Ad - Soyad: Audra Pharrines
İstenen Bina(lar): Slytherin
İstenen Sınıf: 6
Karakterin Genel Özellikleri: Filmlerdeki klişeleşmiş kötülük kavramını yıkıp geçen, insanlara rahat vermemeyi kendine adet edinmiş, ilk gördüğünüz andan itibaren şeytanî zekâsı ve kendine olan sonsuz sevgisiyle sizi dehşete düşürecek bir kızdır. Biraz daha eğlence için herşeyini verebilir, ortağı yoktur ve en önemlisi rakip tanımaz. Düşmanı yoktur, dostu yoktur. Yakınlarını birer piyon, düşmanlarını birer hedef haline getirir çünkü. Tehlikeli, arsız ve doyumsuz kelimeleri derisi gibi yapışmıştır ona.
Karakterin Geçmişi: Henüz karar verilmedi.
RP Örneği:
Gecenin siyahıydı en somut gerçek. Ne teni ürperten rüzgâr kadar deliydi ne de kaldırımlara çakılı kalmış banklar gibi durgun. Bazen yıldırımların yırtarak geçtiği derisindeki acıyla ağlıyor bazense güne karşı kazandığı büyük zaferle yıldızlarını sergiliyordu. Kimine göre bir umuttu gök; kayan yıldızlarının gerçekleştirdiği dileklerle. Bazılarına göre de gelecekti; her kilometresi sırlarla dolu olan. Parlaklığı gitmiş, sarı renkli saçları yastığına dağılmış, zarif bedeni yatağına yığılmış genç kız içinse bir hiçti. Saatlerdir, parmaklarını bile kıpırdatmadan öylece penceresinin ona sunduğu gök manzarasını seyrediyordu. Şato misali evlerindeki onca oda yerine seçtiği bu çatı katının ona sunduğu tek lüks; bu canlı tabloydu. Babasının milyon galleonluk servetinden kendisine düşne payı Pramoda için harcamaya yemin etmiş bir kız için babasına göre fazla bileydi bu oda. O garip geceyi iyi hatırlıyordu. Zavallı annesinin bedenini kızının önüne siper edişi adamın çileden çıkmış tavırlarından ileri geliyordu. Mireila'nın okulu bıraktığı gün, nişanı attığı gün ve hatta kardeşini St. Mungo'luk ettiği gün dışarı taşmayan sinirleri Sihir Bakanlığı'ndaki mevkiiyi kabul etmeyip, Pramoda için para istediği gün sel olup akmıştı. Haftalarca süren sessizlik can yakıcı, çileden çıkarıcı bir hal almaya yakınken anne Wendorlf Alverad babayı sakinleştirmiş ve hatta şımarık Mireila'nın isteğini kabul etmesini sağlamıştı. Hiç bir zaman tam olarak bağlılık duyamadığı annesine duyduğu sevgiyi bir tek o zaman en keskin hatlarıyla gördüğünü hatırlıyordu. Dünyada yalnız olduğunun farkındaydı. Burada olmayı, aile olarak Alverad'ları o seçmemişti. Onu yöneten güç bir gün yalnız bırakacaktı, hissettiği yalnızlık işini kolaylaştırıyordu. Ölmekten korkmadığını ileri süren onca insandan biri değildi, gerçekten onu varedene ulaşmak için büyük bir istek duyuyordu. Yalnızca o zaman günahlarından arınacağına, gerçek bir insana dönüşeceğine inanıyordu. Merhamete, şevkate ve sevgiye erişecekti. İçinde var olmayan merhamet, asla duymadığı şevkat ve içinde filizlenmeden deşilen sevgiyi hissetmek harika olacaktı, biliyordu.
Öyle hızla doğruldu ki birden harekete geçen kan ile şaşıran dolaşım sistemi bir süre onu hareketsiz, başı döner halde bıraktı. Geri dönen denge yeteneği ile hareketlenip dolabının önüne fırlattığı ceketini küçük elleriyle kavrayıp sırtına geçirdi. Sırtı ile ceketinin sert derisi arasında kalan saçlarını kurtarmaya çabalarken bir yandan da açık kapıdan koridora süzülmüştü. Gecenin bu geç saatinde evde dolanan fareler dışında kimse ayakta olmazdı. İçlerinden birinin halıyla paralel ilerlediğini görmesine rağmen hayvanı ürkütecek bir şey yapmadan merdivenlere koştu. Geniş trabzana oturup katları hızla gerisinde bırakırken elleri iki yana açılmıştı, parlak saçları geriye doğru savrulurken geceye ışık saçıyordu. Kalın tabanlı botlarının yere temas edişi tok bir ses çıkarmış, kapının dibinde yuvalanan tahta kurularını ürkütmüştü. Büyük demir kapıyı olanca gücüyle kendine doğru çekti ve geçebileceği bir boşluk bırakana kadar açtı. Sokağın çalıları arasında ötüşen böceklerin iç gıcıklayan sesi kulaklarını rahatsız etmeye başlarken Alverad evinin kapısı kısa soluklu bir gürültüyle kapandı. Mireila bir süre soğuk havanın yüzünü tokatlamasına izin verdi. Rüzgâr olmamasına rağmen tenindeki nemi alacak derecedeki kuru hava bir jilet gibi kesiyordu suratını. Annesinin çıkan gürültüye duyarlı olup, camdan bakacağını bildiğinden bir kaç dakika daha kapının dibinde mahsur kaldı. Dakikalar birbirini kovalarken nereye gideceğine karar vermeye çalışıyordu. Tedirgindi. Sanki bu kısacık zaman diliminde karar veremezse kaybolacakmış gibi hızla ve mantık aramadan aklındaki yerleri eliyordu. Kendine ait olan bir yer, kendini ait hissettiği bir yer bulmak tek arzusuydu. Pramoda'nın tüm üyelerinin sıcak yataklarında uyukladıkları düşünülürse Pramoda's Jam bu akşamı geçireceği en güzel yer olacaktı. Ceketinin yakalarını yavaşça kaldırdı, ellerini karın hizzasındaki ceplere soktu ve ince bacaklarının çelimsiz adımlarını yola koydu.
Yolda birşey düşünmemiş, hiç rolünü iyi kıvırmıştı. Serseriler ona sataşmamış, yanında olmayan asasına ihtiyaç duyacak bir olay gerçekleşmemişti. Cebinden çıkardığı anahtarı büyük, tahta kapının deliğine sokmakta acele ediyordu. Sonunda başardığını kanıtlayan sesle hızla binanın girişine adım attı. Kapıyı ayağı ile kapatıp ellerini nefesiyle ısıtmaya çalışırken kulağında çınlayan böcek sesleri dışında duyduğu ses onu duraksatmış, bir süre girişteki Hindistan anısı halının üzerinde bekletmişti. Ustaca çalınan gitar Pramoda'lardan birinin içerde olduğunu kanıtlıyordu. Bir süre içeri girmekle eve dönmek arasında kaldıysa da önünde uzanan merdivenleri birer ikişer çıkarak ilk kata ulaştığında sesin nereden geldiğini anlamak için bir kez daha duraksadı. Sağ tarafta uzanan koridorun sonlarından gelen sesi takip etmek için bedenini o yana çevirip hareketlenmişti. Duvarların açık renkleri içine yakışmadığı bir gerçekti. Tamamı siyah olan kıyafetleri buraya uymadığının bir kanıtıydı. Ortamın ferah kokusuna karşılık kızın sert ve iddialı parfümü ise bir başka aykırılık örneği idi. Ve daha bulunacak beş fark olmasına rağmen oyununu bir kenara bırakıp ulaştığı kapının pirinç tokmağını çevirdi. Başını içeri uzattığında kendinden geçmiş bir halde gitarı ile haşır neşir çocuğu süzdü. Marcel siyah saçlarını her notada bir yana savuruyor, parmaklarını adeta dans ettiriyordu. Zaten gözüne çekici gelen çocuğun bu hali oldukça cazipti. Suratına yayılan gülümsemeyle kendisini fark etmeyen çocuğu bir kez daha süzdükten sonra
'Uhm... Gelmemde sakınca var mı?'