Julie Annwyl Lovett Biçim Değiştirme Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 900 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12566 Ekspresso Puanı : 63 Kayıt tarihi : 13/02/08
| Konu: Tek Bir Ölümcül Hata Perş. 16 Eyl. 2010, 23:05 | |
| Kişiler: Martin Thomas Wolfiex, Julie Annwyl Lovett, Eurydice Black Mekan: Martin'in Fontjonsouse Otel'deki villası. | |
|
Martin Thomas Wolfiex Fontjoncouse Otel Koordinatörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 344 Yaş : 33 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11731 Ekspresso Puanı : 11 Kayıt tarihi : 26/11/08
| Konu: Geri: Tek Bir Ölümcül Hata Cuma 17 Eyl. 2010, 00:23 | |
| Otelin barında kızla otururken zaman hızla akıp geçiyordu. Boğazının kuruduğunu hissettiğinde biraz serinlemesi için viskisinden bir yudum aldı. Mugglelar içkilerini oldukça güzel yapıyorlardı. Kız tiz sesiyle kahkaha atarken Martin sadece ona uymak için sakince gülümsüyordu. Boynundaki kravatı biraz gevşetti ve düğmesini açtı. Artık takım elbise giymekten sıkılmıştı. Daha rahat giysiler giymek için mesleğini bile bırakabilecek ruh haline sahipti. Elindeki bardağı yuvarlak masaya bırakırken kızın konuşmaya başladığını duyabiliyordu. “Tatlım, biraz romantik zaman geçirmeye ne dersin?” Martin bir kaşını yukarıya kaldırdı ve tek bir gelime dahi etmeden merakla kızın yüzüne baktı. “Biraz sahilde dolaşalım mı? Eminim geceleri çok güzel oluyordur.” İstediği şeyin bu olduğunu sanmıyordu Martin. Daha çok erkenden kendi villasına gidip tüm günün yorgunluğunu atabilirdi. Tabii her şeyin bir sırası vardı. Bu yüzden sahte olduğu belli olmayan –ve en sevdiği olan- gülümsemesini yüzüne taktı ve biraz çatallaşmış sesiyle konuştu. “Tabii olabilir. Pek romantik biri olmasam da durumu kurtarabilirim sanırım.” Bir kez daha yalan söylemekten bir şey çıkmazdı.
Barmene samimi gülümsemesini attıktan sonra nazikçe kadının elini kavradı ve barın çıkışına doğru ilerlemeye başladı. Bu barmeni seviyordu. Herhangi bir sorununda sabahlara kadar içerken hiç tanımadığı bu adama anlatmıştı kendini. Adam sadece samimi bir gülümsemeyle dinlemiş ve mantıklı çözüm önerileri getirmeye çalışmıştı. Martin, adamın adını söylediğini biliyordu ama içkili kafa ve uykusuz zihinle hatırlaması pek olağan gözükmüyordu. Bardan dışarı çıktığında havanın biraz serinlediğini fark etmişti. Kadın, iki eliyle kollarını ovuşturdu. Martin ceketini üzerinden çıkarttı ve kadının omuzlarına bıraktı. Oldukça büyük gelmiş olmasına rağmen aralarında birkaç kıkırdamaya yol açmış ama kadının ısınmasını sağlamıştı. Sahilde yürürken kadın topuklu ayakkabılarını çıkarttı ve eline aldı. Rüzgâr saçlarını dağıtmadan ve bu kadar doğal olmaya karar vermeden önce oldukça şık olan kadın Martin’in gözüne o kadar da etkileyici gözükmüyordu şimdi. Ay ışığının aydınlattığı bir bölge dışında simsiyah denize, kadından daha çok, bakmaya başlamıştı ve genç bayanın bunu anlaması uzun sürmemişti. Genç bir kadın olmasına rağmen oldukça tecrübeli gibiydi. Zamanında yapılacak hareketler konusunda oldukça ustaydı. “Sanırım artık villana geçebiliriz. Havanın serinliği tenime işliyor. Belki beni ısıtabilecek bir yol bulursun.” Dilin zenginliklerini kullanırken Martinin tek verdiği tepki alaycı bir gülümsemeyle tek bir gelime olmuştu: “Olur.”
Her şey çok hızlı gelişmişti. Sırtının kapısına çarptığını fark etmese sahilde sevişmeye başlayacaklarını düşünmüştü. Bu kadar aceleci bir kadınla daha önce karşılaşmamıştı. Kısa diyaloglarından sonra kadın onu öpmeye başlamıştı ve eve geldiğini anca bu şekilde anlayabilmişti, sırtının kapıya çarpmasıyla. Ufak bir müsaade istemesine rağmen kadın hala onun boynunu öpmekle meşguldü. Bu kadar ısrarcı kadınlardan hoşlanmıyordu. Elbette her şeyin zamanı vardı fakat biraz beklemekten de bir zarar geleceğini sanmıyordu. En azından nefes almasına veya evinin kapısını açmasına izin verecek kadar sabırlı olabilirdi. Eliyle kibarca ittirdikten sonra konuşmaya başladı. “Lütfen Emily, biraz zaman ver de evde devam edelim. Bu bizim özel hayatımız için daha faydalı olur sanırım.” Kadının yanlış anlama olasılığına karşı sahte gülümsemesini tekrar yüzüne yerleştirdi ve kapıyı açıp içeri geçmesini buyurdu. Kadın alınmaktan vazgeçmiş ve oldukça istekli bir bakışla içeri girdi. Yakasından Martin’i çekti ve arkasından kapıyı kapattı. Her şeyin çok hızlı olduğunun farkındaydı. Kendine geldiğinde yatakta uzanmıştı ve Emily onun göğsüne yatmıştı. Başarıyla bir kez daha aldatmıştı işte Ann’i. Bunun kendisine acı verip vermediğinden emin değildi. Bir kapı tıkırtısı duydu ve kulaklarını kabarttı. Biri gelmişti.
| |
|
Julie Annwyl Lovett Biçim Değiştirme Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 900 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12566 Ekspresso Puanı : 63 Kayıt tarihi : 13/02/08
| Konu: Geri: Tek Bir Ölümcül Hata Cuma 17 Eyl. 2010, 12:28 | |
| ]Sıcak hava beynini buharlaştırıyordu sanki. Malikanenin bahçesinde biraz güneş yüzü görmeye karar vermişti; ama etrafında dizilmiş ona yelpaze sallayan üç ev cini bile bu bunaltıcı havayı dağıtmıyordu. İngiltere’de daha önce bu kadar sıcak bir yaz gördüğünü hatırlamıyordu. Bunu bir kıyamet alameti olarak algılayabilirdi. Son günlerde buna çok da meyilliydi zaten. Karnında taşıdığı canavar -teknik olarak çocuk- bu dünyaya geldiğinde bunun kıyametten bir farkı kalmayacaktı. Tam anlamıyla bir canavar taşıyordu. Bir Lovett daha ve bu sefer bir Wolfiex’in kanıyla. Yaptıkları şey, verdikleri karar her geçen gün biraz daha saçma geliyordu. Martin’in kendisini ikna etmiş olmasına inanamıyordu. Bunu nasıl kabul etmişti ki? Dünyaya bir çocuk getirecekti ha! Fakat şimdi bunları düşünmek için çok geçti, incecik vücudu devasa karnını taşımakta zorlanıyor gibiydi. Yedi aylık hamileydi; ama arkadan baktığınızda hiçbir şey anlaşılmazdı. Yeterince iyi beslenmiyordu. İçinde lanet olası çocuğun yok olup gitmesine dair küçük bir umut taşıyordu hala. Ama JD’nin işgüzarlıkları yüzünden her gün gelip kendisini kontrol eden şifacı adam her seferinde her şeyin yolunda olduğunu söylüyordu. Üç devasa yelpazenin yaptığından iyisini yapabilecekmiş gibi kendisine doğru dallamaya başladı elini. Tam o sırada adını hatırlamadığı bir ev cini bahçe kapısında göründü. “Efendim, size bir mektup var.” Ann tek kaşını havaya kaldırdı. Kimseden bir haber beklemiyordu. “Kimden?” diye sordu buyurgan bir edayla. “Bilmiyorum, efendim.” dedi ev cini utangaç bir şekilde. Tabii ki mektuplarını okumaya hiçbiri cüret edemezdi; ama Ann hamileliğinden bu yana eve gelen her bir baykuşun kime ait olduğunu tanımalarını istiyordu. Bir yandan söylenirken bir yandan da mektubu almak için ev cinine uzattı elini Ann. Zarfı yırtarak açtı. İçinden çıkardığı kağıtta Fontjoncouse Otel’in damgası vardı.
Ann, Şu anda M. otelin barını bir kızla terk ediyor. Bilmek isteyeceğini düşündüm.
E.B.
Ann’in ne olduğunu bilmediği bir duyguyla kıvrıldı. Bundan uzun zamandır şüpheleniyordu. Fakat kimseye dillendiremediği bir şüpheydi bu. Martin’in eve gelmesine çok az izin veriyordu. Malikanede olmasından hoşlanmıyordu. Otele ise görülmemek için neredeyse hiç gitmemişti karnı belirginleştikten bu yana. Ortalarda yoktu, evden neredeyse hiç çıkmıyordu. Aldatılmak için mükemmel bir zamanlamaydı. Onun çocuğunu taşıdığım için. diye düşündü Ann ve kağıdı elinde buruşturdu. Martin’in bilmediği bir şey Ann ortalıkta olmasa bile her zaman oralarda olan bir arkadaşının olduğuydu. Buruşmuş kağıdın arkasına ‘Geliyorum, bu kağıdı imha et.’ yazdı ve ev cinine verdi. Ayağa kalkarken şaşkınlıkla ona bakan ev cinlerini umursamadı ve bahçeden Fontjoncouse Otel’e buharlaştı. Otel kapısının önünde Eurydice onu beklemekteydi. “Nereye gittiler?” diye sordu Ann sükunetle. Bu rahatlığı Eury’yi şaşırtmış gibi görünüyordu. “Sahil kısmına yöneldiklerini gördüm.” diye cevap verdi genç kadın. İki cadı hızlı adımlarla şezlonglarla dolu plaj kısmına geldiler otelin; fakat ortalıkta kimse yoktu. “Ne kadar hızlı olduğunu hatırlamalıydım.” diye düşündü Ann. Geri dönüp resepsiyona ulaştılar. Ann en sevimli gülümsemesini takındı daha önce birçok kez gördüğü kadına bakarak. Resepsiyonist onu tanımıştı. “Martin’in villasında çantamı unutmuşum da. Kendisini ortalıklarda göremedim, yedek anahtarı alabilir miyim acaba? Kadın tereddüt etti. Martin otelin önemli çalışanlarındaydı ve bir başkasına villasının anahtarını vermek kovulmasına bile neden olabilirdi. Fakat Ann’i tanıyordu, daha önce defalarca görmüştü. Bu yüzden tereddüdü kısa sürdü ve bir dakika içinde anahtarı çıkarıp verdi. Ann resepsiyon masasından uzaklaşınca fark etti hamile olduğunu ve bu durum yaptığının daha doğru olduğunu düşünmeye başlamış gibi gülümsemesine neden oldu. Ann ve Eury hızlı adımlarla villalara yöneldiler bu sefer. Martinki ön sıralardaydı. Kapıya geldiklerinde anahtarı içeri soktu Ann ve yavaşça çevirdi. Eury ile içeri girdiler. Asasını eline almak için pantolonun cebine atarken Ann elini Eury ile göz göze geldi bir an. Eurydice yavaşça başını salladı ve o tanıdık söz çalındı kulaklarına. Bir Lovett ancak bir Black’e güvenebilir. Ann yatak odasının tanıdık yolunu hızla arşınladı. Önüne geldiğinde kapı tam olarak kapatılmamıştı bile; ama görünmesini engelliyordu. Kapı kolunu hızla kendine doğru çekti ve tanık olduğu görüntü bazı şeyleri öyle değiştirdi ki içinde Martin ve kız kendisine şok içinde bakarken yalnızca gülümsüyordu. Aylardır bunu düşünüyordu, aylardır bunu düşünüyor ve bu ihtimalden korkuyordu. Fakat şimdi olmuştu. Başından beri haklıydı ve artık korkacak hiçbir şey yoktu. O an Martin’in aşkının kendisini ne kadar değiştirdiğini fark etti. Merlin aşkına! Adam onu bir çocuk doğurmaya ikna etmişti! En başta düşündüklerinde ne kadar haklı olduğunu kavradı. Bu aşkın ikisinden birini öldüreceğini bildiği zamanlara döndü. Şimdi emindi. Martin dili tutulmuş gibi duruyordu yatakta. Kız ise bir çığlık attı ve çarşafı Martin’in üstünde bırakarak örtüyü çekti üzerine. “O senin? İnanamıyorum!” Ann dudaklarındaki gülümseme silinmeden kıza baktı ve asasını kaldırdı. Kız o sırada Ann’in şiş karnını fark etti. “Hamile! Aman Tanrım!” O sırada kızın gözlerinde gördüğü bir şey Ann’i derinden sarstı. Acıma. Az önce yatağa atılmış sürtüğün teki Julie Annwyl Lovett’a acıyordu, öyle mi? Kızı belki sağ bırakabilirdi. Belki yaşamasına izin verirdi; ama o anda içindeki bir tutam merhameti de yitirdi. “Belki az önce seni de hamile bırakmıştır ve öbür tarafta bir torpil görürsün.” diye mırıldandı dudaklarının arasından. Kız yüzünü buruşturdu. “Ama…” “Kapa çeneni sürtük! Avada Kedavra! Asasından çıkan yeşil ışıkla yere yığılan kadının bedenine baktı. Güzel bir vücudu bile yoktu. Tiksintiyle başını Martin’e çevirdi tekrar. Dönüp kızın yere yığılan bedenine bakmaya tenezzül etmemişti bile. “Ann dinle…” Ann’in kahkahası adamın sesini bastırdı. Açıklama mı yapacaktı? “Ah, Martin hadi ama! Gerçekten şu anda söyleyebileceğin herhangi bir şeyin canını kurtarabileceğine inanıyor musun? Yapma, beni tanıyorsun.” Tam o sırada Arkasından gelen sesi duydu. “Expeliarmus!” Martin’in asasını yatağın yanından kendisine yönelttiğini o sırada fark etti Ann. Eurydice’a şimdi bir de canını borçluydu. “Seni aşağılık köpek!” diye haykırdı asası havada yatağa bir adım daha yaklaşırken. | |
|
Eurydice Black Slytherin Bina Sorumlusu, İksir Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2206 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12420 Ekspresso Puanı : 89 Kayıt tarihi : 05/06/08
| Konu: Geri: Tek Bir Ölümcül Hata Cuma 17 Eyl. 2010, 21:12 | |
| Barın en kuytu köşesi kafayı dinlemek için mükemmel bir yerdi. Alkol damarlarında yavaşça akarken gözlerini diktiği masadan çekti genç kadın. Parlak metal tenine her temas edişinde içini ürpertiyordu. Nicole ile konuşmak için gelmişti otele. Şimdi de işlerini halletmesini ve kendisine zaman ayırmasını bekliyordu Nicole’den. Barın loş ışıklarının altına gizlediği bedenini kıpırdatmadan oturuyordu. Mugglelar’ın dikkatini çekmemek adına giydiği kıyafet her zamankinden farklıydı aslında. Genel anlamda cüppesinin altına giydiği pantolon ve gömleklerden eser yoktu şimdi. Gözleriyle neredeyse aynı renkteki ince, kısa elbisesinde dolaştırdı elini. Eskortlardan tek farkı yüzünde makyaj olmamasıydı. Sırtının bir kenarında dövme, açık kıyafetler, uzun saçlar… Kendi saçma düşüncesine güldü kendini tutamayıp. Alkol beynine işlerken gözleri barın öteki ucundaki birine takıldı. Net göremediği için oturduğu tabureden kalkıp birkaç sarsak adımla ilerledi. Eğer gerçekten kör değilse Martin oradaydı. Yanındaki Ann olmalıydı. Düzgün tutmaya çalıştığı adımlarla onlara doğru ilerledi. Hey Ann saçlarını mı boyatmıştı? Aralarında en az yirmi adım kala durdu ve kadının yüzünü tam olarak seçmeye çalıştı. Yok, kesinlikle Ann değildi. Adamın Martin olduğuna emin olabilmek adına saçlarının rengini ve yüz şeklini değiştirmeye uğraşıp daha da yakınlarına sokuldu. Geri döndüğünde tamamen olmasa da büyük oranda ayılmıştı ve sinirleri tavan yapmak üzereydi. Yanından geçen dövmeli barmaide kendisine kafein içeren herhangi bir şeyler getirmesini söyleyip, üzerinde ‘Fontjoncouse Barı Hakkındaki Düşünceleriniz’ yazan kutunun içinden ufak bir damgalı kâğıt parçası çekti ve yanına bırakılmış tüy kalemle bir şeyler karalamaya başladı. Ann’e sevgili diye hitap edemezdi. Zaten şu durumda kimsenin hitabet biçimini tartışacak hali de yoktu. Kadının şu anki durumunu varsayarsa, oldukça sıkıntılı olmalıydı. İsim vermemeye çalışarak kısaltmalarla yazdı mektubunu. Zaten Ann her şeyi anlayabilecek kapasitede bir cadıydı. Tek tek açıklamasına gerek yoktu Eury’nin. Barmaidin getirdiği kahveyi sıcak da olsa içmeye başladı. O an sıcak soğuk pek ayırt edemiyordu. Yazacaklarını bitirince yarısı içilmemiş içkiyi ve kahveyi masada bırakarak bardan kendini atmaya çabaladı. Martin’in yanından geçerken saçlarını yüzüne siper etti ve lobideki kızdan bir zarf isteyip mektubu içine tıkıştırdı. Otelin baykuşlarından birini alması sorun olmazdı herhalde. Nicole’ün aldıracağını sanmıyordu. Görüntü bakımından en meymenetsiz kuşu seçip mektubu ağzına tıkıştırdı ve yanlış yere götürürse otele dönmemesi gerektiğini biraz bağırarak ta olsa söyledi. Bara geri dönecekti ki Martin ve kimliği belirsiz zatın oradan çıkması kendini kalın bir sütunun ardına saklamasına neden oldu. Kapıdan çıkmalarını bekledikten sonra hızlı adımlarla peşlerinden gitti. Yaptığı şey düpedüz ispiyonculuktu fakat Ann bunu bilmiyorsa ve oraya gelirse Martin’i zannetmiyordu ama yanındaki kadını kendi elleriyle öldürecekti.
Otelin kapısının iki yanına koyulmuş sütunlardan birine dayanmış bekliyordu Eury. Malum ölümü bekliyordu. Kan uykularındaki ihanetleri görüyordu. Hissediyordu… Deniz bile sanki olacaklardan haberdar gibi dinginliğinden ödün vermiyordu o akşam. Ann kapıda belirdiğinde az sonra bir yaşamın daha son bulacağına emin olarak baktı kadının yüzüne. Sakindi, olmaması gereken bir sakinlik vardı yüzünde. Belki de şu anda içinden yaşıyordu her şeyi. Belki sakin görüntüsünün altındaki ölüm ateşi saracaktı her bir yanı. Ann’in sorusundan bile hissediliyordu sakinliği. Bu kadar iyimser davranması rahatsız ediyordu Eury’i. “Sahil kısmına yöneldiklerini gördüm.” Tamamen kurumuş kumların üzerinden sahilin neredeyse ortasına kadar yürüdüler. Ses gelmiyordu. Ürkütücü bir sessizlik vardı etrafta. Dalgalar bile çarptıkları anda yüksek bir ses çıkarmıyorlardı. Rüzgâr bıçakla kesilmiş gibiydi. Her şey ölümü bekliyordu. Ann’in peşinden lobide aldı soluğu. Resepsiyonist’in kendisine olan güvensiz bakışlarına karşılık gözlerini dikip rahatsız edercesine ona bakmaya başladı. Kadının Eury’i takar bir hali yoktu. Daha çok Ann ile ilgileniyordu. Aman, ne olursa olsun canım! Versin de şu anahtarı… Sözcük oyunları her zaman işe yaramıştır insanları asasız büyüleme açısından. Ann bu konuda oldukça iyi görünüyordu. Anahtarı ele geçirip soluğu villada aldıklarında nefesini tuttuğunu fark etti Eurydice. Belki de girmemeliydi. Sonuçta Ann bu işi kendisi bitirmek isteyebilirdi ama- Hayır, ne kadar güçlü olsa da ona bir şey olabilirdi. Sonuçta o lanet herifin bebeğini taşıyordu ve kendinden yeterince tiksindiğine emindi Eurydice. Genç kadının ardından villaya adımını attı. Tamam, başlıyoruz. Ann’in asasını alma çabası arasında karanlık gecede yıldızlar gibi parıldayan gözleriyle karşılaştı ve onayladığına dair başını salladı. Onun ardından kendi asasının yanında olduğuna dair elini üzerinde gezdirdi. Asaya ihtiyacı olmadan büyü yapabilseydi her şey daha kolay olabilirdi. Yatak odasının kapısı açıldığı anda kendini inanılmaz derecede sinir bozucu bir görüntüyle karşı karşıya buldu. Martin, o Julie Annwyl Lovett’ı bile kendine âşık edebilen Martin, ihanetiyle tam karşısındaydı. Küfretti içinden, yetmiş iki kelime olaylarını umursamıyordu açıkçası. Çığlığı odayı dolduran kadın Eury’nin yüzüne baktı kaskatı bir şekilde. Korkuyor olduğuna emindi. Ann’in o durumunu gören herkes korkudan dilini yutabilirdi. Konuşmaların çoğunu duyamamıştı Eury. Ne olduğu belli olmayan biri bir LS’e acıyordu öyle mi? Ann’in kadına bağırdığını duydu yalnızca. “Ama-” “Kes sesini ya!” Kendine hâkim olamadan haykırdı. Ve ardından Ann’in gayet net duyduğu kelimeleri kadının cansız bedeninin sebebini çok iyi bir şekilde açıklıyordu. Avada Kedavra… Martin ölümü henüz kavrayamamıştı anlaşılan. Tek yaptığı Ann’in yüzüne salakça bakmaktı. “Ann dinle” Hala nasıl onun adını ağzına alabiliyordu ki? Eury kendine hakim olamıyor olsaydı adamın yüzünün ortasına iki tane indirebilirdi. İhanetten nefret ederdi. İhanet edenlerden de… Ann’in alaycı ses tonlamasıyla konuşmasını dinleyemeyecek bir şey görmüştü. Hey asa… Kendi asasını kaptığı gibi komodinin üzerinden Martin’e doğru yönelmiş ve şimdi de Ann’e doğrultulmuş asaya odaklandı. “Expeliarmus!” Asa eline geçtiğinde gözleri öfkeyle Martin’e döndü. “Yazık… Düşündüğümden de aptalmışsın! Sen kendini ne zannediyorsun? Fark etmeyeceğim mi sandın?!” Sonrasında zaten her şey kopmuştu. Ann çıldırmış bir biçimde yatağa doğru ilerliyordu ve gerisi de tahmin edileceği üzere onu öldürecekti. Gözünü adamdan ayırmadı. Tıpkı yatak arkadaşı gibi o da ebediyete kavuşacağı saniyeye koşar adım ilerliyordu.
| |
|