Son günlerin kapladığı hüzünle beraber sessizliğe bürünen Angelina kendini çok kötü hissetmeye başlamıştı. Ağırlaşmış bedenini bir kaya kadar ağır ve kırgın hissediyordu . Kızlar yatakhanesinde öylece uzanmış bitkin bir halde etrafını seyrederken aklına birkaç soru takılmıştı her zaman ki gibi. Bu dönem mezun olacaktı ve bu onun için çok önemliydi. Sanki iki gün önce gibiydi onun birinci sınıf halleri. Şimdi ise büyümüş ve erginleşmiş bir genç kız olmuştu. Seneye ise kendine bir meslek seçecekti. Ne çabuk geçip gitmişti bu güzelim yıllar? Her gün , her gece anne ve babasının özlemine dayanamayıp ağlıyordu ve her sabaha lanetle uyanıyordu. Ama o buna rağmen hayata sımsıkı tutunmayı becermişti. Bir aralar Chris vardı ona destek olan. Onun sevgi kaynağı haline gelmişti. Hem de bir Slytherinli.. Çok ilginç ; ama onlar imkansız aşkı yaşamışlardı. Daha sonra Angelina’ nın doğru kararı vermesiyle her şey alt üst oldu ve Chris’ de anne ve babası gibi uçup gitmişti ellerinden. O sırada içinden –neden hep ben- diye geçirdi sessizce Angelina. Kahverengi gözlerinden süzülen masum yaşlar, onun ne kadar acınacak halde olduğunu gösteriyordu adeta. Bir melek kadar masum ve güzeldi. Artık ağlamak istemiyordu. İnce ellerini, gözlerine doğru götürerek akan göz yaşlarını temizledi.
Baş ucunda duran anne ve babasının fotoğrafına bakıp son bir kez içtenlikle tebessümlü bir gülümseme belirtip şu kelimeleri söyledi, “ Sizi hiçbir zaman unutmayacağım, meleklerim.. “ Ağlamamak , hıçkırmamak ve haykırmamak için kendini ne kadar sıkıyordu şuan ; hiç kimse tahmin bile edemezdi. Hüzünden titreyen çenesi hiç duramamıştı. O sırada yatakhaneye bir kız daha girdi ve ona “ Ne oldu Angelina? “ diye soru yöneltince; Angelina gözündeki yaşları bir defa daha silip kıza bakarak cevap verdi, “ Hiç.. Şeyy , yok bir şey canım. “ Bir yandan da anne ve babasının fotoğraflarını kaldırıyordu. Neden ? Çünkü o belkide onunla alay ederler düşüncesine saplanmıştı ve kurtulamıyordu bundan. Şu işe bak. Anne ve babasının resmine bakarak ağlamak komedi bir olay ise… Ama bu Angelina için geçerli değildi. O artık hayattan tiksinmişti. Hızla yerinden kalkıp oradan uzaklaştı. Gözleri her ne kadar açık olsa da o ayaklarının götürdüğü yere gidiyordu şuan. Hogwarts’ ın karanlık ve hırçın koridorlarında yürürken ayakkabılarının çıkarttığı sesler , iç ürpertmeye yetiyordu. O sadece yürüyordu. Yürüyordu ; fakat nereye kadar.. Gözlerinin altı kızarmış, hala ağlamamaya çalışıyordu. Adeta bir hayalet gibi ortalıklarda gezinmeye başlamıştı. Durdu.. Bir şey onu durdurmuştu; yada durdurmaya yetmişti. Parlayan gözlerini koridorun en uç noktasına doğru diktiğinde annesini gördü. Koşmaya başlamıştı. Annesi ise hayaletimsi bir biçimde ona bakıp gülümsüyordu. Angelina; tüm hızıyla koşuyor annesine sarılmayı ümit ediyordu. Evet.. Annesine sarılmasına birkaç saniye kalmıştı. Ve sarıldılmm; derken yere yapıştı. Çünkü o gördüğü sadece bir hayaldi. Bir hayal.! Yerde kıvrılıp kalan Angelina bir umut ışığı bekliyordu hala. O anda her yer dönmeye başlamıştı. O da ne? Annesi ona doğru eğilmiş şu kelimeleri söylüyordu; “ İyi misin tatlım? Angelina.. kızım.. “ Fakat ters giden tek şey ise annesinin sesi yankılı geliyordu.. Buda onun gerçek olmadığını anlamaya yetiyordu bile. Kendini kaybeden Angelina’ nın gözleri yavaş yavaş kapanmaya başlamıştı.. O anda tek söylediği sözcükler bunlardı, “ Anne. “
Huzur dolu bir dünyanın içerisine düşmüştü sanki şuan. Her yer yemyeşil çimlerle kaplıydı.. Dümdüz bir alanda bir o birde annesi vardı. Neden babası yoktu; bunu kimse bilemezdi. Annesinin kızıl saçları kıvır kıvır, üstelik hafif meltemli rüzgarın etkisiyle dalgalanmaktaydı. Angelina’ nın ise suratı korkudan bembeyaz olmuş hala nerede olduğunu çözmeye çalışıyordu. Belli ki şuan Hogwarts’ ta değildi. Yada sadece bedeni oradaydı. Annesine yönelttiği ilk soru bu olmuştu, “ Neredeyiz biz? “ Tam cevap beklemeye koyulacakken hiç durmadan devam etti, “ Ne diyorum ben ya ; bir hayalet ile konuştuğuma inanamıyorum kahretsin ! “ Annesi ona cevap bile vermiyor sadece onu dinliyordu. Daha sonra Bayan Anderson ellerini iki kez şaplatarak onları ölüm anına götürdü. O da ne ? Evdeydiler.. Annesi bulaşık yıkıyordu. Herkes, her şey yerli yerindeydi. Angelina’ da büyük bir ihtimalle Hogwarts’ ta macerasını yaşamakla meşguldü o sırada. Bayan Anderson bir yandan bulaşıkları yıkıyor, bir yandan ise şarkı mırıldanıyordu. O an Angelina’ nın yüzünde beliren tebessümlü gülümseme dünyalara eş değerdi adeta. Bir anda siyah bir toz bikrimi annesine doğru yaklaşmaya başlamıştı.. Angelina her ne kadar çığlık atıp kendini yerden yere vursa da geçmişte olduğundan dolayı ; yaşanan hiçbir şeyi değiştirmeye gücü yetmiyordu. Bir anda o siyah toz bikrimi yüksek bir ses tonu ile konuşmaya başladı, “ Hey sen bayan Anderson! Küçük kızın Angelina şuan nelerle uğraşıyor biliyor musun? Haha. Onun yaşadığı macera ve mutluluk yüzünden sen kurban olacaksın; nefes al ve benden kork ! “ diyerek annesinin içinden geçti. O anda yerlere serilen annesini görünce “ Yooo ! “ diye bağırdı Angelina. Ama nafile.. Her şey çok geçti. Annesi acı çekerken ki durumunda bile eline bir kağıt kalem alıp Angelina’ ya o mektubu yazmayı başarmıştı. İşte şimdi ne kadar suçlu olduğunu anladı. Yanında duran annesinin hayaletine bakıp sarılmak istese de bunu yapamadı. Çünkü o suçluydu.
Artık ikisi de birer yabancıydılar birbirlerine belki de. Bayan Anderson; ellerini iki kez şaplatarak onları Hogwarts’ a döndürdü. Saçı başı dağılmış Angelina yerden kalkıp annesine baktı ve ağlamaya başladı. O suçluydu.. “ Lanet olsun ! Anne ben çok üzgünüm; ama geri dön.. Yapamıyorum.. “ Cümlesini ancak bu kadar sürdürebilmişti, geri gelmiyordu dilinden. Çünkü ağlıyordu durmaksızın. Küçük bedenini şuan ağırlaşmış değil de ; bir kuş tüyü kadar hafif hissetmeye başlamıştı. Aptal görünümlü yüz ifadesi hala belirginliğini koruyordu . Annesinin hayaleti o anda silikleşmiş ve yok olmuştu. Sırada ne vardı acaba? Hmm.. Yoksa bu seferde babasının hayaleti mi gelecekti? Hayır; bir şok daha kaldıracak hali yoktu. En iyisi bir an önce yatakhaneye çıkıp ; güzel bir uyku çekmek olacaktı. İçinden –Hogwarts; iyi ve kötü her anımı geçirdiğim tek vazgeçilmezim- diye geçirdi. Aradan birkaç dakika geçtikten sonra yatakhaneye vardığında ; Miranda’ nın hala uyumadığını gördü. Belli ki bu saatten sonra kendi de uyuyamayacaktı. Bu yüzden Miranda’ nın yanına gidip oturdu. “ Merhaba Miranda. “ dedi kısık bir ses tonu ile. “ Merhaba da canım senin bu saatte dışarıda ne işin vardı? Yakalansaydın ne olacağını biliyorsun kaç senedir. “ Haklıydı ama onu ayakları götürmüştü oraya, beyni değil. Bu yüzden bu soruya cevap bile verme gereği duymadı. Yorgun bedenini yatağa doğru uzatarak konuşmaya başladı, “ Annemi çok özlüyorum, bu yüzden de uykusuz kaldım. “ Sözcükleri; ağzından dökerken masum gözlerini bir noktaya doğru odaklamış bir yandan da saçıyla oynuyordu. Miranda ise sadece onu dinlemekle yetiniyordu şuanda. Fakat bu uzun sürmemişti. “ Seni anlıyorum desem yalan olur, çünkü hayatımda böyle bir şey başıma gelmedi ve asla istemem de.. En iyisi sen yorganını uzat ve yat canım, sabaha konuşuruz bunları; belli ki sen bayağı bir yorulmuşsun. “ dedi Miranda ona teselli etmek istercesine . Yorganını uzattı ve ışıkları kapattılar. Yepyeni bir güne merhaba diyecekti birkaç saat sonra. Şimdi uyuma vaktiydi onun için.