Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  EkspresEkspres  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Beklenmeyen Mektup

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Aurore Eulalie Arceneau

Aurore Eulalie Arceneau


Kadın
Ruh hali : Beklenmeyen Mektup 42446019ix9
Mesaj Sayısı : 1077
Yaş : 30
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12203
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 08/03/08

Beklenmeyen Mektup Empty
MesajKonu: Beklenmeyen Mektup   Beklenmeyen Mektup Icon_minitimePerş. 17 Tem. 2008, 18:10

Şafağın ufuktaki kırmızılığı, yavaş yavaş gözden yiterken Brooke yatağında kıpırdandı. Gece boyunca, artık istisnasız hergün görmeye başladığı rüyalardan birini daha görmekten korkarak, yatağında bir o yana bir bu yana dönmüştü. Yattığı yerde hafiften hafiften başı dönerken, aklında o güne dek gördüğü bütün rüyalar geçiyordu. Korkulu rüyalar... Son zamanlarda sanki yaşamıyor, sadece rüya görüyordu. Öyle ki, artık bir önceki gün ne yaptığını bile zar zor hatırlayabiliyordu. Her gün yatağında terler içinde uyanmaktan bıkkınlık çökmüştü üzerine. Annesinin ihaneti onu o kadar yaralamıştı ki, gündüz düşünmediği şeyler gece rüyalarında onu buluyordu. Bu rüyalar, bu ihaneti unutup eskisi gibi neşeli bir Brooke olma hayallerini yerle bir ediyordu. Artık inancı kalmamıştı, en ufak umut ışığı göremiyordu çevresinde. Kurumuş dudaklarını güçlükle kıpırdatarak, “Olmayacak, yapamayacağım.” diye mırıldandı. Bu, son günlerde içini kaplayan karamsarlığın bir çığlığıydı aslında, sessiz bir çığlık. Son günlerde en iyi anladığı şey, önceden düşündüğünde zayıf, oldukça zayıf olduğuydu. Tek başına, yanında ona yardım eden kimse yokken, bununla başa çıkamayacak kadar zayıftı. Hassaslık falan değil, zayıflıktı bu apaçık.

Aniden yatağında doğrulmasıyla, baş dönmesi daha da arttı. İnce parmaklarını başına götürerek, baş dönmesini engellemeye çalıştı, ama nafile. Sadece kendisinin uyanık olduğu yatakhaneyi süzdü, mavi, dökülemeyen göz yazyaşlarının izini taşıyan gözleriyle. Kederi onu adım adım ele geçirirken, huzurlu ve mutlu bir şekilde uyuyan arkadaşlarını görmek kederini arttırıyordu adeta. Kıskanıyordu belki de, onların mutluluğunu kıskanıyordu. Bu kez baş dönmesine aldırmayarak ayağa dikildi, uzaklaşmalıydı buradan, en iyi çözüm buydu. Cüppesini çıkarmak için sandığına doğru sendeledi, tek istediği yalnızlıktı. Öyle miydi gerçekten? Kendi kederiyle yalnız kalmak mıydı, yoksa kendisini anlayan bir arkadaş mıydı istediği? Zihnini dolduran tüm sorunları unutmak istercesine başını iki yana salladı; daha fazla dert ile başa çıkabileceğini sanmıyordu, zira artık kırılma noktasına çok yaklaşmıştı. Sandığından çıkardığı cüppesinin göğüs kısmındaki Gryffindor amblemi, yüzünü buruşturmasına neden oldu; bir Gryffindor cesur olurdu, kendisi ise... Yatağının yanındaki asayı kapıp cüppesinin yenine doğru ittirdi, bu rüyaların bir başka sonucuydu, yeni bir alışkanlık. Her an kafasında olabilecek olan kötü şeylere dair bir senaryo, onu paranoyaklığa doğru götürüyordu yavaş yavaş. Bu yüzden asasını kimsenin göremediği bir yerde saklamaya başlamıştı, bir süredir bu böyle devam ediyordu. Kapıya doğru yürüdü, tahta kapı mutlu yüzlerle arasına bir perde çekerken, derin bir nefes aldı. Kendi başınayken kıskanacak kimse olmayacaktı etrafta.

