|
| Sanatçı Alımları | |
|
+76Sienna Syl O'Neil Gabriel Florent De Beau Adélaïde Bourque Catheriné Marcelline Glenn Wilson Meldrick Tempeston Emmett Josepe Miller Gregorios Pavli Azhemin Kanerva Vyacheslav Ilya Praslenko Malachy Grandley Aurora Diamond Juliet Nariel Izydor Caroline Laisaar Camilla Rivalta Saisiel Sudmella Nanami Shizuka Bandit April Way Dequan Jalen Way Mélania L. Mythique Letty Michelle Scott Genevieve Tessa Malfoy Elena Larisa Sergeevna Yulia Inessa Olegovna Anitchka Tanja Glazkova Nikolai Belaia Ardelia Marcelline Jacqueline Du Pré Lorraine Desrochers Klara Ivanov Madestie Delacrousé Failariel A. Lowett Dilara Tutku Toylan Elif Doğa Kayıkçı Albert Sven Hallstad İbrahim Emre Ürem Theoris Neith Busiris Amenhotep Busiris Arwin Jalen Crawford Christian Alexz Maxwell Charlie von Diederich Emânuelle Czechowïcz Veronicha Galinthias Angelique Gwyn Xetha Léxie Evely Lou'wers Letje Aurél Moneta Rosalié Donna Pietra Aphrodisia Dorés Nydeln Fanchone Lawrance Lizzié Auriän Andié Clariss Luisa Pietra E. Niggle Borland Franciné Widmore Méll Rachel Dilemma Nagihan Narin Sönmez Ethal Diego D'amire Acheron Leandros Crestencia Ethél Fletcher Marjorie Widmore Clarance Rothstein Elizabéth Adrianna Malfoy Lucréce Valentiné Lémieux Acantha W. Psyche Frances Sibi Chapman Felice Jade Mathé Lleweyn Chloris Julius Carvellion Euphoria Szôlôssy Marjoline Clodiën Desdemona Meadows Alexander Delahanty Aimee Leala Matisse Richard L. Guénon Maurellé Nemesis Argyris Stefan Dequarté Amortentia Cécile Derwent 80 posters | |
Yazar | Mesaj |
---|
Euphoria Szôlôssy Vendéglője Restorant Sahibesi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 862 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan ~ O dahil kimse bunu bilmese de. Galleon : 12104 Ekspresso Puanı : 35 Kayıt tarihi : 21/03/09
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları Çarş. 12 Ağus. 2009, 14:13 | |
| | |
| | | Emmett Josepe Miller Slytherin 6. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 3 Yaş : 33 Kan statüsü : Safkan tabiki Galleon : 11162 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 15/08/09
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları C.tesi 15 Ağus. 2009, 16:59 | |
| Gitarist 22 Yaşında Başka bir sitede yaptığım bir rpdir. - Spoiler:
Cadılar bayramında evleri dolaşıp para veya şeker toplayan çocuklar yanından koşarak geçerken Elijah gölgelerin arasına saklandı. Evlerin duvarlarının dibinde sinsice ilerleyen birini görmek evhamlı anne babaların hemen polisi aramaları için iyi bir sebebti ve Elijah'ın derdi başından aşkındı zaten. Çocukların mutlu çığlıkları iyice uzaklaşana kadar bekleyip, ortalık yatışınca avının peşindeki bir yırtıcı hayvanının sessizliği ve tedbiri ile vadiden aşağı süzüldü. Lizzie'nin evinin kayın ağaçlarıyla çevrilmiş arka bahçesinin önünde durdu ve evin bacasından çıkan dumanı içine çekti. Genç kızı kontrol etmek için buradaydı, çünkü havada kötü bir kehanetin ilk titreşimlerini hissediyordu. Genç kızın arkadaşlarıyla birlikte Cadılar Bayramı partisine katılmaması Elijah'ı şaşırtmıştı. Ayrıca şu anda gördüğü üzüre kızın odasının ışığıda yanmıyordu.
Elijah tedbiri hiçbir zaman elden bırakmıyordu. Yaptıkları yasaktı. Yalnızca çok güvendiği ölüm yiyenler onları birlikte görmüştü. Bu bile bir hata sayılırdı. Kendi tarafından olanlara asla güvenmemeliydi. Bunu iyice öğrenmiş olması gerekirdi. Etrafta kimse var mı yok mu kontrol ettikten sonra zihniyle serin havanın sarmaladığı karaltıları da taradı.Etraf güvenliydi. Lizzie'nin evine en yakın olan ağaçlı alana doğru süzüldü ve duvara tırmanarak genç kızın odasının balkon kapısından içeri sızdı. Odada yoğun bir okalüptüs ve limon kokusu vardı. Elijah, genç kızın şifonyerinin yanında tekrar ete ve kemiğe büründü. Bilinçsiz bir hareketle masaya döndüğünde masada öksürük şurubu, aspirin ve dereceyle doldurulmuş tepsiyi fark etti. Boş çay fincanının yanındaki limon dilimlerinin üzerinde parmağını gezdirdi. İçinin bu denli yoğun bir korkuyla dolup genç kızın odasına girme riskini almasına sebeb bu basit soğuk algınlığı mıydı? Lizzie'nin yatağının yanındaki lambadan duvarlara eflatun gölgeler vuruyordu, leopar desenli yatak çarşafı bacaklarının arasından toplanmıştı. Uzun dalgalı saçları yastığa ve flanel pişamasının üzerinde dağılmıştı. Elijah masanın yanından geçip yatağa ulaştı ve başucuna gelince diz çökerek genç kızın yastığına yayılmış buklelerine dokundu. Sonra parmağının ucunu genç kızın kolundan eline doğru gezdirdi. Lizzie sanki delikanlının parmaklarını avucunda tutmak istermiş gibi uykusunda elini kıvırdı. Bu, Elijah'ın en çok istediği şeydi ama kendini tuttu. Bu ilişkinin geleceği yoktu. Elijah asla eski haline dönemezdi. Belki bir süre direnebilirdi ama kendini reddettiği süre ne kadar uzarsa karanlık dürtüleri o kadar kuvvetli bir baskıyla geri gelirdi.
Lizzie sanki delikanlının varlığını hissetmiş gibi kımıldandı. Elijah bakışlarını genç kızın güzel yüzüne çevirdi. Lizzie kolunu kaldırıp yastığın üzerine koyunca pijamasının üstü yukarı doğru sıyrıldı ve bronzlaşmış, düzgün göbeği ortaya çıktı. Elijah yavaşça genç kızın göbek deliğine dokundu. Genç kızın teninden tatlı bir sıcaklık yayılıyordu. Lizzie anından yataktan doğruldu. " Elijah? " Delikanlı hemen elini çekip, bir köşeye sığınmadan önce yatağın etrafındaki gölgelerin arasına sığındı. Lizzie yatak örtüsünü bir tarafa atarak ayaklarını yere basıp, "Ortaya çık." diye fısıldadı. Elijah köşesinde donup kalmıştı. "Seni hissedebiliyorum." Lizzie odayı bakışlarıyla taradı. "Burada olduğunu biliyorum, lütfen!"
| |
| | | Meldrick Tempeston Müzisyen
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11157 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 15/08/09
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları C.tesi 15 Ağus. 2009, 22:18 | |
| Eric Clapton Müzisyen 68
Bknz. Janice Dylan Lovett, Marjane Ylenia Flavius | |
| | | Emmett Josepe Miller Slytherin 6. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 3 Yaş : 33 Kan statüsü : Safkan tabiki Galleon : 11162 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 15/08/09
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları Ptsi 17 Ağus. 2009, 11:38 | |
| - Emmett Josepe Miller demiş ki:
- Gitarist
22 Yaşında Başka bir sitede yaptığım bir rpdir.
- Spoiler:
Cadılar bayramında evleri dolaşıp para veya şeker toplayan çocuklar yanından koşarak geçerken Elijah gölgelerin arasına saklandı. Evlerin duvarlarının dibinde sinsice ilerleyen birini görmek evhamlı anne babaların hemen polisi aramaları için iyi bir sebebti ve Elijah'ın derdi başından aşkındı zaten. Çocukların mutlu çığlıkları iyice uzaklaşana kadar bekleyip, ortalık yatışınca avının peşindeki bir yırtıcı hayvanının sessizliği ve tedbiri ile vadiden aşağı süzüldü. Lizzie'nin evinin kayın ağaçlarıyla çevrilmiş arka bahçesinin önünde durdu ve evin bacasından çıkan dumanı içine çekti. Genç kızı kontrol etmek için buradaydı, çünkü havada kötü bir kehanetin ilk titreşimlerini hissediyordu. Genç kızın arkadaşlarıyla birlikte Cadılar Bayramı partisine katılmaması Elijah'ı şaşırtmıştı. Ayrıca şu anda gördüğü üzüre kızın odasının ışığıda yanmıyordu.
Elijah tedbiri hiçbir zaman elden bırakmıyordu. Yaptıkları yasaktı. Yalnızca çok güvendiği ölüm yiyenler onları birlikte görmüştü. Bu bile bir hata sayılırdı. Kendi tarafından olanlara asla güvenmemeliydi. Bunu iyice öğrenmiş olması gerekirdi. Etrafta kimse var mı yok mu kontrol ettikten sonra zihniyle serin havanın sarmaladığı karaltıları da taradı.Etraf güvenliydi. Lizzie'nin evine en yakın olan ağaçlı alana doğru süzüldü ve duvara tırmanarak genç kızın odasının balkon kapısından içeri sızdı. Odada yoğun bir okalüptüs ve limon kokusu vardı. Elijah, genç kızın şifonyerinin yanında tekrar ete ve kemiğe büründü. Bilinçsiz bir hareketle masaya döndüğünde masada öksürük şurubu, aspirin ve dereceyle doldurulmuş tepsiyi fark etti. Boş çay fincanının yanındaki limon dilimlerinin üzerinde parmağını gezdirdi. İçinin bu denli yoğun bir korkuyla dolup genç kızın odasına girme riskini almasına sebeb bu basit soğuk algınlığı mıydı? Lizzie'nin yatağının yanındaki lambadan duvarlara eflatun gölgeler vuruyordu, leopar desenli yatak çarşafı bacaklarının arasından toplanmıştı. Uzun dalgalı saçları yastığa ve flanel pişamasının üzerinde dağılmıştı. Elijah masanın yanından geçip yatağa ulaştı ve başucuna gelince diz çökerek genç kızın yastığına yayılmış buklelerine dokundu. Sonra parmağının ucunu genç kızın kolundan eline doğru gezdirdi. Lizzie sanki delikanlının parmaklarını avucunda tutmak istermiş gibi uykusunda elini kıvırdı. Bu, Elijah'ın en çok istediği şeydi ama kendini tuttu. Bu ilişkinin geleceği yoktu. Elijah asla eski haline dönemezdi. Belki bir süre direnebilirdi ama kendini reddettiği süre ne kadar uzarsa karanlık dürtüleri o kadar kuvvetli bir baskıyla geri gelirdi.
Lizzie sanki delikanlının varlığını hissetmiş gibi kımıldandı. Elijah bakışlarını genç kızın güzel yüzüne çevirdi. Lizzie kolunu kaldırıp yastığın üzerine koyunca pijamasının üstü yukarı doğru sıyrıldı ve bronzlaşmış, düzgün göbeği ortaya çıktı. Elijah yavaşça genç kızın göbek deliğine dokundu. Genç kızın teninden tatlı bir sıcaklık yayılıyordu. Lizzie anından yataktan doğruldu. " Elijah? " Delikanlı hemen elini çekip, bir köşeye sığınmadan önce yatağın etrafındaki gölgelerin arasına sığındı. Lizzie yatak örtüsünü bir tarafa atarak ayaklarını yere basıp, "Ortaya çık." diye fısıldadı. Elijah köşesinde donup kalmıştı. "Seni hissedebiliyorum." Lizzie odayı bakışlarıyla taradı. "Burada olduğunu biliyorum, lütfen!"
Başka bir şeye başvuracağım bu başvurum iptal... | |
| | | Euphoria Szôlôssy Vendéglője Restorant Sahibesi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 862 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan ~ O dahil kimse bunu bilmese de. Galleon : 12104 Ekspresso Puanı : 35 Kayıt tarihi : 21/03/09
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları Salı 18 Ağus. 2009, 20:44 | |
| Eric Clapton, rütbeniz veriliyor. | |
| | | Glenn Wilson A Chore for the Lost ~ Vokal & Gitarist
Mesaj Sayısı : 254 Galleon : 11129 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 03/09/09
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları Perş. 03 Eyl. 2009, 12:24 | |
| Glenn Wilson. 21. A Chore for the Lost. Gitarist ve vokalist. Kristian Eivind Espedal, ikinci karakter efendim. Saygılar. | |
| | | Catheriné Marcelline Hayalet, Müzisyen
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 817 Yaş : 29 Galleon : 11891 Ekspresso Puanı : 38 Kayıt tarihi : 07/12/08
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları Perş. 03 Eyl. 2009, 17:20 | |
| | |
| | | Adélaïde Bourque Yazar
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 41 Yaş : 30 Galleon : 11128 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 05/09/09
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları C.tesi 05 Eyl. 2009, 00:16 | |
| Océane Bourque 22 Yazar - Spoiler:
Beyaz duvarlarla çevrelenmiş, kapısız ve penceresiz, bir akıl hastanesi odasını andıran odanın, duvarlarıyla uyumlu zemininde bir beden uzanıyordu. Odanın ruhuyla uyumluydu kadın; bir akıl hastasını andırıyordu. Yumuşaklığını kaybetmiş, kızıl saçları birbirine karışmış, beyaz teni yaralar ve morluklarla kirlenmişti. Tek parça, bazı yerlerinden yırtılmış siyah elbisesi ise zıtlık taşıyordu odaya hakim olan renkle. Nefes alış verişi belli belirsiz, kesik kesikti. Bu yüzden ilk bakışta bir ölü zannedilebilirdi. Bir ölününki kadar soluk ve beyaz teni de desteklerdi bu kanıyı. Ama yaşıyordu o. Bedeniyle ruhu iç içeydi hala. Ve bunu kanıtlayacak küçük bir kıpırdanma oldu kadında. Kıpırdanma büyüdü ve hareketlendi kadın. Ardından yavaşça açıldı göz kapakları. Okyanus mavisi gözleri odanın beyazlığından kamaşırken, ellerini siper etti korumak için. Gözleri beyazlığın ışığına alışana dek elleri siperde kaldı. Ve sonunda odaya bakabildiğinde uzandığı yerden de doğrulmuştu. Görebildiği tek şeyse beyazlıktı. Önce sonsuz bir beyazlığın içinde olduğunu sandı. Sonra fark edebildi duvarları. Fark ettiği bir başka şeyse zihnin de bu oda gibi boş olduğuydu. Fakat bu odanın aksine siyahtı zihni, karanlıktaydı. Aklına üşüştü sorular, düşmüş bir orduyu yakalamış düşman gibi. Neredeydi? Hangi zamandaydı? Nasıl görünüyordu? Ve düşman son hamleyi yaptı : *Kimdi o?* Yıktı geçti düşman, geçmişine ya da şu anına dair hiçbir bilgisi olmayan kadını. Bilmemek, bilememek… Çoğu insan önemsemez bunu belki ama insan bilmediğinden korkar. Çaresizdir çünkü. Bilememek çaresizliği doğurur. Peki kendini bilememek? Adını, yaşını, görüntünü, aileni, arkadaşlarını hatırlamamak? İşte en kötü kabustur bu, gerçek olmasın diye dua edeceğiniz. Ama bacaklarını karnına doğru çekmiş, sırtı duvarda, etrafına doğru korkuyla bakan bu kadının en kötü kâbusu gerçek olmuştu; bilinmezliğin içinde kaybolmuştu. Bir ses işitildi sonra. Kadının ürkek bakışlarını diktiği beyazlığın biraz solunda bir ufak karaltı oluştu. Ardından gitgide büyüdü. Karaltının içinden çıktı uzun boylu bir adam. Üzerinde siyah bir takım, elleri ceplerinde ilerledi kadına doğru. Adımları da bakışları gibi sert ve kararlıydı. Kadının bakışlarıysa başka bir bilinmezlikle beraber daha çok ürkekleşmiş, sinmişti adeta.
