|
| İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. | |
|
+34Aleksandre Lucien Roux Sharon Oophäällzegen Vynsja Croweix Kurt Fitzgerald Isis Philippe Agatha Moraena Eurynome Vera Czajka Ardelia Marcelline Odile Charlotte Hale Julius Carvellion Sallie Ellen D'amire Setenay Defne Bağcı Arés Cârolos Albert Sven Hallstad Barty Jack Widmore Feodora Providentia Lassyné Velasquez Morpheus Fabién Rousseau Isabella J. Swan Nicole Marissa Magdalene Euphoria Szôlôssy Constantia Inés Kalliope Léxie Evely Lou'wers Frankenstein Kranstone Charlie von Diederich Simona Floros Angélique Killingsworth Katherine Daphné Widmore Issa Philippe Elizabéth Adrianna Malfoy Daisy Jac Derjinov Kyan Carver Julie Annwyl Lovett Amortentia Cécile Derwent 38 posters | |
Yazar | Mesaj |
---|
Morpheus Fabién Rousseau Vampir
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 66 Yaş : 29 Galleon : 11432 Ekspresso Puanı : 11 Kayıt tarihi : 16/04/09
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Perş. 16 Nis. 2009, 20:44 | |
| Ad Soyad: Laindessiel Eleniel Coupe Karakter Hakkında Ön Bilgi: Zarif, çekingen ve sinsi… Bu üç kelime Eleniel’ın kişiliğini tanımlamak için yeterlidir. Hiçbir zaman atılgan biri olamamıştır. Duygularını yüzüne yansıtmamaya özen gösterir. Keskin bir zekası vardır. Karşısındaki kişinin hamlelerini tahmin etmede oldukça iyidir. Bir şeyleri sömürmek ona zevk verir. Samimi olduğu kişilerin arasında tavırlarına özen göstermez; zarifliğini korur fakat yüzünde ufak bir gülümseme belirir. Bu onda sık sık göremeyeceğiniz bir şeydir. Arkadaşlık ilişkileri pek gelişmemiştir. “Gerçek dost” sıfatını hayatındaki kimseye yakıştıramamıştır. Cesur bir kız değildir fakat ödlekte sayılmaz. İnsanlara karşı mesafelidir. Müşterilerine karşı yüzünden her zaman yapmacık bir gülümseme vardır; tabii buna bir gülümseme denilebilirse. Etkileyici sesini kullanmayı çok iyi bilir Eleniel. Duyguları yüzüne yansımadığı gibi sesine de yansımaz. Kendisine karşı yapılan kötülükler her zaman yanıtını bulur. Öfkeliyken yanında bulunmak istemezsiniz Eleniel'ın. Çabuk kavrayan bir yapıya sahiptir. Ona söylenenleri en ince ayrıntısına kadar düşünür. Kendisine emir verilmesinden hoşlanmaz. Kendi kurallarıyla yaşadığı söylenebilir. İnsan olmanın verdiği bir zayıflık olan ukalalığı hala içinde bulundurmaktadır. Sınırları zorlamaktan hoşlanır. Hiçbir şey onun için yeterli değildir fakat bu dürtüsünü uzun yıllardan sonra oluşturduğu kontrolle dengeler. Ona öğretilen her enstrümanı çalabileceğine inanır. Müzik onun tutkusudur. Havaya saçılan notaları dinlemek kendini gerçekten özgür hissettiği tek anlardan biridir. İçindeki yaşlı ve olgun kadını sık sık düşünür. Yılların eskitemediği bedenine karşıt olarak, iyice yaşlanmış olan ruhu her an yıkılmaya hazır bir kale gibidir. İstediğiniz Dükkan: Diğer karakterim Svetléna'nın sahip olduğu dükkanı yani Cahudron de Tarte'yi, bu karaktere aktaracağım. Svetlena şimdilik rütbesiz kalacak. ^^ Örnek Rp: Site içinde bir tek bunu bulabildim. Ö.ö Ben Svetlena sorun olmaz sanıyorum ama yine de koyayım dedim.
- Spoiler:
Buğulu mavi gözleri saklanmış oldukları kovuktan Hogwarts’ın üstünde uçuşan kuşları seyrederken küçük kız; kıştan kalma çiğle kaplı olan çimlere uzanmış nefes alıyordu derin derin. Küçük kızın yüzünü korumak istercesine esen çapkın rüzgâr her geçişinde bir öpücük kondurup uzaklaşırken, zalim güneş onun yolunu kesmek itercesine önüne geçiyor ve küçük bir mırıltı koyveriyordu o gün. İsyan edercesine güneşi söven küçük kız, rüzgârın ona gelmesine engel olduğu için mi yoksa gözlerini delercesine içine baktığı, belki de onu herkesten iyi tanıdığı içindi bu öfke. Derisinden geçip beynindekilere ulaşmak isteyen hırçın ve inatçı güneş, istediğini alamadığı zaman derisini yakar ve pütürleşmesine yol açardı küçüklüğünden beri. Masum kar tanelerinin yere düşüşünden öylesine az zaman geçmişti ki küçük kız hala bedenindeki ürpertiyi hissedebiliyordu o gün. Pembemsi dudakları istediklerini anlatamadığı zaman ki gibi bükülmüş, kristal gözyaşları gözlerinde donmuş, karnı içten içe acıkmıştı. Saman çöpü gibi karışmış saçlarını önüne verirken, ıslak zeminden dolayı kirlenmiş olan cüppesini, cüppesini fark etmesiyle başında dikilen çocuğu farketti. Onu görmemişçesine gözlerini gökyüzüne dikti ve cüppesinden bir parşömen çıkardı. Yılların eskittiği yırtık pırtık, sarımsı etrafına sıcak bir sevgi yayan bir parşömen… Güneşin yüzüne ulaşmasını engellemek ve rüzgâra kucak açmak için gözüne iliştirdi parşömeni. Suskunluğunu koruyarak rüzgârın bedenini ele geçirmesini isteyerek birkaç dakika boyunca öylece uzandı çimlerin üzerinde. Sonunda gökyüzünden zorlukla ayırdığı gözleri; kovuklarında isyan edercesine dönerek çocuğun üzerine dikildi. Kafasının arkasında birleştirmiş olduğu ellerini kafasından çekti ve doğrularak çocuğa baktı isyankâr gözleriyle. Onu tanıyordu ve onun kendisini delilercesine sevdiğini de biliyordu. Küçük kız, ellerini yere koydu ve çimlere dokunduğunda içine yayılan garip bir his ile karşısındaki çocuğun yanına dikildi. Çehresi düzgünde fakat fazla aptaldı. Küçük kız Andrew’e baktı ve yanından geçip Göl Kenarına doğru yeltenirken dudaklarından buz gibi çıkıp bahçedeki sessizlikte kaybolarak giden birkaç sözcük belirdi.
“Sen bir aptalsın Andrew, eğer beni izlemeyi bırakmazsan sonun ayağımın altında ezilmiş bir fare pisliği gibi olacak.”
Gayet sakince söylediği bu sözcük demetinin ardından hızlı adımlarla göl kenarına doğru ilerledi. Persy buralarda bir yerlerde olmalıydı. Hissedebiliyordu adeta onu. Her adım attığında ayaklarının altında ezilip büzülen çimlere aldırmadan dev mürekkep balığının güneşlensinler diye göl yüzeyine çıkardığı yüzgeçlere hafif bir tiksintiyle baktı. Pütür pütür ve iğrençtiler. Silvia'nın en sevmediği şeylerden biri ise pürüzlü ve dokunaçlı yüzeylerdi. Görmek bile kusmasına sebebiyet verebilirdi.
“Ah işte Persy! Hey Agnes! Seni burada bulacağımı biliyordum.”
Sesi o gün ilk kez neşeli çıkmıştı herhalde. Persy ona doğru denerken hafif bir gülümsemeyle elini salladı ve yüzünü yalayıp geçen rüzgâra aldırmadan narin adımlarla onun yanına gelerek oturdu. Pek gülümsemese de Persy’yi gördüğü zamanlarda yüzüne yerleşen o gülümseme ile yanağına hafif bir öpücük kondurdu. Persy, her ne kadar sevmese de şapur şupur öpülmeyi, Silvia’nın onu öpmesine söz etmezdi. Silvia da onu bu yüzden seviyordu. Onun yanında hiç olmadığı adar rahat olabiliyordu Silvia. Adeta kardeşi gibi özgün ve hayalciydi. Silvia, Persy ile arkadaşlıklarının hayatında başına gelmiş en iyi şey olabileceğini düşünürdü hep. Silvia kendinde onu görürdü bazen. Birbirlerini öylesine iyi tanırlardı ki... Nerede olup olmadıklarını, acılarını, sevinçlerini... Öylesine somuttu ki tüm bunlar. Kardeşten de öte bir ilişkileri vardı onların. Arkadaşlıklarının bir simgesiydi belki kanları veya kendilerine has şapır şapurları.
| |
| | | Euphoria Szôlôssy Vendéglője Restorant Sahibesi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 862 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan ~ O dahil kimse bunu bilmese de. Galleon : 12104 Ekspresso Puanı : 35 Kayıt tarihi : 21/03/09
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. C.tesi 18 Nis. 2009, 14:47 | |
| | |
| | | Lassyné Velasquez
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 76 Yaş : 29 Galleon : 11536 Ekspresso Puanı : 1 Kayıt tarihi : 22/02/09
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Paz 19 Nis. 2009, 20:42 | |
| Ad : Daeralda Brielle Aiken Karakter Hakkında Ön Bilgi : Hayattan zevk almasını bilen bir kişi arıyorsanız bu kuşkusuz Brielledir. En değerli şeyi motorsikleti ve dövmeleri olan bu kızın işi sadece eğlencedir. Geceyi diskoda, sabahı ise dükkanında geçiren bir kızdır. Patavatsız, umursamaz ve dağınıktır. Kibarlık onda aranabilecek son şeydir. Doğruları pat diye yüzüne vurabilecek kadar kabalaşabilir, ama bu onun dobra bir insan olduğuna işarettir. Şımarık ve burnu havadadır. Slytherin'den mezun olduktan sonra bile uslanmamıştır. 18 yaşında evden kaçma girişimlerinde bir otelde, dönüşen bir kurtadamın hedefi olmuştur. O günden sonra her dolunayda dönüşüm gösteren bir kurtadam olmuştur. Sadece ayda bir gece dönüşüm geçirmek hayatını neredeyse hiç etkilememiştir. Bu konuda tek üzüldüğü durum bir gece diskoya gidememesi olmuştur. İstediğiniz Dükkan : Zodiac isimli bir dükkan açacağım. Dövmeci dükkanı olarak anılıyor. Rock sanatçısı olan babasından kalma bu dükkana gözü gibi bakıyor. Adı ise annesinin istediği üzerine "Zodiac" olmuştur. Astronomi ile fazlasıyla ilgilenen annesi gökyüzünün haritasını dükkana yansıtmak istemiştir. Diagon Yolu'nda, tam Knockturn Yolu'na kesişen sokağın başındadır. Örnek Rp : Diğer karakterim Adreane Giulia Salvai
| |
| | | Feodora Providentia Omnia Mutanter Kitapçısı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 121 Yaş : 31 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11936 Ekspresso Puanı : 5 Kayıt tarihi : 13/08/08
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Perş. 23 Nis. 2009, 22:22 | |
| Ad Soyad: Feodora Providentia
Karakter Hakkında Ön Bilgi: Bütün yaşantısı kız kardeşinin ölümünün ardından alt üst olmuştur ve bu karakterini de etkilemiştir. Feodora pek uslu bir kız sayılmazdı eskiden. Ravenclaw binasının favori öğrencileri arasında yer alsa da, onun ve arkadaşlarının yaptığı çılgınlıklar sayesinde yıllarca okul çalkalanmıştı. Kız kardeşinin aksine o çok canlı, enerjik ve muzip bir genç kızdı. Bu yönüyle de ailesindeki herkesten ayrı bir konuma sahipti. Ama şimdi durulmuştur Feodora. Hayata pembe gözlüklerden bakan kız gitmiş, yerine ciddi ve sert biri gelmiştir. Yine de içinde bir yerlerde hala o neşeli kız yaşamaktadır. Her zaman oldukça meraklı ve öğrenmeye açık bir kız olmasından dolayı, muzipliğine rağmen hemen her şeyi bilen o ender insanlardan biridir. Sezgileri oldukça kuvvetlidir ve neredeyse hiç yanılmaz, bununla da gurur duyar. Sadece bir kez her şeyi hissetmekten nefret etmiştir... Sadece bir kere... Annesinden ya da babasından ona geçmemiş kızkardeşinde ve onda bulunan kıvark bir zekası vardır. Olayları kavrayıp yorumlama konusunda kimse eline su dökemez. Kindar biridir aslında. O bunu geç keşfetmiştir. Konuşmaktan pek hoşlanmamaktadır artık ve bu yüzden birçok arkadaşı ona sırtını dönmüştür. Mükemmel bir hafızaya sahiptir. Okuduğunu ve işittiğini çok zor unutur. Her ne kadar dünya işlerinden elini eteğini çekmiş bir rahibe gibi davranmak istese de, önüne geçemediği hırsları vardır. Feodora Providentia istediğini alır, sonucu ne olursa olsun. İnatçılık farklı bir şekilde belirmiştir onda. En olmadık zamanlarda tutar ve insanı canından bezdirir. Bu zarif kadını sadece en yakın dostları tanıyabilir ama artık onların da olduğu pek söylenemez. Haraketlerinde her şeyden önce mantık ön plandadır. Bu nedenle hata yapmamak konusunda epey başarılıdır. Soğukkanlı biri olmuştur Feodora. Belki de gördüğü ölümden dolayı bu hale gelmişti.
