında onun sesiyle yankılandı, 'seni seviyorum.' Bunun büyük bir şey olduğunu düşünüyordu William. Şimdiye kadar kimseye söylememişti. Gerçekten hissetmiyorken söylenebilecek bir şey değildi. Sorun onda mıydı? Tam cüppesini giymeye başlayacakken bu kafayla ders kaldıramayacağını fark etti. Ama zorunluydu. Giyinip ilk dersin yolunu tuttuğunda kesinlikle iyi bir başlangıç yapmadığı belliydi güne. Yüzü her zamankinden beyaz, bakışları donuktu. Sanki dokunsan patlayacakmış gibi bir yüz ifadesiyle dolaştı ortalıkta bütün sabah. Çok arkadaşı olmamasının ender faydalarındandı, soru soran insanlar yoktu. Bu ruh halinin tek iyi tarafı her zaman konuşmak istediği ‘dörtlü’nün o sabah kafasını meşgul etmemesiydi, özellikle birinin. İlk dört derse hayalet gibi girdi. Şansına profesörlerin dikkatini çekmedi, her zaman sessiz biri olduğu için.
Kulak tırmalayan zil sesiyle sırasından kalktı. Her zamankinden yavaş hareket ediyordu, acele etmesi için bir sebep yoktu ki. Kalabalık ve gürültülü büyük salon çekilmezdi, iştahı da yoktu zaten. En son akşam yemeğinden veri bir şey yememişti, asklında açlıktan ölüyor olması gerekiyordu. Herkes büyük salona doğru yürürken insanların arasından beceriyle sıyrılıp okulun dışına çıktı. Göl kenarı bomboş ve sakin olurdu. Esneyerek gerçekten düşündüğü gibi çıkan göle yakın ağaçlardan birine yaslandı ve gözlerini kapadı. Son zamanlarda uyuyamıyordu. Bu yıla olaylı bir giriş yapmıştı, Irina sayesinde. Bu konuda kendisini suçlu hissetmesi gerektiğini bilmekle beraber hissedemiyordu, kendini sevmeyen biriyle beraber olmak kıza daha ağır bir yük olmaz mıydı? O kadar iyi rol yapıyor olamazdı Will, suçlanmaması gerektiğini düşünüyordu. Kızın kendisini her görüşünde sataşması vicdan azabını yok etmişti gerçi. Birbirlerine uyan iki kişi değillerdi işte. Tekrar gözünü açmıştı bu konuyu düşünürken, huzursuz bir ifadesi vardı. Yavaş yavaş gevşedi ve göz kapakları ağılaşmaya başladı…
Ne kadar uyuduğunu bilmiyordu ama gözlerini açtığında güneşin erinde bir değişiklik var gibiydi. Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersi vardı, gıcık olduğu profesör de artık profesör değilken kaçıramazdı bu dersi. Taib çoktan ders başlamış olabilirdi ama Hogwarts koridorlarını koşarak geçerken gördüğü ve duyduğu öğrenciler bunun aksini işaret ediyordu. En sonunda sınıfın önünde kayarak durduğunda görüntüsünü umursamazca profesör karşısına çıkabilecek kadar düzeltti ve kapıyı açtı. Profesör sınıftaydı ama daha ders başlamamıştı. Gülümsedi. Ama gözü kendi binasından bir öğrenciyle, erkek arkadaşı olduğunu sanıyordu öpüşen Irina’ya takıldığında gülümsemesi kayboldu. Anlamadığı bir nedenden dolayı garip hissetmişti. Sanki kıskançlık… Kendi yaptıkları ve söylediklerinden sonra bu his saçmaydı ama bir an çocuğun yerinde kendi olabileceğini düşünmüştü ve zihninde böyle bir resim belirmişti. Ürkütücüydü… Bu düşünceyi kafasından atmaya çalışarak yerdeki yastık yığınını gördü. Birkaç kişi, belli ki kendisi gibi tembel yapılı olanlar oturmuştu. Kendi binasından bir iki kişiyi görünce o tarafa yollandı. Yastık yığınının ne olduğu hakkında bir fikri yoktu, önemi de yoktu.
Sınıf dolunca en sonunda profesör yastıkların gizemini(!) açıklamıştı. Eşli çalışmalardan hoşlanmayan William homurdandı. Elinde değildi hoşuna gitmiyordu eş olacak birini aramak. Kendi binasından bir kız yanına gelince memnun oldu, tanımamakla beraber umursamıyordu da. Gözleri başka birine kaymıştı, Irina veya annesiyle ilgili düşünce ve duygularını unutturacak birine. Arkadaşlarından biriyle eşleşmişti ve eğleniyor gibi görünüyordu. İçini bu sefer kıskançlık olduğundan emin olduğu bir duygu kapladı. Karşısındakini bu yüzden fazla hızlı sersemletti ve kız yastıklara düşmeden önce iki santim geriye uçtu.(!) Bayılmış kızı eski haline getirip özür diledikten sonra içine toplanmış enerjinin ve stresin etkisiyle kendisine yakışmayacak bir şey yaptı. Erkek arkadaşının önünde Irina’yı sersemletti. Asıl niyeti çocuğu sersemletmek de olsa gayet iyi olmuştu. O saçma düşünce kendisini tamamen terk etmişti. Acaba? Başka bir sersemletme büyüsü onu vurduğunda şaşkındı karşıdan gelmemişti büyü. Irina’nın yanında, asası ona çevrili çocuğu görünce başını anladığını belirtircesine salladı. Kendi büyü yapamıyordu demek hanımefendi. Eşi onu çözdükten sonra ders boyunca büyü yapmak dışında konuşmadı ve düşünmemeye çalıştı. Zil çalınca herkesten önce kapıdan fırladı. Kendi başlatmıştı neden bu kadar kızgın olduğunu da anlayamamıştı…
| |
|
Marveille Croweix Perfect Li(f)e Yazarı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2182 Yaş : 29 Kan statüsü : safkan yani nolcak ki başka. Galleon : 12726 Ekspresso Puanı : 22 Kayıt tarihi : 11/11/07
| Konu: Geri: Thomas Froisser Perş. 09 Eyl. 2010, 23:30 | |
| Slytherin 4. Sınıf! İyi rpler! | |
|