|
| İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. | |
|
+34Aleksandre Lucien Roux Sharon Oophäällzegen Vynsja Croweix Kurt Fitzgerald Isis Philippe Agatha Moraena Eurynome Vera Czajka Ardelia Marcelline Odile Charlotte Hale Julius Carvellion Sallie Ellen D'amire Setenay Defne Bağcı Arés Cârolos Albert Sven Hallstad Barty Jack Widmore Feodora Providentia Lassyné Velasquez Morpheus Fabién Rousseau Isabella J. Swan Nicole Marissa Magdalene Euphoria Szôlôssy Constantia Inés Kalliope Léxie Evely Lou'wers Frankenstein Kranstone Charlie von Diederich Simona Floros Angélique Killingsworth Katherine Daphné Widmore Issa Philippe Elizabéth Adrianna Malfoy Daisy Jac Derjinov Kyan Carver Julie Annwyl Lovett Amortentia Cécile Derwent 38 posters | |
Yazar | Mesaj |
---|
Amortentia Cécile Derwent Emekli Cadı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1343 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 13568 Ekspresso Puanı : 24 Kayıt tarihi : 26/08/06
| Konu: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Çarş. 01 Nis. 2009, 18:09 | |
| Cumartesi günü yeni ülkeler ve çeşitli forumlar açılacağından dolayı, dükkan sahibi olmak istiyorsanız birkaç gün bekleyerek istediğiniz ülkeyi tercih edebilir, daha fazla alternatif elde edebilirsiniz. Genellemenin 'dükkan' olması sizi yanlış anlamaya düşürmemeli, kuaförler, güzellik merkezleri, oteller ve daha nice işletmeler açılmak için başvurularınızı bekliyor.
* Var olan ülkelerde de dükkan açmanız mümkündür!
Diagon Yolu Kırtasiye Dükkanı Kaliteli Quidditch Malzemeleri Ollivanders Asa Dükkanı Obscurus Kitapçısı - Fleur Isabéllé Villiers Sihirli Hayvanevi Madam Malkin'in Her Duruma ve Her Renge Uygun Cüppeleri Dükkanı Scrivenshaft'ın Tüy Kalem Dükkanı - Emmeline Cwen Vance Florean Fortescue'nin Dondurmacısı Binbir Çeşit Baykuş Dükkanı Kazan Mağazası Büyük Büyücü Aktarı (Slug & Jiggers Aktarı) Çatlak Kazan Scrivenshaft'ın Tüy Kalem Dükkanı
Godric's Hollow Jamilia Bastet Restorant - Mark Henriqué Fraco Cafe de Musico Danielo - Floria Pastanesi - Katherine Daphné Widmore Patisserie de Ophélia -
Hogsmeade Domuz Kafası Dervish ve Gangles Üç Süpürge Zonko'nun Şaka Dükkanı Balyumruk Şekerci Dükkanı Madam Puddifoot'un Çay Dükkanı - Léxie Evely Lou'wers Bağıran Baraka Apothecary Büyük Fıçı Gladrags Büyücü Giysileri
Knocturn Yolu Karanlık Sofra Exuo Vexillum Bestia - Persephonié Marquéz + Angélique Killingsworth Caliginosus Pagina Kitapçısı - Jean Cassidy Belissiamos Borgin&Burkes - Kristian Eivind Espedal + Pyotr Vitrenko Le Dahlia Noir - Bar - Dahlia E. Bilbatúa Galadriél Circulus - Archles Samael Frohagen
Subven Meydanı - Muggle Meydanı Camomile Pastanesi - Flyra Fast Food - Lyria Kitapçısı & Müzikevi - Isabella J. Swan Turque Giysi Mağazası - Daisy Jac Derjinov Viccy's Dondurma Dükkanı
Dükkan Sahibi olmak istiyorsanız;
Ad Soyad: Karakter Hakkında Ön Bilgi: İstediğiniz Dükkan: Dükkan hakkında açıklama: Örnek Rp:
Formunu eksiksiz biçimde doldurup bu başlık altına göndermeniz gerekmektedir. Yeni bir dükkan açmak için aktifliğiniz ve rp'lerinizle kendinizi kanıtlamanız gerekmektedir. Yeni üyeler kesinlikle böyle bir başvuruda bulunamazlar.
En son Amortentia Cécile Derwent tarafından Çarş. 08 Nis. 2009, 06:55 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Julie Annwyl Lovett Biçim Değiştirme Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 900 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12566 Ekspresso Puanı : 63 Kayıt tarihi : 13/02/08
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Çarş. 01 Nis. 2009, 20:20 | |
| Ad Soyad: Julie Annwy Lovett Karakter Hakkında Ön Bilgi: Hiçbir zaman insanlara karşı sıcak davranmaz. Herkes aslında "ne" olduğunun farkındadır. Kim olduğunu, düşüncelerini ve duygularını kimseden gizlemez ama kimsenin bu bilgileri kullanmasına da izin vermez. Eğlenceli olduğu söylenebilir. Sürekli bir macera arayışı içindedir. Sürekli bir şeylere lider olur. Hareketlidir genellikle yerinde duramaz ama içindeki bu enerjisi şiddete dökerek boşaltır. Alaycı ve küçümserdir. Kimseyi ve hiçbir şeyi ciddiye almaz. Bu onun savunma mekanizmasıdır. Bazen ailesini, kardeşini ve kendini bile küçümseyebilir. Böylece küçümsediği şeylere aslında değer vermiyormuş gibi görünmeye çalışır. Bir şeye değer verdiği an elinden alınacağını düşünür. Attığı tek bir adımın bile bir amacı vardır. Hiçbir zaman bir hedef belirlemeden hareket etmez. Bunu kendi ağzında "insan olmak" diye yorumladığını duymak mümkündür. Son derece güvensizdir. Birine güvendiği takdirde en küçük bir sadakatsizliği sonucu onu öldürmeyi bile göz alabilir. Bu nedenle onun güvenini kazanmak zor ve güzel olduğu kadar tehlikelidir de. Kurallardan nefret eder fakat bir o kadar da politiktir. Kural ve kanunlardaki boşlukları kullanarak daima işin içinden sıyrılır. Bu özelliği çok seyrek ceza almasını sağlar. Onunla laf dalaşına girmek bir nevi kendi ölüm fermanını imzalamaktır. Her zaman hazırcevaptır. Bir şeye cevap veremeyecek olsa bile o her neyse arada kaynamasını sağlar. Kelime oyunlarına bayılır. Pek sabırlı olduğu söylenemez ama en sabırsız anında bile mantıklı davranması sabırsızlığının olumsuz yanlarından sıyrılmasını sağlamıştır. Son derece bencil ve egoisttir. Sürekli kendisinden bahsettiğini duymak mümkündür. Aslında kendisi dışında umursadığı çok az şey vardır. İkizi ve Ladies of Slytherin bunların başında gelir. Her şeyi sorgular. Hiçbir şeyi hemen kabul etmez ve sürekli isyankardır. Bir şeyin doğru olduğunu iddia etmişse bir kere daha sonra ona bunun yanlış olduğunu kanıtlasanız da kabul etmez ve hatta kendi düşüncesinin doğrusu olduğuna sizi bile ikna edebilir. İstediğiniz Dükkan: Peligroso Tatuaje Dükkan hakkında açıklama: İspanyol göçmeni kara büyü ve karanlık işaretler ustası Grimaldo Naldo tarafından 1532 yılında Knockturn Yolu'nda kurulmuştur. Peligroso Tatuaje geçen yıllarla Londra'nın en karanlık ailelerinin uğrak yeri haline gelmiştir. Daha sonraları İngiltere dışından da birçok kişi gelmiş ve tarikatların karanlık işaretleri ile gizli haberleşme sistemlerini oluşturan Grimaldo dükkanını oğluna devretmiştir. Senelerce babadan oğula geçerek Naldo ailesinde kalan bu dükkan en son Tavio Naldo tarafından işletilmiştir. Ta ki Tavio, Peligroso Tatuaje'nin kaderini değiştirecek bir grup dövme yapana kadar. Bundan sekiz sene önce dükkana gelen bir grup Slytherinli cadıya dövme yapan Tavio kendilerine Ladies Of Slytherin diyen bu kızları fazla hafife almıştı. Onlara basit bir dövme yapıp yollayan Tavio yıllar sonra Julie Annwyl Lovett ile karşılaştı. Artık yetişkin bir cadı olan Annwyl kendilerine yapılan bu dövmenin basitliğini ve yıllar önce verdiği dünya kadar Galleon'un acısını çıkarmaya karar verdi. Daha sonra kafasındaki işkence ve acılı öldürme taktikleri yerini çok daha değişik bir fikre bıraktı. Böylece Tavio kendi yaptığı dövmelerin lanetinden çok daha güçlü bir lanetle işaretlendi ve Julie Annwyl Lovett'a 'istese de istemese de' itaat etmek zorunda kaldı. Böylece Peligroso Tatuaje artık Naldo ailesinin mülkü olmaktan çıkmıştı. Örnek Rp:]- Spoiler:
- Geber lanet olası yaratık geber! - Hahaha! Öldürsene beni hadi öldür! Benim küçük uslu kızım! Ahh nasıl da büyüdünüz! Jaycee Solynna nasıl? Hala yaşıyor mu? Ah çok yazık! - Bir daha sakın ağzına alma onun adını! Sakın! Petrificus Totalus!
Laud kendini Hogsmeade'in ıssız bir köşesine atmıştı bir hışım. Bacağındaki sancıyı umursamadan ilerliyordu Hogwarts'a doğru. Bu sefer üzerinde alamet-i farikası olmuş, ince işlemeli uzun, ipek cübbe yoktu. Bacağını saran deri bir pantolon, dizlerine kadar gelen pantolonun üzerinde bırakılmış siyah çizme ve üzerindeki deri ceketle biri görse onu neredeyse tanımazdı. Uzun saçları her zamankinin aksine öylece salınmıştı ve sanki özellikle yüzünü kapatmak için önlere bırakılmıştı. Az önce öz annesi tarafından bacağına yollanan lanetin bitkinliği yetmezmiş gibi, Londra'dan Hogsmeade'e kadar cisimlenmişti. Fakat bu etkenlerin hiçbiri dik, düzgün, hızlı ve ritmik yürüyüşünü bozmuyor. Hogwarts'a yürümesi gerektiğini biliyordu, belki de bu farkındalık hayıflanmasını engelliyordu. Hava buz gibiydi. Saat neredeyse dörde geliyordu. Herkes çoktan dükkanını kapatmış ve evine girmişti. Laud'un ayakkabısının çıkardığı sesler Hogwarts'a giden taş yolda yankılanıyordu. Laud hiç olmadığı kadar sinirliydi. Hiç olmadığı kadar. Dokuz yıldır o mahsendeydi annesi ama bir kere bile Laud'a zarar vermeye kalkmamıştı. Hoş denese asası olmadan başarabileceği de muallaktaydı. Fakat gecenin bir yarısı Laud'un içine düşen dehşet verici rahatsızlığın nedeni belli olmuştu. Hogwarts'taki sıcak yatağından kalkıp Londra'ya, malikaneye gitmişti Laud ve -elinde asasıyla birlikte- annesiyle karşılaşmıştı. Bunu kabul etmek çok acı gelse de Laud bir kez daha kabullendi annesine çekmiş olduğunu. Tek bir amaç için dokuz yıl boyunca susabilecek kan kusan, nefret dolu bir cadı... Laud hiçbir zaman annesinin hangi büyüleri kullandığını bilememişti. Malikanenin en karanlık köşelerinde bulunan kitaplarda bile yazmayan büyüler biliyor olması ürkütücüydü. Bu büyülerden birini kullanarak büyük ihtimalle Laud'un hayatının sonuna kadar taşıyacağı bir iz bırakmış olması ise çok daha ürkütücüydü.
...
Gözlerini kan bürümüş olan Laud yaklaşık yirmi beş dakika sonra Hogwarts'taydı. İçeri girmek için gizli geçitler bildiğine şükrederek zindanlara iniyordu Hogwarts'ın görkemli ve bir o kadar ürkütücü merdivenlerinden. Odasındaki gizli mahzene inebilirdi fakat Karanlık Oda fikri daha cazip gelmişti. Mahzene çıkana kadar birkaç profesörü uyandırması muhtemeldi ve en azından bugün için bir cinayet işlemeye takati kalmamıştı. Karanlık Oda'ya en son iki sene önce girmişti fakat bir haritasını dahi çizebilecek kadar iyi hatırlıyordu orayı. İşine yarayabilecek birçok şeyi orada bulacağından emindi. Sıradan bir kilitle kitlenmişti odanın kapısı. Laud asasını kapıya yöneltti ve mırıldandı:
"Alohamora!"
Kapı büyük bir gıcırtıyla sonuna dek açılmıştı. Laud sanki evine girermişçesine içeri girdi ve asasını hafifçe savurdu. Birden odanın dört duvarında ikişer tane bulunan sekiz gaz lambası birden parladı. Oda şimdilik sakin görünüyordu. Laud kapıyı arksından usulca kapattı ve kendini yere attı. Çektiği acıyı gizlemenin bir anlamı kalmamıştı.Çizmesinin uzun fermuarını aşağı itti ve vücuda yapışık kana bulanmış pantolonu büyük bir sancıyla yukarı çekti. Yara gerçekten derindi. Kanaması hala durmamıştı ve duracak gibi de görünmüyordu. Laud çeketini çıkarıp bir kenara fırlattı. Üzerindeki eski yeşil bluzun önünden bir parça kumaşı yırttı ustalıkla. Öbür eline aldığı asasını yaraya doğru savurdu ve asanın ucundan cılız bir çizgi halinde sular akmaya başladı. Laud bunu daha önce defalarca yapmışçasına yaraısını temizledi ve üzerindeki bluzden yırttığı parçayla sardı bacağını. Gözlerini yumdu ve başını arkaya attı. Gerçekten yorgun ve uykusuzdu. Yarası ise bir bez parçasıyla toparlanamayacak kadar derindi. Nasıl bir lanet olduğunu dahi bildimiyordu Laud bu yaraya sebep olan şeyin. Laud buna bir çözüm aramak için gözlerini açtığında ona doğru süzülen bir yılanla karşılaştı. Laud nefes almak kadar sıradan bir şeymişçesine asasını kaldırdı.
"Seninle uğraşacak vaktim yok Keath. Avada Kedavra!"