İstediğiniz Dükkan: Omnia Mutanter Kitapçısı
Dükkan hakkında açıklama: Knockturn Yolu'nun hemen başında yer aalan üç katlı bir dükkandır. Bütün büyücü dükkanlarının aksine bu bina barok tarzda yapılmış bir binadır ve tepesi tuhaf bir şekilde kubbe şeklindedir. Siyah ve hala sağlam olan küçük kapısının üzerindeki, tahrip olmuş kitabeye göre 1610 yılının Temmuz ayında hizmete girmiştir. Bu dükkanın Feodora'dan önceki sahipleri burayı parfüm dükkanı olarak kullandığı için, binanın iç kısmında oldukça geniş ve kullanışlı odalara bulunmaktadır. Duvar harcına küçük buhur taneleri sıkıştırılmış olduğu içinbu dükkan her zaman baş döndürücü şekilde güzel kokmaktadır. Feodora bu dükkanda eski ve değerli kitapları satmaktadır. Ancak dükkanda bulunan tek şey kitaplar değildir. Eğer dükkanın devamlı müşterilerine Feodora özel bir şifre verir. Bu şifreyi bilen herkes, inşaat planında gözükmeyen bir alt kata inebilir ve orada satılan özel eşyaları satın alabilir. Tek bir şartla, Feodora oradaki malzemeleri kişiye uygun olarak verir. Eğer pısırık biriyseniz, zehirli hançerlerle ne işiniz olabilir ki? Bunun dışında Feodora, dükkandaki geleneğin bozulmaması adına değişik parfümleri de satışa çıkarabilir. Bu parfümler tamamen özel imalattır zira Feodora kendisi hazırlar. Bunun dışında eski yazmalar ve bir çom antika eşyada bulmak mümkündür ama onlar için şu kural geçerlidir; bakalbilirsiniz ama satın alamazsınız.
Örnek Rp: *Çıt çıt*
Ormanın belki de en karanlık yerinde korkusuzca yürüyen genç kızın kulaklarında, yarı yarı çürümüş yaprakların üzerine sertçe bastığı zaman çıkan sesten başka bir şey yoktu. Bir zamanlar yeşilin en parlak ve iç açıcı tonunu yansıtan, insana mutluluk veren yapraklar, şimdilerde yerde , bazı bölümleri kopmuş şekilde, çürüyorlardı. Fakat genç kız biliyordu ki, yapraklar yaşarken de ölürken de en güzel görünen varlıklardı. Yaşarken canlı bir yeşile, ölürken ise kırmızının en güzel tonuna bürünürlerdi. Genç kızın yıllardır aklının bir köşesinde, sinsice bekleyen bir soru tekrar bilincinin en önüne çıkmış, onu rahatsız etmeye devam ediyordu. Ölmek nasıl bir şeydi? Nefesinin kesilmesi, gözlerinin kapanması ve ruhun boşlukta bir tüy gibi süzülmesi? Bilmiyordu. O hiç ölmemişti. Ve hiçbir zaman ölmeyecekti. Hiçbir zaman, birçok kişinin dediği gibi ölümün soğukluğunu tadamayacaktı. Bu iyi bir şey miydi yoksa kötü mü? Emin değildi. Birçok insanın sonsuza kadar yaşamak istediğini biliyordu. Bir zamanlar o da çok istemişti. Herşeyi görmek, herşeyi tatmak... İstediklerini yapabilmek için nereye kadar gideceğini bilmediği bir ömrün yeterli olmadığını düşünüyordu. Bir şeyler mutlaka yarım kalacaktı. Fakat ölmemişti ama yaşamıyordu da. Sözlük anlamının dışında kalıyorud herşey. Nefes almak, uyumak, yemek yemek... Belki de yemek yemek hariç. Onun da aldığı bir besin vardı sonuçta; Kan. O kırmızı renkli, hayat pınarı onun tek besiniydi. Tek ihtiyacı, uzun zamandır tek zaafı. Kanı kendine çekerken, hissettiği tuhaf mutluluğu kim ona verebilirdi.?Ya da o tuzlu tadın, bir süre sonra verdiği doygunluk hissini? Kimse. Sadece o sıvı. Onun gibilerin bir damlası için ne taklalar attığını biliyordu. Eh, her vampir bunu yapmazmıydı?
Lysithea, küçük vampir sonsuza kadar sürecekmiş gibi görünen yürüyüşüne devam ederken, aklından bunlar geçiyordu. Oysa sadece ikizini aramaya çıkmıştı. Kim bilir hangi cehenneme girmişti ve kimbilir kiminle neler yapıyordu? Büyük bir ihtimalle yakışıklı kurbanını bir köşeye sıkıştırmış, aklını başından almaya çalışıyordu. Güzel taktik! Az sonra da kendisininkilerle aynı olan cam mavisi gözlerini kocaman açacak ve dolgun dudakları sayesinde başarıyla gizlenen dişlerini, onun sıcak boğazına saplayacaktı. Onlarda olmayan bir şey. Lleweyn'in bunu sadece beslenme amacıyla yaptığını biliyordu. Fakat Lysithea için bu çok farklı bir anlam taşıyordu. O, hiçbir kurbanında güzellik aramazdı. Bu ona salakça gelirdi. Gerçi Lleweyn bunu o amaçla yapmazdı. Elizabeth Bathory gibi güzelliklerinin ona geçeceği ile ilgili bir düşüncesi de yoktu. O aptal vampir, güzellik saplantısı yüzünden, dört sene zindanında aç kalmış ve en sonunda ölü taklidi yaparak dışarı kaçmıştı. Lysit, o kadının nerede olduğunu bilmiyordu. Fakat hala Slovakya'da av peşinde koştuğundan adı kadar emindi. *Belki de güzel bir bakire bulmayı başarır.* Aklından geçen bu düşünce, kırmızımsı dudaklarının iki yana kıvrılmasına neden olurken, bu sefer düşüncelerinden neredeyse tamamen sıyrılmış, mavi gözleri vampirlere has bir şekilde parıldarken, adımlarını biraz daha hızlandırarak, ormanın en nefret ettiği yönüne doğru gitmeye başladı.
Gerçekten geceleri epey ürkütücü olan bu ormanın, en iğrenç kısmı sarmaşıklarla kaplı olan kısmıydı. Zehirli, zehirsiz, dikenli veya değil bütün sarmaşıklar burada ip gibi dolanarak, kördüğümler yaratarak, etrafa salınırlar ve korkutucu bir görüntü oluştururlardı. Gerçi burasının neden böyle doluğunu biliyordu. Buraya arasıra-kırk yılda bir-bazı salak insanlar geliyordu. Tabii dikenler etlerini parçalayarak kanamasına neden oluyordu ve vampirler de o kıymetli sıvının iç gıdıklayan kokusunu alır ve saldırışa geçerlerdi. Avların kaçmak gibi şansı yoktu. Zaten dokundukları birçok sarmaşıkta-henüz muggle isim veremedi, daha bulamadılar ve büyücüler de öyle-dokundukları anda, vücuda kanı kirletmeyecek kadarzehir vererek, onları bayıltırlardı. Bu insanların kanına zehir bulaşmadığı vampire de bir şey olmazdı. Hey, zaten onlar ölmezdi ki? Lysithea'nın yüzü biraz daha düşerken, önüne gelen dikenli sarmaşıktan zarif bir hareketle hiçbir yeri çizilmeden ayrıldı. Çizilse ne olacaktı? Zaten kanamıyordu ki. Üzerindeki siyah, kabarık eteğine zorlukla hakim olarak ormanın içinde ilerlerken, yakınlardan gelen bir ses, ona az önceki tahminin yarı yarıya geçerli olabilceğini anlattı. Lleweyn yeni bir ava çıkmıştı ama işini biraz erken bitirmişti galiba. Narin gövdesini sıkan korseye-Lleweyn'i bu konuda uyarmalı- aldırmadan adımlarını hızlandırırken, siyah, küçük topuklu ayakkabılarına ve koluna şıngırdayan bileziğinin sesine aldırmıyordu. Lleweyn'in nerede olduğunu görmek daha önemliydi onun için. En sonunda, geceler kadar siyah olduğu için karanlıkta neredeyse belli olmayan siyah saçları gördüğünde, hemen yanında duran ağaca yaslandı ve yüzüne gelen sarı saçlarını geriye attırdı, yüzünde küçük bir gülümsemenin dolanmasına izin vererek, konuşmaya başladı;
- Bu seferki kurbanın nasıldı Lle? Sarışın mı, kumral mı?
** Kusura bakmayın rp'de renklendirme yapamadım. Bu zaten bu sitede yaptığım bir rpdi. | |
| | | Euphoria Szôlôssy Vendéglője Restorant Sahibesi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 862 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan ~ O dahil kimse bunu bilmese de. Galleon : 12104 Ekspresso Puanı : 35 Kayıt tarihi : 21/03/09
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Cuma 24 Nis. 2009, 17:28 | |
| | |
| | | Barty Jack Widmore Hog's Head Sahibi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 13 Yaş : 30 Kan statüsü : A Rh+ xD Galleon : 11725 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 13/11/08
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Çarş. 29 Nis. 2009, 20:47 | |
| Ad Soyad: Barty Jack Widmore
Karakter Hakkında Ön Bilgi: Barty genel olarak içki düşkünü , kız peşinde koşan ama sınırlarını bilen birisidir. İnsanlara pek güvenmediği için herzaman tanımadığı kişilere mesafeli ve soğuk yaklaşır. Fakat beğendiği birisi olduğunda tüm sıcaklığıyla onu etkilemeyi bilir. Karanlık Taraf için hizmet verse de içindeki iyilik duygusu bazen insanlara yardım etmesini sağlar. Aslında sadece kadınlara karşı iyi davranır. Diğer türlü asasını çekmekten asla kaçınmaz. Hogwarts'dan son sınıfta kaçtığı için bakanlık gibi önemli yerlerde çalışamamaktadır.
İstediğiniz Dükkan: Mümkünse Hogsmade'de bir dükkan açmak istiyorum. Adı Hog's Head olursa sevinirim.
Dükkan hakkında açıklama: Hog's Head tamamen bir içki dükkanıdır. Ancak buraya bir meyhane gözüyle bakmak yanlış olur. Sahibi Barty Jack Widmore bir içki düşkünü olduğundan çıktığı dünya turunda topladığı en mükemmel alkol içeren sıvıları toplamıştır ve dükkanında sergilemektedir. Buraya yanlız kişilerin takıldığı gibi öğrenciler ve çiftler de takılmaktadır. Çoğu içkinin yapımını öğrenen Barty dükkanında bunları kendi imal eder. Burada gerek sihirli içkileri içebilir gerekse leziz muggle içkilerinden tadabilirsiniz.Örnek Rp:- Spoiler:
Karayipler'de her zamanki gibi gece yarısı olmasına rağmen hayat tüm coşkusuyla sürüyordu. Deniz kokusu heryanı sarmış , mükemmel güzeklikleriyle Karayipler misafirlerini ağırlıyordu. Bu gece o bölge halkının bilmediği bir grup sahilde sahneye çıkmıştı. Konserleri hala çılgınca devam etmekteydi. Barty ve Francesca'da konseri dinleyenler arasındaydı. Ellerinde biraları kafalarını ritme uydurup sarılmış eşsiz melodileri algılamaya çalışıyorlardı. Plajda yaklaşık üç yüz kişi vardı. Bu az gibi gözükse de Karayipler nüfusuna göre gayet uygun bir rakam oluyordu. Konserin bitiş şarkısıyla alkışlar yükseldi fakat bir yerlerden farklı bir ses yükseliyordu. Sesin sahibi Barty'di ve konserden hoşnutsuzluğunu dile getiriyordu. Solistle arasında bir laf dalaşı başlamıştı. Francesca olan biteni bir şey demeden dinlemeye çalışıyordu. Çünkü Barty'nin inatçılığını herkesten iyi bilirdi. İş en sonunda gitar savaşına kadar geldi. Barty'de sahneye çıktı ve herkesin meraklı izleyişleri arasında gitarı boynundan geçirdi. Önceliği soliste verdi. Mükemmel bir solo atan gitarist büyük bir alkış aldı. Francesca biraz tedirgin olmuştu bu durumdan. Barty'nin sinirlenmesinden korkuyordu. Korkusu biraz gerçekleşmişti. Sıra Barty'e geldiğinde herkes gelecek performansa kulak kesildi. Barty çok hızlı bir giriş yaptı. Parmakları perdeler üzerinde kayıp giderken tellerin titreşimi birbirlerini tamamlayıp mükemmel bir ses çıkartıyordu. Daha sonra aniden kesilen parmak hareketleri yerini slowdan başlayarak metala kayan bir melodiye bıraktı. En sonunda şarkı tamamlandı ve çığlıklar arasında Barty gitarını morarmış soliste teslim ederek sahneden indi. Teslim ederken soliste attığı bakış , solisti biraz daha morartmıştı. Kalabalık arasında yavaşça ilerlerken gelen tebrikleri kabul etti. Genelde hep kızlar gelip çığlık çığlığa birşeyler geveliyorlardı. En sonunda etrafı kızlar tarafından sarıldığında Francesca kalabalığı yararak Barty'nin dudaklarına yapıştı. Etrafındakilere ''O benim dağılın'' bakışı atmasıyla oradan rahatça çıkabildiler.