Aralarında bir adımlık mesafe kala durdu adam. “Nasıl bir duygu?” dedi insanı üşütecek kadar soğuk ve uzak sesiyle. Gözlerindeki sertliğin yanında sesiyle uyumlu soğukluğu ürpertiyordu. Hiçbir duygu barınmıyordu bu gözlerde ve sanki hiç barınmamış, hiçbir zaman barınmayacaktı. “Ne kadar acıtıyor bilmemek? Yoksa bir ilaç mı istenmeyen hatıralara karşı?”
Bir soru değildi bu. Ama kadının bir şeyler söylemek için çaba göstermesini engellemedi bu durum. Ne var ki ne söyleyeceğini bilmiyordu. Bir şeyler geveledi sesi titreyerek. O anda adamın parmağını dudaklarında hissetti. “Şşş…” dedi adam kadın onun dokunuşuyla birlikte teninin yandığını hissederken. “Korkmana gerek yok.”
“Sana bir şey olmayacak.” dedi cümlesinin vermesi gereken huzuru engelleyen esrarlı ifadesiyle. “Şimdilik…” Omzuna uzanan bir el, hissettiği acı ve sonrası karanlık…
…
Bir ömür kadar kısa süren karanlığın ardından bir kez daha aydınlığa açılan gözler… Bu sefer odanın beyazlığı değil pencereden içeri süzülen güneşin ışıkları alıyor gözlerini kadının. Geçmişini ya da bugününü hatırlamıyor hala. Ama nedenini bilmediği bir şekilde huzurlu.
“Adé!” Hiçbir şekilde tanıdık değildi bu ses. Ama tanımak isteyeceği birine ait sanki. Bir bekleyişin mutlu sona ulaşmasının verdiği sevinç var bu seste. Ona bakmak için acele etmedi kadın. Yavaşça döndürdü kafasını onu hayal etmeye çalışırken. Fakat o kadının yüzünü seçemeden kadının kollarında buldu kendini. Bir insanın sıcaklığını hissetmenin tadına varmaya çalıştı.
“Adé” dedi aynı ses tonuyla kollarını ona şefkatle dolamış kadın. “Neler oldu sana?” *Adé* Adının kısaltması olmalıydı bu. Ya da lakabı. Bu gösteriyordu ki bir yerlere aitti o. Birilerini tanıyordu ve tanınıyordu. Seviliyor ve ya sevilmiyordu. Fark etmezdi bu. Bir yaşamı vardı onun. Yeterliydi bu.
Kendisine Adé diye hitap edilen kadın, onu şefkatle saran kollar bedeninden ayrıldığında, bir yaşamı olduğunu anlamasını sağlayan kadına bakabildi. Bakışları kadının hafifçe kırışmış alnından, gene çevresi çizgilerle çevrenmiş yeşil gözlerini, güzel yüz hatlarını inceledi. En ufak bir hatırlama yaşayamadı çabasına rağmen. Gene de yüzünde istemsizce oluşan küçük gülümsemesiyle baktı kadına. Kadınsa hafifçe buğulanan gözlerini örtbas etmek için konuşmaya başladı telaşla.
“Hiçbir şey hatırlamıyorsun değil mi?” dedi parmaklarını kadının yüzünde usulca gezdirirken. Başını iki yana sallamakla yetindi soruya karşılık. Kadının ince parmaklarını saçlarında hissetti bu sefer *Adé.* -Bu ismi benimsemeliydi artık.- “Anlat.” dedi belli belirsiz bir sesle. “Anlat.” Gözlerindeki buğular sonunda birer yaş olup döküldü kadının yanaklarına. Nereden başlayacağını bilemedi uzun süre. Eh kolay değildi birisine kim olduğunu anlatmak. Ama sonunda bir nokta bulup başlayabildiğinde sesi bir masal anlatır gibi yumuşaktı. Bazen heyecan tınısını yüklenip yükseliyor bazense alçalıyordu.
*Ona şefkatle bakan bu kadın –Emily- onun teyzesiydi. Annesi ve babası yıllar önce bir trafik kazasında ölmüşlerdi. Ve Adé’in hayatta kalan tek akrabası Emily’di. Eğer her şey normal olsaydı ; Adé bir ay kadar önce aniden ortadan kaybolmasaydı iki hafta önce başarılı bir avukat olarak yirmi sekizinci yaşını kutlayacaktı. *
Yatağında doğruldu Adé. Ayağa kalktı yavaşça ve ağır adımlarla yatağın tam karşısındaki aynaya doğru ilerledi. Üzerindeki beyaz gecelik kadar beyaz, ışıldayan tenini, omuzlarındaki kızılımsı saçlarını, deniz mavisi gözlerini inceledi acele etmeden. Tanımak istiyordu kendini her zerresine kadar. Yansımasının ona bir şeyler anlatmasını bekliyordu sanki. Oradan çıkıp onu sertçe sarsmasını, kendine getirmesini, bir şeyleri hatırlamasını sağlamasını bekliyordu. Gerçeği istiyordu. Onu öldürüp, yeniden hayata döndürenleri bilmek istiyordu. O beyaz odadan fazlasını, o beyaz odanın sebebini istiyordu.
Gene de emin olduğu tek bir şey vardı:
Ona bir şey olmayacaktı. *Şimdilik...*
| |
| | | Catheriné Marcelline Hayalet, Müzisyen
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 817 Yaş : 29 Galleon : 11891 Ekspresso Puanı : 38 Kayıt tarihi : 07/12/08
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları C.tesi 05 Eyl. 2009, 00:30 | |
| Rütbenizi verdim fakat yazarlık, sihir basını bölümüne giriyor. (: | |
| | | Gabriel Florent De Beau Piyanist ~ Vokalist
Mesaj Sayısı : 37 Yaş : 33 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11124 Ekspresso Puanı : 2 Kayıt tarihi : 05/09/09
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları C.tesi 05 Eyl. 2009, 15:27 | |
| Gabriel Florent De Beau 22 Piyanist ve vokalist RPiçin; bkz: Magnus Lars Hallstad | |
| | | Catheriné Marcelline Hayalet, Müzisyen
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 817 Yaş : 29 Galleon : 11891 Ekspresso Puanı : 38 Kayıt tarihi : 07/12/08
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları C.tesi 05 Eyl. 2009, 17:43 | |
| | |
| | | Sienna Syl O'Neil
Mesaj Sayısı : 1 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11113 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 06/09/09
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları Paz 06 Eyl. 2009, 22:33 | |
| Sienna Syl O'Neil + Yaş:21 Ressam ve Çellist- Spoiler:
''Sevgili Kızlarım Roxy ve Breeze
Sizlere neden bu mektubu yazdığımı merak ettiğinizden eminim.Sizleri çok özlediğimi,görmek için can attığımı bilmenizi isterim..Bu mektubu kısa kesmek istedim,oysaki söyleyecek o kadar çok şey varki..Her neyse..Uzatmadan isteğimi belirtmek istiyorum.Ben sizi görmek ve sizleri tanımak istiyorum.Lütfen bu isteğimi yabana atmayın.İyice düşünün!!Düşündükten sonra bana bir mektup yazıp,kararınızı bildirin.Adresim Mektubun içinde var...
Sizleri çok özleyen ve seven Anneniz..''
Mektubu okudu an ayağa fırladı Breeze.Mektubu yatağa bıraktı ve odanın içinde dolaşmaya başladı.Bunca yıl sakinliğini korumayı öğrenmişti.En kötü zamanlarda bile sinirlerine hakim olmayı bilmişti Breeze.Ancak şimdi farklı bir durum vardı.İçinden bir şeyler kopmuştu.İnsan kendi annesini öldürmek istermiydi? Şuan istiyordu..O kadının yok olmasını öyle içten istiyordu ki düşüncelerine hakim olamıyordu.Elleriyle saçlarını sürekli dağıtıyor,sessizce homurdanıyordu.Ne yapmalıydılar?
Breeze odanın içinde sürekli dolaşırken Roxy hala yatakta oturuyordu.Uzun süren bir sessizliği Breeze bozdu.Sakinleşmiş ve yeniden eski Breeze’e dönüşmüştü.
“O kadını tanımak istiyorum..” dedi Roxy’e bakarken.Dışa vurmadığı düşünceleri ise cümleyi zihninin içinde tamamlıyordu.
“O kadını tanımak istiyorum..İntikamımızı almadan önce kim olduğunu bilmek istiyorum..” Aklı birden soğuk bir düşünceyle kaplandı.Sessizce; “Baba..” diyebildi ancak.Ona haber vermelilerdi.Ama nerde olduğuyla ilgili en ufak bir fikri yoktu.Yaşadığından bile emin değildiler..
Kafası karmakarışık olmuştu.Yine aynı şey..Başı yine dönmüştü.Kulağına kısık bir müzik geliyordu.Tanıdık bir ezgi..Büyükannesi yemek yaparken bu şarkıyı dinlerdi.Nedense Breeze şimdi duyuyordu o şarkıyı.Gülümsedi.Biraz daha ve biraz daha.Yüzünde kocaman bir gülücük belirdi.Sebepsiz..
Farketmese de bir anneleri olduğunu bilmek,güzeldi..Sadece güzel..Onun hayatlarına girmesini istemiyordu.Ona benzemek yada ona benzediğini sanmak istemiyordu.Halbuki ona benzediklerini tahmin edebiliyordu.Yüz hatlarının babalarıyla alakası yoktu.İkizlerin kusursuz bir güzelliği vardı.Duru bir yüzleri ve güzel bakışları vardı.Babaları ise sert hatlara sahipti.Korkunç denilebilecek bir yüzü vardı.Ona ne zaman baksa bir baba gibi değil de hayalet gibi hissediyordu.İçince hiçbir zaman bir sıcaklık oluşmamıştı.Evet bir babaları vardı ama baba sayılmazdı..
Bütün bunları yaklaşık 10 saniye içinde düşünmüştü ancak ona oturup bütün gece hayal kurmuş gibi geliyordu.Dönüp Roxy’e baktı.Neler hissediyordu?Yüzü sinirliydi ancak kardeşinin yüzünde hırçınlıktan eser yoktu.Şaşırmıştı Breeze.Aynı zamanda üzüldü.Yaşadıkları umurunda bile değildi ancak Roxy’nin bu duruma üzülmesi Breeze’in o kadını öldürmesi için yeterli bir sebepti.Bunca yıl yanında olan tek kişi oydu.Onu çok seviyordu ve bu konuyla ilgili neler düşündüğünü gerçekten merak ediyordu.Düşünceleri karmakarıştı..Aslında Breeze'in kafası karışmazdı.Her zaman ne yapacı belli olur ve planına göre hareket ederdi.Düşünmediği hiçbir şey yaşamamıştı.Düşünce sistemi kendii çabalarıyla gelişmişti.Ancak..Bu durum çok farklıydı.Böyle birşey olabileceği aklının ucundan geçmemişti.Dolayısıyla düşünmemiş ve yapacağı hiçbirşeyin planını yapmamıştı.Kafası gerçekten karışıktı.Belirsizlik tüm beynini kaplamıştı.Bu hayatındaki nadir anlardan biriydi..
Roxy , Breeze’in beklediği tepkiyi vermişti.
“Onu tanımak istemiyorum.Unutma ki o bizi terk etti Breeze.
Breeze ayağa kalkan Roxy’i uzun süre izledi.Yüzündeki ifade hırçındı.Kızgın olduğu her halinden belliydi.Bir ara öyle bir baktı ki Roxy, Breeze bir anda babasını görür gibi oldu.Roxy gerçekten ona çok benziyordu.Ancak Roxy’nin çocuklarına babası gibi umursamaz davranmayacağından emindi.Babası..Onu en kısa sürede bu olaydan haberdar etmeleri gerekiyordu.Pek ilgileneceğini sanmıyordu.Ancak annesinin onları terk etmesinde babasının da rolü olduğunu düşünmüştü hep..
Dirseklerini bacaklarını yasladı ve yüzünü avuçlarının arasına aldı.Düşünürken yaptığı en belirgin hareketlerinden biriydi bu.Gözlerini kırpmıyor,sadece karşıdaki dolaba bakıyor gibi görünüyordu.Ancak Breeze bambaşka şeyler görüyordu.Acı,kızgınlık ve nefret..Hepsi kafasında hayal ettiği tek bir resimde birleşmişti.Keskin hatları olan hafif esmer bir kadın..Renkli gözlü.. “Ah belki de kahverengidir..” Uzun boylu olmalı ve tabikî ki kumral.. “Güzel olduğundan eminim..” Yüzünde belirgin bir gülümsemesi vardır belki..Tıpkı bir anne gibi..Tıpkı, tıpkı acımasız korkunç bir anne gibi..
Düşünceleri birden tersine dönmüştü.”Lanet Olası..” diye fısıldadı tekrar.O kadından nefret ediyordu.İçinde beliren küçük sevgi belirtisi de başladığı gibi bitmişti.Yok olmuştu ve hatta bir daha oluşmayacaktı..
Roxy haklıydı.O kadınla görüşmek büyük bir hata olurdu ve Breeze hata yapmaktan nefret ederdi.Tıpkı “O”ndan nefret ettiği gibi.. Bakışlarını Roxy’e çevirerek ayapa kalktı.
“Haklısın.Görüşmek büyük bir hata olur.O bizi terk etti ve inan bana ona olan nefretim asla bitmeyecek..”
Mantığı yine tersini söylemeye başlamıştı..
“Aptal Breeze,aptal..Tanımadığın birine haddini nasıl bildirebilirsin ki ? Onunla görüşmen gerek..Planına ters düşecek seçimler yapmamalısın kızım..Hayır,yapmamalısın..”
Breeze’in gözleri kısılmış,düşüncelerinin etkisiyle yüzüne kızgın bir ifade yerleşmişti.Plan..Evet bir planı vardı.Gülümsedi ve giderek daha çok..
“Roxy,canım..Ama o kadınla gerçekten görüşmemiz gerek.Onu tanımalıyız..Bu belirsizlik içinde hiçbirşey bilmeden yaşamaya devam edemeyiz.Kim olduğunu bilmem ikimize de iyi gelir inan bana.” Dedi gülümserken.
Küçücük , masum gibi görünen ifadenin arkasında intikam için yanıp tutuşan Breeze gülümsüyordu.Herşey harika olacaktı.O kadın ortadan kalkacak ve onları bir daha üzemeyecekti.Bu işi biran önce halletmeliydi.Okul açılana kadar bitmeliydi ki kendi hayatına konsantre olabilsin.
Evet,her şey harika olacaktı...Roxy'nin bakışları kitlenmişti.Gözlerini kırpmıyordu.Bir süre Breeze onun aklını yitirmiş olacağını düşünebildi sadece...Ancak Roxy'nin içini sadece bir merak kaplamıştı.
Roxy'nin merakını bastıramadığı her halinden belli oluyordu.Anlatmalımıydı? Kafası bir anda karıştı.O kadının geçmişini en kısa sürede öğrenmelilerdi.Bakışlarını Roxy'e çevirdi.Kardeşiyle birlikte bir işe girmelilerdi.Karanlık düşüncelerini kendine saklayamazdı Breeze.
"O kadının ortadan kalkması gerek Roxy.Acımızı başka türlü çıkartamayız.."
İşte bütün sözcükler ağzından dökülmüştü.İntikam ve hırs gözlerinden akarken Breeze'in başı yine dönüyordu hemde bu kez yere düşebilecek kadar.Yüzündeki garip gülümseme bir anda silindi.Odasındaki eşyaların herbiri olanca hızıyla dönüyordu."Neler oluyor?" dedi kısık bir sesle ve açık tutmakta zorlandığı gözleri tam önünde duran yatağın kenarına düşmüş mektuba takıldı.Yoksa lanet olası kadın Breeze'i etkisi altına falan mı almıştı.Tüm olanlar hem bir o kadar komik hemde garip geliyordu.
Ayakta kalabildiği 10 saniye sadece aklından intikam geçiyordu.Sakinliğini korumalıydı.Burda düşmek gerçekten korkunç olurdu.Ancak bacaklarına bir titreme yayılmıştı.Kalp atışı hızlanmış ve gözleri bulanıklaşmaya başlamıştı.Düşünce gücü bir anda yok oldu.Gözleri sızlıyordu ve aklını kaybetmiş gibi hissediyordu.Tam arkasında duran dolaba yaslanmak için hamle yaptı ancak tutunamaştı.Bedeni sonunda yerle buluştu.
Düşüşün hızıyla başını sandalyeye vurmuştu ancak hissetmiyordu.Artık odada değildi."Öldüm sanırım,evet kesinlikle ölmüş olmalıyım.." dedi bilinçaltındaki karanlığa doğru.Vücudu artık onunla değil gibiydi.Korku yok,acı yok,hırs yok ve üzüntü yoktu.Hissizleşmişti.Düşüşünden sonra aklına ilk gelen Roxy oldu.O nerdeydi? "Aman Tanrım yanlızım!" dedi bağırırken.Uyanmak istiyordu.Bütün bunların sorumlusu kimse onunla hesaplaşmalıydı.Karanlık üstüne doğru gelirken nefes alamadığı hissetti.Sözler hala beyninin içindeydi.
"O kadının ortadan kalkması gerek..İntikam..."
En son Sienna Syl O'Neil tarafından Salı 08 Eyl. 2009, 13:24 tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi | |
| | | Róża Szewc Piyanist
Mesaj Sayısı : 45 Galleon : 11117 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 06/09/09
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları Paz 06 Eyl. 2009, 23:31 | |
| Elendié Zoe Truczina 21 Piyanist RP:
- Spoiler:
Yerden bu kadar yüksekteyken aslında o âna kadar parçası olduğunuz şehir size oldukça sanal görünür. Susamdan daha büyük olmayan insanlar, fasulye boyutundaki o iğrenç otobüslere doluşmak için beklerler, börülce tanesinden daha büyük olmayan onlarca renkli araç, adi bir kolyenin alelâde parçalarıymışcasına dizilmiştir ve Chicago'nun o mükemmel ışıklandırmalarının sahte mücevherlerinkinden pek de farkı olmadığını duyumsarsınız. 102 katlı bir gökdelenin terasındaysanız, şehrin o alışıldık gürültüsüne vedâ etmişsiniz demektir, uzay mekiğindeymişcesine duyumsarsınız galaktik yalnızlık denen şeyi; tabii ki kafanıza silah dayamakta olan birileri yoksa. Ait olduğu her şey bir anda bu kadar sanallaşmışken nasıl olmuştu da hâlâ birileri, ya da namlusunu hissedebildiği o silah gerçek kalabilmişti? Sarı, gür saçlarının içine gömülmüş olan namlunun soğukluğunu kafa derisinde duyumsarken düşündüğü tek şey, eğer hayatta kalacaksa, Vakko'dan çaldığı o mükemmel beyaz elbiseye kan bulaşmamasıydı. Eğer ki bulaşırsa, eğer ki gözünü açtığında aptal bir hastane odasında, kan içindeki elbisesi kesilmiş, iğrenç hastane pijamaları içindeyse, o zaman o alçakların haddini bir şekilde bildirirdi. Kafasına az sonra muhtemelen sıkılacak olan beş para etmez kurşunun diğer taraftan sorunsuz bir biçimde çıkmasını istiyordu; beline kadar uzaması için yıllarca beklediği saçlarının saçma bir ameliyat için kazıtılmasına göz yumacağına ölmeyi tercih ederdi çünkü, suratında oluşacak aptal bir yarayı estetik ameliyatla kapatmak çok daha basitti... Bu kadar yüksekten aşağı bakıyorsanız, Tanrı'nın ego tatmini için şu susam tanelerinin ona tapınmasına ihtiyacı olmadığını farkedersiniz, yükseklik yeterince tatmin edicidir. Fakat, eğer beyinciğinizin yakınlarında bir yerlerde Ruger SR9'un namlusunu hissediyorsanız, karar vermek için acele etmeniz gerekmektedir ve Tanrı ile ilgili o küçük sorunsalı turistik bir seyahat sırasında düşünmek için bir yana itersiniz. "Bu mal saf değil, sürtük! Sana verdiğimde saftı ve onu saklamanı söyledim! Kim yaptı bunu?" Titreyen, ve her an daha da sabırsızlanan olgun sesin sahibi olan cüsse aksak adımlarla ona doğru yaklaşmaktaydı. Orta yaşlı adamın tahrik edici nefesini silahın namlusunun bitişiğinde hissettiğinde aklına ilk sevişmeleri geldi, korku iyi bir uyarıcıdır. Henüz çocuk yaşta, annesi tarafından pazarlandığı herhangi biriydi aslında Marcus, en azından ilk başlarda. Chicago'daki uyuşturucu pazarının yüzde 50'sinden fazlasını elinde bulunduran babasının servetini başarabildiği ölçüde tüketmek ve kendini babasının koltuğuna layık olacak şekilde yetiştirmeye çalışmak gibi basit görevleri olan 20 yaşında bir delikanlıydı o zamanlar, Aquila ise 8 yaşında alelâde bir kız çocuğu. Genç adamın güçlü kollarının körpe bedenine dolanışı, gençliğinin verdiği tüm şevk ve hırçınlıkla minicik bedenini olabildiğine hırpalayışı dün gibi aklındaydı hâlâ. O günden sonra uzunca bir süre görüşmemiş de olsalar, burjuva hayalleriyle büyümüş küçük fakir kız daima beklemişti tekrar karşılaşacakları günü. Koynuna girmek zorunda kaldığı, muhtemelen dedesinden çok daha yaşlı olan onca adamda Marcus'u hayal etmiş, herhangi bir otel odasına herhangi bir müşteri için her çağırılışında bu seferki müşterinin Marcus olduğuna güvenci tam olarak gitmişti. Onca hayal kırıklığı arasında geçen 6 senenin sonunda, artık tam bir genç kız gibi görünüyorken, saçma sapan bir kumarhânede karşılaşmışlardı tekrardan. Bir çift laf etmeden adamı kıravatından tuttuğu gibi lavaboya sürüklemiş, itaatkar adımlarla onu izleyen kumral, mavi gözlü, yakışıklı adamın sorularına ise cevap vermemeyi tercih etmişti. Tabii ki, Aquila'nın da beklediği gibi, oğlan onu hatırlamamıştı ki, böylesi çok daha iyiydi aslında. Bir öncekinden çok daha ateşli ikinci sefer sonunda, o pis karoların üzerinde, terli ve nefes nefese otururken ilk kez Marcus'un dudakları kızınkilerle buluşmuştu. Ah, zavallı kızcağız... O kadar gençti ki, o adamla evlenip mutlu olabileceklerine inanıvermişti işte. 3 yıl sonunda adamın metresi bile değil, yalnızca düzenli seks partneri olduğunu anlaması için, Marcus'un milyon dolarları olan bir top model ile olan ilişkisini gözleriyle görmesi yetmedi. Ya da, şu an tepesinde bulundukları gökdelenin muhtemel sahibi olan adamın kızıyla olanı... Haftanın her günü telefonuna gelen sürekli çağrılar üç günde bire, sonra haftada bire düşünce bir şeylerin ters gitmekte olduğunu fark edebilmişti anca. Zavallıcık, o kadar kördü ki... "Cevap ver, hemen! Yoksa ne olacağını biliyorsun!" Sesindeki tehdit, öfke ve nefret rahatça duyumsanabiliyordu şimdi, anlaşılan sabrının sonlarına gelmişti. Ölümle korkutabilir miydi Aquila'yı? Eğer buna inanıyorsa, kafayı sıyırmış olmalıydı. Ya da onu hiç tanımamış... O âna kadar yaşadığı toplam 18 yılda, diğer her insanın bir ömründe yaşamadığı kadar şey yaşamış olan bir kadını ölümle korkutabileceğine inanabilecek kadar salak ya da sarhoş olmalıydı. Kadın, ölmeyi isteyip istemediğinden emin olmasa da, küçük olan hayatta kalma şansını denemeye karar verdiğinden yavaş hareketlerle yüzünü adama doğru döndü; "Hadi ama Marcus, benim yaptığımı biliyorsun. Nakite sıkışmıştım..." Bu ne cürret? diye sorarcasına ona delici bakışlar atmakta olan, saçları kırarmış adama doğru bir adım atarken bir yandan da korseli elbisesinin daha da ortaya çıkardığı incecik belini okşuyordu. Eli, biraz daha yukarıya, elbisesinden az sonra fırlayacakmış gibi duran göğüslerine doğru çıktığında adamın dikkati tamamen dağılmış gibi görünüyordu. Altın saçlarını şöyle bir savurup, kısa, dar eteğini olabildiğine yukarı kaldırdığında Ruger SR9 adamın parmakları arasından çoktan kayıp gitmişti. En masum ifadesiyle adama doğru hırçın ve istekli bir adım attı, aksak ayağı yüzünden topallayarak ona yaklaşan adamın elini tutarken. Yıllar sonra, adamın tenini tekrar bu kadar yakın hissetmekten duyduğu heyecan ister istemez kendine sinirlenmesine neden oldu. Bu büyüleyici ânı bozmak istemediğinden bir kenara itti onca öfkesini, dudakları, adamın sert, becerikli ve ateşli dudaklarıyla buluşurken. Ne gömleği, ne de ceketini çıkarmakla uğraşmadan pantolonunun düğmelerine saldırdı. Hareket etmekte olan küçük Marcus'a özenle giydirdiği prezervatiften sonra işe koyuldular. Prezervatif -popüler kültürün cam ayakkabısı... Hani şu Cinderella'nın giydiklerinden... Tüm gece dans ettiği o yabancının tekinsiz adımlarıyla ayağına basmasını engelleyenlerden... Aquila da ayağına basılmasını istemiyordu o akşam, hayır. Yeterince canı yanmıştı şimdiye dek ve adamın üstündeyken duyduğu heyecan kendinden bir kere daha tiksinmesine neden oluyordu. Düşüncelerin kafasını kurcalamasına izin vermedi fazlasıyla kıvrak hareketlerle adamın aklını başından alırken. Oysa ki tek amacı, ayağının bir kaç santimetre ötesinde uzanmakta olan sevgili Ruger SR9 idi. Hem adama farkettirmeden ona ulaşmayı deliler gibi istiyor, hem de bunun o orgazm olmadan gerçekleşmesini diliyordu. Ölmeden önce bu zevki tatmasını istemiyordu, asla! Çıplak ayak parmakları silahın soğuk metalini hissettiğinde muzaffer edasını saklamak için biraz çaba sarfetmesi gerektiği doğruydu. Kendinden geçmekte olan adamı şöyle bir süzdü, acıyan bakışlarla. Yeni sevgilisini koluna taktığında, Aquila'yı aramayarak ondan kurtulabileceğine nasıl da inanmıştı, zavallıcık! Ah, kendini tikli sanan ahmak! Ayağının aksamasına, peşindeki özel timlerden birinin neden olduğuna inanacaktı son nefesine dek... Oysa ki tek sorumlusu şu an ona delilercesine zevk veren, az sonra canına kastedecek olan fahişeydi. Masum bir gülümsemeyle kulağına eğilip bir şeyler fısıldadı; adamın yüzündeki korkuyla karışık nefret ifadesinden belki ne söylediğine dair bir çıkarım yapabilirdiniz, fakat korkarım, bunu artık bilmemiz imkânsız. Ruger SR9'un namlusundan çıkan tek bir kurşundu gecenin sessizliğini yararak galaktik yalnızlığı gökdelenin tepesine tekrar getiren. Prenses, cam ayakkabıyı özenle çıkarıp her türlü delili yok ettiğinden emin olduktan sonra; 200 gram %97 saf malı krem rengi latex çantasının içine özenle yerleştirip, ne kadar sanal olduğunu az önce farkettiği o garip, minik susam tanelerinin arasına karışmak üzere merdivenlere yöneldi.
| |
| | | Dainichi Shihouin Fotoğrafçı
Mesaj Sayısı : 1 Galleon : 11110 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 07/09/09
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları Ptsi 07 Eyl. 2009, 21:32 | |
| İsim: Dainichi Shihouin Yaş: 25 İstenilen mevki: Fotoğrafçı Örnek Rp: PM İle Atıyorum.. | |
| | | Catheriné Marcelline Hayalet, Müzisyen
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 817 Yaş : 29 Galleon : 11891 Ekspresso Puanı : 38 Kayıt tarihi : 07/12/08
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları Salı 08 Eyl. 2009, 20:22 | |
| Rütbeniz veriliyor, Dainichi Shihouin.
@Sienna Syl O'Neil: Başvurunuz RP düzeyinizden dolayı beklemeye alınmıştır, diğer adminlere danışacağım. | |
| | | Faye Valentine Ressam
Mesaj Sayısı : 1 Galleon : 11111 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 06/09/09
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları Perş. 10 Eyl. 2009, 14:41 | |
| Faye Valentine 24 Ressam- Spoiler:
“#Lalalala lalala lalala~#”
Sözlerini zar zor anımsadığı saçma çocuk şarkısının melodisini mırıldanarak umursamaz ve sahte bir neşeyle sokakta uyumlu adımlarla yürüyordu. Hava ılık olmakla birlikte hafif rüzgarlıydı, bu da saçlarının her zamanki gibi Vera’dan bağımsız hareket etmesine yol açıyordu. Bacaklarına kadar inen çok sevdiği ince, açık kahve ceketini giymişti o gün. *Yine tutup niye muggleların arasına geldim ki?* diye geçirdi içinden yanından geçenlere duyduğu tiksintiyle karışık yabancılığı bastıramayarak. *Aah en azından kafam rahat. O işe yaramaz büyücü heriflerden bıktım artık. Hiçbir işi düzgün beceremiyorlar ki!* Çok sevdiği mızmızlanma seansına girip kendini rahatlatıyordu. Her zaman işten nefret ettiğini söylerdi ama aslında meşguliyet durumu ona her zaman yarar sağlardı. Bu şikayet etme de kendine oynadığı oyunların sadece en küçüğüydü.
Geçmişten pişmanlık duyma rolü oynamak, olmuş bitmiş şeylerle sırf sıkıldığı için kendine eziyet etmek, şimdiden hoşnutsuzluk duymak, geleceği düşünüp endişelenmek… Ne kadar gereksiz şey varsa takıntıları arasına girmişti. Aslında gereksiz demek doğru değildi. Bunlar olmasa neyle kafa bulacaktı? “Aah, sıkıldım. İç sesim bazen kafamı şişiriyor.”
Kafasından birkaç iş uydurup gelmişti buraya ve aslında niye gelmek istediğini de bilmiyordu. O çok önemli işlerini de yapmıştı zaten artık. Yürümekten sıkılmıştı, zaten kendini bildi bileli de yürümeyi sevmezdi. Dışarıda dolaşmak yerine evde tembellik etmek her zaman daha çekici gelmişti.
Köşeyi döndü. Boş bakışlarla her zamanki gibi etrafı süzüyordu. Beyninde en ufak bir çağrışım yapmayan aptal muggle görüntülerinden sonra bir anda gözleri bir noktada sabit kaldı. Bu görüntü her nedense bir şeyleri hatırlatıyordu. Bir anlam var gibiydi.
Liolya? Rusya’daki-Rusya’da olması gereken Liolya? Sırıttı elinde olmadan. *Hım*
“Nina~~!” Oyun planı kafasında oluşuyor gibiydi aniden. “Aaah, uzun süre oldu ha? Ama bir an seni tanıyamadım. Seni burada görmeyi-aa şey aslında hayatım boyunca bir daha görmeyi ummuyordum.” Ve evet böylece kafasına geçmişten görüntüler parlayıp durmaya başlamıştı-karanlık bir tren, ilk defa derinlemesine oluşan tanıdık kaybetmeme hırsı, her şeyin olduğu gibi hissedildiği zamanlar, kızarık bir yüz, o zamanlar anlaşılamayan gerçek kaybedilenler ve hala aynı olan gökyüzü.
Aynı gözlerdi karşıdan ona bakan, sadece heyecanını kaybetmiş haliydi. Yine de beklemediği şekilde zayıf göründü bir an Vera’ya o.
"Vera. Hayat her zaman istediğini vermiyor değil mi?"
Düz ses tonu. Her zamanki gibi yalnızca aklını meşgul edeni söyleme. “Nina,” Yaklaşarak gözlerini kadına dikti. “Hiç değişmemişsin demeyeceğim, sadece hala aynı o huzursuz hissi veriyorsun.” Bankın kadına uzak olan kısmına oturdu ve arkasına umarsızca yaslandı. Evet, öngörüsü belki de doğruydu. O diğer muhteşem ‘normal’ insanlara korkutucu gelen bir kadın olabilirdi. Ama Vera’ya pek öyle gözükmüyordu. O da çoğu şeyi aşamamıştı. İç dünyasında pek bir gelişme kaydettiği söylenemezdi. Yine de hayatın her zaman istenileni verip vermediğini sorgulamak ona oldukça komik ve zayıf gelmişti. Bu düşüncelerinde hiçbir zaman “depresif” “karamsar” gibi normal insanların normal düzeninin uyduruğu bayağı kelimeler yer almıyordu tabii ki. Nina’yı da böyle tanımlaması imkansızdı.
Çünkü insanlar her zaman bundan fazlasıdırlar.
Bir süre gelip geçenleri boş bakışlarla izlediler. Sonra sıkılıp gökyüzüne çevirdi kafasını. “Yeterince mavi, değil mi?” dedi kendinden emin bir sesle. “Gene konuşmaya ‘hayat’tan mı giriş yapıyorsun? Ondan bahsetmek biraz zor ve her söylediğin lafın elinde kalma ihtimali yüksek.”
Bir tren istasyonunda koşuyordu nefes nefese. Arada takılıp yere düşüyor, sonra birkaç laf sayıp tekrar devam ediyordu. Öfke. İçini cayır cayır yakıyordu bu his. Her şeyden daha gerçekti, öfkenin kendisi. Daha gerçek bir duygu, daha insanın gözünü karartan bir duygunun olması imkansızdı. “La…vi…” Hızlı nefes alıyordu. Etraftakiler Rusça bir şeyler mırıldanıyorlardı. Bu dili hiçbir zaman sevmemişti ki o. Burayı hiçbir zaman sevmemişti ki. Niye hala buradaydı? Aptalca ne kendini suçlayacak ne de üzüntüye boğulacaktı. Bunlardan nefret etmişti çünkü hep.
Tek bir şey vardı; o da öfke.
*Hımph* Bir sigara yaktı. Kokusundan, hatta kendisinden nefret ettiği halde içiyordu. Anlam verdiği bir şey değildi, ama zaten fark etmezdi bile. Sahip olma hırsı. Kızıla dönük saçlarını bırakmamak istiyordu, o zaman her nasılsa bunun tek şansı olduğunu biliyordu. Öyle kör olmuştu ki. Bağımlılık gibi bir şeydi, sürekli ama sürekli daha fazla istiyordu. Sahip olup kaybedip, tekrar sahip olup tekrar kaybedip bu sırada ruhuna gerçekten yaklaşabilmiş olan tek kişiyle de rakip olmak, arkadaş olmak, iki insan olmak ve tekrar kaybetmek.
*Aah, artık fark etmez ki. Nell, önemli değil.*
“Ve ta-daa. Perde tekrar açılır.”
“Biliyorum.” Duraksadı. “Düşük olan ihtimale güveniyorum.” diye cevap verdi Liolya.
Düşük ihtimale güvenmek? Ne kadar doğru bilmiyorum diye geçirdi içinden Vera. Çünkü eğer hayatla ilgili dedikleri doğru çıkarsa o hep gölgelerde kalacaktı. Tıpkı o karanlık tren istasyonundaki gibi. Diğer yandan ise, söyledikleri doğru çıktığı için içten içe memnuniyet duygusunu yaşayacaktı.
Bu da işin en hastalıklı kısmıydı.
“Bir oyuncu eksikle.” sözünü duydu hemen ardından Nina’nın. Perde ile olan cümlesini tamamlamıştı besbelli ki. Yüzündeki çarpık gülümseme içine işlemişti. Eh, bu hemen hemen doğruydu. Ama belki de oyun her zaman Vera ve Nina’nındı. Çünkü Lavi onlara kıyasla kapalı bir kutuydu. Kahramanlardan da olmayabilirdi. Kısa bir süre görünmüş ve gitmişti.
“Perde hiç oyuncu kalmasa bile yine de açılır.” dedi yarı tebessüm ederek. “Eksikler için endişelenmeye gerek olduğunu zannetmiyorum. Takdir edersin ki bizim zaten izleyici kitlemiz de yoktu. Kendi başımıza oynar dururduk.”
Peki bunlar doğru muydu? Bir an ağzından çıkan lafları sorguladı. Yine de bir cevap bulamadı. Sadece demek istediğini söylüyordu o kadar. Ne kadar doğruydu, hiçbir fikri yoktu. Ama o an hissettiği buydu. Kayıplar önemli değil, diyemezdi. Kayıplar elbette önemliydi ama, insanlar bu kayıpları kabullenmeli ve yollarına devam etmeliydiler. Gidecek yol kalmasa bile.
Hiçbir şey için pişmanlık duymuyordu Vera. Her ne kadar kafasını bulandırmak için sürekli kendine oyun oynasa da, aslında hiçbir şeyden pişman olduğu yoktu. Kısa süre kendine gelemeyeceği kadar canı acımış olsa da, bunun da bir tecrübe olduğunu biliyordu. Ve bu tecrübeler insanın karakterini oluştururdu. Bunları biliyordu bilmesine ama ağır geliyordu. Babasının ölümü ve “bu” üst üste gelmişti. Ailesinde ise bir tek abisini düşündüğünde biraz buruk hissediyordu ama onun dışındakiler umrunda değildi. Neden? Çünkü onlara hiçbir zaman sahip olmamıştı.
Hiç sahip olmadığı bir şeye de özlem duyamazdı.
Kendini düşünceler bulutuna kaptırdığını anladığında kendine gelip gerçek dünyaya döndü. Yanında oturmakta olan kadın dışında burada da pek kayda değer bir şey göremiyordu. Sigarasından bir nefes çekti. Nina’nın kafasının da en onunki kadar farklı dünyalarda dolaştığını tahmin edebiliyordu şu an.
Hala eskisi kadar acıtması nasıl mümkün olabilirdi? Cevabı kendi kendine verdi.
*Olamaz.*
| |
| | | Cedric Chrome
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 21 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11220 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 26/07/09
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları Cuma 11 Eyl. 2009, 16:34 | |
| İsim: Cedric Chrome Yaş: 16 İstek : Müzisyen Örnek Rp: - Spoiler:
Günün ilk ışıkları huzurla gözlerimin içine geliyordu.Gözlerimi açmadan derin bir nefes aldım.Yatağımda gerindim ve iç geçirdim.Yavaşça ayağa kalktım ve dışarıya baktım.Güneş ışıkları ahenkle beni selamlıyordu.Etrafıma bakındım.Çoğu kişi uyuyordu.Heralde dün geceki ders onlara fazla gelmiş olsa gerek diye düşünmeden edemedim.Anna'nın yatağına doğru yürüdüm.Oda mışıl mışıl uyuyordu. Hafifçe "Edward?" dedim fakat kimbilir kaçıncı rüyasındaydıki beni duymadı.Bende tekrar yatağıma yürümeye başladım.Kendimi yatağımın üzerine attım.Bugün ders yoktu! Bunun mutluluğuyla dolabımı açtım.Güzel birşeyler giymeliydim.Genelde kot pantolonumu giyer çıkardım ama bugün başka birşeyler arıyordum.Sebebini bende bilmiyorum. Dolabımdan yıllardır giymediğim gömleğimi çıkardım.Simsiyahtı ve yanında alev deseni vardı.Ne heveslerle almıştım.Fakat bir kere giyebilmiştim sadece.Üstüme hemen onu geçirdim.Altımada siyah bir pantolon giydim.Artık hazırdım. Beni görenler şaşırmıştı ama aldırış etmedim.Tekrar yatağıma oturdum.Birşey unuttuğumu biliyordum ama neydi? Ah evet!Nasıl unuttum bugün Edward'la buluşçaktık.Asamı kaptım ve hızla yatakhaneden Edward'i bekletmemiş olmayı dileyerek fırladım...
| |
| | | | Sanatçı Alımları | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |