İsim: Begonia Lizzie Quinn
Cinsiyet: Bayan
Sihirsel Soy: Melez
Asa: 13 inç, meşe, tek boynuzlu at kuyruğu tüyü
Fiziksel betimleme: Begonia, koyu kahverengiye çalan saçlarıyla büyüleyici bir güzelliği ve insanı içine çeken masmavi gözleri vardır. Esmer bir tene sahip olan Begonia'nın cildi pürüzsüzdür. Yüzünde çoğu zaman üzgün bir ifade olsa da daima mutludur. 'Pollyanna'cılık oynamayı sever kendi deyimiyle. Yaşıtlarına göre normal bir boyu olan Begonia, oldukça zayıftır.
Kişiliği: Begonia, içine kapanık ve arkadaş canlısı olmayan biridir. Ama sayısı az olan arkadaşlarını canı pahasına bile olsa korur. Haksızlığa boyun eğmez asla. Eğer ortada adaletsizlik varsa birden o içine kapanıklığı gider ve yerine tam bir savunucu Begonia gelir. Hayata hep iyi yönden bakar. Yani bir nevi bardağa hep dolu kısmından bakar. Herkese karşı yardımseverdir. Kin tutmak gibi kötü özellikleri yoktur. İçine kapanıklığı bazen başına bela olur. Çünkü; başına gelrn olayları tek başına çözmeye çalışır. Kimseye anlatıp, yük olmak istemez. Ama her zaman herkesi dinler. Anlatmayı sevmeyen Begonia, dinlemeyi ve çözüm bulmayı sever.
Ailesi ve yaşamı: İngiltere'nin Londra şehrinde dünyaya gelen Liz, on bir yaşına kadar büyücü olduğunu öğrenmemişti. Çünkü; Muggle'ların içinde yaşamıştır. Annesi büyücü, babası Muggle'dır. Annesi babasıyla evlenince, Muggle'ların arasına daha rahat karışmak için büyü yeteneğini reddetmiştir. Öğrencilik yıllarını Hufflepuff binasında geçirmiştir. Babası doktordur. Bir erkek kardeşe sahiptir. On bir yaşında cadı olduğunu öğrenince büyük bir şaşkınlığa uğramış, annesinin hayat hikayesini öğrenmiştir. Bu durum onu çok düşündürsede o bunu anlayışla karşılamıştır. Eğlenceli bir çocukluğu olmuştur. Tek kız olduğundan fazlasıyla şımartılmış ve ailesi için çok değerli olmuştur.
Basit RP örneği: İstasyona girdiğinde, aşırı bir kalabalık vardı. Zaten kafası karışıktı. Bir yandan da sevdiklerinden ayrıldıkları için ağlayan insanları görünce iyice morali bozulmuştu. Asla insanların ağlamasına dayanamazdı. Sıkıca annesinin elini tutmuş, o mavi gözleri tıpkı bir deniz misali dolup taşıyordu. Yaşları pembe yanaklarından akıyordu sakince. Çok korkmuştu acaba nasıl bir yere gidecekti? Orda mutlu olabilecek miydi? Bütün bu sorular kafasını kurcalıyordu.
Duvardan geçeli beş dakika olmuştu. Şaşkınlıkla arkasına bakıyordu. Önceleri bir duvarın içinden geçmek ona tamamen imkansız gelirken, şimdi bunu yaşaması ona kendini tuhaf hissettiriyordu. Şaşkın yüz ifadesi annesinin dikkatini çekmiş olacak ki kendisine bilmiş bir ifadeyle gülümsüyordu. Onun da bunları yaşadığını düşündükçe yıllardır kandırıldırığının vermiş olduğu sinir tüm bedenine hakim oluyordu yine. Annesinin büyü yeteneğini reddetmesi hala ona garip geliyordu; ama kadın bunu kurcalamasına bile izin vermiyordu. Bunu öğrenmeye çalışmaktan vazgeçip kendini tekrar içinde bulunduğu duruma konsantre etmeye çalıştı.
Trenin kalkmaya hazır olduğunu ifade eden sesi duyunca ürpermişti. Ama her zaman olduğu gibi bardağa dolu tarafından bakıyordu. İçinde güzel bir his vardı ve o hisse çok güveniyordu. Trenin yanına gelmiştiler. Ayrılık vakti gelmişti artık. Babasından çok annesine bağlı olduğu için; bu ayrılık ikisi içinde bayağı zor görünüyordu. Ama bu ayrılığın mecbur olduğunu ikiside farkedecek yaştaydı. Sıkı sıkı sarılıyorlardı. Annesi o üzülmesin diye ağlamamaya çalışıyordu. Gözleri dolup dolup boşalıyordu. Annesi ağlamasa bile Liz'in gözyaşlarını görmemek mümkün değildi. Ama o gözyaşları onların ayrılmasını engellemeyecekti. Kadına son bir defa daha sarıldıktan sonra sandığını alıp trene doğru ilerlemeye başladı.