Sonunda eve gelmişlerdi. Francesca'nın deminki kıskançlığı devam ediyordu. Yatağa girdiklerinde sırtını Barty'e dönüp gözlerini kapadı. Barty çaresiz bir kedi gibi onun boynuna sokularak ufak bir öpücük kondurdu. Francesca'yı belinden kavrayarak sarıldı.
-- ''Aşkım hadi ama ben bir şey yapmadım.''
Sesi hala çaresizce çıkıyordu. Bununla sıyrılamayacağını biliyordu. Fakat gerçektende bir şey yapmamıştı.
-- ''Bir de yapsaydın!''
Francesca büyük bir hışımla Barty'e dönerken ağzından bunlar çıktı. Bartyle aralarında bir santimden az vardı ve gözlerini onunkilerden ayırmadan bakıyordu. Adeta gözleri alev saçıyordu etrafa. Barty bir süre hiçbir şey yapmadan alev saçan gözlere bakmaya devam etti. Daha sonra hala kavramış olduğu belinden çekerek dudaklarına yapıştı. Francesca da bunu bekliyormuşcasına cevap veriyordu. Öfkesinden olsa gerek biraz sertti. Ama Barty bundan şikayetçi olmadı. Onu altına alarak bacağını kavradı ve kendi beline doğru götürdü...
Dönüş günleri gelip çatmıştı ve birazdan bakanlıkta olmaları gerekiyordu. Barty gözlerini perdeden gelen güneşle beraber araladı. Yatakta doğruldu ve iskemlede duran gömleğini üzerine atarak altına bir kot geçirdi. Francesca hala yataktaydı. Belinin biraz üstüne kadar çarşafla örtülmüştü ve kafasını yastığa gömmüş uyuyordu. Barty omzundan öperek uyandırdıktan sonra eşyalarını kontrol etti. Hızlı olmaları gerekiyordu. Bakanlığa geç kalırlarsa kötü olabilirdi. Yeni sihir bakanıyla daha hiç görüşmüşlüğü yoktu Barty'nin. Her şey hazır olduğunda bakanlığa Barty'nin odasına cisimlendiler. Francesca aceleden üzerindeki şeyi ilikleyememişti. Barty bunu fark edince sırıtarak onun yanına yaklaştı. Ellerini beline doladı ve aynı sırıtmayla konuştu..
-- ''Dünden kalma bir hesabımız var madam''
Francesca'da ufak bir tebessemle karşılık verip Barty'ye ufak bir öpücük verdi.
--''Bakanlıkta olduğumuzu unutma Barty''
--''Benim odamdasınız ve odam gayet güvenlidir Mss. Xeniades''
Artık ikiside tebessümle birbirlerine bakıyorlardı. Barty Francesca'ya doğru ilerlemeye başladı. O ilerledikçe Francesca geriliyordu. En sonunda masaya değdi ve durmak zorunda kaldı. Barty onu kolları arasına almış ve ellerini masaya dayamıştı. Gene boynuna ufak öpücükler konduruyordu. Ordan yavaş yavaş iliklenmemiş düğmelere doğru kaymaya başlamıştı. Tam o sırada odasının kapısı ağzına kadar açıldı. Barty hemen asasını kapıya doğrulttu. Tam gelen kişiye laneti çakıyordu ki gelenin büyüceşûradan olduğunu fark etti. Bu gelen kadından nefret ediyordu. Hayatını yoldaşlığa adamış birisiydi. İçinden söverek ona sorgulayan tavırlarla bakmaya başladı. Kadın biraz utanmıştı.
--''Gelip gelmediğinizi kontrol etmek için rahatsız ettim pardon''
Kadın sölediklerinin ardından hala ona çevrili olan asaya bakmaya başladı. Barty bunu fark edince asasını indirirken konuştu.
--''Gördüğününz gibi burdayız artık gidebilirsiniz''
Yoldaşlık üyesi aldığı cevaba nedense hiç şaşırmadı. Fakat gitmiyordu. Lanet olasıca niye gelmişti. Barty indirmiş olduğu asasını heran kaldıracakmışcasına tutuyordu. Bu kadın hakkında emin olduğu tek şey vardı. İkisi de birbirlerinin ölmsi için her şeyi yaparlardı.
| |
| | | Albert Sven Hallstad The Puzzle Ortağı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 319 Yaş : 33 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11446 Ekspresso Puanı : 13 Kayıt tarihi : 27/04/09
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Çarş. 29 Nis. 2009, 20:53 | |
| Ad Soyad: Albert Sven Hallstad Karakter Hakkında Ön Bilgi: Albert dolu dolu yaşamayı seven biri. Tuttuğunu koparan, istediğini elde eden dalgalı bir kişiliğe sahip. Abisinin tam aksi. Ama kültür ve sanat konusunda ondan geri kalmıyor. Ailenin diğer üyeleri gibi yoğun bir Fransızca ve müzik eğitiminden geçmiş. Profesyonel çellist. Abisi piyano başına kendisi de Çello ardına geçince onları durdurmak çok zor. Kendisi de tıpkı bir çello gibi. Zaman zaman kedi gibi, sinirlendiğinde kasırga gibi. Şimdilerde Londra'ya döndü ve kendi tiyatrosunu açmak istiyor. İstediğiniz Dükkan: Aurora Boulevard Tiyatrosu (yeni olması sorun olmaz sanırım. Zira bir tek tiyatromuz eksik.) Dükkan hakkında açıklama: Aurora Boulevard Tiyatrosu 18. yy'dan kalma bir tiyatrodur. Albert İngiltere'ye geri döndüğünde burayı satın alır ve elden geçirir. Godric's Hollow'un merkezinde bulunan tiyatroda önemli sergiler, resitaller ve oyunlar eksik olmaz. Aurora Boulevard İngiltere'nin önde gelen kültürevlerinden biridir. Örnek Rp: (diğer karakterimin bir rpsi)- Spoiler:
İlkbahar güneşinin ısıtmayan, solgun ışıkları tüm Britanya'yı kaplamıştı. Sis tüm kasvetini yaymış, adeta ruhemicilerin varlığını hatırlatıyordu. Subven Meydanı güneşin de etkisiyle o korkutucu halini kısmen kaybetmiş, İngiltere'nin orta yerinde uzanıyordu. Birden meydanın gözden uzak bir köşesindeki harap kulübede sessizliği yaran bir şaklama sesi duyuldu. Kulübeden çıkan büyücü üstündeki tozları şöyle bir silkeledi, Muggle olma olasılığına karşı etrafı kolaçan etti. Muggle'ların hiçbir şey görmediğini anladıktan sonra deri eldivenlerini ve fötr şapkasını çıkardı. Gri kalın paltosu ve cüppesiz, takım elbisesiyle Monu bir Muggle'dan ayırmak imkansızdı -tabi asası ve garip aksanını saymazsak.
Büyücü adımlarını sıklaştırarak yürümeye devam etti ve yolun sonundaki dükkanın tam önünde durup tabelasına baktı - Lyria Kitapçısı ve Müzikevi. Dükkanın kapısını aralayarak içeri girdi. Sıcak kahve kokusu ile karışmış kitap kokusu ve Beethoven'ın Ay Işığı Sonat'ını çalan taş plak onu büyülemişti. Kahve kokusunu iyice ciğerlerine çekti ve gülümsedi. Tam ilerideki tezgahtara doğru ilerledi ve iyi günler diledi. "İyi günler! Acaba Rönesans sanatına ait detaylı bilgiyi nerede bulabilirim?" diye sordu. Ancak kadının cevap vermesine kalmadan arkadaki büyük yön tabelasını gördü: Kat 2 - Yeni Çağ. Pardon. Tabelayı gördüm. Tekrar iyi günler . Merdivenleri hızla çıkmaya başladı. 2. kata geldiğinde bambaşka bir atmosferle başbaşaydı.
Da Vinci'nin tabloları, Rodnin'in heykelcikleri, Chopin'in, Debussy'nin plakları her yerdeydi. Gezinirken kendi atalarından birinin portresini gördü ve gülümsedi. Fakat başka bir şey onun dikkatini çekmişti. Önemsiz bir Muggle ressam tarafından yapılmış, 1654 yılına ait bir tablo... Ay doğumu resmedilmiş... Bişr kayanın üstüne çıkmış bir insan.. Uzun dişleri parlıyor... Ve, ve elinde bir asa...
| |
| | | Elizabéth Adrianna Malfoy Perfect Li(f)e Yazarı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1443 Yaş : 36 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12565 Ekspresso Puanı : 41 Kayıt tarihi : 15/02/08
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Perş. 30 Nis. 2009, 16:45 | |
| | |
| | | Euphoria Szôlôssy Vendéglője Restorant Sahibesi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 862 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan ~ O dahil kimse bunu bilmese de. Galleon : 12104 Ekspresso Puanı : 35 Kayıt tarihi : 21/03/09
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Perş. 30 Nis. 2009, 17:35 | |
| Bundan sonra İngiltere'de yeni işletme açılmayacaktır. Açmak istediğiniz işletmelerin forum anasayfasından görüntüleyebileceğiniz ülkelerden birinde olması gerekmekte. Başvurularınızı buna göre yaparsanız sevirinim. | |
| | | Arés Cârolos
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 26 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11375 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 30/04/09
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Cuma 01 Mayıs 2009, 18:13 | |
| Ad Soyad: Arés Cârolos Karakter Hakkında Ön Bilgi: Yunan tanrılarından bir isim almışım ben; Arés. Aynı onun gibi yetiştirildim, aynı onun gibi olmaya zorlandım. Onun yeteneklerini öğrenmeye itildiğim gibi yeteneklerine sahip olmadığı için oldukça şiddet gördüm. Gerçek şu ki, iyiki o şiddeti görmüşüm. Eğer şiddet görmeseydim şimdi olduğum kadar acımasız ve korkusuz olamazdım. Şiddet hayatımda herzaman oldu. On bir yaşıma kadar görmüş olmama rağmen, hiç bir zaman ezik biri olmadım. Aksine yediğim her tokat beni daha çok itti güçlü biri olmaya. Söylediğim gibi duyduğum acı beni yüceltti ve merhamet duygumu çekip aldı benden. Hayatım boyunca hep bunun savaştım ama değiştiremeyeceğimi anladığım zaman vazgeçtim. Artık değişemezdim... Ben buydum ve hep böyle kalacaktım. Hayat ve ölüm arasında sıkışmış biri ne kadar iyi olabilir? diye düşünmeden edemiyorum bazen. Aslına bakılırsa ne kadar iyi olabilirsem o kadar iyi olmaya çalıştım. Mezun olduğum zaman çevreme baktığımda, hiç olmadığım kadar yalnız olduğumu gördüm. İyi biri olmaya çalıştıkça içimdeki merhamet tohumları yetişmeye başlamıştı ama tohumlar çiçek vermeye başladıkça onların hepsini koparıp attım. Çünkü Zeus'un dünyada gördüğü en bencil varlıktım ben. Birilerine iyilik yaptıkça bencillğim ve kendini beyenmişliğim su yüzüne çıkmaya başladı. Bende o an karar verdim; bencil ve sorumsuz biri olmaktansa, herkesin konuşmaktan çekindiği- korktuğu- biri olacaktım. Derinlerde yatan Arés, aslında olmak istediğim kişiydi fakat öyle olursam kendime olan inancımıın azalacağını anladığımdan gerçek Arés olmayı seçtim. İçine şiddetin işlediği, merhametsiz ve kan kokan... İstediğiniz Dükkan: Kalliopé de Fuska çalışanı. [ Daffodil'den izin aldım.] Dükkan hakkında açıklama: Yunanistan kökenli Kalliopé ailesinin 1856 yılında Godric's Hollow'da açtıkları şık bir restorandır. Restorantın ilk sahibi Taki Dimitri Kalliopé 'dir. Dimitri Kalliopé 'nin ölümünden sonra restorant oğullarına geçmiştir. Her türllü büyücü gruplarına hitap eden restoran kaliteli ve lezzetli yemekler sunmaktadır. Godric's Hollow'daki iyi konumundan dolayı yıllar boyu en köklü restoranlardan biri haline gelmiştir. Dimitri Kalliopé 'nin açtığı bu restoran yıllar öncesinden bu güne birçok yol kat ederek bu günlerine ulaşmıştır. Birçok kuşak ailenin diğer üyelerine geçen restoranın şu andaki sahibi Kalliopé ailesinin son fertlerinden olan Lucrétia Daffodil Kalliopé 'dir. Örnek Rp: Diğer karakterim Aurailen Dawson'dur.
- Spoiler:
Kapı gıcırtısının çıkardığı lanet ses, Aura'nın uykusunu bölmüştü. Gözlerini aralayarak kafasını kaldırıdı. Doğrulmaya başladığında gözlerini tamamen açıp kapıya baktı. Kapıdaki James'di. Onu uykusundan uyandırdığına göre önemli birşey olmalıydı. Sakince James'e sordu "Neler oluyor James? Bu saatte ne işin var odamda?" dedi. Masanın arkasından çıkıp aynanın önüne geçti. James'e aynadan bakıyor ve bir açıklama yapmasını bekliyordu. Genç adam nerden başlayacağına karar veriyordu sanki. Aura bir kez daha ama bu sefer bir patron kadar sert bir sesle atıldı James'e "Çıkar artık ağzındaki baklayı James! Ne oldu? " Bu seferki daha etkili olmuştu. Aura aynada saçlarını düzeltirken genç adam yarım yamalak bir İngilizce ile Aura'ya cevap vermeye başladı. Aura onu dinlerken yine saçma sapan bir şey olduğunu düşünüyordu ama anlattıkları düşündüklerinin çok aksineydi. "Aura, dün ge-gece sen oda-odandayken , bakanlığa bi-bir mektup gel-geldi. Bizde üstünde is-isim olmadığı için aç-açtık. "Aura devamını dinlemedi. Çünkü James'in söyleyeceklerinden irkiliyordu. Ama ne diyeceğine de bilmiyordu. Kimden gelmişti acaba? "Mektubu ver James" Genç adam elini arka cebine atıp, mektubu çıkardı. Aura mektubu görür görmez gözleri kararmaya başlamıştı. Mektup simsiyah bir zarfa konulmuştu. James Aura'dan gözlerini kaçırarak ileriye doğru getirdi elini. Aura James'den mektubu alır almaz, mektubu masasının üzerine attı. Aynı hızlada James'e döndü. "Senden başka kim okudu? " James gözleriyle sarmaşıklara bakarken cevapta verdi. "Ben v-ve Ordiya" Aura az da olsa rahatlamıştı. Dik ve sert gözlerle James'i süzüp aynaya döndü tekrar. James'e belli etmiyordu ama içinde ne yazdığını çok merak etmişti. Doğruya neden açmıyordu? Ama ilk önce James'i göndermesi gerekiyordu. Aynanın karşısından uzaklaşıp masasının arkasına geçti. Rahat sandalyeye kurulurken James'in mahçup haline farketti. Suçu neydi ki? Sadece görevini yapmıştı. Aura bu sefer sakin ve James'i rahatlık verecek bir sesle konuştu. "Çıkabilirsin James" James hiç itiraz etmedi ve kapıyı sessizce kapatıp dışarıya çıktı. Şimdi yalnızdı işte. Sessizliğe ayak uydurmanın tam zamanıydı. Narin ve bir o kadar soğuk elleri, siyah kaplı mektuba gitti. Okumak için can atıyordu ama içinden çıkacak şey içinde endişeleniyordu. Yoksa korkuyor muydu?
Gözlerini yumdu ve mektubu açtı içinden zarfın tam tersi, bembeyaz bir kağıt çıktı. Yazılar inci gibiydi o kadar özenle yazılmış duruyordu ki Aura 'Bana gelmiş olamaz' diye düşünmeden edemedi. Ama ona gelmişti yazının en üstündeki isminden anladı, onun adıyla başlıyordu mektup. Aura kağıdı ters çevirip masanın üstüne bıraktı. Bir kaç saniye sonra bir şey anladı zarfta sadece mektup yoktu. Aura simsiyah zarfı bir kez daha eline alıp, açtı. İçinde bir fotoraf vardı. Fotarafın önünü döndürdüğünde, gözlerinin önüne tadığı bir görüntü gelmişti. Elindeki fotorafı bırakıp yerine masasnın üstünde duran çerçeveyi aldı. İki fotorafı yan yana koyup uzun uzun baktı. Belki bir dakika, belki bir saat. Mektup aklına geldiğinde ise bakmayı bırakıp tekrar mektuba döndü. Şimdi öncekinden daha bir arzuyla okumak istiyordu mektubu. Artık endişelenmiyordu da. İçinde yazan şeyler her neyse onu mutlu edecekti, buna hiç olmadığı kadar emindi.
"Sevgili Aurailen,
Biliyorum, bunları sana yazmak için çok geciktim ama böyle olması gerekiyordu Aura. Ben Gaspar Iuceph. Beni tanıdığını zannetmiyorum ama belki hatırlarsın, Nathan'ın İspanyadan bir arkadaşıyım. Sana mektup yazmamın onlarca nedeni var ama bunları yüzyüze konuşmam gerekiyor. Bunun içince seni İspanya'ya davet ediyorum. Konuşmamız gereken çok önemli şeyler var. -Nathan'ın bilmeni istediği çok önemli şeyler-. Cevabını en kısa zamanda bekliyorum. Bu arada sana gönderdiğim resmide getirirsen sevinirim. Görüşmek dileğiyle, Gaspar Iuceph. "
Gözleri dolmuştu ama ağlamamakta direniyordu. Okudukları gerçek miydi? Kesinlikle öyleydi. Neden bu kadar geç kalmıştı? Aradan geçen iki yılda hiç mi aklına gelmemişti? Sinirlenmeye başlıyordu ama kendini bırakmadı. Mektubu bir kez daha okudu ve fotorafla beraber siyah zarfa koydu. Hemen bir mektup yazması gerekiyordu. Oraya geleceğine dair bir mektup, ama bunun için erken olduğunu düşündü. Masanın üstündeki saate baktı. Daha dokuz bile olmamıştı. Mektup yazma işini akşama erteleyip, siyah zarfı aldı. Zarfın dıştan görünüşü kötü haber desede, içten oldukça iyiydi. Masanın en alt çekmecesine kaldırdı mektubu. Mektup yazma işini erteledikten sonra ilk aklına gelen şey biraz daha uykuydu ama uyku yerine biraz dolaşma ve işlerine başlama fikri daha uygun geldi. Yerinden kalkıp kapıya doğru gitti. Pantolonun iç cebindeki asasının kontol ettikten sonra kapıyı açıp sessiz koridorları izledi. İşte şimdi daha iyi hissediyordu. Küçük küçük adım atıp Kehanet salonuna dorğu yürümeye başladı.
En son Arés Cârolos tarafından Ptsi 04 Mayıs 2009, 16:34 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Setenay Defne Bağcı Leukophrys Otel Sahibi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 30 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan ~ Galleon : 11365 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 02/05/09
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. C.tesi 02 Mayıs 2009, 16:12 | |
| Ad Soyad: Setenay Defne Bağcı Karakter Hakkında Ön Bilgi: Henüz kurgumu oluşturmadığımdan dolayı yazamıyorum. Fakat en kısa zamanda bildireceğim. İşletilecek Yer : Otel Otelin adı: Leukophrys Otel Otelin Yeri : Türkiye * Bozcaada Kurucusu: Hasan Nevzat Bağcı Ortakları : Setenay Defne Bağcı * Sonradan birkaç kişi daha alınacak.* Otel hakkında açıklama:
Leukophrys Otel Leukophrys , 1890 yılında Bozcaada'lı Hasan Nevzat Bağcı tarafından açılmış bir butik oteldir. İlk açıldığı zamanlarda iki küçük binadan oluşan otel oldukça tarihidir. Hasan Bağcı, harabe olan ve eskiden Rum'ların olan bu binayı restore ettirdi . Otelin ilk açıldığı zamanki adı Bağbozumu Otel'di. Bunun sebebi adada her yıl yapılan Bağbozumu Festivali idi. Hasan Nevzat Bağcı, soyadından da belli olduğu gibi bağcı idi. Nesillerdir adada süren bu bağcılık kültürü herkese olduğu gibi onlara da yansımıştı. Otel yeri bakımından adanın en önemli ve en güzel yerlerinden biriydi. Çünkü ada merkezinin dışında , üzüm bağlarının arasındaydı. İnsanlar bunlara dikkat ediyorlardı bu sebeple Hasan Nevzat Bağcı oteli kendi ailesinin bağlarından birine yaptırmıştı. İki binadan oluşan otelin her iki binası da üç katlı idi fakat sonra Hasan Nevzat Bağcı oteli oğullarına yönetmeleri için bırakmıştı. Bağcı'nın oğulları oteli oldukça büyük bir şekilde genişlettiler ve aynı tarihi tarzda taş binalar yaptırdılar. Çeşitli çevresel düzenlemelerden sonra otel eskisinden çok farklı bir hal aldı. Bu değişiklikler sürerken otelin adı henüz değişmemiş hala Bağbozumu Otel olarak kalmıştı. Eskiden beri her yıl oldukça fazla turist gelen otel Türkiye'nin en tanınmış otellerinden olmuştur. Tabii bu oldukça uzun bir zaman sürecinde olmuştur,oldukça emek verilerek bugünlere gelen otel adanın kültürünü tam tamına yansıtmaktadır. Adanın o berrak denizinin hemen yanındadır ve bağların arasındadır. Denize inmek oldukça kolaydır. Daha sonra Hasan Nevzat Bağcı'nın oğullarına bıraktığı otel,şimdide oğulları tarafından torunlarına bırakılmıştır. Altı tane torunu olmasına rağmen oteli sadece Setenay Defne Bağcı adlı torunu istemiştir. Böylece otelin tek ortağı olmuştur. İleride ortaklık için başka kişilerle de görüşecektir. Setenay Defne Bağcı yıllardır Bağbozumu Otel olarak anılan otelin adını ' Leukophrys ' olarak değiştirmiştir. Bu isim beyaz anlamına gelmektedir ve Rumca kökenlidir. Bu da ada kültürünün bir parçasıdır. Otel öyle çok gelişme katetmiştir ki Nevzat Bağcı bile otelin eski halini tanıyamamıştır.İçi de bahçesi de oldukça büyük ve güzeldir. Denizin yanında olmasına rağmen Setenay Bağcı otele büyükçe bir havuzda yaptırmıştır. Şimdi adanın en güzel otellerindendir.
Örnek Rp: Daffodil Aurora Kalliopé diğer üyeliğim. Ama isterseniz koyabilirim.* | |
| | | Amortentia Cécile Derwent Emekli Cadı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1343 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 13568 Ekspresso Puanı : 24 Kayıt tarihi : 26/08/06
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Paz 03 Mayıs 2009, 12:01 | |
| | |
| | | Sallie Ellen D'amire Vegas Bisca Kumarhanesi Sahibi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 31 Yaş : 31 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11389 Ekspresso Puanı : 1 Kayıt tarihi : 05/05/09
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Çarş. 06 Mayıs 2009, 21:16 | |
| Ad Soyad" Sallie Ellen D'amire Karakter Hakkında Ön Bilgi" Sallie daha ufak yaştan Hogwarts’da dikkat çekmişti. Notları beklenenden çok daha iyiydi. Ravenclaw’un hatta Hogwarts’ın en parlak notlarıydı. Ancak oldukça muzurdu. Tuvaletlere yazmadığı yazı, Hogwarts’da yapmadığı şaka kalmamıştı. Hogwarts’ın bu güne kadar gördüğü en yaramaz öğrencisiydi. Ancak onu okuldan atamıyorlardı. Çünkü notları oldukça mükemmeldi. Hiperaktif ve akıllı olmasının getirdiği başarıyla Hogwarts’ı birincilikle bitirdi. Bakanlık onu özel olarak kadroya almak istesede teklifleri reddetti. Sallie küçük yaştan beri başına buyruk ve özgürlük düşkünüydü. Babasıyla her yaz bu yüzden kavga eder ve evi terkederdi. Onaltı yaşından sonra bir daha eve uğramadığı için kendini rahat hissetti. Tek başına yaşamayı ve kitaplara düşmeyi sevse de dünya turu fikri ona çok cazip geldi. Okulu bitirdikten sonra bir yıl dünya turuna çıktı. Beş parasız bu tura çıktıktan sonra gittiği her ülkede birilerini tanıdı. Yeni diller öğrendi. Kendine has müzik tarzı ve duello sanatlarına olan düşkünlüğü bu hiperaktifliği arttırdı. Bir yılın sonunda bir daha İngiltere’e dönmedi. Uzun sure Amerika’da kaldı. ‘Vegas Tripot’ adlı kumarhaneyi satın aldıktan sonra adını ‘Vegas Bisca’ olarak değiştirip işletmeye başladı. Vegas’ın ünlü kumarhanelerinden olan Vegas Bisca kısa zamanda ün yaptı. Açtığı Kumarhane’nin ufak mekanları Vegas’ın her tarafına yayıldı. Bir çok dünya ülkesinden büyücüler Vegas’a gelerek kumarhaneye uğramaya başladılar. İstediğiniz Dükkan" Vegas Bisca Dükkan hakkında açıklama" 18. yüzyılın başlarında Vegas'da kurulan ünlü bir kumarhane olan 'Vegas Tripot' kısa zamanda yükle para kaldırdı. Kurmarhane'nin sahibi Dean M'agro büyücü dünyasının tanınan bir ismi olmaya başlamıştı. 18. yüzyılın sonlarına geldiğinde büyük M'agro olarak anılmaya ve dünyanın en zengin büyücüsü olmaya aday gösterilmişti. Vegas'da dönen bütün muggle ve büyücü paralarının hesabını yapan M'agro bu üne kavuştuktan kısa bir süre sonra ölmüştür. Yerine büyük oğlu Arthur M'agro geçmiş ve kumarhaneyi aynı düzenle idare etmeye başlamıştır. Ancak 1930'lu yıllardan hem yaşlılıktan hem de bir Muggle'lı öldürdükten sonra Seherbazın laneti tarafından ölmüştür. Kumarhane bir on yıl kadar kapalı kaldıktan sonra onu satın alan Sallie tarafından 'Vegas Bisca' adı altında tekrar işletilmeye başlanmıştır. Örnek Rp"
- Spoiler:
April uzun süre karargahtan çıkmamıştı. Kafasını toplaması gerekiyordu. James'i özlemişti ama ondan önce bir işi daha vardı. Karargahın sisli havasına alışık olduğundan kıpırdamak dahi istemiyordu. Ancak kapının çalınmasıyla yerinden kalktı ve hızla kapıya yöneldi. Tok bir sesle emretti."İçeri gel!"