Ortak salona vardığında, boş olduğunu görünce yüzünde ufacık bir gülümseme oluştu; yalnız kalabilecekti burada, rahatsız edilmeden. Kendini şöminenin karşısındaki pufa bırakır bırakmaz, pencereden gelen kulak tırmalaycı bir ses yüzünü buruşturmasına neden oldu. *Bu mu yalnızlık?* Bir süre sesi duymayı redderek, oturmaya devam etti. Sesler dayanılamaz hale geldiğinde, arkasına dönüp baktı nihayet. Pencerede bir baykuş vardı, tuhaf bir şekilde tanıdık görünen bir baykuş... Aniden yüzü soldu adeta. Babasının hüthütüydü penceredeki. *Merlin’in sakalı!*Ayağa fırladı, bir an sonra pencereyi kırarcasına açıyordu. Babası acil durumlar dışında ona asla mektup göndermezdi, asla! Üstelik annesiyle beraber Fransa’dan birkaç günlüğüne ziyarete geldikleri o rezalet günlerde, bu sene işlerinin her zamankinden de yoğun olacağını, hiç mektup yazamayacağını söylemişti. Eli titreyek, baykuşu içeri aldı. Baykuşun ayağında tahmin ettiği gibi tek bir mektup değil, bir de küçük bir paket vardı. Üstelik bir hediye mi göndermişti yani? Olamazdı bu, bir şey olmuş olmalıydı. Zihni ona ölümlerle dolu bir hikaye yazmaya başlarken, zihninde yeni bir düşünce peydahlandı. Ya düşündüğü gibi bir şey yoksa, ya babası sadece ona bir hediye göndermek istemişse? Tam o sırada kendisine dik dik bakan baykuşu fark etti, belli ki artık gitmeyi istiyordu. Brooke baykuşu yükünden azat edince, tahmin ettiği gibi hüthüt açık pencereden uçup gitti. Bir an gözü kuşun kaybolmakta olduğu puslu gökyüzüne takılıp kaldı. Babasının kendisine kötü bir haber yollamadığını ummaktan başka bir şey yapamıyordu artık.

Aniden erkekler yatakhanesinin kapısı açıldı, içeriye tanımadığı bir birinci sınıf girdi. Brooke birkaç saniye çocuğa dikti gözlerini, burada da yalnız kalamayacaktı demek, yeni bir yer bulmalıydı o halde. Bir an düşündü, ardından hızlı adımlarla Şişman Kadın portresine doğru ilerledi. Dışarıya, hogwarts koridorlarına adım atar atmaz, koşmaya başladı. Daha fazla bekleyemezdi okumak için, bir an önce gitmeliydi. Koşarak sınıfları geçti, hızla merdivenlerden inmeye başladı. Durduğu her saniye sinirlendiriyordu onu, sabırsızlık ve merak bastırıyordu. Bahçeye ulaştığında yavaşladı, artık gideceği yeri biliyordu. Ancak sık ve uzun kızıl çamlardan oluşmuş, göl kenarını gören küçük çaplı ormanı gördüğünde durdu. Burayı daha geçen gün keşfetmişti, yine yalnız kalmak için kendine bir sığınak aradığı zaman. Kendini gözlerden saklayacak bir ağacın altına çömeldi, heyacandan titreyen elleriyle mektuba davrandı. Üzerindeki mührü zorlukla kırdı, babası mektup söz konusu olsuğunda resmiyetten asla ödün vermediği için, mührü gördüğüne şaşırmamıştı. Babasının mektubun en sonuna attığı imzaya bir göz attıktan sonra, mektubu okumaya başladı.


“Sevgili kızım,

Nasılsın ya da dersler nasıl gidiyor, diye sormak isterdim fakat bunlarla vakit kaybedemem. Bilmek zorunda olduğun çok önemli bir olay var. Biliyorum, sen beni uzun zamandır annenle birlikte Fransa’da işlerimle uğraşıyorum zannediyorsun; ama gerçekte böyle değil. Annen Faith, seni ziyaretten döndüğümüz günden birkaç gün sonra evi terk etti, hem de en ufak bir söz söylemeden. Şimdi bana kızdığını, neden daha önce söylemediğimi merak ettiğini tahmin edebiliyorum. Zira ilk başlarda, önemli bir şey olmadığını, geri döneceğini düşündüm. Fakat hiçbir şeyin benim düşündüğüm gibi olmadığını biliyorum artık. Bunu söylemek gerçekten çok zor, her ne kadar yüz yüze olmasak bile. Faith, bir ölüm yiyenmiş Brooke. Hep kavga etseniz de, onu içten içe çok sevdiğini biliyorum. Bu yüzden şu an bunu inkar ediyor olabilirsin, ama gerçek bu. O çekip gittikten sonra, araştırma yapmaya başladım. Çeşitli arkadaşlarımdan yardım aldım, ulaştığım sonuç bu oldu. Tek açıklaması bu. Faith, beni bırakıp ölüm yiyenlerin yanına gitti. Artık daha fazla burada kalmak istemiyorum, en yakın zamanda İngiltere’ye gelmek için fırsat kolluyorum. Seni çok özledim, Brooke.

Görüşmek dileğiyle, Baban Edouard.”


Brooke şaşkınlıkla mektuptan başını kaldırdı, öyle bir şey olmuştu ki, nasıl hisedeceğini dahi bilmiyordu. Artık annesinin olmayışına üzülse mi, sevinse mi bilmiyordu. O kadar acayip bir duyguydu ki, ne hissedeceğini bilememek. Hâlâ devam eden şaşkınlığıyla, mektubu kıvırırken arkasındaki ağaçtan bir ses geldi. *Tam zamanında.* Arkasına dönünce gördüğü tanıdık yüz, rahatlamasına neden oldu. John’du arkasındaki iki ağacın arasından kafasını uzatmış olan çocuk. Bir hamleyle küçük hediye paketiyle mektubu arkasına sakladı; zira göze çarpan bir yerde durması, kendi açısından kötü şeylere yol açabilirdi. “Selam John.” Sanki burada bu şekilde oturması çok doğal bir şeymiş gibi konuşmuştu, ama bu kendisine bile çok saçma geliyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.hogwartsekspresi.com/lejantlar-karakter-kartlary-f164
John Stewen Peterson
Seherbaz
John Stewen Peterson


Erkek
Ruh hali : Beklenmeyen Mektup Yuppirt8
Mesaj Sayısı : 813
Yaş : 32
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12194
Ekspresso Puanı : 6
Kayıt tarihi : 15/03/08

Beklenmeyen Mektup Empty
MesajKonu: Geri: Beklenmeyen Mektup   Beklenmeyen Mektup Icon_minitimeC.tesi 19 Tem. 2008, 21:57

Dersler, dersler ve yine dersler…O dersten o derse koşmakla geçen bir günün ardından ödevlerle uğraşmak ona bir işkence gibi gelmeye başlamıştı. Ortak salonda Şöminenin biraz ilerisinde bir masa çekip parşömenlere yazmaya başlamıştı ödevleri. Olabildiğince özenli bir yazıyla yazmaya çalışıyordu ama başaramıyordu. Annesi yada babası kadar yazmak için onların yaşına gelmesi yeterli olmayacak gibiydi. Ancak her şeye rağmen yazısı okunaklıydı ki bu önemliydi. Dakikaların birbirini izlerken bir süre sonra şöminenin tatlı çıtırtısı bile uyku getirici olmaya başlamıştı. Şöminenin loş ışığının aydınlattığı parşömenleri bitirdiğinde koltuğa gömüldü. Gömüldüğü koltuk şöminenin ışığından tamamen mahrum olduğu için oldukça karanlıktı. Gözleri karanlığa alışırken yavaş yavaş kapanmasına engel olamadı. Gözleri kapandığında gerçekten de tamamen karanlığa gömülmüştü. Ortak salonda gecenin bu vaktinde tek bir çıt bile çıkmıyordu.

Soğuk bir koridorda görmüştü kendisini. Koridor Hogwarts koridorlarından oldukça farklıydı. Taş duvarlarının rengi yeşildi ve meşaleler loş bir ışık veriyordu. Yüzü karanlıkta bir adam gördü. Bir kaç adım attı tereddütle asası elindeydi. Adamın kendisiyle aynı renk gözlerinin meşalenin ışığında parladığını gördü. Gözler karanlıkta bir kedinin gözünü görmüşçesine parlıyordu. Adam aniden döndü ve karanlıkta kayboldu. Ondan geriye kalan sadece ayak sesleri olmuştu. Bir an tereddüt etse de nasıl peşine düştü bilemiyordu. Takırtıları izliyordu. Yol dönemeçliydi. Sanki bir labirentin içinde dolanıyorlardı. Adam kendisini tuzağa mı götürecek bilemiyordu sadece ayak seslerini izliyordu. Birden garip bir şey hissetti. Normal bir yerde yürümüyordu. Bir duvarda dimdik yürüyordu şimdi. Duvarın en tepesine mıknatısla tutulmuş gibiydi ayakları. Tavana çevrilen bakışları parlayan gözleri gördü yeniden ve boşlukta düşmeye başladı. İçinde bulunduğu yer kayboldu ve bedeni sonsuzluğu bulurken gözlerini açtığında yalnız değildi.

Brooke ortak salonda yalnız başına duruyordu. Uykuyu gösteren saatini salladı ve normal sayılar ortaya çıktı. Saat gerçekten de epey ilerlemişti. Önceki gün de hastane kanadında pek uyumamıştı ama o rüyadan sonra uyumayı düşünmüyordu. Neydi o öyle?Bir an sanki şeytanla yüzleşmiş gibi hissetmişti. Kendi şeytanıyla…Zihnini bu düşüncelerden Brooke’a yönlendirmeye çalıştı. Tavrının rahatlığına bakılırsa John’u görmemişti. John da karanlıklarda kalmayı seçmişti. Tam doğrulurken kulak tırmalayıcı sesleri duymasıyla yeniden oturmuş ve karanlıkta kalmıştı. Bir mektup ve bir paket gelmişti. Brooke’dan merakla açmasını yada bir köşeye koymasını beklerdi. Ancak ikisini de yapmamıştı. Son günlerde hiç konuşmadıkları Brooke acaba neler yapıyordu?İçinde bir merak dalgası süzülürken gizlendiği noktada kalmaya devam etti. Bir an sonra içeri giden küçük Gryffindorlu’nun arkasından aceleyle toplanıyor olması John’u daha da meraklandırmıştı.

Brooke’un toplanmasının ardından aniden karanlıktan çıkması küçük Gryffindorlu’yu önce şaşırtmış sonra kaşlarının çatılmasına neden olmuştu. Ona saat ve yatakhaneye gitmesi hakkında birkaç söz söyleyerek yatakhanesini yolladı. Bugün iki tane uykusuz yeterliydi binada. Çocuk yatakhaneye dönerken John da parşömenlerini topladı hızla. Sonra koltuğa fırlattığı cüppesini üzerine geçirdi. Hızla kendini koridorlara attı. Brooke bir an görülmüş sonra kaybolmuştu. Ancak hızlı hızlı koşan adımlarının sesini duyabiliyordu. Başta ağır ağır ilerleyerek onu takip ederken rüyasını hatırlayıp bir kere tavana bakmıştı. Sadece bir rüyaydı. Basit bir rüya için bunca tereddüt neydi bilemiyordu. Eh gizemli şeyler merak eder gizemli şeyler okursa böyle rüyalar görmesi olasıydı. Gözlerini yere devirdi ama karanlıkta gördüğü gözler rüyasını hatırlatan bir başka şeydi. Adamın kedi gibi parlayan gözleri. Neler saçmalıyordu bu hademenin kedisiydi. Lanetler savurarak yan koridora sarptı ve karanlığa gömüldü.

-Bir şey mi gördün? Hmm... Bir bakalım... aksayan ayakların sürünerek geldiğin sesleri Brooke’un ayak seslerinden gittikçe güçlü hale geliyordu. Yani hademe yaklaşıyor, Brooke ise uzaklaşıyordu. Kendi kendine lanetler savurdu ve koridorun ağzına geldiğinde nefesini tuttu. Gitmesinin ardından hızla karşı koridor çaprazına oradan diğerine geçerek koridoru aştı ve böylece hademeyi atlattı. Şanslıydı ki sesleri yine duymakla kalmıyor Brooke’u görüyordu. Zemin kata gelmişti ve şimdi de Hogwarts'ın büyük kapılarını açıp dışarı çıkıyordu. Arkasından hafifçe izleyerek kapıdan dışarı çıktığında sadece bir cüppe geçirdiği için başta yüzüne esen rüzgar onu üşütse de sonra merakı hislerini bastırmıştı. Brooke muhtemelen onu rahatça okuyabileceği bir yere gidiyordu gözleri ona göz kırparcasına göğü süsleyen yıldızlara kaydı bir süre ve muhteşem görüntüyü izledi. Sonrasında kaybetmek istemediği Brooke’u izlemeye koyuldu

Göl kenarına giden yolda sessizce çalılıkların arasına saptı. Brooke yavaşlamıştı ve onu görmemesinin tek rolü buydu. Bu koşuşturmaca ona rüyasını hatırlatıyordu. Garip rüyasını…Ama bu sefer boşluktan düşmeyecekti. Bu sefer hedefine ulaşacaktı. Çalılıkların sonunda kendini ormana gizlemişti. Uzunca bir ağacın gölgesinde bir yerde karanlığa gömülmüştü bedeni. Brooke tam da orda durmuştu. Bir an neredeyse göz göze geliyor gibi olacaklardı ki karanlığa gömülmüştü yine. Brooke’un mektubu açışını gördü. Demek bunu istiyordu gizlilik. Ama gizlilik içinde açamamıştı yine. Ortaya çıkmak istedi ama mektubu hemen okumadan bırakacağını düşünerek vazgeçti. Brooke mektubu okurken sanki avın yemi alıp tuzağa düşmesini bekleyen bir pantermiş gibi karanlıkta korudu bedenini. Acaba mektupta ne yazıyordu. Bunu bilmek için arkasından yaklaşıp bakmak istedi ancak tam bu sırada çıkardığı çıtırtıyla fark edilmişti.

-Ee... Merhaba Brooke Senin de mi uyku tutmadı? –kaşlarını çattı ve başını Brooke’un arkasına yönlendirdi. - Ee... Orda bir şey mi var? Elbette arkasında bir şey olduğundan emindi. Çünkü aceleyle mektup ve paketi oraya saklamış olmalıydı. Bütün bunlar mektuba olan merakını güçlendiriyordu. Kendisine bir hediye gelirse onu ilk gördüğüne gösterirdi ama o saklıyordu. Bir öğrencinin gelmesi ortak salondan çıkmasına sebep olmuştu. Sonrasında burada ortaya çıkması da saklamasına sebep olmuştu. Demek gerçekten de önemli bir şey vardı. Merak bedenini öyle ele geçirmişti ki o mektubu kapıp bakmak istiyordu. Bir yandan da onu üzen bir şey olması düşüncesi içindeki yardımsever duyguları kabartıyordu. Büyük bir sorun yaşamamıştı şu ana kadar. Ancak başkalarının büyük küçük her sorununu hep dinlemiş ve onları elinden geldiğince rahatlatmıştı. Belki bu Brooke için de geçerli olurdu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.hogwartsekspresi.com/lejantlar-karakter-kartlary-f164
 
Beklenmeyen Mektup
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Yine Bir Gece - Beklenmeyen Misafir
» Mektup..
» Mektup
» SoN MeKTuP

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Mantar Pano :: RPG İçi Sayfalar-
Buraya geçin: