|
| Basın Başvuruları | |
|
+17Julia Leppanen Christine Moes Jacqueline Du Pré Trinette La Pixies Lauren La Pixies Sherlock WJ Holmes Clytemnestra Kanáris Elizabéth Adrianna Malfoy Kaitlynn Wanders Daphne Zoe Launy Alyssa Jane Stephanié April Jacquéline Fioré Euphoria Szôlôssy Juliet Nosferatu Rose Evelyn Constantine Kyan Carver Amortentia Cécile Derwent 21 posters | |
Yazar | Mesaj |
---|
Amortentia Cécile Derwent Emekli Cadı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1343 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 13574 Ekspresso Puanı : 24 Kayıt tarihi : 26/08/06
| Konu: Basın Başvuruları Çarş. 01 Nis. 2009, 17:53 | |
| Büyücü Basınında yapabileceğiniz görevler: Editör sadece bir kişi, ancak alınacak muhabirlerin sayısal bir kısıtlaması yoktur. Köşe yazarlığı yapacak olan üyelerin, her sayıda belli bir konuyla (kendi seçtiği) ilgili köşe yazısı yazması gerekmektedir.
Dırdırcı Editörlüğü ~ Rosaline Margossa Dırdırcı Muhabirliği ~ Alyssa Jane Stephanié Dırdırcı Köşe Yazarlığı -
Gelecek Postası Editörlüğü - Gelecek Postası Muhabirliği Gelecek Postası Köşe Yazarlığı -
Ayrıyetten mevcut rütbelerin dolması durumunda, (istenmesi durumunda birden çok muhabir alınabilir) isteğe bağlı olarak yeni dergi veya gazete çıkarılabilir.
Bağımsız Meslekler: Yazarlık
Karakterinizin adı, soyadı yaşı ve kendi yaptığınız bir rp başvuru formunda olması gereken bilgilerdir. | |
| | | Kyan Carver
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 7 Yaş : 32 Kan statüsü : Melez Galleon : 11470 Ekspresso Puanı : 1 Kayıt tarihi : 18/03/09
| Konu: Geri: Basın Başvuruları Çarş. 01 Nis. 2009, 18:58 | |
| isim ve Soyad: Kyan Carver Rp Yaşı:25 İstediği Meslek:Dırdırcı Editörü Örnek Rp:
Geçtiğimiz günlerde Sihir Bakanlığında kimsenin fark etmediği ilginç bir olay oldu. Bu olayın sır olarak saklanması için tüm bakanlık çalışanlarına uyarıda bulundu. Ama Dırdırcı olarak biz bu ilginç olayın üzerine gittik ve olayı sizlerle paylaşmaya karar verdik. Geçtiğimiz gün Esrar Dairesi'ne bir baskın yapılmış ve iki bakanlık çalışanı öldürülmüş. Öldüren kimliğini tespit eden bakanlık bu işin ardında Karanlık Lord'un olduğunu anladı. Büyü dünyasında endişe yaratmamak için bakanlık bu olayı saklamayı tercih etti. Hepimizin bildiği gibi birkaç hafta önce emekli büyücüler Karanlık Lord'un artık eskisinden güçlü olarak döndüğünü ve herkesin dikkatli olması gerektiğini açıklamışlardı. Ancak bakanlık bu olayı kapatmak için haberin yalan olduğunu söylemişler ve Dırdırcı Gazetesine uyarı cezası vermişlerdi. Peki geçen gün olay neden açıklanmadı büyücülere... Bu olayların neden açıklanmadığının cevabını sadece Sihir Bakanı biliyor. Biz sizlere bu köşeden tüm gerçekleri yazmaya devam edeceğiz.
Sihirli Günler sevgili Dırdırcı okurları...
En son Kyan Carver tarafından Çarş. 01 Nis. 2009, 19:06 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Amortentia Cécile Derwent Emekli Cadı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1343 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 13574 Ekspresso Puanı : 24 Kayıt tarihi : 26/08/06
| Konu: Geri: Basın Başvuruları Çarş. 01 Nis. 2009, 19:05 | |
| Kyan Carver, başvurunuz reddedilmiştir. Ayrıyetten, bir başvuru yaparken üstteki bilgilendirme mesajının boş yere yazılmadığını göz önünde bulundurursanız, başvurduğunuz mevkinin dolu olduğunun da farkına varırsınız. | |
| | | Kyan Carver
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 7 Yaş : 32 Kan statüsü : Melez Galleon : 11470 Ekspresso Puanı : 1 Kayıt tarihi : 18/03/09
| Konu: Geri: Basın Başvuruları Çarş. 01 Nis. 2009, 19:08 | |
| | |
| | | Amortentia Cécile Derwent Emekli Cadı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1343 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 13574 Ekspresso Puanı : 24 Kayıt tarihi : 26/08/06
| Konu: Geri: Basın Başvuruları Çarş. 01 Nis. 2009, 19:09 | |
| Başvurunuzun reddedilmesinin nedeni başvuruyu yanlış yazmanızdan öte bu mevki için yeterli görülmemenizdir. | |
| | | Rose Evelyn Constantine Dırdırcı Editörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 427 Yaş : 31 Kan statüsü : safkan Galleon : 11642 Ekspresso Puanı : -1 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: Basın Başvuruları Çarş. 01 Nis. 2009, 20:16 | |
| Ad/Soyad:Rosaline MargossaYaş:22RP İÇİN: Tıklayınız.İstenilen yer olarak:Dırdırcı Editörlüğü lütfen.^^ | |
| | | Amortentia Cécile Derwent Emekli Cadı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1343 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 13574 Ekspresso Puanı : 24 Kayıt tarihi : 26/08/06
| Konu: Geri: Basın Başvuruları Çarş. 01 Nis. 2009, 20:52 | |
| | |
| | | Rose Evelyn Constantine Dırdırcı Editörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 427 Yaş : 31 Kan statüsü : safkan Galleon : 11642 Ekspresso Puanı : -1 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: Basın Başvuruları Çarş. 01 Nis. 2009, 20:54 | |
| | |
| | | Juliet Nosferatu Gelecek Postası Muhabiri
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1 Yaş : 34 Galleon : 11430 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 03/04/09
| Konu: Geri: Basın Başvuruları Cuma 03 Nis. 2009, 16:12 | |
| Ben vampirlik için başvurdum. Ayrıca bir meslekte çalışmak istiyorum. Twilight te belirtildiği gibi vejeteryanım .d Gelecek Postası Muhabirliği olabilirse başvurabilirim. - Spoiler:
Utandırıcı bir hastalık haline gelmişti artık bu mutsuzluk. Bir taş kadar mutsuzdu. Hayır, bir taştan daha mutsuzdu, zira kimse taşları terk etmez ve taşlar ölmezdi. Ama o terk edilmişti, değersiz bir eşya gibi fırlatılmıştı bir kenara. Ya ölüm?? Sürekli daha aşağılara iniyordu ve geri sıçramak için basacak bir zemin bulamıyordu. Denemiyor muydu ki? Ama ertesi gün aynı rezalet yeniden başlıyordu. Bir cin cüceden farksız gibiydi bu haliyle. Belki de ağır bir depresyondaydı. Ama neydi bu tepki, herkes böyle zamanlarda mutsuzluk sokağında kaybolmaz mıydı? Aynanın karşısında yere çökmüştü ve nefretle bakan gözlerin eşlik ettiği hayal kırıklığıyla yorulmuş bir yüzle karşı karşıyaydı. Kısır bir döngü çerçevesinde sürdürüyordu yaşamını. Zincirden bir parça kopsa dünyanın sonu gelecekti sanki. Suçlu hissediyordu Brigitte kendini. Başka suçlayacak biri var mıydı sanki? Kurbanın ipini çekmeye hazır cellât misali, geriye doğru sayıyordu onun hayatını çekip almak için.
Gök yüzündeki bulutlar gecenin koyu karanlığında pamuksu beyazlığından sıyrılıp lacivertimsi bir renge bürünmüştü.Henüz dolunaya tamamlanmamış ay her zamanki gibi gökyüzü denilen sarayında tahtına oturmuş bütün ihtişamiyle Brigitte’ye bakıyordu. Bazen camı açıp kendini düşen kar tanelerine eşlik etmek için aşağı bırakmak ne kadarda güzel olurdu. Hayata karşı bir boş vermişlik, yenilmişlik içindeydi. Sonu olmayan kapkaranlık bir yoldaydı, çıkış aramıyordu. İçinden bir ses çıkışın nerde olduğunu bilse de yine boşunaydı! Nereye giderse gri bulutları da sürüklüyordu peşinden. Zaten güneş bir onun içine doğmuyordu nedense. Nedense??
Huzursuzca aynanın karşısından kalkarak onun için köle yemeğinden farksız olan öğlen yemeğine gitmek için saçlarını topladı. Artık şu yerden kurtulmak istiyordu ama nasıl. Daha 12 yaşındaydı ve gideceği yada saklanacağı hiçbir yer yoktu. Terliklerinin çıkardığı sesle yatak ve diğer demir eşyalardan oluşan yatakhanede ilerliyordu. Birden gözü gelen mektupların arasında kırmızı mühürlü bir mektup dikkatini çekti. Ona olmayacağı kesindi. Kendini bu hapishanede bulduğundan beri ona hiç mektup gelmemişti fakat içinden bir ses mektubun onun olduğu konusunda ısrar ediyordu. Kendisine gelmese bile kırmızı mührü yırtıp içindekileri okumak için can atıyordu. Bulunduğu yerde kimsenin olmadığından emin olmak için çevresini gözetledikten sonra mektubu aldı. Kendisine miydi gerçekten. Brigitte kendi ismini okuduktan sonra doğru olup olmadığını kontrol etmeden mektubu yırttı. Hızlıca gözlerini kağıtta gezdirerek yazıyı defalarca okudu. İşte bu bir çıkış yoluydu. buradaki zavallılardan bir farkının olduğunu biliyordu. Bütün o yaptığı şeylerin gerçek olduğunu da..
Hogwarts denen yerin neresi olduğunu bilmese de hiç uğranmayan bir yer olan kütüphaneden kendisi ile yada kendisinin içinde bulunduğu büyücüler dünyası ile ilgili okuduğu şeylerden bir okul olduğunu biliyordu. Bu zamana kadar ne kadar kendisinden emin olamasa da şimdi mektubu elinde tutuyordu. Sonunda ne olacağını bilmeden hızlıca eşyalarını toparladı. Kütüphaneden ödünç aldığı ve içinde büyücülerle ilgili tezlerin olduğu kitapları, hiç görmediği ailesinin ona bıraktığı ve Brigitte’nin hiç içine bakma değerini bulmadığı tahta işlemeli kutuyu ve azda olsa beğendiği birkaç kıyafeti çantaya tıkıştırdı. Umutsuzca yatakhanenin penceresinden alt kattaki holün çatısına ayağını attı. Onu bu halde görecek biri olsa çok fazla başına bela almış olurdu fakat o bir büyücüydü. Kimse ona yaklaşamazdı artık. Kızıl saçları hafif esen rüzgarda sallanırken dengesini kurmaya çalışarak çatıda yürüdü sonunda oturdu ve aşağı atladı. Bileği acımış olsa da buradan kurtulmanın sevinci onu yürümesi için tetikliyordu. Çantasını kollarına geçirdi ve olabildiğince hızlı koşmaya başladı. Hiçbir zaman çıkmadığı bu yetimhanenin uzun duvarlarına ve demir parmaklıklı kapısına tekrar baktı ve boyutundan baya bir uzun olan kapıyı açarak koşmaya başladı.
Yatakhaneden çok uzaklaşmıştı. Peki şimdi ne olacaktı? Aklında buradan ayrılmak varken bu kısmı hiç düşünmemişti. Cebinden ona gelen mektubu tekrar okudu. Evet Hogwarts’a kabul edilmişti orası tamamdı fakat şimdi ne yapacaktı? Hiç olmadığı kadar çaresiz olduğunu kabullenerek kaldırıma oturdu ve ona doğru bir sinek kanadı çırpılması kadar hızlı gelen ve onu şaşkınlıklar içerisinde bırakan mavi otobüse bakakaldı. Buda büyücülerin işiydi elbette. Düzensiz giyinimli garip bir adam basamaktan inerek kendince konuşmaya başladı ve konuşması ittiğinde Brigitte’nin çantasını kaparak içeri geçti. Brie’de çaresiz onu takip etti. Dışarıdan göründüğü kadar küçük olmayan otobüsün içinde yürürken kendine bir yer seçti ve kararmak üzere olan havayı incelemeye başladı. Herhalde şu anda ondan başka yapılacak bir şey yoktu. Yetimhanedeki cadılar onun kaçtığını öğrenince ne yapacaklardı acaba. Brie onların şaşkın ve bir o kadarda kızgın yüzlerini aklına getirdikçe sinsi sinsi gülümsüyordu.
-Düşüncelerinizi böldüm ama nereye gideceğinizi söylemediniz.
Brigitte irkilerek camda yansımasını gördüğü görevliye doğru döndü. Bu otobüse binmek o karanlık ve soğuk kaldırımdan kurtulmak için doğru bir adımdı fakat bundan sonrası arapsaçı gibiydi. Karşısındakine karşı bilmemezlikle karışık bir hareket sergilerken karşısındaki durumu anlamıştı ve konuşmaya hazırlanırken Brigitte
-Ee.. Ben.. Ben evet büyücüyüm vee..ee
Biraz duraksamadan sonra cebindeki kabul mektubunu çıkartarak gösterdi ve
-İşte buda kabul mektubum..
Brigitte hafifçe sırıtarak durumdan kurtulduğunu düşündü. Ama hala nereye gideceği hakkında bir fikri yoktu.
-Gideceğiniz bir yer yoksa sizi Çatlak Kazan’a bırakabiliriz.
Brigitte hatırlamış gibi yaparak kafasını evet anlamında salladı. Kafası uçan bir arının kanadı kadar hızlı çalışıyordu. Çatlak kazan denen o yere vardıklarında yırtması gereken bir durum daha oluşacaktı. Ama bugünün şanslılığıyla ondanda kurtulacağından emindi.
Sarsıntılı bir duruştan sonra çantası sırtında otobüsten indi ve karanlık sokakta bir arkaya bir öne baktı. Ve ona doğru gelen siyah, uzun ve düz saçlı kadınla karşı karşıya kaldı.Brie’nin konuşmasına izin vermeden karşısındaki sevimli görünmeye çalışan kadın söze başlamıştı bile.
-Brigitte Felicia MAGUİRE.
Brie sessizliğini korurken karşısındaki konuşmaya ısrarlı gibi görünüyordu.
-Hiçbir zaman zekandan şüphe etmemiştim zaten. O yüzden seni burada beklemeyi tercih ettim, buraya gelmeyi başaracağını bildiğim için.. Benim kim olduğumu ve özellikle kendinin kim olduğunu merak ettiğini çok iyi biliyorum. Ben Meredith.. Biliyorum bu anlattıklarım seni çok sinirlendirecek fakat başında kimsenin olmamasını istemezlerdi. Sanırım içinden kim diye soruyorsun; beni annenle baban görevlendirdi. Sanırım şimdilik yeterli. Dahasını içerde bir şeyler içerek konuşalım ne dersin?
Brigitte içinde oluşan nefreti bastırmaya çalışarak omzuna el atan Meredith’in elini çekerek önden içeri girdi. ‘’Annemle babam mı görevlendirmişler hem de yalnız kalmamam için öylemi..Ne kadarda iyi düşünmüşler!!’’ Brigitte nefretini kusmamaya çalışsa da içinden düşündüklerini kimse engelleyemezdi…
| |
| | | Euphoria Szôlôssy Vendéglője Restorant Sahibesi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 862 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan ~ O dahil kimse bunu bilmese de. Galleon : 12110 Ekspresso Puanı : 35 Kayıt tarihi : 21/03/09
| Konu: Geri: Basın Başvuruları Cuma 03 Nis. 2009, 16:41 | |
| Rütbeniz veriliyor; ayrıca lütfen kendinize bir soyad seçiniz. ^^ | |
| | | April Jacquéline Fioré Follia Revue Editörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 41 Yaş : 31 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11486 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 29/03/09
| Konu: Geri: Basın Başvuruları Cuma 03 Nis. 2009, 17:56 | |
| April Jacquéline Girlayn 19 Follia Revue -> Editörlük
Sessiz ve körpe dalgaların ardında ufak bir kumsal uzanıyordu. Elleri arkasında yürüyen yaşlı adam bir kaç adımda bir yoruluyordu. Uzun süren nefes alıp verişinden sonra gene aynı tempoyla devam ediyordu.Kumsalın ortasında duran yırtık giysili kadın denize bakıyordu. Dalgaların gidiş gelişleri kadının ayaklarını kuma boğuyordu. Kum taneleri ayaklarınını hafifce gıdıklıyarak kayıyorlardı. Bacaklarına yapışmış bir kaç kum tanesi kendilerini yere bırakıyorlar. Kırmızı kıvırcık saçları kadının avucunun içine doluyorlardı. Eline gelen pul pul tuzlar onu sakinleştiriyordu. Rengi atmış yüzü mavi gözlerinin parlamasına neden oluyordu. Ayakları bir kaç adım attı. Gözleri büyüdü. Kırmızı dudaklarının arası açıldı. Denize doğru ilerlemeye başladı. Bitmişti artık, zaman biel kalmamıştı geride. Ellerini tutucak kimsesi, yanında olucak bir dostu bile yoktu. En büyük aşkını kaybetmiş ilerliyordu. Denizin tuzu avuçlarına gelmeye başlamıştı. Buda denizin bel boyunu aştığını gösterirdi. Artık kendini mavi derinliklere bırakıcaktı. Mavilikler arasıdna kaybolucak ufak bir çocuktu. Ellerindeki ufak nasırlar denizin tuzundan yanıyorlardı. Canını acıtan tuzlar ellerine baskı uyguluyorlardı. Acı onu ölümüne davet ediyordu.
Belinde azgın dalgaların içince bir dokunuş hissetti. Yerinden kıpırdamıyordu. Ama bir şey onu kendine çekyordu. Oldukça güçlü kollardı bunlar. Bir oğlanın sevgi dolu ama soğuk kolları. Lizzie kendini bu oğlanın kollarında buluvermişti. Oldukça sevgi dolulardı. Ama Lizzie titriyordu. Bu ölen aşkını görmekten değildi. Bu aşkının soğuk kollarında olmaktandı. Korkuyla geri çekildi. Çocuğun soğuk kollarından kendini kurtardı. Adımlarını sıklaştırarak uzaklaştı. Çocuğun yara almamış hissiz yüzüne baktı. Titreyen dişlerinin arasından konuşmaya başladı;
"Sen... ama.. ma bu ola..amaz!"
Oğlan kırmızı dudaklarını bükerek kızı süzdü. Gözleri bal rengindeydi. Hatta tarif edilemeyen bir renkteydi. Sıvı altın renginin sulu haliydi. Kızın mavi gözlerinin ve ateş saçan kırmızı buklelerinin arasında çok belli oluyorlardı. Kız kızıl saçlarını geriye atarak üstündeki ıslanmış elbiseden bir sopa çıkardı. Büyümüş gözlerle karşısında ki bu soğuk çocuğa baktı. Çocuk dudaklarını daha fazla büktü. Artık yüzünde ki neşe tamamen gitmiş yerini büyük bir boşluğa bırakmıştı. Kızın titreyen dişleri aralandı. Kısık bir ses "Sersemlet.." diye soludu. Sopadan ufak bir ışık huzmesi çıkıp hedefini şaşırdı. Oğlanın bal rengi gözleri siyaha çalmıştı. Güneşin batan ışığı oğlanın üstüne yansıdığında teni pul pul oluvermişti. Denizin tuzları kadar parlak, elmaslar kadar pürüzsüzdü. Kız geriye bir adım attı. Yerde duran deniz kabuğuna takılıp kumsala düştü. Asası elinden fırladı ve denizin dalgaları arasında kabolmuştu. Oğlanın gözleri artık iyice karamıştı. Göz bebekleri seçilmez bir halde parlıyordu. Kızın yerdeki vicuduna doğru ilerliyordu. Kızın gözleri büyümüştü.
Sessiz sahilde büyük bir çığlık sesi yankılanmıştı. Yaşlı adamın adımları derin soluklarla temposunu kaybetmişti. Denizin maviliği bordo tonlara çalan bir kırmızılıkla parlıyordu. Deniz sanki bir kıyamet bulutuna dönmüştü. Yaşlı adam tek elini kalbine götürüyor ve diğer eliyle bacağını hızlandırıyordu. Sekerek ilerlemesini sürdürdü. Sahilin sonunda artık gidicek bir yer kalmamıştı. Arkasında ki sessiz gölge kendini elevermişti. Uzun beyaz dişlerinden denizin bordo renkli sıvısı süzülüyordu. Dudakları kırmızılıkla parlıyor, teni eski soğukluğunu koruyordu. | |
| | | Euphoria Szôlôssy Vendéglője Restorant Sahibesi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 862 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan ~ O dahil kimse bunu bilmese de. Galleon : 12110 Ekspresso Puanı : 35 Kayıt tarihi : 21/03/09
| Konu: Geri: Basın Başvuruları Cuma 03 Nis. 2009, 18:09 | |
| Editörlüklerimizin her ikisi de dolu? Muhabirlik için başvuracaksanız da; lütfen hangi gazete/dergiyi istiyorsanız ismini yazınız. | |
| | | April Jacquéline Fioré Follia Revue Editörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 41 Yaş : 31 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11486 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 29/03/09
| Konu: Geri: Basın Başvuruları Cuma 03 Nis. 2009, 18:48 | |
| Hayır şey ben Follia Revue adında yeni bir dergi çıkartmak istiyorum.
| |
| | | Euphoria Szôlôssy Vendéglője Restorant Sahibesi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 862 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan ~ O dahil kimse bunu bilmese de. Galleon : 12110 Ekspresso Puanı : 35 Kayıt tarihi : 21/03/09
| Konu: Geri: Basın Başvuruları Cuma 03 Nis. 2009, 19:31 | |
| Bu dergi hakkında açıklayıcı, dört - beş satırlık bilgi verirseniz size yardımcı olabileceğim. | |
| | | April Jacquéline Fioré Follia Revue Editörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 41 Yaş : 31 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11486 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 29/03/09
| Konu: Geri: Basın Başvuruları Cuma 03 Nis. 2009, 20:11 | |
| Follia Revue: Büyücü dünyasının ünlü müzik adamalrının, yazarlarının ve oyuncuların, yeni çıkan filmlerin ve bütün dedikoduların alınabileceği bir yerdir. Oldukça güncel haberlerin bulunduğu can sıkıntınıza birebir bir dergidir. Popiler büyücü kültürünün yansıtıldığı bir yayındır. Aynı zamanda eski büyük büyücü olaylarından her ay bir konu haber alınarak büyüclerimizi biraz daha bilgilendirmeyi amaçlamıştır. Dergide yeni moda ve ürünlerin reklamalrı çıkabileceği gibi çeşitli mekanalrında reklamları çıkar.
| |
| | | Euphoria Szôlôssy Vendéglője Restorant Sahibesi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 862 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan ~ O dahil kimse bunu bilmese de. Galleon : 12110 Ekspresso Puanı : 35 Kayıt tarihi : 21/03/09
| Konu: Geri: Basın Başvuruları Cuma 03 Nis. 2009, 21:09 | |
| | |
| | | Alyssa Jane Stephanié Dırdırcı Muhabiri
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11430 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 04/04/09
| Konu: Geri: Basın Başvuruları C.tesi 04 Nis. 2009, 01:03 | |
| Ad & Soyad: Alyssa Jane Stephanié Yaş: 20 Meslek: Mümkünse Dırdırcı editörü mesleğini almak istiyorum. (İki kişi oluyorsa tabi) Örnek RPG Ertesi sabah evde ilk uyanan Alyssa oldu. Bir süre yattığı yerden kalkmadan, dört direkli karyolasının perde aralığından gelen güneş ışığında tozların girdaptaymış gibi dönüşünü izleyerek, o günün cumartesi olduğu düşüncesinin tadını çıkardı. Uykuluğu sessizliğe ve güneş ışığının taptaze görünüşüne bakılırsa, şafak henüz sökmüş olmalıydı. Yatağının çevresinde ki perdeleri açtı, kalktı ve giyinmeye başladı. Kuşların uzaktan gelen cıvıltıları dışındaki tek ses Malikanenin evi temizlerken olan söylentileriydi. Alyssa o cini hiç anlamıyordu, temizliği neden bu kadar erken saatte yapıyordu. Bu soruyu düşünmek için her sabah vakit harcadığı gibi bu sabahta düşünmekten kendini alı koyamadı. “ Pat ” Karyolasının hemen yanında bulunan ve her zaman tozlu olan camdan gelmişti bu ses. Sesi duyar duymazda sakar baykuşu Trester olduğunu anladı ve hemen pencereyi açtı. Bakanlıktan gelmişti bu mektup, fazla beklemeden açtı. Mektubun acilen yazıldığı, içerisinde bulunan yazıdan anlaşılıyordu. Neredeyse okunaksızdı, çözmekte güçlük çekiyordu. Mektupta acilen bakanlığa çağırılıyordu, sanıyordu ki acil bir toplantı gerekti. Tam da gezeceğim diye sevinen Alyssa’nın planları suya düşünce surat astı. Hemen resmi bir cüppe giyinerek bakanlık binasına cisimlendi. Bakanlığın çok kalabalık olduğu cisimlenir cisimlenmez anlaşılmıştı, içerisinde ilerlemekte güçlük çekiyordu. Havada uçuşan kağıt parçaları her zaman ki gibi bakanlığı süslüyorlardı bunun yanı sıra bakanlığın tam ortasında bakanın devasa bir resmi vardı. Yani buraya giripte o resmi görmemek mümkün değildi. Uçuşan kağıtlardan biri Alyssa’ya doğru geliyordu, Alyssa yönünü şaşırdı herhalde diyerekten kendini bir hışımla kenara attı ama kağıt ona aitmiş ki yönünü Alyssa’ya doğrulttu. Alyssa’da kağıdı açtı, bu sefer ki kağıtta mahkemenin zemin katta olacağı yazılıydı. Alyssa bir yandan zemin kata inerken bir yandan da acaba neden orada oluyor, acaba bunun sebebi gelen konuğumuz mu , yoksa diğer salonlar dolu mu gibi sorularla kendini boğuyordu ki asansör rehberinin sesi duyuldu “ Zemin kat ! ” Alyssa seri adımlarla zemin katta tek bulunan mahkeme salonuna ilerledi. Tahta kapıyı aralarken çıkan “gıcırrtt” sesi her zaman ki gibi kulak tırmalayacıydı. İçeri girdiğinde neredeyse bütün büyücüşüra üyelerinin geldiğini gördü ve kendisini ilk gördüğü boş koltuğa attı. Kimseyle konuşmayıp sessiz kalmayı tercih etti.
Dakikalar bardaktan boşalırcasına geçiyordu ki yarım saat olmuştu. Sonunda devasa tahta ve yarısı çürümüş kapı açıldı. Görevliler tarafından bir mahkum getirilmişti, getirilen mahkum kafasını kaldırmamakla beraber konseyin tam karşısında bulunan sandalyeye oturdu. Mahkumun oturmasıyla bakan ince ve tiz olan sesini sergiledi.” 27 Ocak Perşembe tarihinde saat 23:30 civarında hogsmeade şehrinde işlemiş olduğunuz cinayetlerin gerekçesi ile burada, yüce konsey üyeleri karşısında bulunuyorsunuz. Sizden isteğim biz size soru sormadıkça konuşmayınız “ Dedi, bakan. Fakat çok soğuktu. Alyssa zaten suçlulara karşı hep soğuk olmuştur, diye düşünürken bakan sorularını mahkuma yöneltmişti. “Bu tarihte Hogsmeade’de olduğunuz doğru mu ?” Dedi bakan. Soruyu duyan adam ilk kez kafasını kaldırdı ve o tiksinti verici yüzü ortaya çıktı. Adam kafasını kaldırdığında bütün büyücüşüra üyeleri adama tiksinti dolu bakışlarla bakmışlardı. Adamın yüzü kesikler ve her kesikten boşalan kanlarla doluydu. Kendisi bir ölüm yiyen olduğu için buna pek şaşırmamıştı.” evet “ Dedi, adamın o kalın ve ürkütücü sesi. Cevap üzerine bakan tekrar sorusunu yöneltti ;” 3 Büyücünün sebepsiz yere canına kıydığınız doğru mu ?” Dedi, bakan. Alyssa olayı ilk kez duyuyordu, demek ki bu adam üç büyücüyü öldürmüş ve hepsi aynı gecede büyük cesaret diye düşündü. Adam aynı yanıtı tekrarladı, Alyssa ve diğer büyücüşüra üyeleri hayretlerle baktılar. Karşısında oturan adam boş yere yani can sıkıntısından 3 büyücüyü öldürmüş ve rahat davranabiliyor, hiç olmazsa insan ürker diye düşündü Alyssa. Bakan ayağa kalktı;” Karar-“ dedi fakat Alyssa aniden bakanın sözünü kesti kesmekle kalmayarak bakana baş kaldırdı; “ Nasıl yani nedenini sormayacak mıyız? Geçerli bir sebebi olabilir.” Dedi, kendi bile ne dediğinin farkında olmayarak. Alyssa sesini kesmesiyle bütün konsey kendi arasında mırıldanmaya başladı. Bakan sessizlik oluşması için elindeki tokmağı sertçe masaya vurdu ve bütün konsey sustu, bakan konuşmaya başladı.”Mrs. Alyssa, gerek duyduğum bir soru olursa bu soruyu ben sorarım, büyücüşüra üyeleri soru sormak için el kaldırırlar sizin yaptığınız ise sadece terbiyesizlik” Alyssa utanıp kızarmıştı aslında daha söyleyeceği laflar vardı ama biraz daha konuşursa azkabanı boylayacağı şüphesine düşünce vazgeçti. Bakan ise Alyssa’nın sustuğunu görünce güldü ve tekrar konuştu.” Karar mahkum geçerli bir sebep sunan kadar Azkabanda tutulacaktır. Bir daha ki duruşmaya bir sebep bir tanık bulursa ve geçerli bir sebebi olursa Azkabandan çıkarılacaktır.” Dedi ve tokmak yine masayı buldu. Görevlilerin gelmesiyle sandalyede oturan adam salonu terk etti. Zaten adamın ettiği 2 kelime vardı onlarda aynı eklimeydi Alyssa adamın neden bir sebep söylemediğini merak etse de bunu burada dile getirmemeye ya bir sonraki mahkemede ya da mahkumun bulunduğu yer olan azkabanda onu ziyaret edip sormaya karar verdi. Adımlarını kapıya yöneltirken birçok yüzün ona bakıp mırıldandıklarını fark etti fakat onlarla ilgilenmemeye kararlıydı. Çıkarken hem bir cumartesim gitti hem de Bakan’dan azar işittim diye düşünüyordu. | |
| | | Euphoria Szôlôssy Vendéglője Restorant Sahibesi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 862 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan ~ O dahil kimse bunu bilmese de. Galleon : 12110 Ekspresso Puanı : 35 Kayıt tarihi : 21/03/09
| Konu: Geri: Basın Başvuruları C.tesi 04 Nis. 2009, 21:14 | |
| Bir dergide veya gazetede çalışan editör sayısı birden fazla olamaz, bu nedenle muhaberlik rütbeniz veriliyor. İyi rp'ler. | |
| | | Daphne Zoe Launy Son Dakika Editörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1162 Yaş : 31 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12459 Ekspresso Puanı : 7 Kayıt tarihi : 21/12/07
| Konu: Geri: Basın Başvuruları C.tesi 04 Nis. 2009, 21:45 | |
| Son Dakika adında bir dergi gazete açmak istiyorum. Dedikodu, dedikodu, dedikodu! Kim neredeydi? Kiminleydi? Akıl karıştırıcı sorular ve popüler insanların hayatı işte bu gazetede. Ayrıca, bomba haberler, gündeme oturan bütün olaylar burada. Bu sıradan bir gazete değil. Gazete ve derginin birleşimi. Ciddi, ama eğlenceli, Dedikodulu ama gerçek, çikolata tadında! Gündem ve ünlüler, yaşanan olaylar ve yaşanacak olaylar! Hepsi bu dedikodusu bol eğlenceli gazetenin içindedir! Rp: - Spoiler:
Rüzgar, sank ikisinide hafifletmek ister gibi soğuk soğuk esiyordu. Ay, tüm gücüyle parlıyor, geceye tatlı, loş bir ışık yayıyordu. Ancak Avril Delacour, cisimlendiği için bunu fark edemezdi, nitekim yanındaki de. Anon, küçük sayılabilecek bir odada yaşıyordu, epey dağınıktı da. O da, bunun utancında gibi gözükerek, sağlam bir aklapakla yolladı asasıyla. Avril usulca onu izliyordu. O ilk görüşte aşık olduğu adamı... Avril ilk defa böyle duygular hissediyor, heyecanlanıyordu. Yanaklarının kıpkırmızı kesildiğinin ayırdındaydı zaten. Ama aklı fikri, şu an karşısında duran ve az sonra onun olacak olan yeşil gözlü adamdaydı. Gözlerinin yeşilliği, ona mavi sevdasını bıraktırıp her gördüğü yeşilde kaybolmasını sağlıyordu adeta. O, bunları düşünürken Anon, kollarını terden sırılsıklam olmuş Avril'in boynuna dolayıverdi. Yutkundu Avril. Başını onunkine dayadı, llerini nereye koyacağını bilemez bir halde sallandrıyordu, en sonunda onun blini sarıverdi. Aynı filmlerde olduğu gibi, dakikalarca öyle kaldılar, sanki birbirlerine susamışlardı yıllardır. Avril, güldü kendi kendine. Zaten onun çin öyle değilmiydi? Karşısındaki, onun susamışlığıydı ona göre... Böyle düşününce, daha bir sıkı sarıldı. İçi, sanki dünyanın bütün çikolatalarını yemiş gibi kıpır kıpırdı. Orada, gece caddeye yol gösteren tek ışığın altında, dakikalarca öyle kaldılar. Sessizce. Sanki daha bir kaç dakika önce öpüşmemiş gibi, ilk defa aşık olan ve ilk defa öpüşen okul çağında iki genç gibi tutuluyla sarıldılar birbirlerinin dudaklarına. Yudumluyorlardı sessizliği sanki bitimine az kalmıştı. Avril, saçları geriye itilirken açtı gözlerini, öğle uykusundan uyanmış bir çocuk gibi mahmur bakışlarla süzdü karşısındaki iki çift yeşil gözü. Biraz daha kavradı belini, şu anda sadece onunla başbaşa kalmayı istiyordu. Dakikalarca, saatlerce, hiç konuşmadan. Ama bozuldu sessizlik: “Saat çok geç oldu ama şansım yaver giderse belki açık bir yerler bulabilirim Canın istediği özel bir şey var mı?” Özel bir şey mi? Zaten çok özel bir şeye sahip değil miydi şu anda, onu kolarının arasında tutmuyor muydu? Gülümsedi. “Sadece Seni…” Bu cevap, sanki onu daha özel kılıyordu. Sımsıkı sarıldı Avril'e. Vücutları ayrılmaz bir bütünmüş gibi, ikiside ayrılmak istemiyolardı. Ama Anon, düşündüğünü gerçekleştirmek amacıyla, koparır gibi ayırdı bedenini. Avril sanki çırılçıplak gibi hissediyordu kendini. Utaırmış, ya da boş kalmış gibi karnını sarmaladı. AMa çok mutluydu, hiç olmadığı kadar. “Kendi evindeymiş gibi rahat hisset” dedi o sırada terden ve nemden dolayı Avril’in düzgün vücut kıvrımlarına yapışmış ince elbisesini görüp “Ben gelene kadar duşta alabilirsin… Banyoda sıcak su var.” Avril, zaten duş almayı istiyordu, başını salladı. Ellerini belinden zorla koparır gibi çekti, Anon kapıya yönelmişti çünkü. Am tam çıkacakken, içeriye dönüverdi. Avril onun resmi cüppesi yüzünden geri döndüğünü düşündü, öyle ya dışarı çıkıp Muggle'ların arasına karışacaktı. Ellerini ardında birleştirdi, azarlanmaktan korkan suçlu bir kız çocuğu gibi duvarın köşesine yaslandı. Bavuluna yönelmiş kıyafet çıkartan Anon'u gözlemliyordu. Onu ve muhteşem vücudunu... Bir yandan utanıyor, gölgeler arasına kaymayı diliyordu, bir yandan da gözlerini ayıramıyordu işte. Soyundu, soyundu, en sonunda bir boxer ile kaldı. Durakladı bir na. Başını hafif çevimiş gibidi, ama Avril hiç bir şey göremedi, öylesine durmuş gibiydi. Çabucak kendisinden kaçan iki göz bebeği görür gibi oldu, yine de anlamamıştı. Biraz daha kaydı duvara. Bu haliyle, vazo kırmış da annesinin dayağından korkan küçük bir kız çocuğu gibi gözüküyordu. Anon, kotunu giymiş, eline aldığı tişört ile dışarı çıkmaya hazırlanırken, Avril'i belinden çekip dudaklarını dudağına bastırdı. Avril kahkasının eşiğinde bir gülücük gönderdi o çıkarken. Evet, gitmişti işte. İlk olarak duş almayı uygun gördü. Üzerindeki operatör doktor kıayfetine benzeyen beyaz önlüğü, iki hamlyle yatağa fırlaıverdi. Çıplak kalmıştı, sağ tarafta hazır duran büyük havlulardan birini beline dolayıp, banyo olduğu anlaşılan odanın içindeki tek kapıya yöneldi.
On beş dakika sonra, tamamen temizlenmiş bir halde, banyoda saçlarını tarıyordu. Büyük havluyu bedeninin etrafına sarmalamıştı, omuzları açık kalıyordu. Keniini bu haliyle beğeniyordu işte, boyalardan ve abartıdan uzak... Daha saftı insanlar böyle, daha temizdi. Aynaya son bir bakış attı ve, pirinç kapı kolunu çevirdi. Şaşırıverdi birden, ışıklar sönmüştü. Neler oluyor, diyen bakışlarla etrafı süzdü, Anon önünde bi tepsiyle yatağın üzerinde duruyordu. Biraz yaklaşınca, bunun çin yemekleriyle dolu bir tepsi olduğunu gördü, yatağa epey yakındı, ourdu. Anon, bütün kızların içini eriten o gülümsemesiyle Avril'in şaşkın yüzünü süzüyordu. Avril daha önce hiç çin yemeği yediğini hatırlamıyordu. Gülümseyerek Anon'a döndürdü bakışlarını. Bedeninin ileriye attı birden, tamamaen yatağın üzerindeydi. O hızla, Anon'u öpmeye başlayınca arkaya devirdi onu. Arsız bir sokak kadını gibi hissediyordu kendini. Bu duyguyu en son 15 yaşında, okul bahçesinde kız arkaşaının gözleri önünde Tom'u öperken yaşamıştı. Ama şimdi ortada bir kız arkadaş yoktu, sorun da yoktu dolaylı olarak. Elleri Anon'un yanaklarındaydı, dudaklarına susamış gibi uzun uzun öpüyordu onu. Birden, kenarından bağladığı havlunun bir kısmı açılıverdi. Utançla kendini çekerken bir yandan da açılan göğüslerini örtüyordu havluyla. İkili yatak örütüsünün bir kısmı bacağına dolandı, onu çekeyim derken havlu tekrar açıldı. İki kat ebeter bir utançla, özür dilercesine bakış attı Anon'a. Ama bunun saçma olduğunu biliyordu, az sonra daha ileriye gidicekleri gün gibi ortada değil miydi zaten? ''Ah, rahibe ruhum tutmasa olmuyor sanki'' diye söylenirken, düşüncelerini sözcüklere döküyordu, sanki az önceki şeyler olmamış gibi konuşuyordu: ''Ne güzel şeyler bunlar. Daha önce hiç çin yemeği yememiştim ben. Ne diye zahmet ettin, olmasa da olurdu.'' dedi. Bir yandan da çiçekleri okşuyordu.
| |
| | | Euphoria Szôlôssy Vendéglője Restorant Sahibesi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 862 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan ~ O dahil kimse bunu bilmese de. Galleon : 12110 Ekspresso Puanı : 35 Kayıt tarihi : 21/03/09
| Konu: Geri: Basın Başvuruları C.tesi 04 Nis. 2009, 23:31 | |
| Derginiz açılıyor. Yeterince dergi ve gazete olduğundan bundan böyle yeni dergi veya gazete açmak için yapılan başvurular geçersiz sayılacaktır. Basında çalışmak isteyen üyelerimiz olan dergilerde veya gazetelerde çalışmak üzere başvuru yapabilirler. | |
| | | Kaitlynn Wanders Follia Revue Muhabiri
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 35 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11892 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 19/08/08
| Konu: Geri: Basın Başvuruları Paz 05 Nis. 2009, 14:39 | |
| # Kaitlynn Wanders # 18 # Follia Revue - Muhabirlik # Ben Lisa Wanders. Sitede rp'lerim mevcut. Buraya yine de bir tane bırakıyorum. Uygun görülmezse başka bir tane yazabilirim...- Spoiler:
Boğucu bir gün... Ardyne için günü özetleyen tek kelime bu olmalıydı. Boğucu. Masasında ki dosyalardan kaçıncı olduğunu bilmediği -bir süre sonra saymaktan vazgeçmişti- dosyayı bırakırken saat öğleden sonra 3'ü gösteriyordu. Laure'un izine ayrılmış olması gerçekten kötü olmuştu. Neredeyse bütün iş üzerine kalmıştı ve zevk alarak yaptığı işi yorucu bir hal almaya başlamıştı. Onun biran önce dönmesini umuyordu. Hem Laure döndüğü zaman belki oda bir tatile çıkabilirdi. Neredeyse 1 yıldan fazla olmuştu izin almayalı. O sırada aklına bir-iki gün sonra çıkacağı seyahat geldi. İşinin en güzel yanlarından biriydi bu. Hatta bu işi yapma sebebi bile denebilirdi. Seyahat etmeyi seviyordu. Bu yüzden buradaydı. İşlerin kontrolünü sağlamak için sürekli olarak irtibatta oldukları ülkelere seyahatler düzenleniyordu. Ardyne bundan keyif alıyordu. Fakat birde şu masa üstü işleri vardı. Kontrol edilmesi gereken bir sürü dosya ve masa başında geçen saatler... Bu mesleği seçerken bunları hesaba kattığından emin değildi. Normalde çalışkan biri sayılırdı ancak bu gerçekten sıkıcıydı. Bu işlerle genelde Laure ilgilenirdi. Ama şimdi o yoktu ve Ardyne yapmak zorundaydı. Neyse ki incelemesi gereken dosya sayısı azalmıştı. Yani yarısından fazlasını incelemiş gibi duruyordu ve belki birazını da ertesi güne bırakabilirdi. Neredeyse soğumuş olan kahvesinden bir yudum daha çekerken yeni bir dosyayı önüne çekip karıştırmaya başladı.
O sırada dikkatini dağıtan kapı sesini başta umursamamıştı ancak dışarıda ki her kimse içeri girmekte ısrarcı gibiydi. Gözlerini devirerek "Girin!" diye seslendi. Anında kapı tokmağını oynatıp içeri giren adam Delroy'dan başkası değildi. Delroy orta boylu, esmer, geniş omuzlu yakışıklı sayılabilecek bir adamdı. Her zaman ki gibi gülen yüzüyle Ardyne’yi selamladı ve onun davet etmesini beklemeden masanın önündeki koltuklardan birine tünedi. Elinde siyah kaplı bir dosya tutuyordu. “Hoşgeldin Delroy. O elinde tuttuğun ne? Sakın onu benim için getirdiğini söyleme çünkü zaten yeterince dosyayla uğraşıyorum.” dedi bitkin bir ses tonuyla. Delroy’un yumuşak kahkahası bu kez Ardyne’ye kulak tırmalayıcı gelmişti. “Merak etme bu sensin için değil. Bu dosyayla ben ilgileniyorum. Sadece ne yaptığına bakmaya geldim. Laure gittikten sonra sende ortadan kayboldun sanki hiç görünmüyorsun.” Ardyne biraz olsun rahatlamış gibiydi. Sahiden de son zamanlarda odadan çıktığı yoktu. İşler neredeyse tüm gününü alıyordu. Yemek yemek için bile odasından çıkmıyordu. Bakışlarını dosyalar üzerinde gezdirirken kısık fakat Delroy’un duyabileceği bir ses tonuyla konuşuyordu. “Ah evet biliyorum. Sadece… Son zamanlarda işler biraz yoğun. İşte o kadar.” Geçiştirerek cevap vermişti. Delroy’unda bunu fark etmesini umuyordu. Çünkü onu lafa tutarak vaktini çalıyordu. Biran öce gitse daha iyi olacaktı. Hem böylece Ardyne’de işine odaklanabilirdi. “Elbette. Hepimiz yoğunuz…” Delroy’un sesi birkez daha Ardyne’nin kulaklarını tırmalamıştı. Ses çıkarmadan bakışlarını önündeki dosyanın üzerinde gezdirmeye devam etti. Kısa bir sessizlik olmuştu. Ardyne ara ara yan gözle onu süzüyor ve Delroy’un üzerinde gezinen gözleriyle karşılaşınca tekrar işine dönüyordu. Aslında Delroy’u severdi ve iyi anlaşırlardı. Ancak birkaç kez kendisine asıldığını fark etmişti. Oysa Ardyne onunla kesinlikle ilgilenmiyordu. Bunu da açıkça gösteriyordu. Yaklaşık 3 dakika –Ardyne’ye saatler gibi gelmişti- süren sessizliğin ardından Delroy ayaklanmıştı. “Pekâlâ. O halde sana iyi çalışmalar. Odana bu kadar kapanma. Özletiyorsun kendini…” Yine kocaman gülümsemesini yüzüne takmış bir şekilde göz kırptı ve odanın kapısından çıkıp gözden kayboldu. Ardyne onun gidişini izlemek yetinmişti. Kapıdan çıkar çıkmaz rahat bir nefes alıp arkasına yaslandı. ‘Aptal’ diye geçirdi içinden. Bazen ondan gerçekten nefret ettiğini hissediyordu ancak işi konusunda ona yardımcı olduğu için arkadaşlığını bozmak istemiyordu. Delroy ile gerçekten bir çıkar ilişkisi vardı ve bundan şikâyetçi değildi. Sessizce geriye kaç tane dosya kaldığına baktı ve umutsuzca incelemeye devam etti. Şimdi sadece çıkacağı seyahati düşünmeyi istiyordu. 2 gün sonra bu masadan ve dosyalardan kurtulacak Almanya’da olacaktı. Tabi bu bir iş gezisi olacaktı fakat yine de eğlenceliydi. Daha önce iş için oraya kim bilir kaç kez gitmişti. Hepsi de gayet eğlenceli geçmişti. Yine öyle olacaktı. Yani öyle olmalıydı…
Laure ve Delroy NPC karakterdir...
| |
| | | Elizabéth Adrianna Malfoy Perfect Li(f)e Yazarı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1443 Yaş : 36 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12571 Ekspresso Puanı : 41 Kayıt tarihi : 15/02/08
| Konu: Geri: Basın Başvuruları Paz 05 Nis. 2009, 19:12 | |
| | |
| | | Clytemnestra Kanáris Yazar
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 14 Yaş : 37 Galleon : 11422 Ekspresso Puanı : 3 Kayıt tarihi : 23/04/09
| Konu: Geri: Basın Başvuruları Perş. 23 Nis. 2009, 19:35 | |
| Clytemnestra Kanáris 22 Yazar- Spoiler:
Eski bir rp ama yine de koyuyorum. Kabul edilmezse yenisini koyabilirim. :]
“Hatırlamakla değişse hatıralar… Bile bile değişmeyeceklerini, tek tek çekip çıkarıyor hafızasının raflarından her birini. Sil baştan yaşıyor çoktan yaşanmış bitmiş şeyleri. Geçmiş, çiğneye çiğneye tadı çoktan acılaşmış bir sakız olmuş damağında. Çektikçe uzuyor. Kâh bir gün evveline kâh on sene öncesine erişiyor. Tekrar tekrar aynı şeyleri hatırlamaktan sıkılmamış kadın. Sıkılmış kendisi olmaktan.”
Çok şey düşünüyordu oturup kaldığı mermer döşemenin üzerinde. Bedeni şüphesiz bir heykeli andırıyordu. Soğuktu bedeni, cansızdı. Sureti bir hayalet görmüşçesine ifadesiz ve bembeyazdı. Gözlerini çevreleyen mor-siyah halkalar yüzündeki tek renkti. Saçları sonbaharı andıran solukluğu ve rengiyle ensesinde küçük bir tokayla tutturulmuştu. Çatlamış dudakları birleşmemişti, aralarından çıkmak isteyen ama cesaret edilemeyen cümleler vardı. O yumuşak ve narin eller ise artık o bembeyaz sureti gizlemeye yetiyordu. ‘Peki ya neden?’ diye soruyordu o kadın kendisine, belirli bir nedeni, sonucu, amacı var mıydı ki? Elinde sadece ve sadece yaptığı hatalar ve bu hataların sonucu olarak katlandığı acılar vardı. Yararından çok zararı dokunan aşkı, güçsüzlüğü, duygusallığı ve amaçları sandığı hayalleri kırmamış mıydı tek tek kalbini? Tuzla buz olan duygularını dağıttığı yerlerden toplamak çok gücüne gidiyordu. Ama yine de kopamıyordu geçmişinden, en başa sarıyordu eskileri. Düzeltmek istiyordu hatalarını, düzeltemediği için hırslıydı bu kadar hayata karşı. En boktan zorluklar çıkartan hayat verdiklerini fazlasıyla geri alıyordu. Böyle her anını hayatla savaşarak geçirdiğin bir dünyada güçsüzler yaşayamıyorken mücadele etmesinin ne anlamı olabilirdi? Duygularının, varlığından haberdar olamadığı gücünün, hayallerinin tükeneceği gün uzak değildi. Ve tekrar sordu o kadın kendisine. Cevap veremedi, sözcükler söylenmeyi beklerken kadın onları yüzüstü bıraktı; bir zamanlar kendisini yüzüstü bırakan her şey gibi.
“Keşke demekten başka bir şey yapamıyor. Öylesine takılmış kalmış ki eskilere, ilgisi teması kalmamış ne şimdi ile ne de gelecekle. Zamanı kuyruğunda tutayım derken, An’ı kaybetmiş hepten. Bozuk plak gibi takılmış kalmış bir çentikte, yapışmış aynı nakaratın aynı dizesine, döne döne. Oradan öteye geçemiyor.”
Soğuk mermerin üzerinde gözlerini aralarken tutulmuş belini, soğuktan uyuşmuş her yerini yok saymaya çalıştı. Ağır hareketlerle ayağa kalkmaya çalışıyordu. Gün daha yeni ağarıyordu. Bu fırsattan istifade etmek istercesine sıcak bir duşa girdi, bembeyaz vücudu pembeleşmişti duş sonrası. Eski şekline girmek istercesine boyu dizlerinin biraz yukarısında siyah bir elbise giymiş, dalgalı sarı saçlarını şık bir topuz şekline sokmuştu. Renksiz yüzünü renklendiren hafif makyajıyla kendini hazır hissettiğinde Bakanlığa cisimlenmişti. Odasına girer girmez kendisini rahat koltuğuna atmış, yüzündeki sahte gülümsemeyi aniden silmişti. Kendisini işine vermek istediği için zihnindeki tüm düşünceleri uzaklaştırmaya çalıştığında güzel bir günün başladığı hakkında kendisini şartlandırmıştı. Yeni bir gün yeni bir başlangıç olmalıydı her zaman. Bunu düşünmeli, bunu hissetmeliydi. Yoksa bu acı gerçeklerle dolu dünyada hayat nasıl sürülebilirdi? Tükenerek, zayıflayarak, ezilerek devam edilebilir miydi? Kendisi gibi duygusal, kırılgan, kolay incinen ve güçsüzlüğünü kabullenen bir kadın sadece acı çekmeye ve sonrasında ölmeye mahkumdu. Bunu değiştirecek olan hayat mıydı peki? Olamazdı. Verdiğinden daha çok alan bu hayat değiştiremezdi hiçbir şeyi. İnanç ve ümitti gereken. Belki bir de yol arkadaşı. Onun için gerekli olan ise sadece güçtü. Diğerlerine asla sahip olamayacağını biliyordu belli ki. Her şeyden vazgeçtiği anda duygularıyla oynanması gücüne gitmiş olacak ki vazgeçmek ve pes etmek artık yoktu hayatında. Ne olura olsun direniş vardı. Bunun için kendisine ihtiyacı vardı, başka hiç kimse ona yardımcı olamazdı.
Gümüş kolyesini takarken umutlarının boşa çıkmadığını görmek yüzünde bir tebessüm oluşturmuştu. Aynada kendisini süzerken aklından Sheldon’ın Bakanlığa gelişi ve kendi evine bir davet edişi geçiyordu. Güzel bir güne başlama ümitleri zaman geçtikçe tükenirken kapının aniden çalınmasıyla kıvılcımlanmıştı. İçeriye Sheldon girmiş ve onunla zihnindeki lanet düşünceleri unutturacak bir muhabbete dalmıştı. Sheldon oradan ayrılırken onun evine davet etmiş, ve akşam için sözleşmişlerdi. Lydia onunla vedalaştıktan yarım saat sonra Bakanlıktan ayrılmış ve hemen küçük evine hazırlanmak için gelmişti. Giymek için tercih ettiği ipek beyaz gömlek ve siyah kısa eteği ince vücudunda hoş bir görünüm yakalamıştı. Sarı parlak saçları dalgalı bir şekilde omuzlarından aşağı dökülüyordu. Siyah topuklu ayakkabıları ise her şeyi tamamlıyordu. Bu şekilde Sheldon’ın kaldığı malikanenin önüne cisimlendiğinde kendine olan kaybetmiş olduğu güvenini tekrar kazanma çabasına giriyordu. Birçok ağacın bulunduğu büyük bahçede ilerlerken uzun bir süre hiç dinmeden süren kar hafiften yavaşlamıştı. Attığı her adımın yavaşlığı ona izlenim edinmesi için zaman veriyordu. Giriş kapısına yaklaştığında havanın soğukluğu hoşuna gitmeye başlamıştı. Aldığı nefeslerle kendisini daha iyi hissederken kapının hemen önüne gelmişti. Kapı açılıp karşısına zayıf ve uzunca biri çıkıyordu, içeri girdiğinde üzerindeki siyah kürkü ona veriyordu. Hemen ardından bu ilginç adamın arkasından ilerlemeye başladığında evin sessizliği az da olsa Lydia’yı ürkütüyordu. Merdivenlerden ilk katı çıktığında diğer adam gibi biri daha kendisine katılmış ve eşlik etmişti. Üçüncü kata geldiğinde büyük ve uzun koridorun sonundaki kapıyı açan adamın işaretiyle içeriye girmişti. Soğuk bedeni içerideki sıcak havayla karşılaştığında titremiş ama hafif olan bu sıcaklığa alışmayı tercih etmişti. Gözüne ilk çarpan şey duvardaki tablolar oluyordu. Biraz daha ilerlediğinde yanan şömineye en akın koltukta oturan Sheldon görüş alanına giriyordu. Bacak bacak üstüne atmış olan bu adamın elindeki kitap Lydia’yı fark etmesiyle kapanıp bırakılıyordu. Sheldon ayaklanıp Lydia’nın yanına gelip elini nazikçe öpmüştü. Giydiği siyah takımın içinde her zamanki gibi oldukça sessiz ve biraz da ürkütücü görünüyordu. Lydia ise rahat görünmeye çalışıyordu onun yanında. Hiçbir şey demeden ve gülümsemeye çalışarak sadece onu izledi.
| |
| | | Euphoria Szôlôssy Vendéglője Restorant Sahibesi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 862 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan ~ O dahil kimse bunu bilmese de. Galleon : 12110 Ekspresso Puanı : 35 Kayıt tarihi : 21/03/09
| Konu: Geri: Basın Başvuruları Perş. 23 Nis. 2009, 19:46 | |
| | |
| | | Sherlock WJ Holmes Gelecek Postası Köşe Yazarı
Mesaj Sayısı : 4 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11355 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 11/05/09
| Konu: Geri: Basın Başvuruları Ptsi 11 Mayıs 2009, 21:55 | |
| Sherlock Walter James Holmes 23 Gelecek Postası Köşe Yazarı - Spoiler:
“Sonunda bitti!”diye söylendi Sherlock…Sabahtan beri uğraştığı dosya sonunda bitmişti.Bu dosya Muggle coğrafyasında yaşayan büyücü ve cadılarla alakalıydı.Kısıtlamalar, yapılması gerekenler gibi şeyleri içeriyordu. Çoğu kişinin savunduğu şey Muggle coğrafyasında yaşayanlara daha fazla özgürlük tanınmasıydı. Buna uygun bir yasa düzenlemesi yapılmaya başlamıştı. Fakat Sherlock bunun yetersiz olacağını düşünüyordu.Sonuçta bahsedilen şey bir yerde insanların kendilerine hakim olmasıydı. Elbet bir açık verirlerdi. Bu insanların doğasında olan bir şeydi. Ayrıca bir gün mugglelar büyücüleri öğrenecekti ve o zaman unutturma büyüleri de bir işe yaramayacaktı. Bunu herkes biliyordu fakat yine kimse dillendirmeye cesaret edemiyordu. Çünkü herkes bu güzel günlerin bitmemesini ümid ediyordu ve aksini iddaa edenler muhtemelen pek hoş görünmeyecekti…
Dosyayı tekrar kontrol etmeye başladı Sherlock. Bir eksiklik yoktu aslında. Ama kontrol etmek her zaman için en sağlıklı yöntemdi. Bir problem yoktu. ”Tam da beklediğim gibi…” dedi gülümseyerek. Sonra dosyaları masanın sağında topladı. Böyle daha düzenli olmuştu. Ancak enteresan olan 1-2 metre yüksekten bakıldığında, masada ki tüm eşyalar bir yılan ve bir kuru kafa şekli oluşturuyordu. Pek fark eden olmamıştı. Aslında bilinçli yapılan bir şey değildi ama, Sherlock bu düzene alışkındı. Bir çok şekil denemişti fakat en çok bu düzende rahat ediyordu. Daha sonra da pek kurcalamadı bu konuyu.”Parşömenler yerinde, kalemler yerinde, dosyalar yerinde… Bir sorun… Yok!” diye mırıldandı. Hızlıca sandalyesinden kalktı ve askılığa doğru yürüdü. Kahverengi paltosu ve siyah şapkasını alıp dışarı çıktı… Uzun zamandır dondurma yemeye gitmek istiyordu fakat şu aralar çok meşguldü. Şuan yapabileceği şeyleri düşünmeye başladı. Aklına başta dondurma yemek geldi. Şuan yapacak başka bir iş olmadığına göre kararını vermişti ; Florean Fortescue’nin Dondurma Dükkanı’na gidecekti…
Dükkanın içine bir kral edasıyla girdi. Yürüyüşüyle, bakışlarıyla gerçekten bir kralı andırıyordu ; kendinden emin bakan gözler, dik baş, çivi gibi dümdüz bir vücut… Hızlıca gördüğü bir masaya ilerledi. Beyaz deri koltuklar çok hoş görünüyordu. Her ne kadar Sherlock sadelikten yana olsa da burası gerçekten çok güzel bir yerdi. Etrafa bakındı. En azından 5 tane öğrenci vardı. Kalabalık sayılırdı. Küçük bir çocukken buraya geldiği günleri hatırlamıştı. Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluşmuştu.”Ah çocuklar…” diye kendi kendine mırıldandı. Sesinde geçmişi özleyen bir ton hissediliyordu. Özlemişti de! Tekrar etrafı süzmeye başladı. Pek tanıdık görünmüyordu. Ama olsun. Yalnızlık güzel şeydi Sherlock için. Nasıl olsa tüm ömrünü yarı yalnız geçirmişti. Bu onun için hiçbir şeydi. Aslında bazen anne babasının eksikliğini duysa da küçüklüğü genel hatlarıyla güzel geçmişti…
Menüyü incelemeye başladı.Her zaman yaptığı gibi önce içeriğine baktı.Tabi ki dondurma,pasta dilimi, çeşit çeşit şekerlemeler, klasik içecekler ve choqle özsuyu adında bir içecek… Choqle özsuyu dışında garip bir şey yoktu pek. Sonra fiyatlara bakınmaya başladı.”Yuh!” diye sertçe mırıldandı. Fiyatlar aşırı pahalıydı.” 5 Top dondurma 5 Galleon!Çuvalla kazanmıyoruz parayı, memuruz en nihayetinde.Manyak herifler ya… Zaten yeni bakan da zam mam vermiyor. Ne bu fiyatlar?” sözleri beyninde yankılanırken yüzüne hiçbir şey yanstımıyordu. Sadece aptalca gülümsemesini takınmış menüyü inceliyordu. Bir salepe 2 Galleon verilir mii verilmez mi gibi saçma düşünceler geçiyordu beyninden. Fakat etraftakilerin tip tip bakmasıyla ne alacağını seçmeye karar verdi. b]”5 top dondurma ve bir ateş viskisi olsa… 7 Galleon. E hadi bir de çay içsem 8,5 Galleon.” [/b]diye mırıldandı yavaşça.
Sonra ileride tanıdık bir yüz dikkatini çekti. Hızlıca ne yapması gerektiğini düşünmeye başladı. Birden karar vermişti. İlerideki bayana el sallamaya başladı. Bu bayan, Aethra’ydı… Genç ve güzel Büyüceşura Baş Hakimi… Aslında az çok ilgisini çekse de Sherlock’un, şuan gönül işlerinden daha önemli işleri vardı. Büyücedünya en çalkantılı dönemini yaşıyordu ve bu dönemde kendini düşünmek biraz fazla bencillik olurdu… En azından Sherlock böyle düşünüyordu. Birden kafasında bir düşünce oluşmuştu.”Bu kadar zamandır Büyücedünya’ya hizmet ediyorum. Neden kendime vakit ayırmıyorum?”Aslında haklıydı. Ömrü boyunca insanlara için iyi bir şeyler yapmaya çalışmıştı. Ve yaptığına da inanıyordu. O zaman neden kendini düşünmüyordu biraz da…
Yeşil gözlerini kadına dikti ve “Hoş geldin Aethra…”
Bu kadını gördüğü zaman hep böyle oluyordu Sherlock’a… İçi kıpır kıpırlaşıyor, kalbi biraz daha hızlı atıyordu. Birden beyninin içinde “Aşık oluyorsun koca oğlan! Bence bu kadını acilen eve atman lazım!” diye bir ses yankılandı. Bu Walter’ın sesiydi. Bir insanın içinde üç kişilik barındırması kolay olmuyordu. “Walter’ı dinlememelisin Sherlock, duygusal ilişkiler her zaman önemlidir. Bence önce bu kadını tanımalısın…” diye cevap verdi başka bir ses. Bu ise çok bilmiş James’in sesiydi. Fakat ikisinin sesini bastıracak bir ses yankılandı. “Eğer ikinizde acilen çenenizi kapatmazsanız, St.Mungo’ya gidip, doktorumdan Milorsteaux isteyeceğim…”.Aslında bu sesler Sherlock’un düşünceleriydi. Sadece farklı biçimlerde dile geliyorlardı… Milorsteaux adlı iksir, bu tür vakalarda çok kullanılan bir iksirdi.1879 yılında Michael Holmes ( Sherlock’un büyük büyük babası) bulunmuştu. Diğer kişilikleri saf dışı bırakıyordu.Bunu Sherlock'un ailesinden birinin bulması ironikti...
Kadının saçlarını geriye atması Sherlock’u cezb etmişti. Uzun saç hayranı olan gözleri, bu görüntüye dayanamayıp 1 saniyeliğine kendini saf dışı bırakmıştı. Kadına gülümsedi ve “Farklı olduğunu söylemek isterdim. Fakat pek bir fark yok. Aynı monotonlukla sürüyor hayat. Peki sen nasılsın? Bildiğim kadarıyla Robert West Philps’e dava açılmış? Yoksa sadece dedikodu mu?” dedi gülerek. Aslında kesinlikle dedikoduydu. Fakat Sherlock bir konuşma açmak istiyordu. Boş boş oturmaktan kesinlikle nefret ederdi. En azından bir muhabbet açmalıydı ki, ikisi de sıkılmazdı. Birden aklına bir fikir geldi Sherlock’un… Aethra Fransız’dı… Sherlock’da Fransıca biliyordu… “Où habitez-vous en France?” diye sordu. Bu Fransızca’da Fransa’nın neresinde yaşıyorsun anlamına geliyordu. Gülücükle bu faslı geçiştirdi. Sadece Fransıca bildiğini göstermeye çalışıyordu. Tam olarak hava atmak sayılmazdı. İnsanlara kendini göstermek hoşuna gidiyordu Sherlock’un…
Kızı uzun uzun süzdü Sherlock… Ardından tekrar konuşmaya başladı : “Buraya geldiğine göre dondurma yiyeceksin… O zaman sen düşün ama benim tavsiyem ateş viskisi ve 5 top dondurma. Toplardan biri çikolatalı, diğeri ahududulu, üçüncüsü yine çikolatalı. Yani 2 top çikolatalı,1 top ahududulu,1 top sütlü,1 top da çilekli dondurma. Sonrası da çay. Ben buraya geldiğim zaman hep bunları alıyorum. Tavsiyelerim bunlar…” dedi ve boş boş boşluğa bakmaya başladı. Gerizekalı gibi görünmek istemiyordu ama aklına hiçbir şey gelmiyordu… Birden beyninde bir ampul yandı… ”Biraz kendinden bahsetsene, merak ettim açıkcası seni. Yani nasıl birisin, nelerden hoşlanırsın, şu safkan geyiği hakkında ne düşünüyorsun falan işte…” dedi gülerek.
Fakat ardından pot kırdığını düşünerek hafif hafif kızarmaya başladı. Ardından birden gözleri hafif hafif kızarmaya başladı ve göz bebekleri kıp kırmızı oldu… Walter dizginleri eline almıştı. Ve kesinlikle Sherlock’un izniyleydi bu olay… “Garson!” diye bağırdı ve garsonu beklemeye koyuldu. Ardından kaşlarını hafif çattı. Garson geldiğinde ise “Bir ateş viskisi, 5 top tabakta dondurma,2 top çikolatalı,2 top sütlü, bir top da çilekli. Aethra senne istersin canım ?” dedi Walter. Ardından beyninin içinde bağrışmalar başladı. “Ne diyorsun beyinsiz herif? Ayıp ayıp!” dedi Sherlock’un sesi. Fakat Walter’ın sesi Sherlock’unkini bastırdı”Sensin gerizekalı beyinsizh erif, söylediklerin insan midesine zarar verir. Ayrıca kadınlar sert ve kendilerine sahiplenen erkekleri severler!”
Sherlock Aethra’nın kendisini bir manyak zannetmesinden korkarak konuşmaya başladı.”Kusura bakma, hepsi Walter’ın marifeti. Ya biliyorumsaçma geliyor ama ben bedenimi 2 kişilikle paylaşıyorum. Walter ve James adında iki kişi. Biri psikooat sadist manyak, diğeri de bilgiç adam. St.Mungo’daki eski doktorum – evet bir süre orada kaldım ama tehlikeli vaka değildim. Sadece kendimi kontrol etmem için egzersiz yaptırıyorlardı.- bunun babamın uyguladığı şiddet ve asabiyete bağlıyor. Anlıyacağın pek kolay bir çocukluk geçirmedim. Her neyse. Daha sonra bunu yok edebileceğimi söyledi doktorum. Fakat bir süre bununla yaşadığım zaman bana çok yararı dokunduğunu fark ettim. Örneğin biriyle kavga ederken birden Walter açığa çıkıyor ve manyakça konuşmalarıyla birazkorku etkisi yaratıyor. Ama lütfen beni manyak sanma! Ayrıca Walter benim dondurma zevkimi pek beğenmiyor.” dedi gülmeye çalışarak. Evet belli olmuştu. Kızın gözünde tam bir manyaktı.
Not: RP'deki kurgum buradakinden farklı. Ayrıca sayfa düzeni için özür dilerim, bu RP'yi yaptığım yerden aldım, orada da yamuk yumuk bulunuyordu. Bir kısmını düzelttim fakat bir kısımı hala orantısız. Lütfen seçerken bunu göz ardı edin... | |
| | | | Basın Başvuruları | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |