İsim: Audra Pharrines
Cinsiyet: Bayan
Sihirsel Soy: Melez
Asa: 14 inç, huş ağacı, tek boynuzlu at kılı, esnek. Biçim değiştirme büyülerinde oldukça başarılı, sahibine sadık.
Fiziksel betimleme: Yuvarlak suratı iki iri mavi göz ve bir biçimli, basık burna ev sahipliği yapar. Çehresini çevreleyen saçları altın sarısı rengindedir, dalgalar halinde omuzlarına dökülür. Minyon tiplidir. Yaşına uygun boyda olmasına rağmen hafif kiloludur. Onu ilk kez gören birinin ilk izlenimi kuşkusuz çevresine saçtığı gülücüklerin güzelliği olacaktır. Çevresi tarafından güzel yerine sevimli olarak tanımlanmıştır.
Kişiliği:Çevrenizde Audra kadar hareketli, geyecan verici, eğlence delisi ve sadık birni bulmanız mümkün değildir. Konuşkan, sıcakkanlı ve çabuk adapte olan yapısıyla ağladığı veya yakındığı çok nadir görülür. Kardeşinin deyimiyle kurduğu pembe dünyasıyla herkesi kendi gibi sanır. Çoğu zaman hakarete uğradığını, aşağılandığını fark etmez. Elbette bu zeki olmadığını göstermez. Onun için kullanılabilecek en güzel kelime saf oluşudur.
Güven en önem verdiği şeydir. Ne yazık ki o konuda da oldukça bonkördür. Tanıştığı her insanlar hakkında önyargılı davranmaz. Düşünceleri davranışlarının sebepsizliği karşısında olumsuzlaşır. Dinlemekten ve çözüm bulmaya çalışmaktan çok hoşlanır. Kendi dışındaki herkesin mutlu olması için elinden geleni yapar. Kısacası Tanrı bu kıza tüm insancıl duyguları bahşetmiştir.
Ailesi ve yaşamı: Düzenlenecek.
Basit RP örneği:
'Dediklerinize dikkat edeceğim. Yani hepiniz bana yeşilin yakışmadığını düşünüyorsunuz. Öyle mi?' diye mırıldandı. Karşısında dikilen üç kıza mahsun bakışlar atıyor, annesinin ona aldığı yeni elbiseyi beğenmemiş olmalarından dolayı onlara gizli bir nefret duyuyordu. Aslında aynaya baktığında pek haz etmediği bu elbiseye karşı annesine olan sevgisinden ötürü korumacı bir tavırla yaklaşıyordu. Elbise kalın askılı, kare yakalı, emprime kumaştan yapılmış ve zümrüt yeşili rengindeydi. Göğüs altından geçen korsaj, elbisenin asıl renginden biraz daha koyu tonda ve satenden yapılmıştı. Elbisenin bunun dışında bir esprisi yoktu. Eteği diz kapağı hizzasında bitiyordu ve annesinin hepsi neredeyse aynı olan elbiselerinden bir farkı yoktu. Neden biraz daha çocuksu bir şey seçmemişti ki? Küçük elleri elbiseyi keşfedercesine kumaşın üzerinde geziniyordu. Kafasını yavaşça yukarı doğru kaldırıp kızlardan en büyük olanının kafasını iki yana doğru sallayışını izledi. Dudağını büktü ve kıza doğru yalvarırcasına baktı. Balo için bir elbise hakkı vardı ve o da onun fikri sorulmaksızın harcanmıştı. Ellerini elbisenin üzerinden çekip birbirine kenetledi. Omuzları düştü ve alnına dökülen kâhkülleri ona her zamankinden fazla rahatsızlık verdi.
Karşısındaki üçlüden en sağdaki içlerinde en güzel olanıydı. Diğerlerinden küçük olmasına rağmen daha sessiz ve anlayışlıydı. Koyu kahverengindeki saçları büyük bir asaletle beline kadar dalgalanarak uzanıyordu. Oval suratı pürüzsüzdü. Badem biçimli gözlerinin içi griye kaçan bir mavi ile boyanmıştı sanki. Biçimli bir burnu, küçük ama şekilli dudakları vardı. Yaşına göre hayli uzun boylu olmasının yanı sıra vücudu göz kamaştıran kıvrımlardan oluşuyordu. İnsan ona saatlerce bakabilir, belki yıllarca hareketlerini gözlemleyebilir, hiç sıkılmazdı. Hafifçe açılan ağzı kızın kıkırdayışıyla kapandı ve öksürür gibi yaptı. Arkasını döndü dolabına doğru ilerledi. Arkasında bıraktığı kızlardan ortadaki Léa'ya göre ikinciliği hak ediyordu. Altın sarısına yakın saçları omuzları üzerinde bitiyordu. Kâhkülleri daima yana doğru taranmış olurdu. Açık yeşil gözleri, yuvarlak bir suratı ve belirgin elmacık kemikleri vardı. Gülerken daima kızarır ve bu ona doğal bir tatlılık verirdi. Léa onun peşinde koşan onlarca öğrenci olduğunu duymuştu. Sonuncu kızsa kıvırcık siyah saçlı, çenesine doğru sivrileşen suratlı ve mavi gözlüydü. Yüzünde oldukça sivilce vardı ve diğerlerinin onu neden yanında gezdirdiklerine bir türlü anlam veremezdi. Altıncı sınıflardan bir sevgilisi olduğunu duymuştu. Görmemesine rağmen çocuğun dış görünüşünü hayal edebiliyor, her seferinde gülmesine sebep oluyordu. Grace, Helena ve Autumn. Ravenclaw'ın başa bela kızları..
İç geçirerek dolabının kapağını açtı. Kazakları, pantolanları, etekleri kümeler halinde dizilmişti. En üstteki rafı parfümler ve makyaj malzemeleri oluşturuyordu. Askılıkların olduğu bölümde ise geçen seneki Cadılar Bayram'ı kostümü ile okul kıyafeti asılıydı. İpek elbiselerini annesinin zoruyla evde bırakmış, aşırmaya çalıştığı sırada okula gittiğini tekrar eden yüzlerce cümleyi dinlemek zorunda kalmıştı. Boş olan askılara bakarak annesine hayıflanan cümleler kurarken elbisenin sol kolunun altına gizlenen fermuarını açmayı başardı. İstemeye istemeye özenle çıkardığı elbiseyi askılardan birine taktı ve bir süre öylece Léa'ya sadece bir kumaş parçası gibi gelen elbiseyi süzdü. Derince aldığı nefesi hızla bıraktı ve bordo, boğazlı kazağını giydi. Altına annesinin Léa'nın üzerinde gördüğünde bağırındığı dar, kot pantolonlarından birini geçirdi. Jemma'nın hediye ettiği parfümü de sıkındıktan sonra dolabın kapağını hızla kapatıp yatakhanenin çıkışına doğru yürüdü. Ortak Salon'a giden merdivenlerden hızla inerken çıkardığı ses şöminenin önüne kurulmuş masada ders çalışanlardan tepki aldı. Uzun, bal sarısı saçları ile suratını kapatmaya çalışarak kapıdan dışarı fırladı.
Koridorları büyük bir hızla atlattı. Peeves'ın onu kandırmaya çalışan hareketlerini önemsemedi ve Bayan Gregors ile hali vakti üzerine ayaküstü sohbet ettikten sonra kendini kütüphanenin kapısının önünde buluşuna seviniyordu. İçeri ürkek adımlarla girdi ve Madam Pince'in sorgulayan bakışları altında ezildiğini hissetti. Üç senedir bu kadının güldüğü tek bir anı hatırlamıyordu. Daima beyaz gömleğinin üzerine siyah bir hırka, siyah, düz bir etek ve siyah çoraplar giyerdi. Suratı buruş buruş ve baktığında insanın içini acıtan cinstendi. Acaba hiç Gelecek Postası'nın güzellik bölümünü okumuyor mu? Kadın, büyük gözlüğü burnunun üzerinde kayarken eliyle onu ait olduğu yere doğru sürükledi. Bir süre daha Léa'yı olduğu yerde tutan bakışlarını attıktan sonra önündeki deftere eğdi başını. Léa rahatlamış bir biçimde büyük raflara doğru ilerliyordu. İçeride kıkırdaşan HufflePuff'lılar, neden orada olduklarını anlamadığı Slytherin'liler ve ablası vardı. Ablası mı? Kafasını tam çevirecekken kendini engelledi ve adımlarını ablasının saklandığı masaya yöneltti. Yolda raflardan birinden herhangi bir kitap aldı ve kitabına gömülmüş kızın yanındaki sandalyeye oturdu. Kendisine doğru kaldırılan çehre bakımsız ve ifadesizdi. Léa gözlerini yukarı doğru devirdi. Karşısında saçlarını toplamayı becerememiş, üstü başı dağınık, pasaklı bir kız duruyordu. Oysa Sam Amca'nın düğününde ne kadar da güzel olmuştu. Ama tam karşısında duran garip varlık belirli günler dışında asla doğru dürüst görünmezdi. Elindeki kitabı masanın üzerine koydu. Şansına Rose Rosellyn'ın Güzellik Bir Sihirdir kitabı gelmişti. Suratına yayılan gülümse ablasının bilmiş bakışlarıyla karşılaşınca yenildi, dağılarak yok oldu. Kitabı yavaşça açtı. Yavaşça ablasına doğru eğilerek 'Annemin bana yolladığı elbiseyi gördün mü? Tam anlamıyla fiyasko! Asla giymeyeceğim ve bu yüzden asla baloya gidemeyeceğim. Edward'ı orada tavlarım diyordum. Biliyorsun Lionel benimle ilgilenmiyor artık. 'Sendekilere bir göz atsak?' dedi ve sorduğu soruya kendisi de şaşırdı. Ablasının kıyafetlerine talim edecek kadar mı kötüydü hali?