Kapı açıldığında yarı yere eğilmiş bir Ölüm Yüyen içeri girdi. April bu kişiyi tanıyordu. Yağalı pis saçları ve büyük bir burnu vardı. Siyah cübbesinin altında elleri ve biraz ileride karanlık işareti parlıyordu. April gülümsiyerke işarete yaklaştı. Adamın kolunu tutarak kendine çekti ve bir elini işerete dokundu. İşaret hemen tepki verdi. Bir kaç Ölüm Yiyen hemen April'ın kapısının önünde bitti. April gülümsiyerek hepsini süzdü. Bir kaç Ölüm Yiyen ona bakmaktan bile kokuyordu. April bununla gurur duyardı. Derin bir iç çekti ve gene aynı tok sesle "Zaman geldi. Gidiyoruz!" diye buyurdu.
- Gringotts Büyücü Bankası"
April arkasında Ölüm Yiyen'lerle bankaya girdiğinde cin cüceler garip bir biçimde onu süzüyordu. İçlerinden biri kim olduğunu anlamadan derin bir iç çekti ve bir kaç büyülü söz söyledi."Congelar!"
Cin cücelerin hepsi aynı ayna donmuşlardı. April o büyük gülümsemesiyle bir kahkaha attı ve sevinen ufak kızlar gibi cin cücelerin etrafında bir süre dolaştı. Cin cüceler o kadar korkmuşlardı ki tek hareket eden yerleri olan gözlerini kapatmışlardı. April derin bir iç çekerek sarı saçlarını geriye attı. Arkasında ki Ölüm Yiyene gülümsiyerek söze başladı. "Burayı siz halledin ben kendi işime bakacağım." dedikten sonra kasaların koridoruna gitti. Arkasından biri bir cin cüceyi kenara çekmiş konuşuyordu.
" Bunu kimsenin bilmemesi lazım.Sana söylüyorum anladın mı? "
Cin cüce korkuyla onu onaylıyordu. İkisi birlikte April'ın arkasında ilerliyordu. April hemen o seherbaz bozuntusunun kasasına gitti. Bu biraz işleri halletmek için ona zaman kazandıracaktı. Büyük plana daha çok vardı. Ama seherbazlara bir kaç ufak aparatif vermenin zararı olmazdı. Gülümsiyerek kasayı karıştırırken içeriden büyük bir patlama sesi geldi. April derin bir nefesten sonra "Lanet olsun!" diye soludu. Ama artık çok geçti. Cin cücelere yaptığı büyü ortadan kalkmıştı. Onların bulunduğu yere doğru bir adam geliyordu. Birden kasanın kapısı açıldı ve adam April'la burun buruna geldi. April zarif bir hareketle geri çekilip asasını çekti. Bu seherbaz bozuntusundan başkası değildi. Hemen konuşmaya başladı. "Üzgünüm Basilius her şey bitti."
April artık bu manzara karşısında dayanamıyordu. Onu o anda öldürebilirdi. Aşağısından gelen patlama sesleri arttıkça neşesi artıyordu. Basilius kendinin kazanamayacağını çok iyi biliyor olmalıydı. April'ın yanında müritleri varken buradan sağ çıkamazdı. Cin cücelerin şaşkın bakışmaları bile onu kurtaramazdı. April daha fazla dayanamayarak asasını kaldırdı. Romanya'da öğrendiyi o büyük büyüyü hatırladı. Kendi büyülerini yaratması gerektiğini biliyordu. Ama şimdilik kismenin birmediği Romanya büyülerini tercih ederdi. Derin bir nefes aldı ve asasını hafifce oynattı. Gümüş renk yukarıdan gelen parlaklıkla hareket ediyordu. Basilius'ın gözlerine bir yansıma yaratıyordu. April bunu kullanmayı çok iyi bilirdi. Asasını özellikle parlak gümüşden seçmişti. Ağzına hafif bir gülümseme yayıldığında Basilius konuştu;
" Bak bak bak ! Bayan Fioré bana sonumun geldiğini söylüyor.Yerinde olsam bir daha düşünürdüm !. " demişti. April derin ve içten bir kahkahadan sonra hafifce hareket etti. Sanki dans ediyor gibi hareketleri vardı. Oldukça zarif ve kıvrak olması ona avantaj sağlıyordu. Burnuna gelen yap kokusunu görmezden gelmeye çalışıyordu. Yanında iki tane heybetli Ölüm Yiyen onları isliyordu. Artık altınları bırakmışlardı. April onalra acele etmelerini söylemek istesede bu Basilius'a planı açık etmek olurdu. O yüzden hiç bir işaret yapmadan dikkatini rakibine dikti. Rakibi derinden bir keder sesiyle " Sen ! sen aslında burada bulunmayı haketmiyorsun !. Hogwarts'ta geçirdiğimiz yılları hatırlasana.Sen slytherindendin.Ama tıpkı bizim gibi yani hufflepufflılar gibi davranıyordun.Biliyor musun? sana kendi aramızda slytherinin korkak yılanı diyorduk.Çünkü herşeyden hiç olamdığı kadar korkuyordun kıvrak yılan !. " diye alay etmeye çalıştı. April buna tepki bile göstermedi. Derin bir iç çekmeye bile üşenmeden asayı tutan parmaklarını sıkılaştırdı. Büyüyü söylemeyi düşünürken içeri giren bir oğlan dikkatini çekti. Bu oğlan bir Slytherin öğrencisiydi. Slytherin'de okuyan her öğrenciği en ince detayla incelerdi. Bu oğlanda diğerlerindendi. Oğlan hafif alaylı bir ses tonuyla konuştu;
"Lady'm, size bir hata mı yapıyor? Yoksa, siz bir şerefsizlik mi yapıyorsunuz? Böyle bir durumda ha? Kusura bakmayın, asla tek olan bir kişinin karşısına geçemem. Mr.Lérs, anlattıklarınız beni gerçekten güldürdü. Kıvrak yılan ha? Hahaha, Lady'm sizinle dalga geçmesini biliyor ha, ne dersiniz?"
April'ın gülümsemesi artık artıyordu. Ancak yanında burunan iri Ölüm Yiyenler hafif bir sesle hırladılar. Çocuk bir an onlara baktı. April bir kaç adım ona gittiğinde korumalarıda öne geldi. April eliyle onları geriye savurdu. Bunu kendi istekleriyle yaptıklarını bilmese bir püskürtme büyüsü kullanıldığını düşünürdü. Ama bunu o yapmıştı. Şimdi dikkatini korumalardan ve Basilius'dan ayırdı. Çocuğa derin kederli gözlerle bakarak buğulu ama genizden gelen bir sesle konuşmaya başladı. Sesi o kadar ipeksiydi ki birinin hayran olmaması neredeyse imkansızdı.
"Çok yazık küçüğüm. Senin gelecek vaat ettiğini düşünmüştüm. Ancak görüyorum ki yanlış binadasın. Oldukça cesur ve adil olmanın verdiği kederle beraber sana söylemeliyim ki Hufflepuff sana uygun olurdu. Hiç bir binaya yollanamayan bulanıkların binasına!"
Son kelimeleri vurgulu bir biçimde söylerken başını Basilius'a çevirdi. Onun derin yüz hatlarından bir şey görmek için zaferle baktı.Aslında Basilius'un o binaya ait olmadığı çok iyi biliyordu. Eski okul yıllarında her ne kadar şimdi kötü ansada April'la derin bir bağları vardı. April'ın o Quidditch maçında Ravenclaw kaptanını öldürmeseydi hiç ayrılmayacaklarını biliyordu. Ama artık her şey için çok geç olduğunu görmüşlerdi.
Not" Rp'mi başka bir sitede yapmıştım. Ad bu yüzden farklı. Ayrıca dükkan lütfen 'Amerika' olmadığı için 'Canada' ülkesinde açılsın ^^ Not 1" Ayrıca izin verilirse 'Galadriél Circulus ' gibi eleman alımları açmak istiyorum ^^ | |
| | | Euphoria Szôlôssy Vendéglője Restorant Sahibesi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 862 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan ~ O dahil kimse bunu bilmese de. Galleon : 12104 Ekspresso Puanı : 35 Kayıt tarihi : 21/03/09
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Perş. 07 Mayıs 2009, 22:27 | |
| Rütbeniz veriliyor. İstediğiniz başlığı açabilirsiniz. ^^ | |
| | | Julius Carvellion Yazar
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 50 Yaş : 30 Galleon : 11498 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 23/03/09
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Perş. 07 Mayıs 2009, 22:49 | |
| Ad Soyad: Cletus Luthorn Pjezch olacak. Karakter Hakkında Ön Bilgi: Bir Polonyalı'dan bekleyebilecğiniz gibi, genellikle soğuk biri. Sadece birden kanının kaynadığı alanlarda sevecen, şakacı. Sivri dilli demek yakışır mı acaba ona? Evet, yakışır. Nefret ettiği insanlarla laf dalaşına girmeyi pek sever. Ukalâ bir de, bunların üstüne. Ama sevebildiği şeyler hakkında konuşursak, iyi bir konuşmacıdır. Gerisini de tanıyınca anlarsınız. İstediğiniz Dükkan: Pub Clôjnich | Finlandiya. Dükkan hakkında açıklama: Soğuk Finlandiya'nın kanını kaynatacak bir yer burası, içerisi loş ışıklarla çevrili. Üç katlı bir mekân, barlardan dans pistlerine kadar herşey burada gibi. İsteyenleri serinletiyoruz da. Burası anlayabileceğiniz gibi bir eğlence kulübü. Kızlar dozunu fazla kaçırmadan, danslarıyla sizi eğlendirebiliyorlar. Her çeşit içki ve yemek var, burası cennetle cehennemin karışımı. Bütün tezatlıkları ve zıtlıkları da büyük bir uyumla taşıyabilecek bir yer. Bir de dükkanın bir maskotu var, Kuzey Kutbu'nun tam ortasından getirildiğine inanılan, 190 cm. boylarında bembeyaz bir kutup ayısı. Adı, Gronlaûn. Cletus'a en sadık canlılardan biridir. Burası, dans, müzik, yemek ve benzeri çeşitli her sektöre ev sahipliği yapabilecek bir yerdir. Bir otel niteliğinde olmasa da, ortak yönleri vardır. Otelden tek farkı, kalacak yerlerin ve odaların bulunmamasıdır burada. Finlandiya'nın soğuğundan bıkıp usandıysanız, veya burası bile size sıcak geliyorsa buyrun Pub Clôjnich'e! Örnek Rp:
- Spoiler:
Hâlâ gözlerine inanmak istemiyordu. Kyros ve Margaux. Konuşmalarını duymamıştı, fakat hareketleri pek bir değişikti. Herşey işkence verici bir sessizlik ve yavaşlıkta ilerliyordu, hatta ilerlemişti. Bir süre sonra sarılmışlardı. Evet, sarılmışlardı. Sinirden uzuvları kasılmaya, beyaz teni kızarmıştı. Orada bugüne kadar öğrendiği tüm büyüleri Kyros'un üzerinde uygulamamak için kendini zor tutmuştu. Gözleri, hâlâ ikisini izlerken, kasılmıştı kasları, ellerini sinirle ve hırsla sıkmasına biraz daha yardımcı oluyordu. Sanırım ikisi de Dean'ı daha görmemişti. Bir rezillik çıkarmamak için kendini hâlâ zor tutuyordu. Margaux'a son bir defa baktı, yarın bunu onunla mutlaka konuşacaktı. Sinirden hareket edemeyecek gibiydi. Bütün sinirini içinde tutmayı, yarın ise Margaux'a dökmeye karar vermişti. Erkekler yatakhanesine doğru ilerliyordu sık adımlarla. Gördüklerine inanmamaya çalışmıştı, fakat beyni onları kötü ve sinirlendirici kareler olarak aklına çoktan kazımıştı. Kıskançlık ve kızgınlık dolu bir şekilde yarını bekliyordu.
Solmak üzere olan güneş, ışık huzmelerini içeri doğru kızıla çalan bir turunculukla savururken, akşam yemeği vakti gelmişti. Öğrenciler Ortak Salon'a doğru adımlarını hızlandırıyor, karınlarını bir an önce doyurmak, gittikçe sıkıcılaşan derslerin yoğunluğunu üzerlerinden atmak için hızlandırdıkları adımlarını daha da hızlandırıyorlardı. Briareus da bu hızlı yürüyenler furyasının içerisindeydi, gözleri Margaux'u aramaktaydı. Yürümeye devam ederken, Ortak Salon'un kapısından giren Margaux'a rastladı gözleri. Tek bildiği, bu konuyu onunla mutlaka konuşacak olmasıydı. Birkaç sünepeyi ite kaka ortak solunun kapısından içeri girdi, sığ bir yerde oturan Margaux'a hızla yaklaşmaya başladı. Evet, Dean sabırlı biri olabilirdi. Fakat, bu lanet kareler onu çıldırtmaya yetmişti bile. *Her insanın bir sabrı var ama, değil mi?* Aşırı öfkeli olmasa da, Margaux'a hissettirmeyi amaçladığı duygu buydu, öfke. Çok hiddetli ve şiddetli olmayan, fakat insanın üstünde mutlak bir etki bırakan öfke. Dean'ın surat ifadesindeki değişimler hafif hafif belirginleşmeye başlarken, Margaux Dean'ı dün gece olanları görmemiş biri gibi sanıp, bir şaşkınlığa kapılmıştı. Ve onun yanında bulunabildiğinde sesine yansıyan öfke de belirginleşiyordu. *İzninizle.* Elini Margaux'un koluna doğru hafifçe uzattı, ona olan değişik öfkesine rağmen kolunu çok sert bir biçimde tutmamaya çalıştı. Sonrasında onu kolundan çekerek ilerlemeye başladı. Margaux'un karşı koyar gibi bir havası olsa da, biraz sonra konuşacakları konuyu yavaş yavaş tahmin etmeye başlamıştı. Margaux'un gözlerine bakıyordu, hesap sorarcasına. Hafif zorlamalarla çıkılan katlar, onları bu konunun tartışılabileceği en uygun ortam olan boş sınıfa getirdi. Akşam, başlıyordu.
Kolunu bırakmıştı, öfkesini onun hatrına bastırmaya çalışırcasına duvara dayanmış, kollarını kavuşturmuştu. Margaux'a bakıyordu. Dün gece Kyros ile olan anlamsız(!) yakınlıklarının hesabını sormak istiyordu. Neden olabilirdi ki? Belirsizdi. Herşey, o anlardan ibaretti sanki. Belki de, Briareus'un yaptığı, çocukça bir kıskançlıktı. Hayır, olamazdı. Yan yana dursalar, yaptığı gerçekten çocukça duracaktı fakat bu gerçekten kıskanılmayı hakkeden bir yakınlıktı. Sinirini bastırmak için hâlâ onun gözlerine bakmaya çalışıyordu, ve fısıldarcasına sordu sorusunu. *Kyros ile dün gece olanlar da neyin nesi? Hemen bir cevap istiyorum.*
Bir dedektif edasıyla duvara yaslanmış vücudu, Margaux'tan gelcek bir cevap ile hareketlenebilirdi. Onu kıskanmıştı, hem de yakınlıklarına şaşmış ve sinirlenmişti. Herkesin bir dostu olabilirdi, fakat bu denli bir yakınlaşma sadece ikisinin arasında olabilirdi, özel bir yakınlık yani. Margaux'a güvenip güvenmeme arasındaki o incecik çizgide kaybolup gidiyordu. Bir yandan ikisinin dost oldğunu bildiği için içine doğan rahatlık, bir yandan da iki dostun bu denli yakınlaşmasında bir mantık hatası olduğu düşüncesi karışıp içini kemiriyor, öfkelenmesine sebep oluyordu. Kızın gözlerine bakıyordu, sessizce. Soru sorar ifadesi, hâlâ yerleşikliğini koruyordu. Belirsizlik beynine egemen olmaya başlamıştı, lambalardan içeri süzülen loş ışıkların altında. Ne düşüneceğini gerçekten bilemiyordu. Anlaşılmazlığın ve karamsarlığın öfkesi tüm hatlarına yansırken, Margaux'un şaşkın sesi odaya yayıldı yavaşça, konuştu gözlerine bakarak. “S-sen… Nasıl?” *Ya, doğru değil, değil mi?* Dean'ın onu nasıl bu durumda gördüğünü merak ediyordu, bunun cevabını alabilmesi de şuan için en büyük hakkıydı. Dean ikisini takip ederek görmemişti, lanet okulun sıkıcı havasından iyice bunaldığı bir anda, kendine gelebilmek için hava almaya çıkmıştı ormana. Ay ışığı, tam o zaman kazımıştı beynine o lanet kareleri. Margaux, şaşkınlığın nefesini kontrol almaya çalıştığı bu ufak zamanlar bütünü içerisinde nefesini kontrol altına alabildi ve konuşmaya devam etti. “Pekâlâ, nereden bildiğinin bir önemi yok. Ama durduk yere neden bu kadar sinirlendiğini anlamıyorum Dean. Kyros, o, benim dostum!” *Tanrı'ya şükür ki dostun.* Gözlerine bakmaya devam ediyordu. Öfke ile kararsızlık içinde hızlı bir köşe kapmaca oyunu oynayan ifadesi, Margaux'u egemenliği altına lmaya çalışır gibi idi, ama değildi. Ona güvenmek istiyordu. Çünkü, onu seviyordu. Fakat ay ışığının beynine kazıdığı kareler, onu kararszılığa ve öfkeye sürüklüyordu, bir girdap etkisiyle. Bilinmezlik, her ikisini de mi etkisi altına alıyordu yoksa? Kızın kendisine yaklaşan adımları, konuşmasını sürdüreceğinin sinyalini veriyordu. Dean'ın aksine Margaux yüzündeki o masumhane ifadeyi güven vermek istercesine yumuşattı. Güven. Bir ilişkinin en önemli zincirlerinden hani. Koptuğu zaman ilişkiyi bitiren. Ve, sağlamlaştığı zaman sevgiyi iyice arttıran. İşte Margaux'un Dean'ın ifadesi üzerinde yaratmak istediği değişiklik bu idi. Ardından, isteklerinin yansıdığı sesini Dean'a yansıttı. “Seni seviyorum, biliyorsun. Aksi bir şeyi nasıl düşünebilirsin?” Düşünemiyordu zaten. Ama şu anda incinen, ya da incinebilecek olan güveni idi. Ona güvendiğinden, onun Kyros'a karşı neden böyle bir yakınlık gösterdiğinden emin olmak istiyordu. Güvenmek, emin olmak. Bunu Margaux'a da yansıtmak istiyordu. Kendisi de adımlarını ona yaklaştırdı, ardından ellerini Margaux'un saçlarına götürdü. Yüzündeki ifadeyi karşılıklı olarak o da yumuşattı, ama öfkesinden yitirdiği birşey yoktu. Düşünceleri, onu az önceki hâline getirmek için zorluyordu adeta. Oldu da. Az önceki kadar öfke duymasa da, bir burukluk vardı sanki yüzünde. Öfke ile karışmış, hüzünlü. Ya da güvenmek isteyen, güvendiğinden emin olmak isteyen. Gözlerine baktı kızın, konuşmaya başladı. “Aksi bir şeyi asla düşünemem Margaux. Benim istediğim, sana inanmak. Emin olabilmek. Güvendiğinden emin olabilmek. Bir dostun ile bu kadar yakınlaşman beni huzursuz ediyor ve güvenimi incitiyor. Sana nedenini soruyorum. Ve güvenmek istiyorum. Anlayabiliyor musun?” Kızın gözlerine bakmaya devam ediyordu, gerçekten istediği söylediklerinde gizliydi. Ondan gelecek bir cevabı beklemeye koyuldu. Öfkesinin tek sebebi, belirsizlikti.
Kızın saçlarında gezinen ellerini engellemeye çalışırcasına hareketler sergiliyordu Margaux. Üzgün ve kırılmış. Ya da alıngan. Veya hiçbirşey yapmadığını sanan. Temelsiz ve bilgisiz. Ya da, Briareus'un yerine kendini koyamamış, empatiden yoksun. Ne olabilirdi ki? Margaux'un bu laflara üzülmüş ve kırılmış olabileceğini düşünmüyordu. Çünkü, bir insanı üzebilecek veya kırabilecek cinsten şeyler değildi bunlar, sadece ona güvendiğini, güvendiğinden emin olmayı istemek için belirtilmiş iki çift laftı. Margaux'un değişen yüz hatları, solan güneşin ve içeri vuran loş ışığın etkisiyle gittikçe kayboluyor, güneşle birlikte ifadesi de siliniyordu yüzünden. Sahiplenme duygusu içerisindeydi sanki, bir şeylerden emin ve öfkeli. Anlamamış, anlayamamış. İstemsiz belki de, kırılmış ve hüzünlü. Margaux'un çekilen bedeni ve kaybolup giden surat ifadesi, birazdan söyleyeceği sözlerin şahitliğini yaparken Briareus ona *Ne oldu?* dercesine bakıyordu. Kızın gözleri ona bakmaktaydı, hislerini silik ifadesine yansımaya başlamıştı yine. Dudakları, hareketlendi. “Güvenden mi bahsediyorsun sen? Yakın bir arkadaşıma sarıldım diye mi? Hah çok akıllıca gerçekten! Beni böyle kabul ettin ve kalbimdeki yerini bilmeden konuşuyorsun. Saçmalıyorsun Dean.” Ona istediği tek şey, güvendiğinden emin olmaktı. Aralarındaki güvenin koptuğu asla söylenemeyecek birşeydi, ama Margaux bunu dile getirmişti. Anlamadığı, üstüne üstlük bir de onun sinirlenmesi ve öfke göstermesi idi. Görmüştü, ikisinin hareketleri ikim arkadaşın hareketlerine göre abartılı ve değişikti. Suratındaki ifade az önceki hafifliğini kaybetmiş, sertleşmeye başlamıştı. Anlamıyordu, cevap vermemesi bir yana, üstüne üstlük kızıyordu. *Bu da ne!* Birleşmiş kolları aşağıya iniyor, bedeni Margaux'a yaklaşıyordu. Öfkelenmeye başlamıştı. Madem Dean Margaux'u böyle kabul etişti, Margaux da Dean'ı böyle kabul edebilmeliydi. Çabuk sinirlenen. Çabuk sönen. Kırılmışlığın, ve ardından belirsizliğin verdiği öfkeyi yansıttı sesine. '' Anlamıyorsun! Kendini benim yerime koysana biraz! Sen beni bir arkadaşımla samimi bir biçimde görsen ne yapardın. Kusura bakma, ikinizin hareketleri iki dostun hareketlerinden de öte idi. Bunun nedenini açıklamamakla birlikte, bir de bana öfkeleniyorsun. Anlamıyor musun, ben seni seviyorum! '' Hzılı bir kavga başlıyordu. Üzgün ve öfkeliydi. Nedensiz bir öfkeydi belki de, ama en azından bu yakınlığın(!) sebebini öğrenmeye hakkı vardı, istediği buydu. Fakat Margaux sürekli birşeylerden kçamaya çalışır gibiydi, hüzünlü, soğuk ve öfkeli.
| |
| | | Euphoria Szôlôssy Vendéglője Restorant Sahibesi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 862 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan ~ O dahil kimse bunu bilmese de. Galleon : 12104 Ekspresso Puanı : 35 Kayıt tarihi : 21/03/09
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Perş. 07 Mayıs 2009, 22:51 | |
| | |
| | | Odile Charlotte Hale Ollivanders'in Asa Dükkanı Sahibesi
Mesaj Sayısı : 1 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11357 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 08/05/09
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. C.tesi 09 Mayıs 2009, 00:26 | |
| Ad Soyad: Odile Charlotte Hale Karakter Hakkında Ön Bilgi: Karmaşık bir yapıya sahiptir Odile, hızla değişen bir ruh hali vardır ve onu anlamak gerçekten hiç de kolay değildir. Mutlu olduğu zamanlarda, keyfi yerindeyken hayat dolu ve neşeliyken ansızın somurtkan ve hırçın olabilir. Kafasına birşey taktığı zaman melankonikleşir, içe döner ve çevresindeki diğer herkesten uzak durur. Ailesine son derece düşkündür, onlar olmadan asla yapamaz ve her zaman varlıklarına ihtiyaç duyar, yanında kendi kanından birilerinin olması ona güven verir... Bunun yanısıra son derece sahiplenici ve koruyucudur, sevdiklerine çabuk bağlanır ve onlara zarar verilmesinden hiç hoşlanmaz. Karşısındaki kim olursa olsun gereğini yapmak ister ve yapar da... Korkusuzdur, ulaşmak istediği hedeflerinden asla vazgeçmez ve bu yoldaki cesaretinin kırılmasına asla izin vermez. Geçmişine fazlasıyla bağlıdır, yaşadığı iyi veya kötü bir olayı asla unutmaz ve üzerinden ne kadar zaman geçmiş olursa olsun mutlaka karşılığını verir. Hafızası çok kuvvetlidir; bir şeye kırıldığı zaman karşısındakine hiç belli etmeden bunu senelerce içinde taşıyabilir. Ayrıca kıskançtır da, sevdiklerini bazen paylaşmak istemez ki bu da kimi zaman olumsuz durumlara yol açar. Genel olarak insanları sever fakat bazılarına, özellikle de ölümyiyenlere karşı nefreti belirgindir. İstediğiniz Dükkan: Ollivanders'in Asa Dükkanı Dükkan hakkında açıklama: Küçük cadı ve büyücü adaylarının uğraması gereken yerlerden biri olduğu için düzeni daha çok tozlu raflar değil de daha düzenli, sakin bir ortam olarak tasarlanmıştır. Tam tarihi belli olmamakla beraber çok eski zamanlardan beri var olduğu kesinleştirilmiştir. Dükkanın ilk açılışından beri sürekli asılı olan tabelası çok uzak mesafelerden bile büyücüleri cezbetmektedir. Dükkanın çok büyük bir parçası olan"Büyücüler asalarını değil asalar sahiplerini seçer..." sloganı hala kullanılmaktadır... Örnek Rp:- Spoiler:
Küçük evinin, oval penceresinden bakıyordu dışarı. Adeta karlar tek tek iniyordu yeryüzüne. Bahçede bulunan ağaçlar sertçe bir o yana bir bu yana savruluyorlardı. Genç kadın yüzünü hafifçe pencereden çıkarmış, serinliği yüzünde hissediyormuşçasına gözlerini kapamış ve yorgun bedenine kısa bir mola verdirmişti. Aylardır tükenmek bilmeyen enerjisi en sonunda tükenmiş, bertaraf etmişti genç kadını. Yüz hatlarının yavaşça belirginleşmeye başlaması telaşa düşürüyordu. Elini yüzüne götürdü. Pürüzler... Yaşlanıyor muydu, yoksa bitkinlikten miydi?
