Ad: Helena Sofia Derjinov
Yaş: 14
Kişiliği: Helena’nın kişiliği anlatmak için söyleyebileceğiniz en iyi kelime ‘ Sessiz.’ olur büyük ihtimal ile. Uyum sorunu yaşayan bir kız olduğu için sessizlik her zaman en büyük kurtarıcısı olmuştur. Doğru düzgün gerçekten her şeyini bilen kişi kuşkusuz ikizidir. Dış görünüşleri her ne kadar birbirinin tıpatıp aynısı olsa da karakterleri bazı yönleri ile birbirine zıtlık gösterir. Daisy her zaman içi karşılık beklemeden birilerini yardım etme çabası içindeyken Helena buna uzaktan bakar sadece ve anlamlandırmaya çalışır. Neden tanımadığım ya da benim için önemli olmayan birine yardım edeyim ki? İşte dışarıdan görünüşü budur onun. Sessiz, kalpsiz biri gibi gözükür. Oysaki insanlara kendini göstermek istemediğinden takındığın bir maskedir bu sadece. Yakın çevresine karşı iyiliksever davranışlar da bulunur. Hayatında en değer verdiği kişi annesi ardından ikizidir. Annesine karşı beslediği şey sevgiden öte bir tapınma gibidir. Onun hayatını, yaptıklarını her zaman kendine örnek almış bir gün onun gibi olabilmeyi arzuluyordur. Biraz kendini beğenmiş desek yanılmayız herhalde. Dışarıya yansıtmadığı bir kendini üstün görme havasına sahiptir. Aynanın karşısına geçip saatlerce kızıl kıvırcık saçlarını, yosun yeşili gözlerini izleyerek vakit öldürebilir. Toplum içinde konuşmayı çok sevmez. Korktuğunda ise çenesi açılır susturmak bir fili iğne deliğinden geçirmekten zor hale gelir.
Örnek RP;
« Bu sitede yaptığım son rp’dir. »
Şimdi neden sabahın bu saatinde yatağında olmadığını anlamıştı. Bu kızı görmek için kalkmıştı yerinden ve şimdi burada onun yanındaydı. Raskolikov’un yanında olduğunu tamamıyla unutmuştu. Yeşil gözlerini kıza kenetlemiş başka hiçbir şeyi görmüyordu. Kız Dwayne için özeldi. Bunu ona her baktığında daha fazla anlıyordu. Ellerini tutmak ve bırakmak istemiyordu. İçinden geçen her şeyi ona anlatabilmek istiyordu. En önemlisi ise kızın içinden geçenlerinden kendininkilere benzer olmasını istiyordu. Gününü anlatırken çizdiği bütün o resimlerde bu kızın da yer almasını istiyordu hem de başrol oyuncusu olarak. Kısacası kızın hayatındaki yerinin değişmesini istiyordu artık. Arada birbirlerini gördüklerinde selam verdikleri, hal hatır sordukları kişiler olmamalıydı onlar Dwayne’e göre. İkisi birbiri için yaratılmış iki ruh idi, birleşmeleri ve ayrılmamaları gerekiyordu. Yavaşça kızın yanına oturdu, Raskolnikov ise kendi deyişi ile Dwayne’nın rezil olmasını izlemek için merdivenlerin köşesindeki duvara yaslanmış, alaycı, sinirlerinize zarar gülümsemesi ile duruyordu. Onun gitmesini istiyordu Dwayne, birinin yanında iken başka bir kimseyi kovmak kabaca mı olurdu acaba? Dönüp Raskolnikov’a defol git mi demeliydi? Dwayne kafasının içinde bunları düşünürken Raskolnikov gülümsemesini bozmadan “Düşünme kara kara gidiyorum. Bahçe de görüşürüz.” diyiverdi. ‘Düşünceleri okumak gibi bir yeteneği mi var bu çocuğun.’ Raskolnikov ortadan kaybolduktan hemen sonra beyninin içinde kendi kendine konuşmaya başladı. Her zaman böyle olurdu; Raskolnikov ne zaman Dwayne’i yalnız bıraksa o gözlerini bir yere kenetler ve sanki kafasının içinden kendinden başka kendi karakterinin tam zıttı biri yaşıyormuşçasına kendi kendine konuşarak, tartışırdı. İki iç seste onunda aslında ama birisi şunu yapmalıyım derken ötekisi hayır yapmamalısın diyordu. Aslında Raskolnikov’u ortamda bir karakter olarak görmek istemediği zamanlar onun büründü insan şekli yok oluyor ve Dwayne onu çağırana kadar beyninin içindeki ikinci ses oluyordu.
Raskolnikov’un gitmesi ile kıza döndü. Hala sallanıyordu ve sorusuna cevap vermemişti. Ne kadar da güzeldi! Sanki yaratıcı onu yapmak için dünyadaki herkesin yapımını durdurmuş ve onunla uğraşmıştı özenle. Ondaki her şey Dwayne’e çekici geliyordu. Kızıl saçları, gülüşü, konuşması hatta şu anda adlandıramadığı bu hali bile. ‘ Bencilsin.’ içindeki ses yine konuşmuştu, susmaya niyeti de yok gibiydi. ‘ Kızın haline üzülmelisin, oysa sen yanına oturmuş ikiniz ile ilgili hayaller kurmak ile meşgulsün. Kendinden başkasını düşünmüyorsun, kızı da sevdiğin falan yok sadece ona sahip olmak istiyorsun.’ doğrular bunlar mıydı gerçekten? Kızı sadece saplantı haline mi getirmişti, yalnızca ona sahip olmayı mı arzuluyordu? Sahip olacaktı ve her şey bitecek miydi? Öyleyse neden ne zaman kızı görse kalbi atışlarını iki kat hızlandırıyor ve yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu. Neden çoğu zaman konuşabilmek için kendini zorluyordu. İçindeki o çok bilmiş ikinci ses bunların yanıtını da verebilecek miydi? ‘ Verebilecek misin?’ dedi hışımla beyninin içinde sahip olduğu kendi sesi. Ama ikinci sesinden cevap alamadı. " Değilim, Dwayne. Bu gece iyi değilim. Bir tuhaflık var, hissediyorum, biliyorum ve delirdiğimi düşünüyorum. Ya sen?" delirmek mi? Dwayne belki de her gün düşünüyordu deli olduğunu ama bunu kimseye söylemeye cesaret edememişti. Hem deliler öyle geçip ‘ Ben deliyim.’ demezlerdi. Dudaklarına adı gülümseme olan şeyi yerleştirmeye çalıştı. Kıza ne diyebilirdi şimdi bilmiyordu. Gözleri Raskolnikov’u aradı, bulamadı. Beyninin içindeki seste kapatmıştı çenesini. Lanet olsun neden onları istediği zamanlarda bulamazdı ki? Şimdi yalnızca Dwayne olarak kalmıştı kızın karşısında. Bütün duvarları yıkılmış, üzerindeki bütün zırhları alınmıştı. Şu anda yalnızca Dwayne idi o. Yalnızca Dwayne. Diline söyleyecek o kadar çok şey geliyordu ki bunları söylemeli miydi söylememeli miydi emin değildi. İçindeki duygu denizinden kıza bahsetmesi gerekiyordu. Çünkü biraz daha içinde tutarsa o denizin dalgaları kabaracak ve en istenmedik zamanda ikisini de içine alacaktı. Birisine duygularınızı açmanız neden bu kadar zordu? Altı üstü sana karşı özel hislerim var gibisinden bir şeyler söyleyecektiniz ve olay kapanacaktı. İnsanlar bu kelimeleri söylemeyi mi zor buluyorlardı yoksa kelimeler ağzınızdan çıkıp gittikten sonra olacakları göğüslemeyi mi? ‘ Her ikisini de.’ ses geri gelmişti. Dwayne buna bu kadar sevineceğini hiçbir zaman düşünmezdi, genellikle ses konuşur Dwayne’de onu susturmaya çabalardı ama bu sefer farklıydı. Raskolnikov gitmişti ve ilk sesin ikinci sese soracakları vardı. Söz konusu bu kız olduğunda Dwayne her şekilde savunmasız kalıyordu işte. ‘ Sence şimdi ne yapmalıyım.’ biraz önceki gibi bir sessizlik bekliyordu Dwayne, oysa cevap hiç gecikmeksizin geldi kendisine. Açık ve netti. Emir verircesine söylenmişti. ‘ Açıl ona.’ Birkaç dakika boyunca ne Dwayne konuştu ne de içindeki sesler. Aldığı emir doğrultusunda hareket ediyordu beyni. Ve kıza söyleyeceklerini toparlamaya çalışıyordu. Tanrım ona söyleyecek ne kadar da çok şeyi vardı!
Sahne güzeldi, sabahın ilk ışıkları boş koridorların merdivenlerinden birinin başında oturmuştu iki genç. Kesinlikle romantik bir ortamdı Dwayne’e göre. Hem etrafta konuştuklarını dinleyip sonrasında onlar ile alay edebilecek kendini bilmezlerde yoktu. En önemlisi kardeşi ortalarda değildi, büyük ihtimal ile o çok sevdiği Slytherin binasının yatakhanesinde güzel yatağında derin rüyalar görerek uyumakla meşguldü. Dwayne’ı gördüğü her yerde, yanında kim olursa olsun fark etmez, laf sokmaktan çekinmiyordu Alice. Dwayne’nın suskun yapısı ona karşılık vermesini engelliyor ve çoğu zaman arkadaşlarının veya başkalarının yanında rezil olan Dwayne oluyordu. Ve birine karşı ilan-ı aşk ederken birdenbire Alice’in belirip kendisi ile dalga geçmesi isteyeceği son şeylerden biri olurdu herhalde. Kürsüsüne çıkmış konuşmaya başlayacak bir konuşmacı gibi öksürdü. Diyeceklerini toparlamıştı artık, ne olursa olsun her şey şu anda burada gerçekleşecekti. İster kötü, ister iyi her şey burada bitmeliydi. Dwayne aklını kemirip duran bu düşüncelerden burada kurtulmalıydı. “ Ben iyiyim. Aslında seninle konuşmak istediğim bir şey var…” şimdi ne yapmalıydı? Kızın elini falan mı tutması gerekiyordu? Ya da biraz daha uzaklaşmalıydı, ne diyeceğini biliyordu ama nasıl hareket etmesi gerektiğine emin olamıyordu bir türlü. Bu yüzden oturuşunda herhangi bir farklılık olmaksızın bakışlarını kızın gözlerine yönelterek devam etti. “ Nasıl karşılayacağın konusunda en ufak bir fikrim yok. Ve benim bunu sana nasıl söyleyeceğim konusunda da ama bir şekilde yapmalıyım.” ‘Aferin, devam et.’ “ Sen, bak sen benim için özelsin. Nasıl anlatsam bir arkadaş gibi değilsin benim için, daha farklı yani.” ‘Uzatmaya gerek yok evlat. Yalnızca seni seviyorum diyeceksin olacak bitecek.’ Seni seviyorum demesi nede bu kadar zordu. Başını iki yana salladı ‘ O zaman oradan çık ve sen söyle. Raskolnikov neredesin.’ Derin bir nefes aldı devam etmeliydi, uzatmamalıydı kesinlikle, sesini dinlemeli ve o iki kelimeyi bir araya getirmeyi başarmalıydı. Bu zor değildi. Olmamalıydı en azından. Ani bir refleks ile kızın dizlerinde birleştirmiş olduğu ellerini tuttu. Yaptığına kendide şaşırmıştı ama iş işten geçmişti. Ya şimdi olacaktı ya asla. “ Şey, seni seviyorum.”
Sonunda. Sonunda o iki kelimeyi birleştirip ağzından dışarıya bırakabilmişti. Raskolnikov burada olsa ne yapardı diye düşündü Dwayne. Büyük ihtimal ile yine çuvalladığını söyler ve onunla dalga geçerdi. Ama Dwayne’e göre çuvallamamıştı, içindeki ses Raskolnikov gibi yüreklendirip yüreklendirip ardından dalga geçmemişti. Söylediği sözlerin ardından annesinin en değerli antika vazosunu kırmış küçük bir çocuğun suçluluk duygusu ile ellerini hızla kızın ellerinden çekip, biraz uzaklaştı genç cadıdan. Şimdi suratına büyük bir tokat yiyebilirdi, belki de kız dediği gibi deliriyordu ve asasını çekip Dwayne’e saldırabilirdi. Ya da bütün kötü olasılıkların yanında kızda Dwayne ile aynı şeyleri hissediyor olabilirdi. Söylemişti sonunda. Ve hayatında ilk defa hissettiği duyguları kendince en güzel şekilde dile getirmişti.