Simon Lawrence Hufflepuff 6. Sınıf Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 12 Galleon : 10369 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 17/09/10
| Konu: Simon Lawrence Cuma 17 Eyl. 2010, 15:06 | |
| Ad - Soyad: Simon Lawrence İstenen Bina(lar): Hufflepuff İstenen Sınıf: 5 veya 6 Karakterin Genel Özellikleri:Dışarıdan bakıldığında hiçbir şeyi dert etmeyen, neşeli, komik, umursamaz. Ancak aslında tüm sorunlarını içine gömüp kendi sahte kişiliğini yaratmıştır. Dertleri olur ama bunu çevresine göstermekten kaçınır, neşeli ve komik olabilmektedir ve olmaya çalışır çünkü nasıl bazı insanlar konuşarak dertlerini hafifletebiliyorsa o da böyle hafifletebilmektedir. Aslında çok bir işe yaradığı da söylenemez. Umursamaz görüntüsü de bütün özellikleri birleşince ortaya çıkmıştır. Bunu farkında değildir ve aslında hayatında olup biten her şeye büyük önem vermektedir. Düşünmeden karar verebilir ve bunun sonuçları onun için ağır olabilir. Çalışkandır. Bu sadece derslerle ilgili değildir hayatının kalanında da öyledir. İstedikleri için mücadele etmekten çekinmez. İstediğini elde edemeyecek olduğunda da kolay kolay pes etmez. Hayatının büyük bölümünde pek adalete rastlamamıştır, hayatın da onu adil davranmadığını düşünür. Belki kendi yaşadıkları yüzünden olsa gerek adildir. Okumayı sever. Hogwarts’ın geniş kütüphanesi sayesinde biraz eksik harf bilgisini düzeltmiştir. Okulda geçirdiği beş yılda araştırma yapmaktan ziyade yazarın hayal gücüyle yarattığı kitaplardan hoşlandığını fark etmiştir. Ozan Beedle’ın hikâyeleri için çok büyümüş olsa da kendine ait olan bir iki kitaptan biridir. Ona bir yerde annesini anımsattığından almıştır, Mathilda’nın kendi yazdığı kitapla birlikte. Karakteri için söylenebilecek çok fazla şey de yoktur hani. Onu şaşırtmak ve ikna etmek kolay değildir. İnsanlara karşı rahat bir tutumu vardır, ama birine yakınlaşmak, arkadaş olmak söz konusu olduğunda biraz bocalar. Şimdiye kadar çok farklı insanlar tanımış ve farklı muameleler görmüş olduğundan insanlara vereceği tepkiler de, onlar hakkındaki görüşleri de, kendi karakteri de çok oturmamıştır. Tavırlarının sık değişebileceği bir yaştadır sonuçta zaten. Karakterin Geçmişi:- Spoiler:
Simon’un anne ve babası büyücüler arasında bile normal olduğu söylenemeyecek insanlardı. Babası Thomas ve annesi Mathilda çözümü olmayan hastalıklar gibi çeşitli sorunlarla ilgili iksirler üzerinde çalışırdı. Babası kendi babasını çok küçüklüğünde ejderha çiçeği hastalığından kaybettiğinde Şifacılık mesleğini kafaya koymuş, annesi ise daha hafif nedenlerle seçmişti. Bu konuda ona yol gösteren parlak zekâsı gibi. Gerçekten birçok büyücü ve cadıya nazaran daha parlak bir zekâya sahipti annesi. Babasıyla aralarındaki fark buydu. Mathilda için çalışmak yabancı bir kavramdı, her şeyde güvendiği bir zekâya sahipti. Babası ise geldiği nokta için sürekli çalışmış biriydi. Bunun etkisi hiçbir zaman boş duramıyor olmasıydı, her zaman çalışırdı. Babası önemli bir hastalığın panzehiri denebilecek bir iksiri bulmasıyla alanında ünlenmişti, yeni çalışmaları uzun süre beklense de bir süre sonra umudunu kesmişti arkadaşları. Yavaş çalışırdı Thomas, oldukça yavaş. Annesi ise gerçekten Aşkı yaratabilecek bir iksir olup olmadığını araştırmıştı. Bu mümkün olmamakla beraber bu aşk iksirleri arasında süreyi uzatabilen, veya bir sevgi oluşturabilen olup olmadığıyla ilgili notları, gözlemleri ve deneylerle oldukça kalın bir kitap yazmış sonrasındaysa araştırmalarda kocasına yardım etmeye başlamıştı. Oğullarını severdi ikisi de, ama pek ilgili birer ebeveyn değildiler. Yalnız kalmak hiçbir zaman Simon için sorun olmazdı. Anne ve babası tuhaf deneyleri sırasında çalıştıkları odaya girmesine izin vermezlerdi. Sabahın köründen gecenin bir yarısına kadar o küçük odada çalıştıkları olurdu. Simon bazı günler hiç uyumadıklarını da düşünüyordu. Ama bazı akşamlar, ender olarak annesi işini erken bitirir ve yatmadan önce ona kitap okurdu. Ozan Beedle’ın hikâyelerini severdi Simon. Annesi artık ezberlemiş olsa da kalın kitaptaki garip şekiller ve kitabın sayfalarının, kitaplara has kokusu hoşuna giderdi. Ona en yapay ve ürkütücü gelen hikâye Sihirbazın Kıllı Kalbi olmuştu. Ama belki de onun yaşına uygun hikâyelerden daha ürkütücü olması nedeniyle sevmişti de. Sık sık bir yeri yaralanan bir çocuk değildi ve çok kan gördüğü söylenemezdi hayatını kökünden değiştiren talihsiz olayın yaşandığı akşama kadar.
Simon beş yaşındaydı. Son günlerde anne ve babasının normaldekinden daha sinirli olduğunu bildiğinden mümkün olduğunca ayakaltından çekiliyordu. O gece de odasında birkaç ünlü Quidditch oyuncusunun minyatür modelleriyle oynarken evin içinde patlama, kırılan camlar ve bir çığlık neredeyse aynı anda duyuldu. Oldukça korkup saklanmayı düşünmekle beraber merakı üstün basmış ve koridora çıkmıştı. Büyük bir hataydı bu. Anne ve babasının odasını kapısı açıktı, koyu gri bir duman ve berbat koku vardı. Odaya girdiğinde daha fazlasının da olduğunu öğrendi. Annesi hareket etmiyordu, babasıysa onun yanındaydı. Yerde kan vardı, görmediği kadar fazla kan. Kandan ve kan kokusundan nefret etmesinin nedeni büyük ihtimalle annesi ve onun cesedinin yanında ölmek üzere olan babasıydı. Daha sonradan öğrendiği kadarıyla yaptıkları bir iksirde bir şey fena halde ters gitmiş iksir annesini kazana eğildiği sırada patlamıştı. O etkiyle bir kutunun içindeki şişelerin de patladığını, babasının eline battığını, çok kan kaybettiğini filan ancak tahmin edebilmektedir o kadar yıl sonra.
Kanlar içinde ailesinin cesedini gördükten bir hafta sonra da ilk günkü kadar büyük bir şok içindeydi. Özellikle annesi. Ev cininin haber verdiği komşuları gelmiş ve bir şeyler yapılmıştı sürekli ‘zavallı çocuk’ diye bahsedip dedikodu malzemesi olarak kullandıkları Simon için. Kim olduğunu hiçbir zaman hatırlamasa da biri onu çalışma odasından çıkarmaya çalışırken annesinin cesedine sarılmış ağlayışının, öldüklerini inkâr edişinin anısını hiç unutmamıştır. Onu çok küçük çocuklara yaptıkları gibi kandırmaya çalışmışlardır. Anne ve baban dönecek, kısa süre bizim evimizde kalmanı istediler, bak benim de senin yaşında bir kızım var oyun oynarsınız birlikte şu bir iki günde… Hepsinin yalan olduğunu bilse de inanmış gibi yapmıştır. Hayatında yaşadığı en kötü şey olduğunu düşünmüştür kötü günlerin daha yeni başladığından habersizken…
Eğer sonradan James ve Jasper’ın gittiğini öğrendiği yetimhaneye gönderilmesi gibi bir planı uygun görseydi yetkili kişiler, hayatı çok başka olabilirdi Simon’ın. Ama anne ve babasının başarılı büyücüler olması nedeniyle büyü dünyasında başarılı biri olabileceğini düşünenler bunu istemedi ve en sonunda yaşayan en yakın akrabasına, amcası Nicholas’ın yanına verildi. Neden annesinin iyi kalpli ve çocukları oldukça seven kuzeni yerine kaba saba, tam bir çocuk düşmanı, kötü kalpli amcasının yanına verildiği hiçbir zaman çözemediği bir soruydu. Ama çözme fırsatı da olmadı. Daha anne ve babasının ölümü üzerinden iki hafta geçmişti ki anlayış ve sevgiden oldukça uzak bir adam olan amcası onu bir ev cini gibi kullanmaya başladı. Evde yaşlı mı yaşlı, artık eli ayağı tutmayan bir ev cini vardı Merlin’e şükür, Thomas’a ne yapması gerektiğini öğretmese amcasının gazabına uğrardı çocuk, bunun etkisi de büyük olurdu. Karanlık Sanatlar’la içli dışlı, ama asla başarılı bir büyücü olamamış, bunun ezikliğini duyan bu yüzden karşısında kendinden küçük olanları ezmekten zevk alan, zerre kadar insancıl duygusu olmayan biriydi Nicholas. Bu şekilde çocuk beş, altı yaşında bu sefil hayata başladı. On bir yaşında Hogwarts mektubu gelene kadar da kurtulamadı. Amcası bencil bir adamdı. Simon okuma yazmayı beş yaşındayken annesiyle birlikte okudukları söylenebilecek kitaplarla az buçuk çözmüştü, amcasının evinde bulduğu kitaplarla kendi kendine öğrenmese adamın öğretmeye niyeti yoktu. Ona hayatı boyunca hiçbir şey almamıştı, başının üstünde bir çatısı olmasından dolayı kendisine borçlu olduğunu iddia ediyordu. O sekiz yaşındayken yaşlı ev cini ölünce evin her işi üzerine kaldı. Yemek bile yapıyordu amcasına aklına birçok kez onu zehirleme fikri gelse de uygun malzeme bulamamıştı. Aklına ne zaman kötü bir şey gelse onları görüyordu zaten, kanlar içinde anne ve babasını. Fikrini hemen değiştiriyor, huysuz adamın buyruklarını yerine getiriyordu. Zaten kendisine güvenmiyordu Nicholas, o kimseye güvenmezdi. Hogwarts mektubu geldiğinde gitmesini istemediğini söylemiş, kendisinden bir Galleon bile alamayacağını eklemişti. Amcası ve korkunç evinden kurtulma isteği inanılmaz derecede artmış olduğundan Simon bir şeyler yapması gerektiğini anlamış ve amcası bir iş için evden gittiğinde bir mektup yazmıştı. Düşünüp de onla yaşasa daha iyi olacağına inandığı kuzeniydi annesinin mektubu yazdığı kişi. Adresini bulmak kolay olmamıştı, bir ay kadar beklemesi gerekmişti ve amcası mektubunu bulmuş, yakmış ve Simon’a da bir tane çakmıştı, arkasından iş çevirdiği için. Eğer mektubu bir gün önce bulsa her şey daha farklı olabilirdi ama adresi bulmuştu bu arada. Bir gün amcası uyuduktan sonra kaçmıştı Simon. Elinde sadece bir adresle ve hiç parasız bir otobüse atlamıştı. Para ödemesi gerektiğini bile çok sonradan hatırlamış tek çare öfkeli büyücünün elinden kaçmıştı. Her şey olmuştu yani. Çocuk, hizmetçi, hırsız. Merlin’e şükür şans denilen o garip kavram bu sefer yüzüne gülmüştü. Gecenin bir saatinde Mathilda’nın oğlu olduğunu söyleyen bir çocuğun kapısına gelmesi hiçbir cadının hoşuna gitmez ama şansına ona inanmıştı Maria. Ama annesinin kuzeninin değil, kendi anneannesinin evini bulmuştu. Huysuz ama iyi yürekli bir kadındı. Simon açıkça bir şey istemeye utansa da Hogwarts mektubunu görünce onu okula bir şekilde yollamaya karar vermişti. Anneannesi ve amcası arasında geçen konuşmayı hiçbir zaman öğrenemese de kadın evine çok sinirli dönmüş olduğundan kavga ettiklerini tahmin etmişti. Anneannesinin onu yanında tutamayacğını öğrenmişti. Amcasının yanına döndüğünde öfkesi şiddetli olmuştu. Bir ayağında ufak bir sakatlık olduğundan taşıdığı siyah bastonla birkaç kez ona vurmuş ve bağırmıştı. Umursamamıştı Simon. Sonsuza kadar lanet olası evden kurtulamayacağını anlamıştı. Hogwarts’a giden trenin kalkmasından iki gün önce anneannesi onunla biraz vakit geçirmek istemiş, amcasının pençelerinden birkaç saatliğine kurtardığında büyük bir sürpriz yapmıştı ona. İki gün sonra sabah erkenden hazırlanmasını istemişti. Bir şekilde amcasını kandıracak ve Hogwarts’a gidecekti. Eşya dert etmesine gerek yoktu çünkü o zaten her şeyi almış ve hazırlamıştı. Şaşırtıcı ve inanılmazdı yaşlı kadının yaptıkları. Çok zor olsa da bir şekilde altından kalkmayı becerdiler, güzel bir sonbahar sabahında Hogwarts ekspresindeydi işte, Hogwarts’a gidiyordu ve bir daha dönmeye de niyetli değildi. Ondan sonra bir daha amcasına aldırış etmemeyi öğrendi. Birinci sınıfın yaz tatilinden itibaren çatlak kazanda geçirdi yaz tatillerini, Maria’nın başını derde sokmayı da istemiyordu. Amcası da bir ev cini almayı daha uygun görmüştü herhalde parasına kıyıp, bir daha aramadı onu. Geçmişi büyük ölçüde düzelmekle beraber ev cini yerine konduğu yıllar ile anne ve babasının ölümü onu garipleştirmişti. Böyle olaylar yaşayanlardan tek farkı ilk senesini atlattıktan sonra geçmişini eğlenceli bir karakterin arkasına saklamasıydı. Anne ve babasından asla bahsetmezdi, kan veya soyla ilgili bir konu olduğunda da derhal ortamı terk ederdi. Ama kendini güvene alış şekli eğlenceli bir karakter yaratıp insanlara bunu göstermekti, sorunlara boğulmuş, soğuk, itici Simon’ı değil. İşe de yaramıştı gerçekten. Düşman edinen biri olmasa da çok fazla yakın arkadaşı da olmamıştı okulda. James ve Jasper dışında ki zaten ihtiyacı da yoktu onlar dışında ‘yakın’ arkadaşa. Babasına benzediğini yıllar geçtikçe daha çok anlamaya başladı. O da çalışkan biriydi çünkü tek şansı çalışmak olmuştu yıllardır. RP Örneği:- Spoiler:
“Accio!” diye mırıldandı asasını kitabın üstünde duran süpürge modeline doğrultup. Gözlerinde birkaç saniye için beklenti dolu bir bakış belirse de çağırma büyüsünde bir kez daha başarısız olduğunu anlaması uzun sürmemişti. 4. Sınıflar İçin Temel Büyüler Kitabı’nı kapatıp süpürge modeli, tüy kalemi ve mürekkep şişesi ile birlikte çantasına tıkıştırırken homurdandı. Basit olması gereken bir çağırma büyüsünü bile becermemek çok sinirine dokunuyordu. Çalışırken hep kullandığı masanın başından kalkıp şöminenin önündeki minderlerden birine çöktü. “Arkadaşlar sırları açığa çıkarmak isteyen var mı aranızda?” Alandra’nın sesini duyduğunda Çikolatalı Kurbağa kartlarını düzenliyordu. Ne sırrı yahu? “Arkadaşlar Hogwarts'ın sırlarını Ravenclaw çözse fena olmaz mı? İlginç bir şey okudum. Hadi biraz renk getirelim okula.” Hademe tarafından geç bir saatte, olmamaları gereken bir yerde yakalanmak fena olmazdı tabi. Yine de fikir ilgisini çekmişti, Alandra’nın arkasından Ortak Salon’dan çıktı.
Dördünce katta ne aradıklarını bilse de bulabileceklerine inanmamıştı pek. Sonuçta odaya ihtiyaçları olduğu söylenemezdi o sırada. Ve Joshua, her ne kadar duymuş olsa da şimdiye kadar görmediği odanın varlığına inanıp inanmamakta kararsızdı. Hademenin o bilindik süpürge sesi ve ayaklarını sürüye sürüye yürüyüşünü duyduğunda bunları düşünüyor olsa da durumun aciliyetini anlamıştı. Merlin’in Sakalı! Panikle Alandra’ya doğru yürürken gördüğü şey olduğu yerde kalakalmasına neden oldu. Bir duvarda kapı koluna dönüşecek bir çıkıntı görmek onu çok şaşırtmazdı ama sıradan bir duvarın kapıya dönüşmesi gerçek olmasını çok beklemediği oda konusunda yanıldığını gösteriyordu, ki bu pek hoşuna gitmemişti. Hademeden kaçmak için belki de tek şanslarıydı gerçi oda, yanılıp yanılmadığını dert edecek vakti yoktu. Düşünürken kaybettiği vakitten ötürü odaya en son girenlerden oldu, hademenin süpürgesini görür gibi olmuştu bir an için, ama ona öyle gelmiş olabileceğine kanaat getirdi. Açıkçası hademenin onların içeri girdiği kapıyı açıp neredeyse bir ortak salon dolusu öğrenciyi bulmasına neyin engel olacağını anlayamıyordu, seslerini muhtemelen duymuştu, seslerin kaynağını bulamayacak kadar budala olamazdı. Bunu dert eden tek kişiymiş gibi hissettiğinden biriyle paylaşmaya gerek görmedi, zaten Alandra muziplikten bahsetmeye başlamıştı şimdi de. “Jumanji’ye ne dersiniz?” Jumanji mi? Jumanji ne ya? “Onun ne kadar tehlikeli olduğu konusunda en ufak bir fikrin var mı?” Hadi ama, bu kelimeyi ilk defa duyan bir tek o mu vardı yani? Bakışları Anna ve gülümseyen Anita arasında gidip gelirken tereddütlü bir sesle sordu. “Pardon ama… Jumanji nedir?”
| |
|
Marveille Croweix Perfect Li(f)e Yazarı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2182 Yaş : 29 Kan statüsü : safkan yani nolcak ki başka. Galleon : 12726 Ekspresso Puanı : 22 Kayıt tarihi : 11/11/07
| Konu: Geri: Simon Lawrence Cuma 17 Eyl. 2010, 15:21 | |
| | |
|