" Tanrı aşkına! Daha 21 yaşındayım. Kırışıklar için çok gencim"
Öyle ki yakarışında bir parça umutsuz dahi yoktu. Her zamanki gibi kendinden emin şekilde dökülmüştü dudaklarından kelimeler. Elbette kırışık değildi bu yüzündekiler. Bir alerji ya da yorgunluktan oluşan geçici şeylerdi. En azından kendini avutmayı başarabilen kelimeler bulabilmişti genç kadın. Soluklandı, duraksadı kısa bir süre. Düşündü, çevresine bakındı. Yağmurun başlamasıyla hatırladı her şeyi, anıları canlandı zihninde. Karıştı beyni, daha da yorgun düştü çehresi. Terledi, başta eli ayağına dolaştı ama dengesini yitirmedi. Küçücük yağmur taneleri tekrar getirmişti eski günlerini ona. Tüm acımazsızlığıyla karşısına çıkmıştı yine. Ağlıyordu, aylardan beri ağlamamasına inat. İçini boşatıyordu, hüzünlerini geride bırakmak istiyordu. Evini özlemişti, küçük yuvasını, eski günlerini özlemişti gene. Ama en çok; en çok bir daha göremeyeceği ailesini özlemişti. Yüreğinde yaşattığı buruk acı hiç dinmemiş, her yağmurda yinelenmişti. Ve işte gene acımasız yağmurlar düşmüştü evine. Yıllardır düşmediği kadar çok ve daha etkili bir şekilde... Saatler ilerlerken hala küçük koltuğunda oturuyordu çaresizce. Koltuğunun kenarında televizyonunun kumandası, masasının üzerinde dergileri ve iki üç adım ötede ev telefonu bulunuyordu. Hiçbirinin kendisini eğlendirebileceğini ya da rahatlatacağını sanmıyordu. Başını usulca çevirdi oval penceresine doğru. Yağmur hala dinmemişti, ağaçlar delice sallanıyordu. Aynı o gün gibiydi. Gözlerini kapadı. Düşüncelere dalmak istemiyordu, bir daha çıkamayacağından korkuyordu. Ama yapamadı, açamadı gözlerini. Kayboluyordu ruhunun, anılarının içerisinde. Anıların yolculuğu başlıyordu. Belki de hiç bitmeyecekti, unutamayacaktı.
" Anne! Neredesin? Haydi, geç kalacağız. Babam bizi bekliyor, daha kamp yerine gidene kadar akşam olacak."
Bu ses Odile'in sesiydi. Pikniğe geç kalma korkusuyla aceleyle hazırlanıyordu pembe tonlarının yoğunlukta olduğu geniş odasında. Beş ya da altı yaşındaydı. Yaşamının ilk pikniğiydi. Yemyeşil kırlarda koşup oynayacak, delicesine çığlıklar atarak top oynayacaktı babası ile. Pembe kelebekli tokasını da takması ile birlikte annesine seslendi yeniden. Hazır olduğunu, arabaya babasının yanına indiğini belirtti ve koşarak indi evlerinin ahşap merdivenlerinden. Babasının kucağına doğru koştu, sarıldı babası sıkıca. Gülücükler ve sevgi parçaları uçuşuyordu havada. Annesi de aşağıya indiğinde her şey hazırdı. O zamanların en iyi arabası olan arabalarına bindiğinde bir de müzik açtılar. Ağaçlıkların, uçsuz bucaksız ormanlardan geçerken birlikte söylediler o şarkıları. Arkada Odile dans etti, güldü, son öpücüklerini saçtı annesine ve babasına. Piknik yapacakları alana geldiklerinde arabadan hiç beklemeden indi Anne. Kendilerinden başka bir çocuklu aile daha vardı. Başka kimseler yoktu, sakindi buralar. Ellerini açtı doğaya annesi ve babası, oksijeni çektiler ciğerlerine. Sonra huzurlu olduklarını gösterdiler ve yerleştiler piknik alanlarına. Hava ilk geldikleri gibi olmamaya kapanmaya başlamıştı bir süre sonra. Meltem yavaş yavaş hızlanmaya, narince okşadığı bedenleri zedelemeye başlamıştı. Ve üç saat sonra bıçak gibi kesiyordu tüm vücudu. Odile hala koşup oynuyordu. Onun umurunda değildi ki yağmur, kar, rüzgar... Hayatının ilk pikniğinde yapmak istediği tek şey doyasıya oynamaktı. Hele yeni bir arkadaş bulduktan sonra işler iyice keyifli geliyordu ona fakat annesi ve babası artık gitmeleri gerektiğini söylüyorlardı. Odile ise bir o kadar da diretiyordu. Direnmeler, ısrarlar arasında iki saat daha geçmişti. Olay gittikçe felakete dönüşüyordu. Ağaçların gövdeleri birer birer yıkılıyor, ıssız bucaksız ormanda kalan iki aileden çığlıklar yükseliyordu. Odile ve küçük arkadaşı Prudence ise aldırmaksızın ufak bir mağaranın içinde evciliklerine devam ediyorlardı; ta ki Odile'in çığlıkları duymasına kadar... Koşmaya başladı küçük. Yetiştiğinde soluğu tükenmiş aynı zamanda şoka uğramıştı. Ağacın altından annesinin kanlar içinde ki başının bir kısmını görebilmişti. Babası ise bir kaç metre ötede yüzüstü şekilde yere yığılmıştı. Prudence ise aynı duygular içersindeydi, ağlıyordu. Onun annesi ve babası da aynı durumdaydı...
Çığlıklarını kendinden başka kimsenin duymadığını fark ettiğinde Odile tekrar yirmi bir yaşındaki haline dönmüş bulmuştu kendini. O günleri tekrar yaşamış, aynı gözyaşlarını yeniden akıtmıştı. Aynı o günkü kadar acımıştı canı. Silkindi, toparlanmaya çalıştı ama yapamadı. Belinin arkasındaki yastıktan almak istedi hırsını; cama doğru fırlattı. Ama hiçbir şey değişmedi, hırsı içinde kaldı. Öfkesine yenik düştü kısa bir süreliğine. Yağmura baktı tekrar. Dinmişti. Dakikaların ardından dinmişti, benliğini alıp başka diyarlara götürmüştü. İlk kez bu kadar sefil ve aciz hissediyordu kendini. Bir süre düşündü, sonunda ise biraz dolaşmanın iyi geleceğini söyledi kendi kendine. Bu dört duvar arasındaki hayatından biraz olsun uzaklaşabilmek istedi. Adımlarını bomboş sokaklara, yollara doğrulttu. Yanında bir paltosu bir de duygularına engel olamayan Odile vardı. Emindi ki şuan annesi ve babası onu izliyordu ve kendini bu kadar üzdüğü için kızıyorlardı ona. Ama elinde değildi, sakin kalmayı bir türlü beceremiyordu. Yapamadığını düşündüğü tek şeydi; sakin kalmak. Düşünceleri ve benliği ile yürürken gelmişti uğrak yerine. Bir muggle bozuntusu evinden ayrılıp, ulaşmıştı mekanına. Oturdu bir taşın üstüne barakanın önünde bir yerlerde. Uzun uzun baktı; boş arsalara, Hogsmade sularına... Yanlız olmadığını düşünse bile yalnızdı; yapayalnız...
| |
| | | Euphoria Szôlôssy Vendéglője Restorant Sahibesi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 862 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan ~ O dahil kimse bunu bilmese de. Galleon : 12104 Ekspresso Puanı : 35 Kayıt tarihi : 21/03/09
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. C.tesi 09 Mayıs 2009, 14:30 | |
| | |
| | | Ardelia Marcelline
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 212 Yaş : 32 Galleon : 11568 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 22/03/09
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. C.tesi 09 Mayıs 2009, 15:57 | |
| Not: Cletus yani Tarık ile beraber işleteceğiz. Giselle Dejaris* Giselle karmaşalar arasında yetişmiş bir birey olarak kendi karakterinde de çelişkiler yaşayan biridir. İstediği zaman kişileri sivri diliyle eleştirip, ezebildiği gibi, istediği zaman da cazibesini kullanarak hayli sevimli biri haline gelebilir. Kendisine hiç bir erkeğin dayanamayacağı düşüncesi onu kibirli kılmaktadır. Düşünceleri değiştirilemezdir. Son sözü hep kendi söylemek ister. Cletus ile birbirlerinin ruh eşi olduklarını daima söyler. Çünkü kişisel özellikleri neredeyse birebir eştir. Ancak onun tam tersine, sevdiği bir konu olsa da serin kanlılığını sürdürür. Onun için hiç bir şey çekici değildir yeryüzünde. Bir tek kendini ve Cletus olduğunu varsayar. Dükkanda işlerin çoğunluğunu Cletus'a bıraktığından dolayı gününü kişisel bakımına harcar. Genel olarak kendini hayli bakımlı bulur. Ondan üstün nitelikli kişiselerin var olamayacağı düşüncesi tüm zihninde yer etmiştir. Onun karakteri bir nevi kilitli sandık gibidir. O sandığı açmanız uzun zaman alabilir ancak sonuca da hayli büyüleyici olabilir. Pub Clôjnich | Finlandiya. Soğuk Finlandiya'nın kanını kaynatacak bir yer burası, içerisi loş ışıklarla çevrili. Üç katlı bir mekân, barlardan dans pistlerine kadar herşey burada gibi. İsteyenleri serinletiyoruz da. Burası anlayabileceğiniz gibi bir eğlence kulübü. Kızlar dozunu fazla kaçırmadan, danslarıyla sizi eğlendirebiliyorlar. Her çeşit içki ve yemek var, burası cennetle cehennemin karışımı. Bütün tezatlıkları ve zıtlıkları da büyük bir uyumla taşıyabilecek bir yer. Bir de dükkanın bir maskotu var, Kuzey Kutbu'nun tam ortasından getirildiğine inanılan, 190 cm. boylarında bembeyaz bir kutup ayısı. Adı, Gronlaûn. Cletus'a en sadık canlılardan biridir. Burası, dans, müzik, yemek ve benzeri çeşitli her sektöre ev sahipliği yapabilecek bir yerdir. Bir otel niteliğinde olmasa da, ortak yönleri vardır. Otelden tek farkı, kalacak yerlerin ve odaların bulunmamasıdır burada. Finlandiya'nın soğuğundan bıkıp usandıysanız, veya burası bile size sıcak geliyorsa buyrun Pub Clôjnich'e! Örnek Rpg:
- Spoiler:
Küçük evinin, oval penceresinden bakıyordu dışarı. Adeta karlar tek tek iniyordu yer yüzüne. Bahçede bulunan ağaçlar sertçe bir o yana bir bu yana savruluyorlardı. Genç kadın yüzünü hafifçe pencereden çıkarmış, serinliği yüzünde hissediyormuşçasına gözlerini kapamış ve yorgun bedenine kısa bir mola verdirmişti. Aylardır tükenmek bilmeyen enerjisi en sonunda tükenmiş, bertaraf etmişti genç kadını. Yüz hatlarının yavaşça belirgimleşmeye başlaması telaşa düşürüyordu. Elini yüzüne götürdü. Pürüzler... Yaşlanıyor muydu, yoksa bitkinlikten miydi? " Tanrı aşkına! Daha 26 yaşındayım. Kırışıklar için çok gencim" Öyleki yakarışında bir parça umutsuz dahi yoktu. Her zamanki gibi kendinden emin şekilde dökülmüştü dudaklarından kelimeler. Elbette kırışık değildi bu yüzündekiler. Bir alerji ya da yorgunluktan oluşan geçici şeylerdi. En azından kendini avutmayı başarabilen kelimeler bulabilmişti genç kadın. Soluklandı, duraksadı kısa bir süre. Düşündü, çevresine bakındı. Yağmurun başlamasıyla hatırladı her şeyi, anıları canlandı zihninde. Karıştı beyni, daha da yorgun düştü çehresi. Terledi, başta eli ayağına dolaştı ama dengesini yitirmedi. Küçücük yağmur taneleri tekrar getirmişti eski günlerierini ona. Tüm acımazsızlığıyla karşısına çıkmıştı yine. Ağlıyordu, aylardan beri ağlamamasına inat. İçini boşatıyordu, hüzünlerini geride bırakmak istiyordu. Evini özlemişti, küçük yuvasını, eski günlerini özlemişti gene. Ama en çok; en çok bir daha göremeyeceği ailesini özlemişti. Yüreğinde yaşattığı buruk acı hiç dinmemiş, her yağmurda yinelenmişti. Ve işte gene acımasız yağmurlar düşmüştü evine. Yıllardır düşmediği kadar çok ve daha etkili bir şekilde... Saatler ilerlerken hala küçük koltuğunda oturuyordu çaresizce. Koltuğunun kenarında televizyonunun kumandası, masasının üzerinde dergileri ve iki üç adım ötede ev telefonu bulunuyordu. Hiçbirinin kendisini eğlendirebileceğini ya da rahatlatacağını sanmıyordu. Başını usulca çevirdi oval penceresine doğru. Yağmur hala dinmemişti, ağaçlar delice sallanıyordu. Aynı o gün gibiydi. Gözlerini kapadı. Düşüncelere dalmak istemiyordu, bir daha çıkamayacağından korkuyordu. Ama yapamadı, açamadı gözlerini. Kayboluyordu ruhunun, anılarının içerisinde. Anıların yolculuğu başlıyordu. Belki de hiç bitmeyecekti, unutamayacaktı.
" Anne! Neredesin? Haydi, geç kalacağız. Babam bizi bekliyor, daha kamp yerine gidene kadar akşam olacak." Bu ses Adélaide'nin sesiydi. Pikniğe geç kalma korkusuyla aceleyle hazırlanıyordu pembe tonlarının yoğunlukta olduğu geniş odasında. Beş ya da altı yaşındaydı. Yaşamının ilk pikniğiydi. Yemyeşil kırlarda koşup oynayacak, delicesine çığlıklar atarak top oynayacaktı babası ile. Pembe kelebekli tokasını da takması ile birlikte annesine seslendi yeniden. Hazır olduğunu, arabaya babasının yanına indiğini belirtti ve koşarak indi evlerinin ahşap merdivenlerinden. Babasının kucağına doğru koştu, sarıldı babası sıkıca. Gülücükler ve sevgi parçaları uçuşuyordu havada. Annesi de aşağıya indiğinde herşey hazırdı. O zamanların en iyi arabası olan arabalarına bindiğinde bir de müzik açtılar. Ağaçlıkların, uçsuz bucaksız ormanlardan geçerken birlikte söylediler o şarkıları. Arkada Adélaide dans etti, güldü, son öpücüklerini saçtı annesine ve babasına. Piknik yapacakları alana geldiklerinde arabadan hiç beklemeden indi Adélaide. Kendilerinden başka bir çocuklu aile daha vardı. Başka kimseler yoktu, sakindi buralar. Ellerini açtı doğaya annesi ve babası, oksijeni çektiler ciğerlerine. Sonra huzurlu olduklarını gösterdiler ve yerleştiler piknik alanlarına. Hava ilk geldikleri gibi olmamaya kapanmaya başlamıştı bir süre sonra. Meltem yavaş yavaş hızlanmaya, narince okşadığı bedenleri zedelemeye başlamıştı. Ve üç saat sonra bıçak gibi kesiyordu tüm vücudu. Adélaide hala koşup oynuyordu. Onun umurunda değildiki yağmur, kar, rüzgar... Hayatının ilk pikniğinde yapmak istediği tek şey doyasıya oynamaktı. Hele yeni bir arkadaş bulduktan sonra işler iyice keyifli geliyordu ona fakat annesi ve babası artık gitmeleri gerektiğini söylüyorlardı. Adélaide ise bir o kadar da diretiyordu. Direnmeler, ısrarlar arasında iki saat daha geçmişti. Olay gittikçe felakete dönüşüyordu. Ağaçların gövdeleri birer birer yıkılıyor, ıssız bucaksız ormanda kalan iki aileden çığlıklar yükseliyordu. Adélaide ve küçük arkadaşı Prudence ise aldırmaksızın ufak bir mağaranın içinde evciliklerine devam ediyorlardı; ta ki Adélaide'nin çığlıkları duymasına kadar. Koşmaya başladı küçük. Yetiştiğinde soluğu tükenmiş aynı zamanda şoka uğramıştı. Ağacın altından annesinin kanlar içinde ki başının bir kısmını görebilmişti. Babası ise bir kaç metre ötede yüzüstü şekilde yere yığılmıştı. Prudence ise aynı duygular içersindeydi, ağlıyordu. Onun annesi ve babası da aynı durumdaydı...
Çığlıklarını kendinden başka kimsenin duymadığını fark ettiğinde Adélaide tekrar yirmi altı yaşındaki haline dönmüş bulmuştu kendini. O günleri tekrar yaşamış, aynı gözyaşlarını yeniden akıtmıştı. Aynı o günkü kadar acımıştı canı. Silkindi, toparlanmaya çalıştı ama yapamadı. Belinin arkasındaki yastıktan almak istedi hırsını; cama doğru fırlattı. Ama hiçbir şey değişmedi, hırsı içinde kaldı. Öfkesine yenik düştü kısa bir süreliğine. Yağmura baktı tekrar. Dinmişti. Dakikaların ardından dinmişti, benliğini alıp başka diyarlara götürmüştü. İlk kez bu kadar sefil ve aciz hissediyordu kendini. Bir süre düşündü, sonunda ise biraz dolaşmanın iyi geleceğini söyledi kendi kendine. Bu dört duvar arasındaki hayatından biraz olsun uzaklaşabilmek istedi. Adımlarını bomboş sokaklara, yollara doğrulttu. Yanında bir paltosu bir de duygularına engel olamayan Adélaide vardı. Emindi ki şuan annesi ve babası onu izliyordu ve kendini bu kadar üzdüğü için kızıyorlardı ona. Ama elinde değildi, sakin kalmayı bir türlü beceremiyordu. Yapamadığını düşündüğü tek şeydi; sakin kalmak. Düşünceleri ve benliği ile yürürken gelmişti uğrak yerine. Bir muggle bozuntusu evinden ayrılıp, ulaşmıştı mekanına. Oturdu bir taşın üstüne barakanın önünde bir yerlerde. Uzun uzun baktı; boş arsalara, Hogsmade sularına. Yanlız olmadığını düşünse bile yalnızdı; yapayalnız...
| |
| | | Euphoria Szôlôssy Vendéglője Restorant Sahibesi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 862 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan ~ O dahil kimse bunu bilmese de. Galleon : 12104 Ekspresso Puanı : 35 Kayıt tarihi : 21/03/09
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. C.tesi 09 Mayıs 2009, 16:06 | |
| | |
| | | Eurynome Vera Czajka Prima di Halloween Sahibesi
Mesaj Sayısı : 29 Galleon : 11377 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 11/05/09
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Ptsi 11 Mayıs 2009, 16:37 | |
| Ad Soyad: Euphrosyne Hjollwen Karakter Hakkında Ön Bilgi: Kızıl saçlı, çatlak biridir Euphrosyne. Çoğu kişi evinde sürekli cinnet geçirdiğine dair söylentilere inanır. İçinde iyi biri olsa da bunu dışarıya vurmayı pek beceremez. Sert ve güvenli kabuğunu kırmaya gücü yoktur. Gücü olsa bile istemez. Çünkü o, insanlara güvenmemek gerektiğiyle büyütülmüştür. Kendini çatlak ve korkulan kişiliğiyle kamufle ederek hareket eder. İstediğiniz Dükkan: Prima di Halloween -Yeni (Godric's Hollow) Dükkan hakkında açıklama: Cadılar Bayramı'nın geleneksel figürleriyle süslenmiş, sahte örümcek ağları ile dolu, sandalyelerinde kuru kafa simgeleri bulunan ve balkabağı ile aydınlatılan bir yerdir. Duvarlar siyahtır, yerde ve uçan bir şekilde duran pek çok balkabağı vardır. Çalan müzikler genelde insanı ürpertici müziklerdir. Çoğu insan buraya gelmeye korksa da, gençlerin vazgeçilmez mekanı, Cadılar Bayramı gecesinin gözdesidir. Cadılar Bayramı geldiğinde, dışarıya bakan kapı (tüm dıvarı kaplar, kocamandır) açılır ve içki servisi oradan yapılır. Cadılar Bayramı, dükkan sahibi için büyük önem taşır.
*Ben Agness Lawrence, yani Pelin. Tuba'ya yollamıştım zaten bir Rpg, daha gerek var mı? | |
| | | Agatha Moraena
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 21 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 11666 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 09/12/08
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Ptsi 15 Haz. 2009, 17:34 | |
| Ad Soyad: Agatha Moraena Karakter Hakkında Ön Bilgi: Karanlık tarafa mensup, bir büyücü ailenin iki kız çocuğundan birisidir. Acımasız ve özgüvenli bir yaratılışa sahiptir. Kişiliğinin gidip, geldiği ileri sürülmektedir. Hiçbir zaman aynı şeyleri savunmaz. Yani bir bakıma, kişilik bozukluğu yaşamaktadır. Kimi zaman umursamaz kimi zamansa umulmayacak bir şekilde sadıktır. Kendisindeki değişimin farkında değildir. Kişiliğindeki aksamalar yüzünden unutkanlık gösterdiği zamanlarda görülmüştür. İstediğiniz Dükkan: Mümkünse yeni bir dükkan açılmasını rica ediyorum. Fransa'da. Dükkan hakkında açıklama; Dükkan İsmi: Nicci Özellikler: Saat sabah 9'da açılan bu işletme akşam 8'e kadar restorant şeklindedir; fakat 8'den sonra canlı müzik bulunan bir bar haline gelir. Betimleme: Ağırlıklı olarak siyah ve yeşil renkler kullanılmıştır, işletmenin içinde. Dış duvarlarıysa üst üste dizilmiş farklı boyutlardaki taşlardan oluşmuştur. Giriş kapısının üzerindeki tokmak iki kez çekildiğinde kapı açılır ve Nicci'nin içine girilir. Masalar fil dişi rengindedir. Duvarlarda yeşil ve siyahın uyumunu yansıtan tablolar bulunmaktadır. Geceleri loş olan bu yer sabahları yeşil ve beyaz ışık veren lambalarla aydınlatılmaktadır. Duvar köşelerinde yanan lambaların şekli; kafa tası şeklindedir ve içlerinde lambalar bulunmaktadır. İki tanesi yeşil, iki tanesi beyaz olmak üzere dört lamba bulunmaktadır. Geceleri yalnızca yeşil lambalar yakılmaktadır. İçkilerin bulunduğu yer giriş kapısının hemen karşısındadır. Orada da yüksekçe bir masa bulunur. İçkiler masanın arkasındaki duvara sabitlenmiş raflarda hazır bekletilir. Raflarda her türlü içki bulunmaktadır. İşletmede yalnızca üç kişi çalışmaktadır. (izin verilirse alımları açacağım.) | |
| | | Euphoria Szôlôssy Vendéglője Restorant Sahibesi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 862 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan ~ O dahil kimse bunu bilmese de. Galleon : 12104 Ekspresso Puanı : 35 Kayıt tarihi : 21/03/09
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Ptsi 15 Haz. 2009, 17:52 | |
| | |
| | | Isis Philippe
Mesaj Sayısı : 7 Yaş : 30 Galleon : 11263 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 26/06/09
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Ptsi 29 Haz. 2009, 00:31 | |
| Ad Soyad: Isis Elisabeth Philippe Karakter Hakkında Ön Bilgi: Lejantta ekleyeceğim henüz karar vermedim. İstediğiniz Dükkan: Cafe de Musico Danielo Dükkan hakkında açıklama: Her çeşit kahvenin bulunduğu geniş sayılabilecek ferah bir dükkandır. Dükkandaki renkler kahve tonlarındadır. Dört kişilik yuvarlak masalar arasında müşterilerin rahat olması açısından mesafe vardır. Mutfağa girilen kısmın önünde bar görünümü katan uzun bir tezgah vardır. Duvarlarda ünlü ressamların resimleri bulunur. Genelde soyut resimler tercih edilmiştir. İçeride rahatsız etmeyecek şekilde hafif bir müzik sesi duyulur. Dükkan loş bir ışıkla aydınlatılır. Örnek Rp: Bu bilgisayarda rp’m yok, o yüzden koyamadım. Diğer üyeliklerim Isis Leititia Francés, Acantha Winter Psyche.
En son Isis Philippe tarafından Salı 30 Haz. 2009, 13:21 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Euphoria Szôlôssy Vendéglője Restorant Sahibesi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 862 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan ~ O dahil kimse bunu bilmese de. Galleon : 12104 Ekspresso Puanı : 35 Kayıt tarihi : 21/03/09
| Konu: Geri: İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. Ptsi 29 Haz. 2009, 21:19 | |
| | |
| | | | İşletme Başvuruları - Dükkanlar vs. | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |