+ Rp Örneği +
'Bir şekilde söylemeliyim artık ona.. Anlatmalıyım..Yoksa belki bir daha ne zaman göreceğim onu belli bile değil' diye düşündü Norwen. Haklıydı da! Artık söylemesinin zamanı gelmişti. Koca bir yedi yıl boyunca Hogwartsta onun her adımını izlemişti, yanından geçip gittiğinde kokusunu içine çekmişti, her gece rüyasında onu görmek umuduyla gözlerini kapamıştı; fakat artık onu eskisi kadar sık göremeyeceğini biliyordu. İkisi de dünyanın diğer uçlarındaki malikanelerine gönderileceklerdi ve Norwen bir daha asla onunla bu kadar uzun süre aynı çatının altını paylaşamayacaktı. Bu hafta sondu! Hogwarts denilen maceranın sonuna gelmişlerdi ve Norwen o olduğu sürece, Hogwartsta hayalet olarak bile kalmaya razıydı. Onun, arkadaşlarına heyecanlı bir şekilde izlediği filmleri anlatışını izlemek için görünmez olmayı istediği günler çok uzakta değildi ya da ağladığında çaresizce hıçkırıklarını kontrol edemeyişindeki masumluğu. Tek başına göl kenarına oturup da saatler boyunca o gölü seyrederken Norwen'i nasıl etkilediğini bir bilseydi... Acaba bilseydi bugün bu duygularla savaşmak zorunda olur muydu, Norwen?
Onu gördüğü ilk günü hatırlıyordu, Norwen. Bir grup Slytherinli üçüncü katın koridorunun sonunda kahkahalarla uluyorlardı ve kahkahaların ardından incecik bir kız sesi çınlıyordu. Bu bir yakarış ya da yalvarma değildi sadece bir açıklama bekliyordu. 'Neden?' diye bağırıyordu uluyarak gülen Slytherinlilerin yüzülerine doğru..'Neden?'.. Norwen kendisinin şaşırdığı derecede hızlı adımlarla oraya doğru ilerlediğini hatırlıyordu ve bina arkadaşlarının yanında kendisine de yer açarak aralarına girdiğini. İşte o andı! Sinirden kızarmış yanaklarına dökülmüştü tutam tutam kahverengi dalgalı saçlar. Etrafta Slytherin tayfasının dağıttığı kızın kitap ve defterleri vardı, parçalanmış, büyük ihtimalle patlatma büyüsü yemiş lime lime olmuş defterler. O da Norwen'i fark etmişti o anda belki ama Norwen'in onu fark ettiği gibi değildi bu. Norwen bugün bile bundan şüphe duymuyordu. Sonra kız sarıya çalan ela renkteki gözlerini Norwen'e dikmişti ve yine o ince fakat insana anka'nın şarkısı gibi gelen ses tonuyla 'Sen ne yapacaksın bana, Muggle Doğumlu olduğum için?' diye sormuştu. Diğer Slytherinli çocukların bakışlarını üzerinde hissederek içinde bulunduğu bulanık durumdan kurtulan Norwen kıza kısık bir ses tonuyla 'Git buradan!' diyebilmişti sadece. Kızda arkasına bile bakmadan diğer Slytherinlilerin lafları arasında ikinci katın yolunu tutmuştu. Ertesi gün onu görmüştü yine, Norwen ve ondan sonraki günlerde de. O gayet mutlu görünüyordu, her şeyi unutmuş gibi, her şey onun için hep aynı kalmış gibiydi; ama Norwen için o günden sonraki hiçbir gün aynı değildi.
Yaşadıklarına bir anlam veremedi ilk başta Norwen. Onu görmeden geçen günlerin neden bu kadar bulutsuz olduğuna bir anlam veremedi; kendini onu izlerken yakaladı defalarca, onun geçtiği yollardan geçerken buldu adımlarını ve buna bir son vermesi gerektiğini fark etti. Bunu bitirmek için elinden geleni yapmalıydı. Uğruna savaştığı her şeyi hiçe sayıyordu bu kız. Ailesinin koruduğu o yüzyıllık değerleri tek bir gülüşü ile ateşe veriyordu. Norwen tüm bunlara son vermek için bir yol buldu. Birdenbire, bir iksir dersinde. Hemen iki sıra önündeydi o, tüm malzemeleri önünde muazzam bir sıraya koymuştu, Norwen ise daha malzemeleri bile çıkarmamıştı, çıkaramamıştı onun ritüel gibi hareketlerini izlemekten. Onun bu kadar yakınında olup bir o kadar uzağında olması çıldırtıyordu, Norwen'i. Belki onu bir süre görmese, biraz uzak kalsa o Zümrüdüanka şarkısı sesinin tınılarından sanki her şey yoluna girecek gibiydi. Norwen'in aklına tam da o anda gelmişti, o fikir. Malzeme poşetini açtı ve onu en az bir ay süreyle Hastane kanadında tutacak kadar zehirli olduğunu bildiği otu ağzına tıktı. Gözlerinde onun siluetiyle çiğnemeye başladı. Her yer kararırken yine onun silueti vardı, hayalinde.
Hastane kanadındaki daha ilk haftasında pişman oldu, Norwen. Onu görmenin ama ona sahip olamamanın dayanılmazlığının ne denli acı verici olduğunu biliyordu; fakat onu görmeden yaşamanın ölmekten farksız olduğunu bilmiyordu. O yüzden hastane kanadında ölü gibi bir ay geçirmişti, Norwen. Taa ki oradan kurtulup uzun bir süre sonra onun hiç değişmeyen çehresini görüp o tatlı sesini işittikten sonra... Norwen, sadece böyle ömrünün sonuna kadar yaşayabilceğini anlamıştı. Onunla konuşması gerekmiyordu ya da kızın onun adını bilmesi, onu fark etmesi. Yalnızca Norwen'in onu görmesi yeterdi, hayatını anlamlı kılmak için; fakat Norwen Hogwarts'ın da kendi içi bitebilecek bir macera olduğunu düşünmemişti. O kendini onun varlığı ile yaşamaya o kadar çok alıştırmıştı ki böyle kötü düşünceler onun çok uzağında kalmıştı. Geldiğinde fark edemeyeceği kadar uzağında..
Norwen bugün her şeyi farkındaydı. Bunu, onun bilmesine izin vermeliydi. Artık ne olacağı, ailesinin bugüne kadar taşıdığı değerlerin hiçbir önemi yoktu. 'Zaten o olmazsa benim de varlığımdan söz edilemez' diye düşündü, Norwen ve tam da o anda kızın Hogwarts'ın kapısından avluya doğru çıktığını gördü. Yanına onunla vedalaşmak için gelen küçük sınıflar gelip gelip gidiyordu. O hepsine ayrı gülümsüyordu, hepsine ayrı bir sevgiyle bakıyordu. 'Acaba bana nasıl bakacak?' diye sordu kendisine Norwen ama sorunun cevabını biliyordu. Norwen'i 'Neden?' dercesine bakacaktı ve bu sefer Norwen cevap verecekti. 'Bilmiyorum' diyecekti. 'Bilmiyorum! ama artık ben umursamıyorum. Sadece seni...' daha bunları düşünürken yürümeye başladığını fark etti, Slytherinli çocuk. Kendisinin bile şaşırdığı bir kararlılıkla ona doğru, onun için yürüyordu. Sonunda karşısına dikildi kızın, tepkisizce ama o, Norwen'e neden dercesine bakmıyordu, sadece biraz çekingen bir şekilde 'Bir sorun mu var?' dercesine gülümsüyordu. Norwen'in tüm planları boşa gitmişti. Gerçi işler düşündüğü gibi gitseydi bile onun karşısında bunları unutmayacağından emin değildi.
Çevresindeki tüm başların onlara doğru çevrildiğini biliyordu, Norwen ama o bir kere umursamadığını artık kendine itiraf etmişti. Umursamıyordu! ve kıza biraz daha yaklaşıp dudaklarını, onun dudaklarıyla birleştirdi. Bundan sonra ne olacağının hiçbir önemi yoktu. Keşke her şey bu kadar zaman kaybetmeden olsaydı. Keşke Norwen şimdi yaptıklarını birinci sınıfta da yapabilseydi. Keşke o gün, orada, onu koruyabilseydi. Umursamadığını o gün söyleyebilseydi. Her şey için bu kadar geç kalmış olmazdı.