Karanlık Oda'nın meşhur ölümcül zehire sahip olan yılan türü olan Keath yeşil ışık hüzmesiyle birkaç metre ileri savruldu. Laud usulca yerinden kalktı ve tam karşısındaki duvara doğru ilerledi. Yüzünü duvara iyice yaklaştırdı ve bir şey ararmışçasına gözlerini gezdirmeye başladı. Birkaç dakika sonra yüzü aydınlandı. Asasını kaldırdı ve altlardan bir tuğla parçasına hafifiçe tıklattı. Tuğla parçası bir kitaba dönüştü ve kendini yere attı. Birkaç saniye sonra onun yerinde yeni bir tuğla oluşmuştu bile. Laud yerden kitabı aldı ve yine sırtını duvara verip yere çöktü. Sayfaları hızla karıştırıyordu. Birkaç sayfada bir kalem olarak kullandığı asasıyla bir yerleri işaretliyor ve sonra devam ediyordu. Yaklaşık iki saat sonra neredeyse tüm kitap işaretlenmişti. Laud kitabı hırçın bir hareketle yere fırlattı. Bu dokuz sene önce annesinin çekmecesinde bulduğu kitaptı. Kimsenin bilmediği birçok laneti ve büyüyü içeriyordu. Annesi bir kapısı açmak için bile bu kitaptan bir büyüyü seçerdi. Çoğunun geri dönüşü yoktu. Bacağındaki yaraya neden olmuş olabilecek tüm büyüleri gözden geçirmek istemişti Laud fakat yaklaşık 2000 lanet vardı bu kitapta. Uzun bir ayıklama sonucunda geriye 23 tanesi kalmıştı. Laud iki sene önce buraya sakladığı kitabı yerden aldı ve Oda'nın çıkışına doğru ilerledi. 23'ünün de oldukça uğraştırıcı panzehirleri vardı. Şimdiden çalışmaya başlamalıydı. Altıncı kata çıkacak olma fikrinin verdiği rehavet ile kendini odadan dışarı attı.
| |
| | | Amortentia Cécile Derwent Emekli Cadı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1343 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 13568 Ekspresso Puanı : 24 Kayıt tarihi : 26/08/06
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Çarş. 01 Nis. 2009, 21:15 | |
| | |
| | | Kyan Carver
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 7 Yaş : 32 Kan statüsü : Melez Galleon : 11464 Ekspresso Puanı : 1 Kayıt tarihi : 18/03/09
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Cuma 03 Nis. 2009, 17:06 | |
| Ad ve Soyad:Kyan Carver Karekter Hakkında Bilgi: Zeki, dürüst ve eşitliğiyle tanınan biridir. İnsanlara karşı her samimi ve sıcak davranmıştır. Özellikle çoçukları çok sever. Yaptığı her işi karşılık beklemeden büyük bir özenle ve düzenle yapar. Temiz ve düzgün biridir. İstediğim Dükkan:Ollivanders'in Asa Dükkanı Dükkan Hakkında Bilgi: Ollivanders'in Asa Dükkanından içeri girdiğiniz zaman kapının üzerindeki eski bir çan çalar. Dükkanın eski ve tozlu rafları hemen ilk girişte dikkatinizi çeker. Büyücülük dünyasının en eski ve en işleyen dükkanıdır. Tüm büyücüler bu dükkanın içini bilirler. Rafların arasının çok dar olması ve asalarla dolu olması insada değişik duygular uyandırı. Dar olan bu dükkan her büyücünün ihtiyacı olan en kaliteli asaları satar. Örnek Rp: Hava her yaz günü gibi sıcak ve bulutsuzdu.Muggle'lar etrafta geziyor ve eğleniyordu. Kyan elindeki Muggle gazetesini bir bankın üzerinde okuyordu. Üstündeki kıyafetler Muggle hayatına gayet uyuyordu. Gazetede her zamanki gibi yaklaşan Muggle Başbakanlığı için seçim yarışını anlatıyordu. Kyan Muggle gazetesini okumaktan hoşlanmasa Muggle gündemini takip ediyordu. Fazla canı sıkılmaya başladı. Elindeki gazeteyi yanındaki yaşlı bir adam olan Muggle'a verdi.Muggle ona gülümsedi. Ama Kyan ona bir teşekkür bile etmeden yerinden kalktı. Etrafına bakındı. Her tarafta alışveriş yapan, resim çektiren Muggle'larla doluydu. Kyan dikkatlice etrafını süzdü ve sonra hızlı adımlarla Muggle caddesine doğru yürümeye başladı. Caddede yürüyordu şimdi. Etraftaki Muggle'lardan tiksinmeye başlamıştı artık. En iyisi buradan ayrılmak diye düşündü. Sola döndü şimdi caddeden daha farklı bir yerdeydi. Etraf cadde kadar temiz değildi. Çoğu çöp kutusu ağzına kadar dolmuş ve bazı çöpler yere düşmüştü. Kötü kokuyordu. Kyan daha derinlere gitmeye başladı. Şimdi etrafta karanlık siluetler bir geliyor bir kayboluyordu. Birden önüne bir şey atladı. Bir adamdı. Karanlıktan yüzünü kestiremiyordu. Ama burada olduğuna göre bir çöpten farkı yoktu. Kyan hemen cebindeki asasını çıkardı.Karşısındaki adam bir kahkaha patlattı.
"Zavallı! Bize sadece elindeki bir çöp parçası ile mi saldıracaksın. Gerçekten komiksin. Ama bu komiklik seni kurtarmıyacak paranı sökül bakalım!"
Kyan ona bakarken etrafının hareket eden karanlık siluetlerle çevrildiğini gördü. Karşısındaki adama tekrar baktı. Ona soğuk bir şekilde güldü sonra:
"Asıl zavallı olan sizsiniz. Sizin gibi pis Muggle'ların bu dünyada yeri yok."
" Muggle mı? Oda nesi öyle? Oda senin gibi zavallı bir kavram mı? "
Kyan artık etraftaki adamları görüyordu. Hepsinin elinde birer sopa vardı. Sonra karşısındaki adam sözünü söyleyince hepsi bir ağızdan gülmeye başladı. Kyan bu kadar aşlamanın yanında kalamazdı. Asasını karşısındakine doğrulttu. Adam ona baktı ve gülmeye başladı. Etraftakilerde gülüyordu.
" Ah zavallı onunla ne yapacaksın hokus pokus mu? "
" Ah bir bakıma öyle zavallı! Avada Kedavra! "
Birden asadan yeşil ışık fıskiyesi çıktı. Karşısındaki adama hızlıca isabet etti. Adam büyünün etkisiyle arkaya doğru uçtu. Etraftakiler bu durumu görünce çok korkmuşlardı. Kyan onlara döndü. Asasını onlara doğrulttu. Adamlar ellerindeki sopaları yere atıp pes ettiklerini ifade ediyorlardı. Kyan'ın yüzünde soğuk bir gülümseme oluştu.
" Avada Kedavra! "
Yeşil ışık fıskiyesi asadan bir daha çıktı. Adamlar acı çığlıklar içinde kaldılar. Sonra çığlıklar bir anda dindi.
+1 Saat Sonra+
Kyan 1 saat önceki yaptığını düşünüyor ve kendisiyle gurur duyuyordu. Dünyalarından birkaç pis Muggle gittiği için sevinçliydi. Şimdi Hogsmade'deydi. Etrafta bir kaç yetişkin vardı. Kyan Domuz Kafası'na yöneldi. Dükkanın önünde bir kaç kişi duruyordu. Aralarında bir şeyler söyleyip gülüyorlardı. Onlara pis bir bakış attıktan sonra içeriye girdi. İçeride bir çok yetişkin vardı. Çoğu tanıdık simalardı. Bara doğru yöneldi. Barmen elindeki beyaz mendil ile bardakları temizliyordu. Ayrıca barda 2 kişi vardı. Onları tanıyamadı. Çünkü kafalarında bir kukuleta vardı. Bara yaklaştı barmene döndü.
"Bir cincüce yapımı şarap!"
"Derhal efendim"
dedi barmen. Ardından temiz bir bardak çıkardı. Daha sonra barın alt taraftaki raflarından tozlu bir şişe çıkardı. Şişeyi açtı ve bardağa kırmızı sıvıyı doldurmaya başladı. Ağzına kadar doldurduğunda Kyan'a uzattı.
" Buyrun efendim afiyet olsun."
dedi barmen. Kyan bardağı aldı ve bir yudumda bardağı yarıladı. Boğazından geçen sıvının tadı ona o kadar iyi gelmişti ki aklındaki sorunları kısa bir süreliğine ortadan kaybetti. Bardağa bakmaya başladı. Kırmzı sıvının içinde dalmıştı. Birden yanındaki adamın ona seslenmesi ile irkildi.
" Kyan-Bu-bu sen misin? "
Kyan adama baktı. Bitkin bir hali vardı. Suratında derin yara izleri vardı. Bir an onu tanıyamadı daha sonra onun okuldaki arkadaşı olduğunu anladı.
" Kven! Bu sen misin? "
"Ah evet-tanıdığına sevindim. Bu yara izlerimle beni kimse tanıyamıyor artık."
" Ama işin yüzünden öyle değil mi? "
" Ah-evet ejderhalara bakmak o kadar kolay değil.Peki sen nasılsın okuldan sonra hiç görüşemedik."
Kyan ona bir daha baktı.Anlaşılan George işinde baya bir zorlanmıştı. Yara izleri çok kötü görünüyordu. Kapanmış olmasına rağmen Kyan'a yeni oluşmuş gibi gelmişti. Bir an onların kanayan halini düşündü. Gerçekten çok kötüydü. Bardağını aldı ve bir dikişte bardağında kalan son şarabı bitirdi.
" Ben mi? Hiç işte. Bakanlıkta çalışmaya başladım.Tek değişiklik bu."
Arkadaşına istemiyerek bir yalan söylemişti.Tek değişiklik bu değildi. Ölüm Yiyen olmuştu. İyiliğe karşı kötülğün yanında savaşıyordu. Ama bu bilginin gizli kalmasını biliyordu. Kven bardağındaki içkiyi bitirdi.
" Seni gördüğüme sevindim. Fakat gitmem gerek.Yine görüşürüz."
" Tamam o zaman sonra görüşürüz."
dedi. Kven bara borcu olan parayı bıraktı ve Kyan'a gülümseyerek ayrıldı. Kyan onun arkasından bardan çıkıncaya kadar baktı. Sonra barmene döndü.
"Tazele!"
Barmen hemen boş bardağı aldı ve içine kırmızı sıvıdan tekrar doldurdu. Kyan'a uzattı. Kyan bardağı aldı. Bir yudum içti. Sonra bardağa baktı. Geçmişte yaşadıkları anılarına dönmeye başladı...... | |
| | | Daisy Jac Derjinov Turque Giysi Mağazası - Dükkan Sahibesi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 4 Yaş : 29 Kan statüsü : Melez Galleon : 11637 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 20/12/08
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. C.tesi 04 Nis. 2009, 13:54 | |
| Ad Soyad: Daisy Jac Derjinov Karakter Hakkında Ön Bilgi: Lejantta eklenecektir. İstediğiniz Dükkan: Turque Giysi Mağazası ( Issa Ann Black ile beraber işleteceğiz.) Dükkan hakkında açıklama: Şeker pembesinin ağırlıkta olduğu dükkan, büyücü dünyası tarafından benimsenmiş ünlü bir giyim mağazasıdır. Mağazada satılan kıyafetlerin tasarımları mağazanın sahibi olan Daisy ve Issa’ya aittir. Daha çok Daisy’nin tasarladıkları satışa sunulur. Mağaza da kıyafetin yanında takı ve küçük giyim aksesuarları da satılmaktadır. Çok pahalı olmamakla beraber safkan ve zengin kısımın daha çok tercih ettiği bir dükkandır.
Örnek Rp:- Spoiler:
Elita gece yatağına girdiğinde uyuyamayacağını biliyordu. Anneleri ile her şeylerini bir hafta önceden bitirmiş bu gün ise bavullarını son bir kez kontrol ettikten sonra kapatmış yarın sabah yola çıkmak üzere yatmışlardı. Yan odada kardeşinin de uyuyamadığına ve adı kadar emindi Elita. Uzun bir süre yatağından dönüp durduktan sonra uyuyakaldı. Hogwartsla ilgili rüyalara daldı…
Sabah kardeşinin kapıya vurması ve bağırmaları sonucu gözünü açtı. Canı hiç kalkmak istemiyordu. Gerinerek esnedi ve bu gün Hogwarts’a gideceklerini hatırladı. Ve yatağından inanılmaz bir hızla kalktı, az kalsın dünden koyduğu valizine çarpıp yjiere kapaklanıyordu son anda dengesini sağlayarak ayakta durmayı başardı. Hala kapısına vuran kardeşine bir şeyler mırıldanarak kapıya vurmasını kesti ve elini yüzünü yıkamak için odasından dışarıya çıktı. Evde resmen bir bayram havası vardı. Herkes oradan oraya koşuşturuyor, birbirlerine neşeli neşeli sesleniyorlardı. İlk önce bu Elita’ya garip gelse de yüzünü yıkadıktan sonra ailesine o da katıldı.
Sonunda haftalardır konuştukları, görmeyi her şeyden çok istedikleri Hogwarts’a gideceklerdi. Buna sadece saatler, adımlar kalmıştı… Elita üzerini giyindikten sonra aslında oraya cübbesi ile gitmek istiyordu çünkü oldukça hoşuna gitmişti. Siyah uzun bir pardüso gibi duran cübbe ile evden çıkması muggle komşular tarafından dikkatte çekmezdi fakat annesi üzerilerine cübbelerini değilde normal kıyafetlerini giymelerini, trende üstlerini değiştirebileceklerini söyledi. Trende giyeceklerse şimdi neden giyemiyorlardı? Boşuna uğraşacaklardı trende giyinmek için. Elita yinede annesini dinleyerek normal kıyafetlerini giyinmişti. Ve şimdi saçlarını –ilk defa- arkadan at kuyruğu yapmış şekilde kahvaltı masasında oturuyordu. Annesi ve babası sessizce önlerindekini yemek yerine Jac ve Elita’yı izliyorlardı. Elita izlenmekten pek hoşlanmazdı ama annesi ve babasına bir şey söyleyemedi ne de olsa uzun bir süreliğine birbirlerinden ayrılıyorlardı. Gidene kadar gülümseyip şirin kız taklidi yapmak zorundaydı ikiside. Elita ve Jac daha önce hiç ailelerinden ayrılmamışlardı. Elita’nın içini bir hüzün kapladı annesi ve babası onun en değerlilerindendi şimdi onlardan ayrılmak çok zor geliyordu. Ne de olsa daha annesi ve babasının dizinin dibinden ayrılmaması gereken bir yaşta idi. Hele de Elita gibi duygusal bir çocuk ailesinden ayrılmak ona Jac’den daha zor geliyordu. Zaten Jac ancak hangi binaya gidecekleri ile ilgileniyordu. Aslına bakılırsa bina Elita’nın umurunda bile değildi. Ama Jac gelip gidip ‘ hangi bina da olacağız? Ya Slytherin’e düşersek’ gibi saçma sapan sorular sorup duruyordu. Elita’nın gözleri yanmaya başlamıştı. Ne zaman ağlayacak olsa ilk önce böyle olurdu, annesinin yanında ağlayıp onları üzmeye hakkı yoktu bu yüzden masadan kalkarak odasına gitti ve ağlamaya başladı. Bazıları ağlamayı güçsüzlük gibi görse de Elita duygu yoğunluğunun dışarı çıkması gibi görürdü ve bu da ne güçsüzlüktü ne de başka bir şey tamamen insanların gereksinimi olan bir şeydi ağlamak.
Birkaç dakika sonra annesi kapısını tıklattı ve “ Artık gidiyoruz.” Elita tek eliyle gözlerini avuşturarak “Geliyorum.” dedi. Ayağa kalktı ve odasına son bir kez göz attıktan sonra odadan çıkmak için kapıyı açtı. Fakat çıkmadan durdu ve yatağının yanında duran küçük çekmeceyi açıp bir defter aldı içinden. Kim bilir Hogwarts’da onları ne maceralar bekliyordu. Günlüğünü evde bırakmak olmazdı. Yüzüne tatlı bir gülümseme yerleştirdi ve annesi ve babasının yanına gitti. Jac ortalarda yoktu. Annesinin seslenmesine Elita’da katıldı ve biraz sonra kardeşi de yanlarına gelmişti. Kötü bir bakış attı ve kapıya doğru yürümeye başladı. Kardeşine her ne kadar kızsa da onu çok seviyordu ve bunu Jac’de biliyordu. O yüzden bazen birbirlerini takmazlardı. Arabaya bindiklerinde birden Elita’nın içini sabahtan beri olmayan heyecan dalgası kaplamıştı. Bunu belli etmemeye çalışarak yol boyunca şarkı söyledi. Sonunda tren istasyonuna vardıklarında Elita “ Ama burası bildiğimiz istasyon.” dedi kimseden cevap gelmedi. Kardeşi de onun kadar şaşırmış olduğu için ona bir şey sormadı. Usulca anne ve babasının arkasından yürümeye başladı. Sonunda annesi bir duvarın önünde durdu ve duvarı işaret ederek “ İstasyon onun arkasında.” dedi. Elita daha ne olduğunu anlamadan babaları duvardan geçmiş ve anneleri onların da aynı şeyi yapmalarını bekliyordu. Elita yüzünde aptal bir gülümseme ile kafa salladı fakat geçmek zorunda olduğunu biliyordu. Biraz korkarakta olsa duvara doğru yürüdü ve oradan geçti. Garip bir duygu idi fakat çıktıktan sonra çok farklı bir yere geliyordu insan. Bir çok çocuk vardı ve aileleri ile vedalaşıyordu. * Bunların hepsi Hogwarts’a mı gidiyor?* diye düşündü Elita. Belli ki büyük bir okuldu. Arkasından ikizi onun ardından da annesi gelmişti. Elita son bir kez annesine ve babasına sarıldıktan sonra kardeşi Jac ile trene bindi. O kadar gürültü vardı ki kulakları uğuldamaya başladı. Koridordan geçerek buldukları ilk boş kompartımana girip pencereden el sallamaya başladılar. Biraz sonra trenin düdüğü duyuldu ve hareket etmeye başladı. Ailesi görüş alanından çıkana kadar el sallamaya devam etti Elita. Oturduğunda derin bir nefes aldı. Sonunda gidiyorlardı. Mutluydu, içindeki bu mutluluk tarif edilemez derece güzel bir şeydi. Ağzı kulaklarında Jac’e döndü “ E, neler hissediyorsun.” Aslında onun da kendi ile aynı şeyleri düşündüğüne neredeyse emin gibiydi.
| |
| | | Elizabéth Adrianna Malfoy Perfect Li(f)e Yazarı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1443 Yaş : 36 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12565 Ekspresso Puanı : 41 Kayıt tarihi : 15/02/08
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. C.tesi 04 Nis. 2009, 20:14 | |
| - Daisy Jac Derjinov demiş ki:
- Ad Soyad: Daisy Jac Derjinov
Karakter Hakkında Ön Bilgi: Lejantta eklenecektir. İstediğiniz Dükkan: Turque Giysi Mağazası ( Issa Ann Black ile beraber işleteceğiz.) Dükkan hakkında açıklama: Şeker pembesinin ağırlıkta olduğu dükkan, büyücü dünyası tarafından benimsenmiş ünlü bir giyim mağazasıdır. Mağazada satılan kıyafetlerin tasarımları mağazanın sahibi olan Daisy ve Issa’ya aittir. Daha çok Daisy’nin tasarladıkları satışa sunulur. Mağaza da kıyafetin yanında takı ve küçük giyim aksesuarları da satılmaktadır. Çok pahalı olmamakla beraber safkan ve zengin kısımın daha çok tercih ettiği bir dükkandır.
Örnek Rp:
- Spoiler:
Elita gece yatağına girdiğinde uyuyamayacağını biliyordu. Anneleri ile her şeylerini bir hafta önceden bitirmiş bu gün ise bavullarını son bir kez kontrol ettikten sonra kapatmış yarın sabah yola çıkmak üzere yatmışlardı. Yan odada kardeşinin de uyuyamadığına ve adı kadar emindi Elita. Uzun bir süre yatağından dönüp durduktan sonra uyuyakaldı. Hogwartsla ilgili rüyalara daldı…
Sabah kardeşinin kapıya vurması ve bağırmaları sonucu gözünü açtı. Canı hiç kalkmak istemiyordu. Gerinerek esnedi ve bu gün Hogwarts’a gideceklerini hatırladı. Ve yatağından inanılmaz bir hızla kalktı, az kalsın dünden koyduğu valizine çarpıp yjiere kapaklanıyordu son anda dengesini sağlayarak ayakta durmayı başardı. Hala kapısına vuran kardeşine bir şeyler mırıldanarak kapıya vurmasını kesti ve elini yüzünü yıkamak için odasından dışarıya çıktı. Evde resmen bir bayram havası vardı. Herkes oradan oraya koşuşturuyor, birbirlerine neşeli neşeli sesleniyorlardı. İlk önce bu Elita’ya garip gelse de yüzünü yıkadıktan sonra ailesine o da katıldı.
Sonunda haftalardır konuştukları, görmeyi her şeyden çok istedikleri Hogwarts’a gideceklerdi. Buna sadece saatler, adımlar kalmıştı… Elita üzerini giyindikten sonra aslında oraya cübbesi ile gitmek istiyordu çünkü oldukça hoşuna gitmişti. Siyah uzun bir pardüso gibi duran cübbe ile evden çıkması muggle komşular tarafından dikkatte çekmezdi fakat annesi üzerilerine cübbelerini değilde normal kıyafetlerini giymelerini, trende üstlerini değiştirebileceklerini söyledi. Trende giyeceklerse şimdi neden giyemiyorlardı? Boşuna uğraşacaklardı trende giyinmek için. Elita yinede annesini dinleyerek normal kıyafetlerini giyinmişti. Ve şimdi saçlarını –ilk defa- arkadan at kuyruğu yapmış şekilde kahvaltı masasında oturuyordu. Annesi ve babası sessizce önlerindekini yemek yerine Jac ve Elita’yı izliyorlardı. Elita izlenmekten pek hoşlanmazdı ama annesi ve babasına bir şey söyleyemedi ne de olsa uzun bir süreliğine birbirlerinden ayrılıyorlardı. Gidene kadar gülümseyip şirin kız taklidi yapmak zorundaydı ikiside. Elita ve Jac daha önce hiç ailelerinden ayrılmamışlardı. Elita’nın içini bir hüzün kapladı annesi ve babası onun en değerlilerindendi şimdi onlardan ayrılmak çok zor geliyordu. Ne de olsa daha annesi ve babasının dizinin dibinden ayrılmaması gereken bir yaşta idi. Hele de Elita gibi duygusal bir çocuk ailesinden ayrılmak ona Jac’den daha zor geliyordu. Zaten Jac ancak hangi binaya gidecekleri ile ilgileniyordu. Aslına bakılırsa bina Elita’nın umurunda bile değildi. Ama Jac gelip gidip ‘ hangi bina da olacağız? Ya Slytherin’e düşersek’ gibi saçma sapan sorular sorup duruyordu. Elita’nın gözleri yanmaya başlamıştı. Ne zaman ağlayacak olsa ilk önce böyle olurdu, annesinin yanında ağlayıp onları üzmeye hakkı yoktu bu yüzden masadan kalkarak odasına gitti ve ağlamaya başladı. Bazıları ağlamayı güçsüzlük gibi görse de Elita duygu yoğunluğunun dışarı çıkması gibi görürdü ve bu da ne güçsüzlüktü ne de başka bir şey tamamen insanların gereksinimi olan bir şeydi ağlamak.
Birkaç dakika sonra annesi kapısını tıklattı ve “ Artık gidiyoruz.” Elita tek eliyle gözlerini avuşturarak “Geliyorum.” dedi. Ayağa kalktı ve odasına son bir kez göz attıktan sonra odadan çıkmak için kapıyı açtı. Fakat çıkmadan durdu ve yatağının yanında duran küçük çekmeceyi açıp bir defter aldı içinden. Kim bilir Hogwarts’da onları ne maceralar bekliyordu. Günlüğünü evde bırakmak olmazdı. Yüzüne tatlı bir gülümseme yerleştirdi ve annesi ve babasının yanına gitti. Jac ortalarda yoktu. Annesinin seslenmesine Elita’da katıldı ve biraz sonra kardeşi de yanlarına gelmişti. Kötü bir bakış attı ve kapıya doğru yürümeye başladı. Kardeşine her ne kadar kızsa da onu çok seviyordu ve bunu Jac’de biliyordu. O yüzden bazen birbirlerini takmazlardı. Arabaya bindiklerinde birden Elita’nın içini sabahtan beri olmayan heyecan dalgası kaplamıştı. Bunu belli etmemeye çalışarak yol boyunca şarkı söyledi. Sonunda tren istasyonuna vardıklarında Elita “ Ama burası bildiğimiz istasyon.” dedi kimseden cevap gelmedi. Kardeşi de onun kadar şaşırmış olduğu için ona bir şey sormadı. Usulca anne ve babasının arkasından yürümeye başladı. Sonunda annesi bir duvarın önünde durdu ve duvarı işaret ederek “ İstasyon onun arkasında.” dedi. Elita daha ne olduğunu anlamadan babaları duvardan geçmiş ve anneleri onların da aynı şeyi yapmalarını bekliyordu. Elita yüzünde aptal bir gülümseme ile kafa salladı fakat geçmek zorunda olduğunu biliyordu. Biraz korkarakta olsa duvara doğru yürüdü ve oradan geçti. Garip bir duygu idi fakat çıktıktan sonra çok farklı bir yere geliyordu insan. Bir çok çocuk vardı ve aileleri ile vedalaşıyordu. * Bunların hepsi Hogwarts’a mı gidiyor?* diye düşündü Elita. Belli ki büyük bir okuldu. Arkasından ikizi onun ardından da annesi gelmişti. Elita son bir kez annesine ve babasına sarıldıktan sonra kardeşi Jac ile trene bindi. O kadar gürültü vardı ki kulakları uğuldamaya başladı. Koridordan geçerek buldukları ilk boş kompartımana girip pencereden el sallamaya başladılar. Biraz sonra trenin düdüğü duyuldu ve hareket etmeye başladı. Ailesi görüş alanından çıkana kadar el sallamaya devam etti Elita. Oturduğunda derin bir nefes aldı. Sonunda gidiyorlardı. Mutluydu, içindeki bu mutluluk tarif edilemez derece güzel bir şeydi. Ağzı kulaklarında Jac’e döndü “ E, neler hissediyorsun.” Aslında onun da kendi ile aynı şeyleri düşündüğüne neredeyse emin gibiydi.
Başvurunuz kabul edilmiştir ^^ - Kyan Carver demiş ki:
- Ad ve Soyad:Kyan Carver
Karekter Hakkında Bilgi: Zeki, dürüst ve eşitliğiyle tanınan biridir. İnsanlara karşı her samimi ve sıcak davranmıştır. Özellikle çoçukları çok sever. Yaptığı her işi karşılık beklemeden büyük bir özenle ve düzenle yapar. Temiz ve düzgün biridir. İstediğim Dükkan:Ollivanders'in Asa Dükkanı Dükkan Hakkında Bilgi: Ollivanders'in Asa Dükkanından içeri girdiğiniz zaman kapının üzerindeki eski bir çan çalar. Dükkanın eski ve tozlu rafları hemen ilk girişte dikkatinizi çeker. Büyücülük dünyasının en eski ve en işleyen dükkanıdır. Tüm büyücüler bu dükkanın içini bilirler. Rafların arasının çok dar olması ve asalarla dolu olması insada değişik duygular uyandırı. Dar olan bu dükkan her büyücünün ihtiyacı olan en kaliteli asaları satar.
- Spoiler:
Örnek Rp: Hava her yaz günü gibi sıcak ve bulutsuzdu.Muggle'lar etrafta geziyor ve eğleniyordu. Kyan elindeki Muggle gazetesini bir bankın üzerinde okuyordu. Üstündeki kıyafetler Muggle hayatına gayet uyuyordu. Gazetede her zamanki gibi yaklaşan Muggle Başbakanlığı için seçim yarışını anlatıyordu. Kyan Muggle gazetesini okumaktan hoşlanmasa Muggle gündemini takip ediyordu. Fazla canı sıkılmaya başladı. Elindeki gazeteyi yanındaki yaşlı bir adam olan Muggle'a verdi.Muggle ona gülümsedi. Ama Kyan ona bir teşekkür bile etmeden yerinden kalktı. Etrafına bakındı. Her tarafta alışveriş yapan, resim çektiren Muggle'larla doluydu. Kyan dikkatlice etrafını süzdü ve sonra hızlı adımlarla Muggle caddesine doğru yürümeye başladı. Caddede yürüyordu şimdi. Etraftaki Muggle'lardan tiksinmeye başlamıştı artık. En iyisi buradan ayrılmak diye düşündü. Sola döndü şimdi caddeden daha farklı bir yerdeydi. Etraf cadde kadar temiz değildi. Çoğu çöp kutusu ağzına kadar dolmuş ve bazı çöpler yere düşmüştü. Kötü kokuyordu. Kyan daha derinlere gitmeye başladı. Şimdi etrafta karanlık siluetler bir geliyor bir kayboluyordu. Birden önüne bir şey atladı. Bir adamdı. Karanlıktan yüzünü kestiremiyordu. Ama burada olduğuna göre bir çöpten farkı yoktu. Kyan hemen cebindeki asasını çıkardı.Karşısındaki adam bir kahkaha patlattı.
"Zavallı! Bize sadece elindeki bir çöp parçası ile mi saldıracaksın. Gerçekten komiksin. Ama bu komiklik seni kurtarmıyacak paranı sökül bakalım!"
Kyan ona bakarken etrafının hareket eden karanlık siluetlerle çevrildiğini gördü. Karşısındaki adama tekrar baktı. Ona soğuk bir şekilde güldü sonra:
"Asıl zavallı olan sizsiniz. Sizin gibi pis Muggle'ların bu dünyada yeri yok."
" Muggle mı? Oda nesi öyle? Oda senin gibi zavallı bir kavram mı? "
Kyan artık etraftaki adamları görüyordu. Hepsinin elinde birer sopa vardı. Sonra karşısındaki adam sözünü söyleyince hepsi bir ağızdan gülmeye başladı. Kyan bu kadar aşlamanın yanında kalamazdı. Asasını karşısındakine doğrulttu. Adam ona baktı ve gülmeye başladı. Etraftakilerde gülüyordu.
" Ah zavallı onunla ne yapacaksın hokus pokus mu? "
" Ah bir bakıma öyle zavallı! Avada Kedavra! "
Birden asadan yeşil ışık fıskiyesi çıktı. Karşısındaki adama hızlıca isabet etti. Adam büyünün etkisiyle arkaya doğru uçtu. Etraftakiler bu durumu görünce çok korkmuşlardı. Kyan onlara döndü. Asasını onlara doğrulttu. Adamlar ellerindeki sopaları yere atıp pes ettiklerini ifade ediyorlardı. Kyan'ın yüzünde soğuk bir gülümseme oluştu.
" Avada Kedavra! "
Yeşil ışık fıskiyesi asadan bir daha çıktı. Adamlar acı çığlıklar içinde kaldılar. Sonra çığlıklar bir anda dindi.
+1 Saat Sonra+
Kyan 1 saat önceki yaptığını düşünüyor ve kendisiyle gurur duyuyordu. Dünyalarından birkaç pis Muggle gittiği için sevinçliydi. Şimdi Hogsmade'deydi. Etrafta bir kaç yetişkin vardı. Kyan Domuz Kafası'na yöneldi. Dükkanın önünde bir kaç kişi duruyordu. Aralarında bir şeyler söyleyip gülüyorlardı. Onlara pis bir bakış attıktan sonra içeriye girdi. İçeride bir çok yetişkin vardı. Çoğu tanıdık simalardı. Bara doğru yöneldi. Barmen elindeki beyaz mendil ile bardakları temizliyordu. Ayrıca barda 2 kişi vardı. Onları tanıyamadı. Çünkü kafalarında bir kukuleta vardı. Bara yaklaştı barmene döndü.
"Bir cincüce yapımı şarap!"
"Derhal efendim"
dedi barmen. Ardından temiz bir bardak çıkardı. Daha sonra barın alt taraftaki raflarından tozlu bir şişe çıkardı. Şişeyi açtı ve bardağa kırmızı sıvıyı doldurmaya başladı. Ağzına kadar doldurduğunda Kyan'a uzattı.
" Buyrun efendim afiyet olsun."
dedi barmen. Kyan bardağı aldı ve bir yudumda bardağı yarıladı. Boğazından geçen sıvının tadı ona o kadar iyi gelmişti ki aklındaki sorunları kısa bir süreliğine ortadan kaybetti. Bardağa bakmaya başladı. Kırmzı sıvının içinde dalmıştı. Birden yanındaki adamın ona seslenmesi ile irkildi.
" Kyan-Bu-bu sen misin? "
Kyan adama baktı. Bitkin bir hali vardı. Suratında derin yara izleri vardı. Bir an onu tanıyamadı daha sonra onun okuldaki arkadaşı olduğunu anladı.
" Kven! Bu sen misin? "
"Ah evet-tanıdığına sevindim. Bu yara izlerimle beni kimse tanıyamıyor artık."
" Ama işin yüzünden öyle değil mi? "
" Ah-evet ejderhalara bakmak o kadar kolay değil.Peki sen nasılsın okuldan sonra hiç görüşemedik."
Kyan ona bir daha baktı.Anlaşılan George işinde baya bir zorlanmıştı. Yara izleri çok kötü görünüyordu. Kapanmış olmasına rağmen Kyan'a yeni oluşmuş gibi gelmişti. Bir an onların kanayan halini düşündü. Gerçekten çok kötüydü. Bardağını aldı ve bir dikişte bardağında kalan son şarabı bitirdi.
" Ben mi? Hiç işte. Bakanlıkta çalışmaya başladım.Tek değişiklik bu."
Arkadaşına istemiyerek bir yalan söylemişti.Tek değişiklik bu değildi. Ölüm Yiyen olmuştu. İyiliğe karşı kötülğün yanında savaşıyordu. Ama bu bilginin gizli kalmasını biliyordu. Kven bardağındaki içkiyi bitirdi.
" Seni gördüğüme sevindim. Fakat gitmem gerek.Yine görüşürüz."
" Tamam o zaman sonra görüşürüz."
dedi. Kven bara borcu olan parayı bıraktı ve Kyan'a gülümseyerek ayrıldı. Kyan onun arkasından bardan çıkıncaya kadar baktı. Sonra barmene döndü.
"Tazele!"
Barmen hemen boş bardağı aldı ve içine kırmızı sıvıdan tekrar doldurdu. Kyan'a uzattı. Kyan bardağı aldı. Bir yudum içti. Sonra bardağa baktı. Geçmişte yaşadıkları anılarına dönmeye başladı......
Başvurunuz reddedilmiştir, Rp seviyeniz yeterli değildir. | |
| | | Issa Philippe Ravenclaw 7. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 478 Yaş : 31 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11754 Ekspresso Puanı : 12 Kayıt tarihi : 09/12/08
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Paz 05 Nis. 2009, 21:04 | |
| Ad Soyad: Issa Ann Black Karakter Hakkında Ön Bilgi: Lejantta eklenecektir. İstediğiniz Dükkan: Turque Giysi Mağazası ( Daisy Jac Derjinov ile beraber işleteceğiz.) Dükkan hakkında açıklama: Şeker pembesinin ağırlıkta olduğu dükkan, büyücü dünyası tarafından benimsenmiş ünlü bir giyim mağazasıdır. Mağazada satılan kıyafetlerin tasarımları mağazanın sahibi olan Daisy ve Issa’ya aittir. Daha çok Daisy’nin tasarladıkları satışa sunulur. Mağaza da kıyafetin yanında takı ve küçük giyim aksesuarları da satılmaktadır. Çok pahalı olmamakla beraber safkan ve zengin kısımın daha çok tercih ettiği bir dükkandır.
Örnek Rp:
*Eugen Dwayne Russel ve Anni Postinen diğer karakterleriimdir.* | |
| | | Elizabéth Adrianna Malfoy Perfect Li(f)e Yazarı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1443 Yaş : 36 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12565 Ekspresso Puanı : 41 Kayıt tarihi : 15/02/08
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Paz 05 Nis. 2009, 21:29 | |
| | |
| | | Katherine Daphné Widmore Floria Pastanesi Sahibesi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 36 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11450 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 05/04/09
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Paz 05 Nis. 2009, 21:44 | |
| Ad Soyad:Katherine Daphné Widmore Karakter Hakkında Ön Bilgi:Henüz bir kurgu oluşturamadım. İstediğiniz Dükkan:Floria Pastanesi Dükkan hakkında açıklama:Aslında bunuda karakterimin kurgusuna göre düşüneceğim en geç 2 gün içinde pastahane kurgusunu başvuruma eklerim.
Örnek Rp: Tozlu aynaya yansıyan bakışları , aslında çok derinlere dalmıştı. Anılar bir kez daha canını yakıyordu Mistéry'nin. Hafızasında ki eski çığlıklar , ağlayışlar ve kızgınlıklar... Silip atmak istedikleriydi belki , ama benliğinin bir parçasıydıı bunlar. İmkansız kelimesi ile çakışıyordu tüm istekleri çaresizce. Yorgun düşen bedeni , kendini belli ediyordu. Bir gece önce geçirdiği sinir krizi sırasında , tırnaklarını geçirdiği göz kapakları halsizce kapanıyor , kirpiklerinin altından beliren kurumuş kan lekelerinin üstünden tek tük gözyaşları akıyordu. İlaçlarını kullanmıyordu artık. Herbirini ayrı tehlike olarak değerlendiriyordu. O minik beyaz haplar Mistéry bir ucubeye çeviriyordu. Sahte bir gülümseme büründürüyordu yüzüne. Halbuki Mistéry gülmek değil hesaplaşmak istiyordu. Tek arzusu bu değildi tabi ki. İntikam... Birde suçsuzca yargılanmasının intikamını sonuna kadar almak istiyordu. Elindeki kırık kadehin dibinde kalan içkiyi bir kerede kafasına dikip , kadehi şöminesinin önüne fırlatmıştı. Yanan şömineden gelen çıtırtılar kulaklarını okşarken , kanlı elini ıslak çarşafına dayatıp ayağa kalkmak için bir hamle yapmıştı ki ; bir iki adım sendeleyip soğuk zeminle burun buruna gelmişti. Düşmesinden dolayı sızlayan başına elini götürüp , saçlarının arasında parmaklarını bir süre gezindirmişti. Ardından elini şömineye doğru uzatıp , kırık kadehe ulaşmaya çalışmıştı. Paramparça olan bardakta , bir yudum bile içki kalmamıştı. Son bardağıda bitmişti Mistéry'nin. İçki almak için dışarı çıkması lazımdı , ama ona şaşkınca bakan gözlerden uzak olmak istiyordu. Kimseyi görmek istemiyordu. Hiç kimseyi. Gözleri bir anda kalın camın ardına ilişmişti. Beyaz güvercinler , bulutların arasında süzülüyorlardı. Yeni yeni doğan güneş , Mistéry'nin inadına kocaman gülümsüyordu. Bu görüntü Mistéry'i yıllar öncesine sürüklemişti.
10 Yıl Önce ~
Üç küçük kız parlak zeminin üzerinde , birer kuğu gibi süzülüyorlardı. Tüm bedenleri , müzikle son derece uyumlu hareket ediyordu. Hemen karşılarında bir gromofon ve onun yanında , keskin çehresiyle beliren genç bir kadın. En başta ki kız çocuğu , altınsarısı saçlarıyla bir periyi andırırken , kocaman açılmış mavi gözleri karşısında ki kadını süzüyordu. Bu kız Mistéry'nin hiçbir zaman anlaşamadığı Angel'dı. Angel'ın hemen yanında da Angelina vardı. Kumral kız , sarı fakat bir o kadar uzun olan saçları omzundan aşağı dökülüyordu. Angelina'nın yanında , titrek bakışlarının hakim olduğu Mistéry vardı. Yirmibir yaşının aksine , korkarak yapıyordu her bir figürü. Dolu dolu olan gözleri , ufak bir dokunmayla boşabilirdi. Mistéry'nin minik bedeni , üçüzlerinin aksine daha başarısızdı dans konusunda. Bacakları ve kolları birbirine dolanıyor , takılıp yere düşüyordu. Yine talihsiz günlerinden biri olucaktı ki , Mistéry dansın ortasında birden yere yığılmıştı. Minik bedeni yorgun ve halsiz düşmüştü. Keskin bakışlara sahip olan kadın müziği durdurup , Mistéry'e yönelmişti. Mistéry başını yere doğru eğmiş , gözlerini sıkıca yummuştu. Üçüzlerinden Angel , umursamaz bir tavırla Mistéry'i izlerken , diğer üçüz Angelina ise büyük bir tedirginlikle alt dudağını ısırıyordu. Genç kadın bir böcekmişcesine iğrenerek bakıyordu yerdeki kıza. Bir kaç saniye sonra Mistéry'e tepeden bir tekme inmişti. Ardından annesinin şu sözleri duyulmuştu : ''Bu kaçıncı hata Wilmoré. Kaçıncı ha! Hemen odana çık , aksi takdirde geceyi zindanda aç ve susuz geçirirsin!'' . Kadın bu sözleri söyler söylemez , Angel ve Angelina'nın odalarına çıkması için işaret vermişti. Üçüzler odadan çıkarken , Mistéry başını hafifçe kaldırmaya cesaret edebilmişti. Üçüzlerinin ardından odayı terkeden annesinin sözleri hala beyninde yankılanıyordu. Haketmemişti , bunların hiçbirini asla haketmemişti.
10 Yıl Sonra ~
Tıpkı anısında ki gibi dolmuştu kızaran gözleri. Hala bir çocuğun kalibine sahipti belki de. Ama olmazdı , Mistéry hiçbir zaman eskisi gibi olamazdı. Kirlenmişti o artık. Tüm bedeni kirlenmiş , ruhu paramparça olmuştu. Yıpranmış parkeye sırt üstü yatarak , boyası kirlenen tavanı izlemeye başlamıştı. Büyük bir belirsizliğe doğru sürükleniyordu.
| |
| | | Elizabéth Adrianna Malfoy Perfect Li(f)e Yazarı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1443 Yaş : 36 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12565 Ekspresso Puanı : 41 Kayıt tarihi : 15/02/08
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Paz 05 Nis. 2009, 21:59 | |
| | |
| | | Angélique Killingsworth Exuo Vexillum Bestia Ortağı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 439 Yaş : 31 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11744 Ekspresso Puanı : 5 Kayıt tarihi : 14/12/08
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Salı 07 Nis. 2009, 22:04 | |
| Ad Soyad ~Angélique Killingsworth Karakter Hakkında Ön Bilgi ~Soyut zekaya daha ağırlık verir. Prensipleri olan bir fransızdır. Söylediklerinin her zaman arkasında her zaman dediğim dedik bir kişiliğe sahiptir.Onun için sahip olmak yetmez her zaman daha fazlasını ve daha iyisini ister.. Ve sadece kendi için ister. Kendi ve onun gibilerin çıkarları için yaşar neredeyse. Herşeyin,herkesin mükemmel olmasını ister. Angelique ismini daha çok kullanır. Bu isim melek anlamındadır. Ama kendisi asla iyilik meraklısı değildir. Aksine sevgi kelebeği konumundan nefret eder. Ona göre her insanin içinde az da olsa kötülük vardır ve kimse doğal davranmaz. Hayalleri ve hedefi pek yoktur. Ona göre hayal ve hedeflere sahip olmak bir beklenti oluşturur ve bu da önüne çıkan fırsatları iyi değerlendirmeyi engeller. Angelique sadece fırsatlarını iyi değerlendirmek ister. Gerektiğinde ukala ve bencil olabilir. Ama bu ona ailesinden kalma bir özelliktir. Safkandır. Soyuna çok önem verir. İkinci ismi olan Vittoria zafer anlamındadır. Bunun doğrultusunda hareket eder. Ya en iyisi yani zafer ya da hiç biri düşüncesini benimser. Haksızlığa katlanamaz. İntikam duygusu ağır basmaktadır. Bu yüzden çok fazla gerçek dostu olmamıştır. Sadece bu konuda azı ile yetinmektedir. Diğer tüm konularda en iyisini istemektedir. Ve güç.. En önemli kavramdır ona göre. Başarı ve gücün üstünlüğünden başka bir şey yoktur aklında. Karşısındaki sevmediği biriyne katlanamazç Çabuk sinirlenebilen ve sinirlendiğinde kendini hemen kontrol edebilen biridir. İradesi güçlüdür. Benimsediği yoldan asla şaşmaz. Engellere ve huzursuzluklara katlanabilir çünkü kendiside huzursuzluk yaratır. Bencildir. Üzgün olduğu zamanlarda karşısında mutlu olan birini görmek istemez. İstediğiniz Dükkan ~Exuo Vexillum Bestia Dükkan hakkında açıklama: Ortaçağdan bu yana antik eşyalar satan ve gizem tutkunlarının göz ardı edemeyeceği kapasitede tılsımlı eşya barındıran bir mekandır... ( Gerisi eklenecek) Örnek Rp ~Gökkuşağın 8.rengi~ Kasvetli bir gündü. Yağmur havayı delercesine yağarken eski bir klübenin içinde bilinmezlik karanlığında bekliyorlardı. Düşünmeden hızlı bir şekilde girmişlerdi bu klübeye. İçinde kim var yada ne tür biryerdir diye düşünmeden hızlı adımlarla koşarken bir yandan Helen’nın söylendiğini duyabilmişti sadece. Şimdi klübede karanlığın içerisinde ısınmaya çalışıyorlardı. İlkbahar yağmuru olduğu için birkaç dakika sonra havnın eskiye döneceğine emindiler. Bu histerik çığlıkları andıran yapmur zamanın işleyişi yönünden olumlu sonuç verip yerini sırasını bekleyen güneşe bırakacaktı. Bu ilkyağmurda kalışları değildi. Ama Helen herzamankinden daha fazla heycanlı ve sabırsız bekleyiş içerisindeydi. Belki birazda sinirli olduğu gözleniyordu. Gözleri kısık ve keskin bakıyordu. Çocukluğundan beri yanından olan Emmalyn için bunu anlaması zor değildi. Helen’nı çok rahat anlayabiliyordu. Her zaman Wade ile buluşurken bu tatlı panik içerisinde oluyordu. Ve Emma da onu memnun bir ifadeyle izliyordu. Helen’ın mutluluğu onun içinde mutluluk sayılırdı. Klübenin içerisini adeta milimetrik hesaplarla turluyordu. Emma heycanlı olmasada Helen’nın yanında oda ortamdaki duyguya ayak uyduruyordu. Klübe keskin ve loş bir koku içerisindeydi. Dağınık bırakılmış av eşyalarına benzyeen eşyalarla doluydu heryer. Onun haricinde tamamiyle boş sayılırdı. Kısa bir sürenin ardından nihayet güneş açmıştı.
Güneş ışınları Helen nin mutluluk çığlıklarıyla yarışırmışcasına klübeye girerken Emma da klübeden ayrılmak için hazırlanıyordu. Kuruması için bıraktığı kırmızı fularını ve gri ceketini alırken Helen çoktan çıkmış Emma ya acele etmesi için sesleniyordu. Emma da az önceki buhran havadan eser kalmayan renkli gökyüzüne bakıp dışarı adım attı. Wade ile buluşacakları göle doğru ilerlerken Helen nın yüzündeki canlılık görülmeyecek gibi değildi. Helen Emma yı Wade ile tanıştıracağını söylerken bile bu heycanı anlamıştı. Aslında Emma da heycanlıydı. En yakın arkdaşının sevgilisiyle tanışacaktı. Onu böylesine mutlu eden ve seven kişiyi merak ediyordu. Helen ı James ile tanıştırdığı günü hatırladı. Oda aynı şu an Helen nın bulunduğu konumdaydı. Heycan iliklerine kadar işlemişti. Helen nın düşüncelerini merak ediyordu. Çünkü sevdiği kişiden öte evleneceği kişiydi James onun için. Islak çimenlerin arasından ilerlerken bunları düşünüyordu. O gün üzerinden yıllar geçmişti ama dün gibi hatırındaydı. James ın o masum bekleyişi Helen meraklı tavırları… Hepsi geride kalmıştı şimdi.
Pırıl pırıl parlayan gökkuşağına bakarak derin bir iç geçirdi. Gökkuşağının temsili yedi rengini izliyordu. ‘Bunlardan biri mutluluk olmalı’diye geçirdi içinden Helen na yetişmek için hızlanırken. Mutluluktu bir renk evet, tıpkı Helen gibi. Ve sonra düşündü ‘ Diğeride hayal kırıklığı ve pişmanlık olmalı’ diye geçirdi tekrar içinden. Gökkuşağının en uç renkleri. Tıpkı Emmalyn gibi. Gökkuşağında bir renk mutluluksa diğerleri hüsrandı kuşkusuz. James ile evlendiği yıllar ona erişilmez geliyordu artık. Yaşanmamış gibi.. O günlerde taparcasına sevdiği adam şimdi ona bir yabancı gibiydi adeta. Kalbindeki boşluğu kimseye anlatamamıştı Emmalyn. Hatta kendine bile itiraf etmeye cesaret edemiyordu. Çünkü aşkı uğruna çoğu şeyi göze almıştı. Mutsuzluk çukurunda mücadele verirken Helen nın dostluğu ona ışık olmuştu. Tüm bunlar için minnet duyuyordu. Sonsuz bir şekilde hemde.
Büyük ağacın sağından dar patikaya döndüklerinde gölün biraz yakınındaki kale yıkıntılarında uzun ve ince görünen bir siluet bekliyordu. Wade olmalıydı bu. Helen nın ani bir şekilde durmasından belliydi. Helen geriye döndü ve Emma nın elinden çekerek ‘ İşte Emma, bu Wade ‘ dedi ve hızlı adımlarla ona ilerledi. Emma da çarpık ve hoş bir gülümsemeyle onu takip etti. Wade onların geldiğini anlamışolacaktı ki onlar yaklaşırken arkasına döndü ve gözlerini Helen dan dan ayırmayarak gelmelerini izledi. Rüzgâr hafif tınısıyla eserken saçlarının dağılmasına engel olamayan Emma sessizce Wade i izliyordu.
Wae uzun boylu, derin ve anlamlı bakışları olan her cadının nefesini kesebilecek tarzda yakışıklı bir yüze sahipti. Emma da bir an sessizce izledi onu. Gözlerindeki derinlik insanı kendinden alıp götürebilirdi. Kısa bir süre onun gözlerine bakıp kalbindeki ritmin sebepsizce arttığını hissetti. Sebepsiz diyordu çünkü sebepsiz olmalıydı. Ama öyle olmadığını çok iyi biliyordu. Nerede ve niçin olduğunu unutmuştu sanki bir an için. Hatta karşısında pervasızlaştığı kişinin en yakın arkadaşının sevdiği kişi olduğunu bile unutmuş gibiydi. Kalbindeki boşluğun bir an dolduğunu, bir an yeniden tutkunun ve aşkın asaletini tekrar yaşadığını sandı. Ta ki Helen nın sesini duyup kendine gelene kadar.
‘ İşte,sana bahsettiğim yakın arkdaşım.. Emmalyn’ demişti Wade e kaçamak bir bakış atıp Emma ya içten ve samimi bir şekilde gülümserken. Emma bir an tereddütle durdu ve elinin karşısında resmen eridiği kişiye doğru uzatıp:
‘ Ben..şey.. memnun oldum.. Evet ‘ dedi heycan ve özlemle. Sesindeki tutkuyu zor bastırmıştı. Wade o başdöndürücü gülümsemesi ile cevap verirken Emma içindeki o yasak duyduların tekrar harekete geçtiğini hissetti. Kelimenin tam anlamıyla midesi ters takla atmıştı. Helen ve Wade neşeyle önde ilerlerken Emma biraz daha geride kirli düşünceleri ve temiz hayatıyla ilerliyordu. Helen nın yerinde olmak için herşeyi verirdi. Onu delicesine seven biri.. Sevildiğini hissetmek.. Tekrardan..
Onlara yetişmeye çalışırken gökkuşağının fersiz ışıltısına bakıyordu. O zaman anlamıştı gökkuşağının diğer renklerini. Yedi renkten biride istisnasız aşktı. Orada olmayan sekizinci renk ise ihanetti. Emma nın düşlediği gibi. Evet, sekizinci renk kesinlikle ihanet ve yasak tutkuydu. | |
| | | Simona Floros Muggle
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 893 Yaş : 31 Galleon : 12364 Ekspresso Puanı : 1 Kayıt tarihi : 14/03/08
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Salı 07 Nis. 2009, 23:53 | |
| Ad Soyad: Persephonié Marquéz Karakter Hakkında Ön Bilgi: Çabuk kavrayan zeki birisiyim; tabi dinlersem. Küçük yaşta bedensel ve ruhsal olarak kendimi hırpalamamı sağlayan zararlı etkenler sebebiyle dikkat dağınıklığı problemi yaşıyorum ve bu yüzden çoğu zaman dinleme eylemini sözde bırakıyorum. Bu konsantire sorunu yüzünden hiçbir işte çalışkan sıfatına layık olamadım. Yine de bana gösterilen bir işe elim kolay alışır ve öğrendiklerimi asla unutmam. Başarılarım da, aksaklıklarım da kendimedir! Ne övünürüm ne de bir yalakanın övgüsünü dinlerim. Başkasını kıskanmak mı dedi birisi? Buna yalnızca gülerim. Benim bendenim bu dünyaya elçi olarak gönderilmiş bir yarı Tanrıyken sizi kıskanacağımı mı düşündünüz? İşte sizin bu sıradan, vasat ve düz mantıkla çizilmiş hayatınızdan tiksiniyorum. Ölümlülerin arkadaş kavramına inanmadığım için arkadaş bulma gibi bir çabam olmadı. Fakat benden Cries. Yada Tina’yı ayırmaya kalkarsanız sizin kafanızı yerinden sökeceğimi de bilmelisiniz. İnsanlara lakap takmaya bayılıyorum ve ezmeyi. Bir içgüdü olacak, bana cevap vermeye yeltenen azdır. Yine de kofti, bulanık diye ayrım yapmayı sevmiyorum. Bana göre iki grup vardır konuşanlar ev dinleyenler. Konuşanlar yalnızca kendisini düşünür. En yakınındakileri bile tanımazlar aslında. Dinleyicilerse konuşmayı benim gibi unutanlardır. Fakat onlar zeki ve gözlemcidir. Onlara göre herkes bir kitaptır. Kolay okunur. Bende insanları iyi çözümlerim. Bu okuldaki bir çok öğrenciyi hatta en yakınınızı tüm zaaflarıyla tanıyorum. Bu benim ihtiyacım olan şey; Zaaf.. Sanırım bazen bulanık olan ev bunu takıntı haline getirenler onları ağlatmamı kolaylaştırıyor. Evet, evet.. Sınıf farkını seviyorum. Hele de bu farkın altında ezilenleri.. Kimsenin arakasından konuşacak değilim, zaten bu saçmalıkları anlatabileceğim bir boş kafalı dostum yok. Kimseden de korkun yok? Boş ve düz yaşantılıysanız ben ne yapabilirim? Patavatsızım, kabul ediyorum. Süper rol yaparım. Yalanlarıma ben bile inanırım. İşime yaramıyor değil. Başkalarının işine burnumu sokmaktan hoşlanmam, ama eğleneceğim bir konu varsa niçin geri kalayım? Yalnız siz bunu sakın benim hayatımda yapmayın. Soğuk ve gıcığımdır. İtici bir tipim var. İki yüzlüyüm, çift kişilikli odluğumu ele alırsak bana uymuyor da değil. İnsanların zayıf noktalarını alır, onları kuklam yapar sonrada atarım. Ben bir çift kişilikliyim içimde Cissy ve Zeus isminde iki karakter var. Eğer onlardan kurtulmak istiyorsam Cissy’ye zarar vereni öldürmeliyim. Hayvanları severim. Daha doğrusu ölü hayvanları severim. Her damla akan kanın yaşamımı uzatacağını ve hayattan öcümü alacağını düşünüyorum. Çok tanrılı dine inanıyorum. Zeus'u karşı geldiğinde Tanrı'ların beni affedeceğini ve döktüğüm kanlar sayesinde Tanrı olacağımı düşünüyorum.
Bir vampir değilim fakat kanı seviyorum. Kanın tenimde soğuyuşunu, her daim üşüyen parmaklarımı yakışını. Acıyı sevmiyorum, acının ödülü olan bu yaşam iksirini seviyorum. Asa benim için yalnızca ucu sivri olan bir olan bir öldürme aleti. Acının baktıkça haz duyacağım bir izi olmazsa ben ne yapayım? Bu içimdeki his beni yeniyor, öldürmek ve Tanrı’lara ölümsüzlüğü sunmak istiyorum. Bu dünyada tek değerli şey bu! Eğer bu dünyada tek bir damla kan kalmazsa bileğimi jiletler asil kanımı onlara sunarım. Ben kan istiyorum, öldürmek benim doğam. Ben bir Tazmanya canavarıyım, doğadan insanların üzerine salındım. Kaçın dostlarım, ben tehlikeliyim. Bana güvenmeyin çünkü ben sizi değil sadece sıcak kanınızı severim.
İstediğiniz Dükkan: ~Exuo Vexillum Bestia ( Betül'le birlikte birkaç arkadaş beraber işleteceğiz *-* Haberi var ) Dükkan hakkında açıklama: Ortaçağdan bu yana antik eşyalar satan ve gizem tutkunlarının göz ardı edemeyeceği kapasitede tılsımlı eşya barındıran bir mekandır... ( Gerisi eklenecek)
Örnek Rp: Elimde eski bir rpg var şuan *-*- Spoiler:
Defalarca silinmesine rağmen üzeri lekelerle dolu küçük cep aynasıyla yüzünü incelemeye başladı. Sol gözünün altında -üzerine buz koymasına rağmen- koyu bir morluk oluşmuştu. Dudağının kenarında, alt dudağını hafifçe şişiren bir yara vardı ve sol kaşının üzerinde; Aléida'nın hastaneye gitmemek için dikişlik değil dediği derin sayılmayacak, küçük bir yarık vardı. Gözünün altında, bu sabah yediği dayakla ilgisi olmayan mor halklar oluşmuştu. Bunlar muhtemelen birkaç ay önce bıraktığı uyuşturucunun onun fiziğinde krizler dışında bıraktığı geçici dövmelerdi. Elini sağ gözündeki halkalardan, diğer gözündeki morluğa götürüp hafifçe bastırdı. Sinirlerini gıdıklayan acıyla elini hızla çekip cep aynasını ait olduğu yere; çantasının ön gözüne gönderdi. Gözü kucağındaki siyah çantadan sargılı koluna kaydı, yüzünün halini gözünün önüne getirdi. Karşısında biri varmış ve onunla dalga geçiyormuş gibi camdan dışarı bakarak gülümsedi. Sabah üvey babasından asasını istediğinde -ki bu evden gideceği anlamına gelirdi-, yiyeceği dayağın öncekilerden daha beter olacağını düşünmüştü. Oysa bütün hasarı yüzündeki üç-beş çürük, kolundaki incinme ve karına yediği birkaç tekmeden ibaretti. Kim bilir, belki de bedeni fazla içkiden iflas eden annesi gibi o da formdan düşüyordu.. Hoş(!) Red Lake’da onlar gibilere bir şey olmazdı.. Onlar yaşardı, annesi gibilerin cesetleri de bir içki parasına ya manyağın birinin eline verilir yada bataklığa atılırdı.. Onu Widmore’ların arasına sürükleyenlerden biri bedeninin bu şekilde insanların arasında dolaşması ihtimaliydi. Diğeri de ayyaş Joe’nun karısının başını duvara vura vura öldürmesine şahit olmasıydı.. Kesin olarak bildiği bir şey daha vardı; günde içtikleri bir kadeh şarabı, muhtemelen kan dolaşımı adına götüren bu aileye lüks yaşam için değil, hayatta kalabilmek için gidiyordu.
Beyninin yavaş yavaş düşünemez hala geldiğini hissetti. Bu bedeninin mal için isyan edeceği anlamına geliyordu. Sihirli bir ayna gibi sadece geçmişini görmek için baktığı tren camına bu sefer gideceği yere ne zaman varacağını anlamak için bakmaya başladı. Onu cam kenarına sıkıştırmış tombul teyzeler bedenine istediğini ertelemek için içtiği ikinci zehri sunmasına izin vermiyordu. Havasız ve cehennem gibi sıcak ortamdan daralmış bedeni, nefes almasını zorlaştırıyordu. Harekete, koşmaya, ayakta durmaya alışmış kimyası ayağa fırlayıp koşmak istiyordu ama git gide uyuşan vücudu her an bayılmaya hazır vaziyette bekliyordu. Ne düşündüğünü, ne yapması gerektiğini bilmiyordu ama bedeninin istediği şeyi biliyordu… Annesinin rahmine güvenle kıvrılmış çocuk gibi kadife tren koltuğuna, dizlerini karnına çekip oturdu. Kont pantolonunun cebinden çıkardığı kağıt peçeteyle boynundaki ve alnındaki terleri sildi. Ona yardım etmek için seslenen bir vagon dolusu kadının sesi artık çok uzaktan geliyordu. Sadece kucağındaki çantadan karnına değen soğuk içki şişesini hissediyordu.
Koluna elini koyup onu hafifçe dürten kadın sayesinde kendin geldi. “ İyi misiniz? Tren Londra’ya vardı. Sizi alacak bir yakınınız var mı?” Üste üste sorulan iki sorunun arasındaki varış sözcüğüyle sendeleyerek toparlandı. Koltukların üstünde duran raftan valizini çıkardı. Ağrıyan kolları ve sırındaki kaslardan başlayan ürperti onu rahatsız etmeye başlamıştı. Yeterince acınası gözüken görüntüsünün had safhaya ulaşıp kendisini ailenin acınan, gayri meşhur kızı yapmaya hiç niyeti yoktu. Onu muhtemelen tren garında bekleyen Widmore’un temiz gençleriyle buluşmadan önce çantasındaki konyağı içmeliydi.
Her çeşit insan modelinin bir arada bulunabileceği kalabalığın arasına yeni bir çeşit, yeni bir yüz olarak kendisini attı. Kalabalığın arasından sıyrılıp, tuvalet gibi bir köşe ararken titreyen elini ve kontrol edemediği kriz başlangıcını daha fazla durduramayacağını anladı. Çantasındaki konyak şişesini çıkarmak için sel gibi dışarıya akan insan kalabalığının ortasında durdu. Ayaklarının dibindeki bavulun birkaç metre öteye gitmesine aldırmadan sırt çantasındaki ıvır zıvırların arasından içki şişesini çıkarmaya uğraşına devam etti. Bir kaç toka ve küçük bir fotoğraf albümü söylenen kalabalığın ayakları arasında yitip gitti. Yitirdiklerine olan üzüntüsü eline değen soğuk camla yok oldu. Onu sıkıca kavrayıp çantasından çıkardı. Sadece sağ eline mahsus olan titreme nedeniyle ağır şişeyi diğer eliyle kaldırmak zorunda kaldı. İçine akan yakıcı sıvının tadıyla kasılan kaslarının gevşediğini hissetti. Boşalan cam şişeyi yere atıp, tuzla buz olan şişenin özgür bıraktığı konyakla tren garına saçtıkları zafer resmine birkaç saniye baktı. Kasılan kaslarının gevşerken vücudunda yaptığı ürperme ve kontrol edemediği kas kasılmaları içinde en yakın duvara ağırlığını bıraktı. Duvara sürterek beton zeminine oturup bağdaş kurdu. Beynini uyuşturan hoşlukla beraber azalan titremenin verdiği huzurla gözlerini kapatıp başını duvara dayadı. Ona bakıp fısıldaşan insanlar ve onların düşündükleri umurunda değildi.. Şimdi sadece önceki krizine oranla daha da şiddetli olan son krizini atlatmaya çalışıyordu.
İstasyonun nefes kesici sıcağına rağmen titremesi kesilmiş sağ eli buz kesmişti. Birkaç dakika öncesine oranla sakinleşmiş bedeni yavaş yavaş toparlanmaya başlamıştı. Beyninin önündeki sis perdesi adeta yok olmuş, yaptığı saçmalıkların farkına varmaya başlamıştı. Bavulu, fotoğraf albümü ve yok yere, yere saçılmış bir şişe konyak.. Buğulanmış gözlerini aralayıp sargılı koluyla nemini sildi. Sendeleyerek ayağa kalktı, aniden oturduğu yerden kalkmanın yol açtığı baş dönmesini umursamadan ayaklarının dibindeki sırt çantasını alıp, kalabalığın diğer duvar kenarına yolladığı bavulunun yanına gitti. İstasyona adım attığı andan beri umursamadığı diğer insanlara doğru başını çevirdi. Biraz önceki olayın şahitleri çoktan çıkışa varmıştı. Yeni gelenlerse yerdeki cam kırıklarının failine lanet okumakla meşkullerdi. Kalabalıktan yükselen küfürleri birer iltifat gibi görüp kendisine gülümedi. Yolun uyuşturduğu bacaklarını açmak için bir ileri bir geri haraket ederken duvar kenarına dizilip trenden inecek yakınlarını bekleyen insanları incelemeye başladı. Kalabalık bir resim yollayan ailenin üyeleri tek tek gözünün önüne gelmiyordu ama ilerde kriz geçirirken de gözüne çarpan, sürekli ona bakan bir erkek ve bir kadın vardı. Birkaç saniye bakıştıkları bu çiftin el sallamasıyla bundan sonra göreceği tiplerin bunlar olduğunu anladı.Yanlarına doğru bavulunu çekiştirerek ilerlerken içinden tanışma safhasında biraz önceki olay için nasihat sözü geçmemesi için dua etmeye başladı. Belki de daha önce yanlarına gelmemelerinin nedeni böyle bir kuzen beklemiyor olmalarıydı.
| |
| | | Charlie von Diederich Seherbaz Karargahı & UBBP Genel Başkanı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2101 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12545 Ekspresso Puanı : 49 Kayıt tarihi : 05/05/08
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Çarş. 08 Nis. 2009, 06:48 | |
| | |
| | | Amortentia Cécile Derwent Emekli Cadı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1343 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 13568 Ekspresso Puanı : 24 Kayıt tarihi : 26/08/06
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Çarş. 08 Nis. 2009, 06:57 | |
| Arkadaşlar ülkelerimiz de açıldığından eğer bir işletme açmak için ülke açılmasını bekliyorsanız artık başvurabilir ve işletmenizin açılmasını sağlayabilirsiniz. | |
| | | Frankenstein Kranstone Exuo Vexillum Bestia Ortağı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 396 Yaş : 30 Kan statüsü : Bulanık, pislik. Galleon : 11742 Ekspresso Puanı : 1 Kayıt tarihi : 11/11/08
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Çarş. 08 Nis. 2009, 09:02 | |
| Ad Soyad: Frankenstein Lucas Roviun Karakter Hakkında Ön Bilgi: Yeni bir sisteme geçildiği için henüz karakterime bir kurgu bulamadım. Fakat eski kurgumda olan genel özelliklere sahip olacak, bu kesin. İstediğiniz Dükkan: -Exuo Vexillum Bestia- -Kurgumuz Betül, ben ve Cansu^yu kapsıyor. Yani sanırım kadro bu ya da birileri daha var mı bilmiyorum.- Dükkan hakkında açıklama: Ortaçağdan bu yana antik eşyalar satan ve gizem tutkunlarının göz ardı edemeyeceği kapasitede tılsımlı eşya barındıran bir mekandır... ( Gerisi eklenecek)
Örnek Rp: -Eh, bunu bulabildim.-
- Spoiler:
Ahşap zeminde gıcırdayan masanın ayakları, yavaş yavaş sallanıyordu. Sanki şiddetli bir depremin bitişine doğru yaklaşılıyordu. Fakat bu sallantı depreme ait değildi; Frankenstein emektar tekerlekli sandalyesinden kalkmış masadan destek alarak doğrulmaya çalışıyordu. Tek amacı biraz hareket yapmak olsa da biraz sonra yüz yüze geleceği camdan vücudunu inceleyeceğini bilmiyordu. Sandalyeyi geride bıraktı, ayak tabanları şimdi zeminle temas halindeydi. Süzülürcesine belini ileriye doğru hareket ettirdi. Bir takırdama sesiyle bel kemiklerinin açıldığını hissetti. Aynı hareketi boynuna da uyguladı ama çatırdama sesinden eser yoktu. Oda kapısının altından gelen geçen karanlık gölgeler, koridorun kalabalık olduğunu kanıtlıyordu ki bunu milyonlarca çift ayakkabının tabana her vuruşundan ya da gülüp oynayan insan seslerinden anlamamak mümkün değildi. Bu insan modellerinin çoğu ya okul dışına yol alıyorlardı ya da zilin çalmasının coşkusunu koridorlarda güle oynaya kutluyorlardı fakat birinci seçenek daha makul gibiydi; gelip geçen gölgeler daha çok çıkış kapısına doğru yol alıyordu. Frankenstein birden sırıttı çünkü onun gölgesinin muazzam büyüklüğü ve sessizliği aklına geldi. Bir kedi misali, sessizce –tekerleklerin mırıltısını saymazsak- tüm koridorları geçebilirdi. “Ah, hayatım elbette ilk önce parlatıcı sürüyorum yoksa bu kadar parlayabilir mi?” Bu sesi tanıyordu. “Koçum benim! Nasıl da tekmeyi bastın ama! Richard’ın yüzündeki ifadeyi gördünüz mü? Tıpkı tezek bombasına mahsur kalmış gibiydi!” Birkaç serseri çocuk kahkahası ile son buldu. “Merlin’nin sakalı! İnanamıyorum buna! Beş puanımı sırf o aptal çocuk yüzünden kaybettim! Her dakika bana-“ Bu kesinlikle Katherina Katrena’nın sesi olmalıydı diye düşündü. Koridorlarda kendini övmeden yapamıyordu. Sınavlardan sürekli yüksek notlar alıyordu ve insanlar onun aslında Ravenclaw’a girmesi gerektiğini söylüyorlardı ama bir şeyi unutuyorlardı: Bir insan beş puanı alamadığı ve sınıfta onca dakika boyunca ağladığına, daha doğrusu ağlıyormuş süsü verdiğine rağmen koridorlarda canlı hoparlör misali bağırarak bunu üstelesin ki? Demek ki sadece kariyerinden düşmemeye çalışıyordu ya da bunu üsteledikçe üzerinde durulacağını, unutulmayacağını anlayamıyordu. Sesler ya yarıda kesiliyordu ya da koridorun en kalabalık yerinde hava atmak için kullanılan bir çeşit alet olarak kullanılıyordu. Frankenstein bir an dişlerini sıktı ve bu lanet insan modellerinin etrafa yayılmasını diledi. Onlardan biri olup, boş zamanın keyfini çıkarabilirdi ama burada bir işi vardı elbette: Slytherin’den olan ve kendine yakın hissettiği, -belki de gerçekten birbirlerine çok benziyorlardı- bir kızı bekliyordu. Persephonié’yi... Bir an burada neden bulunduğu aklına geldi ve düşünmeye başladı. Hım, Persephonié… Ne güzel bir isim. Anlaşılan küçücük fıçıcık bir bedene sahip olan Frankenstein, ateşli bir aşkın kapısını aralıyordu. Aman dikkat etsin Frankenstein, kötü bir zamandayken bir tanecik aşkıyla baş başa kalmasın. Yerle bütünlük oluşturan ahşap masaya gözlerini dikmiş, boş boş sırıtıyordu. Belki de Slytherin güzelinin yeşil gözlerini düşünüyordu, kim bilir… Dakikalar boyunca öylece durdu, sonra, aniden gelen bir esintinin başına vurmasıyla kısık bakışlı gözlerini esintinin geldiği yere çevirdi. Hemen arkasında duran açık pencereden gelen esinti saçlarını dağıtmıştı ve daha önemlisi onu hayallerinden alıvermişti. Birden gözüne pencerenin camındaki yansıma ilişti. Arkasına dönmüş, soluk yüzlü bir çocuğu canlandırıyordu. Frankenstein kendi yüzünü görünce epeydir aynaya bakmadığını anladı; yüzüne anlaşılamayan bir beyazlık sinmişti. Daha önce bu beyazlık yoktu, herhalde sonradan kazandığı bir alışkanlıktı. Daha da dikkatli baktı ve gözlerinin içindeki solgunluğu fark etti. Ela irisi, gözlerinin solgunluğuna bir muhalifti fakat maçı alamıyordu. Aynı zamanda oldukça olgun görünüyordu. Androjen Hormonu işe yarıyordu demek ki. Odada iki Frankenstein’a yer olmadığını düşündü ve bedenini aniden çevirdi. Bekledi, bekledi, bekledi… Gelmiyordu, belki de odanın kapısının yüzüne bile bakmamıştı. Ne olmuştu? Yoksa küsmüş müydü artık bu odaya? Persephonié her fırsatta bu sınıfa giriyordu ve saatlerce içeride duruyordu. Herkes gibi Frankenstein da nedenini çözememişti. Orada, o dakikalar içerisinde –belki de saatler olmuştur- gelen geçen yoktu. Koridordaki gölgelerden de eser kalmamıştı. Belki de bugün yalnız kalmak istemiyordur diye düşündü. Sandalyesine oturdu ve asa yardımıyla kapıyı sonuna kadar açtı; çıkıyordu sınıftan.
Üzgün olduğu çehresinden anlaşılıyordu ki dudakları her zamankinden sarkıktı. Gözleri zeminden başka bir yeri görmüyordu. Kaşlarını çatmış olduğundan aslında üzgün mü kızgın mı olduğu anlaşılamazdı. Yere boş boş bakmasından kaynaklanıyordu ki birini ezdi. Oldukça kuvvetsiz bir eylemdi ama karşısındaki Hufflepufflı, cinsiyeti belli olmayan insanın ona bağırması kadar kuvvetliydi de. Feruarre Fergusino adlı Fransız göçmeni bir erkek çocuğuydu ezdiği kişi. Aslında tam anlamıyla erkek de denilemezdi çünkü yürürken kıvırtması, ellerini ahenkli ahenkli sallaması, uzun, bakımlı saçlarıyla oynaması ve hatta tatillerde pembe bir tişörtle dolanması akıllarda soru bırakıyordu. Frankenstein cinsiyeti belli olmayan bu insan modelinin, arkasından ona Fransızcada çok kötü bir anlama gelen bir küfrü söylediğini duydu ama söylediği kişinin de Fransız olduğunu bilmiyordu herhalde. Bundan sonra bilmiş olacaktı çünkü Frankenstein da asasını ona dikti ve kaybol anlamına gelen çok kaba bir Fransız küfrünü sarf etti; orta parmağını arkasından çıkarmayı da ihmal etmedi, bu bir Frankenstein klasiklerindendi. Biraz olsun stresini Fransız çocuktan çıkarabilmişti ama bu ona yetmezdi. Yolsuzların efendisi Göl Kenarı’na doğru tekerlekleri döndürmeye başladı. Eğer aptal insanlar yakasını bırakmazsa biraz dalgaları izleyip, rahatlamak istiyordu. Çoğu kişi Göl’ün çevresine doluşmuştu; bazıları da okul kapısında güle, hoplaya dikkatleri topluyordu. Tekerlekler çimleri eze eze ilerledi, ama bir anda durdu. Bu ani duruşun sebebi gölün kenarındaki bir kızın, Persephonié’nin, herkesten uzak bir yere oturmuş, gölü seyredişiydi. Birkaç dakika onu izledikten sonra harekete geçti ve kızın yanına gitti. “Persephonié değil mi? Konuşabilir miyiz?” Sesinde hain bir tını vardı. Kim bilir, belki de kızdan hoşlandığından değil de onun tarzındaki şeylerden dolayı bu kadar üzerine düşmüştü. Frankenstein’dı bu, işi belli olur muydu?
| |
| | | Elizabéth Adrianna Malfoy Perfect Li(f)e Yazarı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1443 Yaş : 36 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12565 Ekspresso Puanı : 41 Kayıt tarihi : 15/02/08
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Çarş. 08 Nis. 2009, 14:43 | |
| | |
| | | Léxie Evely Lou'wers Madam Puddifoot'un Çay Dükkanı Sahibesi & Ressam
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 207 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11513 Ekspresso Puanı : 1 Kayıt tarihi : 02/04/09
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Çarş. 08 Nis. 2009, 18:59 | |
| Ad Soyad:Léxie Evely Lou'wers Karakter Hakkında Ön Bilgi:Henüz bir kurgu oluşturmadım... İstediğiniz Dükkan:Madam Puddifoot'un Çay Dükkanı Dükkan hakkında açıklama:Küçük , sıcak ve şirin bir dükkandır. Minik masaları genellikle sevgililerin yer aldığı mekanlardandır. Buraya daha çok sevgililer uğramaktadır. Belkide samimiyetinden ve şirinliğinden... Bu çay dükkanında insan eşsiz çay kokularından büyülenir ve kendini rahatlamış hisseder. Örnek Rp: - Spoiler:
Altın sarısı renklerle kaplanmış , üzeri zarif taşlarla bezenmiş bu kitap elindeydi artık Lexie'nin. Sevgilisinin kayboluşundan günler geçmiş olmasına rağmen hala onu aklından çıkaramayan Lexie , sevgilinin bu gizli kayboluşunun sebebebini ne pahasına olursa olsun bulacağına emindi. İçinde sevgilisinin aşkı , elinde sevgilisinden geri kalmış tek şeybolan defteri tavan arasının tek güneş alan yeri olan küçük , ahşap pencereye doğru yürüdü Lexie. Camdan baktığında ormanlığın arkasındaki gölden aziz bir senfoni gibi gelen kurbağa sesleri Lexie'yi eski günlere , sevgilisinin canı pahasına sevdiği günlere götürdü. Lexie'nin ilk aklına gelen Edwart ile devasa, kimsenin kimseyi görmediği balodaki tanışma anıları olmuştu.O gece Lexie inanmadığı aşkı tatmış " İlk kez birisine inanmıştı. Fakat Eva bu büyülü aşkı Edwartın büyük ihanetinin bozduğunu düşününce kendisini toparladı ve ne olursa olsun Edwart'tan bununhesabını sormak için onu bulacağına kensini bir kez daha inandırarak girişteki sazlardan yapılmış kullanılmaz haldeki sedire oturdu ve defteri açtı. Lexie defterinin ilk iki sayfasını çevirdikten sonra gözyaşlarına hakim olamadı.Defteri iki koluyla sımsıkı tutarak öptü öptü öptü. O devasa gecede Edwart'a kondurduğu son öpücük gibi adeta. Lexie elinde üstüne Edwartın kokusu sinmiş altın sarısı defteri alıp eskimiş sedirden ayağa kalktı.Önce kapıya doğru doğrulup gitmeyi düşünmüşken Edwart ve hayallerini geride bırakamayacağını anlayıp takırdayan tahtalar üzerinde karşısında sevdiği varmışçasına defterle dans etti. Hertarafı tozla kaplanmış yerde çıkan ayak izlarini anca sedire tekrar oturduğunda farkedebilmişti Lexie.Defterin kalan onlarca sayfasını incelemek üzre defteri açacak olan Lexie dışarıda ürpertici rüzgarın savurduğu dalgaları ''Edwart ! Edwart!'' olarak algılıyordu. Lexie haykırarak ''Susun.Susun.Acıyın bana.Susun...''diyerek seslendi.Sonunda defteri açan Lexie defterin sol üst kçşesinde yazılı olan tarihe buğulu gözlerle bakarak tarihi algılamaya çalıştı.Tarih Edwartın kayboluşundan iki hafta sonrasını gösteriyordu. Defterdeki bu sayfada baştan sona -Bu senin için en iyisiydi.- yazıyordu. Lexie sayfayı eline alarak kağıttan bir hışırtı çıkarttı <bir sonraki sayfayı açtı Lexie< Bu sayfayı boydan boya kaplamış bir kalp resmi ve üstünde yazılı olan Lexie yazısını gördü . İyice kafası karışmıştı Lexie'nin bu kayboluştan yirmi gün sonra yazılmıştı ve Lexie hala Edwart'ın kalbindeydi.Edwart'ın kayboluşun sebebinin ölüm olabileceğini düşünen Lexie'nin kalp atışının sesi rüzgardan daha sert ses çıkartmaya başlamıştı.Onu seviyordu hala onun aşkı sıcakcık kalbinde duruyordu Lexie'nin.Rüzgarın çığlık sesleri kesilmiş etrafı sessizlik kaplamıştı.Yavaşça ayağa kalkan Lexie'nin kucağındaki defter yere düştü. Lexie ağır ağır pencereye doğru doğru yürüdü , ormandan gelensert rüzgar bir nebze olsun ferahlatabilirdi belki! Elini ileri doğru uzattı ve aynı anda çığlıklar koridorlarda duyulmaya başlandı. Korku ve yorgunluk duygusu Lexie'yi kapıya doğru çevirdi . Lexie kısaca korkunun vermiş olduğu düşüncelerle hayallaer kurmaya başladı.Ya içeri gelen Lexie'yi öldürürse fakat bunun Edwartı bu harabe klübede değilde onu doğru yerde aramasına yardımcı olabilirdi.Ya da içeri giren Edwartsa dedi biranda ya onu bulup ''Neden?'' sorusunu sorabilecekse...Lexie korkuyla hayaller kurarken tahta çürümüş üstünde eski bir süs yapıştırılmış olan kapıdan sapsarı göz alıcı bir ışık göründü , ardındanda yüzünde derin çizgiler taşıyan çehresinin sağ tarafı yanmış olan yaşlı bir adam... Adam Lexie'ye doğru yaklaşıp ''Küçük hanım buranın öyküsünü duymadınız galba? Burası yıllar önce ölüme terkedilmiş yaşlı bir kadının eviydi. O günden sonra buraya genç bi adam uğradı sadece bu kilitli kapıyı açmaya cesaret eden tek kişi.... '' Yaşlı adam zunca düşündükten sonra derin bir nefes alarak devam etti: ''Fakat küçük hanım bunun bir önemi yok buraya şuanda girebilen tek kişi benim ve burada gece olunca korkunç şeyler olur. Ruhlar rahat bırakmazlar kapılar çığlıklar...Şu kutu varya -adam eliyle Lexie'nin defteri aldığı kutuyu gösterdi- her gece mutlaka ruhlar tarafından ziyaret edilir ve içi açılır tekrar kilitlenir. Şimdi sen bunları nereden bildiğimi merak ediyorsu öyle değilmi? '' Lexie'den ses alamayan adam devam etti: ''Bak şu karşıya oradaki kocaman ormanlık görüyorsun değil mi? Orasıda benim evim. Buraya araştırmacılar gelmişti şehirden incelemek için bu evi bir tanesi gruptan en genci burada kalmaya evde kalıp olacakları görmeye karar vermişti. Peki noldu biliyor musun ? Hıh işte o kalan gence nolduğunu kimse bilmiyor. Sabaha gençten kalan tek şey kayıtta olan kameraydı ve incelediklerinde tüm bu gerçek öğrenildi. Dehşet ama gerçek.''Adam pencereye geçebilmek için Lexie'yi ittirdi ve pencereden dışarı doğru kolunu uzattı: ''Hadi bakalım şimdi buraya nasıl geldiysen geri dön ! '' diyerek Lexie'nin kolunu sıkıca kavrayıp kapıya doğru çekti. Lexie buradan çıkacaksa defteride almalıydı yanına. Yaşlı adama itaat edercesine onla birlikte yürümeye başladı. Ve kapıya ulaştıklarında adamı ittirip , deftere doğru koştu yere düşmüş olan defterdeki kocaman yazılmış iki satırı okuyabildi ancak Lexie. Adam yanına gelip Lexie'nin kızıla çalan saçlarından sertçe tutup yukarı çekerek Lexie'i kapıya doğru sanki bir cansızmışçasına hızlı bir darbeyle fırlattı . Ve deftere bakıp cebinde birşeyler aramaya başladı sonunda çıkan bir kibrit kutusuydu. Defteri alevler içerisinde bırakan alevli kibriti deftere attı , defter alev aldı ve adam hızlıca Lexie'yi sürükleyerek dışarı çıkarttı , kapının önüne attıktan sonra kayboldu. Lexie'nin gözlerinden hiç boşalmamışçasına yaşlar akıyordu bunun nedeni can acısı değildi oysaki bunun nedini Lexie'nin ağzından dökülen iki sözcük açıkça ortaya koyuyordu. ''Son sayfa.''Defterin son okuyabildiği sayfası gözünde canlandı Lexienin koca bir sayfaya yazılmış şu iki cümle: ''Sana hiçbir zaman ihanet etmedim aşkım, Lexie Fakat ikimizde olması gereken yerde olmalıydı sen çok istediğin Hogwartsta , sensiz hiç bir anlamı olmayan bense sonsuz uykuda...''
Bu rp mi yazdıktan sonra okuma fırsatım olmadı inşallah yanlış cümller kurmmaışımdır:) | |
| | | Constantia Inés Kalliope Kalliopé de Fuska Sahibesi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1363 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan ~ Galleon : 12444 Ekspresso Puanı : 13 Kayıt tarihi : 23/01/08
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Çarş. 08 Nis. 2009, 19:13 | |
| Ad Soyad: Erifili Sophié D'Owen Karakter Hakkında Ön Bilgi: Henüz kurgumu oluşturmadım.En kısa zamanda oluşturup ekleyeceğim. İstediğiniz Dükkan: Kalliopé de Fuska - Kendi dükkanımı oluşturmak istiyorum. Dükkan hakkında açıklama: Kendi urgumu oluşturduktan sonra dükkan için de kurgu hazırlayacağım. Örnek Rp: Sitede de bulunan eski bir rp'mi yolluyorum.
Nedense havadan gelen binbir çeşit sesler öyle garipti ki, ne olduğunu bile anlayamadan başka bir ses derin uğultuda kaybolup gidiyordu. Kötü ve rahatsız ediciydi ki,bir insan bunları duymak istemezdi. Neye uğradığını anlamadan kalkmış , bir yandan da Hayley 'i uyandırmaya çalışıyordu. Gerçekten de zor uyanıyordu ve bu iş Daff için de fazlasıyla zor oluyordu. Daff en sonunda tüm uğraşları ile Hay 'ı kaldırabilmeyi başarmıştı. Her zamanki gibi. Bitkibilim Dersi olduğu için daha fazla yatakhanede duramazdı. Bir hızla Bitkibilim 'e yardımcı olabileceğini düşündüğü kitaplarını aldı ve yatakhaneden çıktı. Bu sırada Ortak Salon 'da her nedense hiç Gryffindor 'lu yoktu. '' Herkes Bitkibilim Dersine gitmiş olmalıydı ,mutlaka. Umarım geç kalmamışımdır. '' Eğer geç kalmış olsaydı ki bu durum en hoşuna gitmeyen şey olacaktı. Hemen Ortak Salon'da boş olan bir masaya oturdu ve yanında getirdiği Bitkibilim Kitaplarından parşömenine not almaya başladı. Notlar derste ona yardımcı olabilirdi. Mutlaka da olacaktı zaten. Kısa notlar her zaman faydalı ve öz olurlardı, eskiden beri derslere gitmeden önce Daff kısa kısa notlar alırdı. Notlarını kısaca aldıktan sonra ortak salondan çıktı. Bu sırada ikizi Samara 'nın ne yaptığını düşünüyordu. O da derse gitmiş olmalıydı ki Samara derslere ondan daha önce giderdi. Tam bu sırada şans eseri önüne Samara çıkmıştı. '' Merhaba Samara , ben de tam Bitkibilim Dersi'ne gidiyordum. Gerçi senin orada olduğunu düşünmüştüm. '' Samara bir yere gideceğe benziyordu bu yüzden Daff geliyor musun diye sormamıştı. Genelde böyle olunca hep bir yerlere yetişmeye çalışırdı. '' Ben birazdan geleceğim Daff,orada görüşürüz .'' Evet, tam da tahmin ettiği gibiydi. Birazdan gelecekti. '' Görüşürüz canım. '' Hızlıca yürümeye devam ediyordu, işin kötü tarafı da daha kahvaltıya bile gidememiş olmasıydı. Kahvaltıya inip birşeyler yemeğe başladı. Akşamdan beri hiçbir şey yememişti, bu da fazlasıyla acıkmasına sebebiyet vermişti.
Hızlıca kahvaltısını tamamladıktan sonra bahçeye indi ve Bitkibilim Serasına doğru yürümeye başladı. Daha Daff kendi gireceği ilk dersten hızlı davranmaya özen gösteriyordu. En nefret ettiği şeylerden biri de derse ,herhangi bir derse geç kalmaktı. Adımlarını gitgide hızlandırıyordu. '' Haydi Daff,biraz daha hızlı. '' En sonunda bitkibilim serasına gelmişti. Gerçekten de güzel görünüyordu. Her yer tanımlayıp,tanımlayamadığı birçok bitkiyle doluydu. Bir yandan da profesörü süzüyordu. '' Günaydın Profesör. '' Daff sessizce yerine oturdu ve yanındakilere dönerek '' Selam '' dedi. Bu sırada dersin ne zaman başlayacağını da merak ediyordu. | |
| | | Euphoria Szôlôssy Vendéglője Restorant Sahibesi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 862 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan ~ O dahil kimse bunu bilmese de. Galleon : 12104 Ekspresso Puanı : 35 Kayıt tarihi : 21/03/09
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Çarş. 08 Nis. 2009, 19:17 | |
| Rütbeleriniz veriliyor. Erifili; dükkan kurgunu oluşturduktan sonra beni pm ile bilgilendirirsen sevinirim, ayrıca dükkanın nerede olacağı bilgisine de ihtiyacım var elbette ^^. Şimdilik sadece rütbeni verebililiyorum ^^. | |
| | | Constantia Inés Kalliope Kalliopé de Fuska Sahibesi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1363 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan ~ Galleon : 12444 Ekspresso Puanı : 13 Kayıt tarihi : 23/01/08
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Çarş. 08 Nis. 2009, 19:30 | |
| Teşekkürler, en kısa zamanda kurguyu oluşturup bildireceğim. Dükkanın bulunduğu yer ise '' Godric's Hollow ''. | |
| | | Nicole Marissa Magdalene Fontjoncouse Otel Ortağı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 4533 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12675 Ekspresso Puanı : 75 Kayıt tarihi : 02/07/08
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Cuma 10 Nis. 2009, 17:08 | |
| İşletilecek Yer: Otel Adı: Fontjoncouse Yeri: Fransa, Marsilya Sahilleri Adası Kurucusu: Leonard Daimon Amphitrite Ortakları: Nicole Marissa Magdalene, Colin Nathaniel Philips, Castor Xanthopoulos Koordinatör: Martin Thomas Wolfiex Genel Müdür: Christopher Alex Peterson Halkla İlişkiler: Uzmanı Bronwyn Walsh Derjinov | |
| | | Euphoria Szôlôssy Vendéglője Restorant Sahibesi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 862 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan ~ O dahil kimse bunu bilmese de. Galleon : 12104 Ekspresso Puanı : 35 Kayıt tarihi : 21/03/09
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Cuma 10 Nis. 2009, 21:05 | |
| - Amortentia Cécile Derwent demiş ki:
- Dükkan Sahibi olmak istiyorsanız;
Ad Soyad: Karakter Hakkında Ön Bilgi: İstediğiniz Dükkan: Dükkan hakkında açıklama: Örnek Rp:
Formunu eksiksiz biçimde doldurup bu başlık altına göndermeniz gerekmektedir. Yeni bir dükkan açmak için aktifliğiniz ve rp'lerinizle kendinizi kanıtlamanız gerekmektedir. Yeni üyeler kesinlikle böyle bir başvuruda bulunamazlar. Başvuru yaparken gönderdiğim mesajları okursanız sevinirim, boş yere yazmıyorum çünkü onları ^^. Otelinizi açabilmek için üç - dört satırlık bir açıklamaya ihtiyacım var. | |
| | | Nicole Marissa Magdalene Fontjoncouse Otel Ortağı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 4533 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12675 Ekspresso Puanı : 75 Kayıt tarihi : 02/07/08
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Cuma 10 Nis. 2009, 21:21 | |
| İşletilecek Yer: Otel Adı: Fontjoncouse Yeri: Fransa, Marsilya Sahilleri Adası Kurucusu: Leonard Daimon Amphitrite Ortakları: Nicole Marissa Magdalene, Colin Nathaniel Philips, Castor Xanthopoulos Koordinatör: Martin Thomas Wolfiex Genel Müdür: Christopher Alex Peterson Halkla İlişkiler: Uzmanı Bronwyn Walsh Derjinov Dükkan hakkında açıklama: Fransa da bir adanıın orada bir çocuğun Hogwarts'a seçilmesiyle açılan otel bir kaç yıl sonra diğer mirasçılarına kalır. Otelin o eski yıllarda ki görüntüsünde şimdiki arasında büyük fark vardır. Çünkü otel artık Hogwarts'dan mezun olan akrabaların eline kalmıştır. Restore edilerek modern bir şekile getirelen otel her insanın yaz tatilinde başını dinleyebileceği bir yerdir. İsteyen küçük villarlarda bir iki ay kendi ailesi içinde yaşamanın keyfini çıkarır. Bazı isteyenlerde gezilerde otelde ki suit ve normal odalarda hayatının tadını çıkarır. Otelin geçmişi:Şans eseri kaçıp uzaklaşmaya çalışan çiftin hiç bilmedikleri bir adaya gelmeleriyle başlayan serüven sonuncunda bilinmeyen bir hikaye açığa çıkıverdi. Hayatları boyunca birbirlerini seven bu iki sevgili sonunda kaçarak ailelerinden ömür boyu terk etmeyi seçti; fakat her halükarda onu bir araya getirmeyecek bir şey çıkabilirdi. Adaya vardıklarında yerli halk onları ilk başta yadırgayıp alışamasalar da sonra bir efsane gibi onları dillerine dolayarak onların adaya gelen mutluluk olduğunu düşündüler. Sonuçta dillerden düşmeyen ikili olup çıkıyorlar. Kabile reisi onların getirdiği mutlulukla onlara bir baraka hediye ediyor ve bu küçük barakada yaşayarak hayatlarını iyi kötü geçirmeye başlıyorlar; ama bu durumun sonu tabiî ki de burada böyle bitmiyor. Çünkü adaya şans eseri kızın bir akrabası geliyor, onların orada olduğunu bilmediğinden ilk birkaç gün kabiledekiler sayesinde saklanan çift en sonunda ortaya çıkıyor. Kızın uzak akrabalarından biri olan bu kişi bu iki çifti görür görmez. Oğlanı öldürüyor ve ardından kızın yerinin burası olmadığını söylemek üzere evine götürmeye zorluyor; fakat bu durumu anlayıp duyan kabile reisi kızın uzaktan akrabası olan büyücüyü öldürüp kızı kendi kabilesine alıyor. Kabileye alınan kız bir süre sonra kabile reisinin torunlarından biriyle evleniyor. Tabi bundan sonra yunan asıllı kabilemize katılan yeni bebek Symph ve Nicole’ün öz ve öz büyükbabaları oluyor. Bu adam Kabile’nin göz bebeği olmayı başarıyor. Çünkü her şeyiyle bir yandan büyücülüğün diğer yandan kabilenin önemli arananı haline gelen biri. Gücü ve yeteneğine diyecek hiçbir şey yok. Çünkü daha küçücük bir çocukken bile sihir güçlerini yönetebilen ileri bir zekâya mensuptur. Annesi ne kadar burayı sevse de onun burada heba olacağını düşünüp babasına hayıflanmaya başlamıştır. Babası da bu durumu bildiğinden kendi ölüm pahasına bile olsa bu adadan başka bir yere gitmeyi göze alır. Tam bu sırada sanki onların ölmesini karşı biri varmışçasına Hogwarts’dan bir mektup gelir. Kadın buradan eski mezun olan biri olduğundan bu mesajı alınca sevinir ve oğlunun buna uygun tek kişi olduğunu düşünür; ama onun yanında olup onu koruyamayacağı için biraz tedirgindir. Her anne gibi o da oğluna her nerde olursa olsun destek olup yardım etmek istemektedir. Oğlanın gidişinin ardından onun dışarı çıkan ilk kişi olması adına büyük dedesi tarafından bir otel inşa ediliyor. Bu otel her halükarda bir yardım aracı gibi elden ele geçecek ve insanlık bunun adaya gelen ilk âşıklar gibi mutluluğunun farkına varıp yaşacaklar. En sonunda bu kabilenin ününü gören bazı kişiler yani ölen oğlun akrabaları onu bu otelin aldığına inanarak ortadan kaldırmaya karar veriyorlar. Kadın ise gizemli bir şekilde bir ay ortadan kaybolmanın ardından ilk sevdiğinin bulunduğu yerde ölü bulunuyor. Aynı yerde iki ölü bulunca Kabile Reisi buranın belirli bir süre kapalı olmasını düşünerek orada yaşayan ziyaret eden herkesin başka bir yere göç etmesini sağlıyor. Bu sırada en değer verdiği torununu da Amerika’ya giden bir uçak kazasında kaybettiğini anlıyor. Leonard ise durumdan habersiz bir şekilde kendi hayatını yeni okulunda sürdürmeye çalışıyor. Kabilenin reisi de en sonunda Hogwarts’a bir mektup bırakarak kendini ölümün en tatlı uykusunun içine atıyor. Kendisini öldürmesinin sebebi ise hayatında getirmek isteyip de getiremediği düzen ve sevgiden dolayıdır. Leonard ise mektubu eline alır almaz, olayları nasıl kurtarabileceğini düşünüyor. Önünde ki son iki yılın ardından ilk olarak kendine oteli için tecrübe kazanmak adına başka bir işletmede çalışmaya başlıyor. İşletme de çalışırken çalıştığı kadın onun hayatını değiştiriyor; fakat o sırada aniden karşısına çıkan bir akrabası onun bir lekeyi kurtarmak adına başka bir kadınla evlenmesi lazım olduğunu söylüyor. Evlenmek zorunda olduğu kadın bir şifacı. Bu kadın onun geçmişinden kurtulup yeni bir hayatta başlamasını istiyor. Adam ilk onu sevmese de sonra bilinmez bir minnettarlıkla onu sevmeye başlıyor.
Örnek rp: Bütün çalışanların rpsi olduğundan belirli bir rp yazmamıştım. Ama kurgunun bir kısmı bitmişti. Adsız da olsa örnek olmasını istediğiniz için atıyorum. | |
| | | Isabella J. Swan Lyria Kitapçısı & Müzikevi Sahibesi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 18 Yaş : 33 Galleon : 11423 Ekspresso Puanı : 1 Kayıt tarihi : 13/04/09
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Ptsi 13 Nis. 2009, 15:35 | |
| Ad Soyad: Isabella Jimena Swan Karakter Hakkında Ön Bilgi: Bir Muggle aile tarafından yetiştirilmiş bir kızdır. Çekingen tavırları onu diğer insanlardan soyutlamış daha mütevazi bir hayata itmiştir. Topluluğun bulunduğu alanlardan çok yalnızlığı sever. Yalnızlığıyla bütünleşir ve kendisini böyle daha iyi hisseder. En belirgin özelliklerinden birisi de yaptığı şaşkınlıklardır. Her nasılsa düz yolda bile başına bir felaket getirmeyi başarabilen tiplerden birisidir. Fazla yetenekli olduğu söylenemez. Ama zekası gerçekten de onun en önemli özelliklerindendir. Araştırmayı, okumayı çok sever. İnsanlarla iletişimi pek iyi değildir. Bu yüzden daha çok kendisini kitapların kucağına atar. Pek çok açıdan yetersiz de olsa güzel bir yüzü ve düzgün bir fiziği vardır. Çoğu zaman dikkatleri üzerine çekemese de gerçekten güzel bir kızdır. Lakin kimseye de pabuç bırakacak bir tip değildir. Ağırbaşlıdır. Yaşına göre olgun davranışlar sergiler. Erkekler konusunda pek başarılı değildir. Olmamasını da zaten kendisi istemektedir bir bakıma. Söylendiği gibi yalnızlığı ve loş ortamları sever. Fazla ilgi beklemeyen, uysal bir tiptir bir bakıma. Hayattan fazla bir beklentisi de yoktur zaten. İstediği tek şey biraz olsun mutlu olabilmektir. İstediğiniz Dükkan: Lyria Kitapçısı & Müzikevi Dükkan hakkında açıklama: Küçük ve bir o kadar da sıra dışı bir dükkandır Lyria. İçerisinde bin bir çeşit bilgiyi, sırrı taşıyan birçok kitabı bünyesinde barındırır. Tarihin karanlık sularına gömülmüş bilgilerden tutun, geleceğin en parlak fikirlerine kadar yazılmış birçok eser bulunmaktadır. Yeniliği her zaman takip eden bu mekanda ayrıca müzik çalışmaları, müzik enstrumanları da bulunmaktadır. Genellikle gençlerin ilgi gösterdiği bu mekan gerektiği kadar saygı görmemektedir de ayrıca. Yeni neslin içinde bulunduğu bu zaman kitaplara olan ilgiyi giderek perçinlemektedir. Oysaki her biri öylesine mükemmel bilgileri, ulaşılmaz sırları içinde barındırmaktadır ki. Müzikseverlerin ise buluştuğu yer de özellikle bu mekandır. Kimi zaman onlara tanınan ayrıcalık ve yardımlarla birçok müziksever de hayallerinin enstrumanına burada sahip olabilmektedir. Örnek Rp: Bir aşktı onu bu hale sokan. Güçlü bir erkekti. Hayallerinde bile göremeyeceği kadar güzel, istemeye bile cüret edemeyeceği kadar sıra dışıydı o. Beyaz yüzü ve siyah gözleriyle öylesine vahşi bir görünümü vardı ki. Ulaşılmazdı. Ona dokunmak onunla konuşmak bile imkansızdı sanki. Bir heykel gibi pürüzsüz ve sertti aslında. Lakin öylesine güzeldi ki. Göz kamaştıran bir melekti sanki. Dünya üzerinde bulunan bütün güzelliklerden de öteydi. Hayal kadar gerçekti. Mükemmelliğin ve asaletin buluştuğu tek varlık oydu dünya yüzünde. Böylesine bir varlığa sahip olabilmek, düşüncesi bile saçmaydı aslında. İmkansızın da ötesindeydi o. Ulaşılması imkansız bir sanat eseriydi adeta.
Her gün bir işkence gibi geçerken hayatı, ummadık kader birkaç parça saçma oyun sergiliyordu gözleri önünde. Adını bile bilmediği bu adama olan tutkusu giderek artarken, onunla göz göze gelmek fakat ona ulaşamamak çok acı veriyordu Bella nın yüreğine. Çocuk her gün bu mekana uğrayarak göz gezdirip birkaç parça bir şeyler okuyup, Bella'nın sadece duygularıyla oynuyordu aslında. En azından Bella böyle hissetmekteydi. Bir tutku olmuştu çocuk kızın yüreğinde. Bir ateş gibi, bir kor gibi yakıyordu her bir zerresini. Ama sesini bile çıkartamıyordu ne kadar kıvranırsa kıvransın. Onun sert bakışları altında sezdiği hüznü öylesine bağlamıştı ki kızı çocuğa, onu görür görmez sert bakışlarından kaçınarak sadece sus pus oluyordu. Niçin hem böylesine tiksintiyle bakıp hem de her gün bu dükkana uğrama gereği duyuyordu. Zaten incinen ruhu bu durum karşısında gücünü tümden yitiriyordu. Onun ulaşılmazlığı altında öylesine eziliyordu ki, onu umursamamak için bütün vücuduyla direniyordu kalbine. Ağlamaklı gözlerle, zaten kendisinde bulunmayan rol yeteneğiyle ondan nefret eden bir kız şekli çizmek istiyordu çocuğun o güzel gözlerinde ama ne kadar başarılı olduğu da bir muammaydı aslında. Gün be gün inciniyordu Bella. Bedeni giderek zayıflıyordu. İncecik kırılgan ruhu giderek yok oluyordu aşkın pençesinde. Aşk mıydı bilmiyordu bile. Ama bir tutkuydu bu çocuğa karşı beslediği. Onun güzelliği karşısında eziliyordu ama ona olan tutkusu her şeye göğüs germesine neden oluyordu. Bir ateşin içindeydi sanki. Ne bağırabiliyor, ne de kaçabiliyordu. Tek yaptığı izlemekti olan biteni. Cayır cayır yanma pahasına izlemekti sadece.
DN: Rp eğer fazla kısaysa uzatabilirimde. Bilerek kısa yazdım fazla uzun gerekirse derhal yazabilirimde^^ | |
| | | Charlie von Diederich Seherbaz Karargahı & UBBP Genel Başkanı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2101 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12545 Ekspresso Puanı : 49 Kayıt tarihi : 05/05/08
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Ptsi 13 Nis. 2009, 16:00 | |
| Rütbeniz, aynı zamanda moderatörlüğünüz verilmiştir. ^^ | |
| | | | İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |