İsim: Xiejila Pharrines
Cinsiyet: Bayan
Sihirsel Soy: Melez
Asa: -
Fiziksel betimleme:
Altın sarısı, dalgalı saçları iri mavi gözlerini ortaya çıkartır. Xie, ortalama bir boya ve ideal bir kiloya sahiptir. Birbirine orantılı yüz hatları olsun, bembeyaz teni olsun; her açıdan Barbie bebeklere benzer, Xie'yi onlardan ayıran ten özelliği çilleridir.
Kişiliği:
Ayaz bir gecedeki tüm soğuk duygularınız onun yanındayken de geçerlidir. Tanımadıklarına karşı ilk gördüğünde soğuk davranır ve ön izlenimler edinir; önyargılarını değiştirmek gerçekten zordur, kalesinin kapısını sımsıkı kapatır. Gizemli bir yapısı vardır, kimseye kolay kolay sırlarını açmaz. Eğer onunla arkadaş olup bir sırrınızı söylerseniz, ketumluktur yapar ve kimseye söylemez; bu yüzden oldukça güvenilirdir. Xie'nin hafızası oldukça iyidir, gördüğü yüzleri asla unutmaz. Bir olay olduğunda takılıp kalmaz ve bir şeyler yapmaya çalışır. Araştırma yapmaya ve öğrendiklerini not etmeye bayılır. Eğlenceye düşkün bir kızdır, somurtmayı sevmez. Hiçbir zaman donuk ve sıkıcı değildir. Bencillikten nefret eder, ancak bir çocuk gibi bencillik yapanlara yan gözle bakmaz veya öyle olan arkadaşlarıysa küsmez. Sakin görünür ancak her an asabîleşebilir. Yaşına göre oldukça olgundur, öyle olmayanlarla arkadaşlık kurmayı pek sevmez. Xie, her zaman mantığıyla hareket eder. Hayattaki herkesin rol yaptığını düşünür ve rolünü iyi oynamayanlara karşı cephe alır. Nasihat dinlemeyi sevmez, ne yapacağını bildiğini zanneder.
Ailesi ve yaşamı: Düzenlenecek.
Basit RP örneği:
*Neden bu kadar soğuk?* Koridordaki pencerenin önünde dururken tek düşündüğü yağmurun getirdiği soğukluğu neden sadece kendisi hissediyormuş gibi göründüğüydü; nedense başka kimsenin titreğini falan görmüyordu. Belki de yalnızca kendinin üşüyor olması üstündekilerin diğer öğrencilerin giydiklerinin aksine ince ve yetersiz olmasıydı. Yağmur damlalarının cama vuruşunu izlerken düşüncelere kapılıp gitmiş gibi bir görünümü vardı.. Bazen kendisini bir kuklaya benzetiyordu; iplerle oynatılan küçük bir kukla... Ne yapacağını kendisi belirlemiyordu çoğu kez; içindeki sesleri dinliyordu ve bu küçük kukla düşüncesini destekliyordu. Bu düşünceye kapılan tek kişi değildi büyük ihtimalle; bu da düşüncelerinden korkmasını önlüyordu. Korku... Çoğu kez insanların bu duygusunu tuhaf bulurdu, özellikle olmayan şeylerden korkmayı... Bu yüzden olabildiğince kendisine bu duyguyu hissetmesinin sebepsiz olduğunu söyler, ikna etmeye çalışırdı. Ancak bazen işe yaramıyordu sözleri. Duygular daima ağır basar...
Bir-iki tutam sarı saçın önüne düştüğü mavi gözlerini yağmurun dövdüğü pencereden ayırdı ve krem rengi, sıcakmışçasına bir his uyandıran koridora çevirdi. Koşuşan öğrenciler vardı; bazıları dikkatsizce ilerleyip başkalarına çarpıyor bazıları ise gayet sakin bir şekilde ilerliyorlardı dersliklere doğru. Hâlâ ders saatinin yaklaştığını fark edemeyen sadece bir grup şakalaşan öğrenci ve kendisi varmış gibi görünüyordu. Geç mi kalmak istiyordu acaba; hâlen en ufak bir geç kalma telaşına girmemişti. Birden omzuna çarpan çocuğun etkisiyle sanki bir rüyadan sıyırılmışçasına irkildi. Çocuğu tam olarak görememişti; belki de istemediğinden... Ah, ilk dersi neydi onun? İleri düzeyde güç kullanımı... Geçen derste olabildiğince sıkıldığı bir ders... Bu sefer de öyle olmayacağını umuyordu. Yavaşça dersliğe doğru yöneldi; bu sefer ise kukla sadece alıştığı yere gidiyordu...
Sadece bilindik bir sınıfa benzeyen, tahta sıralarla bezeli sınıfa girdiğinde profesörün masasında oturduğunu farketti. Geç mi kalmıştı yoksa? Ancak sınıftakilerin azlığına bakılırsa bu sorusu olumsuzlukla sonuçlanacaktı. Karamsar ve dalgınlığın muazzam karışımı yüzüne yansıyan profesörün yanından geçerek geçen defa oturduğu yere sıraya doğru ilerledi. Ağaçtan yapılmış sıranın üzerinde küçük bir kap, kabın içinde de toprak bulunuyordu, ilk kez o an farketmişti; sıralarda bulunan çeşitli eşyaları. Dersi nasıl işleyeceklerini merak ettirmişti bu ona az da olsa. Ne yapacakları konusunda herhangi bir fikir yürütmek istememesinden -belki de profesörü yargılamaması gerektiğini düşündüğünden- pek kafa yormamıştı buna. Eh, zaten erkenden meraklanmanın anlamı olmadığı gibi derse de önyargıyla yaklaşamazdı.
*Pat, pat...* Yağmurun rüzgâr sayesinde yönünü değiştirip pencereye çarpmasından oluşan bu ses ona karışık ve gizemli bir melodi gibi gelmeye başlamıştı. Duyduklarına alışmak... Ve şimdi profesörün sesi de eşlik ediyordu buna. *Kendimizi anlatmayacağız.* Bunun anlamı da neydi ki? Kendilerini tanıtmamışlar, sadece isim ve güç söyleyip bırakmışlardı. Eğer bu 'tanıtma' sayılıyorsa Joël bunca zamandır kendi hakkında yaptığı yorumları 'tanım' olarak almasından dolayı utanç duymalıydı. Gerçi fransız-isveç melezi çocuk her zaman herşeyin fazlasını istemişti; başkalarından da bekliyordu bunu. Azim, çalışkanlık ve güven... Ah, hepsi de iyi de bütün bunları yapacak gücü, cesareti ve dikkati nereden bulacaklardı? Joël'in zayıf noktasıydı, dikkat toplamak.
Profesör sözlerine devam ederken solgun eliyle tuttuğu tahta kalemi sıraya vurup belirli bir ritim tutturuyordu; ancak o da yağmurun seslerine karışıyordu. *Pat, pat, tık, tık...* Tüm ders konuşmayla geçecekse bu ders iyice sıkıcılaşacaktı. *İlk denemede, hatta yüzüncü denemede bile yapamazsanız asla hayal kırıklığına uğramayın* Yüzüncü denemede bile hayal kırıklığına uğramamak mı? Saçmalık... Kim o kadar deneyişin ardından beceriksiz olduğunu ve artık çalışmaması gerektiğini düşünmezdi ki?
Profesörün sözleri üzerine düşüncelerini puslu havaya bırakmaya çalıştı; Valdis'le tartışma, küçük kukla, yağmur ve... ve ikinci dersten gücünü denemenin verdiği mahcup olma korkusu... Dudakları amaçsız bir neşeyle kıvırılırken ellerini kabın iki yanına, biraz daha yukarı yerleştirdi. Önüne gelen sarı saçları görüşünü biraz engellese de mavi gözleri işine yarayacak olanı görüyordu. *Pekâlâ yapabilirim bunu, oldukça basit* Kendini kandırıyordu her zamanki gibi ama bu bir bakıma onun hoşuna gidiyordu. ''Yükselmeni isteyeceğim senden. Çok değil, bir parmak kadar olsa da mutlu olmama yeter'' Kendi kendine mırıldandığı bu sözler anlamsız sayılırdı; ah, bir toprakla konuşuyordu! Toprakla! Dikkatle baktığı toprak kabın içinde titremiş ama başka bir şey yapmamıştı. Çevresine bakındı; kaşığı bükmeye çalışan bir çocuk, suya hakim etmek isteyen bir kız, görünmezliği deneyen bir çocuk ve daha böyle bir sürü birinci seviye öğrenci. Yapan herhangi birini görmemişti; tekrardan toprağa baktı. Yapabilirdi... Konsantrasyon sağlaması gerekiyordu sadece; başını ağrıtacak cinsten... Kendisine olan güveni sarsılmamıştı ama yine de umutsuzluğu hissediyordu. Bütün bu düşünceleri aklının arka taraflarına itti ve toprağı hissetmeyi çalıştı. Evet oluyordu işte! Toprak bir karış kadar havaya yükselmişti ki Joël baskıya dayanamayıp kontrolünü yitirdi. Arkasına yaslandı; kendisini daha fazla zorlayamazdı. Kendisini soyutladığı sınıfa göz gezdirdi; ders ne zaman bitecekti? Bakışlarını kaşığı bükmeye çalışan, kısılmış ve gizemli gözleri ve siyah saçları vardı çocuğa çevirdi; kaşığı düşürmüş olmasına rağmen bir anlık havada tutabilmesi ilgisini çekmişti.
Profesörün tiz sesi onu düşüncelerinden ayırmıştı; ders bitmişti... Verdiği ödev Joël'in olduğu gibi kimsenin hoşuna gitmemişti; güçlerini deneyeceklerdi demek? İki denemede bu kadar zorlandığı düşünülürse sarışın çocuk epey yorulacaktı. Herkes yavaş yavaş toparlanırken o da kalabalığa karıştı.
*Klon üyeliğimdir, rp kesinlikle çalıntı değildir.