Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  EkspresEkspres  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Hayaller

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Audreanna Vichroné
Ravenclaw 7. Sınıf Öğrencisi



Kadın
Ruh hali : Hayaller Cheesyol1
Mesaj Sayısı : 37
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11280
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 19/06/09

Hayaller Empty
MesajKonu: Hayaller   Hayaller Icon_minitimeC.tesi 20 Haz. 2009, 18:02


Mevsim: Sonbahar
Hava Durumu: Hafif bulutlu; güneş batmak üzere.

Audreanna, üzerinde incecik tül elbisesiyle çıkıvermişti o alacakaranlık bahçeye. Üzerinde ne cüppe vardı ne de öğrenci olduğunu belirten bir kıyafet. Onun alımlılığıyla; profesör bile sanabilirdiniz. Saçları rüzgarın verdiği etkiyle geriye doğru savrulurken o eylül ayının soğukluğuna aldırmıyordu. Evet, bir Romen'di; ancak diğerleri gibi de narin değildi. Mavi gözleri çevresinde yaslanacak bir ağaç arıyordu. Onun varlığının farkedileceği ve konuşacak birilerinin yanına uğrayacağı bir yer. Aynı zamanda gölün o ferah manzarasını da izlemeliydi. Eğer göle inecekse kimse onu ağaçlığın arasında göremezdi; zaten güneş batmak üzereydi. Son ışıklarını tüm gücüyle yeryüzüne salarken Hogwarts muhteşem bir görüntüye sahip olacaktı. Ayakları zihnine uyarak gölün kıyısına doğru ilerledi ve gözleri çevreyi taradı. Okulun ilk gününde çevreyi dolaşan pek bir kişi yoktu anlaşılan. ...ya da Hogwarts'ın bu güzelliklerine doymuşlardı.

Audreanna, yüzünde hiç bir duygu göstergesi olmadan gölün en yakınındaki ağacın dibine kendini attı. Ayaklarını göle doğru uzattığında ötede muhteşem bir görüntüye bakıyor olacaktı. Ağaçların göle hediye ettiği gölgeleri; gölü daha da ihtişamlı kılıyordu. Evet, Audreanna doğayı seviyordu ve en ufak ayrıntısına kadar da inceliyordu onu. Belki de, en iyi yaptığı iş oydu. Kafasını arkasına yaslamıştı bunları düşünürken. Gözleri ise kapanmıştı. Ayaklarının birbirinin üzerinde olmasını söylemeye bile lüzum olamazdı. Sadece hayallerine dalıyordu. Bir gün, bir gün; bir sanatçı olacaktı. Dövme sanatçısı elbette. Belki bunu dış görünüşüne karşı yadırgayabilirsiniz; ancak zihnini günlerce meşgul eden düşüncesi; ideali buydu. Herkesin düşüncelerini bedenine aktarmak istiyordu. Onları; acı çektirmek bir yana, şevk vererek mutlu etmek istiyordu. Ne ironik bir durum ama...


Rpo: Beklenen Var!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Ulrich Ixion Vlasenc
Slytherin 7. Sınıf Öğrencisi
Ulrich Ixion Vlasenc


Erkek
Mesaj Sayısı : 126
Kan statüsü : Safkan.
Galleon : 11287
Ekspresso Puanı : 4
Kayıt tarihi : 20/06/09

Hayaller Empty
MesajKonu: Geri: Hayaller   Hayaller Icon_minitimePaz 21 Haz. 2009, 00:34

Kulaklarını dolduran rüzgârın uğultusu, git gide kendisini belirgin hâle getiriyordu. Dar, karanlık koridorun başındaki kapalı pencereye hafif hafif inen yağmur damlaları, tiz bir ses çıkartıyordu. Güneş, dağların arkasına saklanırken gökyüzünde belirgin hâle geliyordu, ay. Her zamanki gibi karanlığı delerek dünyaya ulaşan ışık, kendisini belli ediyordu. Beton zeminin üzerinde kayarak ilerleyen beden, birkaç açık pencereden içeriye dolan soğuk hava ile çarpıştı. Attığı adımların sonucunda koridorun içerisinde yankılanan ses, kulağına ilişti. Rüzgârın fısıltılarını hâlâ duyabiliyordu. Sarı saçlarının arasında gezinmeye başladığında ise, rahatça hissedebiliyordu gecenin soğuğunu. Saçlarının aralanmasından hiç rahatsızlık duymaksızın yürümeye devam ediyordu. Beyaz teni, koridorun karanlığına girdikçe daha da göze batıyordu. Kafasının içerisinde dolaşmaya başlayan düşüncelerden sıyrılmak istiyordu ruhunda, bedeninde yer vermek istemiyordu. Ama bir türlü yapamıyordu; ruhunu sarmalamış düşünceleri, fırlatıp atamıyordu. Ne kadar uğraşsa da sonuç vermiyordu. Yine bu uğraşlarından birini gerçekleştiriyordu. Daha doğrusu gerçekleştirmeye çalışıyordu. Ayaklarının, onu kayıtsızca buraya getirmesini anlayamadı. Kendini bu kadar huzurda hissettirecek ne yapmıştı bu yer? Belki de sevgilisini düşünmek ona, kendini iyi hissettiriyordu. Soğuk havayı tekrar içine çekerek açık pencereye doğru ilerledi. Etrafına bakınma gereği duyarak gözlerini sağa-sola çevirdi. Kimsenin olmadığına kanaat getirdiğinde ise, pencerenin önüne oturdu. Sol bacağını, uzatarak pencereye dayadı. Sağ ayağı, yere doğru bakıyor, sallanmaya başlıyordu. Yere doğru sakan cüppesine aldırmadan sol tarafına baktı. Okulun bahçesini göremiyordu, görmekte istemiyordu zaten. Eğilip bakma zahmetine katlanmadan yerinde rahatsızca kımıldandı. Rüzgârı daha iyi hissetmek istiyordu, bedeninin her santiminde rüzgârla karşılaşmak istiyordu. Kapanan göz kapakları, bunu yapmaya hevesliydi. Her zamanki kendini beğenmişlikle hafiften sırıttı ve yüzünü rüzgâra yöneltti. Suratına çarptıkça bulunduğu karanlık koridordan başka diyarlara gidiyordu. Suların, deniz kıyısına çarpma hissini veren rüzgâr, oldukça okşayıcı bir biçimdeydi.

Göl Kenarı’na doğru ilerlemeye başladı. Şatonun karmaşık bölümünü arkasında bıraktıktan sonra önündeki yol, oldukça kolay gidilecek gibiydi. Kendisini serbest bırakarak, gideceği yeri ruhunun derinliklerindeki caniye bıraktı. Derin bir nefes alarak karanlığın içerisine daldı. Şatodan giderek uzaklaşıyordu. Okulun ilk günlerinden cezaya kalmak istemiyordu. Bu yüzden, görünmemeye çalışsa çok iyi olurdu. Yürüdükçe mavi gözlerinin, karanlığa alıştığını fark edebiliyordu. Göle ulaştığında, gözleriyle etrafı taramaya başladı. Kendisi gibi kaçık birileri var mıydı acaba? Cüppesinin iç cebindeki asa, yürüdükçe kaslı bedenine değerek her seferinde kendisini belli ediyordu. Ama iç güdülerine güvenerek asasını eline almıyordu. Bu kadar korkacak ne var ki? Derin bir nefes alarak, gölün üzerinden bedenine çarpan rüzgârın serin kokusunu ciğerlerine doldurdu. Gölün kıyısından ilerlerken, göle en yakın ağacın dibine uzanmış birisini fark etti. Aynı dönemden olduğu tatlı bir cadı. Yüzüne yerleştirdiği sevecen ifadeyle ilerlemeye başladı. Genç cadının yanına geldiğinde, yavaşça onun yanına uzandı. Serin toprağın, bedenini işgâl etmesiyle biraz daha rahatlayan genç büyücü, bakışlarını yanındaki cadıya çevirdi ve özür dileyen bir ifadeye büründü.
“Ah, merhaba. N’apıyorsun burada?” Kızın yanına gelip, hiçbir şey demeden yanına mı uzanmıştı yani? Ah, ne kadar aptalca bir davranış. İlk önce selam vermesi gerektiğini ne zaman öğrenecekti? Yaptığı gereksiz hareketlere eklenmişti bu olayda. Derin bir nefes aldı ve mavi gözlerini genç cadının gözlerine dikti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Audreanna Vichroné
Ravenclaw 7. Sınıf Öğrencisi



Kadın
Ruh hali : Hayaller Cheesyol1
Mesaj Sayısı : 37
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11280
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 19/06/09

Hayaller Empty
MesajKonu: Geri: Hayaller   Hayaller Icon_minitimePaz 21 Haz. 2009, 08:58

Gözleri gölün içinde kıvrılan, şekilden şekle giren balıkları izlerken burnu tuzumsu bir kokuyu farketti. Sanki denizdeymiş de, karşı kıyıdan Audreanna'ya meydan okuyan sert rüzgarlar tuzu kızın burnuna sokuyormuş gibiydi. Bu kokuyu sevmemişti; içerisinde birçok balığın tadı da vardı. Anlayacağınız kadarıyla hiçbir şeyden pek hoşnut olmayan bu narin kız; balıklardan da nefret ediyordu. Belki de tatlarından, o yağlı görünüşlerinden değil de ruhsal özelliklerinden dolayı böyle bir ön yargı oluşturmuştu beyninde. Söylenenlere göre canlılar arasında en aptalı balıklardı. Bu da Audreanna'nın ondan nefret etmesi anlamına geliyordu. Kız kendini çok mu zeki sanıyordu, herkesten çok mu üstündü? Bu soruların cevabı bir yönden evet olabilirdi, ne ironik bir durum ama... Bedeni iyice, nemli toprağın üzerinde uzanır duruma gelmişken bir çıtırtıyla kendine geldi. Yani; düşünmeye devam etmeye başladı denilse daha uygun olur.

Şatodan bir genç adam çıkmıştı. Kendinden emin ve yavaş adımları; kızın kendini toparlamasına neden oldu. Dizinin üzerinde katlanan elbisesinin eteklerini olabildiğince indirdi. Gerçi; mavi tonlarındaki eteği ise orada kalmaya direnmişti. Yaklaştıkça cüppesi belli oluyor; yürüdükçe iç cebindeki asa kendini gösteriyordu. Çocuk ise bundan hoşnut gibiydi ya da umursamıyordu. O tam kıza doğru yaklaşırken, Audreanna onu tanımadığını fark etti. Hiçbir zaman binasından adımını atmayan kızı buralarda görürseniz bilin ki instisnai bir durum söz konusudur. Mavi gözleri çocuğu tararken Slytherin'li olduğunun farkına vardı. Ne yani, şimdi dalga mı geçecekti onunla? Kız, o ve yeşilli takımı iyi tanıyordu. Kendi binalarındakiler hariç herkese berbat davranıldığını da iyi biliyordu. Gerek Hufflupuff gerek Ravenclaw. Kafasını bunun düşüncesiyle tekrar göle çevirdi.
“Ah, merhaba. N’apıyorsun burada?” Sesi kulaklarında yankılandığında çocuğun yanına, aynı onun gibi uzandığını fark etti. Ne cürretti bu böyle? Ama Audreanna bunu takmıyor gibi gözüküyordu, gözlerini gölden alarak çocuğun yanına uzanmış bedenine baktı. Yaşıtıydı, bunu sınavlardan biliyordu, görmüştü en azından. Diğerlerine göre büyük gösterdiği tartışılmazdı. Tamam kabul, pürüzsüz ve kızları bile kıskandıracak bir bedene sahipti ancak o bakışları sanki yıllar geçirmiş gibiydi. Rüzgar saçlarımı alıp götürürken Romence konuşmamak için kendini zor tuttu. İngilizcesi pek iyi sayılmazdı. Aksanı ise kıyı kesimlerinde oturan yerlilerinki gibi sayılabilirdi. Bu yüzden herkes onunla bu kadar çok dalga geçiyordu. Aldırıyor muydu, hayır. Beyninde uygun kelimeleri bulana dek belki de bir dakika geçmişti. Ama bedeni hiç de düşünüyor gibi değildi. Bulabildiği ve söyleyebileceğinden en emin olduğu kelimeleri sarf etmeye çalıştı. “Bazılarından kaçmak istedim, diyelim.” dedi kısa ve öz cevaplarından alıntı yaparak. Elli elliye doğruydu aslında, amacı kaçmaktı. Ancak o birileri kim; henüz bilmiyordu. Aklında birkaç ismin olmasına rağmen kaçtığı kişilerin o olduğuna da emin değildi. Çocuğun yüzünü incelemeyi tercih etmiyordu; ne kadar istese de. Sadece laciverte kaçmış olan gözlerini çocuğun gözlerine çevirdi. Bunu yaparken yüzünü oynatma çabasında bile bulunmamıştı. O masmavi gözlerin de onu izlediğini görünce yüzünde sadece yapmacık bir tebessüm oluştu. En iyi yaptığı belki de buydu. Sanki sorulması gereken sorular vardı zihninde, onun isteğiyle sorulan değil. Nezaketen. “Tu?” Hayır, bu Romence'ydi. Yine unutmuştum karşımdakinin İngilizce konuştuğunu. Kafasını utançla salladı, özür dilercesine. Önündeki kabarık perçemler de ona uyum sağlayarak sağa-sola hareket ettiler. “Sen niçin burdasın demek istemiştim.” diye tercüme etti anlaşılır bir şekilde. Gerçi buradakilerin hepsi birçok dili biliyordu ancak Romence'yi bilen pek çıkmıyordu. Okuldaki tek Romen ise benim diye tahmin ediyordu. Eğer karşısındaki çocuk, onun dilini konuşursa gülme krizine bile girebilirdi. Az önceki sözlerini sarf ettikten sonra çocuğa kaçamak bir bakış attı. Bu daha çok yüz ifadesini kontrol etmek içindi. Pek anladığı da sanılmazdı gerçi, zaten neyi anlamıştı ki?!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Hayaller
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Son Bulan Hayaller

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Göl Kenarı-
Buraya geçin: